• Sonuç bulunamadı

Batı kültürlü Osmanlı yurtseveri:Doğumunun 150. yılında Osman Hamdi Bey'in babası Edhem Paşa'ya yazdığı mektuplardan kişiliği ve düşünceleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Batı kültürlü Osmanlı yurtseveri:Doğumunun 150. yılında Osman Hamdi Bey'in babası Edhem Paşa'ya yazdığı mektuplardan kişiliği ve düşünceleri"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

17 A R A L IK 1992 P E R Ş E M B E C U M H U R İ Y E T ___

KÜLTÜR

S A Y F A

11

'Toplum ve

Batılılaşma'

■ Kültür Servisi - Os man Hamdi’nin doğumunun 150. yılı nedeniyle Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı tarafından düzenlenen “Osman Hamdi Bey ve Dönemi”

sempozyumu Arkeoloji Müzesi kitaplığında bugün saat 10.00-13.00 arasında sürecek birinci oturumun konusu, Toplum ve Batılılaşma, konuşmacılar ise Selim Deringil, Edhem Eldem, Vasıf Kortun, Havva Koç, Neşe Yıldıran ve Mehmet Ö. Altan, yöneten Semavi Eyice. Saat 14.00’den 17.00’yedek sürecek ikinci oturumun konusu ise Sanat ve

Batılılaşma. Oturumu İsmail Tunalı yönetecek, Filiz Yenişehirlioğlu, Semra Germaner, Zeynep İnank ur, Sema Öner, Ayşe Nalan Yetişkin ve Zafer Toprak.

İsmet

İnönü'yü

anma

■ Kültür Servisi - İsmet İnönü ölümünün 1 yıldönümünde çeşitli etkinliklerle anılacak. Ankara Cumhurbaşkanlığı ile İstanbul ve İzmir Devlet Senfoni Orkestraları, cuma günkü konserini İnönü’nün anısına verecek. Çukurova devlet Senfoni Orkestrası ise 25 aralık konserini İnönü’ye ayırdı.

’Lüküs Hayat'

Ankara'da

■ Kültür Servisi- İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrolan’mn ünlü oyunu “ Lüküs Hayat”, üçüncü kez Ankara’da. 27 aralık tarihine dek Ankara Yükseliş Koleji salonunda sahnelenen “Lüküs Hayat” müzikalinde Zihni Göktay, Suna

Pekuysal, Sezai Altekin, Alev Gürzap, Argun Kınal, Birsen Kaplangı, Ayşe Sankaya, Necdet Yakın, Atacan Arseven, Gülen Kıpçak, Betül Arım, Ersun Kazançel, Vildan Gürelman ve Bilge Zobu rol alıyor.

GunsN'Roses

turnesi

■ Kültür Servisi- ABDTi ünlü rock topluluğu Guns N’ Roses’ın oldukça hareketle geçen Latin Amerika turnesi, Rio De Janeiro’da olaysız bir konserle sona erdi.

Hayranlarının yoğun ilgisine karşın, gittikleri her yerde çılgın hareketleriyle resmi yetkililerin “korkulu rüyası” haline gelen Guns

N ’Roses’un Rio’daki konseri, beklendiği kadar ilgi görmedi. Topluluğun Şili’de . verdiği konser sırasında 150

kişi tutuklanmış, 15 yaşındaki bir kız da

kalabalıkta ezilerek yaşamını yitirmişti.

Doğumunun 150. yılında Osman Hamdi Bey’in babası Edhem Paşa’ya yazdığı mektuplardan kişiliği ve düşünceleri

yen

EDHEM ELDEM

Bu bildiriye konu olan dokuz adet mektup, 13 Temmuz 1869 ile 27 Nisan 1870 tarihleri arası­ nda Osman Hamdi Bey tarafı­ ndan babası Edhem Paşa’ya yazılmıştır. Bu mektuplar Tan­ zimat sonra Osmanlı İmpara­ torluğu hakkında birçok açı­ dan son derece değerli bilgiler vermektedir. Bu yazışmanın en ilginç yönü herhalde Osman Hamdi Bey’in şahsiyeti ve dü­ şünceleri hakkında verebileceği ipuçları olacaktır. Bu açıdan alındığı takdirde, elimizdeki bu belgeler, değişim içinde olan İmparatorluğun aydın- ısla­ hatçı kesimin zihniyet ve ideo­ lojisine ışık tutabilecektir.

Gerçekten de bugün, sanatçı, ressam, arkeolog, müzeci Os­ man Hamdi Bey, Osmanlı İmparatorluğu’nun özellikle bi­ lim ve sanat dallarında batılı­ laşmasının ve modernleşmesi­ nin bir simgesi haline gelmiştir. Halbuki daha otuz yaşına gel­ memiş Osman Hamdi’nin eli­ mizdeki bu belgelerden ortaya çıkan karakteri ve ilgi alanları oldukça farklıdır.

idealist ve romantik

Her şeyden önce, sanatçı ve arkeolog olarak ün salacak bu kişinin bu alanlara ilgisi son de­ rece yüzeysel bir şekilde belir­ mektedir. Vilayetteki idari gö­ revinin ve genel olarak İmpa­ ratorluğun bu ücra köşesinde karşılaştığı yeni ve ilginç olay ve gerçeklerin onu sanat faaliyet­ lerinden alıkoyduğunu veya en azından diğer konulann önemi yüzünden, mektuplarda bun­ lardan fazla söz edemediğini tahmin etmek daha doğru ola­ caktır. Osman Hamdi Bey’in sanatçı ruhunun başka şekiller­ de ortaya çıktığı aşikardır. Bunların başında da coşkuyu, idealizmi, romantizmi yansıtan üslubundan söz etmek gerekir.

Milliyetçi ve vatanperver

Tecrübesizliğini büyük ölçü­ de örten ve unutturan birçok meziyet, Osman Hamdi Bey’in asıl karakterini oluşturmak­ tadır. Bunların başında da siya­ si ve sosyo-ekonomik saptama­ larında çarpıcı denebilecek ni­ telikte bir görüş ve çözümleme yeteneği ile duygusal olmakla beraber sön derece de gelişmiş bir milliyet ve vatanperverlik şuurunu saymak gerekir.

Sanatçı ve bilimadamı olarak sonradan ün salan bu kişinin genç yaşında daha siyasi ve top­ lumsal konulara eğilmiş olması belki de bu mektuplaşmanın en ilginç yanını oluşturmaktadır. Osmanlı Devletimin birçok so­ runla karşılaştığı bu dönemde Osman Hamdi Bey’in tutumu son derece idealist ve açıktır. Bu idealizm ve bilinç gözönünde tutulursa, daha çok siyasi / top­ lumsal açıdan ıslahatçı bir gö­ rünümü arzeden Osman Ham- di’nin sonradan daha apolitik bir kariyere yönelmiş olması şaşırtıcı bile sayılabilir.

Vatanperverliğinin aldığı eh

belirgin şekil, Osmanlı İmpara­ torluğu’nun karşılaştığı dış teh­ ditlere karşı şiddetli tepkileri­ dir. Milliyetçilik meselesinin yanında, Osman Hamdi Bey’in din konusundaki görüşlerinin de önemli bir ıol oynadığı gö­ rülmektedir...

Gelenekçiliğe karşı

Osman Hamdi Bey’in gelene­ ğe karşı çıkan son derecede m o­ dern ve ıslahatçı tutumundan dolayı büyük bir çelişki olarak algıladığı anlaşılan İslam ge­

lenek ve ilkelerini sorgulamak ve bazen şiddetli bir şekilde eleştirmek maksadıyladır.

Bu modemizm ve gelenek karşıtlığı Osman Hamdi Bey’in iç politika ve toplumsal analiz­ lerinde en belirgin bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Osmanlı idaresine karşı olan tutumu bü­ yük ölçüde sorgulayacı ve eleş­ tirici bir hal almaktadır. Devlet erkanını rahatlıkla suçlamakta ve böylcce devletin idaresine karşı açık bir şekilde cephe al­ maktadır. Bu saldırılar onu

toplumsal düzeni sorgulamaya kadar götürebilmektedir: 29 Ağustos 1869 tarihli mektu­ bunda - mektuplarının çoğun­ da olduğu gibi- Devletin üst ka­ demelerini sorgulamakla yetin­ meyip, vilayet düzeyindeki im­ tiyazlı zümreleri- şeyhleri, vakıf mütevellilerini- kokuşmuşlukla ve halkı ezmekle suçlamak­ tadır. Bunun da ötesinde, halkın idarenin gücünü kabul etmekte gösterdiği şekilciliği de önemli ölçüde eleştirmektedir.

Nihayet, Osman Hamdi

Bey’in en onenw'ozellikleriil­ den olan modernist / pozitivist bakış açısını vurgulamak gere­ kir. Bunun en çarpıcı gösterge­ lerinden biri de kullanmakta ol­ duğu “modern” terminolojidir. Çalışmaya ve faaliyet duyduğu ve birçok yerde ifade ettiği hay­ ranlık (Raif Efendi, Mcsud Bey ve Midhat Paşa hakkında) tapı­ nma derecesine vararak, aynı şekilde reformist / modernist / pozivist şahsiyetinin önemli bir parçasını oluşturmaktadır.

Ortaya çıkan şudur ki,

Os-man Hamdi Bey Bağdat’taki deneyiminde kendi idealleri ile Osmanlı gerçekleri arasında büyük bir uyuşmazlığa ve çatış­ maya tanık olmaktadır... Osman Hamdi Bey basit birdin düşmanlığından çok, önemli bir parçasını dinin oluşturduğu gelenekçiliğe karşı şiddetli tepkisinden dolayı böyle bir tu­ tum izlemektedir.

Görücü usulü evlenme

27 Nisan 1870 tarihli son mektubu bu bakımdan en

Sanatçı ve bilimadamı olarak sonradan ün salan bu ki-

şinin genç yaşında daha siyasi ve toplumsal konulara

eğilmiş olması belki de bu mektuplaşmanın en ilginç

yanını oluşturuyor.

(Osman Hamdi kızıyla solda, İbrahim Çallı nın yaptığı Osman Hamdi portresi yukanda)

OSMAN HAMDI BEY İN BABASI EDHEM PAŞA’YA MEKTUBU

Bağdat, 27 Nisan 1870

\ ^ o k kıym etli pederim

U f r şeyden önce, geçen hafta size bah­ settiğim iş başka bir hal atıyor. Dolayısıyla hala hiç birşey yapılmış değil. Son m ektu­ bumu hiç olmamış sayın. Daha sonra ne olacağını söylerim.

Geçen ayın 29'u tarihli miiş/ik mektubu­ nuzu aldım. Bu mektubun sonunu tam anlamadığımı gizleyecek değilim: "Bana erkek kardeşlerinin her birine bir eş vere­

bilmemi temenni ettiğini yazıyorsun ve

bunu Galib 'in izdivacını kastederek' söylü­ yorsun. Ve kendi şahsını unutuyorsun. Baba evinde hepiniz yeteri kadar iyi büyü­ tülmediniz mi? Torunlarım niye aynı şekil­ de büyütülmesin?Sorarımsaıuı". Kıymetli pederim, asıl ben size sormak cüretini bul­ mak isterim. Zira gerçekten evimizde to­ runlarınızın iyi büyütülmeyeceğim söyledi­ ğimi veya yazdığımı hatırlamıyorum.

Kardeşlerimin her birine bir eş verebil­ meniz tennınime gelince, şerefim üzerine,

tamamen samimi ve özellikle ard niyetsiz­

di: tek kelimeyle dileklerimin ifadesi, dilek­ lerimin fotoğrafıydı.

M üşfik pederim, bana "Ve kendini unu­

tuyorsun" diyorsunuz. hangi konuda ve ne

zaman kendimi unutmadım ki? Bu tasasız, kalender, hafif ne isterseniz olmaktır; ama ne yaparsınız kendimi böyle iyi buluyorum.

-insan istediğini elde edemeyince eliııdekiy- le yetinmelidir- zaten soğukkanlılıkla ken­ di adetlerimize göre evlilik yapmaktan aciz olduğumu ilan ederim. Yani annemin ve teyzemin genç kızın burnu veya gözleri hakkında yapacakları tasvire göre. Demek istiyorum ki evlilikte güzel çizilmiş bir bu­ rundan, kalp şeklinde bir ağızdan, zarif bir şekilde elbisemin eteğinin öpütmesinden veya bir fincan kahve getirilmesinden bam­ başka bir şey ararım.

Sevgili ailem ve birkaç diğer aile haricin­ de, kıymetli pederim, etrafınıza bir göz atm! Ailelerde ne görüyorsunuz? Kokuş­ muşluk, ahlak bozukluğu, kavga, boşan­ ma. kölelik onları talan ediyor, odalıklar maneviyatlarını bozuyor. Kadın kocasına itaat etmiyor, koca karısını saymıyor. Koca kendi alemindeyken, karısı ela kendi yolunda. Hiç bir zaman elete vermediler. Hiç bir zaman bir aile teşkil etmediler. Ço­ cuklar ihmal edilmiş. Anne onları hiç bir zaman düşünmemiş. Kendini hala menkul mal sanan kölenin elinde, bu zavallı yavru­ lar manasız bir hayat sürüyorlar; bu arada anne mesire yerlerine gidip taşıdığı ama nefret ettiği ismi çamura buluyor. Ve bütün bunların sebebi yozlaşmış adetlerimizde er­ keğin kadın alırken gözlerini kapatmasını gerektiren gülünç bir antlaşmadır. Bu ant­

laşmaya göre evlilik kadının ve erkeğin hür rızasından değil, aile büyüklerinin muvaf'a- katından kaynaklanmasıdır.

Bu şartlarda fikirlerinizi paylaşan, hisle­ ri sizinkilerle uyumlu okut bir kadın bul­ mak raslantıya kalmış, zor bir şeydir.

52 kağıttaki tek maça asıdır. Ne mutlu onu açan kişi.

Dikkatinizi çekerim, kıymetli pederim, artık Müslümanların adetleri olmayan adetlerimizi bu şekilde yıkarken diğer ta­ raftan Avrupa adetlerini yüceltmiyorum. Onlara da çok tenkidim var, mamafih söy­ lemem gerekir k i onları sadece şundan do­ layı tercih ediyorum k i umumiyetle ancak evlilik dışında ahlak bozukluğu, kokuşmuş­ luk ve ahlaksızlık görülüyor. Zenginlerin elinin altında ve meşru karılarının yanında

sayısız genç cariyeler yok ve gayr-ı meşru

ve gayr-ı kanuni ilişkilerde bulunuyorlarsa bunu sokakta fahişe tabir edilen hür ve do­ layısıyla kanun dışı kadınlarla yapıyor.

Dikkatinizi çekerim, sadece büyükler­ den, zenginlerden bahsediyorum, halktan, esnaftan değil-bıırjuva ailelerinin hepsi, özellikle Almanya’da, hemen hemen ku­ sursuzdur.

Bizimkilerden bahsetmedim, zira son derecede üzücü. Bir cuma günü camiye gi­ din, esnafa, bir ülkenin tek zenginlik kay­

nağı olan burjuvaya bakın: paçavralar içinde, zavallı, acıma hissi uyandıran bir gölge haline gelmiş. Sanayi yok, ticaret yok, hiç(birşey yo k)! sadece sabır dolu bir kadercilik! Her şey Allah’tan geliyor; dük­ kan diye kullandığı yarı yıkık bir barakaya gidip soyulmuş buluyor-Allah vergisi- evi olan bir kulübeye dönüp alevler içinde buluyor-geııe Allah vergisi- ve İliç bir za­ man idareden kaynaklanmıyor! İşte esnaf, işte vergi mükellefi, işte halk.

Bu görüntüyü bitirmek için sadece fakir­ liğin, sanki fukaranın sayısını artırmamak için, zavallıları gerçekleştirmeye mecbur ettiği inanılmaz adetteki çocuk aldırmalar­ dan hahs etmem yeterli olacaktır.

Tanrıya binlerce şükürler otsun k i bu ka­ dar istisnai kusursuzluktaki bir evliliğin ve hiç bir zaman kokuşmuşluğun girmemiş ol­ duğu, ancak kutsal bir ahlakın görüldüğü bir evin ürünüyüm. Torunlarınızın bu evde iyi büyütülmeyeceğim asla düşünmem.

Keşke bütün Türk aileleri mensup olma şerefine nail olduğum aileye benzeseler.

Elveda, kıymetli ve iyi pederim, inanın ki ailem hakkında yüce fikirlerim var ve kanınım son damlasına kadar ona aidim ve sîzleri, hepinizi, kendimden çok seviyorum.

Oğlunuz O. Hamdi

önemli belge olarak ortaya çı­ kmaktadır. Diğerlerinin aksine, bu mektup tamamen şahsi fi­ kirlerini kağıda döktüğünden dolayı özel bir önem taşımak­ tadır. Osmanlı toplumu ve gele­ neklerine karşı şiddetli saldırı ve eleştirilerin yer aldığı bu bel­ gede Osman Hamdi Bey temel olarak gördüğü bazı sorunları sıralamaktadır: görücü usulüy­ le evlenme ve yarattığı yozlaş­ malar, toplumun geleneksel katmanlarının gelişmesini önle­ yen atalet, kadercilik ve kokuş­ muşluk. Bunların karşısında objektif davranmaya çabala­ masına ve dolayısıyla Avrupa yaşantısının da mükemmel ol­ madığını vurgulamasına rağ­ men, Osman Hamdi Bey’in zih­ ninde beliren model ister iste­ mez ortaya çıkmaktadır: “ he­ men hemen kusursuz” olan orta sınıf- burjuvazi ve özellikle Alman burjuvazisi.

M ektuplardan ortaya çıkan Osman Hamdi, imajı şüphesiz karmaşıktır: coşku ve gençlik ile şaşırtıcı bir olgunluk arası­ nda gidip gelen bu şahsiyeti ke­ sin bir şekilde tanımlamak zor olduğu kadar bir bakımından da lüzumsuzdur.

Osman Hamdi Bey’in şah­ siyetinde bir “kimlik krizi”- nden sözetmek mümkün mü­ dür? Ressam Osman Hamdi’nin - genellikle olumsuz bir şekilde- oryantalist tanımlanmasının altında yatan da bu değil midir? Kanımızca, ikilemden bahset­ mek zordur. Eğer Osman Hamdi Bey’e kültürel ve entel- lektüel bir “milliyet” atfetmek gerekirse, bunun ikili veya çift bir milliyetten çok, Avrupai bir nitelik olacağı muhtemeldir.

D oğu- Batı ikilemi______

Duygusal olarak kesin bir Osmanlı milliyeti ve vatanper­ verliğinin yanında, kültürel bağlar anlamında batıya tam bir uyum, batı değerlerini tam olarak benimseme söz konusu­ dur. Osman Hamdi’yi dönemin diğer aydınlarından ayıran te­ mel farklılık da budur. .Unutmamak gerekir ki, batılı­ laşma sürecinde Osman Hamdi Bey birinci değil, ikinci nesildir.

1869’da Paris’ten ayrılma­ mak için gösterdiği çaba, “bu­ gün Avrupai bir şehirdir” dedi­ ği Bombay’e konsolos tayin edilmekten duyduğu sevinç (20 Nisan 1870), Osmanlı toplumu ve idaresi hakkındaki eleştirile­ ri, gelenek ve yaşantısı en derin inanç ve ilkeleriyle çatışan bir toplumda yaşamak zorunlulu­ ğun verdiği rahatsızlığın bir ifa­ desi değil midir?

Bu anlamda, 1869- 1870 yıl­ larında siyasi ve toplumsal ha­ yatla bu denli ilgili olan bir in­ sanın idari kariyerini terk edip kendini gittikçe sanat ve bilime adaması bir bakımdan düş kı­ rıklığına uğrayıp vatanperverli­ ğini daha “ korunmuş” bir orta­ ma kaydırma çabası olarak de­ ğerlendirilebilir.

Edhem E ldem ’in 1990 yılın­ daki Osman H am di Kongresi’- ııde sunduğu bildiriden derlen­ miştir.

O sm an H am di yaşam ının büyük bölüm ünü E skihisar da geçirmişti

Ç am ve selvilerin gölgesinde

ERDEM YÜCEL

Osman Hamdi Bey’in kişiliği, sa­ natı, yetiştiği ortam ve müzeciliği uzun uzun tartışıldı, bu konuda çeşitli ince­ lemeler yapıldı, araştırmalar yayı­ mlandı. Ancak O s­ man Hamdi Bey’in yaşamının büyük bir bölümünü geçir­ diği Eskihisar’dan yeterince söz edil­ medi. Osman Hamdi Bey Eskihisar’ı ilk kez, babasının Geb­ ze’de bulunan, an­ cak günümüze ula­ şamayan konağı­ ndan tanımıştır. Bu şirin yöreyi öylesine sevmiştir ki, 1884 yılında köyün batı kıyısına resimhane- sini, kayıkhanesi ve müştemilatı ile bir­ likte yalı-köşkünü yaptırmıştır. Os­ man Hamdi Bey, bu güzel yalı-köşkü- nün doğal çevreye uyumunda en küçük detaya kadar ilgilenmiş, iki katlı

köşkün ahşap kapılarını, tablo­ ları kadar değerli resimlerle be­ zemiştir.

Osman Hamdi Bey yaşamının yirmi altı yılının yaz aylarını Es- kihisar’da geçirmiştir. Müzeci­ ler, sanatseverler başta olmak üzere pek çok kişinin aklına ta­ kılan bir soruyu yanıtlamakta yarar var:

Osman Hamdi Bey’in Eski- hisar’ı seçmesinin nedenleri ne

_

• • • •

O S M A N H A M D I M Ü Z E S İ

- Osman Hamdi'nin ölümünden sonra söy­

lentiye göre, sefere çıkan Osmanlı ordusunun askerleri Osman Hamdi'nin evinde ısınmak için

tablolarım yakmış. Daha sonra çok harap duruma gelen ahşap köşk ve resimhanesi 1945 yılın-

da yanmış. 1987 yılında restore edilerek törenle tekrar ziyarete açdan müzede gelir sağlamak,

amacıyla bahçeye dans pisti yapılmış, masalar konarak çay servisine açılmış. Şimdi resim atöl­

yesinin kapısı kilitli ve içi boş. Alt kat çeşitli toplantdar için kullandıyor. (ZAFER AKNAR)

olabilir?

Kuşkusuz, bu soruya verile­ cek ilk yanıt Türk müzeciliğinin kurucusu Osman Hamdi Bey'- in eski eserlere olan sevgisidir. Öte yanda Gebze ve Eskihisar bu yönden hem bakir hem de zengin bir yöredir.

XIX. yüzyılda bu yöre gez­ ginlerin ilgisini çekmiş ve bunu peşpeşe yapılan arkeolojik araştırmalar izlemiştir.

Gebze ve Eskihisar’ın zengin tarihi, günümüze ulaşan yapıla­ rı, kalıntılarının yanı sıra sakin ve huzur dolu ortam kanımızca Osman Hamdi Bey’i Eskihi- sar'a çekmiştir.

Ölümünden sonra vasiyeti üzerine hayattayken pek sevdi­ ği Eskihisar'daki köşkünün ar­ kasındaki çam ve selvilerle göl­ gelenen yere gömülmüştür. Bu arada mezarının üzerine de

isimsiz bir Selçuklu mezar taşı dikilmiştir.

Osman Hamdi Bey’in Eski- hisar’t seçimindeki nedenler ve bu şirin köy ile olan ilgisine kı­ saca değindikten sonra akla ge­ len bir başka soruyu sormanın bilmem yararı var mı?

Osman Hamdi Bey günü­ müzde yaşamış olsa idi, acaba bugünkü Eskihisar'ı yine seçer- miydi?

O sm an H am di Bey’in torunu C enan Sarc anlatıyor:

Yaşam ayı seven bir insanm ış

Kültür Servisi - Osman

Hamdi’nin, Fransız asıllı ikin­ ci eşi Naile Hanım’dan torunu Cenan Sarc, dedesini hiç gör­ memiş, tanımamış. Cenan Ha­ nım büyükannesinin Fransız olduğunu belirttikten sonra onun Türklere ne kadar uyumlu ve yakın olduğunu an­ latıyor: “ Fransızlar İstanbul’u işgal ediyor, uzaktan top sesle­ ri duyuluyor. Fransız general 'Korktunuz mu hanımlar?’ di­ yor. Büyükannem, 'Bir Türk kadım hiçbir şeyden korkmaz’ diye cevap veriyor. Oysa kendisi de Fransız.”

Cenan Sarc, İÜ eski rek­ törlerinden Prof. Ömer Celal Sarc’m eşi. Dedesi Osman Hamdi’ye dair sadece, büyük­ lerinden dinlediği anılan var. “Babası Edhem Paşa dedemi Fransa’ya hukuk eğitimine göndermiş. Dedem, daha önce Fransa’da eğitim için giden babasının kaldığı pansiyonda kalmış.

Pansiyonun sahibi, Edhem Paşa’ya yazdığı mektupta şöy­ le diyor: ‘Efendim siz disiplin­ li, usluydunuz. Osman Hamdi sizin gibi değil, para istiyor, özgürlük istiyor.' Dedem bir mektubunda da babasından fes takmama izni istiyor. Pa­ ris'te fesle dolaşırken herkesin kendisine baktığını, artık fes takmayı istemediğini söylü­ yor. Bu mektubun cevabını, babasının izin verip vermedi­ ğini bilmiyorum.”

Cenan Sarc, Osman Ham­ di’nin hukuk derslerini ak­ sattığını, bunun da yine ba­ basına gönderdiği mektuplara yansıdığını anlatıyor. Son de­ rece disiplinli biri olan Edhem Paşa’nın mektuplarda

oğlu-Cenan Hanım ve büyükannesi Naile hanımın, Osman Ham­ di tarafından yapılan tablosu

nun çok para harcamasına karşılık, “Neden bu kadar çok sarf ediyorsun" diye sorduğu­ nu, Osman Hamdi’nin ise “ Ben parayı eldiven almak için istemiyorum. Resim için harcıyorum, boya almak için.." diye karşılık verdiğini belirten Cenan Hanım, bu dö­ nemde, ailenin Osman Ham­ di'nin “haylazlıkları” ve mas­ rafları yüzünden oldukça zor­ landığını ifade ediyor.

Sonunda babasının kesin is­ teği üzerine İstanbul’a dönen Osman Hamdi, “ Babacığım sizin isteğinize tabii ki uya­ cağım. Dönüyorum, ancak

yine gideceğim. Resim mek­ tupla öğrenilmez, oralarda bulunmak gerekir” diyor.

İstanbul’a döndükten sonra Mithat Paşa ile Bağdat’a gide­ rek devlet hizmetine başlayan Osman Hamdi’de belirgin değişiklikler görülüyor. Ba­ basına yazdığı mektuplarda, memleket meseleleriyle olduk­ ça ilgili olduğu dikkat çekiyor. Cenan Sarc. Osman Ham­ di'nin ailesine bağlı, çocuk­ larıyla yakından ilgilenen bir baba ve dede olduğunu belirti­ yor: “ Her hafta bir gün müzik toplantısı düzenlenirmiş. Ço­ cukların her biri bir enstrü­

man çalarmış. Yaşamayı se­ ven, hayat dolu bir insanmış. Eskihisar’da oturdukları za­ man haftada bir gün İstan­ bul’a iner, inerken de çoluk- çocuk herkesin siparişini alırmış, defter kalem.. Sonra dönüşünde, arabayla uzaktan görününce çocuklar koşuşur, o da ayağa kalkar paketleri sallarmış..”

Cenan Hanım, Osman Hamdi’nin zamanın ilerisinde, yaratıcı bir insan olduğunu, döneminde sanat eğitimi adı­ na neredeyse hiçbir şey yok­ ken birçok mücadeleden son­ ra okul ve müzeyi kurduğunu söylüyor: “Güzel Sanatlar Mektebi açılmış, ama model yok heykel için, model bulun­ muyor. Bütün aile model ola­ rak kullanılıyor, eller, kollar alçıya alınıyor. Bunlar kul­ lanılarak öğrenciler resim ya da heykel yapıyor.”

Cenan Hanım’ın anlattığı bir olay, Osman Hamdi’nin kişiliği hakkında yeterince fi­ kir veriyor: “Osman Hamdi misafir ağırlamayı seven biri, özellikle de Fransa’da eğitim gördüğü için yabancılarla yakın ilişki içinde. Yabancılar sık sık Osman Hamdi’nin evinde toplanıyor.

Devir ll.Abdülhamid devri olunca tabii ki bu durum göze batıyor ve Osman Hamdi'nin peşine bir “hafiye" takıyorlar. Hafiye yalının yanında balık tutuyor, bir yandan da gireni çıkanı gözlüyor. Osman Ham ­ di bir gün dayanamayıp ses­ leniyor, 'O rada üşüyorsun gel biraz ısın bari..’ Sonunda hafi- yeyle ahbap oluyor, adam­ cağızla ilgileniyor, yedirip içi­ riyor.”

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Zobu’nun ardından o sırada 82 yaşında olan büyük usta Muh­ sin Ertuğrul bir kez daha Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönet- menliği’ne atandı. Ancak bu kez de

Yüksek sıklıktaki entegre çiplerin gelecek nesil iletişim, görüntüleme, algılama ve radar uygulamaları için uygun olduğunu belirten araştırmacılar, gelişmiş bir

Bugünkü İstanbul Şehir Tiyatrosu'nun temeli olan Darülbedayi'nin kurucusu, çağdaş Türk tiyatrosu­ nun öncüsü, ilk sesli ve renkli Türk filminin yönetmeni.

Bu hareket muvaf­ fak olduktan sonra bir kong­ re akdederek durum arzedile rek ve kabinenin devrilmesi ve yerine Ferit Paşa ve Kiraz Hamdi Paşadan birisinin

Kikuchi-Fujimoto hastalığı (histiyositik nekrotizan lenfadenit) nadir görülen, klinik olarak servikal lenfadenit ve yüksek ateş ile seyreden, kendini sınır- layan ve sıklıkla

Ayrıca tüm kronik ve/veya rekürren enfeksiyon nedeniyle tonsillektomi planlanan hastalar için de Paradise kriterleri tanımlanmıştır (8). Ancak tonsillektomi

Tablo 14'de görüldüğü gibi orta grup çocuklarının ebeveynlerinin %22.5'i, büyük grup çocuklarının ebeveynlerinin 9ı 12.5'i çocuklarına beslenme ve besinlerle

Osman Hamdi Bey’in, & çoğunu, 1860 yıllarında, Paris’te öğrenci iken yaptığı bu etüüer, Türk resminin ilk çıplaklarından oluşuyla da ayrı bir önem