N DEVAM I
DÜNYADA
bugün A m s t e r d a m B 2 3 ° L e n in g ra d B 18° A m m a n A 3 8 ° L o n d ra B 2 0 ° A tin a B 2 6 ° M a d r id Y 2 2 ° B a ğ d a t A 4 1 ° M ila n o B 2 1 ° B a r c e lo n a Y 2 2 ° M o n t re a l B 2 2 ° B a s e l B 15° M o s k o v a Y 2 5 ° B e lg ra d B 2 5 ° M ü n ih B 2 3 °/A
B e r lin B 2 2 ° N e w Y o rk A 2 4 ° B o n n B 2 4 ° O s lo B 16°t
V
B r ü k s e l B 2 3 ° P a ris Y 2 3 °v
B u d a p e ş te Y 2 6 ° P ra g Y 2 1 ° . , , - J C e n e v re B 1 5 ° R ıy a d A 4 4 °;A-
f
C e z a y ir B 3 1 ° R o m a B 2 9 ° C id d e A 4 3 ° S o fy a Y 2 5 ° • D u b a i A 4 4 ° S a m A 3 5 ° T e b r i z F r a n k fu r t B 2 2 ° Te! A v iv A 2 9 ° G ir n e A 3 3 ° T u n u s A 2 8 ° H e ls in k i B 15° V a rş o v a Y 2 3 ° K a h ire A 4 0 ° V e n e d ik B 2 3 ° K o p e n h a c Y 18° V iy a n a B 2 4 ° K ö ln B 2 3 ° W a s h in g to n A 2 5 ° L e fk o ş a A 3 6 ° Z ü rih B 1 5 °ANKARA.. .ANKA...
MÜŞERREF HEKİMOĞLU
“Acıyı Çizmek’ n
“ Sen mutluluğun resmini çizebilir misin Abidin?” diye soruyor büyük ozanımız. Kimi zaman ben de sesleniyorum Paris’e, “ya mut suzluğun?” diye soruyorum sevgili Dino’ya. Bir sevgiliyi yitirme nin acısını, varliğımızdan kopan bir parçanın boşluğunu, boğazı mızda düğümlenen sevinci, yeşermeden solan umudu çizmek güç görünüyor bana. Hafta başında Altan Günalp’i uğurlarken yaşa dığım kimi anları çizebilmek olanağı var mı bilmem? Ya da bir dok torun yaşadığı dram çizilebilir mi? Altan Günalp öleceğini bilmi yor muydu acaba? Son karşılaşmamızda bir gülüşü diken gibi battı yüreğime. Kemoterapiden sonra dökülen saçlarına bakarak takıl dım ona:
— Yul Brynner’dan daha yakışıklısın...
Güldü, kanserin geride kaldığını anlattı uzun uzun. Konuyu de ğiştirdi birden; müzikten, dinlediği son konserlerden söz etti. O güzel konserlerin mutluluğu ile parladı gözleri, birden gülüşü de soluverdi. Hacettepe Üniversitesi’ndeki törende Vivaldi’nin müzi ği ile seiamlanacağını düşünebilir miydi o anda? Altan Günalp için daha güzel bir tören düşünemiyorum. Konservatuvar öğrencile rinden bir konser, Altan Günalp’e yaraşır bir saygı duruşu. Profe sör Doğramacı’yı ağlarken ilk kez görüyorum. Doğrudan konuş ması da vurguladı; kimi, nasıl yitirdiğini çok derinden hissediyor Sayın Doğramacı. O gözyaşları 1960’lı yılları anımsattı çok kişiye. Hacettepe’de yaşanan coşkulu, umutlu yılları. Altan Günalp’in tıp dalında değerli bir bilim adamı, seçkin bir beyin olarak parladığı günleri, bir üniversitenin tırmanışını. Profesör Doğramacı o genç bilim adamını çok destekleyen bir kişi yıllar boyunca. Giderek yo ğunlaşan bir beraberlikleri var; gözyaşlarında neler saklı kimbilir? Hacettepe Üniversitesi’nin salonunda öğrencilerin seslenişi çok etkiledi beni. Profesör Günalp’ten kitapların ötesinde öğrendikle rini belirttiler. Güzele bakmayı, güzel görmeyi, hoşgörüyü, yaşa ma sevincini öğreten bir “hoca"nın portresini çizdiler. Bir hoca değil bir “ baba” yitirmenin üzüntüsüyle titriyordu sesleri. Öyle bir ho ca, öyle bir baba, öyle bir bilim adamı, yönetici, bir insan, bir dost olmasaydı, cami avlusu öylesine kalabalık olur muydu? Protoko lün ötesinde bir kalabalık avludan sokaklara taşıyordu. Her yaş tan, her meslekten, toplumun tüm kesimlerinden yüzlerce kişi. Bir doktor geldi yanıma.
— Ben Nurhan Avman’ın yakın arkadaşıyım, onun için yazdık larınızdan çok duygulandım dedi. Bir başkası girdi koluma, Duy gu Aykal’a yöneldik bir an, sonra da Uğur Aslanoğlu geldi yanımı za. Ben de şaşırdım artık, cami avlularında çok sık buluşuyoruz dostlarla. Ölenlerden, yaşayanlardan çok söz ediyorum bu köşe de. Kim ölüyor, kim yaşıyor, karar vermek kolay değil aslında. Ya şarken ölenler, karanlığa gömülenler, yüreğimizde hiçbir parıltı bı rakmadan sönenler de var. Asıl acısı da bu değil mi?
Törenlerden sonra eve geldim, kocaman bir zarf içinde Abidin Dino'dan güzel bir seslenişle “Acıyı Ç izm ek” adlı kitabı. Hasretle çevirdim sayfaları, yılları da geriye çevirerek acıyla çizilen resim lere daldım. O dönemin başka resimleri de canlandı gözümde, si yahlar, kahverengiler içinde parlayan bir ışık. O ışık parlayıncaya kadar içten dileklerim izle uzandık Dino’ya...
Bir sanatçının acıyla çizdiklerini böylesine yalın yürekli sunma sı güzel bir olay. “Acıyı Ç izm ek” acı çizgilerine karşın insana umut veren bir yapıt. Öncü bir ressamın acıyı, çizerek aştığını kanıtlı yor. Sonra yaşamsal çizginin gücünü... Dino’nun o önemli ameli yattan sonra yaşadığı günlerden nereye geldiğine bakın! Başucum da iki Abidin var, biri Kırmızı Gül, yıl 1977, altında bir yazı; “Artık mutluluk gele” diyor Abidin. Öteki bir Mavi Deniz, Yaşar Kemal'in "Deniz Küstü” kitabını resimlediği dönemden. Son mavi yolculu ğumda bu resmi çok düşündüm, sevgisiz, hoyrat ellerle küsen kı yıları seyrederek...
Başka bir duvarda yan yana iki çiçek. Biri biraz erotik esintiler ya pıyor, yaşama gücünü vurgular gibi. Ötekini Paris’e bir gidişimde uzun bir söyleşi yaparken çizdi Abidin. Mor ve siyah karışımı bir çiçek, çevresinde beyaz lekeler, söyleşimizden bölümler gibi... Der ken kocaman bir ele takılıyor gözlerim. Değişik düşünceler, çok boyutlu çağrışım larla seyrederim bu eli, güzel şeyler üreten elle re saygı duyarım. Bir de ada resmi var duvarda. O adayla konu şurum kimi günler. O adayı kimi dostlarıma benzetirim. Karadan bir parça, ama hayli kopuk, kişiliği, uygarlığı, kültür birikimiyle gi derek adaya dönüşenler var çevremizde. Bir duvarda da siyah be yaz bir kadın var, ona bakarken aydınlanırım. Güzel bir kadın, dün yaya güzel bakan, karanlığı delen bir kadın. Acaba kim, belki de Güzin. Sevgili eşine, “ Ne iğne ne hap, ilaçların ilacı sensin, sanı rım en önemlisi içime damla damla sinen sevgili gözlerin” diyor mektubunda Abidin.
G üzin’den Ayfer Günalp’e atlıyor düşüncelerim. ABD'ye son gi dişinden önce güç bir yolculuğun başında olduğunu biliyor, hiç bir şey bilmez görünüyordu. Cami avlusunda o geceyi anımsadık.
— Yine de hazır değilmişim, dedi acıyla.
Ayfer Günalp de tıp profesörü kocasının durumunu bir doktor gözüyle görüyor, kanserin gelişmelerini biliyor, ama eşini yitirme ye hazır değil elbet. Sevdiğini yitirmeye kim hazır olabilir? Ancak her zaman yazarım, sevdiklerimiz ölmez. Hele geride güzel bir ad, güzel bir ürün bırakanlar, öğrencilerinin yüreğine güzel tohumlar serpenler... Çünkü o tohumlar yeşerir bir gün, çiçek olur, dal olur, ağaç olur. Elbet gereken özen gösterilirse! Sözlerle değil eylem lerle. Ölümü aşmanın yolu da bu bence, acıyı güzel bir eyleme dönüştürmek, tohumu yeşertmek için güzel bir çaba göstermek, yaşam yeniden güzelleşiyor o zaman.______________________
(') Müşerref Hekimoğlu'nun dün yayımlanan “Acıyı Çizmek" başlıklı ya zısı bir teknik hata sonucu karışmış, ilk iki paragrafından sonra 2. say fadaki Erhan Işıl'ın “Kamu Mâliyesi ve Devlet Bütçesi Devlet Sırrı mı dır?" adlı makalesinin devamı girmiştir. Hekimoğlu'nun yazısının tümü nü yeniden yayımlıyor, hatadan ötürü özür diliyoruz.