— Hususî hayatım pek yeknasaktır, okurum, ev işler il e uğraşırım, dikiş dikerim, nakış işlerim-. (Foto Sebah İskender)
:111111111ı m ı ııııııııııı ıı ıı
ıı
ııııı m ı m ı mum ıııııııııı
ii ııııııiHiııııım ııı
mm m ı ıııııım ıı mı ııııııııiıııtııiiH ::
i
Birkaç sene eveline kadar çok zayıf olan
i;
îi Bayan Bedia şimdi müthiş bir şişmanlık ta. i!
!i raftandır: M
Çoban Mehmede dönsem yine ;;
şişmanlıktan şikâyetçi değilim.û
lf diyor.
Sahnenin En zeki Kadın Sanatkârı
DBA F E R D İ
...11 1 ...
Fotoğraflar - Yedigün Âli
— Ben sahnedeki iyi kötü mevkii- mi tamamile siz gazetecilere borçlu- yumdur !
Zevcim Muvahhitle Izmire gitmiştik. Baş rolü; oynıyan Eliza Binemeciyan Avrupada idi. V e heyette onun rolüne çıkarılabilecek bir tek kadın sanatkâr yoktu. Bu vaziyette kalınca, beni di ğerlerine nisbeten daha becerikli gör müş olacaklar ki:
— Haydi, dediler, yüklen bakalım bu rolü!
Şehir Tiyatrosunun en kıdemli ka dın sanatkârı sabık Bedia Muvahhid, lâhik Bedia Ferdi, çok çekilmiş bir derdi anmış gibi içini çekti, ve ilâve etti :
— Böyle tesadüfen sırtıma vurulan bu yükün altından, tam on iki yıldır kurtulamadım^!
Halbuki, sahnede sivrilip yerleşmeğe o kadar gönlüm yoktu ki, bu rolü «Ateşten gömlek» filminde kullandı ğım «Ayşe» namı müstearile] oynamış yapılan ilânlara adımı' yazdırmamıştım bile!..
— Ben Rumcayı bir Atmalı kadar iyi bilir ve konuşurum.
Yazan: Naci Sadullah
Fakat, nekadar iyi kar$'’ 1 iğimi tasavvur edemezsiniz... Bi) .sa gaze teler, galiba sahneye çıkan ilk Türk kadını olduğum için, bütün kusurları ma göz yumdular, ve beni öyle şişir diler, öyle havalandırdılar ki sormayın!
Bazan iyi tanımadığınız bir aileyi ziyaret etmek mecburiyetinde kalırsı nız. Tabiî yola çıkarken de, bu an- garyeyF mümkün mertebe kısa savuş turmağa karar verirsiniz. Fakat gitti ğiniz bu yabancı muhitte çok cana ya kın insanlarla ve çok samimî bir hava ile karşılaşırsınız.
V e bu ummadığınız vaziyet size ka rarınızı değiştir tir. Üç beş dakikada sıvışacakken yayılır kalırsınız. İşte be nim sahnede kalışım da tıpkı, ama tıpkı böyle oldu !
Güldüm :
— Fakat, hoşlanılan bir yerde mi- safereti çok fazla uzatınca kovulmak tehlikesi baş göstermez'mi?
O da güldü :
oayıa id
_ar uzatmadığıma kaniim, -çen gece, bir şarkımı dokuz defa tekrarlattıklarına bakılırsa, ev sahipleri henüz benden bıkmış değil dirler. Onların bıktıklarını hissetme den evel de sahneye veda için hiç bir sebep göremiyorum !
Değerli sanatkârdan, sahneye girdi ği zaman karşılaştığı sevgiyi tam on iki yıl muhafaza edebilişininin sırrını öğrenmek istedim :
— Bence, dedi, sahnede muvaffaki yetin başlıca sırrı; hayatta olduğu gibi görünebilmektedir.
Onun bu cevabını kasden yanlış tef sir ederek güldüm :
— Bence bu telâkkiniz yalnış efen dim ?
O hayretle sordu : — Neden?
- ...
— Çünkü meselâ, Feriha, bir sür- ■ . t tük kadın rolüne çıktığı takdirde, salı-*' ' j *, nede, hayatında olduğu gibi görünür
se muvaffak olabilir mi ?
Bir operette sizin çıplak kollarınızı öpüyorlardı. V e o anda, gözleriniz bu ateşli buselerin hazile parlıyordu.
SiZ, o anda, hayatta olduğunuz gibi görünmüyordunuz ya ?
Bayan Bediamn, rugan gibi parlı- yan kestane şekeri renkli gözlerinde acemi tercümana düşmüş sinirli bir seyyah kızgınlığı belirdi :
— Yanlış, dedi yanlış anladınız. Ben : «Roller ; aktörlerin ve aktris lerin üzerlerinden iğreti birer elbise gibi sarkmamalıdır!» demek istedim!
Meselâ, kendi hesabıma ben, sahne de, sanki yatak odamda, yemek odam da imişim gibi gezebiliyorum. V e rol yapmak; tıpkı yemek, içmek, uyumak kadar tabiî geliyor bana.
Bayan Bedia, kısa bir sükûttan son ra ilâve e t t i:
— Sonra, sahnede tutunabilmek için en elzem olan birşey de, ufak te fek muvaffakiyetlere güvenip de çalış
mayı ihmal etmemektir.
Bilhassa rolleri çok, ama çok iyi ezberlemek lâzımdır.
Ben, rollerimi; sınıfında derece ka zanmağa ahdetmiş çalışkan bir mektep çocuğu itinasile ezberlerim. Bu uğurda çok gecelerim uykusuz geçmiştir, ro l lerimin sözlerini rüyalarımda sayıkla dığım olmuştur.
O kadar ki, sahnede gözümün önü ne içine rolümü yazdığım defter gelir. Ve söylediğim sözlerin kaçıncı sayfa nın nerelerinde yazılı olduklarını bile bilir görürüm.
Şehir tiyatrosundaki kadın sanatkâr ların en zekisinden biraz da sahne haricindeki hayatını anlatmasını rica ettim :
*— Vallahi, dedi, hususî kay atım çok
Ti — Bizi tanıştırdılar, birib'rmizdan hazettik, evlendik, şimdi
*_ çok memnunuz.
hayatı nızdan
yeknesaktır benim. E v işlerile uğra şırım, dikiş dikerim, nakış işlerim, Türkçe, Rumca, elime ne geçerse o- kurum !
— Rumca mı dediniz?
— Evet... Ben, Büyükadada doğup büyüdüğüm için, diyebirim ki mektep görmüş bir Atinalı kadar Rumca ko nuşur, okur Ve yazarım.
Hattâ Atina Tiyatrosunun heyetile sahneye çıktım Ve bu rumca piyesteki oldukça ağır rolü hiç aksatmadan başardım !
Sözüne kısa bir fasılacık veren mu hatabımın dalgınlaşan gözlerinde bir den, alacaklısının öldüğünü duymuş bir insan sevinci parladı. V e :
— Benim, dedi, en büyük zevkim, hayatımdan çok sevdiğim çocuğumla meşgul olmaktır.
Muhatabım on üç yaşına basan «Si na» sının uzun süren bahsine son ve rince sordum :
— İşittiğime göre zayıflamak için perhiz yapıyormuşsunuz?
O, ağzı kapalı bir tencerede kaynı- yan suyun fıkırtısını hatırlatan kıvrak bir gülüşle:
— Haltetmiş onu söyliyen! dedi. Benim hamdolsun iştahım yerinde. Bol bol yiyorum. Şişmanlamaktan filân korktuğum da yok. Çoban Mehmede döneceğimi bilsem, yine yiyeceğim.
Hem ben eskiden genç kız rolleri ne çıkıyordum. Ufak tefek görünmek mecburiyeti vardı. Şimdi o da yok. Hanım rolleri oynıyorum, binaenaleyh tombul tombul olmam lâzım! Bu iti barla, ben, yemek yemekle, tabiî bir makiyaj yapmış oluyorum.
O sırada, muhatabımın zevci Bay Ferdi- sabık Ferdinand- bitişik odada geldiğimizdenberi çaldığı piyanosunu
kapamış, ve yanımıza gelmişti. Bayan
Bedia '•
— Ferdi, dedi, öyle mükemmel Türk çe öğrendi ki sormayın!
Ben, Bay Ferdinin de söze karış masını, ve zevcesinin yüzünü kara
çıkarmamasını bekledim. Fakat o,
azarlandığına küsmüş bir mektepli gibi somurtuyor, ve hiç konuşmuyordu. Sordum:
— îlk öğrendiğiniz Türkçe kelime nedir? O, uzun uzun düşündükten son ra :
— Dalavera! dedi. Güldüm :
— Sade adını öğrendinizse iyi ! Ve sordum:
— Başka?
— Küfür... Hem de birçok! Bayan Bedia güldü :
— Sepetli motosikletimizle gider
ken önümüze çıkan duyar sağırlara, ve bakar körlere karşı kullanıyor !
— Başka ne öğrendiniz Bay Ferdi ? — Seviyorum !
Değerli sanatkâr; sevimli bir mek tep çocuğu edasile önüne baktı. Ve çapkın bir eda ile :
— Onu da, bana söylemek için öğ rendi! dedi.
Ondan, nasıl tanıştıklarını öğrenmek istedim :
— Gayet basit, dedi, tanıştırdılar, biribirimizden hazettik, evlendik. Ve çok memnunuz hayatımızdan....
Veda için hazırlanırken :
— Bay Ferdi, dedim, sizi daha çok seviyor galiba?
Bayan Bedia merakla sordu : — Nereden anladınız ? — Güldüm !
— Sizin için dinden imandan çıkı şından !
Naci Sadullah
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi