entellektüel bakış
i
Şahin A L P A Y - N ilü fe r K U Y A Ş Fax: (212) 505 62 55
Şair ve yazar Enis Batur çelişkilerimize karamsar ve iyileştirici bakıyor
Dinamiğiz,çırpınıyoruz!
pera” ve “Doğu - Batı Dîvanı” gibi kitaplarınızda
tarihe ilerlem eci/çizgisel değil dörıgüsel baldığmız söyleniyor. Doğra mu?
Ben tarihe baktığım zaman zaten çok kaotik bir şey görüyorum; bölük pörçük bir takım gerçekliklere parçalan mış bir bakış var orada, sistemleştirici bir bakış değil. Tarihe sadece şair gözüyle ba kıyorum. Elimi kolumu sallayarak gezini yorum, bir sürü yere çarpıyorum, çarpar ken bir şey çıkıyor. Tarihçi gözüyle bakılsa herhalde bir facia olur, bilemiyorum. Ama şair gözüyle bakıldığı zaman da tarihçiler bir facia...çünkü onlar da her şeyi anlam landırma ve bu anlamlan birbirine ekleme peşindeler. Haklılar aynca, başka türlü ta rih yapamazlar da. Bu iki şey, biraz nega tif ve pozitif gibi, birbirlerine hem çok bağ lı, hem de uyuşmaz gözüküyor bana.
(“daha doğrusu baştan beri bir tek bunu, sanırım. / düşünüyorum Doğrulanmamış, doğrulanamamış / şeyler açısından Ta rih’e bakıp uzun uzun / gülüyorum")
■ H er iki kitapta da tarihin belirsizliği vur
gulanıyor ve yaşanan zamanda asla ada let olm adığı teması işleniyor...
Hatta geçmiş zamanı algılayış hiçimizde de hiç adalet yok...
■ Türkiye'nin de en büyük sorunları ada
letsizlik ve talihsizlik değil mi?
Aslında talihsizlik değil; tarih katman katman çok yüklü burada, hatta ayncalık- lı bir konumumuz bile var, uygarlık üstü ne uygarlık geçmiş buradan, fakat hepsi de geçmiş. Bir uygarlık ötekinin izlerini sil mek için uğraşıyor. Bu toprakların nere deyse bir yazgısı bu, silme operasyonu. Beni tarihte en fazla ilgilendiren de o sil meler. Nelerin silindiği, nelerin kaldığı...
(“...yazdığım bulanık tarihlerdedir uçan adresim"..."Harflerim ve seslerim / birer pusuladır...”)
■ Şiirleriniz de bir tür “palim psest”, silin
miş m etinler üzerine yeniden yazmak mı?
Büyük bir hayıflanma var silinmiş olana karşı..
■ Geçmişten bazı “kurgu röportajlar” mı
sunuyorsunuz okura..?
Bir bakıma öyle diyelim. Mesela şiirler den birinde Büyük İskender ölmek üzere ve bir şeyler anlatıyor. Tabii bu bir kurma ca, benim uydurduğum bir sahne.
(“Beşinci gece soğumaya başlamış genç / gövdesi / Susturmuş hekimi: Görüyorsun ya / gerçekte / hiçbir şey bilmiyorsun ö- lüm ve hayat t hakkında ")
Bir menkıbesi var İskender’in; ama me zarı kayıp. Ve ilk Hristiyan papazlar onu büyük bir bela saydıkları için bu adamın mezarını bulamazsınız, çok büyüklendi o- nun için mezarı kayboldu diyorlar, ama o ne düşünüyordu mesela? Bu içine girme olayı beni çok etkiliyor. O silinmiş bölgele ri ben kendime göre yeniden yazıyorum. Buyurun, yazıldı iddiası da var işin içinde; niyè böyle olmasın..?
(“Hiçbir uzmanın / tamyamayacağı elyazı- sından bir samanyoluna / dönüştürdüm odama çekilip dünyayı”)
m
Tarihe bu bakışınız bugünün çok da ay rıcalıklı olm adığm ı hatırlatm ıyor mu?Ne var ki ilerleme namına? Mesela ben tıpta ilerleme olmadığmı düşünüyorum. Teknikte ilerleme olduğu için tıpta ilerle me varmış gibi gözüküyor. Röntgen ve MR yapılabildiği için. Halbuki tıp gene aynı mesafede görünüyor, çok fazla şeyin a lt o dan kalkamıyor ne yazık ki. İşte şairlerin de zihinsel çalışmalannda bu teknik ilerle meler gibi öngörüler var. Bir çeşit röntgen çekme işlemi, görünmeyen şeylere ışık tutma çabası; ve 2500 yıl önceki bakış açı sıyla bugünkü bakış açısı arasında da fark olmadığmı o nedenle görüyor, büyük bir i- lerlemeden söz etmek çok güç.
(“gözlerimde ultraviolet'ye / karşı gözlük ler. üstümde platin / yanmaz bir deri, opa lin gözbebeklertm / kehribar tırnaklar / kafatasım: Pyrex / beynim: IBM”)
■ Bunun için m i O peradaki apokalip-
tik/kıyam etçi bakış?
ÇIRPINM A üzerine bir şey
inşa edilemez. Kültürün minör
ve majör alanlarında hiçbir
kıpırdanmamız yok, tek tük
alacalıklar içinde birşeyler
oluyorsa oluyor, bütün bunlar
toparlanmadığı zaman bir
ülkenin yaratıcı bireyi kendi
yalnızlığı içinde boğulmaya
mahkumdur.
0 yüzden demokrasi birinci
dereceden sorunumuz.
Apokaliptik bir bakış açısı olmaması için insanın hakikaten çok iyimser olması ge rekiyor. Şu sonuna geldiğimiz yüzyıla bak mak yeterli. 20. yüzyıl kadar bedeli ağır bir yüzyıl herhalde olmadı. Yirmi birincinin de daha iyi olacağma dair herhangi bir gös terge yok elimizde. Üstelik Opera’da apo- kalips denilen kavramın gelecekte değil, geçmişte olduğunu söylüyorum ben. Yani bu yaşamda biz bunun devamını götür mekteyiz. Gılgamış’tan başlayıp kutsal ki taplara kadar bütün Mezopotamya kay naklı eski metinlerde bu betimleme var.
Enis Batur bir şiirinde “Soyutlama dozu yüksek bir şiir anlayışından öyküleme dozu yüksek bir şiir anlayışına geçiş” diye tanımlıyor son dönem çaiışmalannı. Opera (Altıkırkbeş Yayıncılık) ve Doğu - Batı Dîvanı (Yapı Kredi Yayınları) nereden baksanız birer olgunluk başyapıtı. Anlattığı öykülerde de engin bir kültürü damıtılmış, Nisan yağmuru gibi toplanıp size sunulmuş
Bir şeyi öyle teşhis etmişler, ben de kendi yüzyılıma bakıyorum ve böyle teşhis koyu yorum. Başka teşhis koyan da gelsin söy lesin, yani daha iyi bir dünya çizsinler...
(“İlerlemiş bir hastalık gibidir şiir: hemen / hep gecikir teşhis” ) *
■ Peki şiir nasıl bir teselli? Anlattığınız bu
silinm iş öyküler niçin avutabiliyor beni me sela?
Belki o geçmişte silinmiş kalmış kişiler ve olaylar birgün birileri tarafın
dan yeniden imgelenebilir. Ha tırlanabilir. Kazılıp bulunabilir. Dolayısıyla bizim hayatımız da hiçbir şekilde çarçur olmayabi lir. Çünkü insan hayatında en büyük bilgi biriminin ölüm oldu ğu gerçeği var.
(“Yıkılacak bütün şehirler, / siline cek harflerim, parçalanacak taş / tabletlere kazılmış yüzüm, simsiyah / ka lacak divane divanımm kağıtları: / Kav ruk, okunaksız, boşlukta şimdiden / külü- yen külüm”)
m
Şiirlerinizde sanatçıjigürü neden çok ö- nem li?Çünkü biraz olsun kendisine tarif edilen rutin’in dışma çıkma cüretini bir yerden bulmuş; sanatçı dediğimiz o zat -ı muhte rem bir şeyi ondan istendiği gibi iyi yap mama yoluna gitmiş...
(“toplanan insanlar iyi ve doğru olana uza nıp / dokunamazlar, bir tek ayrılan insa- nm / harcıdır onlan tutmak, kendine kat mak")
■ Büyük form la r yaratma arzusu nere
den geliyor? M odernliğin hala deneyeceği
z form la r var m ı yoksa Opera post - m odem 3 bir yapıt mı?
| Ben zaten demode bir insanım! Modem-
£ lerin getirdiği fikirler beni hala sarıyor. Bu “ devir kapandı başka devir başladı gibi bir | açıklama beni pek ilgilendirmiyor.
S ■ M odernlik demode m i oldu?
ü O zaten oldu da, ben o demodeliğin için-
1 de kaldım. Opera “kişisel epik” denilen | tarz, 1930’larda özellilde revaçta olan bir ^ şeydi. Ama benim de kendi “epik bakışımı” getirme tasam var, bu şimdi vakti geçmiş bir şeydir diye silip geçeceğim bir tavır de ğil. Bugün biraz eskimiş görünebilir, elli yıl sonra da taze görünebilir, belli olmaz. A y nca sanat tarihi, edebiyat tarihi düz çizgi sel bir gelişim göstermez. Biz şair olarak Dante’den daha ileride değiliz.
■ Beslendiğiniz kaynaklara, etkilere de
böyle açık m ı bakıyorsunuz?
Pencerelerim açık, etkilerden hiç kork madım şimdiye kadar. Her şey gelsin beni etkilesin. Etkilerin sayısı çoğalırsa bir sa lonca kalmıyor; azalırsa sorun var. O za man bir adres var çünkü, bir yere ait olu yorsun. Ben sanıyorum artık bir yere ait olmaktan çıktım, bu etkiler çoğaldıkça kandime ait olarak görülecek duruma gel dim.
■ Gene de bir yere aitsiniz ama? Nereye
aitsiniz?
Geniş bir coğrafya çiziyorum; kendimi AvrupalI hissettiğim de oluyor, Avrupa'nın dışında çok belirleyemediğim bir coğrafya ya ait hissettiğim de oluyor. Türkiye de so nuç olarak Avrupa'nın doğusunda, Do- ğu’nun batısında bir yer. Özel bir karma şası var. Bu karmaşanın içinde yaşamayı bilmeli. Herhangi birine eklemlenme sev dasına kapılmak da bana anlamsız geliyor. Ayaklarımız nereye kadar pergel açıyorsa oraya kadar gideriz. Birey olarak böyle bir sıkıntı taşımak istemiyorum.
■ Neden Doğu - Batı Dîvanı o zaman?
%
---
:
---bulacaksınız. Felsefeci bir şairin tarihe ve bugüne radikal ama radikal olduğu kadar da iyileştirici, çünkü yüzeysel olmayan karamsarlığı var bu şiirierde. Yapı Kredi Küttür Sanat A.Ş.’nin yeni özerk yapılanmış çatısına tekrar yönetici olarak dönen yazarla biraz şiirine, biraz da Türkiye’ye baktık birlikte. Araya, şiirlerinden bir kaç mısrayı serpiştirerek...
O Goethe’nin Doğu Dîvam’na asimetrik bir gönderme. Çok yaşlanmış bir adam ye ni bir dünya keşfediyor. Goethe Doğu formlarıyla Batı’dan şiir çıkarma işine dal mış, bu hoşuma gidiyor. İnsanın keşfet meyi sürdürmesi lazım. Keşşaflığı önemsi yorum, hayatı besleyen bir şey.
■ Siz de Doğu1 dan B atı form uyla şiir çı
karm ıyor musunuz?
Ben şiire başladığımda artık Batı formu Doğu formu diye bir sıkıntı kalmamıştı. Hatta biz formları geniş ölçüde terk etmiştik. Formsuzluğun bir formu ola bileceğini bizden öncekilerden öğrenerek işe başladık. Doğu şiiri Batı şiiri diye bir ayrım kaldığım sanmıyorum.
■ O zaman Türk şiiri neden
evrenselleşem iyor? Bu sadece bir dil sorunu olamaz; uygar dünyanm standartlarını demokraside yakalayama dığım ız için kültürümüz de dışlanm ıyor mu?
Dil sorunu bütün bunlardan sonra geli yor zaten. Bu sorunlar olmasa bugün dil sorunu olmazdı. Dünyada şu anda 1500 - 2000 tane şıkır şıkır Türkçe’den başka ya bancı dillere çeviri yapan insan yetişmiş o- lurdu. Ama biz şu son yüzyılda incelik na mına ne üretebildik? Nerede görüldüyse incelik, ezilmiş. Hele son yirmi yılda doruk noktasına varmış durumda. 12 Eylül bu toplumun belkemiğine vurulup kırıldığı an bence. O tarihten bu yana hiç bir sektörde olumlu ilerleme görülmüyor.
(“Türkler kendi dillerinde / çiçek adlarını ağaç adlarmı neden / bilmiyorlar Enis ... Yoksa ondan mı yabancı ve yapayalnız / kaldınız?”)
m
Özel sektör ve ekonomi dinam ik değil mi?Evet ama bu tamamen insanların çırpı nışlarından kaynaklanan bir dinamizm. Çırpınma üzerine bir şey inşa edilemez. Kültürün minör ve majör alanlarında hiç bir kıpırdanmamız yok, tek tük alacalıklar içinde birşeyler oluyorsa oluyor, bütün bunlar toparlanmadığı zaman bir ülkenin yaratıcı bireyi, ister akademisyen ister bil gin ister müzisyen olsun, kendi yalnızlığı i- çinde boğulmaya mahkumdur. O yüzden demokrasi birinci dereceden sorunumuz.
■ Am a siz hiç bir zaman politik rol oyna
mak istem ediniz?
Hayır, kültür alanında fabrikasyon yolu na gitmek bana daha doğru geliyor. Ben o- na fabrikasyon diyorum. Bina yapar gibi. 20 yıldır yayıncılık yaparak, dergiler çıkar tarak o alanda bir şeyler yapmaya gayret ettim.
Sembolik öncülük rolünden kaçıyorum çünkü içten olmak çok zor. Sonuna kadar giden insan da Türkiye’de hiç görmüyo rum. Bir tek Aziz Nesin hariç, o sonuna kadar gidebildi.
■ Kültürde çıkış yolu özelleşme m i? Sizin
Yapı Kredi'de yaptığınız gibi?
Sektör bazında bir umut olabilir belki, a- ma devamı başka taraflardan gelmedikçe bu da tek atımlık bir şey olarak kalabilir. Bunun bir tek olumlu yanı var, bizim insa nımızın kültür alanında devletten beklen tisi çok yüksekti ve çok yanlış bir beklen tiydi bu. Çünkü devlet kültürü zedeleyen bir bakış açısma sahip. Örneğin kültür bakanlığı olmasa bence daha iyi olurdu. Her alanda temizlenmesi zor zararlar yara tıyor. Bu bence siyasal partilerden de ba ğımsız. Bunun yerine özerk kültür kurum- lannın yerleşmesi gerekir.
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi