• Sonuç bulunamadı

Ataç'ın bir yazısı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ataç'ın bir yazısı"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

18 AĞUSTOS 1998 SALI

YAZI O D A S I

SELİM İLERİ

Ataç'ın Bip Yazısı

Nurullah Ataç’ın Karalama D efteri’ni yeniden

okudum .

Karalama Defteri A ta ç ’ın ölümünden (1957) son­ ra yayımlanmış (1962). Kitabı yayımlayan Hür Yayın­ lar bugün yok. Karalama Defteri de yok herhalde. Belki yeni basımı yapıldı, ben göremedim.

Değerli bir eser Karalama Defteri. A ta ç ’ın eskidi­ ğini, görüşlerinin yıprandığını ileri sürenleri dinlem i- şimdir; Karalama Defteri o kişilerin yanıldıklarını bir kez daha kanıtlıyor.

Ataç, Karalama Defteri’ndekiyazılannın ilkinde: “Ki­ şileri roman okumayı sevenlerle roman okumayı sevmeyenler diye ikiye ayırabiliriz" diyor.

Ellili yılların sonunda roman okumayı sevenler söz konusu. Bugün de söz konusu, ama acaba kaç ki­ şi? Yetmiş m ilyona varan nüfusuyla Türkiye, en po­ püler bir romanı yirmi beş otuz bin adet basımla ‘is­ raf’ edebiliyor.

Dahası, Ataç’ın ikiye ayırdığı kişilere, bugün bir üçün­ cü öbek eklem ek gerekir: Hiç roman okumayanlar. Ekinsel ve m addi olanakları el verm ediğinden ro­ man okuyamayanları ise bam başka bir öbekte de­ ğerlendirmek zorundayız. Gelgelelim olanaklan el ver­ mesine karşın roman okumayan, hayatında bir kez olsun roman okumam ış o kadar ço k kişi var ki! Bir şiir, bir öykü okumamış... Denemenin yanından geç­ memiş...

Ataç roman okumayanlardan hoşlanmadığını söy­ lüyor. “Kendilerinden çıkamaz, kendilerini başka kimsenin yerine koyamazlar. Bir tek yaşayışları var­ dır, ömürlerine binbir kişinin yaşayışını sıkıştı ramaz­ lar. ”

Roman, yaşamı kavram ak açısından yazınsal ve­ rimlerin belki de en geniş yelpazelisi. Doğrusu, ro­ mansız yaşamayı düşünem em . Bütün yaşam bilgi­ mi romanlara, bugüne kadar okuyabildiğim rom an­ lara borçluyum desem yeridir.

A taç roman okuma, romanı sevme konusunu de­ şerken, roman sanatının duygular çözüm leyicisi, duygular aşılayıcısı olduğunu ileri sürüyor. Özellik­ le acıma duygusu üzerinde duruyor. Roman okum a­ yı sevmeyenlerin acım a duygusunu bir türlü yete­ rince hissedem eyeceklerini vurguluyor:

“Acıdıkları olur, ama acımak da iki türlüdür. Biri üstünlükten gelen acıma ki gururla, b ir çeşit baya­ ğı sevinçle karışıktır; öteki ise karşımızdaki kimse­ nin acısını kendimizde imiş gibi duyarak acımak.

“Roman okumayı sevmeyenlerde işte bu duygu, karşılarındakinin acılarını paylaşma gücü yoktur. Onların acımalarında bile b ir türlü kurtulamayacak­ ları b ir sertlik sezilir. Bir suçu bağışlayabilirler; ama sevgisizce, anlayışsızca bağışlarlar; suçunu bağış­ ladıkları kimseye yukarıdan baktıklarını, o suçu kö­ tü gördüklerini sezdirmemek ellerinden gelmez. ”

Acım a duygusunu toptan bir üstünlük, başkala­ rını küçüm seyiş olarak yorum layanlardan değilim. Acıma duygusuna hepimizin ihtiyacı olduğuna ina­ nıyorum.

Gramofon Hâlâ Çalıyor’da anlatm aya çalıştığım

bir kim likti ‘Alafranga Selma Hanım’. Gerçeklikten

aşırmıştım onu. Evliyken genç bir deniz subayını seviyor; çevresince aşağılanıyordu. Çocukluğum un o günlerinde Alafranga Selma Hanım’ı aşağılama­ yan, aşkını saygıyla karşılayan kimselerde vardı. Ataç’ı haklı çıkarıyorlar: Roman okum uş kimselerdi hep­ si.

Anna Karenina’\/\ okumuşlar mıydı bilmiyorum, ama

Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrûkesi’nl okudukla­

rını açık seçik hatırlıyorum.

Roman sanatının gerçeğin ço k yüzlülüğünü gös­ terdiğine de inanabilir miyiz? Yazıdan iz sürelim:

“Roman okumayı sevmeyenler gerçeğe bakmak­ tan kaçınırlar demeyeceğim; çoğu ancak gerçeğe ilgi gösterdikleri için romanları sevmediklerini söy­ lerler. Ancak onların ilgi gösterdikleri gerçek yalnız kendi gerçekleridir, yalnız kendileridir.

"Onlar için gerçeğin, doğrunun tek b ir yüzü var­ dır, onu görmek, onu bilmek yeter onlara. Gerçe­ ğin daha birçok yüzleri olabileceğini düşünmek bi­ le akıllarından geçmez."

Roman okumayanlar, bir bakıma hayata yalınkat bakmaya, hayatlarında sığ kalmaya yargılı kişilerdir, diyebilir miyiz? Bizi sarıp sarmalayan o, akıllara du r­ gunluk verici sığlığa bakıldığında, gönül rahatlığıy­ la diyebiliriz...

Takvimde İz Bırakan:

“Her sonbaharda birbiri üzerine dökülen ağaç yaprakları gibi insanlar da birbirlerinin ardından top­ rağa yatarak yok oluyorlar. Bu değiştirilemeyen, umumî b ir kanun.. Neden tasalanmalı? Şu dünya­ da erilen başka ne var?" Hüseyin Rahmi Gürpı­

nar (Zahir Güvemli sadeleştirmesi), Kuyruklu Yıl­

dız Altında Bir Evlenme (1910), Atlas Kitabevi, 1965.

Referanslar

Benzer Belgeler

"Acaba" diyorum, Barlas dostumuz "Ö zal ailesinin zayıf kişilikli üyeleri" ile "sağlam k işilikli üyeleri” ayrımını bu dü­. ğünde de yapacak

Gökalp, uluslararası banş balonundan çok önemli olan milletlerarası kuruluşlara gerekli­ liğine inanır.. Bunun için dünya kamuoyunun milli kamuoyundan jayıf

Nüfusu milyondan pek de u- zak olmayan Istanbulda, sade kış mevsiminde oynayan bir dram ve bir komedi tiyatrosu mevcuttur; Ankarada devlet tiyatrosunun çe­ kirdek

Halbuki Hakkı Celis, ona bir tanrıça gibi tapan Hakkı Celis, bireyci kişiliği yavaş yavaş de­ ğişirken bile ne yaptığının tam farkında değildir.... Ruhları

Günefl, öteki y›ld›zlara göre bize çok yak›n oldu¤u için, Günefl gözlemleri bize öteki y›ld›zlarla ilgili bilgi..

«Suriye ve Kilikya’da Fransa Yüksek Komiseri» General Gtıro’- nun emri ile Antep, Maraş ve Urfa sancaklarındaki Fransız kuvvetleri­ nin kumandanlığına

Fakat Curiosity’nin sönmüş bir volkanın etrafında yaptığı ölçümlerde yüksek miktarda feldspata (granit türü kayaların içinde bulunan bir mineral türü)

fiimdiyse, bir grup araflt›rmac›n›n sürekli donmufl durumdaki tortul toprak tabakalar›ndan elde etti¤i bitki ve hayvan DNA’lar›, Sibirya’y› ye- niden verimli bir