• Sonuç bulunamadı

Türk ressamları:Şeker Ahmet Paşa

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türk ressamları:Şeker Ahmet Paşa"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T U R K R E S S A M L A R I :

Şeker Ahmet Paga : Peyizaj.

Ş E K E R

A H M E T P A Ş A

E ş r e f Ü ren

Ressamlarımızı Avrupa görmüşler ve görmemişler diye ikiye ayırırsak rahmetli Şeker Ahmet Ali Paşa’yı birinci bölümde gelenlerin başında sayabiliriz. Memle­ ketimizde resmi ve ressamı ilk tanıtanlardan biri olan bu büyük adamın şöhreti ancak cumhuriyet devrinde meydana çıkabilmiştir. İhmal yüzünden Paşa’nm haya­ tı hakkında derli toplu bir bilgimiz yoktur. Fransa’da uzun yıllar resim tahsil eden bu ressamımızın resim anlayışı ne idi? Yazık ki bu cihet bize tamamen kapalı ve karanlık kalıyor. Halbuki yüzyıllarca evvel resim edebiyatında önemli bir yer tutan Leonardo’nun “ Re­ sim Sanatı” adlı kitabından klâsik anlayışın ip uçlarını yakalıyor. Avrupa sanatçılarının düşüncelerini cebimi­ zin içi gibi biliyoruz. Bu alanda bugüne kadar olduğu gibi gene çalışanlar, uğraşanlar çıkmazsa on, onbeş se­ ne önceyi güç seçebileceğiz. Burada ressam Sami Ye- tik’in çalışmalarını övmek isterim.

Ahmet Ali Paşa 1841 de doğmuştur. 1862 de Mek­ tebi Tıbbiye’de resim muallimi muavinidir. 1841 den 1862 ye kadar geçen yirmi bir yıl, ne yolda bir resim

çalışmasiyle geçmiştir, belli değil, Yalnız, o zamanın geleneklerinden şunu çıkartabiliyoruz: her halde o da askerî Rüştiyelerde ve Harbiye’de resme heves etmiş, kendi kendine bir sanat melekesi edinmiş olacak. Fatih Sultan Mehmet’ten sonra resmi seven, hattâ bir hayli de resim yapan Abdülaziz’in bir iradesiyle genç zâbit Ahmet A li’yi Paris’te görüyoruz. O zamanın ünlü A ka­ demik ressamlarından Jerom ve Bulanje’nin atelyele­ rinde sekiz yıl kadar çalışıyor. 1870 de İstanbul’a dö­ nüyor. Yüzbaşı rütbesiyle Tıbbiye’ye resim muallimi oluyor ve ayrıca da askerî Rüştiyelerde resim dersleri veriyor. Kolağası oluyor, yaverlik hizmetine girinceye kadar da hocalığına devam ediyor. 1884 te paşa ve 1890 da feriktir. 1892 de memlekete sarayın misafiri olarak gelen ecnebilere teşrifatçılık ediyor. Daha son­ ra Paşa’yı Sanayii Nefise Mektebi Âlisi’nde jüri heyeti âzası olarak görüyoruz. Burada aklımıza bir soru geli­ y o r: neden muallim değil de jüri heyeti âzası? Jerom, kılı kırk yaran bir ustadır; elbette ki talebesini de çok sıkı ve ciddi bir çalışma ile olgunlaştırmıştır. Fakat,

(2)

kendimize, yerli kıymetlerimize inanmayışm kötü iti­ yadı, Sanayii Nefise Mektebimizin Paşa’dan faydalan­ masına engel olmuştur. O zamanlar Avrupa’dan getirt­ tiğimiz resim ustalarının resimlerine bugün göz ucuy­ la bakmaya katlanamıyoruz da Zekâi ve Şeker Ahmet Paşaların, Seyit Bey’in resimlerine bakmakla doyamı­ yoruz. Muhitimizin, kendinden olanları küçümsemesi­ nin zararlarım çok çektik. Bu Avrupa’dan getirilen re­ sim ustaları bize öz sanatı sunmadıktan başka, cemiye­ timizi de maskaraya çevirmişlerdi. Bazı Türk ressam­ larını da bu yolda yürümeğe heveslendirmişlerdir. Hal­ buki Şeker Ahmet Paşa’yı bir natürmort karşısında, bir Chardin (1) zekâsıyla çalışırken, Seyit Bey’i beyaz eşeğine binmiş, güneş altında Alemdağı yolunda peyi- zaj yapmaya giderken görürüz. 1874 de İstanbul’da açı­ lan ilk Türk resim sergisi, Şeker Ahmet Paşa’nıııdır. R i­ vayete göre, Avrupa’daki etütleri de o sergide imiş. Biz Paşa’yı natürmortçu ve peyizajcı tanıyoruz. Acaba çıp­ lakları, figürleri, portreleri nasıldı ? Zaman onlara bu mevzuları işletmemişe benziyor. Avrupa’dan döndükten sonra Hamdi Bey’i ayırdedersek diğer Türk ressamları canlıya, hele insana yaklaşmaya pek cesaret edememiş­ lerdir. Paşa’nın sanat tarafına gelince, biz onda birbi­ rine pek benzemiyen iki ayrı, sevimli yüz buluyoruz. Bir kale peyizajında tabiata büyük bir saflıkla, kor­ kaklıkla bir bağlanışı var ki insana, ister istemez, He- nri Rousseau’yu (2) hatırlatır. Ormanda bir geyiği var ki Courbet’yi (3) düşündürür. Yalnız ondan daha az usta, daha az reailst ve daha az malûmat taslayıeıdır. Tablonun umumî renk uygunluğu da gene Courbet’yi hatırlatır. Loş ormanların zümrüt yeşiline öyle bir da­ lışı var ki, gönüle ferahlık verir. Şimdi gözümün önü­ ne bir natürmortu geliyor: göbek tarafı buğulanmış, kütür kütür bir karpuz dilimi... Plâstik unsurlara zerre kadar zarar vermeden karpuzun edebiyatını yapmak bukadar olur. Paşa’da tâ Rönesans’ tan başlıyarak Char- din’e kadar süren “ koyu fon üstünde açık motif” ge­ leneği görülür. Yemişler karanlıklardan apansız

fırla-(1) Natürmortçu transız ressamı (1699-1799) (2) Şevki tabii ile resim yapan transız ressamı. (3) Realist büyük transız ressamı (1819-1877)

Şeker Ahmet Paşa : Natürmort.

Şeker Ahmet Paşıa : Karaca.

yıverirler, gözlerimizin önüne şaşırtıcı aydmlıklariyle serpilirler. Paşa’nm sanatı, bir kelebek iştahı ile, mü­ zelerin renk bahçelerinde beslenmiştir. Benliğini belirt­ mekte bilhassa daha büyüklerin, daha eskilerin tesiri vardır. Seyit Bey’de olduğu gibi, Şeker Ahmet Paşa’da da zaman zaman görülen zaaf, bizzat bünyeden gelen bir şey değil, anlayışsız bir muhitin isteklerine zoraki bir boyun eğiştendir. Resim heveslisi Aptülaziz’in A v­ rupa’ya ısmarladığı birçok tabloları Paşa’ya seçtirdiği söylenir. Bir gün, Aptülaziz, mabeyincisine yaver Ah­ met Bey’i çağırmasını emreder. Bu emrin yaver Ahmet beylerden hangisine ait olduğunu kestiremiyen mabe­ yinci duraklar. O sırada babasının yanında bulunan

Courbet : Peyizaj.

(3)

H. Rousseau : Peyizaj.

Yusuf İzzettin Efencli, yaver Ahmet beyleri birbirin­ den ayırdetmek iyin “ canım bizim şu Şeker Ahmet be­ yi” der; sözünün, sohbetinin tatlılığından kinaye ola­ cak... Bu tefrik, Aptülaziz’in pek hoşuna gider; göbe­ ğini hoplata hoplata kahkahalarla güler ve gel Şeker Ahiiıet, git Şeker Ahmet derken Paşa: Şeker Ahmet olur. Yazımı 22-23 yıl evvel işlediğim ağır bir sanat su­ çunun itifariyle bitirmek istiyorum: Şeker Ahmet Paşa ailesiyle tanışırdık. Paşa’nın oğlu İzzet Bey merhum da babamın arkadaşıydı. İlk ressam adı olarak nasıl Rafael’i duymuşsam, ilk ressam olarak ta İzzet BOyi görmüştüm. Yıllar geçti. İzzet Bey görünmez oldu. Fakat, yemek odamızın duvarlarında babasının ve kendisinin birer natürmortu asılı kaldı. Aradan ge­ ne yıllar geçti. Ben genç bir sanayii nefise talebesi idim. Ne idüğiinii bilmediğimiz bir “ artistik çalışma” diye bir şey tutturmuştuk. Evvelce belki de beğendiğim bu iki tablo cinime gitmeye başlamıştı. Nihayet bir gün kendimi tutamadım, ikisini de şasilerinden çatır çatır söktüm, bana yalvaran bakışlarına aldırmadan küçük küçük parçalara doğradım, üzerlerine resimlerimi yap­ tım... Şimdi dünyadan çekilen bu baba oğuldan af dile­ rim.

1907 de 66 yaşında ölen bu büyük Türk ressamı Eyyup’ta Sokullu Mehmet Paşa türbesi yakınında gö­ mülüdür.

16

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği T a h a T o ros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Sarton's activity and efforts in the line of teaching and organizing instruction in the history of science, in general courses in the history of science in particular, in contrast

rı basının ve sarı televizyonun kurnaz- pislik tuzaklarına ve birçok başka şeye KARŞI bir KÖŞE oluşturuyor Ilhan Mi­ maroğlu’nun yeni kitabı.. Kitaptan

Yeşil bakım da gerçekte “yeşil tasarım” ile olası; yani çevremizdeki bi- naların, bahçelerin, bütün kentin ya da kırsal bölgenin, insanların bedensel ve ruhsal olarak

Akdeniz Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İşletme Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Antalya, 2000 (Tez Danışmanı: Doç. Ferda Erdem). Çalışanların Örgütsel

Böylelikle, aynı za­ manda, geniş yığının eğitilmesi, aydın ların çoğaltılmas ı da sağ­ lanm ış olaca ktır. Romancı, mizaha geniş yer ve önem

Horse upsets the obstacle with hind legs ..—2 Faults. Horse or Rider falls

Bu konuyla ilgili olarak görüş­ lerine başvurduğumuz bilim adam­ ları, Mimar Sinan Yılı’nda, büyük mimarımızla ilgili çalışmaların ye­ tersiz

Özal ailesinin avukatı Bilgin Yazıcıoğlu, bankaya yatırılan paranın 2.5 milyon lira eksik olması nedeniyle Demirel’in avukatı Yaşar Topçu’nun uyarılması