12
Salı9 Kasım 1999
77
olay kitap
T ü r k a li
TKP
'y i 50 y ıld a y a z d ı
‘Gizli’ bir parti
‘açık’ tarihi...
Nazım Alpman
Y
azar'Vedat Türkali’nin bir ömre bedel kitabı “Güven” sonunda o- kuyucusuyla buluştu. Türka li’nin 1940’lı yılların başında yaz maya karar verdiği kitap, epeyce gürültü kopara cak türden. Yazar birçok “tarihi gerçeğin” perde arkasına inerek okuyucuya “vay anasını neler ol muş da haberimiz yokmuş” dedirtiyor. Kitap, bir sürprizler tüneli...Okuyucu ilk “sürprizle” kitapçı dükkânında karşılaşıyor:
“Vedat Türkali’nin Güven isimli kitabı var mı?”
“Var, buyurun şurada...” “Üff, amma da kalınmış!” Güven’in birinci cildinde üç ki tap yer alıyor. “Savaş Yılları”, “Kara Duvarın Gölgesinde” ve “Daldaki Kiraz’m toplamı 747 sayfa. Fiyatının en az 10 milyon ol masını beklerken ikinci sürpriz ge liyor: “6 milyon.”
Ancak Türkali’nin çoşkun bir nehir gibi akan üslubu, birinci say
fasını açtığınız anda sizi uçuruyor. Hele Türki ye’nin yakın tarihine ilgi duyuyorsanız, her satırı nı “içer gibi” okuyorsunuz.
Güven’in ekseninde Türkiye Komünist Partisi (TKP) var. Ülkede “efsane” haline getirilen en eski muhalefet partisinin, tomografisi çekiliyor. Bir polisiye roman kurgusu içinde, “bir sonraki sayfada acaba ne var?” heyecanıyla, ulusal ve u- luslararası alanda dönen “fırıldakları”, şimdiye kadar değişik bellenmiş tarihi gerçeklerin farklı yüzünü görüyorsunuz. Kitapta makul miktarda
“paparazzilik” de bulunuyor.
Güven’in birden fazla kahramanı var. Çoğunlu ğu İstanbul Üniversitesi’nde okuyan gençler, İkin ci Dünya Savaşı yılları içinde “bir şeyler yapabil mek için” partiyi (TKP) arıyorlar, öyle ya, top lumsal mücadele örgütlü verilir. Ama ne hikmet se liderleri ortalıkta dolaşan bu “gizli” partiyle bir türlü ilişki kuramıyorlar. Vedat Türkali bu “gizlili ği” tarihi belgelere dayandırarak şöyle eleştiriyor:
Halk bilmiyor, polis biliyor
“Komitem’in (Dünya komünist partilerinin i- deolojik çatı örgütü) 4. Kongresi’nde Sadrettin Celal dediği güldürmüştü üyeleri. Gizli çalışıyo ruz. Halk bilmiyor ya, polis biliyor!” (sayfa: 184)
Türkali’nin her kitabında olduğu gibi, Gü- ven’de de kıvamında bir ero tizm bulunuyor. Kitapta gizli aşklar da var. 1920’li yıllar. Moskova’da açılan Doğu Halkları Emekçi Üniversitesi KUTV’da dünyanın dört bir yanından gelmiş genç komü nistler eğitim görmektedir. Türkali, Rahmi Usta üzerin den anlatıyor: “KUTV’un yur dunda kalıyoruz. Tverskov Bulvarı 13/15’te. Nazım yeni evli. Koridorun dibinde küçük bir oda vermişler. Kimin vardı ki büyük odası? Mayakovski o odaya geldiydi. Delice bir karı o Lena Yurçenko, Na zımın karısı.
Bir sürahi suyu Nazım’ın başından aşağı bir gün... Nazım titrer, karı güler yerlere yatıp. Na- zım’ına kavuşmak için
Odessa’da vize beklerken öldü zavallı Lena; tifo mu kapmış ne? Ankara’dan vize çıkar mı kolay ko lay! Nazım’ın karısı olmak da ayrı bir çile. Şimdi de fukara Piraye Hanım bekler durur.” (Sayfa: 301)
Pandora’nın kutusu
epeyce gürültü
koparacak türden.
747 sayfalık
“Güven’ in birinci
cildinde üç bölüm
yer alıyor
Partiyi Moskova kapatacaktı
V
edat Türkali ünlü “1951 tevkifatı” sırasında tutuklanıp yedi yıl hapis yatmışbir TKP’liydi. Partinin, “devrimci teo ri” ile “oportünist pratik” arasında bocalaması nın nedenlerini sorgulamış, bu yüzden de parti nin tepe noktalarıyla “papaz” olmuştu.
Güven’den on yıl önce yazdığı “Tek Kişilik ö - lüm” adlı kitabında da bu tavrını ortaya koymuş tu. 1968’de kabaran devrimci gençlik hareketine
karşı, TKP’nin “ilgisiz” hatta giderek suçlayıcı tavrını eleş tirmişti. Gençlerin silahlı ey lemler sonucu kırılmasından partisini de sorumlu tutmuştu.
TKP, 2. Dünya Savaşı önce sinde Sovyetler Birliği’nin “bü yük devlet” polikasının kurba nı olmuştu. 1935’te yapılan 7. Kongre’de Komitem, dünya politik koşullarını tartışıyordu.
! Şefik Hüsnü Ülkeler, savaştan çıkarı olan
lar ve olmayanlar diye ikiye ayrılmıştı. Mustafa Kemal’in Türkiyesi de savaştan çıkarı olmayan ülkeler safına konulmuştu.
Komitern’e üye komünist partiler “anti - fa- sişt” cepheler kurulmasını kararlaştırdılar. Bu koşullarda Türkiye’de TKP’ye düşen rolü ve Ko- mitern’in aldığı kararı Rahmi Usta’nın ağzından Türkali şöyle anlatıyor:
“Moskova’da Doktor Şefik Hüsnü, Reşat Fuat bir dizi toplantılara girip çıkıyorlardı. PolonyalI Yoldaş Valeski Türkiye seksiyonuna gelip açıkla masıyla öğrendiler ki, TKP için yaşamsal bir ka rar alınmış. Valeski’nin ‘şimdi size Komitern’in TKP için aldığı kararı bildireceğim; sakın beni Mustafa Kemal’in casusu sanmayın’ diye, acılı bir takılmayla girip söylediklerini duyunca donup kalmışlardı. Şefik Hüsnü, Reşat Fuat direnmese ler TKP’yi kapatıyormuş Komitem! Parti Türki ye’de; oradan kapatılır mı? Komitem istese ka patmayacak mısınız? Kapanmıştan beter olduk sonunda!” (Sayfa: 300)
1938'de Nazım Hikmet'in 15 yıl ceza yediği bir davayı TKP'liler şüpheyle karşıladılar. Ta ki şair A. Kadir'in 1966'da yazdığı bir anı kitabına kadar...*
Nazım’m ‘masumiyetini’ 28 yıl sonra anladılar
1
938 yılında bir grup Harp Okulu öğrencisi Nazım Hikmet’in kitaplarını oku dukları için tutuklanır. Bu öğrencilerle hiçbir ilgisi olmayan Nazım da onlarla birlikte yargılanıp, “Orduyu isyana teşvik” suçundan 15 yıl ağır hapis cezasına mahkûm olur.Şimdiye kadar bu olayda Nazım’ın hiçbir ro lü olmadığı bilinirdi. Vedat Türkali, TKP’li Rahmi Usta’nın ağzından bu olaya farklı bir boyut getiriyor: “İçten içe kaynıyor Türkiye. Bu gidişle iyice kaçıracağız ipin ucunu. Bizim dışı mızda işlere kalkışacaklar. Al bir Harbiye Ola
yı daha! Genç subay adayları bir araya gelmiş ler, başvuracak gizli bir yer arıyor, bulamıyor lar. Nazım’ın kapısını çalıyorlar.
Polis oyunu sanıp Birinci Şube’ye telefon açı yor o mübarek de, ‘Bırakın yakamı, subay kılı ğında peşime düşmeyin’ diye uyandırıyor herif leri. Anamızı bellediler! Nazım da gitti, Doktor Hikmet de, Kemal Tahir, denizciler... Daha bir sürü kişi. Biri bir halt etti mi bizim yakamıza ya pışıyorlar bu ülkede. Aynı döneme girdik yine. Devrimci filizlenmeler içinde aranıyor insanlar. Biz (TKP) yokuz ortada.” (Sayfa: 179 - 180)
Bu olay içinde yargılanıp Nazım ile birlikte hapis yatan şair A. Kadir 1966’da yazdığı, “1938 Harp Okulu Olayı ve Nazım Flikmet” adlı kitabında Nazım’m masumiyetini anlatır. Güven’de bu iddiayı seslendiren Rahmi Usta, Moskova’da KUTV’da eğitim görmüş, orada bir Rus kıza âşık olup evlenmiş, bir de çocuğu olmuştu. Bu çok yakın bir TKP’li henüz hayat ta. Ağahan Mimarlık ödülü sahibi Nail V. Ça- kırhan da KUTV’da okumuş, orada evlenmiş ve bir çocuk sahibiydi. Acaba Rahmi Usta, Na il V. Çakırhan mı?
Milliyet
Herkes
Merkez
Komite
üyesi!
T
ürkiye Komünist Partisi’ne, çizilen yeni rota birçok komünistin içine sinmiyordu. Yapacak da bir şey degörünmüyordu. Türkali, partililerin ağzından isyan ediyor: “Biz uyuyor muyuz? Komitem yıllar önce kesin doğrultuyu gösterdi. Tekkeci kafayı atın; kendi
gerçeklerinizin ışığında bulun yolunuzu dediler bize. CHP’ye sokulun, yan örgütlerine, Halkevleri’ne filan girip bir şeyler yapın. (Sayfa: 180)
Kemalistleri tutun denmiş! Tutacağız da, neresinden tutacağız? Ne yapacaksın, tarihin yazısı kanlı. Komitem de arkaladı herifleri. Bu karar bize kesilmiş ceza mı, Mustafa Kemal’e ödül mü belli değil. Çoğu şeyi çözemedik.” (Sayfa: 185) Bir komünist parti kendisini bu kadar “pasifıze” ederse ortaya da aşağıdaki durum çıkıyordu: “Devlet fabrikalarda kuş uçurtmuyor. Öğrenciler arası kaynaşmadan ne çıkartacağız? Ankara’da beş on aydın, İstanbul’da beş on aydın. Komitem onun için bizimle bağı kopardı biraz da... Kimse kalmadı sizin yörenizde dediler. Herkes Merkez Komite’de! Ne biçim komünist parti bu? Nerede işçiler? Ülkede ne var ne yok hepsi Kemalistlerin elinde. Siz ne yaptmız bugüne kadar Kemalistlere sövüp saymaktan başka? Anımsamak istemiyorum bunları. Unutamıyorsun da!” (Sayfa: 183)
<
<
<
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi