• Sonuç bulunamadı

Celal Sahir Erozan'ın bilinmeyen bir takma adı üzerine

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Celal Sahir Erozan'ın bilinmeyen bir takma adı üzerine"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İ ' î

£A\

b -1 %

CELÂL SAH İR EROZAN’IN “ BİLİNM EYEN” B İR TAKMA ADI ÜZERİNE

HAŞAN EREN

Bundan birkaç ay önce Kubbe altı Akademi Mecmûasi' nda Fevziye Abdul­ lah Tansel’in “Celâl Sâhir Erozan’ın Bilinmeyen Takma Adı: Hakkı Nâşir” [Kubbealtı Akademi Mecmûasi 1973, 2. yıl, 2. sayı 51-58. s.) adlı ilginç bir yazısı çıktı. Türk yazını alanındaki çalışmalarıyle tanınmış olan yazar, bu yazısında, yeni Türk yazınında “aşk şairi” veya “kadın şairi” olarak özel bir yer tutmuş olan Celâl Sahir Erozan’ın Hakkı Naşir takma adını kul­ landığını bildiriyor ve bu adla çıkan şiirleri üzerinde duruyor.

Tansel, yazısına başlarken Türk yazınında takma ad kullanma gelene­ ğini gözden geçiriyor, eskiden mahlas dediğimiz takma adlar sorununun

“üzerinde uzun süre çalışılıp araştırılması gerekli” konulardan biri olduğunu belirtiyor. Yazarın bildirdiği gibi, eski yazınımızda takma ad kullanmak, birçok şairlerimiz için bir gelenekti. Bu geleneğe bağlı kalan şairlerimiz, daha çok kişisel özelliklerine veya eğilimlerine göre birtakım takma adlar seçerler ve bu adları şiirlerinin makta beytinde kullanırlardı. Bu adları kullanırken eski şairlerimiz asıl adlarını gizlemek çaba ve düşüncesinden uzak kalmışlardır. Eski kaynaklardan kimlerin hangi mahlasları kullandık­ larını öğrenmek kolaydır.

Eski yazınımızdan kalan bu gelenek, Tanzimat çağının ilk dönemlerin­ de kalkmıştır. Şinasî, Ziya Paşa, Recaizade Ekrem, Ahmet Vefik Paşa... gibi yazarlarımızın artık takma ad kullanmadıklarını biliyoruz. Yalnız Namık Kemal, gazetelerde çıkan yazılarında birtakım gizli adlar arkasına saklanmıştır. Ancak, onun takma ad kullanması eski geleneğe bağlılık olarak ele alınamaz.

Bu bilgileri verdikten sonra Tansel, yazısının asıl konusuna geçiyor ve Celâl Sahir’in Hakkı Naşir takma adiyle şiirler yazdığını nasıl öğrendiğini anlatıyor:

“Osmanlı İmparatorluğu’nun ölüm-kalım yıllarında, 1919’da çıkarıl­ makta olan Türk Dünyâsı gazetesi kolleksiyonunu tararken, Ferid Paşa Ka­ binesi hakkında mizâhî şiirlere, hicviyelere de rastladık. Bunlar, Hakkı Haşir imzâsıyle basılmıştı. Bunlardan biri, ‘0 ’ He Diyor başlıklı,

Hi'met mi var, beraberi bin külfet olmasın Vuslat olur mu kî, sonu bir firkat olmasın

(2)

392 EROZAN’IN BÎR TAKMA ADI ÜZERÎNE

matla’lı ve yirmi beyitlik bir kaside'dir. Öteki, yine Ferid Paşa ve Kabine- si’ndekiler aleyhinde fikirleri içine almakta, bedi’î kıymet bakımından, yu­ karıda ilk beytini kaydettiği [miz] Kaside'ye göre daha başarılıdır. Biz Hakkı Naşir'in, aynı mevzûda ve Âşık Coşkun mahlasıyle hicviyeleri bulunan Prof. Fuad Köprülü’nün olacağını düşünmüştük. Kendisine sorduğumuzda ‘Benim değil!’ demiş, aradan yarım asra yakın zaman geçtiğinden, bunun yakın dostu Celâl Sâhir’in olduğunu hatırlayamamıştı. Günün birinde, İnci mecmûası kolleksiyonunu tararken, Kitaplar ve Gazeteler sayfasında, İdarehanemize Bu Ay Şarjında Gönderilen Eserler başlığı altında şu yazıyı gördük:

‘Meb'us Nâmzedlerim, Muharriri Hakkı Nâşir-Bu mini mini kitabın her sayfası bir şaheser. Pek güzel parçalar arasında Celâl Sâhir Bey’in ince ve nâzik üslûbunu tamr gibi olduk. Celâl Sâhir Bey, isim değil, meslek bile değiştirse, şâir rûhunu bir türlü değiştiremiyor. Ma’kûliyân Hanı’nda keçi­ boynuzu, fasulya, bulgur, bakla üzerine toptan alış-veriş yaparken, odası bir tüccar yazıhânesinden ziyâde, bir şâir köşesini andırmıyor muydu? Harb hitâm bulur bulmaz Celâl Sâhir Bey, yine eski mesleğine avdet etti ve ilk güzel eseri ile bizleri güldürdü.’

Böylece, Celâl Sâhir’in manzum hicviyelerini içine alan Meb'us Nâm­ zedlerim adlı kitabının basımı ilân edilirken, Hakkı Naşir takma-adının ona âit olduğu da bildirilmiş oluyordu. Şâirimizin bu mahlâsı seçmesinde her- hâlde, babası îsmâil Hakkı Paşa’nın adını kullanmak, onu hatırlatmak isteğinin de te’sirsiz kalmadığı düşünülebilir. Güzel bir tesâdüf olarak, İstanbul İçin-Meb'us Nâmzedlerim adlı bu küçük kitap elimize geçmiş bulunu­ yor (İst., Tanin Matbaası, 1335/1919)...”

Daha sonra, “bu takma-adın Celâl Sâhir tarafından kullanıldığının, bu güne kadar ona dâir yazılanlarda sözü edilmediğini” belirten yazar, Mebus Namzetlerim üzerine bilgi veriyor, yukarıda, şairin Türk Dünyası gazetesinde çıktığından söz ettiği bir şiirini olduğu gibi aktarıyor.

Yazısının sonunda Tansel, Servet-i Fünun ve Fecr-i Atî dönemlerinde Celâl Sahir’in “aşk şairi”, “kadın şairi” olarak ün kazanmış olduğunu bil­ diriyor. Ancak, Hakkı Naşir takma adını kullandığını öğrendikten sonra, onun artık yalnız bir “aşk şairi” sayılamayacağını söylüyor: “Hakkı Nâşir mahlâsını kullandığını öğrenmemiz dolayısıyle, tamâmıyle bilinmeyen bir yönü daha aydınlanmış bulunuyor; böylece, onun, mizâhî şiirleri, hattâ bunları içine alan Meb'us Nâmzedlerim adlı bir kitabının da basılmış bulun­ duğunu söyleyebiliriz.”

“Aşk ve kadın şairi” Celâl Sahir’in birtakım mizahî şiirler yazdığı ve bu şiirlerinde Hakkı Naşir takma adını kullandığı doğrudur. Ancak, “bu takma-adın Celâl Sâhir tarafından kullanıldığının, bu güne kadar ona dâir yazılanlarda sözü edilmediği” yolundaki bilginin gerçeğe uymadığı anlaşılı­ yor.

(3)

HASAN EREN 393

Gelâl Sahir’in Hakkı Naşir takma adım kullandığını Sadeddin Nüzhet Ergun Türk Şairleri adlı eserinin “ Celâl Sâhir (Erozan)” maddesinde (II, 930-939. s.) açıklamıştı, bir.

Avni Başman, 1944’te İslâm Ansiklopedisi'nde çıkan “ Gelâl Sâhir” madde­ sinde, Celâl Sahir’in Hakkı Naşir adı arkasına saklandığını belirtmişti, iki.

Mustafa Nihat Özön, 1945’te Aylık Ansiklopedi'de (No. 19, 588. s.) çıkan “ Celâl Sâhir Erozan” yazısında, Celâl Sahir’in Hakkı Naşir takma adiyle “manzum küçük bir kitap çıkardığını” bildirmişti, üç.

Naile Binark ile Saide Arslanbek, 1971’de çıkan Tanzimattan Bugüne Türk Yazı Hayatında Takma Adlar İndeksi adlı broşürlerinde (16. s.), Celâl Sahir Erozan’ın Hakkı Naşir takma adını kullandığını yazmışlardı, dört.1 Bundan başka, Binark ile Arslanbek, Celâl Sahir Erozan’ın Ahmet Ce­ lâl, Şarik ve Velhan adlarını kullandığını da bildirmişlerdir (27. s.).2

Bu adlara ek olarak, Celâl Sahir’in gazetelerde çıkan ilk yazılarında Hikmet Celâl, Hikmet Hamit imzalarını da kullandığını belirtelim. Şairimiz daha sonra Faik Âli Ozansoy’un kullandığı Zahir adına benzeterek Sahir adını almıştır. Ondan sonra artık Celâl Sahir adiyle ün yapmıştır.

Tansel, Celâl Sahir’in bu adlarına değinmemiş, onun “bilinmeyen” bir takma adı olarak yalnız Hakkı Naşir adı üzerinde durmuştur. Ancak, yukarıda belirttiğimiz gibi, Celâl Sahir’in Hakkı Naşir imzası altında giz­ lendiğini, hatta bu imza altında Mebus Namzetlerim adlı bir kitap yaydığını çoktan beri biliyorduk.

Tansel, yazısında, takma adlar altında çıkan eserlerin sahibini bulabil­ mek için birtakım yollar üzerinde durmuştur. Onun belirttiği yollara ek

1 Binark ile Arslanbek’in düzenledikleri küçük broşür, Türk yazınında takma adlar konusunda yararlı bir katkıdır. Türk Kütüphaneciler Derneği Yayınları arasında çıkan bu broşür, kitaplık uz­ manları için değerli bir kılavuz olduğu gibi, Türk yazını alanında çalışanlar için de yararlı bir yar­ dımcıdır. Ancak, uzun ve yorucu bir çalışma ürünü olan bu broşürün birçok bakımlardan bütünlen- meye muhtaç olduğunu da söyleyelim. Örneğin yazarlar, Orhan Veli Kanık’m şiirlerinde Mehmet Ali Sel takma adını kullandığını belirtmemişlerdir. Bunun gibi, Cahit Sıtkı Tarancı’nın Cumhu­

riyet gazetesinde çıkan hikâyelerinde Cevat Sadık, îrfan Kudret gibi birtakım adlar altına saklan­

dığını da bildirmemişlerdir. Nurullah Ataç’ın gazetelerde Kavafoğlu adı altında birtakım yazılar yazdığını belirten yazarlar, onun Tan gazetesinde Ahfeş adı altında birtakım yazılar yaydığını bil­ dirmemişlerdir. Bunlardan başka, Ataç, Ali Gümrükçü adını kullandığı gibi, Sabiha Yağızlar adı altında da birtakım çevirmeler yapmıştır. Ömer Seyfettin’in birçok gizli adlar altında yazı yazdığını biliyoruz. Yazarlar onun yalnız iki takma adım vermekle yetinmişlerdir (Perviz, Tarhan). Samih Rıfat da birçok gizli adlar kullanmıştır. Ancak, yazarlar bu adları da vermemişlerdir. Agâh Kemal, Mehmet Agâh, Süleyman Sadi adlarıyle şiir ve yazı yazan Yahya Kemal’in başlangıçta Esrar im­ zasını kullandığı da yazarların gözünden kaçmıştır. Eski dergi ve gazetelerimizde imzasız Adam imzası altında saklanan bir yazar vardır. Adını gizleyen bu yazarın kim olduğu da açık kalmıştır...

2 Prof. Kenan Akyüz, Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi (Ankara 1953) adlı kitabında (389. s.) Celâl Sahir’in 1927’de Mebus Namzetlerim adlı bir küçük eser yaydığım bildirmiş, ancak bu eserin Hakkı Naşir imzası altında çıktığım belirtmemiştir. Prof. Akyüz, Türk Şiiri Antolojisinin 2. baskısında 1927 tarihini 1917 olarak düzeltmiştir. “Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri” (Türkoloji Der­

(4)

394 EROZAN’IN BİR TAKMA ADI ÜZERİNE

olarak birçok yollar daha vardır. Bu yollardan biri, bugüne değin yazılan yazılarda açıklanan takma adları göz önünde tutmak yoludur. Yazar bu yoldan yürümüş olsaydı, Hakkı Naşir adı arkasına saklanan şairin kim olduğunu kolaylıkla öğrenebilir, dergi koleksiyonlarını uzun uzun taramak zahmetinden kurtulurdu.

Türk yazını alanında uzun yıllardan beri sürekli olarak çalışan Tansel, bu yazısında eski bilgilerimize yeni bir şey katmamıştır. Buna göre, Kubbe- altı Akademi Mecmûası gibi “akademik” bir dergide çıkan bu yazı, bilimsel bir katkı sayılamaz.

CUMHURİYETİN 50. YILINDA

DİL VE YAZAR

Emin Özdemir 20 lira

DİL ÜSTÜNE

Agâh Sırrı Levend 20 lira

Referanslar

Benzer Belgeler

In this article, we have reported a case with dissociative symptoms like depersonalization and derealization that occurred after piracetam use as part of combination therapy

Fener Patrikhanesi, işte bu bitkin halimizden tam istifade sağlamak için, dün­ yaya yaygın bir propagandayı faaliyete geçirirken, di­ ğer taraftan da

Sonuçları Optics Letters dergisinde yayımlanan bir araştırmada meta- yüzeyler olarak bilinen aşırı ince optik aygıtlar piyasada bulunan kontakt lenslerle birleştirilerek

Bu yazıda pilonidal sinüs hastalığı nedeniyle primer eksizyon ve kapama operasyonu olan hastada travma olmaksızın iki yıl sonra gelişen dev hematom saptanması ve

Milli Eğitim Bakanının bir söyleviyle açılacak olan jübile töreninde Rektör Kâzım İsma­ il Görkanla Basın - Yayın Ge­ nel Müdürü Doktor Halim Al- yot

[r]

Fakat, öyle sanıyorum ki, konuşma sahibine bu dost kayıbından da acı ve ağır gelen şey, tenkitlerinin, bü­ tün ömrünce mücadele ettiği yıkıcı bir

B; Numan Menemenetoğlu 1928 senesinde Hariciye Vekâleti Birin­ ci Daire Umum Müdürlüğüne tayir edilmiş, 1-7-1929 tarihinde Birinci Sınıf Orta Elçi payesiyle