T 7
- b
YAPI ve KREDİ
B A N K A S I
Kültür ve Sanat Hizmetlerinden :Yapı ve Kredi Bankası
Özel Koleksîyonu’ndan
KARAGÖZ
18 Kasım - Çarşamba
12 Aralık - Cumartesi
1970
K A R A G Ö Z
Karagöz olarak adlandırılan «Gölge Oyu nu», deriden yapılmış tasvirlerin arka dan verilen ışık ile beyaz bir bez üzerine düşürülen görüntüsü esasına dayanır.
•
Gölge oyunu'nun kaynağı hakkında çe şitli söylentiler vardır; bir söylentiye göre kaynak Çin'dir. Çinli ustalar bu gölge oyunlarında büyük başarı göster mişler ve bu oyunları geliştirmişlerdir. Milâttan sonra II. yüzyılda yazılmış bir Çin ansiklopedisi «Gölge Oyunu»nun başlangıcını şöyle anlatır: Milâttan önce 2. yüzyılda Çin imparatoru Wu, çok sevdiği eşinin ölümü üzerine pek üzül müş, hizmetkârlarından biri, imparato run üzüntüsünü hafifletmek için, sara yın bir odasına gerdiği beyaz bir perdenin arkasından geçirdiği bir kadı nın perde üzerine düşen gölgesini, ölen imparatoriçenin hayali diye göstermiş tir.
Bir başka söylentiye göre, gölge oyunu önce Hint'den çıkmış, Milâttan sonra 4. ya da 5. yüzyılda Cava'ya daha sonra Ba I i Adası'na, Malaya Yarımadasına, Burma, Siam ve Kamboçya'ya geçmiş tir.
Gölge oyunlarının Osmanlı Türklerine hangi yoldan geldiği bilinmemektedir. Ancak Türk-islam yazarlarının ve Türkiye'de Karagöz oynatanların (Haya li) söylediklerine göre, gölge oyunu, 14. yüzyılda, Şuştar şehrinden Bursa'ya
gö-çeden Şeyh Muhammed Kuştarî tarafın dan bulunmuştur.
Yazarların ve Karagöz oynatanların or tak söylentisi şöyledir: Bursa'da, bir caminin yapımında çalışan iki işçi, — demirci Karagöz ile duvarcı Hacivat— nükteli sohbetleri ile öbür işçileri işten alıkoydukları için, Sultan Orhan'ın ga zabına uğramışlar ve Sultan'ın emri ile öldürülmüşlerdir. Şeyh Kuştarî, az bir zaman sonra pişman olan Sultan'ı, iki sini de tasvir halinde perdede diriltmek suretiyle teselliye çalışmıştır.
Sultan Orhan (1 3 2 6 -5 9 ) çağında yaşa mış ve H. 768/1366 da ölmüş olduğu sanılan Şeyh Kuştarî, Bursa'da gömülü dür. Gölge oyunlarının cereyan ettiği meydan, «Şeyh Kuştarî Meydanı» diye anılır ve bir çok perde gazellerinde Şeyh'in ismi, oyunun mucidi olarak geçer.
Bu menkıbenin tarihî nüvesi hakkında kesin bir şey söylemek mümkün değilse de, Türk gölge oyununun başlıca kişileri olan Karagöz ile Hacivat'ın bu oyunlara Türkiye'de kabul edildiği kesindir. Osmanlı İmparatorluğunun dışındaki ülkelerde bu kişilerle karşılaşılması, Türk gölge oyunlarının buralardaki etki si nedenine bağlanabilir.
Gölge oyunlarına mutasavvıflar, temsilî bir anlam vermişlerdir. Bunlarca gölge oyunu, toplum hayatının bir örneğidir.
Bu âlemde eşya ve olayların birer gölge mahiyetinde oldukları ve kişilerin, yara tıcının kudretli elinde bir oyuncak gibi, kısa bir zaman için, bu geçici dünya sahnesinde oyun oynadıkları düşüncesi gölge oyununda bir sembol sahası bul muştur.
Bu düşünceye, her oyunun mukadde- mesinde, Hacivat'ın inşad eylediği perde gazelinin beyitlerinde telmih etmek adet olmuştur.
Gölge oyunu, bir metre genişliğinde ve 60 santim boyunda perde adı verilen bir beyaz bez üzerinde oynanır. Bu bez bir yağ lambası ile arkadan aydınlatılır. Ka
ragöz oynatan, 30 santim boyunda, de riden kesilmiş ve çeşitli renklere boyan mış tasvirleri, 50-60 santim uzunluğun da değnekler ile bu beze dayar. Değnek lerin yontulmuş olan uçlarını biraz mum ışığında ısıttıktan sonra, tasvirlerdeki etrafı pekleştirilmiş deliklere sokar ve bu suretle onları eğlemeğe, doğrultmaya, sağa ve sola hareket ettirmeğe muvaffak olur.
Karagöz oyunu dört bölümdür: A ) Mu kaddime ( = g iriş); B ) Muhavere ( = Söyleşme); C ) Fasıl (= o y u n ); D) Bitiş. Perde, oyuna girişte bir tasvir (göstermelik) ile süslenir. Bu tasvir,
nâreke denilen kamıştan bir düdük sesi
ile perdeden kaldırılır ve Hacivat soldan semai okuyarak meydana çıkar. Semai bitince, Hacivat oyuna bir çeşit giriş mahiyetinde olan « O ff... Hay Hak» diye bağırdıktan sonra perde gazelini okur, «Allaha hamd ve sena, şeytanı telin ve padişahı metheyler». Bundan sonra, ağ dalı bir ifade ile arkadaşı «refiki» Ka- ragöz'ü görmek arzusunu belirtir. Kara- göz'ün kapısı önüne gelerek onu çağırır. Karagöz buna kızar ve ikisi arasında siI- le-tokat bir kavga başlar. Hacivat kaçın ca, Karagöz sırt-üstü yere yatar ve gülünç seciler ile halinden ve Hacivat'ın izansızlığından şikâyet eder. Bu esnada Hacivat tekrar meydana çıkar; ikisi ara sında muhavere denilen komik bir ko nuşma başlar. Bunu geçit denilen oyunun
kendisi, yani dramatik kısım (fa sıl) izler. Fasıl oyunun kendisidir; Hacivat ile Karagöz'den başka oyunun tüm ki şileri bir konu ya da olaylar dizisi içinde oyuna katılırlar. Fasıl yine kalıplaşmış, tabir haline gelmiş bir bitiş ile sonuçla nır. Karagöz Hacivat'a bir tokat atar, Hacivat'da «perdenin sahibine» Karagö zün perdeyi «yıkıp, viran eylediğini haber
vermek üzere» perdeden çekilir.
Bunu takiben Karagöz, seyircilerden, sürç-ü lisanından dolayı özür diler ve teh dit yollu gelecek sefer Hacivat'ın yaka sı eline geçtiği takdirde, O'na ne oyunlar edeceğini söyliyerek perdeyi terkeder ve bununla gelecek akşam hangi faslın oy nanacağını da seyircilere bildirmiş olur.
Gölge oyununun belli-başlı kişileri Ka ragöz ile Hacivat'dır.
Hacivat, oldukça yaşlı, terbiyeli ve nazik, eski kültüre sahip ve kibar zümrenin görgü kurallarını bilen, biraz da afyon tiryakisi bir kişidir. Perdeye çıkan diğer bütün kişileri tanır, her güçlükleri için bir çare bilir
Karagöz, okumamış bir halk adamıdır. Sözde demircilik ile «temin-i maişet»
eden, kaba fakat en çetin vaziyetlerde bile neşeli, her şeyden bir şaka ve eğ lence çıkaran, özü-sözü bir, düşündüğü nü söylemekten çekinmez, dazlak bir adamdır.
Karagöz ile Hacivat'ın konuşmalarındaki kom iklik, genellikle, sayısız nükte ve cinaslara dayanır.
Bu nükte ve cinaslara, çoğunlukla, Ka- ragöz'ün, arkadaşı Hacivat tarafından sözlerinin ters anlaşılması ve bunlara gülünç bir manâ verilmesi sebep olur. Hacivat, her zaman, ortaya attığı malû mat ve yüksek terbiye kaideleri ile Ka- ragöz'ü sersemletmek ya da bildiği bir takım tuhaf oyunlar ile ona eziyet etmek isterse de Karagöz sonunda, cehaletine rağmen, kırılmaz hayatiyeti, pervasızlığı ve küstahlığı sayesinde, kendi hocası gi bi davranan Hacivat'a galebe çalar. Fasıllarda görünen kişilere gelince, ha kim zümreden olanlar-padişahlar,
vezir-ler, hükümet memurları, jandarma, polis v.b.-oyuna katılmazlar.
Eski zamanlarda Karagöz perdesinde, çok kere, idarede geçen olaylar eleşti rilird i; fakat giderek bundan vazgeçil miştir.
Halk hikâyeleri konularından işlenmiş olmayan fasıllardaki kişilerin hemen hepsi İstanbul'un bir mahallesinde otu ran, resmî bir sıfatı olmayan küçük burjuvaziye mensup mahallenin yerlileri ile eyaletler ve Osmanlı imparatorluğu - nun en uzak köşelerinden başkente ge lerek, mahalleye uğrayan taşralılar ve nihayet İstanbul'da yerleşmiş bulunan ekalliyetlerin temsilcilerinden ibarettir.
Hacivat ve Karagöz'den başka, en belli başlı, mahalleli tipleri şunlardır: Bir çok oyunlarda genç ve zengin bir miras-yedi kişiliği ile, bazılarında alelade züğürt bir züppe olarak perdede görünen Çelebi,
emlâk sahibi olarak, her zaman Haci vat'ı vekil-i umur tayin eder. Hacivat, ondan faydalanır, arkadaşı Karagöz için daima bir iş çıkarır ve bu suretle oyunun zeminini hazırlar. Perdede boy gösteren, çoğunlukla biraz hafif meşrep olan bütün kadın ve kızlara zenne denir.
Afyonkeş Tiryaki devamlı uyuklıyarak, kendisi ile konuşmak isteyen Karagöz'ü izaç eder.
Cüce boylu Beberuhi, bir çeşit mahalle aptalıdır.
Perdenin en önemli kişilerinden, Kara gözcülerin Matiz dedikleri yeniçeri zor bası, Sarhoş yahut Tuzsuz'dur. O mahal lede devamlı, müthiş tehditlerde bulu narak bir çeşit gülünç polis sultasını temsil eder. Oyun had bir safhaya gir diği ve çözülmez bir düğüm halini aldığı sırada, O, müdahalesi ile meseleyi halle der ve oyunun son bulmasına vesile olup, mahallenin asayişini yeniden te min eder.
Meyhane faslında görülen Bekri Musta fa'nın Murat IV. zamanında yaşamış meşhur bir ayyaşın gülünç bir tasviri olduğu muhakkaktır.
Mahalleliden olmayan ya da taşradan gelen diğer kişiler kendi ağızları ile ko nuşur ve Karagözcü asıl hünerini bun ların taklidinde gösterir.
Başkent halkı, taşradan gelen ve saf baş kent dilini konuşamayan ya da kendi dillerinin etkisi ile, türkçeyi fena telaffuz eden adamların konuşmalarını, tavır ve hareketlerini gülünç bulur ve onların sözlerini, biraz da kasten, ters anlayarak, cinaslar ve tuhaflıklar çıkarmayı sever. Karagöz bu Başkent zihniyetinin tam bir mümessilidir ve bu taklit tipler ile
soh-K A Y N A soh-K L A R :
Sabrı Esat Siyavuşgil
Karagöz. Psiko - Sosyolojik bir deneme. İst. 1941
Metin And
Geleneksel Türk Tiyatrosu. Kukla Karagöz Ortaoyunu. Ank. 1969
Noreddin Sevin
Türk Gölge Oyunu. İst. 1968
bet ederken onlar ile alay eder ve söz lerinden sayısız nükteler çıkarır. İstanbul şehrinin Bizans zamanından bugüne kadar muhafaza ettiği karışık iç timai bünyesinin makesi olan hayal per desinde, bu gibi sahalar için, geniş ve bol fırsat vardır.
Taşralı Türklerin en mühim mümessil lerinden biri Himmet (Kastamonulu) tir. İri cüsseli bu kabadayı odun yarıcısı, bu gün hemen hemen tarihe karışmış olan Kastamonu şivesi ile konuşur ve Karagöz ona meram anlatmayı gayet müşkül bulur.
Başka taşralı tiplerinden Kayserili, Trab zonlu gemici Laz, Rumelili, bazı oyunlar- da Matiz'in vazifesini gören Aydınlı
Zeybek, Harputlu Kürt vardır.
Kavim ve ekalliyet tiplerinin en mühim leri şunlardır: Ak arap Hacı Kandil, arap köle yahut Lala, korucu Arnavut, ermeni, yahudi, rum, fre n k ... Bundan başka bazan tabiat üstü âleminden çe şitli yaratıklar, zebaniler ve cinler de oyuna iştirak ederler.
•
Karagöz, Batı Tiyatrosu'nun etkisi ile, günümüzde artık kaybolmuştur.
Prof. Yakob (tan çev.: Orhan Şaik Gökyay) Türklerde Karagöz. İst. 1938
Selim Nüzhet Gerçek
Türk Temaşası. Meddah Karagöz Ortaoyunu. İst. 1942 İslâm Ansiklopedisi, C. V I, Sayfa: 446 - 451
Türk Folklor Araştırmaları, Sayı: 119 Cevdet Kudret
Karagöz I, Ank. 1968
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi