İstanbul D arülfünunu yazısı indiriliyor ve giriş kapısının üstüne “İstanbul Üniversitesi"yazılıyor. (1 Ağustos 1933)
İstanbul Üniversitesi'nin
1 A ğ ' n s t o s 1 9 3 3 - 1 A ğ u s t o s 2 0 0 3
Mustafa Kem al’in buyruğu doğrultusunda 1 Ağustos 1933 tarihinde kundan İstanbul Üniversitesi, bu ayın ilk günü,
kuruluşunun 70’in ci yıldönüm üne ulaşmaktadır. İstanbul Üniversitesi"nin kurulmasıyla Türkiye’nin yeni kültür planı da uygulamaya konulduğundan, 1 Ağustos 2003
tarihi aynı anda, Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni kültür pla n ın ın başlamasının da 70’inci yıldönümüdür.
Mustafa Kemal, 1927yılında İstanbul D arülfünunu Tıp Fakültesi’ni ziyaretinde
■ ■■
İstanbul Üniversitesi
70 Yasında
M
ustafa Kemal 1925 yılında bir yandan D oğu ’da, Şeyh Sait B a ş k a İ di r m a s ı ’ nı bastırırken, bir yandan da Anka ra’da, cumhuriyetin yeni kuşakları nın filizlenip, boy vereceği Hukuk Okulu’nun açılışını yapıyordu.Bugünkü adıyla “Ankara
Üniver-J
sitesi Hukuk Fakültesi” olarak bili nen o günlerin Hukuk Okulu 1928 yılında ilk mezunlarını verirken, Mustafa Kemal bu kez İstanbul’da uygarlığa, yine ulusuyla birlikte bir uygun adım daha atıyor ve Türkiye Cumhuriyeti’nin yapısında güçlü bir çimento örneği yerini alan yazı dev- rimini gerçekleştiriyordu.
Mustafa Kemal, Ankara’da ekti ği tohumların m eyveye dönüşme sinin mutluluğuyla, tüm ülkeye yazı devriminin tohumlarını avuç avuç serpmesinin sevincini o yıl, aynı anda yaşıyordu.
F
akat o, bu “devrimsel sevinç”ini, hak ettiği öl çüde doya doya yaşaya- madı. Adımını attığı y o lun başında, hiç ummadığı bir ku ruluştan, hiç beklem ediği bir karşı direnişle karşılaştı. Umulmayan kuruluş, Darülfünun’du ve... Bek lenm eyen karşı direnişise, bu irfan yuvasındaki kimi öğretim üyelerinin yazı devrimini protesto etmeleriydi.
Bu öğretim üyeleri, yazı devıim ine karşı o l duklarını, “Protesto için tek bir satır yazı yazma yacaklarını, kalem lerini kıracaklarını” ilan ederek açıklamışlardı.
Mustafa Kemal’le Da rülfünun arasında birkaç yıldan buyana süren “so ğukluk” , kimi öğretim üyelerinin bu son tutum
larıyla, Mustafa Kem al’de bir kır gınlığa, hatta kızgınlığa dönüşme ye başlamıştı.
Darülfünunun yurtsever öğre tim üyelerinin önem li bir bölümü, Ulusal Kurtuluş Savaşı’na katılmak için Anadolu ’ya geçtiklerinden, Mustafa Kem al’e karşı olan öğre tim üyeleri burada sayısal üstünlü ğe kavuşmuşlar ve varlıklarıyla Darülfünun’da da rahatsızlıkların nedeni olmaya başlamışlardı. O y sa Darülfünun, şanlı bir geçmişe
sahipti ve Darülfünun adı duyul duğunda akıllara önce, binlerce öğrencisinin, yaşamlarını “vatan şehidi” kimlikleriyle hâlâ Çanak kale siperlerinde sürdürmekte ol dukları geliyordu.
Öğrencilerinden kaynaklanan böylesi şanlı bir geçm işe sahip bu yurtsever öğretim kurumu şimdi, öğretm enlerinden kaynaklanan bir rahatsızlık sonucu giderek devrim karşıtı bir cepheye dönüşüyordu.
Türkiye Cumhuriyeti’nin, uygar lık yolundaki ilerlemelerine sıcak bakmayan Darülfünun, o yıllarda “Türk Devrimi” deyimiyle anılan devrimi anlatacak en güzel yapıtın yazılması için açılan yarışmaya da sırt çeviriyor, ülkedeki gelişmeleri yok sayıyor, görm ezden geliyordu.
Ünlü yazar Şevket Sü reyya Aydemir, Darülfii- nun’un bu tutumunu şöyle belirtmektedir:
“Darülfünun kürsüleri Türk Devrimi’nin ilk gü nünden bugüne kadar devrimin kuruluş ve yara tış davalarını işleyen ger çek olan, özgün olan tek bir yapıt, tek bir broşür, hatta tek bir sayfa vermemiştir. Ülkenin izle yicisi, araştırıcı ve deneyci kadrosu nu oluşturması gereken Darülfü nun, kürsülerinde hiçbir yankı sesi yapmazsa, ulus ne yapsın? Şef ne yapsın? Devrimci olmak, devrime sadık kalmak, ancak onun davala rına sarılmak, bütün enerjisini bu davalara harcamak ve bütün varlı ğını bu devrime bağlamakla olur.” İlerideki yıllarda, “Y a zı devri minin yılm az savaşımcısı” olarak
Yakın
Tarihimiz
Y aşar
Öztnrk
M illi Eğitim Bakanlarından Mustafa Necati, halka bir konuşma yapıyor
anılan Milli Eğitim Bakanı Musta fa Necati ise, Darülfünun’da yap tığı konuşm asında, Darülfü- nun’un “yetersizliğini” zarif bir anlatımla şöyle dile getirmişti:
“Ulusun Darülfünun’a bağladığı umudu haklı gösterecek güçlü ka nıt, sayın profesörlerimizin, öğret menlerimizin yayınları ve yapıtları
o l a c a k t ı r . Bir ulusun u y g a r l ı k yeten eğ in i ve yaşam g ü c ü n ü en yük sek kertede temsil eden kuruluş Darül fünun olduğu için, Darülfünunu muzun, kendini her alanda öteki uygar uluslann Darülfünunları dü zeyine çıkarmaya zorunlu olduğu nu özellikle belirtmek isterim.”
Ülkedeki aydınlanma ve çağ daşlaşma hareketi karşısındaki
“hareketsizliği”ne v e hatta karşıt tutumuna karşın 1924 yılında Da rülfünun’a tüzel kişilik verildi.
B
ugünkü “özerklik” kavramına yakın bir güç kazanan Darülfünun’da ilginç gelişm eler yaşan maya başladı. Okulun bahçesinde fotoğraf çektiren öğrenciler, gü nah işledikleri gerekçesiyle ceza landırılmışlardı. Bu olayı duydu ğunda Mustafa Kemal, Bursa’day- dı. Görüşlerini, çok sert bir biçim de şu sözlerle açıkladı:“Bir ülkenin, bir ülke halkının, düşmanlardan acı görmesi acıdır. Fakat kendi soyundan olup, üste lik büyük tanıdığı v e başlarında ta şıdığı insanlardan vefasızlık, fela ket görm esi ondan daha acıdır. Bu durum kalp ve vicdanlar için ona rılmaz yaradır.”
Mustafa Kem al, Darülfünun Rektörü İsmail Hakkı Baltacıoğlu
Mustafa Kemal İstanbul D a rü lfü n u n u ’nu ziyaretinde o n u r defterine izlenim lerini yazıyor
başkanlığında bir kurulu İzm ir’e çağırttı ve kesin yanıtlar vermeleri koşuluyla onlara şu soruyu sordu: “Eğitim dini mi olmalı, yoksa ulusal mı olmalı?”
Bu soruyu Rektör Baltacıoğlu şöyle yanıtladı:
“Din, sosyal bir kurumdur. D evlet onu okullarında öğretm e ye zorunlu değildir. D evlet eğiti minin karakteri ancak milli olabi lir. D evrim eğitim kuramlarını laikleştirmelidir.”
Rektör Baltacıoğlu, Darülfü- nun’un yalnız bu konudaki görü şünü kesin bir ifadeyle açıklamak la yetinmedi, Darülfünun’un dev rimler karşısındaki tutumunu da kesin bir ifadeyle açıkladı:
“Darülfünun sizin arkanızdan ve izlerinizin üzerinden koşacak tır. Devrimin bilimsel zaferi için elinden geleni yapacaktır.”
Mustafa Kemal, bahçede yapı lan bir düzenlemeyi görmek istedi
ği gerekçesiyle 1929 yılında Darül- fünun’a geldi, fakat içeri girmedi. Bir yıl sonra ise, yanında Kılıç Ali ve Haşan Âli Yücel ile Darülfünun’a beklenmedik bir gezi yaptı. Hukuk Fakültesi’nin tüm sınıflarını, hatta koridorlarını dolaştı, derslere girdi. Kimi zaman öğrencilerle sırada yanyana oturarak ya da ayakta on larla birlikte durarak dersleri izledi.
S
onra, o dönem deki rektör Muammer Reşit B ey’e döndü ve “Üniversitenin bu sıcak ortamından ko lay, kolay ayrılamıyorum, biraz da ha oturalım” dedi. Onun bu içten likli sözlerine karşılık olarak rek tör, “Onun içindir ki biz, burada ölm ek istiyoruz" deyince Mustafa Kemal, rektöre şu “ders”i verdi:“Hayır burada ölm ek değil, ya şamak isteyiniz. Şimdiki düşünce de asker bile ölm ek için değil, sa vaşı kazanmak için çalışıyor.”
Bugünkü İstanbul Üniversitesi 'nin ana giriş kapısı üzerindeki “İstanbul D arü lfü n u n u ” yazısı 1 Ağustos 1933 günü indirildi.
D
arülfünun’un kimi öğretim üyeleri, bugünkü ki mi üniversitelerdeki meslektaşlarının duru munu çağrıştıracak denli birbirleriy- le ve iç sorunlarıyla uğraşıyorlardı. Devrimin sesi olarak bilinen “Kad ro” dergisinde Burhan Asaf, Darül fünun’un o günlerini şöyle anlatmaktadır: “Her biri kendi der dine düşe rek, öteki lerin ce h a letleri ne ve değer sizliklerine ilişkin kanıtlar ve belgeler yetiştirmekle uğraşıyorlar. Ö yle ki Darülfünun’u denetlemek le görevlendirilen heyet, bilim boş luğu yanında ahlak yozlaşmasını da ister istemez belirlemek zorun da kalmıştır. Yaşamımızın her aşa masında değişiklikler yaparak iler
leyen Türk Devrimi, ülkenin biricik bilim ocağında bir tek yankı uyan dırmaya başarılı olamamıştır. Da rülfünunla hiçbir ilgisi olmayan ül ke çocuklan, bu davada taşları bile heyecana ve katılıma davet edecek bir çaba ve coşku göstermişlerdir. Darülfünun dışında kopan bu dü şünce gürültüleri, Darülfünun ö ğ retmenlerinin, başlarını pencere den uzatıp, dışarı bakacak kadar olsun ilgisini çekmemiştir.”
İsmail Hüsrev Tek in ise aynı konuda görüşlerini şöyle özetlemektedir:
“Devrimin dışında ve devrime tarafsız kalan toplum kuruluşları ve bireyler, ancak olumsuz kuruluş ve bireylerdir. Devrimde tarafsızlık dü şünülemez. Tarafsız unsur, tarafsız kuruluş bilerek ya da bilmeyerek, tepkiyi desteklemiş olur. Darülfü nun arkada kalmış bir kuruluştur.”
Kamuoyunda artan tepkilere hükümet de katılıyor, Milli Eğitim
Mustafa Kemal, M illi Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip ve Prof. Dr. Afet İnan, Ankara İsmet Paşa K ız Enstitüsü öğrencileriyle birlikte Bakanı Dr. Reşit Galip, görüşleri
ni, kendine özgü pervasız tutumu ve bir devrimciye yakışır cesur tavrıyla şöyle açıklıyordu:
“Ülkede siyasal, toplumsal bü yük devrimler oldu, fakat Darülfü nun bunlara karşı yansız bir seyirci rolünü sürdürdü. Ekonomik alanda önemli hareketler olmaktaydı; Da rülfünun bunlardan habersiz görün dü. Hukukta köklü değişikler oldu, Darülfünun yalnızca yeni yasaları öğretim programına almakla yetin di. Yazı devrimi oldu, dilde özleştir me hareketi başladı. Darülfünun bu nunla hiçbir biçimde ilgilenmiyor du. Yeni bir tarih anlayışı, ulusal bir hareket halinde tüm ülkeyi sardı; Darülfünun’da buna bir ilgi uyandı- rabilmek için üç yıl beklemek ve uğraşmak gerekti. İstanbul Darülfü- nun'u en sonunda sustu, kendi ka buğuna çekildi. Ortaçağa özgü ken di içine kapanma tutumu içinde dış dünyadan elini ayağını çekti... Dün
ya, uzaktan bakanların gözlerini ka maştıracak biçimde ileriye gidiyor. Biz bir çıkmaz içinde yarı boşuna çabalayan bir kültür cihazı ile daha yüz yıl ileri gidenlere yetişemeyiz. Geri kalanlar yaşam haklannı güden güne yitirmeye mahkum olanlardır. Yaşasm Üniversite!”
Ç
atısı altındaki yurtsever birkaç öğretim üyesinin tüm çabalarına karşın j Darülfünun’dan, Türkiye Cumhuriyeti’nin gelişme dönemi hızına v e devrimlere ayak uydura bilmesi beklenmiyordu artık. Ek sik ya da eskimiş birşeyler vardı Darülfünun’da. Bunlann kesinlikle değiştirilmesi gerekiyordu. Görü nen oydu ki, Reşit Galip’in “Yaşa sın Üniversite” sözleri, bir özlemi, bir gereksinimi olduğu denli, bir müjdeyi de kulaklara fısıldıyordu.Mustafa Kem al’in bu konudaki buyruğu doğrultusunda Milli
Eği-Hazırladığı raporda Darülfünun ’un kapatılmasını öneren İsviçreli Prof. Albert Malche (ortada) çalışma arkadaşlarıyla tim Bakam Dr. Reşit Galip, İsviçre
li eğitim uzmanı Prof. Albert M a lo h e’yi Türkiye’ye davet etti ve ken disinden, Darülfünun konusunda bir rapor hazırlamasını istedi. Prof. Malche’nin hükümete sunduğu ra por, bir açıdan “otopsi rapo ru ”ydu. Bu raporda özellikle şu noktalara dikkat çekiliyordu:
“ »D arü l- f ü n u n ’ un fa k ü lte le ri a r a s ı n d a b i l i m s e l ç a l ı ş m a o rta k lığı nı sağlaya cak bağlantı yoktur. •Kim i fakülteler yalnızca öğre timle ilgilenerek birer meslek oku lu durumuna gelmişlerdir.
• Öğretim üyelerinin çoğunlu ğu kendilerini yalnızca belirli sa atlerdeki derslerinin sorumlusu sayarak bilim sel in celem e ve
araştırmadan uzak kalmışladır. • Ö ğrenci öğretici arasındaki ilişki dersane içinde bitmekte, der- sane dışında öğrenci yol gösterici- siz ve kendi başına kalmaktadır.
O
* * ğretim yalnızca öğretim üyesigen ellik le ve nin söyled iklerin den öteye gitmemekte, ö ğ rencinin öğrenm e sorumluluğu da belirli bir kitabın sayfaları ya da hocanın tutulan notları için de kaybolmaktadır.•Seminerler genellikle sözde kalmaktadır.
• Laboratuarlarda daha çok gösteri ile yetinilerek öğrencinin kişisel çalışmada bulunma ve araş tırma yöntemlerine alışma olanak ları en aşağı orana indirilmiştir.
•Hocaların kendi yazdıkları te lif eser ve yayınları yok denecek derecede azdır.
•Ö ğretim üyeleri ve
muavinle-.rsite“ 1“*
Mustafa Kemal, Prof. Malche’nin raporuna “İstanbul Üniversitesi açılm alıdır” tümcesini ekledi ve İstanbul Üniversitesi kuruldu. rin çoğunluğu dışarıda iş ve ilişki
lerinin çokluğu yüzünden Darül- fünun’daki görevlerini ikinci dere ced e sayılacak kadar kurumla bağlarını azaltmışlardır.
• Darülfünun öğretimi ülkenin yaşamı ve çalışmalarıyla bağlantıyı kaybetmiş, teorik bir içine kapan ma halinde kalmıştır.
• Haydarpaşa’da kendi alemin de bırakılan Tıp Fakültesi, kentin hastaneleriyle bağlantı kuramamış, bu nedenle tıp öğretim ve eğiti minde birinci derecede önemli olan klinik öğretimi çok sınırlı bir alanda kalmıştır.
• Bir kısım öğretim üyeleri yıl lardan beri Darülfünun’da çalıştık- lan halde ortaya henüz bilimsel değeri olan belli başlı bir eser çı karamamışlardır.
• Basit bir çevirinin bir tez ola rak kabul edilm esi araştırma ve te lif eserlerin değerlerini hiçe indirmiştir.
•A ynı fakülte içindeki öğretim üyeleri arasında verimli mutlu bir fikir v e ideal birliği, birlikte çalış ma yerine çatışma ve düşmanlıklar bulunmaktadır.
• Rektörlük, dekanlık, kurul üyeliği gibi durumlar yalnızca ki mi öğretim üyeleri arasında ihtiras ve kıskançlık doğurucu bir ma kam halini almıştır.
•Darülfünunün özerkliği yalnız mevki ve makam ihtiraslarım kaynaş tıran olumsuz bir etken olmuştur.”
M
ustafa Kemal, kendisine de sunulan buraporu dikkatlice in celedi, kimi bölüm lerine işaretler ve ekler koydu.
Raporun sonuç bölümünde yer alan “İstanbul Darülfünun’u kapa tılmalıdır” sözünü karaladı, onun yerine, “İstanbul Üniversitesi açıl malıdır” tümcesini yazdı.
konu-Mustafa Kemal, Darülfünun un kapatılmasından sonra kundan İstanbul Üniversitesi’nde bir ders izliyor. sundaki görüşlerini şöyle açıkladı:
“Okuduğum rapor, bir bakıma, güya Türkiye’de bir yüksek öğretim kurumu kurmak için öğütler içeri yor. Oysa bu rapor gerçekte, bütün Türkiye’de bir kültür programının ne olmasına, nasıl olmasına işarettir. O halde bizim için ‘İstanbul Darül- fünu’nunu ne yapalım?’ diye bir so
run yoktur. Sorun, ‘Bü tün Türki ye’de nasıl bir kültür p ro g ra m ı yapalım ?’ sorunudur. Bu kültür programının te mel bakış noktaları Ankaralı olsun. Çağnlan bilginler, bu yüksek ulusal bakış açısını kesinlikle güçlendire ceklerdir. İşte ondan sonra yukanda sözünü ettiğimiz kültür programı saptanmış olacaktır.”
70 yıl önce Türkiye, dünyaya
örnek gösterilen bir devrimi yaşa dı. Darülfünun kapatıldı ve... 1 Ağustos 1933 günü İstanbul Üni versitesi kuruldu.
M
ustafa Kemal, ö z le mini çektiği v e ül k ed e boşluğunu gördüğü Üniversite D evrim i’ni gerçekleştiren M illi Eğitim Bakanı Dr. Reşit G alip’i, bu başarısı n eden iyle kutladı. Mustafa Kem al’in kutlamasına Re şit Galip, şu karşılıkta bulundu:“Kurtuluş Zaferi’nden sonra si ze, ‘N e olmak istersiniz?’ sorgusun da bulunan bir arkadaşımıza ‘Milli Eğitim Bakanı olmak isterdim’ bu yurmuştunuz. Bu dileğiniz ilk ba kışta elde edilmemiş görünür. Ger çekte her zaman Eğitim Bakanlığı işini bilfiil izlem eye en büyük öne mi verdiniz. Darülfünun sınavına ilginizin yayılışı profesörlerden en küçük köy öğretmenlerine kadar
İs ta n b u l Ü n iv e r s it e s i 7 0 Y a ş ın d a
bütün eğitim ailesinin görev aşk ve heyecanını artırdı...”
Mustafa Kemal Atatürk, 1 Ka sım 1938 tarihinde yeni dönem ça lışmalarına başlayacak olan Türki ye Büyük Millet Meclisi’ni açış ko nuşmasını, hasta yatağında Başba kan Celal Bayar’a yazdırdı. Ölü münden 9 gün önce Celal Bayar’ın onun adına okuduğu bu konuşma sında Atatürk şöyle diyordu:
“Sevgili arkadaşlarım,
Yüksek öğrenim gençlerini iste diğimiz ve zorunlu olduğumuz gibi ulusal bilinçli ve modern kültürlü olarak yetiştirmek için İstanbul Üniversitesi olgunlaştırılmalıdır. Ankara Üniversitesi’nin tamamlan ması ve Doğu Üniversitesi’nin ya pılan incelem elerle belirlenmiş olan ilkeler çerçevesinde Van Gölü
yakınlarında kurulması çalışmaları hızla ve önem le sürdürülmektedir.”
İstanbul Üniversitesi’nin kurulu şu, gerçekte, Türkiye’nin yeni kültür programının başlangıç noktasıydı.
Kimi yöneticilerin değişik bir yorumu sonucu İstanbul Üniver sitesi’nin kuruluş tarihi 1453 ola rak kabul edilmiş v e bu yıl mayıs ayında üniversitenin 550’nci ku ruluş yıldönümü kutlanmıştır. İs tanbul Üniversitesi’nin gerçek ku ruluş yıldönümü olan 1 Ağustos 1933 tarihi bu yıl yok sayıldığın dan, üniversitenin kuruluşuyla uygulamaya konulan Türkiye’nin yeni kültür programının 70’inci yıldönümünü kutlayabilmek de olanak dışı kalmaktadır.»
Y asarOzturk@butu ndunya. com . tr
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi