• Sonuç bulunamadı

Halit Efendi'nin aşkı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Halit Efendi'nin aşkı"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Ü n y ey e bun dan yirm i üç sen e evvel, ben üz on yedi yaşın d a bir gençken babasile beraber gel« in işti. İstan b u ld a d o ğm u ştu ama, oraya ait biç bir çocukluk b atırası yoktu. K e n d isin i bildi bileli, mal m ü d ü rü olan ped eri ve vald esile berab er kaza kaza dolaşm ışlar, ve işte o on yedi yaşını sürerken, K araden iz sah ilin deki bu Ü n y e k asab asın a gelm işlerdi. K en d isin e, n asıl ise burada ilişilm ediğinden, b abası yedi sen e Ü n y e d e kalm ış, oğlu H alid i k âtip olarak aylığa geçirm iş, e şrafta n sayılan birinin kızı ile evlen direrek ilk torun« larını da ok şad ık tan sonra, bir gün fü ceten ölüverm işti.

H a lit efen d i Ü n y e d e yekleşm iş dem ekti. İstan b u la falan gitm eği tab iî hatırına getirm e« di. M a a şı bir tü rlü.artm am ış, ' halbuk i b eş tane çocuğu

yaşayıp gidiyordu. --- -

-Zaijen /g e çird ik le ri hayat okacj^fr basit, her tü rlü zevkten o derecede m ahrum ve ad etâ n ebatî bir şey di ki, zengin olm akta lüzum ve m ana da yoktu. A k şam ü stleri, daireden çıktıktan son ra deniz kenarındaki kah vede tavla oynamak, b u hayatın en büyük zevki idi. Ü n ye oldukça b üyük lâkin çok sakin ve eski ehem« m iyetin i k aybetm iş bir yerdi.

• -olm uştu. İlk kızını geçen sen e gelin etm işlerdi t a k a t zevcesinin epiy malı olduğu için, m üzayaka görm eden

(2)

B ir v ap u r u ğ r a q ^ |a n , bazen gün ler geçiyord u. İki «jtaV m işletm eğe çalıştık ları Sir küçük sinem a ikide bir k apan ıp aylârca ı âyie mes=

tu t kalıyordu. E s k i büyük gazinoda gençlerin gram ofon çaldırıp kendi araların da dan setm eleri, teceddü - dün so n safh asın ı teşk il ediyordu. O n sen e evvel, H alit efendi îsta n b u la giderek üç h a fta kah m ıştı. B u sey ah ati tek rar için de bir arzu su yoktu. H a fta d a iki kerre tıraş oluyor, beyazlanm ağa başlayan saçları, b u ru şan yüzü, ağır ağır y ü rü y ü şü ile gittikçe ih tiyarlara benziyordu.

M u ta a ssıp ve m ütehakkim olan ebeveyni, çocukluğunda k en d isin e göz açtırm am ışlar, daha çocuk sayılacağı bir y aşta da evlendirm iş- lerdi. K arısı zayıf k ısa boylu, esm er, k en d in d en de galiba üç d ö rt yaş ta

bü yü ktü . O k u m ası yazm ası yoktu. P e k m uti, h ürm etk ar gibi gö rü n ­ m ekle beraber, H alit efen din in elinden kazara yere d ü şerek bir bardak kırılsa, zayi olan b u şeyin k en d isin e ait bir m al olduğun u ve m uh afazasın da da bunun için ihm al gö sterild iğin i ih sas etm eği hiç unutm azdı. H alit efendinin aylığından cebinde beş para kah maz h ep sin i eve sarfeder, şuka- d ar ki zevcesi de, h atta çocukları da ken d isin i, besledik leri b ir ya- bancı gibi, telâk k i ederlerdi. H alit E fe n d i bu telâkkinin hergün yeni bir tezah ü rü ile k arşılaşırd ı.

Z ev cesi ile araların daki m üna­ seb ete, hiç bir gün bir heyecan •girm em iş, kadın k en d isin e aşkın n e saad etlerin i ne ıstirap ların ı tattırm am ıştı. B ü tü n m azisi bir kaç satıra sığan b u boş ve ölü bayattı. İstik b ali de yalnız iki vakayı ih tiva edebilirdi: te= kaüdü, ölüm ü!

H alit efen d in in yam nda aşka ait m aceralar, heyecan­ lar, elem ler ü m itler v e bah tiyarlıklar anlatıldıkça, başın ı sallıyark ve anla­ tan ların sözlerini hiç k esm e­ yerek dinlerdi. B u b aş sa l­ layışlarda v e sü k û tta herşey vardı., hayret, m erak, gıpta, yeis... h erşey vardı.

A şk ı, hayatın b u yegâne güzel v e b üyük varlığın ı hiç anlam adan, bilm eden, tan ım a­ dan, „ bir kere,, olsun, bir saat olsurî tatm adan ölüp gidecekti.

K ırk ın d an son ra mı aşık olacak, kırkından son ra mı sevilecekti!. „

A k ı gittik çe artan saçları, b u ­ ruşuk yüzü ve ağır y ü rü y ü şü ile artık ih tiyarlara benziyordu.

B ir sabah m u tat v ak itte ev in ­ den çıkm ış, büyük yoldan ağır ağır h ük üm et kon ağın a gidiyordu. B ird en , y ab an cı olduğu h e r şeyin -

den anlaşılan g en ç ve S arışın bir

(3)

B u pek genç v e ince bir kadın- clı. B e lk i de ben üz kızdı. Ç o k bü= y ü k ve deniz rengi m avi gözleri vardı.

B u m avi gözlerin, bayatın a getireceği b üyük v e m ü tb iş deği= şik liği biç d ü şün m eyen H a lit efen= di, sad e ru b u n d a bir ürperm e, bir ezilme, bir yanm a h isse tti. A c ab a sevgi, a şk b u m u id i? B u n u düşün m edi.

B u k asab ad a b iç kim se biç k im se için m eçbul kalamaz.

H alit efendi, o m avi gözlü genç k adın ın h ü v iy etin i hem en ogün ve hiç kim seye bir şey sor- m am ış old u ğu h alde öğrendi.

B u genç kadın, belediyenin Istan b u ld an ge tirttiği yeni dokto- ru n zevcesi idi. B u n u öğrenince, H alit E fe n d i ru b u n d a yeniden o ürperm eyi, o ezilmeyi, o yanm ayı (h issetti. D em ek ki on unla hergün I k arşılaşacak tı. O n a bergün te sa d ü f | etm ek !... A r tık arada bir ayn ad a yü zün ü tetk ik ettiği oluyor, kra- vatın ı itin a ile bağlıyor, hem en her gün tıra ş oluyordu. F a k a t bir üm idi, üm idi değil, h atta biç bir arzu su yok tu. Z evk i, aşk ı o k adar uzun m ü d d et k arısın ın k u ru ve esm er kollarının h araretsiz dera- gu şların d an ib aret san m ıştı ki, artık bir aşk m acerasın ın heyecan= lan , saad etleri ve delilikleri içinde yanıp sürüklenm eğe biç k u d reti olam azdı. G e n ç k adın ı h er gün uzak tan bir dakikacık görm ek ken- d işi için k âfi bir saad et oluyordu.

N azarları k adın ın n azarlariyle bir k ere bile b irieşm em işti. B e lk i hiç b irşey sezm em iş, anlıyam

a-G ece yatak ta, zevcesi ark asın ı çevirip uyurken; H alit E fe n d i artık

hep uyan ık kalıyor, gözleri b ü yü k m avi göklere benzeyen o altın saçlı ve ince genç kadını d ü şü ­ nüyordu.

K albin dek i, n e isim verm ek icap ettiğin i tay in d e b âlâ te re d ­ d ü t ettiği, b u h isten kim seye bah- setm iyordu. L â k in ark adaşları çok­ tan anlam ışlardı. B u aşk, m üsa- habelerin m evzuu, istih zaların se r­ m ayesi olm uştu. B ir sabah , gene erkenden evden fırlam ış, h er za= m andan fazla k arlarda do laştığı için de, daireye geç kalm ıştı. G e ­ ciktiğini n eden son ra fark ederek k oşa k oşa dön d ü, çarşıyı geçti, h ük üm et k on ağın a vardı. M e rd i­ ven leri çıkm ış, so fay a gelm işti. O d asın ın açıldığı b oş koridorda, içerden kahkahalarla kendi ism i­ nin söylendiğin i duyarak, bird en durakladı. K en d isin d en b ah se d i­ yor, k en d isiy le v e kalbin deki aşk la eğleniyorlardı. H alit efendi aşk ın bu old u ğu n u galiba ancak o zam an an lam ıştı. N a fia id a re­ sin in şım arık b ir genç m ü h en d isi vard ı ki, işleri için sık sık od ala­ rına gelir ve her d efasın d a H alit efendinin kalbi kıskançlığa ve

(4)

kin e benzeyen bir b isle dolardı. B u =belki bü tü n gençliğini b u ka= sabaya göm m üş olan adam ın = bü= tü n sen e b iriktirdiği parayı ber k ış Is tan bula m ezun gittik çe zevk yerlerinde so n m eteliğin e kadar yediği söylenen Çılgın ve n eşeli gence, h asedin den b asıl olma bir şeydi, iş t e o genç söyleniyordu:

V allahi sizin o H aiit e£en= diniz fen a tu tu lm u ş. K ad ın a bir dakika te sa d ü f etm ek derdiyle sa= b ab tan akşam a k adar do laşıp du= ruyor.

K en d isin in m asa refiki sözü k esm işti:

— E v e t, nitekim gene geç kaldı. K a rısı çakarsa tam am dır işi! B a ri gün ün birin d e m eram ına erecek mi dersin iz? B u n u um m am ama, kadın gönlü de belli olmaz ki!

M ü h en d is tezyifkâr bir kah» kaha ile güldü.

— Tam am , m u vaffak olacak adam ı buldun uz! D o ğ ru su n u söy» lem ek lâzım sa, Istan b u ld a b u ka= dına belki ten ezzü l de etm em . Fa» k at burada da k en d isin i H alit E fe n d i hazretlerin e bırakam am . Z ate n m uhterem zat geç kaldı. S e v g ilisi Ünye'ye geleli bir h afta belki geçm eden, on unla tan ışıp sev iştik , canciğer olduk. F ak at, çok rica ederim , b u söz b u odadan d ışarı çıkm asın. M alû m a, evli kadın. K ocasın ın kulağın a mulağı» na gider de!

O n u k olları arasın d a sıkm anın saad etiyle m est b ile olm ıyan, o b üyük m avi gözlere çok yakından bak abildiği için b ir m in n ettarlık bile duym ayan bu k ü sta h v e men= fu r m ahlûku, H alit E fe n d i elleriyle boğm ak istedi. F a k a t b u sözlerin yalan v e iftira olabileceğini, erkek» lerin b azaa b u k adar da zelil ve ‘kirli olduklarını h atırın a getirm i» yordu. O tü y sü z şım arık oğlanın hakik ati söylediğine inanm ıştı. G en çliğin d ek i âd e te esir, H a lit E fe n d i ü stü n d e daim a silâh taşırdı. H iç bir te re d d ü t lah zası geçirm e» den, eli pan talo n u n u n arka cebine gitti; bu silâh ı çıkardı ve yü zü bir ceset gibi sarı, elinde rovelver, odaya öyle girdi. G ire r girm ez, tek söz söylem eyerek m üh en disin üzerin e b u silâh ı b o şa lttı.

O d ad a d eh şetli b ir k argaşalık o ld u v e yere b ir vücut, belki ölü olarak d ü ştü . Ü zerine k o şu p elin» den silâh ı aldılar. B ir anda odanın içi, gözlerinin hiç birin i seçem ediği b ir sü rü in san la d olm uştu. H a lit E fe n d i b u k alab alık ta yalnız bir kişiyi, m em urlar arasın da yegân e sam im î ark ad aşı olan, tah rirat kâ= tib i S ıtk ı beyi tanıdı. K en d isin i kollarıyla sararak, gözleri y aşlı :

— N e yaptın , ne y ap tın H alit» çiğim ? diye soruyordu.

O , bir iskem leye çökm üş veya otu rtu lm u ş, etrafı b üyük bir kalabalıkla k oşatılm ıştı, Y av aş, yorgun, n efes alır, iç çeker gibi bir m ırıltı ile :

— N e yaptığım ı hiç bilm iyo» rum ! dedi.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu durumda hangi I değeri için mininmum değerin elde edildiğine göre (diyelim ki i=k) xj değişkeni temel değişken olurken x B k değişkeni de temel olmayan değişken

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, Ebussuûd Efendi’nin fetvalarında zımmilerle ilgili olarak müslüman oluşları, kiliseleri, haklarındaki kısıtlamalar, şahitlikleri…

Biñ ķırķ tārįħinde dārü’s-salŧanatü’l-Ǿaliyye belde-i Ķosŧanŧıniyye’ye ķudūm ve devr-i mecālis-i Ǿulemā-yı Rūm itdükden śoñra elli senesi

Z am an zam an m asal, tekerlem e, halk şiiri gibi folklor ve halk edebiyatı ürünlerinden de y ararlan an şair, yeni bir söyleyiş biçimi içinde güçlü aşk

eylemektir. Ve ıstılahta eşya-yı müteaddideyi üzerine vâhidün ismi ıtlâk olunacak, yani şey-i vâhittir denilmekle sâlih olacak haysiyette kılıp, ve bu

31. Yirmi bir yaşındaki annenin ilk gebeliğinden 35 hafta 2000 gr olarak doğan bir erkek bebek anne yanında izlenirken, ilk gününde uyandırılmakta zorlanma

veya muzaf olarak kullanılır... “En üstünlük” ifade eden ism-i tafdîl. Elif lam alır

278 Dolayısıyla tefsiri yapılan ayette belirsiz durumda olan yani kendisinden neyin kast edildiği anlaşılamayan konu, Şâri tarafından Kur’an’ın başka