• Sonuç bulunamadı

Doğumunun 100. yılında gurbette ölen fikir adamımız:Prens Sabahattin

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Doğumunun 100. yılında gurbette ölen fikir adamımız:Prens Sabahattin"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

7

1 6 N , l

v ŞUBAT / i

-* I «

r

İ

“ Q

\^»>-l* ^-«_yö U3-I3 AJ ctAİj» ,*->l»>- *^3 O'j{ I

D o ğ u m u n u n 100. y ılın d a

g u rb e tte ö le n fik ir a d a m ım ız :

★ H e m b a b a s ı, hem b ü y ü k b a b a s ı padişah

d a m a tla rıy d ı. D a y ıla rın d a n dördü p a d iş a h o lm u ş la rd ı,

t S ö y le ş in e s a lta n a t y a k ın lığ ı bu lu n an S a b a h a ttin B ey,

-i |

l

neden p a d iş a h ın d ü ş m a n ıy d ı?

' j *

Y a kın ta rih im iz d e J ö n tü rk le r’in ç e k iş m e le ri...

★ Prens S a b a h a ttin ’in 31 M a rl O la y ı’nda rolü var m ıyd ı?

} *

V a ta n ın d a n p a d iş a h lık d ö n e m in d e üç kez, c u m h u riy e t

| d ö n e m in d e d ö rd ü n c ü kez sürülen ve İsviçre’nin ıssız bir

İ

k ö y ü n d e y o k s u llu k iç in d e ö le n , b ir d ü ş ü n c e a k ım ın ın

lid e rin in ö y k ü s ü ...

T A H A T O R O S ’un

yazı dizisi Bugün 5. sayfada

(2)

Sayfa

5 ★

Babası ve büyükbabası padişah damatlarıydı. Dört

dayısı da hükümdarlık koltuğuna oturdular

H W SABAHATTİN,

SALTANATA

TAKINDI AMA

İSTİBDAT

r

Doğumunun

100. yılında

gurbette

ölen fikir

adamımız:

Y

AŞADIKLARI yu­ larda gereği kadar takdir edilem eyen bâzı dâva ve fikir adamları­ nın, dünyamızdan göçtük­ ten sonra, değerinin anlaşıl­ dığına çok rastlanmaktadır. Her milletin tarihinde bu­ nun örnekleri vardır.

Cevherli kişiler olmakla beraber, yaşadıkları ortam­ da fikir ayrılıkları veya kıs­ kaçlılarla, hor görülerek bir köşeye itilenler vardır ki, ölümlerinden sonra ad­ larına kitaplar yazılmış, hatıralarına âbideler yapıl­ mıştır. Yaşantıları boyunca huzur görmemiş, mutlulu­ ğu tatmamış olan bu gibi müstesna kişiler, yıllar son­ rası, toplumlarının kadirbi- lirliliğiyle hafızalarda yaşa- tılmışlardır. Yakın tarihi­ mizde, siyaset ve düşünce hayatımızın yollarına, bazı işaret taşları dikmiş bulu­ nan Türk düşünürü Saba­ hattin Bey de bu tür kişi­ lerdendir,

70 yıllık ömrünün yarı­ sından fazlasını sürgünler­ de, gurbette geçiren fikir adamımız, hayatının baha­ rından başlayarak, yurdun­ dan dört kez mahrum edil­ miş, sonunda vatansız bir adam ve âdeta bir suçlu gibi, ilgisiz, yardımsız, beş parasız kalmanın yürekleri sızlatan acılığı içerisinde, İsviçre’ nin bir köyünde-hat- ta misafirliğine gittiği ünlü bir virtüözün evinde - bir gurbet şehidi olarak, gözle­ rini kapamıştır.

Sabahattin Bey hayatını, m illetin in özgürlüğüne, yükselmesine adamış nâzik, bilinçli bir siyaset adamıdır. Terbiyeci ve sosyolog olan Sabahattin Bey, yaşadığı yılların politik fırtınaları arasında, aşın partizanlar­ la tecrübesiz iktidarlar ta­ rafından ezilmek istenmiş, insafsız bâzı yazarlar tara­ fından hücumların en ağırı­ na, azılı komitecilerin çirkin oyunlarına hedef olmuştur.

Oysa, çökmekte olan im­ paratorluğun başı ile, de­ mokrasi ruhu içerisinde, savaşa çıkmış ve Avrupa’ ­ da bu amaçla dalgalandırı­ lan bayraklardan birini elin­ de taşımıştır.

Sabahattin Bey. bir eği­ timci, bir politikacı ve

d ü şü n ü r olarak memleketi­ nin kurtanlması için, bilinç­ li metodlarla hareket edil­ mesini ilk önerenlerdendir.

Ne hazindir ki, vatanının mutluluğu, milletinin çağ­ daş uygarlığa kavuşması için, koltuk ve çıkar düşün- meden-hatta bâzı yüksek makam tekliflerini tepmek suretiyle-maddî sıkıntılara göğüs gererek, feragatle çalışmış olan bu fikir ada­ mının bütün yaşantısı, özel­ likle son yılları, yürekleri sızlatan ve gözleri nemlen­ diren olaylarla doludur. Son günlerini maddî yetenekten yoksun ve bir öğün yemekle geçiren Prens Sabahattin, yaşantısını sürdürebilmek

İDARESİNİN DÜŞMANIYDI

Sabahattin Bey,

babası ve kardeşiyle

aynı düşüncedeydi.

Hükümdarın milletten

esirgediği özgürlüğü

vermesini istiyorlardı.

Bu amaçla sonuç

elde edilinceye kadar

yurt dışında özgürlük

savaşını sürdürmek

istediler. 19. yüzyılın

son ayı

girerken, bu

hür fikirli aile,

hürriyetin bol bol

yaşadığı Fransa'ya

doğru yola çıktı...

S A B A H A TT İN BEY, BİR EĞİTİMCİ,BİR

POLİTİKACI VE DÜŞÜNÜR OLARAK

MEMLEKETİNİN KURTARILMASI İÇİN

BİLİNÇLİ METODLARLA HAREKET

EDİLMESİNİ İLK ÖNERENLERDENDİR...

İlk Türk s o s y o l o g u S a b a h a ttin B e y (üstte), a n n e s i S u l ­ tan M e c i d 'i n kızı ve S ulta n A b d ü l h a m i d ’in k ız k a rd e ş i S e n ih a S u lta n ile b a b a s ı M a h m u t C e lâ le ttin P aşa (y a n ­ da).

için—servetini, ailesini, yu­ vasını kaybetmenin ezikliği içerisinde-büyük idealistle­ rin heykelleşen sebatını, metanetini, son nefesine kadar göstermiştir.

KADİRBİLİRLİK

ölüm ü üzerinden 30 yıl geçmiş bulunuyor. Gerek ölü m ü ardın dan, gerek ölüm yıldönümlerinde de­ ğerli bilim ve fikir adamla­ rımızla vefalı gazetecileri­ m iz--övgüye değer ve kadir­ bilirlilik duyguları içerisin­ de, konuşmalariyle, yazıla- riyle-bu büyük fikir ve si­ yaset adamını anmışlardır.

Bunlar arasında; Belger, Tunç, Fmdıkoğlu, Kösemi- hal, Ongunsu, Mardin, Ül­ ken, Tunaya, T ü ten gil, Tanyol, Aral, İrtem, Be- yatlı. Ege, Gövsa, Adı var, Yücel, Şehsuvoroğlu, Ku­ ran, Kutay, Yalman, Kun- tay, Alkent, Adam, Tozan,

Siyavuş, F elek , U lu n ay, Esatlı, Kazancıgil, Demi- ray, Yüzüncü gibi kadirbilir en tellek tü elleri, özellik le saymak gerekir.

BİR DAVA UĞRUNA

Osmanlı İmparatorluğu’-nun 19. yüzyıl sonlarında başlayıp 20. yüzyılın başla­ rında alevlenen ve saltana­ tın çöküşüne kadar geçen devrede Sabahattin B ey’in adı, çabaları, görüşleri bir özellik taşır. Yeniçağ dev­ rim tarihimizde ve aydm kişilerin kalbinde, sevgi do­ lu bir yeri vardır.

Prens Sabahattin, mille­ tin özgürlüğü, ülkenin batı­ lılaşması yolunda fikir ve kalemleriyle hizmet etmiş bulunan Mustafa Reşitlerle Şinasiler ve Namık Kemal­ ler grubunun rüyasını gö­ renlerden ve kendini bu dâvâya adayanlardandır.

Onun ne özel, ne siyasî hayatında kin, iftira, garaz, kıskançlık gibi duyguların yeri vardır. Kürsü konuş­ malarıyla yazılarındaki dü­ rüstlük, titizlik, siyasî ra­ kipleri ile yaptığı münaka­ şalarda nezaket ve terbiye • - hâlâ memleketimizde, ör­ neklerine güç rastlanan - nitelikleri arasında övgüye değer.

Sabahattin B ey’in Türki­ ye’ deki devrim hareketle­ rindeki yeri, görüşleri, sa­ vunduğu ana prensipler, vatanseverlik duyguları, uğradığı haksızlıklar, ana yurdu dört defa terke m ec­ bur kalması, maddî yoksul­ luk içerisinde geçen son yıllariyle, hataları ve se­ vapları üzerindeki görüşlere de değinecek olan bu araş­ tırmamıza —Türkiye'den başka, Paris’te ve bilhassa son yıllarını geçirdiği ve öl­ düğü İsviçre'ye de iki kez giderek— elde ettiğimiz bil­ giler ve belgeleri de kata­ rak, yaşadığı ortamın ko­ şullarına göre, pek de halka inememiş ve ulusumuzun geniş topluluğunca gereği kadar izlenememiş olan bir konuyu, onun acı ve mâ- ceralı hayat hikâyesi ile bir­ likte, dile getirmeye çalışa­ cağız. Ancak, geniş kap­ samda hazırlanmış bulunan bu yapıtın, tümüyle günlük gazetede yayınlanması u- zun zaman alacağından, bu sü tu n larda, bâzı önem li bölüm lerini özetleyerek sunacağız.

0 BİR «PRENS»

MİYDİ?

Sabahattin Bey öteden- beri adının başına konu- lagelen bir (PRENS) olarak taranır. Bu sıfatın, onun için kullanılması kesin ola­ rak h ata lıd ır. Zira (PRENS) sözcüğü, bir hâ- nedanm erkek çocuklarına verilen sıfattır. Yâni bir kimseye, Prens denilebil- mesi için, onun baba s o ­ yundan hanedandan gelm e­ si gerekir. Oysa, Sabahat­ tin Bey’in babası Mahmut Celâlettin Paşa, Osmanlı Hânedanından gelen bir k i­ şi değildir. O, sadece padi­ şahın dâmâdıdır. Sabahat­ tin'e yanlışlıkla Prens

de-nilmesi ve ömrü boyunca bu adla tanınması, annesi Se­ niha Sultan ın, padişah kızı olmasındandır. Sabahattin B eyin, baba tarafın dan değil, anne tarafın n-nedanla ilgisi bul. a-dır. Osmanlı İmpu. lü­ ğ ü ’nda Sabahattin Bey gibi kız tarafından, doğan ç o ­ cuklara (Sultanzade) deni­ lir. Sabahattin B ey'e, hâ- nedanla ilişkisi yüzünden bir sıfat verilmek gerekirse, (Prens) değil (Sultanzade) denilm esi yerin de olur N itekim , Y ıld ız Sara y ı’ndan arşivlere devredi len bâzı resmî evrak arasın da, bu sıfat kullanılmıştır Ama gelgeleüm, siyasî tari himizde Türk ve yabancı basına onun adı —yanlış da olsa— Prens Sabahattin şeklinde geçmiştir. Bu b a ­ kımdan, biz de yazılarımız­ da. zaman zaman, Saba­ hattin Beyin adının âdeta ayrılmaz bir parçası olan, Prens sözcüğünü kullana­ cağız.

100 YIL ÖNCE

DOĞAN ÇOCUK

Prens S a b a h a ttin ’in doğum günü— resmî kayıt­ larımızda — kesinlikle belli

değildir. Saray ve hânedan mensuplarının doğumlarını, evlenmelerini, ölümlerini belirleyen — halen Başba­ kanlık Arşivi’nde bulunan • defterde Sabahattin’in 1295 yılında doğduğu kayıtlıdır. Bu tarih, eskiden kullanılan Arabî yılı gösterir. Saray nüfus kütüğü niteliğindeki bu defterd e, hânedân çocuklarının d oğ d u k ları günler, çoğunlukla yazdı olmakla beraber, Sabahat­ tin’in doğduğu ay ve gün belirlenmemiştir.

Son Halife'nin hususî kâti­ binden bana intikal eden notları arasında Sabahat­ tin’in, Sefer 1295'de, doğ­ muş olduğu anlaşılıyor. 4 yd önce Paris'te 94 yaşında ölen k ardeşi A hm et Lûtfullah’a göre, Sabahat­ tin, Türkiye’de ilk “Meclis-i Mebusan'm süresiz olarak padişahın emriyle kapatıl- dığı gün doğmuştur. Bu tarih, 13 şubat 1878 çarşam­ ba gününe rastlamakta­ dır. Lûtfullah Bey, ağa­ beyinin böyle bir günde doğmuş olmasına özel bir anlam verirdi! İsviçre’de Sabahattin’in ölümünden sonra yaptığımız araştır­ malar sırasında, temas etti­ ğimiz çevresi ve yakın dost­ ları da S a ba h a ttin 'in , Türkiye’de önemli saydan

bir günde doğmuş olduğu­ nu, kendisinden birkaç kez dinlediklerini ifade etmiş­ lerdir.

GENÇ YAŞTA

BAKAN OLAN BABA

Mahmut Celâlettin Paşa, 24 yaşında paşa, 25 yaşında A d liy e N â zın (A d a let Bakanı) oldu. Ne var ki, ka­ yınbiraderi Sultan Hamit’le uyuşamadı. Ona göre Sul­ tan Hamit, millete özgürlü­ ğünün v erilm esi, m eş­ ruiyetin iadesi k on u ­ sunda yapılan telkinleri benimsemedi, hatta eniş­ tesine çok kızdı. Bağdat demiryolu imtiyazıyla ilgili olduğu da iddia edilen bu kırgınlık üzerine, Damat Mahmut Celâlettin Paşa istifa ederek, şim dik i K uru çeşm e’ deki köm ür depolarının bulunduğu yer­ de kurulu, büyük yalısına geçti. Oğulları Sabahattin üe Lûtfullah’ın eğitimleriy­ le meşgul oldu. Evine özel öğretmenler getirterek, on­ ların geniş kültür almalarını sağladı.

Prens Sabahattin'in ço­ cukluğu ve bahar yılları, Boğaziçi'ndeki bu muhte­ şem yalıda, ümî ve edebî sohbetler içerisinde geçti. Sabahattin bu atm osfer i ç i n d e L a m a r t i n ’ in (Joclyne) adlı eserini dilimi­ ze çev ird i. P en d ik 'tek i köşk lerin de de b iy o lo ji, kimya ve tıpla ilgili lâbo- ratuvar çalışmaları, hatta radyograf denemeleri yaptı.

DEDESİ İLE 4 DAYISI

PADİŞAHDILAR

Sabahattin Beyin babası ile büyükbabası padişah damatlarıydı. Büyükbabası Halil Rıfat Paşa, Sultan Mahmut'un kızı Saliha Sul- tan ’ la, ba ba sı M ahm ut Celâlettin Paşa, Sultan Me- cid’in kızı Seniha Sultan’la evlenmişlerdi. Dayılarının 4’ü de hükümdarlık koltu­ ğuna oturdular. Sultan M u­ rat, Sultan Hamit, Sultan Reşat ve Sultan Vahdettin, Sabahattin Beyin annesi Seniha Sultan’m kardeşle­ riydi. Böylesine saltanata yakın bir çocuğun, delikan­ lılık çağında başlayan özgür görü şü , onu hanedana bağlamadı. O istibdat ida­ resinin dü şm an ıyd ı. Bu bakımdan, hükümdar olan, dayısı Sultan Hamit’e karşıydı. B abası ve kardeşiyle aynı düşüncede olarak, hükümdarın millet­ ten esirgediği özgürlüğü vermesini istiyorlardı. Bu amaçla, sonuç elde edilince­ ye kadar dâmât Mahmut Celâlettin Paşa, oğlu Saba­ hattin ile Lûtfullah'ı yanına alarak, yurt dışında özgür­ lük savaşını sürdürmek istedi. 19. yüzyılın son ayı girerken, B oğ a ziçi'n d en kalkan bir yabancı vapur, bu hür fikirli aileyi, doğru­ ca, hürriyetin bol bol yaşa­ dığı Fransa'ya götürdü.

- - - YARIN:

PADİŞAHIN HINCI

(3)

Sayfa

B

*

T Doğumunun

100. yılında

1

gurbette

ölen fikir

r,

; --

j

,

adamımız:

T

Yazan:

■(

TA H A TOROS

Abdülhamid'in tehdit ve baskıları

Mahm ut Paşa He oğullarını yıldırmıyor

ve Türkiye'ye dönmüyorlar

Sabahattin Bey, sonradan

bir partiye

o

dönüşen ana

t

fURDUN DAN, eşin­ den ve annesinden uzakta bulunmanın etkisi, Abdülhamid'in A v ­ rupa'da amansız bir şekilde takip ettirmesi, her gittik­ leri yerde rahatsız edilmele­ ri Mahmut Paşaları içten yaralamıştı. Esasen kendisi hastaydı. Bu üzüntüleri, hastalığının artmasına ne­ den oldu. O, hastalığı ile uğraşırken bütün tehditlere oğullan göğüs geriyordu. Bilhassa Sabahattin Bey kalemiyle özgürlük savaşı­ rım bayrağını elinde tutu­ yordu. Bu amaçla Sabahat­ tin Bey, davalarına olan inançlarının sarsılmadığuu vatandaşlarına duyurmak istedi, uzun bir beyanname kaleme aldı, özetle şu g ö ­ rüşleri belirtiyordu:

“ ...Avrupa’ya geldiği­ mizden beri Türkiye’ nin bugünkü medeni ihtiyacım temiz duygularla ve içten­ likle padişaha gönderdiği­ miz layihada belirttik. Y a­ zık ki, padişah, doğal ve haklı olan dileklerimizin hiç birini nazarı dikkate al­ mayarak, İstanbul'a dön­ memiz için peşimize adam­ lar gönderdi. Aynı gayeyi sağlamak amacıyla sağa sola telgraflarla mektuplar yağdırdı. Biz, memlekette­ ki rejimin bugünkü hali içe­ risinde, yurda dönmeyi reddettik. Fakat her redde* dişimizde, padişahın yeni bir girişimi ve tehdidi ile karşılaştık.

Önceleri, İstanbul’dan ayrıldığımız günlerde bizle- ri yakalayıp iade etmesi

prensiplerini ortaya

atıyor

A vrupa'da çıkardığı gazetelerde, daha

sonra Türkiye'de yayınladığı broşürlerde ve

verdiği konferanslarda görüşlerini savunan

Sabahattin Bey, özetle şöyle diyordu:

«Toplum um uzdaki hastalığın ve âcizliğin gerçek nedeni,

millî eğitim den ve kişisel girişimlerden yoksun

olmamızdı. İkinci yoksunluğumuz ise, devlet

yönetiminin merkeziyetçi tutum uydu...»

¿ 1 .

Abdülhamid’in Paris Elçisi Salih Münir P aşa ..

için Fransa hükümetine nota gönderdi. Bu notada kimsenin uy duramayacağı iftiralar gerekçe olarak ileri sürüldü. Fransa hükümeti, bu gibi notalara kulak as­ mayınca, babamızın Türki­ ye'deki emlakine el koydu­ rup haczettirdi. Diğer ta­ raftan, kendi öz hemşiresi olan annemizi, Yıldız Sara-

yı'n d a h apsettirdi. Bu zalimane hareketiyle, anne­ mizi bize karşı rehin olarak

dinde tutm ak istedi. Onu felâkete uğratmakla, bizi canevimizden vurmak, bu suretle yurda dönmeye zor­ lamak istedi.

Aldığı bu kötü tedbirler sonuç vermeyince, kendi hayatımızdan ümidimizi kesmemizi de açıkça bildir­ di! Fakat biz, sevgili vata­ nım ızın ve m illetim izin, onun elinde oyuncak oldu­ ğunu gördüğümüz içindir ki, yurdumuzda yuvamız­ daki rahatı terkederek, bu­ gün buralarda davam ızı sürdürüyoruz. Hemşiresini, biraderini, oğlunu hapis ve tazyik eden bir kalpten, milletine saadet gelmesi beklenemeyeceği kanaatine vardığımızdan, yükselmesi ve yaşaması için kendimizi adadığımız üstün Türk ulu­ sunun hislerine ve vatanse­ verliğine başvuruyoruz. Belirtmek gerektir ki, Türklüğün yaşatılm ası, medeniyet dünyası için bir hizmet olacaktır. Geçmişi büyük başarılarla dolu olan bu milletin, gelecekte yük­ sek medeniyet seviyesine erişmesi böyle bir savaşla gerçekleşecektir.

Bir ulusun uygarlık ala­ nında en yüksek seviyeye ulaşmak için göstereceği başarılar, yalnız o millet için' değil, bütün insanlığın bir zaferi sayılır.”

üzerine aldıkları görevleri başarıya ulaştıramadılar. Bunların ricaları Mahmut Paşa’yı etkileyemedi. Paşa­ nın onlara verdiği son cevap şöyle idi:

“ ...Ne oğullarım, ne ken­ dim için bir şey istediğim yok. istediğim tek şey, A b ­ dülhamid’in namuskârane hükümdarlık yapmasıdır. İs ta n b u l’ da bu lu n duğum sıralarda, yüzüne karşı, da­ ima bunu söyledim. Sonun­ da, onun kanlı ve fesatçı idaresini protesto maksa- diyle, buraya geldim. O millete hakkı olan özgürlük teminatım versin. Parla­ mentoyu açsın. Bizim yur-

d^ dönmemiz için bildirecek bşşka şartımız yoktur...”

Mahmut Paşa’yı, nadim - olarak çıktığı özgürlük y o ­ lundan döndüremeyen Sul­ tan Hamid, onu her gittiği yerde huzursuz bırakmakla beraber, İstanbul’daki ve Türkiye'nin başka yerlerin­ deki emlâkine el koydurdu. Gıyaben onu ve çocuklarım

ölüme mahkûm ettirdi. Hatta Mahmut Paşa’nın (Paşa)'lığını, Sabahattin ile Lütfullah’ın da (Bey)’liğini bir irade ile onlardan aldı! Resmî yazışmalarda Mah­ mut'tan sonra (Paşa) Saba­ hattin'den sonra (Bey) sıfa­ tının kullanılmasını yasak­ ladı! Bir padişah, hıncm bu derecesini göstermek sure­ tiyle küçülebiliyordu.

eğitilmesini istiyordu. Sabahattin Bey Le P la y ’ ın kurm uş olduğu (Sience Sociale) ekolünden, onun ünlü uygulayıcısı Ed- mond Demolins’in 1897 yı­ lında yayınlanan eserinden esinlenirken, Türkiye'nin çağdaş uygarlığa erişebil

m esi için — eski ta birle- (teşebbüs-ü şahsî)ve(adem-i

merkeziye) olarak bilinen, daha sonraları bir cemiyet olarak kurulan ve hatta bir partiye dönüşen ana pren­ sipleri ortaya att' (1)

her şey kökünden değişti­ rilmeli, vatan topraklarını değerlendirecek köylülerin eğitilerek bilgilerinin arttı­ rılması ve üretimde iyi so­ nuç alacak bir sistemin uy­ gulanması lâzımdır. Vatan batmaktan ve Türkiye geri­ likten, ihtirasların kurbanı olmaktan ancak bu surette kurtulabilir.

ŞAHSÎ TEŞEBBÜS

ADEMİ MERKEZİYE

Prens Sabahattin, ayrı­ ca Türkiye'nin nasıl kurta- rılabileceği, nasıl yükselti­ lebileceği konusunu da ele aldı. Bu kitabı yazarken (“ A n g lo-S a k son la rın Ü s­ tünlüğü Nedir?” ) adlı eserin etkisinde kalmıştır.

Padişahın, resmî yazışmalarda Sabahattin ve Lütfullah beyler için “ b e y " unvanının kullanılmamasını bildiren emri...

Onu en çok etkileyenler, Fransız sosyologu ve eko­ nomisti Edmond Demolins

ile l.e Play oldu.

İngiltere’ de olduğu gibi bir toplumun ayakta kal­ ması, o toplumu oluşturan kişilerin iyi yetişmesine, kendi başına kumanda ede­ bilmesine bağlıdır. İnsan­ lar, kişilik kazandığı

nisbette, birleşik yaşantıla­ rında üstünlük sağlayabi­ lirler. Kişiler, özgürlükleri­ ni başkalarına kaptırmayan bir nitelikte yetişebilirlerse, bu onlara kendilerini yönet­ me gücünü verir. Böylece kişilerde özel teşebbüs tipi gelişir. Sabahattin B ey, A n g lo -S a k s o n ’ ları m isal göstererek, Türklerin de bu metodla yetiştirilmesini ve

Sabahattin Bev’e güre, yalnızca, Sultan Hamid gibi müstebit bir hükümdarı alaşağı etmek, amacı sağla­ maz. Türkiye'de yeniçerili­ ğin kaldırılması, Tanzimatın ilâm, 93 Kanun-ı E'sasiyesi- nin kabulü gibi devrim ve yenilik hareketleri, milleti tam anlamıyla uygarlığa, vatanı çağdaş bayındırlık düzeyine eriştirememiştir.

Sabahattin Bey görüşle­ rini, Avrupa'da çıkardığı gazetelerde, daha sonra Türkiye’de yayınladığı bro­ şürlerde ve verdiği konfe­ ranslarda uzun uzun savun­ du. O, özetle şunları belirti­ yordu :

Bu itibarla toplumumuzun h a s t a lık la r ın a , b i lg i pertavsızı ile bakmak gere­ kir.

İLME YÖNELİŞ

Sabahattin Bey, Paris’te bilgisini süratle artırma, geliştirme çabasına girdi. Bir yandan tarihe, siyasete ve toplum bilgisine dair eserler okudu, öte yandan, Fransa'daki sosyologlarla terbiyecilerin, bilinçli soh­ betlerine katıldı. Uzun sü­ ren etüdleri sonunda, Tür­ kiye'nin kurtarılması ve yükselmesi için toplum il­ m inden, y an i s o s y o lo ji mesleğinden yararlanma gerektiğine inandı. Bu k o­ nuda bir sosyolog, bir ter- biyeci kadar

SABAHATTİN

BEYLERİ

DÖNDÜRME

ÇABALARI

Damat Mahmut Paşa ile oğulları Paris'e varmca et­ rafım saran Jöntürkler, bunların tutumundan bü­ yük güç aldılar. Daha önce Abdülhamid yönetiminden hoşnut olm ayan veya sür­ günlere gönderilenlerden Avrupa’ya kaçabilenler, ilk günlerde, el ele mutluluk içerisinde yürüdüler.

Daha önce Paris'e gelmiş ve güçlü bir örgü t kurmuş bulunan Ahm et Rıza Bey, önceleri Mahmut Paşalara bütün örgütünün sevgisini sunmuş, kucağını açmıştı. Mahmut Paşa ve oğulları ise casusların takiplerinden kurtulmak için, onları şa­ şırtıcı yollara sürüklemek çabasına girdiler. Kâh Bel­ çika'ya kâh İsviçre’ye bu arada İtalya ile Mısır'a gi­ dip geldiler. Hangi ülkeye gittilerse takip edildiler. Sultan Hamid’in tek düşün­ cesi, bunları tehditle veya huzursuz bırakarak, yurda dönmelerini sağlamaktı. Bu işi başaracak olanlar mükâ- fatlandırılacaklardı, fakat ne Paris sefiri, ne bu mak­ satla İstanbul'dan gönderi­ len Ahmet Celalettin Paşa,

Derde çare, yaraya mer­ hem diye, ıslahat namı al­ tında göz külleyici sözler va davranışlarla Türkiye yük- seltilemez. Türkiye’yi refa­ ha kavuşturacak iki esaslı problem in halli gerek ir. Devlet yönetiminde gele­ neklere, tutuculuğa masla­ hatçılık politikasına, kırta­ siyeciliğe, özellikle merke­ ziyetçi tutuma son verilme­ lidir. Bunu yapmak için, milletin kültür seviyesini yükseltmek, kişilerin giri­ şimlerine öncelik tanımak gerekir. İrademizi köstekle­ yen gelenekler atılmah, ki­ şilerin iyi bir şekilde eğiti­ lerek toplumun yönetimi onların bilgili ellerine ve­ rilm elidir. Bu m ak sa tla

“ .. .Toplumumuzdaki hastalığın ve acizliğin ger­ çek nedeni, millî eğitimden ve k işisel girişim lerd en yoksun olmamızdı. ikinci yoksunluğumuz ise, devlet yönetiminin merkeziyetçi tutumuydu. Yetkilerin ge­ nişletilmesi gerekirdi. Tür­ kiye’de kişi atılımiarmı des­ teklem ek, on ları m erk e­ ziyetten uzak bir yönetime alıştırmak, toplum bili­ mini uygulamak, din, mez­ hep ve etnik ayrıcalıklarım birleştirmek, yabancı ülke­ lerde Türk haklarım savun­ mak ve lehte gelişen düşün­ celer sağlamak, hükümda­ rın totaliter tutumuna karşı koymak amacı ile yurt i- çinde dernekler ve komite­ ler kurmak gibi konulara ö- nem verilmelidir.”

( 1 ) Şahsi görüşümüze gö­ re, Türklerden Play’cılıkla ilk uğraşan fikir adamı, Ali Süavi’dır. O, Play okulu ile 1876'larda ilg ilen m iştir. Daha sonraki yıllarda, İz­ mirli bir fikir adamımız Tevfik Nevzad’ı hatırlıyo­ ruz. İleri fikirlerinden do­ layı Abdülhamit yönetimi,

onu m ahkûm ederek,

A d a n a 'y a gö n derm işti. D evrin se rt yönetim ine dayanamayarak intihar et­

ti. Y a da intihar süsü

verilerek b oğdu ru ldu .

Sabahattin Bey'in, Play

ekoli Ue ilgisi 20. yüzyılın ilk yılma rastlar. Daha son­ raki yıllarda, fikir adam­

larımızdan Nihat Reşat,

Mehmet A li Şevki, Nâfi Atuf, Ragıp Nurettin ve

eşi, Prens Sabahattin’in

yolunu izlemişlerdir. İstanbul Muallimler Bir­ liği, İktisadi ve İçtimaî araştırmalarla ilgili teşek­ küller, Sabahattin’in ölümü üzerine, bu tür ilmi çalış­

malarım yoğunlaştırmış-

lardır.

Frédéric le Play ekolüne dair Türkiye’de köklü ya­ yınlar ve incelemeler de yapılmıştır. Rahmetli pro­

fesörlerimizden Ziyaettin

Fahri Fındıkoğlu ile Nuret­ tin Şazi Kösemihal’ in muh­ telif makale ve kitaplarında bu konu işlenmiş bulunu­ yor.

Le Play okulu hakkında

Macit Şükrü'nün Pitirim

Sorokin’den dilimize çevir­ diği bir yazı da (Mülkiye Mecmuası)’nm 1933 tarihli 24. sayısında yayınlanmış­ tır.

En önemlisi, “Le Play

Sosyolojisi’nin 100. Yılı, D ü n y a d a ve T ü r k iy e ’ de Tesirleri” adı ile (Türk Sos­ yoloji Cemiyeti)’nin 21 ara­ lık 1957 tarihinde düzenle­ diği toplantı tebliğlerini

derleyen değerli broşür­

dür.

YARIN:

PARİS'TEKİ

JÖNTÜRK KONGRESİ

w w w m « . M » ü t -A -* : -** -* *■ ■

(4)

[~Sayfa

B

*

Doğumunun

100. yılında

gurbette

ölen fikir

adamımız:

Prens

Yazan:

TAHA TOROS

Prens Sabahattin ve

kardeşi bir beyanname

yayınlayarak, yurt

Jöntürk kongresini izleyen Fransız ressamının yaptığı resim.

Kemal Bey, S) Hoca Kadri Efendi, 6) Ahmet Rıza Bey.

11 Lütfullah Bey, 2) Prens Sabahattin, 3) M . Sathas, 4) İsmail

dışındaki bütün Jöntürkleri, vatandan ya da sürgün yerinden kaçmış

olanları tasarladıkları kongreye davet ettiler

SULTAN HAMID'IN

NI

ENGELLEME ÇABALARI

Jöntürk kongresine çok sinirlenen Sultan Hamid’in görevlileri suçlayan mektubu...

1902 yılının şubat ayında Paris'le toplanan kongrenin bütün giderlerini

Sabahattin Bey karşıladı. Kongreye Paris'teki ittihat ve Terakki Cemiyeti

Üyelerinden başka Mısır, İtalya, İsviçre, Romanya ve İngiltere'den Türk,

Ermeni, Arap, Arnavut ve Musevî delegeleri de katıldılar

yük Jön tü rk K on g resi, devrin basınına, “ Osmanlı Hürriyetperveran Kongre­ s i ” adıyla y a n sıd ı. Bu kongrenin - ta Mısır'a ka­ dar giderek - bütün hazır­ lıkları, Prens Sabahattin’le kardeşi Lütfullah tarafın­ dan yapıldı, iki kardeş bir beyanname yayınlayarak, y u rt dışın dak i bü tü n Jöntürkleri, vatandan veya sürgün yerinden kaçmış olanları, tasarladıkları kongreye davet ettiler. Pa­ ris’teki (İttihat ve Terakki Cemiyeti) mensuplan, baş­ ta Ahm et Rıza Bey olmak üzere, kongreye katüdılar. Kongrenin bütün masrafla- n Sabahattin Bey tarafın­

dan karşılandı. Mısır’dan, İta ly a ’ dan İs v iç re ’ den, R om a n ya 'd a n ve In g il­ tere’den Türk, Erm eni, Arap, Arnavut ve Musevî delegeleri de bu kongrede hazır bulundular. Büyük yankılan olan bu toplantı, Avrupa basmmda (Osmanlı Liberalleri Kongresi) adıyla nitelendirildi.

Fransız basm mensupla- nndan üç kişi, katılanlann resimlerini çizen bir ressam da toplantıyı izleyenler ara­ sındaydı.

Sultan Hamid, böyle bir kongre yapılacağını haber alınca, yabancı devletlere yine notalar göndermeye

başladı. Elçilerini sıkıştırdı. Jöntürklerin bu tür çalış­ malarını engellemek için ne lâzımsa yaptı. Hatta bazı gazetecilere - Paris Sefiri Salih Münir Paşa eliyle- rüşvetler gönderildi. (Buna dair, Salih Münir Paşa’nm hususî evrakı arasmdan, özel arşivimize intikal etmiş korkunç belgeler vardır.)

Kongre için müsait salon tedarikinde güçlük çekilir­ ken, F ran sız A k a dem isi azasından Lefevr - Ponta- lis, Trocadero’daki evinin kapışım sonuna kadar açtı.

4 şubat 1902 akşamında başlayan kongre, 9 şubatta

çalışmalarını sonuçlandırdı. Pontalis’in evine gelenler, Türk - Fransız bayrağı ile süslenm iş bü y ü k salona alındılar.

47 kişi (3) önünde ilk konuşmayı, Fransızca ola­ rak Sabahattin’in kardeşi, A h m et L ü tfu llah y a p tı. Hürriyetseverlerin bir ara­ ya gelmelerinden dolayı te­ şekkür etti ve salonunu vermekte gösterdiği insan­ cıl duygulardan dolayı, ev sa h ibi P o n ta lis’ i övdü . Pontalis, alkışlar arasmda, bu konuşmaya cevap verdi, özgürlüklerinin temini için toplananları kutladı.

Arkadan söz alan Saba­ hattin Bey, maksadı an­ latan bir konuşma yaptı. S a bahattin B ey, özetle, şunları söyledi:

“ Vatanımızda hürriyet ve adaletin kesin olarak yerleşmesini sağlamak zo­ runluluğu karşısında, bu toplantıyı yapmış bulunu­ yoruz. Böyle yüksek gayeli bir toplantıya varlığınızla katılmanız, yüksek ve millî yararlarımızın bir delilidir. Soy ve din ayrıcalıkları g ö z e t m e k s iz in , o r t a k hedefim iz olan konuda, milletimizin medenî hak­ larını, yurt içinde hayatı pahasına savunduktan son­ ra, yurt dışında da her türlü elem li yaşa n tıy a g öğ ü s geren sizler gibi hür düşün- celiler, milletimizin karşı karşıya kaldığı siyasî afete, millî şerefimizin gerektir­ diği şekilde çare bulacağına ve selâmet yolunu göstere­ ceğine yürekten inanıyoruz. Bu amaçla topluluğunuzu en derin ve içten gelen duygularla kutlarız.”

Sabahattin Bey'den son­ ra kürsüye Siret Bey (rah­ metli şair Hüseyin Siret özsencer) geldi. Sürgünler­ den ve zindanlardan kaça­ rak vatam için, vatandan uzak yaşayanların duygu­ larını dile getirdi. Dağınık şekilde, birbirinden haber­ siz çalışan bu gibi hür fikirli yurttaşların görüş birliği içerisinde elele çalışmaları dileğinde bulundu.

O

H

ÜCUMLARIN yö­ neldiği konu, daha çok “ adem-i merke­ ziyet "ti. Buna karşı olanlar özellikle şöyle diyorlardı:

“ Adem-i merkeziyet fikri, yurdu bölünmeye kadar gö­ türen bir yanlış anlamaya neden olabilir. Türkiye’deki bâzı azınlıklar, bu tür uy­ gulamayı bölgesel bir imti­ yaza, hatta bağımsızlığa götürecek tutum ve davTa- mş içine girebilirler. Erme- niler, Arnavutlar, Araplar içinden (adem-i merkeziyet) doktrinini bağımsızlık anla­ mına alanlar çıkabilir. B ü ­ yük Türkiye'nin parçalan­ masına yol açılabilir.”

Sabahattin Bey ise (ade­

m-i merkeziyet) konusunu, gerek Paris’te ük ortaya attığı yıllarda, gerek 1908 Meşrutiyet ilânından sonra yurda dönüşünde verdiği k on fera n sla rla , çık ardığı broşürlerle, u z u n uzadıya izah etti. O, adem-i merke­ ziyet düsturunun bir siyasî, bir idari yönü bulunduğunu söylüyordu. Uygulanacak olan ve üzerinde durulan husus, İdarî yönüydü. Yani kırtasiyeciliğin kaldırılması, merkezden yönetim yetkisi­ nin kısmen mahallî idarele­ re verilmesi, ha lk ın bu suretle kendi işlerini ker.. çabalan ile yönetmesi şek­ linde y oru m la n m alıyd ı. Yoksa bölgelere bağımsızlık verilmesi anlamına a lın m a,

malıydı. Sabahattin Bey grubunun sözcüleri de bu savunmalara katılıyor ve şöyle diyorlardı:

Mhhat Paşa, ilk (Ka­ mulu Esasî)'yi hazırlarken (tevsı-i mezuniyet) yani y etk ilerin " genişletilm esi sözcüğünü, kanunun met­ nine bizzat koymuştu. ikin­ ci kere Meşrutiyetin kabu­ lünde düşünülen yönetim, Birinci Meşrutiyet Anaya­ sası’ndaki temele göre otur­ tulduğundan, Mithat Pa­ şa’nm düşündüğü (tevsi-i m e z u n iy e t)’i Sabahattin B e y (adem-i merkeziyet) şeklinde iîade etmişti. On­ lara göre, bu iki sözcük, aynı anlamda kabul edilme­ li ve yorumlanmalıydı.

Sabahattin Beyle, Paris’­ teki kalabalık Jöntürk gru- bunun lideri olan Ahmet. Rıza B ey arasındaki kalem ve söz düellosuna iki ya­ bancılım karışması dikkatle incelenmeye değer. Bunlar­ dan biri Ernest Edmondson Ramsa ur (1), diğeri Feech adlı ünlü bir papazdır 121. .

Ernest E dm ondson (The Y oung T urks) adlı eserinde, Sabahattin’i şiddetle eleşti­ riyor, ortaya attığı eskimiş fikirlerin T ü rkiye’ye uygu­ lanmasında bir mucize g e ­ rektiğini söylüyordu. Fesch ise, Sabahattin’in adem-i merkeziyet fikrini destek­ liyordu. Fesch, Sabahat­ tin’i Katoliklere sevdirmek için geniş bir kampanya açmıştı. Aslm da o, Türki­ ye’deki Katoliklerin gelece­ ği için gizli emeller peşin­ deydi. Sinsi ve karışık bir komitacıydı. Ona göre, Sul­ tan Hamid düşürse, Saba­ hattin .Türkiye’de söz sahibi olabilirdi. Sabahattin’i des­ teklemesinin, ileride K ato­ liklerin hakimiyetini d oğu ­ da sürdürebilmesini am aç­ ladığı da akla gelebilirdi. Jöntürklerle daimî surette ilg is in i sü rdüren F e sc h , 1908 inkılâbından sonra Türkiye’ye geldi.

PARİS'TE JÖNTÜRK

KONGRESİ

1902 yılının şubatında düzenlenen Paris’teki

bü-SABAHATTİN BEY

KONGRE BAŞKANI

Bu kongre düzenlenir­ ken, başkanlık için, damat Mahmut Celalettin Paşa düşünülmüştü. Hastalığı ilerlemiş bulunduğundan, bir saygı gösterisi olmak ü- zere, Mahmut Paşa Fahri B a şk a n lığa , oğlu S a b a ­ hattin Bey, kongreyi y ö ­ netmek üzere Başkanlığa seçildi. Sabahattin Bey, böyle büyük bir kongreye Başkanlık ederken, 25 ya­ şında, bir delik an lıydı. Üyeler arasmda, 70’inde o- lanlar da vardı.

Rum deleg esi S ataş, Ermeni delegesi Sişlıyan efendiler de Başkan yar­ dımcılıklarına getirildiler. Kongre kâtiplerine, İs­ v iç r e ’deki y a y ın la n ile tanınan bahriyeli Ali Fahri Bey’le Adosidis Efendi se­ çildi.

GÖRÜŞÜLEN

KODULAR

Kongrede konuşmaların Türkçe ve Fransızca yapıl­

ması kararlaştırıldı. Baş­ kan Sabahattin Bey, büyük bir dirayetle, yurdun ve m illetin k urtarılm asını amaç edinen görüşmeleri yönetti. Güçlü bir hitabetle Türkiye’de hüküm süren bunalımı anlattı. Daha son­ ra gündeme geçildi. Dört maddeden oluşan görüşme konusu okundu. Kapsadığı hususlar, özetle şöyleydi:

1. Türk milleti ile, bu millete 25 yıldan beri bir zulüm hayatı yaşatan ida­ reciler arasında, bir bağlan­ tı k alm am ıştır. Çünkü bugünkü devlet idarecileri, memlekette yapılan fena­ lıkların, bütün insanlığın nefret ve tiksintisini kaza­ nan ola yla rın yegâne kaynağıdır.

2. Türkiye’de yaşayan muhtelif soy ve dinden ge­ lenler arasında beraberlik husule getirilmelidir.

3. Türkiye’de oturanlar arasmda, ayrılıklara mey­ dan verilmeden bütün gaye ve çabaların üç noktada o- luşturulmasına çalışılacak- tır. Bunlar devletin birliğini ve tümlüğünü muhafaza, içte barışın ve sükunetin tesisi, doğal hakların veril­ m esi, siy a sî özgü rlü ğü n sa ğlan m a sı için 1876 K anunu E s a s i’ si u y g u ­ lamaya konulmalıdır.

4. Türkiye'de iç huzurun sağlanması bakımından, imzalanan Berlin Andlaş- ması hükümlerine riayet olunmalıdır.

Bütün bunların yerine getirilmesi için kurulması öngörülen daimi bir komi­ tenin görevlendirilmesi ile, Türkiye’nin istiklâlini ga­ ranti etmiş bulunan 1856 Paris ve 1878 Berlin andlaş- m alarını im zalam ış olan devletlere de yardımlarım esirgememeleri için başvu­ rulması teklif edildi. Ancak bu konu, Paris Jöntürk Kongresi’nde uzun uzadıya eleştirildi.

(1) Ernest Edmondson Ram- saur (The Young Turks, Prelüde to tho Révolution of 1908)

(2) Paul Fesch (Constantinople aux Derniers Jours d ’A b - dul-Hamid)

Paul Fesch (Les Jeunes Turcs)

(3) P a r is ’teki ilk Jöntürk

Kongresi’ne katılanlann

miktarı hakkında, 4 0 ’dan 70’e kadar değişen bilgiler bulunmaktadır. Biz, elde ettiğimiz, paramparça bir hatıra defterinin yaprakla­ rından, bazı Jöntürk m ek­ tuplarından, Paris'te yap­ tığımız incelemelerden, en fazla 47 olarak belirlemiş bulunuyoruz. Diğer taraf­ tan, bu kongreye, ilk önce Tıbbiyede gizli bir örgüt kuran Dr. İbrahim Temo üe D r. A b d u lla h C e v d e t’in ve Tunalı Hilmi ile Nihat R e şa t ve Isa k sükûtinin katıldığım ileri süren yazı­ lar gözümüze ilişti. Bun­ lar yanlıştır. îsak Sükûti, kongre hazırlıkları sır a ­

sında Sanremo’da hasta

bulunuyordu ve bu hürri­ yet kahramanı orada öldü. Dr. Nihat Reşat Belger merhum ise, o sırada henüz Paris’e kaçmamış ve Prens Sabahattin Beyle tanışma­ mıştı. Nihat Reşat'ın Saba­ hattin Beyle tanışması ve dostluğu 1903 yılında ol­ muştur. Yine iddiasının ak­ sine olarak -S a b a h a ttin Beyin uzun müddet hususî

kâtipliğini yapmış bulu­

nan- Safvet Lütfi Tozan da bu kongreye asla katılma­ mıştır.

---YARIN:—

İKİNCİ JÖNTÜRK

(5)

Doğumunun

100 yılında

gurbette

ölen fikir

adamımız:

Yazan:

TAHA TOROS

S a yfa

S ].*.*•

P

AR İS'teki büyük Jöntürk kongresinin çalışmaları, Prens Sabahattin'in bizzat kaleme aldığı bir beyanname ile d u yu ru ld u , ö z e t le şöyle deniliyordu:

“ Vatandaşların hepsi, bugün totaliter idarenin çe­

kilmez yükü altında ezilmiş bulunuyor. Bu iç sızlatıcı duruma herkes, tevekkülle boyun eğerek, tahammül edemiyor. Edemeyenler, olağanüstü fedakârlıklar göstererek, bu hainane zul­ mün ba sk ısı altından k u rtu lm a k umacıyla çalışmışlar ve burada bir

topluluk vücuda getirm iş­ lerdir. Bunu iftih a rla bildiririz.

Bugünkü Türk toplum u, azınlıkta olan entelektüel bir zümre ile çoğunlukta olan cahillerden ibarettir. Gösterilecek metin bir azim sa y e s in d e , bu b ilin çsiz çoğunluğun bilgili azınlığa yaklaştınlması güç bir şey değildir. Böyle mesut bir sonuca erişebilmekte önem­ li olan, kullanılacak aracı iyi seçeb ilm ek tir. B izim fikrimize göre, vatanı harap ve perişan eden üst üste gelen felâ k etlere karşı yegâne ilâç • ırk ve mezhep

ı

Paris'teki kongrede bir grup yabancı

bir devletin müdahalesini sağlamak

konusunda ısrar ediyor

I. J Ö N Ü M

KONGRESİNDE

Kongrenin

sonunda,

başarılı sonuçlar

alındığı yolunda

basına bilgiler

verildiyse de,

ortaya çıkan

fikir ayrılıkları

ve çelişmeler

ancak kısa bir

m üd de t

gizlenebildi

Ali Haydar Mithat

(Mithat Puşa’mn oğlu)

# Ancak 1907 yılında iki grup, geçici de olsa, ortak hareket etmek amacıyla

biraraya geldiler. Abdülhamid'i devirmek için işbirliğine girdiler. Bu

toplantıların adına da »2. Jöntürk Kongresi» dediler

ayrılığı gütmeksizin - aynı toprakta yaşayan insanla­ rın maddî ve manevî güç­ lerini birleştirmektir. Bu maksatla, evvelâ Türki­ ye’de hürriyet ve adaleti kurabilecek yeni, bir nesil yetiştirm ek gerek lidir. Böyle bir planın gerçekleş­ mesine tek engel, hiç şüp­ hesiz ki, Yıldız Sarayı’nda, utanç duyguları ile ve yıkıcı bir tutum içerisinde, bu devleti yönetenlerdir. İşte bu elem verici duruma son vermek, bizlere düşen bir hizmet öldüğü gibi, böyle zalimce baskıya karşı ayak­ lanmak, her hamiyetli Türk için mukaddes bir vazife­ dir."

Bu kongrede Sultan Ab- düliıanıid e karşı birlik ola­ rak hareket edilmesi oybir­ liğiyle onaylanmış, bütün k o n u ş m a c ı l a r g e n e l ­ likle Sabahattin Bey, İs­ mail Kemal Bey, Hoca Kadri Efendi, Ahmet Kıza Bey birbirlerini aynı görüş­ te desteklemişlerdir. K ong­ rede büyük çatışmalara ve atışmalara neden olan iki konuda anlaşmaya varıla­ mamıştır. Bu konu daha çok ilerideki yıllarda Jön- türklerin müşterek tutumu­ nu gevşetmiş, hatta arala­ rına düşmanlık sokmuştur. Bu konulara aşağıda kısaca değinmeyi gerekli buluyo­ ruz.

BİR YABANCI

DEVLET

MÜDAHALESİNİ

SAĞLAMAK!

K ongren in h araretli konuşmalarına konu olan h u su sları, iki n ok ta d a , toparlamak mümkündür:

1. A b d ü lh a m id ve y ön etim in e karşı A v ­ rupa'da basın yoluyla sür­ dürülmekte bulunan kam­ panyalar, yeterli ve iste­ nildiği güçte etkili olama­ maktadır. Am aca erişmek için, Türk ordusu içerisinde destek aranmalıdır.

2. Türk o rd u B U içerisin­ den destek aranmakla bera­ ber, bu teşebbüsün yapıla­ cak ıslahatı tam anlamıyle gerçekleştiremeyeceği dü­ şünüldüğünden, Türki­ ye’ ye yabancı bir devlet müdahalesi sağlanmalıdır.

Her iki teklif, genellikle yabancı bir devlet müdaha­ lesi konusu, tehlikeli sonuç­ lan bakımından, şiddetle red d ed ilm iştir. Y aba n cı devlet veya devletlerden müdahale sağlanması fikri­ ni ortaya atan ve savunan eski adı (Sis) olan — Adana’mn şimdi bir kazası bulunan — KozunlılSisli- yan) Efendi oldu. Bu Erme­ ni komitecinin teklifinde, art düşüncesi seziliyordu. Gerçi o, teklifine 93 Harbi’ - nden sonra Berlin'de imza-ı ladığımız andlaşmanın bir maddesini dayanak yapı­ yordu ama, ilerisi için gizli emellerin temelini atmak­ ta yd ı. A slın d a B erlin A n t l a ş m a s ı n ı n 61 . maddesinde Türkiye'deki azınlıklar için , ıslah at öngörülmüştü. Bu kongre­ de en çok konuşan ve aşırı tekliflerde bulunan İsmail Kemal Bey de aynı görüşü destekliyordu. Bu zât, daha sonra Avloııya mebusu ola­ rak Osmanlı Parlamento­ suna k atıldı ve A rn a ­ vutluk'tın ayaklanmasında Türkiye'nin başına hayli gaileler açtı.

Ahmet Rıza Bey, İsmail Kemal’ in sözlerine şiddetle karşı çıktı. Hoca Kadri ile Sabahattin, her iki görüşü yaklaştıran bir form ül bulunmasını leklit ettilerse de, kongrede ilk çatlak açıl­ mıştı .

İsmail Kemal, yabuncı

devlet müdahalesinde ısrar etti, bu suretle, Abdiil- 1 amid ortadan kaldırılmalı ve millete özgürlük sağlan­ malıydı. Kongredeki Erme- niler ise, Berlin Antlaş- ma’ndaki, bir Ermenistan g ö r ü ş ü n e d a y a n a r a k , ihtilâlci ve gizli emellerini bu kongre vesilesiyle su yüzüne çıkardılar.

Kongreye katılanlarm çoğunluğu, yabancı devlet müdahalesinin sakıncaları­ nı, Abdülhamid’in saltana­ tında devam etmesinden de zararlı olacağım belirttiler. Böyle bir teşeb b ü sü n Türkiye'nin bağımsızlığına bir tecav ü z sa y ıla ca ğ ın ı savundular. Buna karşılık, İsmail Kemal Bey ile Sisli- yan Efendi görüşlerinde ıs­ rar ettiler. Hatta İsmail Kemal Bey, bu maksatla, bazı İngiliz devlet adamları ile, gizli görüşmeler yaptı­ ğını da orada anlattı.

P a r is 'te dü zen lenen kongrede, başarılı sonuçlar a lın d ığı y olu n d a basına bilgiler verildiyse de, orta­ ya çıkan fikir ayrdıklan ve çelişmeler ancak kısa bir müddet gizlenebildi.

Ancak 1907 yılında, bu iki grup, muvakkat da olsa, müşterek hareket etmek amacıyla, bir araya geldiler ve Abdülhamid'i devirmek için işbirliği içine girdiler. Bu toplantıların adına da “ ikinci Jöntürk Kongresi" dediler.

OSMANLI

HÜRRİYETPERVERAN

CEMİYETİ

Kongreye katılan Jön- türklerin, birlikte çalışma hususundaki e ğ ilim leri üzerine, “ Osmanlı Hürri- yetperveran Nizamnamesi" hazırlandı. Noter Mahou de Laquié'ye verilen bu tüzük, 20 maddeden ibarettir. Ni­ zamnamenin 4. maddesine göre, P a ris 'te k i cem iy et merkezinin, Türkiye’de ay­ nı adla bir parti kurması öngörülüyordu. Partinin Paris'teki merkezi 4, Rue du Générai F oy’daydı. Bir özel komite de seçilmişti. Sabahattin, İsmail Kemal, A li H a y d a r , M uzu rus, İsmail Hakkı ve Ferdi Efendi, kısa müddet bu komitede çalıştılar.

İKİNCİ JÖNTÜRK

KONGRESİ

İçte ve dışta güçlenen hürriyetçiler, Sultan

Ab-dülhamid'in bir an önce yönetimine son vermek, anayasal kuralları getire­ rek, parlamentoyu yeniden açmak gayesiyle, o günkü yönetime muhalif olanların birlik halinde çalışmaların­ da yarar gördüler. Amaç, Abdülhamid’e karşı güç- birliği sağlamaktı.

Bu görüşten hareket edi­ lerek, 1902 şubatında dü ­ zenlenen ilk kongreden son­ ra, görüşlerinde çelişmeler bulunması nedeniyle, arala­ rı açılan Ahmet Rıza Bey grubu ile Sabahattin Bey grubunun birbirine yaklaşı­ mı sağlandı. İy i niyetli Jöntürklerin aracılığı ile, İkinci Paris Kongresi, 27- 29 aralık 1907 günlerinde yapıldı. On hazırlık progra­ mına göre, bu kongre 23 aralıkta başlayacakken, Ermeni komitecilerin anlaş­ mazlıkları yüzünden dört gün geciktirildi.

Bu toplantıda:

A) Bugünkü yönetimin “ istibdadın” yok edilmesi,

B) Meşrutiyet usulünün “ parlamentonun” tesisi,

C) Yukarıdaki amaçlan sağlamak için her çareye başvurulması ve gerekirse ihtilâl yollarının aranması, kararlaştınldı.

Paris’teki ikinci Jöntürk kongresine katılan örgüt ve yayın organlarının nitelik­ leri çok enteresandır. Bun­ ları şöyle sıralayabiliriz: 1 - Osmanlı ittihat ve Terakki Cemiyeti, yayın organları (Şûra yı Ümmet) ve (Meşveret) gazeteleri, 2 - Birleşik Ermeni İhtilâl Topluluğu, (Daşnaksutyon) yayın organı (Druşak) gaze­ tesi,

3 - Teşebbüs-i Şahsî. Adem-i Merkeziyet-i Meş­ ruta Cemiyeti, yayın organı (Terakki) gazetesi,

4 - M ıs ır ’ da M u sevi Cemiyeti, yayın orga n ı

(Lavara) gazetesi,

5 • Londra'da Türkçe ve A rap ça yayın yapan (Hilâfet) gazetesi,

6 - M arsilya'da yayınla­ nan (Armina) gazetesi,

7 - Balkanlar’ da yayınla­ nan ih tilâ lci (R a zm ik ) gazetesi,

8 - Amerika'da yayınla­ nan ih tilâ lci (H a y ren ik ) gazetesi,

9 • Mısır’ da (Ahd-i Os- manî Cemiyeti).

Ne var ki, meşrutiyetin ilânından bir ay sonraya

kadar süren bu görüş ve işbirliği, kısa zamanda a y ­ rıcalıklara yol açtı. P a­ ris'teki işbirlikçi Jöntürk- ler, vatana dönünce, birbir­ lerinin gözlerini oyarcasına geçimsizlik ve uyuşmazlık örneği gösterdiler.

SABAHATTİN

BATI BASININI

ETKİLİYOR

Sabahattin Bey, fikirleri­ ni yaygınlaştırmak için, Avrupa basınına büyük ö- nem v erd i. L o n d ra 'd a , Paris'te yoğun bir çalışma tem posu n a g ird i. B a tı âleminin siyaset ve düşünce alaumda adından sık sık ba h sed ilir old u (1). Kendisiyle ünlü gazeteler m ülakat y a p m a k ta y d ı. Görüşlerine dair dergi ve gazetelerde bilinçli yazılar yayınlandı (2).

Bu etkili yazılar Saba­ hattin'i, Batılı politikacılar arasında da üne götürm ek­ teydi. Gün geldi, Sabahat­ tin, İngiltere'nin ünlü Dışişleri Bakanı Sir Edvard Grey ile, dünya kamuoyu önünde münakaşa edebile­ cek bir düzeye erişti. Büyük önem taşıyan bu konuya kısaca d eğ in m ed en g e ç ­ memeliyiz:

tngiliz Dışişleri Bakam Sir E dvard G rey , Parlamento'da vaptığı bir konuşmada. Panislamizm'­ den dert yanmış ve bunun kımıldamakta, uyanmakta olduğuna dikkati çekmiştir.

Sabahattin, Sir Edward Grey'in ard düşüncesini bi­ lenlerdendir. Bilinçli bir görü şle tngiliz B a k an ı­ nı, basın yoluyla hayli eleştirmiştir. Londra'daki (Tim es) g a zetesin d e (3) İn g ilizce, P a r is 'te k i (Le S iecle) g a ze tisin d e (4) Fransızca yayımlanan açık mektup niteliğindeki maka­ lelerin de, orta y a a ttığ ı görüşler, o günlerin önemli siyasî konuları arasında yer almıştır. Sabahattin Bey, Panislamizm tehlikesine değinen İngiliz Dışişlerine karşı konuyu, kısaca, şöyle savunmuştur:

" ... Panislamizm, Batık­ ların Doğuyu emri altına almak istemesinin bir reak­ siyonu olarak nitelendiril­ melidir. İstanbul'un Pania- lamizmin merkezi gibi gös­ terilmesinin nedeni, özgür­ lükçülere karşı dinin kulla­ nılmak istenmesinden doğ ­ m aktadır...”

Batı basınında bu konu­ daki münakaşalar aylarca sürmüş, Türkiye'nin özgür­ lüğü ile ilgili düşünceleri, Sabahattin B ey 1908 M eşru tiyet in k ilâ bın ın gerçek leşm esin e kadar savunmuştur (5).

(1) (La Revue) dergisinin 15 aralık 1905 günlü 24 sayılı ve 17 seri nolu nüshasında, Sabahattin'e dan geniş bir ta n ıt m a y a p ı l m ı ş t ı r . Ayrıca, (Patria) dergisinde

geniş bilgiler (Sayı:

15-1905), mevcuttur.

(2| The Tribüne (Londra)

24.1.1906

Le Radical (Paris) 26.1.1906 Minerva de Rome - Ocak 1906 The Review of R eviera"ocak

1906

- Le Matin 5 şubat 1906 (3) Là Petit Parisien (Paris) 3

ocak 1906

Times - 14 ağustos 1906 (4) I.a Siecle - 16 ağustos 1906

(5) Le Temps - 1.2 ocak 1907

(Mémoire des liberaux

Turcs relalif a la question d'Orient)

---YARIN:---1908 HÜRRİYETİN

(6)

S a yfa

5

¥

i r k î m ş u r i

SABAHATTİN BEY E CEPHE İLİYOR

S ab ah attin B e y ’ in

prensiplerini açıklığa

kavuşturan, İttihat ve Terakki Partisi'ne açık

mektup niteliğindeki

broşürleri.

(Sabahattin Bey yurda dönünce bütün İttihat ve

Terakki üyeleri tarafından sevgi ve saygıyla

karşılandı, ilk günler her yerde «Yaşasın Sabahattin

Bey» sesleri işitildi. Ancak günün birinde yönetimi

ele geçirmesinden, gösterilen bu sevgiyi

basamak yapmasından korkuluyordu...

®

I

" Ç ve dış etkilerle güçlenen hürriyet taraftarlarının öz­ lemleri, günün birinde, or­ du içersinden Niyazi ile En­ ver’in örgütleriyle su üzeri­ ne çıktı. Gizli ittihat T e­ rakki Cemiyeti mensupla­ rıyla ordu mensuplarının o- hışturduğu ayaklanma o- lumlu sonuç verdi. Sultan Abdülhamid, meşrutiyeti ilân etmeye, kapadığı par­ lamentoyu açmaya mecbur oldu.

Meşrutiyetin ilânı’ için, yurt içinde gizli çalışanların başında Talât iPaşal dışan- dakilerin başında da kısmen Alımet Rıza ile Sabahattin çaba göstermişlerdi. Hürri­ yetin ilânından sonra yıllar­ ca gurbette kalan devrimci­ ler sevinç gözyaşları ile y u ­ valarına döndüler.

SABAHATTİN'İN

YURDA DÖNÜŞÜ

10 (231 temmuz 19Ü8 tari­ hinde meşrutiyet ilân olu­ nunca Sultan Hamid’in çev­ resi yıkılmış, yetkileri kısıt­ lanarak hükümdarlık kol­ tuğunda muhafazası ön gö­ rülmüştü. Yapılan inkılâp o gün için yeterli sayılıyordu.

Sadrazam Sait Paşa, Pa­ ris'te bulunan Sabahattin B e y ’e özel bir mektup g ö n ­ dererek İstanbul'a dönmesi­ ni rica etti.

1899 yılının son ayında, babası Damat Mahmut Pa- şa’yla yurttan ayrılan Sa­ bahattin, 9 yıllık bir müca­ dele hayatından, yurt ve ai­ le hasretinden sonra ülkeye döndü.

Sabahattin, gurbette ölen babasının kemiklerini taşı­ yan tabutu da beraberinde getirdi. Bu, İstanbul’un tarihinde sayılı olaylardan biridir.

Sabahattin ile Mahmut Paşa’nın tabutunu İstan­ bul’a getirmekte olan Sene­ gal vapuru, Çanakkale'den itibaren, resmî törenle kar­ şılandı. Sultan Abdülha­ mid, Saba ha tün Bey’in kar­ şılanmasında ve emrinde kullanılmak üzere Çanak­ kale'ye bir istimbot gönder­ di. Vaktiyle resmî yazışma­ lardan, onun adından sonra (Bey) kelimesini çıkartan Padişah, bu defa, Yıldız Sa- rayı’ndan yapılan bütün yazışmalarda, yeğeni Saba­ hattin adının sonunda (Beyefendi) sözcüğünü kul­ lanıyordu .

Sabahattin B ey yurda dönerken, içerde ve dışarda bu inkılâp için çalışmış bü­ tün İttihat ve Terakki men­ suplan tarafından sevgi ve

saygı ile karşılandı. G öste­ rilen bu saygı, biraz da ta ­ but içinde kemikleri gelen Damat Mahmut Celalettin Paşa’ya karşı idi. Her ne olursa olsun gösterilen bü ­ yük sevgi Sabahattin Bey’i millet kalbinde yüceltiyor­ du. İlk günler her tarafta (Yaşasın Sabahattin Bey) sesleri sık sık işitildi. O, bir parlak yıldız olma yolun­ daydı. Bilgili idi, birinci sınıf yazardı ve eşsiz bir ha­ tipti. Nezaketi, terbiyesi, karakteri ile üstün nitelik­ lere sahipti. Akım bir üslûp içerisinde, Konuları dile getirmede, tatlı kelime­ lerle görüşlerini savunmada gerçekten bir ustaydı.

Ancak, günün birinde yönetimi ele geçirmesinden, gösterilen bu sevgiyi basa­ mak yapmasından korkulu­ yordu! Bu itibarla İttihat ve Terakki mensuplan, ka­ zanılan hürriyet zaferinde yalnız kendilerinin payı bu­ lunduğunu millete yansıt­ mak için, onu milletin g ö ­ zünden düşürmek çabasına yöneldiler.

Sabahattin B ey’in kar­ şısına çıkanlar, eski ünlü arkadaştan idi. Hürriyetin sevinç sarhoşluğu içerisinde bulunan bir kısım İttihatçı­ lar, fikir uyuşmazlığı baha­ nesi ile Sabahattin’i hırpa­ lamaya başladılar.

Onun öteden beri savun­ duğu düşüncelerine insafsız denilebilecek şekilde hücu­ ma başladılar, her yerde onu yerdiler. Sabahattin ise bütün bu saldırılara fikirle cevap verme, onlan pren­ sipler üzerinde ve terbiye kuralları çerçevesinde kar­ şılama eğilimindeydi. Nite­ kim bütün münakaşalarda, terbiyenin, insanlığın ve dürüst politikanın gerektir­ diği medenî eleştirilerin ör­ neklerini verdi.

Sabahattin Bey, çekici üslûbu olan bir yazar, güzel konuşan, gerçek anlamıyla o devirde eşine rastlanma­ yan bir hatipti. Topluluk önünde böyleşine düzgün, heyecanlı konuşma kabili­ yeti olan birinden yarar­ l a n m a k g e r e k i r d i . D üşün celerini to p lu m la yüz yüze gelerek anlatmak ve konferanslar tertiplemek fikri, yakın dostlarından geldi. Başardı olan, alkışlar toplayan bu tür konferans­ ları, İstanbullular ilk defa görüyorlardı. Sabahattin'in sesi yankılarım sürdürür­ ken , İttihatçılar bu gür sesi kısmak, daima sabote et­ mek istediler.

Bu amaçla, kendilerine bağlı yüksek tahsildeki g e n ç le r i k u lla n m a y ı düşündüler

Sabahattin Bey'in gerek S e h z a d e b a ş ı ’ n d a v e

B e y o ğ l u 'n d a U n y o n F ran sez’ de gerek B ebek bahçesinde verdiği bilinçli konferanslar, entelektüeller arasında büyük ilgi uyan­ dırdı. 1908 ekim ayında, Şehzadebaşı’ndaki Fevziye Kıraathanesi'nde düzenlenen konferansa İstanbul’un her semtinden dinleyiciler ka­ tıldı. İttihat ve Terakki Komitacıları da, Hukuk Fa- k ü l t e s i ’ n d e n , g ö z le r in i b u d a k ta n e s i r g e m e z , atılg an lığ ı v e parlak konuşmalarıyla sivrilmiş kişileri seçtiler. Bunlar Sa­ bahattin’in konferanslarına

gidecekler ve onun konuş­ masını engelleyeceklerdi! Bunların başında o zamanki hukuk mektebinde okuyan Abdülkadir Kemâli bulunu­ yordu. Arkadaşlarıyla bir­ likte S a ba h a ttin B e y ’ in konferans vereceği salona gidip görevlerini yapacak­ la rd ı! F a k a t,S a b a h a ttin B ey’in bilgili, zevkli ve sü­ rükleyici konferansının et­ kisi altında kalarak sabote etmek şöyle dursun alkışla­ maktan elleri şişmişti! Kon­ feranstan çıktıkları aksam, ittihat ve Terakki Cemiyeti­ nin merkez binasına gelen bu gençler adma, parti kodamanlarına durumu i- zah eden Abdülkadir Kemâli Bey. “ 'B b bugün, bu kadar bilgili bir adamı yuhalama­ yacak kadar cahil olmadığı­ mızı anladık... "dedi.

SABAHATTİN'İ

YAYIN YOLUYLA

YILDIRMA

Sabahattin’in konferans­ larını k om ita cı insanlar göndermek suretiyle sabote edemeyen ittihat ve Terak­ ki mensuplan, bu defa içle­ rindeki. yegane hatip olan Cavit B ey’i (Eski Maliye Nazın )karşı konferanslar verdirmek suretiyle eleştir­ mek istediler. Fakat Saba­ hattin B ey’in sürükleyici ve coşturucu etkisini yaşata­ madılar. Bu defa ittihatçı­ lar, Sabahattin’i ellerindeki yaym organlanyla yıldır­ ma, sindirme politikasına başvurdular. Bu görevi ün­ lü gazeteci Hüseyin Cahit (Yalçm)’a verdiler.

Hüseyin Cahit, insafsız ve ardı arkası kesilmeyen hücumlarla Sabahattin’i ve onun görüşlerini (Tanin) gazetesin de k ötü lem eye ba şlad ı. İk tidardak iler, Hüseyin Cahit’i destekle­ yen daha birçok küçük g a­ zete ve gazeteci de buldu­ lar.

Sabahattin Bey'e yönelti­ len hücumlar, toplum bili­ minde (adem-i merkeziyet) idari bir muhtariyet olarak belirlediği tezini çürütmek ve bunun, ileride yurdu par­ çalayabilecek sonuçlara g ö ­ türdüğü üzerinde yaym y o ­ luyla topluma duyurmaktı. Ancak, yapılan bu eleştiri­ lerde kalpleri kıran sert ke­ limelere zaman zaman yer veriliyordu. Sabahattin Be­ yin bunlara karşı terbiyeli sesini ancak kendi çevresin­ dekiler duyabildi. Geniş halk kitleleri, Sabahattin’e aleyhtar olan partizanların elindeydi. Aslına bakılır­ sa. Sabahattin Bey'in dü ­ şüncelerini anlayabilecek kişiler entelektüel olanlar­ dan ibaretti. O yıllarda Türkiye’de okumuş yazmış olanların oranı düşünülecek olursa, Sabahattin B ey’i tu ­ tanlar azınlıkta kalırdı. K ı­ sacası parti zihniyeti üstün çıkıyordu ve tutumları, de­ ğerleri çürütmeye yeterliy- di.

Sabahattin'i Türk kamuoyu önünde küçük düşürmeye çalışanların başında gelen Hüseyin Cahit Yalçın (solda), İttihat ve Terakki Partisi’ ne karşı kurulan Abrar Partisi'nin Genel Sekreterliğine getirilen Nurettin Ferrub (Alkent).

na karşı, elinde bir yayın organı yoktu. Gerçi bazı gazeteler onu destekliyordu ama, bütün bunlar ittihat ve Terakki Partisi gazetele­ rinin yaym eleştirmelerine karşı koyacak güçte değil­ di. Aslında okuyucuları da azdı.

Sabahattin Bey bu ağır e- leştiriler karşısında, fikirle­ rinin günlük gazete sütun­ larında ömürsüz olacağını düşündü ve bir broşür şek­ linde yayınlamayı uygun buldu. İttihatçılara açık mektup niteliğinde yayınla­ nan üç ayrı broşürde, onlar tarafından yanlış anlaşılan (adem-i merkeziyet) ve (te- şebbüs-ü şahsî) konuların­ daki düşüncelerini izaha ça­ lıştı. Sabahattin’in görüşle­ rini yansıtan bu küçük bro­ şürlerden binlerce nüsha dağıtıldı (I).

Sabahattin Bey, kendisi­ ne hücum edenlere, özetle şöyle karşılık veriyordu:

“... Biz görüşümüzde, nelere katlandık, ne azaplar gördük... Biz o sürgün ha­ yatının ardı arkası kesilme­ yen yumruklarıyle pençele­ şirken, İstanbul’daki aile çevremizin çektiği kahırla­ rı, evimizin bir cehennemin parçası haline geldiğini gör­ dük... Babasının ölüm d ö ­ şeğinde, annesinin yürek­ ten yaralı üzüntüleri içeri­ sinde ezilen bir evlât kalbi, felaketler içerisinde kalan eşinin iç sızlatan durumu, güneş yüzü görmeden bü­ yüyen yavrusu için parçala­ nan bir baba kalbi, kişiliği­ mizde toplanmış bulunu­ yordu.

Mutlulukları uğrunda ca­ nımızı vermeyi kutsal bir görev saydığımız o aziz v ü ­ cutları, bunca yıllık işken­ ceye neden kendi elimizle teslim ettik? Çevreyi kuşa­ tan, ömürleri kısaltan me­ lun casu sların kahredici gözleri önünde yaşanılmaz bir hayatı yaşarken, biz niçin, defalarca mâruz kal­ dığımız ölüm tehditlerine karşı millî haysiyetimizin savunmasını, aradığımız bir hayatı, aynı uğurda büsbü­ tün feda eylemek gerekirse, bunu bir fedakârlık say­ maktan bile utanırız, de­ dik...

... Mademki hepimiz bir

hakkı, hakların en kutsalı olan vatanınkini savunuyo­ ruz. Bâri onu, her şeyden evvel, lâyık olduğu üstün­ lüğe çıkararak müdafaaya çalışalım... Haksever bir ulusun duygularının birleş­ tiği konular, garaza değil kardeşliğe, dünyayı kapsa­ yan bir sevgiye dayanır.” (Ahrar) sözcüğü lözgür- ler) veya lözgürlükler) an ­ lam ma gelir.

Bu adh parti, ne mak­ satla kurulmuştur? Rah­ metli Sabahattin Bey’in kar­ deşi Lütfullah Bey’ e göre, Türkive'de ittihat ve T e­ rakki Partisi'ne karşı liberal bir partiye ihtiyaç vardı. (Ahrar) kelimesi bir ba­ kıma, bu liberallik anlamım kapsamaktaydı.

Batı anlamında, sosyal ve ekonomik temellere da­ yanan bu partinin hazırla­ nan beyannamesi 14 eylül 1908günü, resmen hüküme­ te verildi. Ancak parti, halka inememiş bir münev­ verler topluluğu görünü­ münde idi. Kurucuları ara­ sında devrimci fikirleri ile tanınan, daha sonra birkaçı milletvekilliği ve bakanlığa kadar yükselen Balıaltin Şakir, Nurettin Ferruh (A l­ k en t), K ıb rıslı -T ev fik ’le Şevket, Mahir Sait, Celâlet- tin Arif, Ahmet Fazlı, Dr. Nihat Reşat (Belger), gaze­ teci Ahmet Samim, Ma- beynci Reşit, Damat Salih Paşa ve Çürüksulu Ahmet Paşa gibi kıymetli kişiler vardı.

Parti, Babıali’de, şimdiki vilayet karşısında, Ömer Efendi hanında kiralanan bir odada çalışmasına baş­ ladı. Parti kurucularının prensipleri arasmda:

1. Sabahattin B ey’in adem-i merkeziyet filminin benimsenmesi,

2. ittihat ve Terakki'nin, bir komite halinden çıkıp, hürriyet esaslarına dayalı partiye dönüştürülmesi,

3. Ordunun politikaya karışmaması,

4. Azınlıkların eşit hak ve görevlere sahip kılınması,

5. Eli kalem tutan kişile­ rin partiye kazandırılması, g ibi k on ular yeralm ak- taydı.

(I) Sabahattin B ey’in(Adem -i

M akeziyet) ve (Teşebbüs-ü

şahsî) görüşlerini ve bunları eleştirenlere vermiş olduğu ce­ vapları kapsayan 3 broşürü mevcuttur. Ayrıca 1912’de Sul­ tan Reşad’ a hitaben yazdığı açık mektubu ile (Türkiye N asıl Kurtarüabilir?) adlı eseri ya­ yınlanmıştır. Sabahattin Bey'in Türkiye için uygulanmasmı is­ tediği öneriler 1902 yılında Pa­ ris’ te toplanan birinci Jöntiirk kongresinden beri tartışma ko­ nusu olmuştur. Bu eleştiriler o günden zamanımıza kadar sü­ regelmiştir. Çetin eleştiriler. Meşrutiyet devrinin ilk yılları­ na rastlar. Mütareke yıllarında tekrar alevlenir:

E sk i ga zetecilerden ve

nâzırlardan - İzm it’ te linç edi­ len - A li Kemal, gerek (ikdam ), gerek (Peyam) daha sonra (Pe- yami Sabah) gazetelerinde, Sa­ bahattin'i tutar bir

eğilimde-. Abdullah Cevdet’in M ı­

sır’da, İsviçre'de, daha sonra İstanbul'da yayınladığı, (İçti­ hat) ve bir aralık (Iştihat) der­ gisinin tutumu da Sabahat­ tin'in lehindedir: (İçtihat, Yü: 1908, No: 5 - Yü: 1918, N o 128, 129, 130, 131, Iştihat yü : 1918 No. 133, 135)

(Meslek-i içtimai) y ü : 1919, N a 1 ile (Müşahade) yü : 16 ocak 1919,N o. 3 - dergileri de Sabahattin’in fikirlerini benim­ serler. (Atî) gazetesinin 1919 tarihli 291 say üı nüshasında ya­ yınlanan yazısında, bir kadın muharririmiz Nezihe Muhittin de bu eğilimdedir. 1920 yılında (Hadisat) gazetesinin 37. sayı­ sında Cenap Şehabettin bir m a­ kale yayınlar. 9 ocak 1920 günü (Vakit) gazetesi Sabahattin ile yapılan geniş bir röportajı y a ­ yınlar. 6 şubat 1920 tarihli sayı­ sında (Peyami Sabah) gazetesi

Sabahattin’in (MÜH Vicdana

Hitaplına geniş bir yer verir. Şehbenderzade Filibeli Ahm et Hilmi, gazetesi (Hikmet)'in 31 mart 1326 günlü 52” inci ve 7 ni­ san 1327 tarihli 53’üncü say da­ rında Sabahattin’in fikirlerini yerer. Bu yermelere, daha son­ ra, ünlü Maarif N âzırı Emrullah Efendi de 1330^8 yayınladığı (İzahname) siyle katılır. Cum­ huriyetin ilânından sonra, ga­ zeteci ve milletvekili olan Celal Nuri de (Türk Inküâbı) adh ki­ tabında, gazeteci ve milletve­ kili Yunus Nâdi, parlamentoda, adem-i merkeziyete değinen bir müzakere vesilesiyle 9 ocak 1925 günlü (Cumhuriyet) gaze­

tesindeki başmakalesinde Sa­

bahattin’in sörüşlerini yerer.

j— YARIN:

-31 MART OLAYI

SABAHATTİN'İN

BROŞÜRLERİ

Prens Sabahattin'in, İt­ tihatçı gazetelerin

Referanslar

Benzer Belgeler

İhsan Râif Hanım’ın Hayatı ... BÖLÜM Eserlerinden örnekler ... 68. A ) Gözyaşları Kitabından Alman Şiirler

Bu menkıbenin tarihî nüvesi hakkında kesin bir şey söylemek mümkün değilse de, Türk gölge oyununun başlıca kişileri olan Karagöz ile Hacivat'ın bu

tohumlarından elde edilen keten tohumu yağı, katlanabilir akıllı telefon ekranlarında hâlihazırda kullanılan cama alternatif olarak başvurulan yüksek

Veri setini toplamak ve daha kesin sonuçlar elde etmek için yemek tarifinde bulunan bileşenlere dayalı bir prosedür öngören araştırmacılar orijinal tarifte

Ayrıca üretilen protez hayvan için uygun değil- se ona daha fazla acı verebiliyor hatta daha ağır sa- katlıklara da

Ve Ay­ dınlanma Bilgesi'nin dünyamıza bakışlarını yansıtan "köşe yazısı/ denemelerinden ör­ nekler sunarak.... İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha

Ancak tipik Menenjiomların ADC değeri normal alandan yapılan ADC değerinden yüksek olup bu farklılık istatistiksel olarak anlamlıydı.. Tipik olgular- da ödemden ölçülen

Buna göre, ikili isimlendirmenin tüm dillerdeki ortak kullanımının kendisine bağlantılanması nedeniyle Carl Linnaeus in- sanlık tarihinin en etkili ismi olarak liste