u
Prof. SEDAD H. ELDEM
bircideki
çakıraga konağı
Şehirlerimiz, sözde modern ve çokluk taklityapılarla kişiliklerini gittikçe yitiriyorlar. “ Türkiyemiz” - de çok asil bir mimarlık geçmişi
olan bu topraklardaki sivil mimarînin son kalıntılarından zaman zaman örnekler vereceğiz.
1 ürkiye'nin turizm bakımından en fazla ziya retçi çeken yeri Ege bölgesidir. Buraya her yıl gelen binlerce yabancı, Helenistik ve Grekoro men sanat kalıntılarını gezerler. Turistlere ha len bu kalıntıların bulunduğu memlekette otu ran halkın kültürü hakkında hiç bir fikir veril mez. Çünkü, eski Türk eserleri ziyareti teşvik
edecek bir duruma sokulmamışlardır. Biliriz
ki, İstanbul’da dahi belirli turistik bölge için de bulunmayan Osmanlı eserleri, bu arada Sü- leymaniye bile, yabancı ziyaretçileri çekecek kadar câzip addedilmemektedir. Bu işi, ziyaret merkezinin içinde bulunan Sultan Ahmed Ca mii görür. Diğer taraftan Topkapı Sarayı ve içindeki koleksiyonların, yabancıları fazlasiyle ilgilendirdiği meydandadır. Hattâ, Harem dai resinin görülememesi daima büyük bir üzün tü ile karşılanır.
Üst sofanın görünüşü.
Üst kat sofasının tavanı.
Ege bölgesinde de yabancılara memleketin yerlileri ve kültürleri hakkında fik ir verebile cek imkân ve fırsatlar aramak lâzımdır. Bir iki cami bu işi lâyıkıyle görebilecek durumda
değildir. Bu merakı gidermek için, Topkapı
Sarayında aranan Harem dairesinin karşılığı sayılabilecek ve Türk ailelerinin yaşayışını gösteren ev ve konakların ziyarete hazırlana rak, açık tutulmaları gerekir. Bu Türk ev ve konaklarının, diğer klasik kalıntıların yanında, iftihar ile gösterilebileceklerini kaydetmek is terim. Tire, Kula, Ödemiş, Muğla, Birgi gibi şe hirlerde ufak bir gayretle takdime ve gezilme ğe elverişli bir hale getirilebilecek eserler vardır. Bunların, büsbütün harap olup ortadan kalkmadan, korunmaları ve itina ile tamir ve temrinleri lâzımdır. Aslında, yabancılara tipik "Türk evleri" ile beraber, tipik Türk şehirleri, mahalleleri, veya hiç olmazsa, bir iki sokağı gösterilebilmelidir. Bu şehir, semt ve evlerin korunma ve muhafazaları mevcut kanunlar ve mevzuat karşısında kabil olmadığından, şim diki halde istimlâk edilmeleriyle kurtarılma ları mümkündür. Bunun da bir ideal hal şekli olarak kabul edilemiyeceği meydandadır. Fa kat, daha normal ve doğu ve batı medeni memleketlerinde uygulanan usuller bizde de tatbik edilinceye kadar, kamulaştırma usulle
riyle yetinmek zorunluğu Vardır. Yukarıda
isimleri sayılan şehir ve kasabalar, birer iki şer ev veya konağı bu şekilde Belediye veya ilgili Bakanlığa bağlı sanat müzeleri haline so kabilirler. Bunun için, bu evlerin satın alın dıktan sonra onarılmaları ve gereken şekilde
tefriş edilmeleri lâzımdır. Bu münasebetle,
bölgenin giyim, yiyim, döşenim gibi halk ya şayışını canlandıran eserler de bir araya top lanmış ve teşhir edilmiş olur. Gayet tabiidir ki, bu gibi yerlerin genel ziyaret programla rına alınmaları için gayretler sarfetmek gere kir. Fakat, konunun çekiciliği dolayısiyle bu meselenin ufak bir himmetle halledilebilece ği kabul edilebilir.
Konağın sokak cephesi.
Burada takdimine ödevlendirilmiş olduğum bi na, Birgi’deki meşhur "Çakır Ağa. konağı” dır. Meşhur diyorum, çünkü edindiğim intibaa gö re, herkesçe büyük bir meçhul ve istifham işa reti şeklinde karşılanan “ Türk evi” konusun da, Çakır Ağa konağı bir istisna teşkil etmek mutluluğuna sahiptir. Bu konağı çok kimseler görmüş ve sevmiştir. Zaten sayın Tör’ün ben den bu bina hakkında bir yazı istemiş olması da bu duruma işaret etmektedir.
Konak, dış sofalı, eyvanlı ve çift köşk odalı tiptedir. Benzeri ev tipleri Anadolu'nun her ta rafında yayılmış ve yerine göre 19. yüzyıl baş larına kadar devam etmiş iken, bu bina plânı
kadar ve belki ondan fazla barok ile ampir ka rışımı bir üslûp taşıyan iç ve dış dıvar dekoru ile dikkati toplamaktadır. Bu dekorasyon, bina nın her tarafında üslûp bütünlüğünü korumuş tur.
Konağın bugün ayakta kalan kısmının harem bölüğü olduğu tahmin edilebilir. Eksik olan selâmlık v.s. gibi dairelerin bahçe tarafında nasıl yer almakta oldukları tayin edilememek tedir. Bina, bir taşlık katının üzerinde ara ve en yukarıda esas olmak üzere üç katdan iba rettir. Sokak ile aynı seviyede olan alt kat, bu gibi evlerde olduğu gibi, aradaki avlu ve bah çe ile birlik teşkil etmektedir. Kapının
yanın-Sofaların bulunduğu iç avlu cephesi.
da. kapıcı odaları ve bekleme sekilikleri var dır. Taşlığın ortalarına doğru merdivenin ilk basamakları görülebilir. Buradan ara kata çı kılır. Bu kat üstekine göre basıkça tavanlı ve dekorasyon bakımından nisbeten sadedir ve hizmetlilere, yani kalfalara ve kış odalarına ayrılmışdır. Aynı merdivenle esas oturma katı na çıkılır. Bu katta bütün odalar büyük bir sofa üzerine açılır. Sofa, dış sofa denilen tipdedir. Bahçeye bakan cephesi direkli ve penceresi dir. Dört odanın ikisi sokak, ikisi bahçe tara- fındadır. Aralarında iki yanda ufak eyvancık- lar, ortada büyük bir sekilik yer almıştır. Öyle ki, hiçbir oda bir başkasına bitişik değildir. Bahçe tarafındaki odalar daha küçük ve sofa ya nazaran çıkma durumdadır ve bahçe tara fında üç tarafı bina cephesi ile çevrili bir av lu vücuda getirirler. Bu sofanın avluya bakan cephesinin ortasında ve tamamiyle çıkma şek linde gayet zarif bir oturma yeri yapılmıştır.
Bir nevi taht veya kerevet şeklinde olan bu yerden evin ve bahçenin her tarafım görmek kabildir. Odalar, birbirinden farklı dekorlariy- le ayrı varlıklara sahiptir. Üçünde ocak vardır. Yüklükler birbirinden zarif nakışlarla süslen miştir. Kalem işleri dış cephelerde de aynı zenginlikte devam ettirilm iştir. A lt katlarda bir nevi rustika, yani taş taklidi, üst katlarda zarif kitabeler dıvar satıhlarını örter ve böler ler. Sokak tarafında cumbaların arasında ka lan iki sağır dıvar üzerine gayet hareketli per de motifleri çizilmiştir. Avrupalılaşmış olan dekor, mahalli olan esas strüktürle çok iyi bağdaşmıştır.
Bu küçük ve sevimli kasabada, büyük merkez lerden uzak bir yerde, bu derecede yüksek bir sanat seviyesi taşıyan bir binanın yapıla bilmiş olması, bugün bizi hayrete düşürmek tedir.
Yan cepheden bir parça
Panoramalı baş odadan bir parça. Fotoğraflar: Hüsnü Gürsel
15