• Sonuç bulunamadı

Atatürk'ün mübarek naşı arkasında

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Atatürk'ün mübarek naşı arkasında"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

- T j . Or?¿1

Sayfa: 4 Modern TÜRKİYE Mecmuası / \ No. 40

A T A T Ü R K ’ ÜN M Ü B A R E K N A Ş I A R K A S I N D A

Ebedî Şefimiz ve Büyüyük Atamız, yerinden oynayan bir dünyanın ve milyonlarla insanın

gözyaşlarile bulanan hıçkırıkları ve çığlıkları ortasında aramızdan ebediyen ayrılmış bulunuyor. Türk tarihinin bu ağlayan sahifesini, o günü yaşamak bahtsızlığına uğramış Türk yazıcılarının kalemlerine bırakıyoruz:

— Tanrı uludur, Tanrı uludur.

Ah, Hafız Yaşarın sesi... Atatürkün en üstün bulduğu san’atkâr ses. Ezanın bu salonda nasıl Türkçeleştirildiğini ha­ tırlıyorum, Hafız Yaşarın Atatürk önün­ de nasıl okuduğunu hatırlıyorum. İşte gene o!‘Ve bu defa; o kadar candan, o kadar içli, o kadar Atatürke hitap eder gibi söylüyor ki gördüklerim gözümün önünde dönmeye başlıyor.

Saat sekiz buçuk. Salonun denize ba­ kan büyük kapısı Atatürke bir defa da­ ha açılıyor: (Tabut, o hatip - i summ ü ebkem), hıçkırıklardan bestelenmiş bir gam musikisi içinde salonu terkediyor.

Hakkı Tarık US

uzatıldı. Çıt yok. Alay yavaş yavaş, va­ kur adımlarla yaklaştı. Atatürkün, atlas bayrak içine sarılmış tabutunu taşıyan top arabası görününce aşağıdan göklere doğru, bir hıçkırık dalgası yükseldi. Bü­ tün İstanbul, bütün millet hep birden ağlıyordu.

M. Zekeriya

N

E Türk sancağı bir daha bu kadar büyük, bu rütbe şanlı bir cesedi örter, ne dünya bayrakları bir daha bu kadar vakur, bu rütbe asil bir ölümün önüne serilebilir.

O bir kere doğmuştu, bir kere öldü...

B. FELEK

K

ÜÇÜK bir aralık, yağız kadanala­ rın ahenkli adımları... Ve top ara­ basının üstünde bir yakut dalga gibi kabaran şanlı Ata göründü. Yaklaştıkça, tüyler ürperiyor, gözlerden, yaş boşanı­ yor, O, içimizdeki ateş üstünden bir rüz­ gâr geçerek alevleri tazeliyordu.

Hakkı Süha GEZGİN

D

OLMABAHÇEDEN İzmite kadar efsanevî bir âlemin hayranlık veren müşahede ve tahassürleri arasında, bir rüyanın içinden geçerek ilerleyip geldik.

Tarihimizde benzeri yoktu ki sevgisine de eş olsun!

İstanbul, kurulduğu gündenberi bu de­ rece büyüklükte millî kahraman görme­ mişti ki bu cenazenin arkasından yaptığı muazzam, asîl ve taşkın heyecanlı teza­ hürü daha evvel bir başkasına da gös­ termiş olsun!

Refik Ahmet SEVENGİL

Y

ENİCAMİNİN minaresinden İstan- bulu seyrediyorum. Şehir donmuş gibi hareketsiz. İstanbulun kalbi dur - muş, damarlarındaki kan çekilmiş, ne bir hareket, ne bir hayat eseri. Her vakit in­ san kalabalığından geçilmiyen Köprü baştanbaşa bamboş. Ne tramvay sesi, ne otomobil düdüğü. Denizde hareketten eser yok. Ne bir vapur, ne bir motor, hattâ ne bir yelkenli! Köprüye bağlı va­ purlar bile, bu vakarlı sükûtü bozmaktan korkuyormuş gibi, duman bile çıkarmı­ yorlar.

Derken köprünün öbür başından sü­ vari polisler göründü. Aşağıda bir dalga­ lanma, bir çalkantı oldu. Başlar ileriye

B

U heybetli ölüm arabasının iki ya­ nındaki yolda dizilen çocukların hüzünlü hıçkırıkları bu derin sükûtu bir kamçı gibi yarıyor, hıçkırıktan bir şerit gibi Topkapı Sarayından Sarayburnuna kadar uzanıyor. Pencerelerden, damlar­ dan, sırtlardan hıçkırık geliyor, hep bir­ den ağlıyorlar. Gözyaşları birbirinin içine giriyor, bir salgın gibi bir göğüsten bir göğüse geçiyor, bir dalga gibi, bir kasırga gibi, sokağın bir ucundan bir ucuna a- kıyor.

Sabiha Zekeriya SERTEL

M

ATEM kafilesinin en önünde giden atlı polisleri onları takip eden mızraklı süvarileri, piyadeleri, topçuları, bahriyelileri, çelenkleri lâkayıt bir sü - kûn içinde seyreden halk, bir top araba­ sının taşıdığı tabutlaşmış hakikati, tabut- laşmış tarihi, tabulaşmış cihanı görür görmez, kaldırımların bağrını sızlatan bir vaveylâ haline giriyordu:

«— Gitme Atam! diye hıçkıran ço - cuklar,

«— Sen buraya böyle mi geldin? diye haykıran kadınlar,

«— Atam, sen böyle mi gidecektin? diye inliyen ihtiyarlar,

«— Canımız... Canımız gidiyor! diye yırtman delikanlılar,

Geçtiğimiz caddeleri, içinde yolunan, yırtıtnan, ıçrpman, haykıran binlerce ök­ süz kalmış bedbaht birer cenaze evine çevirmişti!..

Tek feryat halinde gelen şehrin huzu­ runda ıstırap, matem, hıçkırık, gözyaşı kelimelerini şişiren bütün mânalar, pat­

lamış birer balonun havası gibi bo - şahnişti.

Bugünü anlatmak ümidile boşuboşuna yırtınan gazeteciler, sinemacılar, ve fo - toğrafçılar, ihata olunmaz bir vüsat, hey­ bet ve azamet peydahlıyan bu vazifenin önünde, acze teslim olmak mecburiyetin­ de kalmışlardı!

Şimdi, Sarayburnundan Marmaraya açılıyoruz. Yavuzun güvertesinde, Ata - türkün manevî huzurunda, ne düşünece­ ğini şaşırmış kafalarımız gibi, ne duya - cağını şaşırmış yüreklerimiz de bunamış!

Arkamıza baktığımız zaman bir daha görüyoruz ki, Atatürk tabutunun peşin­ de bile, bir millet değil, bir kâinat sürük­ lenmektedir.

Arkamızdan, Yunanistaniyle, Fransa - siyle, Ingilteresi, Almanyası, Romanyası, Rusyası ve İtalyasiyle, bütün bir dünya... Atatürkün milletine kazandırdığı dost bir dünya geliyor!..

Fakat bu manzara, bize hiç te azametli görünmüyor: Çünkü önümüzde yıkılan dünya, arkamızdan gelen dünyadan da - ha heybetli! Tahtları, orduları, donan - maları, milletleri elpençe divan durduran bir tabutun huzurunda, gözlerimize kü­ çük görünmiyen hiç bir şey yok! Bir yü­ rek gibi çırpman Marmaranm bağrını yırta yırta ilerliyoruz:

Hıçkırıkları hâlâ içimi sızlatan İstan- bula bakıyorum: Dolmabahçe gözlerime canı çıkmış koca bir ceset gibi görünü­ yor!

Naci Sadullah

TATÜRK’ü bir tabuta sığmış gör-

' ' mek de bir inkılâp idi. Lâkin bu

inkılâp, bütün bir milleti muhteşem bir matem haline koydu ve on yedi milyon Türke kanlı gözyaşları döktürdü. Biz İstanbul halkı dün o matemin bir mahşer içinde dalga dalga kaynadığını gördük, her birimiz o dalgalar arasında yana ya­ na çırpındık ve Atatürkün tabutu ardın­ da ölüp ölüp dirildik.

M.Turhan TAN

T71 AKAT ah.. Seni nekadar sevdiği­ mizi göremedin. İçimizde sana kar­ şı beslediğimiz sonsuz aşkı sen hayatta iken, bütün kudretile sana duyuramadık.

Her zaman o kadar canlı, her zaman o kadar genç idin ki, hiç birimiz senden

Referanslar

Benzer Belgeler

İki çarpı bir Altının beş katı Dört kere yedi Birin sekiz katı Beş çarpı dört Üç kere dokuz Üç çarpı beş İkinin beş katı Dört kere yedi Altının iki katı Dört çarpı

Türk milletinin küllerinden yeniden doğmasını sağlayan Gazi Paşa’nın; büyük önem vererek Türk milletine miras bı- raktığı 105 adet özel evrakından biri olan

Atatürk’ü dış politikada gerçekçilik yönüyle ele almaya çalıştığımız için, onun milli politikasının en genel şekliyle değerlendirilmesini

Mustafa Kemal Atatürk’ün hukukçulara h taben yaptığı aşağıdak k konuşma, Atatürk’ün hukukçulara verd ğ önem ve Türk ye Cumhur yet ’n n çağdaş uygarlık

Atatürk çok sade bir kahvaltı alışkanlığı vardı kahvaltıda bir iki dilim ekmek ile bir bardak ayran veya bir kâse yoğurt tüketirdi... Atatürk’ün en sevdiği yemeklerin

dur: Yukarıda sözünü ettiğimiz yumağın çözülmesi gereken bir başka ipliği de, Atatürk’ün kişisel görüşlerinin öncelikle Kemalizm’le (tek-parti döneminin

Horizontal göz hareketlerinin düzenlendiği inferior pons tegmentumundaki paramedyan pontin retiküler formasyon, mediyal longitidunal fasikül ve altıncı kraniyal sinir nükleusu

Bu inançla Aziz Milletimizin ve Tüm İslam Aleminin Mübarek Mevlid Kandilini tebrik ediyor, Kandilin Müslümanların ve tüm İnsanlığın huzuruna vesile olmasını.