• Sonuç bulunamadı

Demokrasinin ilk yılları 1947-1951:Ahmet Emin'in Vatan'da yürüttüğü muhalefeti karalamak Ulus'ta Ayat'ın işiydi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Demokrasinin ilk yılları 1947-1951:Ahmet Emin'in Vatan'da yürüttüğü muhalefeti karalamak Ulus'ta Ayat'ın işiydi"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

2 Ş U B A T 1983

ROPOI

y

A h m et Emin 'in

« Vatan»da

yürüttüğü

m uhalefeti

karalam ak <(Ulus» ta

A tay 'm işiydi

A H M E T E M İ N Y A L M A N : D e m o k r a s i y e g e ç iş te k a le m iy le h i z m e t verdi.

F A L İH R IF K I A T A Y Y A Z I L A R I N D A A H M E T E M İN Y A L -

M A N ’D A N “ B E Ş D A M G A L I ” D İY E S Ö Z E D E R D İ. B U N A

K A R Ş IL IK S E B A H A T T İ N S Ö N M E Z DE A N K A R A ’ D AN

A T A Y ’A S A L D I R A C A K BİR Y A Z I K A L E M E A L M A Ç A B A -

S IN D A Y D I. B Ö Y L E BİR Y A Z I H A Z IR L A D I M I G A Z E T E Y E

"O R E S M İ DE K O Y U N ” T A L İ M A T I N I V E R İR D İ . “ O

R E S İM " F A L İH R IF K I'Y I “ J A K E T A T A Y " VE S İL İN D İR

Ş A P K A İLE G Ö S T E R E N B İR F O T O Ğ R A F T I . U L U S

Y A Z A R IN I EN Ç O K Ç İ L E D E N Ç IK A R A N F O T O Ğ R A F . . .

4

S A B A H A TTİN S Ö N M E Z : Yem p a t r o n u m D P G e n e l B a ş k a n ı B A Y A R ile ...

O

A

FŞİN Oktay, bir gece, Denizciler Caddesi’ndeki "fa k irh a n e y i” ziyaret edip, “ hakir dostuna” yeni bir iş önerdi.

Kudret gazetesindeki görevi­ min sınırlı olduğunu biliyordu. İnsan çocuktu. Bir yandan Va-

tan’da, Sönmez’e yardımcılık

görevini sürdürüyor, Türkiye’de adı yeni yeni anılmaya başlanan bir ülkede, Pakistan’da yayınla­ nan “ Dawn” gazetesine haftalık yazılar gönderiyordu.

Evlendi, evlenecek çağdaydı, nişanlıydı galiba. Devlet, Pakis­ tan'ın bağımsızlığa kavuşmasın­

dan sonra, Türkiye’ye sıcak

duygularla bağlı bu ülkeye önem vermeye başlamıştı. Karaçi'de bir basın merkezi kuruyor, Afşin Oktay’ ı da bu büronun başına getiriyordu.

Afşin, bu göreve gitmezden önce, Sabahattin Sönmez’e bir yardımcı bulmayı amaçlıyordu.

“ — Sabahattin ağabey, gerçek ağabey” dedi bana. “ İnsandır, ağabey gibi insanı tutar, ilerle­ mende de büyük yararı olur. Unutma ki, Ahmet Emin Y al­ man gibi bir büyük adla tanışıp çalışacaksın.”

Oyunu kuralları içinde oynu­ yordu. önerdiği aylık, o zamana kadar görmediğim ölçüde büyük­ tü. Yüz elli lira dolaylarında.

Ankara basın piyasasından,

Babıâli'ye atlamak tutkusun­

dan çok, görevin maddî yönü ağır basıyordu.

Afşin, zayıf noktayı sezdi, ertesi günü beni Sönmez'e götü­ receğini söyleyip ayrıldı.

Sönmez beni sıcak, aramızda­ ki mesafeyi dikkatle koruyarak karşıladı. Daha önceden Afşin’ ­ den edindiğim bilgilere fazla bir şey eklemedi. Her sabah evinde buluşacak, yapabileceğim işleri alacak, akşam üzeri gene evine gidecektim.

"Büyük işleri” Sönmez kota- racaktı. Bir-iki küçük basın toplantısı, ya da izlenmesi gere­ ken önemsiz bir toplantı...

Sabahattin Sönmez, çalışma odasında toparladığım bilgileri gözden geçirir, kimilerine önem bile vermez, kimilerini ise birkaç cümleyle yazmamı isterdi.

Sonra, büyük işlere dönük haberleri yazmaya başlardı.

Sonra, bunları bana yazdırırdı. Sonra, gece yarısına doğru bu haberleri Vatan'a telefonla yaz­ dırmaya başlardım.

Düş dünyası

Kış ayları, yaz günleri hiç fark etmezdi.

Karlı gecelerde kimsesiz so­

kaklarda geleceğe kuşkuyla

bakmaksızın yalnız başıma yü­

rü r... yürürdüm. Sabahattin

Sönmez’ in evinden çıktıktan son­ ra Kızılay’a gelir, oradan "köp­

rünün öte yakasındaki” eve

doğru, ilerlerdim.

özellikle kış geceleri, sokaklar kimsesizliğini korurdu.

Bahçe içindeki evlerin, büyük apartmanların ışıkları, eve doğru yürüdüğüm saatlerde çoktan sönmüş olurdu. O küçücük kent, ertesi günü yeniden solumak, devlet dairelerine doğru akıp gidecek insanlara hazırlanmak için uykuya çekilirdi. Kimi gece­ ler kar, hafiften yağmaya başlar, dar asfalt yola düzenli aralıklarla dizilmiş elektrik lambalarından dökülüyormuş gibi bir izlenim verirdi bana. Kar yağışıyla yu­ muşayan havada, ellerim ceple­ rimde, yarınlardan kuşku duy­ maksızın kimi kez hızlı, kimi kez ağırdan alan adımlarla Denizciler Caddesi’ne doğru yürürdüm...

Yaz aylarında sokaktaki ya­ şantı daha canlıLk taşırdı. Sine­ maya giden, konukluktan dönen, Yenişehir kesimindeki pastane­

lerde oturup gevezelik eden

insanlar, elele tutuşmuş kızlı erkekli genç topluluklar yanım­ dan geçer, gevrek gevrek kah­ kahaları, umutsuzluğu içerme­ yen davranışları, “ onlardan biri” olmasan da sarar,kuşatır, ısıtır­ dı, içimi.

Küçük dünyamı ufacık coş­ kulardan, övgülerden kaynakla­ nan, esinlenen kişiliğime özgü dünyamı.

Haberlerde ya da herhangi bir yazıda imzam olmasa da, yanım­ dan geçen insanların ertesi günü o haberleri ya da yazıları oku­

dukları zaman, sanki benim

yazdığımı bileceklermiş gibi bir duyguyla çevreye, dünyaya, in­ sanlara daha bir ısınırdım.

Oysa, çoğu önemli haberleri, yazıları yazan da, bulan da ben değildim.

Ama yazılıp elime verilenleri Vatan’a telefonla aktarıyordum ya, hepsinden bütünüyle malım gibiymiş gibi kıvanç duyardım.

Siyasal eğitim

Sabahattin Sönmez, yardımcı­ sını en geç saat 19 dolaylarında

evinde görmek isterdi. Günlük olayları kısaca gözden geçirdik­ ten sonra, yemeğe geçirildi. Yardımcı, bu yemeklerden ayrı tutulmazdı.

Millet Meclisi'ndeki görüşme­ leri izlemek, haklı bir tezi de savunsalar, insanların kimi za­ man nasıl alta düştüklerini, haksız bir konuyu ele aldıkları zaman, birden nasıl oluyor da haklı duruma geçtiklerini sapta­ mak... Ik-magoji denilen sanatın inceliklerini saptamaya başla­ mak... Bir yasa tasarısının hangi açıdan önem taşıdığını, aksak olan hükümlerinin neler olabile­ ceğini, eleştirilerin bu noktalarda nasıl yoğunlaşacağım izliyor, artık öğreniyordum da.

Sönmez, kimi günler olayları, yasalar karşısmda yanlış yargı­ lara vardığım, yanlış değerlen­ dirmeler yaptığımı görür, bunları düzeltmeye çaba göstermesi bir yana, doğru olan yanını anlat­ maya uğraşırdı. Bir yasanın topluma, ya da siyasal yeni açılışlara iktidar açısından, mu­ halefet yönünden neler kazandı­ rıp yitirdiğini daha önceden görebilme yeteneğimi geliştirme­ ye çalışırdı.

Ahmet Emin Yalman, sık sık Ankara’ya gelir, iktidarın önde gelenleriyle, daha çok, DP mu­ halefetinin önderleriyle görüşür­ dü.

Vatan, bütün yurtta serpilen muhalefetin sesi görevini yaptığı için, haberleriyle yorumları, hele başyazıları C H P ’ye “ karşıt gö­ rüşleri” içerirdi.

Bir garip gazetecilik coşkusu, tutkusu vardı Ahmet Emin’in.

Yalnızca başyazılarına malze­ me olacak bilgileri toplamaya özenmezdi. Bir bakanla, başba­ kanla yaptığı konuşmalarda “ ya­ lın haber” niteliğinde bir bilgi kaparsa, kaldığı Ankara Palas’ - tan önce, Sönmcz’ in evine koşar gelirdi. Sağ elinin parmaklarıyla badem bıyığı ile durmaksızın oynar, Sönmez in ardından söy­ lediği gibi, "Küçük bir çocuk heyecanı” ile aldığı bilgileri ya aktarır, ya da bizim işler yoğun­ sa, oturur yazardı.

★ ★ *

Emin Bey, “ liberal fikirler"in adamıydı. Tek şeflikten demok­ rasiye geçişin eşiğindeydik. F i­ kirlerin, eğilim lerin “ lib eral” olup olmaması bir önem taşımı­ yordu. Aydın kesiminin yeni bir aşamaya varabilmeyi amaçlayan özlemleri, C H P ’ye karşı DP'nin başarı kazanması olasılığına da­ yanıyordu. Daha doğrusu ana ilke, daha yeni fikirlere, eğilim­ lere gidebilmek için tek engel gibi görünen güçlü C H P ’nin -hiç değilse- güçlü bir muhalefet karşısında dilediğince davranıp

egemenliğini sürdürmemesine,

önüne ciddî bir engelin çıkmasına bağlanıyordu. Ahmet Emin Y al­

man’ m Vatan’ı bu doğrultudaki ana temalardan kaynaklanan gü­ dülerle, liberal özleyişler için değil, demokratik özgürlüklere atılan adımları güçlü, etken biçimde desteklediği için birinci planda bir gazete olarak benim­ seniyordu. Okunuyor, satılıyor­ du.

Büyük kavga

Emin Bey'in ve Vatan’ın üst­ lendiği muhalefet görevini kamu­ oyunda küçük düşürmek, öne sürdüğü fikirlere, desteklediği DP muhalefetini dolaylı yoldan da olsa kamuoyu önünde küçük düşürmek için, Ulus gazetesi de kendine özgü çarkı çalıştırmaya başlamıştı.

Ulus'ta, özellikle Falih Rıfkı A tay’ m savaşçı kalemi Emin Bey’e, Emin Bey’in fikirlerine karşı işlemeye başlamıştı. Atay, Serbest Fırka denemesinden de edindiği sonuçları dikkate ala­ rak, ancak Millî Şef’in dileğine karşı çıkmayacak bir dozda savaşımı sürdürüyor, bit yandan DP önde gelenlerini kimi yerde alaya alıyor, kimi yerde güçlü saldırılarına hedef yapıyordu.

Bu

arada Vatan’ı bir yana itemezdi. Sabahattin Sönmez gibi çalış­ tığı gazeteye bağlılığı ile tanınan bir gazeteciyi çığrından çıkaran sıfat, A ta y ’dan geldi. Emin Bey’e yapıştı, bir süre de yaka­ sından düşmedi. Falih Rıfkı Atay, Emin Bey’le ilgili bir yazı yazarsa, artık adını kullanmıyor, yalnızca “ beş damgalı” demekle yetiniyordu.

“ Beş damgalı!.."

Sanki beşini saymam istenirse başarı şansım yüksek değil. Ancak, Emin Bey'e yakıştırılan beş damgadan ilki. Ulusal Kur­ tuluş Savaşı sırasında ya da öncesi, “ Amerikan mandasını kabul edip ülkeyi kurtarma” görüşünü öne sürenlerden biri olmasıydı.

Sabahattin Sönmez de, A ta y’ a karşı hergün yeni bir silah icat etmenin sancısıyla kıvranıyordu. Her sabah ilk işi, A tay’ m yazısını okumaktı. Bu yazılardan CHP'nin öngördüğü yeni siyasal stratejileri sezinlemeye çalışmak bir görevi ise, öteki A ta y’ m demokrasiyi benimsemez görü­ nen bir cümlesini, bir paragrafını yakalayarak, Ankara'dan A tay’ a saldıracak bir yazıyı hızla kaleme almaktı.

Bu çaba, kimi zaman Sön- ııır/'in yüzünü güldürürdü. Ality’ m bir yazısından alıntı ya- lııırak, siyasal gelişmelerin ışığı altında bu alıntıyı Alav'ın aley­ hine kullanmak Sönmez için âdeta bir alışkanlık haline gel­ mişti.

Kişisel üslûbu içinde A tav’ ı

küçülten, ya da alaya alan böyle bir yazıyı hazırladıktan sonra, bu yazıyı Vatan'a o gece bizzat yazdırmaktan çok mutlu olurdu. Yazının bitiminde:

Kadri Beyciğim ..." derdi. "Lütfen Cavit’ e -

Yamaç

- söyle­ yiver. Bu yazının yanına, üzerine ya da ortasına Falih Rıfkı'mn bizdeki ünlü fotoğrafını koyu­ versin!”

Kadri Bey, “ Sen hiç merak et­ me ağabey, elhak" diye yanıt ve­ rirdi. Cünki, Kadri Bey de yürek­ ten D P .'ye bağlı olan insanları­ mızdan biriydi.

Falih Rıfkı’ mn “ ünlü” fotoğ­ rafı ertesi günü kesinlikle yayım­ lanırdı Bu resimde Atay, "raket - atay" diye anılan bir giysiyle görünüyordu. Başında da silin­ dir bir şapka.

Meğer, Atav bu resminin ya­ yımlanmasına pek sinillenirmiş. Basın kulisinden, parti içi dost­ larından edindiği bilgiyle. Sa­ bahattin Sönmez, gazeteden bu dilekte bulunurdu.

Resim, Sönmez’ in yazısıyla birlikte Vatan'da yer alır, resmin altında da mutlaka şu cümle okunurdu: "Falih Rıfkı Atay, çok sevdiği kıyafetiyle..."

Sönmez, gazete geldikten son­ ra çocuksu bir sevince kapılır, hiç değilse bu yoldan A ta y’ ı si­ nirlendirdiği yargısına varır, hele birkaç telefon gelip de Ulus baş­ yazarının küplere bindiğini öğre­ nirse, ellerini oğuşturup kıs kıs gülerdi.

Ömrünün son yıllarında, Yal- man’ ın başına olmadık işler gel­ di.

Vatandan sonra “ Yeni Va­

tan” ! çıkaran Emin Bey,

1970'lerden sonra M a liy e ’ nin amansız izlemesiyle hırpalandı. Elindekini, avucundakini verdi sonuç alamadı. Ankara'ya gelir gelmez bana uğrar, zamanın M a­ liye bakanından görüşme saati alırdım. Bu arada Emin Bey gibi mesleğimize, Türkiye'nin si­ yasal ve sosyal gelişmesine hiz­ met vermiş bir insan için yasala­ rın acımasız, katı kurallarını zor­ lamalarına) rica ederdim. En son konuştuğum M aliye Bakanı A P 'li Cihat Bilgelıan’dı. Duygularımı paylaşan Bilgehan, Emin Bey’in son yıllarını zindan yaşamına çe­ viren çapraşık işlemleri bir ölçü­ de azalttı.

" Vah. v a h ...” dem işti Bilgehan. “ Kocaman Emin Bey, gençliğimizin sürükleyen kalemi bu hallere mi düştü'?..”

Emin Bey’i, ölmezden önce göremedim. Mâliyeden hangi sonuçla göçüp gitmişti, hâlâ bi­ lemiyorum.

★ ★ ★

Emin Bey’le Atay arasındaki yazı savaşı, 1950'den sonra öy­ lesine bir meyve verdi ki... Tür­ kiye'deki bu tür kavgaların nite­ liğin i gösterm esi açısından ilginçti, çok ilginç!..

A ta y’ ı, tek partinin, şeflik sis­ teminin savunucusu gören göz­ ler, giderek yeteneksiz kalemler Rıfkı Atay'ın Ankara Palas’a binlerce lira borç taktığını ilân ettiler. Bir borcun ilânı belki bir önem taşımazdı. Fakat, Falih Rıfkı A tay’ ın Ankara Palas’m yönetim kurulunda üye olduğu için borcunu ödemeyi reddettiği­ ni yaydılar.

Yılların, yarar sağlamanın, otoritelerin iki dudağı arasında olduğu dönemlerin adamı Falih Rıfkı Atay, bir zengin gibi değil, orta halli bir sade insan gibi ara nazdan ayrıldı.

Haksız zenginliklerin cirit at­ tığı günümüzde de yaşasaydı Atay, bir düşün, bir yazın adamı olarak gene böyle ölecekti.

İktidarların haksız çıkar sağ­ layanlara değil, düşün-yazın adamlarına karşı hırçınlaşmala­ rını o gündür bu gündür hiç an­ layamadım.

-“ YARIN:...

i

i

SİYASAL GELİŞMELER

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

45 5.HPV pozitiflik oranı ile hastaların medeni durumu ve ilk cinsel ilişki yaşı arasında istatiksel olarak anlamlı bir sonuç elde edilmiş; buna göre dul veya bekar

Usu, erklerini (ak­ lı, kudretini) yücelten bir sayıklama­ ya çağırır ve sonunda görürüz ki, in­ san açısından tiyatro eylemi de veba eylemi gibi iyilik

[r]

Klinik ortamda öğrenci hemşirelerin klinik eğitimine destek veren rehber hemşireler öğrencilerin bu amaca ulaşmasını sağlamak için; uygulama ortamına gelmeden

dek irdelenen yaşamının Çukurova’da çiftliklerde ırgatlıkta, fabrikalarda ka­ tiplikte, adliye yakınında arzuhalcilik­ te, hapishanelerde, Sarayburnu’nda

C umhuriyet Yunus Nadi Yarışmasının Gazetesi’nin roman dalında “Düşler ve Gerçekler” isimli dosyasıyla birincilik ödülünü Mario Levi ile paylaşan Celal

Her ne kadar yük taşıma kapasitesi nedeniyle insanlı araştırma uçaklarının cazibesi uzun bir süre daha devam edecek gibi görünse de, taşıdığı potansiyel nedeniyle