SAYFA
s
'9
y
CUMHURİYET
4
HABERLER
’94 Türkiye’sinde yaşananlar
destanı bugün güncelleştiriyor
Cahit Külebi’nin “Atatürk Kurtu luş Savaşı’nda” adlı yapıtının kay
nağı, “Rüzgar” kitabındaki “Ata
türk’e Ağıt” şiiridir. “Atatürk’e, birli kte savaşanlara ve çocuk!arma”
adadığı “Atatürk Kurtuluş Savaşı’-
nda”, bir yurt güzellemesiyle başlar:
Edirne’den Ardahan’a kadar uza nan topraklar üzerindeki doğa güze llikleri ve yaşam, hareketli bir biçi mde canlandırılır. Kop Dağı’nda se rçe parmak kalınlığındaki suyu gece gündüz akan çeşme, güneyde yaz ge lip güneş vurunca dallarından bal akan mis kokulu ağaç, uçuşan boz kanatlı üveyikler, Samsun Limanı’- ndaki çaparlar, takalar, mavnalar, Savaştepe Köprüsü’nden geçen tre nler görüntünün öğeleri arasındadır. Yurt güzellikleri canlandırılırken asıl dile getirilen yurt sevgisidir.
Bu toprak bizim yurdumuzdur. Deli gönül yücesine çıkar, bir üveyik olup uçar gider, Ardahan’dan Edi rne’ye, Edirne’den Ardahan’a ka dar...
Bu bölümün ilk ve son dizesini oluşturan
“Edirne’den Ardahan’a kadar”
deyimini ozan ilk kendisinin kul landığına dikkati çeker.
Destan’ın II numaralı parçası,
Söylev’in ilk saUrlannda olduğu gibi “vaziyet ve manzara-i umumiye”yi
dile getirir. A tatürk bunu bir konu şmasında, “uçurumun kenarında yıkık bir ülke” diye özetlemiştir. Kü-
lebi, olup bitenlerin insanımız üzeri ndeki etkisini, “Milletin yüreği kan
ağlıyordu” , diye özetler: Güneyden
yaylılar geliyordu, örtük kara perde leri sallanıyordu, Anadolu’dan gelip geçenler utanıyordu, milletin yüreği kan ağlıyordu... Güneyden yaralı, hasta, yorgun askerler geliyordu, akşam olmuştu, sağ kalan yiğitler bi rer birer yurtta toplanıyordu... Ta rlalar kadar, ırmaklar kadar durgun analar güneyden haber soruyordu...
İşgal edilmiş yurt topraklarının görünümü canlandırılırken bütün anlatılanlar sanki bir köylü ozamn gördüklerine ve duyarlığına dayanır:
"M avi değil artık denizlerimiz! Tarlalar sürülmez oldu! Sütü kesildi davarların! Öksüz kaldı bebelerimiz!” “Kuzumuz var, yaylalarda meleşir, Çeşmemiz var, gece gündüz söyle şir,
Yazımız var, pehlivanlar güreşir, Bu toprağa kimse girem em iştir."
Yenilmiş, acılar çeken, yoksunluk lar içindeki halk, yoksul bir millet ol duğumuzu, gözlerimizde solgun ışık lar yandığım söyler. Yüce umutlan umut etmişiz kendimize. Gerdeğe girmedik kızlar, tüy gibi çocuklar, yi ğitler, ihtiyarlar bu toprak için yaşı yoruz.
Gökleri bürüyen kara bulutlan dağıtmak için millet padişahlara ha ber salar, ne bulutlar gider, ne padi şahlardan bir haber gelir Bu kez Ke
mal Paşa’ya haber salınır, cevabı
ndan önce kendi gelir: Atatürk’ün Samsun’a çıkışım, Erzurum ve Sivas kongreleri izler. Analar bacılar yola dökülüp cephane taşır. Irmaklar su yundan, ağaçlar daldasından fayda landım Kurtuluş savaşçılannı. “İnö
nü’de iki kılıç gibiydik düşmanla biz”
Külebi, özetler:
Güneyden
yaylılar
geliyordu,
örtük kara
perdeleri
sallanıyordu,
Anadolu’dan
gelip geçenler
utanıyordu,
milletin yüreği
kan
ağlıyordu...
A tatü rk Kurtuluş
Savaşı’nda
“A t at ürk 'e A ğıt” adıyla uzun bir şiir yazdım . Daha
sonra Nevit Kodallı ile anlaşm am ız üzerine sözlü m üzik m etni olacağını da göz önünde bulundurarak on üç şiirden oluşan “Atatürk Kurtuluş Savaşı’nda” adlı yapıtım ı oluşturdum. Bu yapıtın kim i yerlerinde m üzik biçem zorunluluğunu düşünerek özveride bulunduğum bir gerçek. N e var k i haklı-haksız en çok eleştirilen yapıtım bu oldu. O ysa bu ya p ıtta çağcıl bir davranışı yitirm eden Türk destan “esprisine", Doğu Anadolu diy eleğine başvurmuş ve bir eylem şiiri yazm ak ve
A t at ürk ’ü özgürlükçü bir eylem içinde gösterm ek
istem iştim . Bach’tan sonra dinsel konu dışında oratoryo yazılm adığı halde bunu denem ek benim için bir yüreklilik olm uştur. Övünme sayılsa da, bağışlanmamı dileyerek belirteyim ki, yapıtın ilk dizesi olan “Edirne’den A rdahan ’a kadar ” deyim i bugün herkesçe kullanılıyor. Ben bile acaba daha önce böyle bir deyim var m ıydı diye düşünüyorum.
İnönü ’de iki kılıç
gibiydik düşmanla biz
İnönü ’de iki kılıç karşı karşıya Aşkolsun birinciye su veren kılıççıya!
İnönü ’de iki kılıç karşı karşıya Aşkolsun birincinin yapıldığı ç arşıya
Birinci kılıca su veren usta H akkı, yiğitliği, sevgiyi Bu kılıcın kabzasına işlemek tek nakışta.
Birinci kılıçla döğüşen yiğit vur ki! Anandan emdiğin süt helal ola! Birinci kılıçla döğüşen yiğit vur ki!
Gelinler, çocuklar ağlamaya! Birinci kılıçla döğüşen yiğit vur ki!
Önü al önlüklü yüzü peçeli Hanım kızlar nişanlısız kalmaya! Vur k i m am babam, vur kikardaşım ! Hayın düşm m yurdumuzu almaya!
başlığını taşıyan bölüm, topyekûn sa vaşın cephe gerisindeki hazırlığı an- laür. Bu bir saldın savaşı değil savu nma savaşıdır. Kılıca su yeren kılıççı kabzasına “hakkı, yiğitliği, sevgiyi” işlemiştir.
Halk anlatımından büyük ölçüde yararlanan destancı bu parçada us talığım kanıtlar. Savaş aracı olan
“kılıç” ve kılıcın “şakırtı”sı ses ola
rak dizelerde yankılanır. 16 dizelik parçada bu sözcüklerin dayandığı seslerden k 29 kez, ç 10 kez, ş 15 kez yinelenir ve Eskişehir çarşısındaki demircilerin çekiç sesleri şiirde sürüp gider.
Destan daha sonra cephelerde çar- pışanlann övgüsünü dile getirir ve Sakarya’dan İzmir’in alınışına kadar geçen olaylann kısa bir öyküsünü verir.
Savaşçıları anlatan bölüm bir ko çaklamadın Bizim süvarilerimiz ata
binince ayağı yere değer, başı göğe değer. Piyadelerimiz yola yeğin gi der, bastığında toprağı ezer. Topçu muzun narası gülleden beterdir. De stana onlara sağdıçlarım diye sesle nir ve onlar gibi yiğitleri oldukça bu milletin yaşıyacağım hatırlatır.
Cephede ana baba günleri yaşan mıştır:
Kemal Paşa’mn ordusu düşmam uğruna kattı, anasından doğduğuna pişman etti.
Sakarya bir yandan çevirdi, sü variler bir yandan.
Topçu bir yandan veryansın etti, piyadeler bir yandan. Kemal Paşa’- mn ordusu sürdü gitti, yetiştikçe vu rdu düşmana. Hayın düşman sarhoş gibi sallana sallana on beş günde İzmir’i dar buldu, ölen kurtuldu, sağ kalan teslim oldu. Gemiler kaçarken alm sargılı, kolu sargılı, boynu sargılı Ahmet’ler, Bekir’ler, Ali’ler, M ah
mut'lar, Kazım’lar. İsmail'ler peşle rinden yettiler, diz çöküp Kordo- nboyu’na ta yürekten çekip tetiği ge milere yay hm ateş ettiler...
Bütün bunlar halkın savaşını halk insamnın gördüğü ve anlattığı biçi mde dile getiren dizelerdir.
“Bu ne inançtı ki, Gazi Paşa! Atının teri kurumadan sürüp gittin
yeni yeni savaşlann peşinde”
başlığını taşıyan bölüm, zaferden so nraki kalkınma hareketini, gerçekle ştirilen devrimi özetler:
Hareketin temelleri “bilgi, inanç,
coşkunluk” diye özetlenir. Cumhuri
yeti kuran önderin hizmetleri sıra lanır, eyleminin ve düşüncesinin ilke leri gösterilir: Sana borçluyuz ta deri nden! Çünkü yurdumuzu sen ku rtardın, hasta, yorgun düşmüştük, yaralarımızı iyice sardın. Yiğittin, inanç doluydun, yapıaydın, sanatkârdın. Kurmak için yeniden bi
lgiyle, inançla, coşkunlukla sava şmak dedin. Dilimizi, ulusallığımızı öğrettin bize. Hürriyeti içimize yaydın. Halkın içinden geldin, halkçıyız dedin. İnançta hür yetiştir din bizi. Devrimlerle yüceltti, çok yü celtti, bu milleti temiz ellerin.
Son bölüm, zaferi ve devrimi ger çekleştiren kahramana saygı ve bağlılığı dile getirerek destam nokta lar.
A tatürk’ü özgürlükçü ve uy garlıkçı bir eylem içinde göseren de stan, “Atatürk’e, birlikte savaşanlara
ve çocuklarına” sunulmuştu.
O çocuklara 1994 Türkiyesi’nde Atatürk dönemine, devrimlere haksız, saygısız sataşmalar almış yü rümüşken Külebi’nin yapıtının hatı rlattığı. düşündürdüğü şevler vardır.