• Sonuç bulunamadı

Orhan Pamuk, Yaşar Kemal'in mahkumiyetine sert tepki gösterdi:En baskıcı demokrasi Türkiye

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Orhan Pamuk, Yaşar Kemal'in mahkumiyetine sert tepki gösterdi:En baskıcı demokrasi Türkiye"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

20 ENTELLEKTUEL BAKIŞ

Milliyet Pazartesi 11 Mart 1996

Şahin Alpay - Nilüfer Kuyaş

Fax: (212) 505 62 55

Orhan Pamuk, Yaşar Kemal’in mahkumiyetine sert tepki gösterdi

baskıcı

Türkiye

Yaşar Kemal’in “tecilli"

mahkumiyet kararına yol açan Düşünce Özgürlüğü

ve Türkiye (Can Yayınları)

kitabında onun da yazısı ve imzası vardı. Kürt sorunuyla, “düşünce suçlarıyla” yahut demokratikleşmeyle ilgili bir çok aydın girişiminde onun yüzünü görmek mümkün. Beyaz Kale,

Kara Kitap ve Yeni Hayat

Orhan Pamuk, politik bir

yazar değil.,Sadece yazar ve aydın sorumluluğunu hissediyor. “İnsan hakları,

ifade özgürlüğü konusunda derinden hissettiklerim i söylerken kendimi özgür

hissediyorum ” diyor; ama “ Yasak savmak için, bir şey söylüyor gözükm ek İçin bir şey söylem ek” de

istemiyor. Yaşar Kemal'in

tepkiye rağmen,

konuşmakta ve yazmakta tereddütlüydü. Çünkü o bir OsmanlI minyatür

sanatçısının hikayesini konu eden, görme ve düşünme geleneklerimizi irdeleyen yeni bir tarihsel roman üzerinde çalışıyor uzun süredir. Biz Orhan Pamuk’u yazı masasından ayırdık ve tepkisini

“Entellektüel B akış”a

gibi romanların yaratıcısı mahkumiyetine duyduğu anlatmasını istedik.

Y

aşar Kemal’in İstanbul DGM’de mahkum edilmesinin en çok dünya kamuoyunda yaratacağı tepki açısından değerlendiril­ mesini nasıl karşılıyorsunuz?

Bu ülkede yaşayan bizler için bu rezaletin asıl vurgulanması gere­ ken noktası burası değil diye dü­

şünüyorum. Batıklar bizi eleştirecek, demok­ rasiden uzak olduğumuzu yazıp çizecek, bize

baskı yapacak diye bu olaya dertlenmek bana çirkin geliyor. Yaşar Kemal gibi bir büyük yazarımızı hapse mahkum ettik diye dertlen- meliyiz. Batı bizi eleştirecek diye değil. Bir yıl önce Yaşar Kemal’i vatan haini ilan eden­ lerin bir kısmı, şimdi Batı’nm tepkisinden korkarak dizlerini dövüyorlar. Nasıl oldu da mahkum oldu, bu hiç bize yakışır mı, diyor­ lar. Aslmda bu yasaları, bu basmı, bu kamu­ oyu ile Türkiye’ye yakışanı Yaşar Kemal’i hapse mahkum etmektir. Yaşar Kemal’e de mahkum olmak yakışıyor.

Yılmaz'ın foto - fırsatı

• Seçimden önce Mesut Yılmaz, Yaşar Kemal’le sürpriz yaratan bir görüşme yapmış ve bazı vaatlerde bulunmuştu. Siz­ ce bunu niçin yaptı?

Belki üç - beş oy fazla alırım diye, belki i- nanan çıkar diye...Birlikte fotoğraf çektirmek için. Bazıları da Yılmaz’m tam Başbakan ol­ duğu gün Yaşar Kemal’in mahkum olmasını

“talihsizlik” olarak niteliyor. Yılmaz’m ya­

saları değiştirmeye, demokratikleşmeye ciddi ve inandırıcı bir niyeti olsaydı kamuoyunu hazırlayan ve uyaran bu mahkumiyet bir

“fırsat” olarak da görülebilirdi. Ama hükü­

meti daha çok bir MHP hükümetine benze­ yen Yılmaz’ın göz boyamaktan başka bir şey yapacağı yok. Artık onun devlet sorumluluğu var. Bilindiği gibi “devlet sorumluluğu” bizde verdiği sözü tutmamak anlamına gelir

ve Yılmaz da bu konuda tam tecrübelidir.

•Demokratikleşme açısın­

dan ANAYOL’dan ümidiniz yok mu?

Ne Mesut Yılmaz’a inanıyorum, ne de şim­ di dizlerini dövenlere. Onların derdi Batı’nm tepkisi, Yaşar Kemal değil. Yakılan köyler i- çin, göçe zorlanan milyonlarca insan için dertlenmiyorlar da, şimdi Yaşar Kemal yü­ zünden Batı’ya nasıl hesap vereceğiz diye ü- zülüyorlar. Onların derdi uzak kentlerdeki gazetecileri, adı duyulmamış yazarları sessiz­ ce hapsetmek, sessizce ezmek, sessizce öldür­ mek. Kimseye işittirmeden liseli gençlere iş­

kence edebilmek. Yaşar Kemal’in mahkum ol­ ması üzerine çıkacak gürültü bu sinsi sessiz­ liği bozacak diye telaş­ lanıyorlar. Yaşar Ke­ mal yüzünden Kürtleri daha fazla ezemeyeceğiz diye dertleniyorlar.

•K onu sizce her şeyden önce bir düşün­ ce ve ifade özgürlüğü sorunu dşğil mi?

Konu düşünce özgürlüğü. Ama yalnızca bu değil. Bir de Kürt sorunu var. Yaşar Ke­ mal’in etinde kemiğinde hissettiği, derdi olan şey, bu.

İstanbul’da şehir gerillasının türediğini ve devletin önlem olarak sizin çocukluğunuzu geçirdiğiniz, oynadığınız, yaşadığınız evleri yakıp yıktığını, boşalttığı sokakları da bir da­ ha kimse dönmesin diye mayınladığını

düşü-Y

aşar Kemal’i dostlukla, hayranlıkla selamlıyorum ve haklı çıkacağını, bir gün bütün ülkeyle birlikte, bu adamlan vicdanlarda

mahkum edeceğini biliyorum

Yargının başına polis şefinin getirilmesi onarılmaz sakıncalar yaratabilir

Hukukun üstünlüğüne ne oldu?

M esut Yılmaz başbakanlığında­

ki AN AYO L hükümetinde ba­ kanlıkların dağılımı bir çok açı­ dan kamuoyunun tepkisini çe­ kerken, Emniyet eski Genel mü­ dürü M ehm et A ğ a r’m Adalet Bakanlığına getirilmesi özellikle ele ştiri konusu oldu. Emekli yargıç albay ve kamu hukuku doktoru avukat Ü m it Kardaş bu atamanın yaratabileceği sa­ kıncaları demokrasi ve hukuk kuralları açısından ele alıyor.

Ümit K A R D A Ş

A

DALET Bakanhğı’na yapı­lan atama Türkiye’nin görü­ nürde dahi hukuk devleti olmadığının, polis - devlet siste­ mini benimsediğinin ve uygula­ dığının en somut belirtisidir. Emniyet eski Genel Müdü- rü’nün (ki bunun saym Ağar’m kişiliği ile bir ilgisi yoktur) yar­ gının başma getirilmesinin sim­ gesel olarak dahi kabul edile- mezliği bir yana, yargıç ve sav­

cıların atama, nakil dahil tüm özlük işlerinden yetkili bir ku­ rulun başma getirilmiş olması­ nın onarılmaz sakıncaları olaca­ ğı açıktır.

Bu atamadan kanımızca çıka­ rılacak önemli sonuçlar bulun­ maktadır. Ülkeyi yöneten poli­ tik kadroların inisiyatifi kaybet­ tiği, demokratikleşmeye ve barı­ şa karşı odakların güç kazandı­ ğı anlaşılmaktadır. Politik kad­ roların hukuka, hukukun üs­ tünlüğüne, yargıç bağımsızlığı­ na ve demokrasiye inanmadık­ ları, bu konularda samimi olma­ dıkları, hukuku ayakbağı olarak gördükleri açıkça ortadadır. Türk halkının bunları hak et­ mediğine, layık olmadığına, ha­ zır bulunmadığına inanmakta ancak halkı kandırmayı ve iki­ yüzlü davranmayı becerebil- mektedirler.

Sağm liderliği mücadelesinde veremeyecekleri ödün bulunma­ yan saym Yılmaz ve saym Çil­

ler ’in bir araya gelip bu akılal-

maz atamaya nasıl karar ver­ dikleri ve Cumhurbaşkanı saym

Demirel’in bunu nasıl uygun

gördüğünün tarihsel bir açıkla­ ması olmalıdır. Şu durum Tür­ kiye’yi 30 yıldır nasıl bir anlayı­ şın yönettiğinin açık bir göster­ gesidir.

Bu atamadan sol adına da çok önemli sonuçlar çıkmaktadır. Sol bugün barışm, demokrasi­ nin ve emeğin değerlerini savu- namamakta, adeta yürürlükte o- lan tefeci - bezirgan düzeninin ve polis - devlet sisteminin pa­ yandası olmaktadır. SHP bu payandalığı sonuna dek yapmış,

DSP ise bunu dışarıdan yapma­

ya başlamıştır.

Saym Ecevit ‘in artık gerçek demokrasinin, hukukun üstün­ lüğünün, barışm ve emeğin ya­ nında açıkça yer alması, sosyal devleti yerle bir etme hazırlığı i- çinde olan, savaş lobisinin etki­ sinde kaldığı anlaşılan, yargıyı baskı altına almayı amaçlayan, aslmda gerçek anlamda siyasi ve ekonomik liberalizm ile de bir ilgisi bulunmayan sağa pa­ yanda olmaktansa solda bütün­ leşmeyi sağlayarak güçlendir­

mesi yaşamsal önemde tarihi bir görevdir.

Ancak bu atamayı yargıç ve savcıların içlerine sindirebile­ ceklerini ve huzur içinde görev yapabileceklerini sanmıyorum. Yüksek yargı organlarının baş­ kan ve üyelerinin devletin hu­ kuk devleti olması bağlammda sorumlulukları bulunmaktadır. Halka karşı salt politikacıların değil, hukukçuların da sorumlu­ lukları vardır.

Bu ülke salt demagoji ile ülke sevgisini tekellerine alanların değil, hepimizindir. Halkımız anlamsız bir iç savaşm içinde çocuklarını yitirerek, evlerin­ den, yerlerinden olup bir sava­ şm acılarını yaşayarak, ekono­ mik çöküntünün ve güvencesiz­ liğin altında ezilerek, hukuk dı­ şı uygulamalara, işkencelere uğ­ rayarak bir bedel ödemektedir. Bu ülkenin asıl sahibi olan hal­ kın ve bireyin çıkarlarını, de­ mokratik özlem ve isteklerini savunmak insan olan herkesin ama başta hukukçuların görevi­ dir.

nelim. Şikayet ettiğiniz, bağırıp çağırdığınız için de sizi yargılıyorlar, mahkum ediyorlar. Bu durumda “Fikirlerinize katılmıyorum,

ama dünyaca ünlü bir romancı olduğunuz için biraz şikayet edebilmeliydiniz, niye size kötü davrandılar acaba?” demek de

biraz insanla alay etmek gibi oluyor. İnandı­ rıcı da değil.

•Kamuoyunu tepkisiz mi buluyorsu­ nuz?

Bakın, Ahmet Altan yeni mahkum oldu, beş yıla...Kimse itiraz etmedi, öyle çok fazla bir ses çıkmadı. İsmail Beşikçi 1970’den bu yana Kürtler hakkında yazdıklarından dolayı hapse girip girip çıkıyor. Vaktinin çoğu ha­ piste geçti. Şimdi de hapiste. Yirmi beş yıl ol­ du. Yediği cezalara, yürürlükteki yasalara, il­ gisiz Türk kamuoyuna, bu gidişe bakılırsa daha da çok yatarak hapiste. Komünizm teh­ like olmaktan çıktı diye devletin heykelini

diktiği Nazım Hikmet on iki yıl yatmıştı. Mandela otuz yıl. Yazı yazmaktan başkabirsuçu olmayan Türk kökenli İsmail Beşikçi bir dünya rekoruna doğru gidiyor. Yirmi birinci yüzyıla girdiğimizde İsmail Be­ şikçi hala hapiste olur. Türkiye de en sonunda bir dünya reko­ ru sahibi olur. “Fikirlerinize

katılmıyorum ama...” diye

söze başlayan mahçup ama milliyetçi liberaller İsmail Be-. şikçi’den, faili meçhul cinayet­ lerden, Güneydoğu’da çekilen çilelerden hiç söz etmiyorlar. Yaşar Kemal tek başma bir va­ ka değil.

Körelmiş vicdanlar

•B ir türlü netleşmeyen bu politik ortam ve baskılar, politik bir yazar olmadığınız halde, aydın sorumluluğu a- çısmdan sizi zorluyor mu?

Bir yazarın politik olması ya da olmaması o yazarın değeri konusunda benim için hiç bir şey ifade etmez. Ben de yıllar­ ca politikadan uzak kaldım. Ama şimdi öyle bir yere geldi ki Türkiye; kuvvetli bir milli­ yetçilik var. Yazarların büyük bir çoğunluğu­ nun sesi çıkmıyor. Türkiye’de ağzını açan bir Yaşar Kemal var. Ağzmı açıp da sesini duyu- rabilen diyelim. Bir Yaşar Kemal var, bir Ah­ met A tan var, üç beş kişi daha var. Gerisi sessizlik içerisinde. Geri kalanlardan ağzmı açanlar ya susturuluyor, ya hapse atılıyor, ya da bunlar zaten basılmıyor, yazılmıyor, san­ sür ediliyor. Bir takım şeyler- söylenemiyor. Bu yapılmayınca, gazeteleri okuyan ve yayın­ ları izleyen insanlar bu konuda düşünme a- lışkanlıİdarını, ayrıntıları takip etme alışkan­ lıklarını kaybediyorlar. Aydınlarımızın bu ayrıntıları algılama, bunlar üzerinde düşün­ me, vicdan azabı çekme yolundaki yetenekle­ ri tamamen körelmiş vaziyette.

•Yazarlar ve yazar örgütlerinin daha et­ kili olabileceğini düşünüyor musunuz?

Birkaç yazar tek başına ne yapsın? Etkili o- labilseler Yaşar Kemal’in bu mahkumiyeti bütün ülkeyi düşündürtürdü. Devletin, de­ mokrasinin, toplumlunuzun yapısını sorgu­ lardık, tartışırdık. Yaşar Kemal’in yazısının içeriği, Kürtlere reva görülen zulüm, bunlar tartışılırdı. “Düşünce özgürlüğü olmalıydı” türünden sade suya tirit bir temenniyle ya­ sak savılıyor, konu geçiştiriliyor.

Bu ilgisizlik ve tepkisizlik ortamında bu­ gün Türkiye dünyanın en kapalı, en baskıcı, en zalim demokrasilerinden biri olmaya de­ vam ediyor. Yaşar Kemal’in önemi ve büyük­ lüğü de işte bu kapalı ortamda bir ses getir­ mesinde, etkili bir “hayır” diyebilmesinde. Yaşar Kemal’i dostlukla, hayranlıkla selamlı­ yorum ve haklı çıkacağını, bir gün bütün ül­ keyle birlikte, bu adamları vicdanlarda mah­ kum edeceğini biliyorum.

Referanslar

Benzer Belgeler

Çünkü gezegen, ay›n ilk günlerinde bile Günefl’ten yaklafl›k bir saat sonra bat›yor ve par- lakl›¤› 1,7 kadir, yani oldukça düflük.. Bu s›rada Merkür’ü görmek

Geriye yüzer havuzlar yerine Pendik Tersanesi’nin büyük gemi inşaatları için yeni hizmete giren kuru havuzu kalıyor ki, bu havuz hem tamir havuzu olarak di- z.ajn

1933 yılında özel sektöre yalnızca yük taşımacılığının bırakılması, yolcu taşıma hakkının devlete verilmesi ile Şirketi Hayriye ke- penklerini indirdi..

Sinire uygulanan elektriksel bir stimulus uygula- nan akım belli bir düzeye ulaşınca sinirde depolarizas- yona neden olur. Düşük düzeyde verilen akımla olu- şan aktivite

Tip I, radial başın anterior çıkığıyla birlikte ulnanın kısa oblik veya yaş ağaç kırığı; tip II, radial başın posterior veya posterolateral

Hikmet Onat’ın 1910’lar- dan başlayarak günümüze değin 65 yılı geçen oldukça geniş bir zaman kesitinden seçilmiş ürünlerini bir araya getiren sergi, onun

Orhan Veli Karnk da Yahya Kemal gibi İstan­ bul aşığı, bir şairdir. Şiir­ lerinde İstanbul’u anla­ tan iki şair Rumelihisa- n ’ndaki Kayalar Mezar­ lığında

Birinci Dünya Savaşı yıllarında dünya çapında üne kavuş­ muş olan Çardaş opereti (Müzik: Kalmann), Kordi Miloviç adlı güzel sopranonun çekiciliğiyle de