Ölümünün Yıldönümü Vesilesile
'rr |l|ll!(!5Íl!t:li¡¡li!¡::U!!lllmillimiimTMI¡l!li¡!!llAhm ed Mithat Efendi
Yaxan:
Bundan yirmi sekiz yıl önce 1923 ün aralık ayı sonlarına doğru, A n - karanın Havra yakmlanndaki kü lüstür bir Yahudi pansiyonunda, «Türk Teceddüd Edebiyatı Tarihi» ni yazarken sıra rahmetli Ahmed Mithat Efendiye geldiği zaman, ga- rib bir tesadüfle, ona aid yazı ö - lümünün 11 inci yıldönümüne rast lamıştı. Kitabda beş büyük sahife kaplıyan ona aid bahsin ilk kıs- mmdan (S. 404) bir kaç satır alı yorum:
«Yarım asır hiç durmadan işli- yen bir yazı makinesi; yarım asil içinde, ekserisi yüzlerce sahifelik büyük cildler teşkil eden, yüz elli kadar kitab ortaya atmak; bütün Türkiyenin yalnız en çok yazan değil aynı zamanda kendini en çok okutan bir muharriri; yüz elli e- serde yüz elli çeşid mevzua temas; hiç bir şeyi tam bilmemekle bera ber her şeyi bilmek; bir yandan «H eykel-i cehalet» diye temsil e- dildiği halde, bir yandan «Hâce-i evvel» unvanını alan; şimdi gaze teci, şimdi edebiyatçı; şimdi feyle sof, şimdi romancı; şimdi siyası, şimdi müverrih; bir bakıma göre kös dinlemiş bir rind, bir bakı ma göre elindeki sopayla Babıâli caddesinde görünen bir zorba! bir tarafı halkçı, bir tarafı utufetiû, hem menfaya gitmiş^ hem devranın önünde kamış siyaseti yapmış; elli senenin hemen her mücadelesine karışıp her mücadelesini karıştıran, fakat neticede bütün milletin ken disini tevkir ile, şükran ile, hayır ile yâdetm esine hak kazanmış bir varlık.»
* Sjî
Bundan altı yıl önce, 28 aralık 1944 de, Hakkı Tarık Us ağabeyi mizin önayak oluşile, Ahmed Mit- hatın 32 nci ölüm yıldönümü ve silesile yapılarak, o zamanki Üni versite konferans salonunda çok mühim bir toplantı tertiblenmişti Koca salon o kadar dolu ki bir çok ları yer bulamıyarak dönüyor. Hak kı T arığın açış nutkundan sonra rahmetli İhsan Sungu bir buçuk saat süren konferanssle Ahmed Mithatın hayatım ve hüviyetini en hurda köşelerine kadar tatlı tatlı, vukuflu vukuflu anlatmıştı. Hüse yin Cahid Yalçın, Serveti Fünun zamanlarındaki ona aid tahassüs lerini hikâye etti. Bana da roman cılık cephesini konuşmak vazifesi verilmişti. Hakkı Tarık işi bunun la da bırakmıyor. O gün orada söy lenenlerin hepsini bir araya n p 'a - yıp bir kitab çıkartmak üzere o za man Maarif Vekili olan Haşan  li Yücel dostumuzdan söz alır. Kita bın tertibine Selim Nüzhet Gerçek memur. Söylediklerimi bir y 6 Z i
halinde almak için evime geldi. Halbuki hiç bir konferansımı yaz mak adetim değildir. Okuyarak k o nuşamam. Kırık dökük notlardan istifade ederek saatlerce uğraşıp sekiz on sahifelik bir yazı meydana geldi. Bunları daktilo ettirmek ü - eere götüren Selim Nüzhet, yazının asimi da bir hatıra olarak kendin de bırakacağım söylemişti. Hem kitab çıkmadı, hem de memleket irfanına hayırlı eserler veren Selim Nüzhet beklenmedik bir yaşta anî bir hastalıkla ölüverdi.
Şimdi bunları hatırlatmaktan maksadım, bilhassa İhsan Sungu nun vukuflu etüdü dolayısile çok kıymetli olacağına emin olduğum öyle bir kitabın çıkması hakkında tekrar harekete geçilmesi için bir vesile vermektir. Hakkı Tanğın yeni baştan himmetini, M illî Eği tim Bakanımızın da müzaheretini dileriz. Kıymet bilmiyen milletler de kıymet yetişmez. Ahmed Mit hat gibi tam yarım asır bu millete İrfan velinimetliği yapmış bir şah siyet için bütün malzemeleri hazır bulunan öyle bir kitabı çıkartma mak acı bir nankörlük olur.
— Geçti artık Ahmed Mithat... Hayır, bu düşünce kadar but- lanlı bir sakarlık olamaz. İlk olmak
İsmail Habib Sevük
meziyeti meziyetlerin baş tacıdır. Bu milleti uzun yıllar hem ilk defa, hem en geniş çapta o okuttu. Y al
nız Türkiyemizde değil, onun o babacan üslûblu eserleri, Gaspiralı İsmail Beyin şahadetile sabittir, Kırım, Kafkasya, yukarı Volga, ve Türkistan içlerine kadar yayılarak, harıl harıl okunuyordu. Evet ona «H âce-i evvel» «Muallim -i evvel» dediler. Yani ilkmekteb öğretmen
liği. Fakat bu öğretmenin mektebi o zamanki geniş vatan hududlannı aşıp Asya ortalarına kadar uzanan sonsuz bir füshatti. İlk öğretmen liğin nankör tarafı, yetiştirdiği ta lebelerin daha yüksek tahsil ka demelerine yükselerek kendisini geçmesidir. Buna karşılık ilk öğ retmenin en ulvî tarafı da yetiş tirdiklerinin yükselişini görmek olmuyor mu? Ahmed Mithat Efend' Darüşşafakadaki vazifesi başında can verinceye kadar hep o yüksek zevki tattı. O milleti yuğuranlar- dandı.
Hüseyin Cahidle Ahmed Şuayıb Mülkiye mektebinde birbirlerini Ah med Mithatın romanları sayesinde tanıyıp dost oldular. İkisinin de cebinde onun birer romanı vardı. Sonra Serveti Fünuncular onu «H eykel-i cehalet» diye terennüm ettiler. Ahmed Mithat ki yalnız yüz elli cild kitab değil binlerle ve binlerle makale yazdı. Günde otuz sahifeyi doldurabiliyordu. Felsefe, siyaset, tarih, tenkid, piyes, hikâ ye, roman, fıkra şu . bu. Bu kadar çeşidli sahalar içinde en kuvvetli ve bugün de, yarın da üzerinde du rulmaya değer tarafı hikâye ve ro mancılığı olmakla beraber bunlarda da çalakalemlik, üslubda amiyane lik tekniksizlik gibi bir koç kabarık nakiseleri vardı.
Fakat bunlara karşılık karihası nın genişliği, kulaçlı muhayyelesi, mevzuu icaddaki kudreti, vakalar dan vaka çıkarıştaki ustalığı gibi meziyetlerde bütün o nakiselerini örtebilmişti. Onun kendine göre biı nevi edebî üslûbu da vardı. Meselâ «Dürdane Hanım» romanında va kanın şahıslarından bir kayıkçı gene, bir delikanlı sandıkları roman kahramanının, önüne durulmaz bir atlet çevikliği ve müthiş k u v - vetile neler yaptığım anlatırken halk zevkine göre gayet uygun teş bihler yapar: «ik i adamı öyle çarp tı ki pekmez testisi gibi parampar ça.», «Ensesi pufla Galata franca- lâsı gibi kabararak...», «Hepsini Bulgar kalpağı gibi kapıp kapıp taşlar üstüne çarpınca...» Halk A h med Mithatın bu benzetişlerde bu buluşlarına öyle bayılıyordu ki.
* * *
Onun romanları yalnız mazinin malı olarak kalmadı. O romanlarda bir iç akış var, o akış diğer akış lara tesir yapıyor. İşte ilk roman larından biri: «Dünyaya ikinci ge liş». Büyük bir konakta, zengin beyin oğlu Osman, cariye Nergisle sevişmektedir.Tabiî öyle bir bey zadenin böyle bir cariye parçasile evlenmesine imkân var mı? Onların
hallerine yalnız konakta hadim Mesud acıdı. Onları yedi yıi bir mağarada saklar. Artık meydana çıkacakları zaman gelince yeniden dünyaya doğmuş oldular. Ondan 13 sene sonra Sami Paşazade Sezai Bey «Sergüzeşt» i çıkardı. Oradaki Celâlle Dilber, on üç yıl önceki Osmanla Nergistir. «Sergüzeşt» ten çeyrek asır sonra da Yakub Kad rinin «B ir serencam» ında, eski çiftler isim değiştirerek Mısıra ka dar gideceklerdir.
Ahmed Mithatm «Felâtun Beyle Rakım Efendi» romanında garbli ve şarklı iki zıd tip yaşatılır. Felâ tun B ey tam mânasile bir züppe tipidir. Recai Zade Ekrem Beyin «Araba sevdası» nda bizim eski Fe lâtun «Bihruz B ey» ismile daha derli toplu bir kılığa girdi. Hüse yin Rahminin «Şık» ve «Şıp sev d i» sinde de o daha canlı bir ir tifa kazanır. Ömer Seyfeddinin «Efruz Bey» inde de aynı züppe yaşıyor.
*
* *
>Ahmed Mithatm en üstün iki e- seri şüphesiz Hüseyin Rahmi ile Ahmed Rasim oldu. Bu onları tıp kı bir ustanın çırak yetiştirişi gibi ellerinden tutup yetiştirmişti. Bu nu ikisi de bütün ömürlerince şük ranla anıp yazılarile bu şükran larım daimileştirdiler. Hüseyin Rah mi romanlarında, Ahmed Rasim kroniklerinde Ahmed Mithati şüp hesiz çok geçmişlerdi. Zaten gelen- ter gidenlerden ileri olmasa millet ler ilerliyebilirler mi? Fakat iler- liyen milletlerde ilerletenleri unut mamakla mükelleftirler. Ahmed Mil hat ilerletendi.
* * *
Ona karşı en çok husumet do ğuran hâdise Serveti Fünun zama nında «Dekadan» bahsini kur calarken bir juınalla sarayın veh mi kabartılarak bu kelimenin «a - narşist» filân gibi tehlikeli bir şey olduğu zannile Serveti Fünun e- debiyatım temsil edenlerin tehli keli anlar geçirmiş olmasıdır. A h med Mithat da bundan şüphesiz çok azab çekmişti. «H eykel-i ce halet» şiirleri bunun için yazıldı. Fakat bu hâdiselerle alâkası olm ı- yan Abdülhak Hâmid Avrupadan baktığı zaman Ahmed Mithati:
«Bir elinde kemâlât-ı garbiye ufkunun sehâb-ı rengârengi, bir elinde v ü s’at-i kariha deryasının emvâc-ı bî-nihâyeti ile huzur-ı mahkeme-i efkâre çıkan...» nurlu bir varlık gibi görüyordu.
O, Namık Kemaller gibi cehid bay raktarlığı davacılığı yapmadı. A b - dülaziz zamanında Rodosa nefy e- dilmesi bile bir kitabından dinsiz liği mânası çıktığı hakkında veril miş bir jurnal neticesiydi. Evet Abdülhamid istibdadına karşı en gin kamış siyaseti gütmüştü. Onun aksıyan taraflarını saklamağa lü zum yok. Fakat altı yıl önceki kon feransın en sonunda da söyledimdi: O yarım asırlık heybetli faaliyeti nin dev silindirde kendi aksaklık larını kendisi çiğneyip geçti. Ruhu daima aziz olsun.
T "
/A
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi