Bir kapak daha
ÖZDEMİR ALTAN
Q / f f \ ^ \arda savaş etki siyle uluslararası kültürel haberleşme ve alışveriş en alt düzeye inmişti. İlişki, sanatsal gelişmenin belki de en gerekli besiniyken, aksine bundan yok sunluk Türk Resim Sanatının daha emekleme döneminde kavruk kal masında doğal olarak belirgin bir etkendi.
Dünya sanatının, yaşamakta olanı ile haberleşme ve bunun Türkiye'ye yansıması, bilindiği gibi ilk kez ve en az gecikmeli olarak D Grubu ile gerçekleşti. Hiç değilse yalnız Fransa'daki kökleşmiş ve doğruluğu çoktan kanıtlanmış akım ve sanatçıları izleyen bu grup katılımcıları, yaklaşık olarak çağdaş denebilir yapıtlarını böylece verebildiler. Ancak zaten zayıf olan ilişkilerin savaş yıllarında yeniden kopması, sanatçıları, bu bütünüyle geri ülkenin yapayalnız kalmış sanat çılarını, o sırada görevli olarak Türkiye'ye gelmiş olan batı sanatı nın tek ve saygın tanığı Leopold Levy ile çaresizlikleri arasında bir seçim yapmaya zorladı. Yeğlenen, anıları silinmez görkemli Paris'in kahveleri, dev müze ve sanatçıla rının arasından seçkin bir sanat temsilcisi gibi geçmiş olan Levy oldu. Şimdi o yılları izleyen ilk on
yılr gözden geçirdiğimizde Türk ressamlarının hemen bütünüyle Levy'nin egemenliği altına girdiği ni açıklıkla görüyoruz. Fransa ve Almanya dönüşü atılgan bir sanat sal ortama varabilmiş nice sanatçı artık Levy'nin uslu doğa görün tülerine, ayak uydurmaktadır.Bu konu , resim sanatımızın ayrıca incelenmesi gereken bir bölümü nü oluşturmaktadır. Bu etkinin uzantıları öylesine yaygındı ki 1950'de Akademi öğrencisiyken bizler de, çoktan yurduna dön müş Levy'nin ayak izlerinden yürümekte, Edirnekapı bostanla- rından Gauguin, Cezanne, Derain kırması fakat daha az açık sözlü ve oldukça, çekingen peyzajlar yapmaktaydık.
Daha sonra dış ilişkilerin bir miktar açılması ve hazım süresi nin de dolması, bir sanatçının yeniden kendine doğru yönelme sine neden oldu. Budurum Orta Avrupa bağımsız sanatçılarının, ikinci plandaki kübistlerin etkisin den kurtararak onların batıdaki ilk sevgilerinin, sanatçı kişiliklerinde yeniden senteze erişmesini sağla dı.
Levy baskısından kendini uzak tutabilen çok az sayıda sanatçı arasında ve belki de e,n başta Cüda gelmektedir. Bu yazıya resim
33 Mahmut Cüda
CÜDA’NIN OZGUN
YAPISI
\ M*r
Cüda'nın bir portre çalışması
Yeni Adam dergisinin kapaklarından: Savaş yılları
sanatımızda Levy'nin etkisini dile getirerek başlanmasının nedeni,' konunun Cuda'nın dayanıklı kişi liği ile olan bağlantısıdır. Yani Cüda bu egemenlik döneminde olavın ivice dışında kalmaktadır, öncü bir sanatsal davranış, hele o çağda Türk resmi için sözkonusu olamaz. Böylesine bir durum, o sıralardaki genel ve yaygın sanat sal ve fikirsel düzey gereği Cüda' dan da beklenemez, ilerici hare kete katılanların bile böyle bir ortamda hızlarının kesildiğini söy lemiştim. Bu durumda sanatçıyı etkin eylemlere iten nedenler yüreklilik ve içtenlikten başka birşey olmamaktadır. Yani Cüda' nın bütün sanat yaşamı için geçerli olan özellikler. 1930'lardan bu yana Dünyâ sanatı ve doğal olarak ona bağımlı olan Türk resmi (*) bilinen önemli akımlar dan başka genel olarak teknik değişimlere uğramış ve böylece sanatçılar da bu tekniklere yönel mişlerdir. Bu değişimler içinde Cüda incelendiğinde o ne modern olma hevesine ne de geri kalma kaygısına kapılmadığı hemen far- kedilmektedir. Bu yüreklilik onu bugüne getiren başlıca güç kayna ğıdır. Bu kişilik belirleyici kaynak yapıtlarına nasıl yansımaktadır? Doğa hareket noktasıdır. Seçim, rastlantısal bir görünüm yaratan düzenlenmemiş bir objeler gru buna bakış gibidir. (Objeler diyo rum çünkü sanatçının özgün kişiliğini yansıtmada durgun doğa resimleri belirleyici ve en nitelikli olanlarıdır. Rastlantısal görünümü sağlayan öğe Cuda'nın konuyu hazırlamada gösterdiği uzun süre
li titizliğidir. Bu kılı kırk yarma işlemi, konuyu hazırlamakdan, yapıtın bitimine kadar sürüp gitmektedir.
Sanatçı son yılları kapsayan döneminde kendini gittikçe do zunu arttıran bir ışık tutkusuna bırakmaktadır. Heykelli durgun doğalardan bu yana gölge yerine de artık ışık egemen olmaktadır.
Sanıyorum ki Türk Primitifle ri diye isimlendirdiğimiz grubun yapıtlarında o bilinen, fakat ne
deni pek irdelenmemiş gerilimi yaratan ağırbaşlılık ve özellikle o sessizlik^geleneği bazı sanatçılar da ve Cuda'da sürmekte ve hatta doruk noktasına varmaktadır. Sa natımızdaki bu özel yanın d ikkatle incelenm esiyle bazı önemli bulgulara varılabileceğini sanırım. Bu, görsel sanatlardaki hareketin karşıtı olmayan bir sessizliktir. Yücelik duygusu ve saygınlık, seyirci karşısında özel ve önemli bir yer alan bir tür ayrıcalığı içeren sanatsaj bir öğe dir. Çok az yapıtında CÎida rengi teker teker ve adını söyleyerek kullanır, örneğin 1980 tarihli Mandâlinlerdeki keskin sarıları turuncuları Jıe r yapıtında göre mezsiniz. CÛda’ya böylece "renk çi" derken yanılmış olmamayı garanti altına almak için "ışıkçı" demek daha geçerli olacaktır. Sonuç olarak bütün bunlar IŞIK ve sessizlik birliği diye tanımlanabi lir. Bu yüzden bünyesinde hareke ti içermesi gereken veya bu olasılık ön planda olan doğa görüntüleri, hele ağaçlar, gök bu birliğe ayak uyduramamaktadır.
Sanatçı, hacımları belirleyen
renkli değer geçişlerini ve dış sınırların başlama ve bitim nokta larını, yumuşatılmış boyayı temiz bir fırçayla okşayarak keskinlikle rini almakta ve her ayrıntıya bu konuda aynı hakkı tanımaktadır. Yani bu teknik, perspektifin oluş masına dönük olmayan bir amaç için kullanılmaktadır, ö n , arka, uzak ve yakın için özel bir işlem uygulanmamaktadır.
Yapıtlarının teknik açıklamala rına da girebildiğimiz bu yazıda sonuç olarak Cuda'nın özgün kişi liği ve ödünsüz tavrını ortaya koymaktayız. Ancak, asıl bu özellikler sanatçının Türk resmi nin kısa süreli baskılara karşı çok zayıf olduğu bir dönemde gös terdiği sağlamlığı belirtmece ör nekler olmalıdır kanısındayım.
(*) Konu ile ilgili bazı savlara göre, Türk resminin dünya sana tından soyut bir niteliği olmalıdır. Ekonomik bağımsızlık gerçeğin den ezbercilik kanalıyla yaygın laşan bu kanı, uluslararası tek ortak dil olan sanatın, hele bu çağda sınırsız ilişkiler sonucu ulusal özelliklerini kaybetmesinin de doğal olacağının düşünüle- memesinden kaynaklanmaktadır. Yani Pop gibi bazı ulusların özelliklerinin ürünü olan bir akı mın bile çeşitli ülkelerde aynı anda geliştiği ortadayken, bizim bambaşka bir fenomen yaratma mız, belki bir Merih sanatı yapmamızın veya geri ve içine kapalı bir özelliği kabullenip ona katlanmamızın istenmesi gibi bir şey.
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi