Maarif Vekili Haşan Âli
Yücel’in 2-5 Mayıs 1939’da
Ankara’da topladığı Birinci
Türk Neşriyat Kongresi
Yücel’in anlatımıyla,
“Memleketin her yerinde
basım ve yayın işlerinin -
resmi, hususi- bütün
alakalılarca fikir ve emek
katılarak ciddi surette gözden
geçirilmesi ve ana prensiplerle
devletçe ve fertçe takip
edilecek usullerin tespit
olunması düşünülerek”
toplanmıştı. Bu kongrenin
tutanakları neredeyse altmış
yıl sonra Edebiyatçılar
Derneği’nce yeniden
yayımlandı.
ALPAY KABACALI
B
atı’dan ilk sistemli çeviriler ne zaman başlar? Önce bu konu üze rinde biraz duralım.
III. Ahmet çağında, “Lale Devri” ola rak adlandırılan dönemde (1718-1730) B atiyla ilişkiler başlatılırken bir çeviri kurulu da oluşturulmuştu. Bu ilk resmi girişimin sonuç verdiği söylenemez.
S
girişim in sonuç vercugı söylenemez. Çünkü, bilim ve fen konuları dışındaki evirilerde Doğu kaynaklı yapıdara ağır- veriliyordu. Doğu’ya dönüş, Batı tek niğine karşı gösterilen zorunlu ilginin bir tepkisi olarak değerlendirilmektedir.
İlk Türk matbaasının kurucularından İbrahim Müteferrika’nın değerli bir ay dın, gerçek anlamda bir Aydınlanmacı olduğu bugün daha iyi anlaşılmaktadır. 1729'da ilk ürününü veren matbaasında bastığı az sayıda yayın, onun belirlediği bir yayın programı çerçevesinde dil, ta
rih, coğrafya, tabii bilimler, askerlik ko nularındaki kitapların seçildiğini ortaya koyar. Tarihçi Hammer’in deyişiyle, “Se çilen ilk on kitap, Osmanlı Devletinin kuruluşundan beri bir yandan İran’la, öte yandan Avrupa devletleriyle olan ilişkilerin tarihini inceleyerek kendini aydınlatma eğiliminde olduğunu göste rir.” İbrahim Müteferrika’nın kalemin den çıkan dokuzuncu kitap, Usulü’l-Hi-
kem fi Nizami’I-Ümem, özel önem taşır.
Ahmet Hamdi Tanpınar’a göre, “Bizde Avrupalılaşma hareketinin beyannamesi addedilmesi lazım gelen” bir eserdir. Demokrasi sözcüğü ilk kez bu kitapta kullanılır: İbrahim Müteferrika, kitabın başında Avrupa’daki yönetim biçimleri ni “monarkiya”, “aristokrasiya” ve “de- mokrasiya” olarak üçe ayırır.
Küttür, eğitim, tH
Sonraki dönemlerde de belirli bir ya yın programı izlenmediği, kitap seçimin de daha çok olaylardan ve zorunluklar- dan (en başta, askeri okulların gereksi nimlerinden) yola çıkıldığı görülmekte dir.
Çeviri hareketi söz konusu olunca, bununla bağlantılı üç sorundan söz et mek gerekir: Kültür, eğitim, dil.
Konuyu dağıtmamak için kısaca dil sorununa değinmekle yetineceğim:
OsmanlInın yazı diliyle konuşma dili arasındaki uçurum, 20. yüzyılda kapan maya başlar. Yazı dilinin konuşma (filine yaklaşıp Türkçe sözcüklere ağırlık vere rek yetkinleşebilmesi için Cumhuriyet sonrasmdaki Yazı Devrimi’ni ve bunu izleyen dilde özleşme çabalarını bekle mek gerekir. Yazı Devrimi üzerinde baş ka bir bağlamda biraz sonra durmak üzere, dil sorunuyla çeviri hareketi ara sındaki bir ilişkiye dikkati çekmek isti yorum:
Tanzimat öncesindeki ve sonrasmdaki çeviriler yoluyla yabancı sözcüklerin ve
Edebiyatçılar Derneğinden bir tıpkıbasım
^
TT-terimlerin yavaş ya vaş dile girm esi ya da yeni terimler üre tilmesi, dilin yalın laşm asın a, ağ d alı “te rk ip ’’lerin k ırıl masına katkıda bu lunan etkenlerden olmuştur. Hatta, En ver Ziya Karala gö re, “F ran sız ca’ya önem verilmesi, bu dilin Arapça yerine bir ilim dili olarak alınması gibi bir dü şünce ile değil, tersi
ne, Türkçenin bir ilim dili haline getiril mesi için yapılıyordu. ”
Tanzimat sonrasına, Batidan ilk ya zınsal çevirilere geliyoruz. Lale Dev rin in üzerinden yüzyılı aşkın bir süre geçmiş. Bu uzun dönem içerisinde Ba tinın yalnızca tekniğine ilgi gösterilmiş, askerlik eğitimi bilim ve fen kitapları çevrilirken Batı yazınıyla ilgilenilmemiş olması dikkati çekiyor.
İlk çeviri
tik yazınsal çeviri, bilindiği gibi, Şina- si’nin Tercüme-i Manzumesidir. İkinci baskısında, ilk kez 1859’da litografya ile basıldığı kaydı var. Ama bu ilk baskıyı gören yok.
Tercüme-i Manzume de Racine, La-
martine, La Fontaine, Gilbert ve Fene- lon’dan küçük parçaların Fransızcaları ile çevirileri yer almaktadır. Aynı yıl Mü- nif Efendinin (sonra Paşa) Âydırılanma çağı filozoflarından Fontenelle, Fenelon,
Hasan Ali Yücel,ünlü romancıReşat Nuri Cüntekin ile.
Voltaire’den çevirdiği diyaloglar Muha-
verat-ı Hikemiye adıyla yayımlanır. Yu
suf Kâmil Paşanın çevirdiği Telemaque, 1862’de Tercüme-i Telemak adıyla bası lır. Aynı yıl Victor H ugo’nun Sefil lerimin (Les Miserabiles) çevirisi Mağ-
durîn Hikâyesi başlığıyla Ruzname-i Ceride-i Havadis’te tefrika edilmeye
başlanır. Çevirenin adı belirtilmemiştir.
S
leviriyi Münif Paşa’nm yaptığı sonra-an anlaşılır. 1864 Mart’ında Daniel De- foe’nun vakanüvis Ahmed Fûtfi tarafın dan Arapça’dan çevrilen Robinson Cru-
soe’si (Hikâye-i Robenson adıyla) ya
yımlanır.
1869’da R ecaizade M ahm ud E k rem’in Silvio Pellico’dan yaptığı çeviri
(Le Mie Prigoni - Hapisteki Hayatım) Terakki gazetesinde, Chateaubriand’ın Atala’sının çevirisi Hakayikü’l-Vaka-
y i’de -tamamlanmadan- tefrika edilir. Bunları başka çeviriler izler...
Bu ilk çe virile rin yayım lan d ığı 1860’lardan Cumhuriyet dönemine ka dar geçen yaklaşık altmış yıllık süre içe risinde Batidan dilimize çevrilen yazın sal yapıdar topluca değerlendirildiğinde, şu sonuçlara varılır:
Sistemli ve düzenli bir çeviri etkinliği yoktur. Kitap seçiminde yazınsal değer değil, sürükleyicilik ön plana geçmekte dir. Kısaltma, özedeme yoluna sık sık gi dilmektedir. Yanlış çevirilere, dilin
otur-les Verne, Montephine gibi yazarların ' romanlarının forma forma yayımlanıp il gi çekmesi, yeni çevirilere yönelinmesini sağlayan etkenler arasındadır.
Kurtuluş Savaşı sırasında Ankara Hü kümeti (tam adıyla Türkiye Büyük Mil let Meclisi Hükümeti) M aarif Vekâle tin e bağlı bir Telif ve Tercüme Heyeti kurulur. Heyet, altmışı aşkın yaymmm basılmasını sağlar. Bunlar arasında peda goji kitapları önemli bir toplama ulaşır. Bu, eğitime verilen önemin bir kanıtı ol duğu gibi, savaş yıllarında böyle bir ku rul oluşturulması da önem taşır.
C u m h u riyet’ten sonra, ö zellik le 1928’deki Yazı Devrimi’nin ardından, Türkiye “Kültür Devrimi” denilebilecek bir dönüşüm süreci içerisine girdi. Kla siklerin ve çağdaş yapıdarın çevrilmesi nin kültürel yönden taşıdığı anlam ve önem, bu yapıtların sağfayacağı katkılar artık belirginleşmişti.
Kültür değişimi
Burada Yazı Devrimi’ne bir kez daha değinmek, anlam ve önemini vurgula mak istiyorum. Yüzyıllardır kullanılan Arap harflerinin bırakılıp Latin harfleri ne dayalı abece’ye geçilmesinin görü nürdeki gerekçesi, “kolaylık”tır; nüfu sun tümünün okur yazar olmasını sağla maktır. Ayrıca, Türk dilini yabancı etki lerden kurtararak kendi benliğine ka vuşturmak gibi bir amaçtan da söz edile bilir. Bir de bunların ötesindeki amaç var. Devrimin mimarlarından biri oldu ğunu kabul etmemiz gereken İsmet İnö nü’nün anlatımıyla, şudur: “Tesiri ve bü yük faydası, kültür değişmesini kolaylaş tırmasıdır. İster istemez Arap kültürün den koptuk.” Burhan Belge’nin o dö nemdeki anlatımıyla, “Gazi, yetişen nes lin hatt-ı ric’atini (geri dönüş yolunu) kesmiştir. Yetişen nesil, yapılmışın tesi rinden kurtulacak, yapılanın ve yapılaca ğın tesirine girecektir. ”
Hedef, Batı kültürüdür. Bu kültürün
E
erleşebilmesinin önemli koşullarındaniri de Batı klasiklerinin dilimize kazan dırılmasıdır. Ama, henüz sistemli ve dü zenli bir girişim yoktur. Bir yandan Milli Eğitim Bakanlığı, bir yandan da kimi özel yayınevleri Batı edebiyatından çevi riler yayımlamayı sürdürüyorlardı. Rem zi, inkılap, Hilmi, Semih Lütfı kitabev- lerini anabiliriz.
Ve çevirinin önemi her geçen yıl biraz daha anlaşılmakta, ortaya konulmaktay
dı. 1934’te Ali Kemalinin (Aksüt) Ter
cüme Hakkında Düşünceler ve Tatbi kata Ait Bazı Nümuneler, 1935’te Hilmi
Ziya Ülken’in Uyanış Devirlerinde Ter
cümenin Rolü başlıklı kitaplarının ya
yımlanması ve dönemin dergilerinde yer alan birçok yazı bunun kamildir.
Maarif Vekili Haşan Âli Yücelin 2-5 Mayıs 1939’da Ankara’da topladığı Bi rinci Türk Neşriyat Kongresinin ardın da, yukanda özetlemeye çalıştığım tarih sel geçmiş ve ileriye dönük atılmaların beklentileri vardı. Âynca, yayın dünyası nın sorunlarının görüşülüp tartışılması öngörülüyordu. Zamanlama olarak, ka nımca, 1939’dan daha uygun bir tarih seçilemezdi.
Kongre, Bakanın anlatımıyla, “Mem leketin her yerinde basım ve yayın işleri nin -resmi, hususi- bütün alakalılarca fi kir ve emek katılarak ciddi surette göz den geçirilmesi ve ana prensiplerle dev letçe ve fertçe takip edilecek usullerin tespit olunması düşünülerek” toplan mıştı.
Kongrede yedi encümen (kurul) oluş turuldu. Bunlardan biri de “Tercüme İş leri Encümenl’ydi. Bu encümen tarafın dan hazırlanarak genel kurulda kabul edilen raporda, çevirinin önemi vurgu landıktan sonra, çevrilmesi gerekli görü len klasik yapıtlar sıralanıyor ve “Hüma nist kültüre ilişkin olanlara özellikle önem verilmesi” isteniyordu. Raporda özel kuruluşlarca yaptırılan çevirilerin niteliğini yükseltecek birtakım öneriler de de bulunulmaktaydı. Dikkati çeken bir başka öneri, çeviri işlerinin Bakanlık ça kurulacak “Tercüme Bürosu” eliyle düzenlenip yönetilmesine ve bu büro ta rafından bir çeviri dergisi yayımlanması na ilişkindi. Tercüme Bürosu’nun, oluş turulacak sözlüklerin malzemesini topla ması da istenmekteydi.
Klasiklerin yayını
Tercüme Bürosu, bu öneriler doğrul tusunda kuruldu ve başına Nurullah Ataç getirildi. Büro üyeliklerine de Bed rettin Tuncel, Saffet Pala (Korkut), En ver Ziya Karal seçildiler. Sonradan Saba hattin Eyuboğlu büro başkanı oldu; Or han Burian, Vedat Günyol, Azra Erhat, İrfan Şahinbaş, Nurettin Sevin, Melahat Özgü, Mehmet Farasan, Lütfı Ay, Ziya İshan, Nusret Hızır, Servet Lunel, Suat Sinanoğlu vb. bilim, kültür ve sanat in- sanlanbüro üyesi olarak görev yaptılar.
Büro, Neşriyat Kongresi sırasında dü zenlenen listeyi de gözden geçirerek ya yın programmı belirledi ve ilk kitaplar
1941’de yayımlandı.
Elimde, klasiklerin yayınıyla ilgili şu rakamlar var:
1941 13 kitap, 1942 27 kitap, 1943 69 kitap, 1944 104 kitap, 1945 129 kitap,
1946 154 kitap. Toplam: 496 kitap. Bugüne kadar Milli Eğitim Bakanlı- ğı’nca dokuz yüz dolayında klasik ya yımlandığını gözönüne alırsak, bunların yüzde 55’inin ilk 6 yılda, yüzde 45’inin sonraki yaklaşık 30 yıl içerisinde çıktığı sonucuna varırız. Bu da, Haşan Âli Yü cel dönemindeki Çeviri Seferberliği’nin boyutunu ve amacına ulaştığını ortaya koyan somut bir göstergedir, ik in c i Dünya Savaşı’nın seferberliği içerisinde yaşanırken, Çeviri Seferberliğinden hiç geri adım atılmamıştır. Tersine, bu sefer berliğe katkıda bulunanlar inançla ve coşkuyla işlerine sarılmışlardır.
1947’de “Kültür Devrimi’nin rayın dan çıkarılmaya çalışıldığı bir siyasal dö nem başlar. Haşan Âlj Yücel de artık bakanlıktan ayrılmıştır...
Bugün Türk toplumunun geniş kesi mi çağdaşlaşmadan yanaysa, bu olgunun temelinde “Çeviri Seferberliği” de var dır. Bu, aynı zamanda günümüze ve ge leceğe yönelik dersler çıkarmamız gere ken bir kültür atılımı sürecidir. ■
Birinci Türk Neşriyat Kongresi/ Ede
biyatçılar D ern eği / 412 s.
S A Y F A 8 C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 4 2 4
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi