• Sonuç bulunamadı

Son Halife Abdülmecit ve Hanedanı Ali - Osman İstanbul'dan nasıl çıkarıldı?

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Son Halife Abdülmecit ve Hanedanı Ali - Osman İstanbul'dan nasıl çıkarıldı?"

Copied!
21
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

Ucuz kitaplar serimiz

Okuyucularımıza faydalı olabilm ek ve kütüphanelerini zenginleştirmek için temin ettiğimiz ucuz kitapların listesi gittikçe ço- ğalmaktadır.

%50 tenzilâtla verebileceğimiz eserler

1 — ŞARKI VE GÜFTELER (Ankaıa ve İstanbul Radyolarında okunmakta olan iki bine yakın şarkıyı ihtiva eden ve fiyatı 500 kuruş olan bu eseri 250 kuruşa veriyo­ ruz).

2 — H ATTAT HAFIZ OSMAN EFEN­ Dİ (Yazılarım Tarih Dünyası’nda okuduğu­ nuz genç ve kıymetli bilgin Kemal Çığ’in bu eserinin fiyatı 300 kuruştur, 150 kuruşa .ve­ riyoruz).

3 — SAĞLIK ANSİKLOPEDİSİ (P rofe­ sör Doktor Nuri Ömer Ergene’nin bu eşsiz büyük eseri her eve mutlaka lâzımdır. F i­ yatı 10 lira olan ansiklopedi, taşraya sevk ücreti dahil 6 liradan; İstanbulda idareha­ nemizde nalacaklara 5 liradan verilm ekte­ dir).

Diğer eserler

4 — İSTANBULUN FETHİ (272 büyük sahife, metin dışı 89 resim v e 9 haritası olan ve Feridun Dirimtekin tarafından kaleme alman bu eserin fiyatı 450 kuruştu?, sevk ücreti bizden 350 kuruşa gönderilecektir.)

5 — HAÇLI SEFERLERİNDE İNÖNÜ VE ESKİŞEHİR MEYDAN MUHAREBELE­ Rİ (Gene Feridun Dirimtekin tarafindan ya­ zılmış olan bu eser Birinci ve İkinci Haçlı Seferlerden, Türkİerin İslâmlığı ve İslâm medeniyetini garba karşı müdafaasının ta­ rihini ihtiva eder. 254 sahifedir, metin dâhi­ linde 6, metin haricinde 7 büyük haritası vardr, fiyatı 300 kuruş plan kitabı 2 liraya göndereceğiz.)

6 — KONYA VE DÜZBEL (M ilâdî 11 ve 12 nci .yüzyılda Selçuk ve Bizans İmpara­ torlukları arasındaki Anadolu hâkimiyeti için yapılan mücadelenin tarihidir. 136 sahi­ fedir, haritaları vardır, fiyatı 150 küruştur, 100 kuruştan gönderilecektir. Eser,, Feridun Dirimtekin’jndir.)

D İK K A T : Sadece dktıyucularımıza hiz­ met olsun diye açtığımız; bu sütuna daha birçok eserler ilâve etm eğe çalışacağız. Mahdut, miktarda bulunan kitapların zama­ nında sipariş edilmesini rica ederiz.

«Tarih Dünyası» nın çok güzel bir eseri:

1900-1950

50 Yıl Evvelki Dünya

B ir ay sonra, 1950 yılm a veda ediyoruz. Yirminci yüzyılın yarısındayız. Son elli yıl içinde insanlık, dünya kurulalı beri görül­ memiş bir ilerlem eye şahit oldu. Bugünkü dünya ile 50 yıl evvelki, yani 1900 yılındaki dünya arasında korkunç bir uçurum vardır.

Tarih Dünyası, okuyucularına yılbaşın­ da sunacağı (50 Yıl Evvelki Dür.ya) eseriyle 50 yıl evvelini, bütün çıplaklığiyle gözünü­ zün önüne serecektir. Yüzden fazla resimle süslenmiş olan bu eser hakkında okuyucu­ larımıza kısaca malûmat verelim:

50 y ıl'ön cek i Türkiye hudutları, 50 yıl Önceki kıyafet, yaşayış, eğlence hayatı, na­ kil vasıtaları, aile hayatı, 50 yıl evvelki mek­ tep, doktor vesaire vesaire...

50 yıl evvel dünyayı kimler idare edi yordu? 50 yıl evvel Avrupa, Asya, Amerika nasıldı? Bugünkü medenî vasıtalar yerine o zaman neler vardı ve insanlar birbirlenyle nasıl anlaşabiliyorlardı?

1900 yılında Türkçe, Fransızca, İngiliz­ ce, Rusça, İtalyanca, Almanca ye daha bir­ çok lisanda çıkmış gazete, mecmua, kitap ve almanaklar m tetkikiyle hazırlanmış olan bu çok orijinal eseri sade bir tarih kitabı ola rak . değil, 50 senelik ilerlemeyi bir bakışta gösterecek bir albüm gibi seyredeceksiniz. Eserde öyle resimler göreceksiniz ki, nere-, den temin edildiğini hayran kalacaksınız.

KAPAK KEMİMİZ: Son Halife Abdül-

mecit (Gelecek sayımızda hayatı hakkın­

da bilinmiyen hâtıralar okuyacaksınız).

ARKA KAPAK: İzmirli kızlar (Brindi-

zi’nin bir tablosu).

15 G Ü N D E Bİ R Ç I K A R

f

İC

Cilt 2 - Sayı 16 ★ 1 Aralık 1Ö50

+

¿sahibi ve yazı işlerini fiilen idare eden: Niyazi Ahmet Banoğlu * idarehane U- tanbul, Nuruosmaıü>e cari No 57 S A c Matbaası 3 üncü kat, Telefon: 21649 k Abone şartları: Seneliği 12, altı aylığı 6 hra Nüshası 50 kuruştur ★ Dizildiği ve basıldığı yer: ŞAKA Matbaası, İstanbul

(3)

Son Halife Abdiilmecit

ve

Hanedanı Âli • Osman

İstanbuldan Nasıl Çıkarıldı?

Dolmabahçe Sa­ rayının; kimbilir ne kadar zevkli cünbüşlere nice

nice gamlı ve kanlı serüvenlere sah­ ne olan denize nâzır salonlarından birinde, Halife Abdiilmecid Efendi; kaşları çatık, yüzü asık ayakta du­ ruyor. Kırışan alnını sağ eliyle, tez ve titrek hareketlerle ovuyor, ara sıra fersizleşen gözlerinin sönük ba­ kışlarını, İstanbul Valisi Haydar Beyin üzüntüden yer yer penbeleş- miş alnından süzülen terler ile nem­ lenmiş yüzünde gezdiriyordu. Belli idi ki son halife, Anadolu’da

şahla-Yazan:

KAZI YALKIN

iup kendi is­ tiklâlini ken­ di eliyle kur­ tardıktan son­ ra, köhne saltanatı, şerefsizleşti- rilen taç ve tahtı da bir tek­ mede deviren millî iradenin mâ­ nasını, kudret ve azametini hâlâ anlamamıştı. Gururlu bir eda ve oldukça da sert bir şada ile:

— Nasıl olur?.J. diyordu, İslâ­ miyet! siyaset vasıtası olmaktan kurtarmak için hilâfet makamını yıkmak, Halifei Besulûllahı mem­ leket haricine atmak mı lâzım­ dır?.. Hayır hayır Vali Bey, böy­ le bir kararın Millet Meclisinden suduruna ihtimal veremiyorum! bir türlü...

Hânedanımdan irsen intikal eden Saltanat makamını; mahza milleti hoşnud ve memnun etmek için; terk ve feragate muvafakat ettim. Fakat; hilâfet makamı bü­ tün Ehli İslâmın hânedanıma ve dolayısiyle şahsıma bir vediası olduğuna nazaran, Millet Meclisi­ nin bu kararını kabul etmekte mazur olduğumu, hiç vakit geçir­ meden Ankara’ya bildirmenizi, bu karara mutavaatım için bey­ hude yere ısrar etmemenizi ve huzurumdan derhal çekilip git­ menizi emir ve ihtar ediyorum size Vali Beyi...

Vali Haydar Bey, muhatap ol­ duğu bu acı sözleri ve hele koğul- ır.a keyfiyetini, büyük bir sabır

Son Halife Abdülmecidi Saraydan ve sükûnetle ve biraz da mânalı

v e Tiirkiyeden çıkarmak vazifesini gülümsemelerle karşılıyor, Hali-

büyük bir mekaret v e ciddiyetle fenin bu karar ve ısrarlı talebin-

başaran meşhur İstanbul Valisi

den •feragatini, Büyük Millet

Haydar B ey

o

zamanki kıyafetile

Meclisinin iradesine mytşvaafem

Son Halife Abdülmecidin bir portresi

temin için dil dökmekte, nezaket göstermekte devam edi­

yordu: ı r %

— Bu emrinizi yerine getirmeğe, ihtarınıza boyun eğ­ meğe mevki ve memuriyetimin mâni olduğunu, aldığım em­ rin Türkiyenin yegâne hâkimi olan Büyük Millet Meclisinin verdiği bu kararın, zâtıâlinize yalnız tebliğinden ibaret de­ ğil, aynı zamanda behemehal tatbik etmek vazifesinin de bana tahmil edilmiş bulunduğunu lütfen nazarı dikkate al­ manızı tekrar rica edeceğim. Bu emrin kat’î ve sizin için de kabul ve mutavaatın mecburi olduğunu da...

Abdülmecid; Valinin sözünü kesiyor. Azametli bir eda ile:

— Hayır hayır Vali Bey., diyordu. Sizin de bir Müslü­ man sıfatı ile hilâfeti en büyük dini bir merci ve makam tanımanız, şahsıma mutlak sure*te merbut ve hürmetkar bulunmanız ve bunu en kudsî bir vazife tanımanız icabet- mez mi?.. Btı mecburiyet ve mutavaatı bana tahmil ederken neden bu icapları düşünmeyi ihmal ve ısrar ediyorsunuz?.. İşte size kat’i olarak tekrar ihtar ediyorum ki; memleket harici şöyle dursun, saraydan ve hattâ şu salondan .bile.di-, şarı çıkmam ve çıkaramazsınız da beni!.. Taciz ve tazyika devamdan vazgeçiniz. Söylediklerindi’ 'şimdi Ârikara’ya bil­ diriniz... Yoksa. Ben de...

Halife Abdülm ecid’i bütün maiyetiyle saray­

dan alıp hudut dışına çıkaranlardan biri olan

R . Y ., bu yazısiyle, şimdiye kadar meçhul kal­ mış bir çok hakikatleri ve Abdülm ecid’ in sara­

yı terk etmemek için gösterdiği inat ve V ali

Haydar Bejde münakaşalarını tafsilâtiyle

anlatmaktadır.

Bu defa da, Vali Haydar Bey; Abdülmecid’in sözünü bitirmesi­ ne meydan vermiyeıek: Halifeye doğru bir iki adım ilerliyor, cid­ di bir eda ve kat’i bir ifade ile: — Affınızı rica ederim Efendi Hazretleri., diyor. Ben Türkiye Büyük Millet Meclisinin Büyük Miîletimizi temsil etmekte bu­ lunduğunu ve sadir olan milli iradeye gerek zâtıâlinizce ve ge­ rekse bence, kat’î surette riayet mecburiyetinde bulunduğumu­ zu tekrar arz ve ifham etmek isterim. Bilhassa; bu milli ira­ denin tatbik ve infazı hususun­ daki mes’ uiiyet önünde vazife­ min ifasına daha ziyade müma­ naat etmekten faide olmadığını da ilâveyi pek lüzumlu buluyo­ rum ve hemen milli iradeye mu­ tavaat buyrulmasının zâtıâliniz için daha hayırlı o-

lacağını da erzetmeyi insani bir vazife ad­ dediyorum. Tekrar istirham ederim; bey­ hude ısrar ve itiraz­ ları terk ile vazife­ mizi teshil ve hare­ ket hazırlığını tâcii buyurunuz.

Bu başı örtülü ve nazikâne tehdid kar­ şısında Halife Abdül­ mecid biraz sarsılı­ yor. Bu esnada Polis Müdürü Sadettin Bey de söze karışıyor. Te­ lâşlı bakışlarını bi­ leğindeki-,saat ile ha­ lifenin büsbütün ça-., tıklâ'şari yüzünde gez­ direrek:

— Efendi Hazretleri!., diyor. Size tahsis olunan trenin Sir­ keciden hareketine bir (buçuk saat kadar bir zaman kaldı, lüt­ fen hazırlansanız da bizleri, si­ zi hazırlığa ve harekete icbar gi­ bi; hiç de şayanı arzu olmıyan teşebbüslere müracaat mecburi­ yetinde bırakmamak lûtfunda bulunsanız... Hem bizi hem de kendinizi beyhude yere üzüp yormasanız, daha münasip ola­ cağı zanmndayım.

Biraz daha açıklanan ve o nisbette de acılaşan, ricadan da­ ha ziyade amirane bir ihtarı an­ dıran bu sözler, Halife Abdül­ mecid Efendiyi yese düşürüyor, halinden belli ki: Saltanat ma­ kamından lütfen feragat ettiği­ ni sandığı gibi Türk milletinin

(Devam ı 42 nci sahijede)

Son Halife ile beraber Türkiyeden çıkarılan Fehime Sultan

(4)

Son Halife Abdülmecid

(23 üncü sahifeden devam)

sinesinde, indinde artık bir hiçten ibaret ol­ duğunu da henüz idrâk edemiyen Halife, ben­ liği ile için için mücadele ediyor, mütavaatı gururuna bir türlü yediremiyor. Nihayet; cür­ eti yine şahlanıyor. Alnını kırıştırarak mânalı bir gülümseme ile, Valiyi ve Polis Müdürünü baştan ayağa süzdükten sonra soruyor:

— Sarayımdan beni cebir ile mi çıka­ racaksınız?..

İkisi birden ayni zamanda cevap veri­ yorlar:

— Evet.. İcabettiği takdirde maalesef öyle efendim!..

— Evet.. A ldığım ız emrin icabı ola­ rak !...

Çehresi sararan Halife kaşlarını çata­ rak:

— Yaaaa öyle m i?!.

Diyor ve bakışlarını Vali ile Polis Mü­ dürünün yere eğik yüzlerinde gezdirerek sert bir sesle ilâve ediyor:

— Muhalefet ve mukavemet gösterir­ sem ne olacak?..

A bdülm ecid Efendinin bu suali kadar da tavırlarından anlaşılıyordu ki; sarayın iç ve dış vaziyetlerinden haberi yoktu. Kendini de, güvendiği adamlarını da, her­ halde serbest sanıyor, kimbilir ne gibi k u ­ runtulara kapılıyor, ne gibi teşebbüslere atılmayı arzuluyordu. Fakat; hiç bir şey ya­ pacak ve yaptıracak; eğer hakikaten var­ sa; taraftarlarını ayaklandıracak vaziyette değil idi. Çünkü; daha akşam karanlığı ba­ sarken; saray, m illî bir çenber ile çevre­ lenmiş, hariç ile olan münasebetleri kesil­ mişti. Telgraf dairesi işgal edilmiş, telefon­ ları kullanılamıyacak bir hale getirilmişti.

Sarayın bütün koridorlarına alâkalı m e­ murlar dizilmiş ve mabeyinci, yaver, kâtip vesaire gibi büyük küçük bütün memur ve müstahdemlerin bulundukları odaların ön­ lerine nöbetçiler konmuştu.

(5)

Son Halife Abdiilmecit

ve

Hanedanı A li • Osman

ıstanbuldan Nasıl Çıkarıldı?

Yazan: RAZİ YALKIN

— Neden bakayım?..

— Henüz nelerden ibaret olduğunu lâyı- kı veçhile bilemediğimiz vazifeleri tayin olu­ nan müddet zarfında yapamamak ve siz bü- dan!..

Arkadaşlarına, maiyetindeki memurlara karşı âmirlik ciddiyetinden daha ziyade, kar­ deşlik his ve şefkati beslemek ve göstermek­ ten müstesna bir zevk duyduğunu bildiğimiz, bu sebeple de çok sayıp sevdiğimiz Müdürü­ müz, yanaklarımızı okşıyarak:

— Çok haklısınız beyler.. Fakat; gösterdi­ ğimiz ağız sıkılığı inanınız ki, sîzlere karşı beslenilen itimadsızlığın bir eseri değildir. Çok nazik olan vaziyetin ve bizlere tevdi olu­ nan tarihî vazifenin icaplarıdır. Maamafih; size şu kadar söyliyeyim ki, yapacağınız işler sizi bu derece düşündürecek ve tereddüde dü­ şürecek kadar, çetin olmamakla beraber, pek

Abdiilmecit, şehirde bir gezintide...

de kolay değildir hani. Bunu takdir ettiğimiz ve bizlerce malûm olan kabiliyet, dirayet ve cesaretinize güvendiğimiz içindir ki, bu vazi­ feyi tercihan sizlere verdik. Haydi bakayım davranın ve arslanlaşm şöyle...

Dedi. Zihinlerimizi buğulayan tereddüdü sildi ve bizi cidden kuvvetlendirdi.

O akşam saat bire beş kala (ezânî saatle) Dolmabahçe sarayına uzanan yolun başmda otomobillerden inmiş, müdüriyetten ayrılaca­ ğımız sırada Müdür Sadettin Beyin verdiği emre uyarak, camiin avlusuna girmiştik.. Şah­ lanan ve bizi sabırsızlandıran heyecan ve me­ rakın verdiği tezlikle açtığımız zarfları oku­ muş ve faaliyete koyulmuştuk.

Tam on iki dakikada; o sırada bize iltihak ettirilen resmî memurlarla Dolmabahçe Sara­ yının etrafı sarılmış, bütün kapıları iç ve dış­ larından muhafaza altına alınmış, emirde ta­ yin edilen yerlere nöbetçiler ve devriyeler ko­ nulmuş, sarayın büyük ve küçük memur ve mensupları ile ağalar ve mutfak dairelerinde­ ki bütün müstahdemin, bulundukları yerler­ de göz altına alınmıştı. Saraydakilerin şehir­ le herhangi bir temas ve muhaberelerine mey­ dan vermemek için bütün telefon telleri ke­ silmiş ve sarayın telgraf dairesi de işgal edil­ mişti. O esnada da; Vali Haydar Bey, Polis: Müdürü Sadettin ve muavini Kâmil Beyler maiyetleri ile birlikte saray bahçesinde oto­ mobillerinden inmişlerdi.

Vali Bey; Polis Müdür muavini Kâmil ve arkadaşım baş memur Ahmed Beyleri yanma alarak, saray içindeki tertibaümızı teftişe git­ mişti. Polis Müdürü Sadettin Bey de, büyük kapıya doğru sıralanan otomobilleri gözden geçiriyordu. Hem de; saray ve civarmdaki nokta, devriye ve ihtiyat ekipleri hakkında verdiğim malûmatı dinliyerek sağ ilerimde yürüyordu. Bir aralık, büyük bir çam ağacı altında durdu ve aramızda şöyle bir konuşma

oldu:

(6)

— Hiç bir itiraz ve mukavemetle karşı­ laşmadınız değil mi?..

— Hayır efendim..

— Çok memnun oldum buna.. Merkez memuru Mehmed Bey maiyeti ile içerde ya?.

— Evet... Tam vaktinde geldi ve maiye- tile saray dahilinde,, emrolunan yerleri tama- mile işgal etti.

— Güzel... Şimdi dikkatle dinle söyliye- ceklerimi... Makamı ilga olunan Halife A b- dülmecid Efendiyi, biraz sonra hudud harici edilmek üzere yola çıkaracağız. Sirkeci İstas­ yonunda hususî bir tren hazırlatılmış, karşıla­ şılması ihtimalli görülen her türlü vaziyet ve hareketlere karşı icabeden tedbirler de, gerek istasyonda ve gerek ise yollarda aldırılmıştır.

Gerçi; vukuuna ben pek de ihtimal vermi­ yorum amma, yolda herhangi bir menfî hare­ ket ile karşılaşmamızdan ısrarla bahsedili­ yor. Bunun için, Abdülmecid Efendinin, Sir­ keciden değil de Çatalcadan trene bindiril­ mesini, fakat, bu vaziyetin harice karşı kat­ iyen hissettirilmemesini kararlaştırdık. Anla­ dın değil mi?..

— Pek iyi anlıyamadım doğrusu Müdür Bey...

— Canım... Anlayıver işte... Halka, Hali­ fenin trene Sirkeciden bindirildiği hissini ve­ receğiz. . Perdeleri kapalı bir otomobil ile be­ ni ve Vali Beyefendiyi götüreceksiniz Sirkeci istasyonuna!.. Trenin hareketinden sonra da, saraya dönecek ve Mecit Efendiyi Çatalcaya götüreceksiniz...

— Çatalcâya mı dediniz beyim?.. — Evet...

— Bendegânı ile beraber mi efendim?.. — Hayır, onları toplu bir halde, Sirkeci­ de trene bindireceksiniz. Şunu da ilâve edeyim ki, bu ayrılığı ne Mecit Efendiye, ne bende­ lerine ve ne de halka kat’iyyen hissettirmiye- ceksiniz... Bu hususa bilhassa çok dikkat ve itina göstermenizi beklerim sizden. Anladınız değil mi?..

— Anladım efendim.

— Yalnız, bu vaziyeti Ahmetle senden başkaları bilmiyecek ha... Hattâ, maiyetiniz­ deki memurlar bile...

— Güzel. Şu halde Mecit Efendiyi saray­ da birhayli bekleteceğiz...

— Sarayda değil, otomobilde...

— Ya bekletilmesinin sebebini soru verir­ se?..

— Bir bahane ileri sürerek

oyalıyacaksı-306

— Sözlerimize itiraz eder ve otomobilden çıkmak teşebbüsünde bulunursa ne yapacağız beyefendi?..

Sadeddin Bey, alnını kırıştırarak: — Haklısın bunu sormakta, dedi, haki­ kati anlarsa, hiç şüphesiz ki çok gazaplanacak, söz dinlemek değil, ele avuca sığmıyacak bir hal alacak. Artık bunu idare edeceksiniz ve herhangi bir hâdisenin vukuuna meydan ver- miyeceksiniz...

— Çalışacağız efendim.

— Sonra, inşaallah olmaz ya, yolda şayet bir taarruza maruz kalırsanız, süratle icap eden tedbirleri almağa, taarruzu silâhla karşılama­ ğa mezunsunuz. Kule haricine çıktıktan sonra da çok uyanık bulunmalısınız. Kafilenin ileri ve gerisinde emniyet tertibatı almayı herhalde unutmazsınız... Bunları yapacağınıza eminim. Amma, hatırlatmak vazifem icabıdır: Yola dü- züldüğünüz zaman...

Müdürün sözünü keserek sordum:

— Hangi yolları takip edeceğimizi emir buyurmıyacak mısınız beyefendi?..

— Bunun için kafilenin öncülüğünü yapa­ cak grupun âmirine, vali ve merkez kumanda­ nı beyler tarafından icap eden emirler veril­ miş ve takip edilecek yollar, kroki üzerinde tâyin edilmiştir. Ahmetle vazifeniz, sadece ka­ fileyi takip ve muhafaza etmektir. Yolunuza çıkacak engelleri silip süpürmektir. Yollara, icabında size muavenet için, jandarma müfre­ zeleri ikame edilmiştir. Söyliyeceklerim bun­ lardan ibaret işte...

Sadeddin Bey emirlerini verdikten sonra, vali Haydar Beyle birlikte, saraya ve halife­ nin bulunduğu salona girmişlerdi. Saatlerce uğraşıp didinmiş, dil döküp terlemişlerdi. Ni­ hayet, millî iradeyi yerine getirmek muvaf­ fakiyetini göstermişler, Mecit Efendiyi saygı göstererek otomobile bindirmişler, perdelerini de elleriyle indirmişlerdi. Maiyeti de diğer oto­ mobillere yerleştirilmişlerdi. O esnada, ken­ dileri de, tertiplenen plân mucibince, kafile­ nin önünde perdeleri inik bir otomobile gir­ miş ve hareket emrini vermişlerdi.

Hepsinin de pencere perdeleri kapatılmış ve içlerine birer ikişer memur da katılmış olan ışıksız otomobillerin teşkil ettiği bu esrarlı ka­ filenin ön kısmı saat kulesini aşmış ve tram­ vay yoluna ulaşmıştı. Mecit Efendinin bulun­ duğu otomobil de, şoförüne verilen talimat da­ iresinde yavaş yavaş harekete geçmiş ve çam­ lık yola da girmişti.

(7)

SON HALİFE ABDÜLMECİT

v e

Hanedanı Âli • Osman

ıstanbuldan Nasıl Çıkarıldı?

Yazan: RAZİ YALKIN

Dedi ve önündeki kâğıdlardan ikisini, k o ­ yup kapattığı ayrı ayrı zarfların üzerine isim­ lerimizi yazdı. Uzatırken; dikkatli dikkatli yüzümüze bakarak ilâve etti:

— Size verdiğimiz vazifeler,- bu zarfların içindeki kâğıtlarda yazılı. Bu akşam saat tam birde (ezani saatle) Dolmabahçedeki saat ku­ lesinin altında açıp okuyacak, verilen emir ve talimat dairesinde işe başlıyacaksmız. Ken­ dinizi kafiyen lüzumsuz yere telâşa kaptır- mıyacak ve itidalinizi muhafazaya çalışacak­ sınız.. Hemen oracıkta vazifelerinizi birbirini­ ze anlatacak ve iş birliği yapmağa, bilhassa; vazife esnasında, aranızdaki irtibatı dikkat ve itina ile muhafaza etmeyi de; iş arasında;

Abdülm ecit, Eyüp camiinden çıkarken... (Arkada R ejet Pasa v e V elit Ebüzziya

görülm ektedir)

unutmıyacaksinız. Her ikinizin emrine veri­ len kırkar sivil ve silâhlı memurları da D ol- mabahçe camii avlusunda ve ayrıca tayin e- dilen resmî memurları da saat biri on geçe yanınızda bulacaksınız.. Ben; Sadettin ve Kâ­ mil Beylerle birlikte, biri on nihayet on beş dakika geçe yanınıza geleceğim. Sizden ri­ cam; bu bir çeyrek saat zarfında emrinize ve­ rilen memurları, tayin edilen mahallere sevk ve ikame etmiş ve diğer memurlarla da sîz­ lere şahsan tevdi olunan vazifelere de ibti- dar eylemiş bulunmanızdır.

Müdüriyet dairesinden, size ve yola çıka­ racağımız kimselere tahsis edilmiş otomobil­ lerle birlikte hareket edeceksiniz. Ancak oto­ mobiller arasında; nazarı dikkati celbetme- mek için; bulundurulması matlûp olan fasıla­ ları muhafazaya son derecede dikkat etmele­ ri lüzumunu da şoför memurlara tenbih ede­ ceksiniz. Gerek Sarayda, gerekse Halifenin şevki esnasında, vazifenizi işkâl edecek her­ hangi bir müdahale veya taarruza maruz kal­ dığınız takdirde, derhal silâhla mukabele ile maniaları izale edecek ve bunun için kat’iy- yen tereddüt göstermiyeceksiniz. Bu hususta ikinize de her türlü hareket salâhiyetini vâsi mikyasda veriyorum.

Bir de; sarayda, saray memur ve men­ supları ile bilcümle müstahdemine ve bilhas­ sa kadınlara karşı spn derecede nazik davra­ nacak, herhangi bir muarazaya meydan bı­ rakmayacaksınız... Gösterilecek ufak tefek taşkınlıkları; muhakkak surette; sabır ve ta­ hammül ile karşılayacaksınız..

Vali Bey; bize, bu emirleri verdikten son­ ra, Polis Müdürü Sadettin Beye dönerek:

— Bilmem başka bir şey kaldı mı ilâve edilecek? Eğer var ise; lütfen siz ikmal edi­ niz Sadettin Bey...

Dedi ve gözlerini muhatabının gözlerine dikti. Sadettin Bey:

— Yalnız muvaffakiyetlerine dua efen­ dim.. dedi. Müsaade buyrunuz da, artık

(8)

reye gitsinler ve kendilerine yardımcı olarak götürecekleri arkadaşlarını seçsinler..

Vilâyet dairesinden Müdürlük binasına gelinceye kadar; heyecanımızdan, ne Ahmed bana, ne de; ben ona bir şey söyliyememiştik. Yalnız; yanyana ve birbirimize dayana daya­ na yürüyor ve âdeta sendeliyorduk. Düşünme hassamız; sanki kökünden kurumuştu. Oda­ ma gelince, kapıdaki nöbetçi memura, içeri kimseyi bırakmamasını tenbihledik ve ikimiz de birer koltuğa serildik. Kapalı zarflar elle­ rimizde, gözlerimiz birbirimizin yüzlerinde bakışıp duruyor ve acı acı yutkunuyorduk. Nihayet; arkadaşım dillendi:

— Ne yapacağız ağabey?. Silkinerek cevap verdim: — Ben de onu düşünüyorum.

— On dakika içinde, bu zarflarda yazılı vazifeleri yerine getirebilecek miyiz acaba?.

— Elbette bu emirleri verenler o ciheti nazarı dikkate almışlardır. Beni düşündüren o değil, Ahmedciğim...

— Nedir ya?.

— Hiç görmediğimiz, kenar ve köşelerini bilmediğimiz bu yerde, yanlış bir iş yapmak çok korkutuyor beni.

— Haklısın... — Peki buna çare?.

— Sarayın iç vaziyetini ve müstahdem­ lerini iyi bilen bir kılavuz edinmek...

— Var mı böyle bir tanıdığın?..

— Var... Kısmımdaki memurlardan Can- fesci Rıza... (1) Doğma büyüme Beşiktaşlı ve saray adamlarından bir çoğu ile içli dışlıdır hem de... Onu alırız yanımıza...

Kısa bir görüşme ile, üç memur arkadaşı daha ayırdık.. Yine düşünceye daldık. O es­ nada; Polis Müdür Muavini Kâmil Bey ansı­ zın odaya girdi. Dalgın bakışlarını yüzleri­ mizde gezdirerek:

— Yardımcılarınızı., dedi., seçtiniz mi?.. İki arkadaş ayni cevabı verdik:

— Evet..

— Güzel.. Bazı şeyler hatırlatmak için geldim yanınıza... Olur ya... Her ihtimali dü­ şünmek lâzım. Sargı bezi vesaire gibi sıhhî malzeme ve bir iki de sedye lâzım size!...

Ahmed Bey ile yüzyüze ve şaşkın şaşkın bakışırken, Kâmil Bey sözüne devam ile:

— Doktoru Vali Bey temin etti. Sonra; (1) Canfesci Rıza Bey, zengin ve Bahçeka- pıdaki mağazasında ipekli kumaş ticareti ile meşgulken, merak saikası ile polis mesleğine girmiş ve bir hayli hizmetler de etmiş bir zat­ tır.

262

Son sultanlar, İstanbuldan uzaklaşırlarken..

vazife' icabı arkadaşlarınızla beraber, uzakça bir yere gitmeniz de çok muhtemel hani. Bu­ nun için, yedek kamyonlardan birine birer miktar da yiyecek vesaire de bulundurulması düşünüldü, temin de edildi. Bunlar da 4 nu­ maralı kamyonette ve sandıklar içindedir. Bu sandıklar arasında üzerlerinde A.A. harî- leri yazılı ikisi büyük ve altısı küçük sekiz sandık daha vardır. Bunların içinde ne oldu­ ğu, kapaklarının ne zaman ve ne suretle açı­ lacağı ve içinden çıkacak nesnelerin ne gibi vaziyetlere karşı kullanılacakları hakkında, hareketiniz esnasında size verilecek mühürlü bir zarfı yola çıktıktan sonra açarak anlıya- caksmız!...

Dedi ve bu kapalı sözleri, mânalı jestle­ ri ile içimizde şahlanan merakın ve heyeca­ nın yüzlerimizde bıraktığı izleri, gülümsiye- rek seyrede ede çekilip gitti.

Bütün hazırlıklarımızı tamamladığımız ve işsiz kaldığımız için iki arkadaş, yine düşün­ celerimizle başbaşa kalmış, bu vaziyette ge­ çirdiğimiz saatlerin hattâ; havanın karardı­ ğının bile farkına varamamıştık. O kadar dal­ mıştık işte!.. Bizi bu dalgınlıktan, ansızın a- çılan oda kapısının eşiğinde beliriveren ve tatlı tatlı gülümsiyen Müdürümüz Sadettin Beyin hafif sesi kurtardı.

— Hazırsınız değil mi beyler?.. Hareketi­ nize on beş dakika var!..

Diyerek yanımıza sokuldu. Mânalı ve te­ sirli bakışlarile yüzlerimizi yoklayıp okşa­ dıktan sonra sordu:

— Ne o ya... İkinizi de neşesiz görüyo­ rum. Rahatsız mısınız yoksa?..

__ Hayır beyefendi., dedim. Rahatsız de­ ğil kararsızız!..

(9)

SON HÂLİFE ÂBDÜLMECÎT

VE

Hanedanı Âli - Osman

İstanbuldan Nasıl Çıkarıldı?

Yazan: Razi YALKIN

Vali Haydar Bey; aldığı bu izahat üze­ rine, vaziyetteki nezaketi, ihtimalli vahame­ ti anlamış, salon kapısı ile denize nazır pen­ cerelerden birinin arasında duran büyük bir camlı dolaba abanarak, H alife Abdül- mecid Efendiye baka baka, derin bir düşün­ ceye dalmıştı. Polis Müdürü Sadettin Bey; soğukkanlılığını muhafazaya çalışıyor, va­ ziyeti ıslah için zihninde çareler araştırdı­ ğı, kaş ve göz oynatmalarından, dudak kı­ pırdatmalarından anlaşılıyordu. Bir taraf­ tan da salonda dolaşıyor, gözünü Halife A b- dülmecid Efendiden ayırmıyordu.

B öyle bir çeyrek saate yakın bir za­ man geçtikten sonra; Halife Abdülm ecid E- fendi, gözlerini açtı.. Sessiz ve hareketsiz Vali Haydar Beye doğru baktı, baktı, bak­ tı... Nihayet, yavaş yavaş kımıldanarak, sık sık yutkunarak davrandığı kanapede doğ­ ruldu. Ümidsizlik ifade eden bakışlarını, salonun tavanında, ve duvarlarda gezdir­ dikten sonra, Vali Haydar Beyin; üzüntü­ den kırışmış; yüzüne mıhladı. Bu bakışlar­ dan, ne de olsa ferahlanan ve cesareti de artan Vali Bey, güler yüzle H alifeye doğru ilerledi. Vali Beyin tavır ve hareketlerin­ den, Halifeyi teselli etmek niyetinde oldu­ ğu anlaşılıyordu. Fakat; buna meydan kal­ mamıştı. Çünkü, Halife Abdülm ecid Efen­ di, sakin bir eda ile sormuştu:

— Vali Bey.. Gönderileceğimiz mahal tayin edilmiş midir Ankaraca?.

— Hayır Halife Hazretleri.. Bu husus arzunuza bırakılmıştır.

— Yaa.. Şu halde ne ile ve ne tarafa hareket edeceğiz?.

— Rükûbunuza tahsis olunan bir tren ile Balkan hududuna...

— P ek i... Bu tren bizi nereye kadar götürecek?..

— Bu da, arzu ve kararı âlinize bıra­ kılmıştır efendim ...

Bu gece, herhalde yola çıkmak m ec­ buriyetinde olduğumuza göre, artık hazır--

120

lanmamız icabeder değil nü?. Şu halde ben harem dairesine kadar gideyim ve yapıla­ cak işlere nezaret edeyim.. Olmaz m ı?..

Bu söz üzerine alnı yine kırışan ve kaşları aşağı yukarı oynamağa başlıyan Vali Haydar Bey; Abdülmecid Efendiye b i­ raz daha eğilerek:

— Kendinizi yormasanız daha iyi olur

Halife ile İstanbuldan çıkarılanlardan En­

(10)

1 îJmF.':

m

; * M

ps

?

jfegkr . -’•¡»ü

t

İ İ

$1

M

m

SSO

't I I

- î§ ®

I *■ t

J |

.w

-,

i K

I

\

Î A

Halife Abdülmecid. kızı Dürrüşehvar ve

Efendi Hazretleri.. Çok üzüldünüz ve buh­ ranlar geçirdiniz. Vücudü âliniz herhalde istirahate muhtaç bulunmaktadır. Emirleri­ nizin tebliğine Sadettin. Beyin tavassutu da­ ha münasip olur gibi geliyor bendenize..

Diyor ve Sadettin Beye dönerek: — Efendi Hazretlerinden tebellüğ ede­ ceğiniz emirleri bu emirlere muhatap ola­ caklara tamamiyle tebliğ eder ve şayet E- fendi Hazretleri tensib buyururlar ise, ya­ pılacak hazırlıklara nezaret ile işi tesri e- dersihiz.

Halife Abdülmecid Efendi, Vali Hay­ dar Beyin bu teklifine evvelâ cevap

vermi-oğlu Ömer Faruk Efendi ile Isınçrede.

yor, başını önüne eğerek düşünüyor, acı a- cı gülümsüyor.. Biraz da istihzakâr olduğu sezilen bakışları ile, hırpaladığı Vali Hay­ dar Beye:

— Kuzum şunu açık söyleyin Beyefen­ di... İmalı sözlerinizden nezaret altında, temas ve ihtilâftan memnu bir vaziyette bulunduğumu anlıyorum. Bir şey daha tek­ lif edeceğim size.. Polis Müdürü yanımda bulunmak şartile, harem dairesine geçm e­ mizde de bir mahzur mutasavver mi sizce acaba?.. Herhalde olmasa gerek!..

D iyor ve gözlerini elinde tez ve titiz hareketle çevirmekte olduğu teşbihe

(11)

yor. Bu esnada; Polis Müdürü ile Sadettin Beyle gözgöze gelen ve mânalı manalı gü­ lerek gözlerini yine Halifeye çeviren Vali Haydar Bey, daha nazik bir jest ile;

— Bizce, yalnız rahatsız olmamanız, herhangi bir sebep ile ânî olarak tekrar te­ essüre kapılmamanız matlûbdur Efendi Hazretleri.. İçeriye teşrif buyrulacağına, hazırlık işlerile alâkalı bendelerinizi, emir buyursanız da, huzuru âlinize getirsek da­ ha iyi değil mi efendim.. Bu ricamı kabul buyurmanızı bilhassa istirham ediyorum zâtıâlinizden..

Abdülmecid Efendi, Valinin nazikâne ve devamlı ısrar ve ricaları, daha doğrusu yaptığı taleblere apaçık itirazları karşısın­ da, nihayet; harem dairesine geçmekten de sarfınazar etmek mecburiyetinde kalıyor. Fakat; bu sırada, iki tarafı da fena halde sinirlendiren yepyeni ve münakaşalı bir mevzu ortaya çıkıyor.

Abdülmecid Efendi; beraberinde g ö ­ türmek istediği eşyalar üzerinde ısrarla du­

ruyor ve soruyor:

— Verilen hilâfetin ilgası, Halifenin memleketten ihracı kararına göre, hükü­ metinizin dine aid olduğu gibi, artık hilâfe­ te aid umur ile de meşgul olmıyacağı an­ laşılıyor. Şu halde emânatı mübareke ile de alâkadar olmaması icabediyor tabiî.. Ö y­ le değil mi Vali Bey?.. Buna nazaran; ec­ dadımın birer vediası olan bu mübarek ve mukaddes eşyaları da beraberimde götür­ mek hakkım ve muhafaza etmek de vazi­ femdir. Bu husustaki noktai nazarınızı da elbette anlamak, hazırlığıma da ona göre başlamak isterim.. Buna ne buyuracaksınız bakayım Vali Bey?..

Vali Haydar Bey, karışık ve biraz da dolaşık ve bulanık gördüğü bu sual karşı­ sında hiç de duraklamıyor. Hiç de düşün­ meğe lüzum bile görmeden kestirme, ceva­ bını hemen veriyor. Gözden kaçmıyacak bir titizlikle:

—• Vallahi Efendi Hazretleri.. Ankara- dan aldığım emirde, zâtıâlinizin nakli m e­ kân ettirilmenizden değil, hemen hudud ha­ ricine çıkarılmanızdan bahsedilmekte ve tabiatı ile emânatı mübarekeye temas e- dilmemektedir. Saraylar ve cam iler gibi emânatı mübareke denilen eşyayi mütenev- via da hânedamnıza, bu arada şahsınıza değil, doğrudan doğruya Türk milletine aiddir âcizane bildiğim... Bunlar, sizlere değil tarihin millete vedialarıdır. Binaena­ leyh; şu anda hemen başlanılması icabeden

122

hazırlığın, yolculuğunuz için muktezi eşyaya münhasır kalması ve milletimize âidiyetinde hiç de şüphe olmıyan saray öş- yasına ve alelhusus emânatı mübarekeye el uzatılmaktan sarfınazar buyurmanız lâzım­ dır. Bunların şahsınıza aidiyeti hak ve id­ diasını, isterseniz bilâhare de yapar ve hü­ kümetten taleb edebilirsiniz... Bu hususta başkaca bir fikir ve mütalea yürütmek, hat­ tâ; bu mevzu üzerinde daha fazla görüş­ mek bile vazife ve salâhiyetim haricinde­ dir. Çok rica ederim, bu ve emsali taleb ve iddialarla meşgul olmayı bırakalım da, bir an evvel yol hazırlığına başlıyalım ...

Diyor, hazırlık için kimlerin çağırılması icabediyorsa, isimlerinin hemen bildirilm e­ sini de; yüzünü birazcık ekşiterek istiyor. Biraz sonra; Halife Abdülm ecid Efen­ di, salona getirtilen Haremi Hümayun Hazi­ nedar Ustası ile kalfası ve bir de harem a- ğasına, kendince gerekli olan emirlerim vermişti. O esnada; Vali Haydar Bey de ha­ zırlanacak eşyanın cins ve nevilerini, m ik­ tarlarım tayin etmişti. Hazırlık işinin ni­ hayet yarım saatte bitirilmesi keyfiyetini de; kızım sana söylüyorum gelinim sen an­ la; tâbirine uyarak ve tatlı bakışları ile Halife Abdülmecid Efendinin yüzünü okşı- yarak gülümsiye gülümsiye alâkalılara ten- bih etmişti. Bu tenbihin Halife Hazretleri­ nin arzu ve iradesi icabından olduğunu da sözlerine eklemişti.

Halife Abdülmecid Efendi, Vali Hay­ dar Beyin bu nâzikâne tenbih ve ihtarları­ nı, lüzumsuz bir müdahale ve şahsına kar­ şı bir tecavüz saymış, yine ve fena halde celâllanmıştı. Somurtkan bir çehre ve ce- lâllanmamn verdiği tezlik ve titizlik ile sa­ londa, aşağı yukarı dolaşıyordu. Hırçın ba­ kışları, ağırca hitapları ile Vali Beyi hırpa­ lıyordu. Fakat...; Gerek o tarihî vâkıadaki çok kıymetli başarısı ve gerekse İstanbul Valiliğinde bulunduğu müddet zarfındaki birbirinden yüksek icraatı ile büyük bir idareci olduğunu isbat eden rahmetli Vali Haydar Bey, Halifenin bu; yalnız gönül k ı­ rıcı değil de şeref ve haysiyet kırıcı sözle­ rine hiç de mukabele etmiyor, el ve gözle­ ri ile yaptığı askın ve taşkın hareketleri görmemezliğe geliyordu.

Sözlerinin ve hareketlerinin gerek Vali Haydar ve gerekse Polis Müdürü Sa­ dettin Beyler tarafından sükûnetle karşıla- mlmasından, yavaş yavaş yumuşadı.

(12)

SON HALİFE ABDÜLMECİT

ve

Hanedanı Â li - Osman

ıstanbuldan Nasıl Çıkarıldı:

Pencereden denize bakmak suretile ken­ di kendine oyalanmağa başlıyan Halife Ab- dülmecid Efendi, bir aralık yine Vali Hay­ dar Beye doğru dönüyor. Yarı gazaplı yarı da meraklı bakışlarını yüzünde gezdire gezdir e soruyor:

— Trene nereden bineceğiz Vali Bey?.. Vaii Haydar Bey bu sual karşısında bi­ raz duraksar gibi olmuş, saatlerdenberi üzü­ lüp didinmekten daralan yüreğine bu sual, çok acı ve pek haklı bir şüphe sokmuştu. Çünkü; Halife Abdülm ecid Efendinin, trene Sirkeciden bindirilmesinin münasip ve mu­ vafık olup olmıyacağı, daha o günün saba­ hında alâkalılar arasında görüşüldüğü sıra­ da; Halife Hazretlerinin şevki işi ile alâka­ lı bulunan salâhiyetli zatlardan biri, Halife

ve hilâfet taraftarlarından bulundukların­ dan şüphe edilen bazı kimselerin büyük ve küçük topluluklar halinde istasyon ve c i­ varlarında, bir hâdise çıkarmak, bu suretle de Halifenin gönderilmesine mâni olmak teşebbüsüne geçmeleri ihtimalini, hazır bu­ lunanlara hatırlatmış ve bu ihtimal üze­ rinde ehemmiyetle durulması, buna karşı gerekli tedbirler alınması tavsiyesinde bu­ lunmuştu.

Diğer alâkalılar ve bilhassa Vali Hay­ dar Bey tarafından da varid ve kabule şa­ yan görüldüğü için, Halife Abdülm ecid

E-

fendinin trene Sirkeci İstasyonundan değil de Çatalcadan bindirilmesi kararlaştırıl­ mıştı. Verilen bu karar ve hele; bu kararın tatbiki için alman bütün tedbirler ve

yapı-Bu resim, Saray mensubları ve Sultanların Sirkecide trene bindikleri zaman alınmıştır. (Reşad Ekrem K oçu’nun kolleksiyonundan)

(13)

lan hazırlıklar; bu işle vazifelendirilen kim­ selerden gayrilerine; tamamile gizli tutul­ muştu.

Halife Abdülmecid Efendinin böyle du­ rup dururken manalı bakışlar ile bu suali sorması, Vali Haydar Beye; gündüz görüşü­ lenleri ve bilhassa gizlice ve ansızın girişi­ lecek menfî teşebbüsleri hatırlatmıştı ve pek haklı olarak da kuşkulandırmıştı. Vali Beyin duraklamasındaki başlıca sebep bu idi işte!..

Vali Haydar Beyin tavır ve halinde an­ sızın vukubuian bu değişiklik de; hiç şüp­ hesiz; çok zeki bir zat olan Halife A bdül­ mecid Efendinin, tabiî ki gözünden kaçmış değildi. O da, bu suali sorduran ve zihnini tırmalıyan şüphe ve endişe her ne ise, onun tesirine; Vali Beydeki değişiklik üzerine; büsbütün kabarmış ve şahlanmıştı. Yine acı acı kıvranmağa, dudaklarını kemirmeğe, si­ nirli hareketlerle sakalının tellerini çekip koparmağa başlamıştı.

Fakat; bu hali çok sürmedi. Kendini pek çabuk toplıyan Vali Bey, vaziyet ve halindeki değişikliğe, koltuğu altında ç ı­ kan ve kendisini günlerdenberi kıvrandıran çıbanın o esnada birdenbire başlıyan ağrı ve acısının sebep olduğunu tam zamanında ileri sürüvermesi, hele; Halife Hazretlerin­ den af ve özür dilemesi, ve o sırada da; trene Sirkeciden binileceğini inandırıcı bir eda ile söylemesi, yüzde yüz muhakkak olan acı bir münakaşanın çıkmasını önledi.

Halife Abdülmecid Efendi, Vali Hay­ dar Beyin sözlerine inanmış gibi görünmek­ le beraber, herhalde zihnini kemiren endi­ şenin sevkile yüzünü tekrar buruşturdu ve sert bir sesle sordu:

— Sirkeciye karadan mı gideceğiz y ok ­ sa denizden mi?...

Vali Haydar Bey; solu gerisinde duran ve Halifenin bu sualleri sıralayıp sorma­ sından; ne de olsa; kuşkulanan Polis Mü­ dürü Sadettin Beye dönerek, Halifeye his­ settirmeden bir göz işareti verdi ve sözüne devam etti:

— Hangi tariki tercih buyurursunuz efendim?..

Halife Abdülmecid Efendi, yine düşün­ ceye dalmış, kaş ve gözlerini oynatmağa, sık sık yutkunmağa başlamıştı. Bir aralık, yine ayağa kalktı. Titiz adımlarla ilerliye- rek Vali Beye yaklaştı. Îtimadsızlığını his­ settirecek bir eda ile yüzüne baktı, baktı. Ve nihayet:

— Ben mi Vali Bey?., diye haykırdı..

166

Son Halife Abdiilmecidin son fotoğrafı

Yine biraz durup düşündükten sonra sözü­ nü tamamladı:

— Deniz tarikiyle geçmeyi tercih edi­ yorum Sirkeciye ben!..

Vaziyetin yine çapraşık bir şekil almak üzere olduğunu hisseden Vali Haydar Bey, alnını kırıştırarak sordu:

(14)

Hazretleri?. Lütfen söyler misiniz âcizinize? — Kara yoluna çıkmakta karşılaşılma- sını hatırladığım bazı ehemmiyetli mah­ zurlar!..

— Meselâ ne gibi mahzurlar efendim?. — Söyliyeyim ... Yolda bir taarruz ve hakarete maruz kalmamız, yahud da; görü­ nür görünmez bir kazaya uğramamız filân gibi.

Halife Abdülm ecid Efendi; nihayet, zihnini kemiren endişeyi açığa vurmuştu. Milletten korktuğunu apaçık ortaya k oy­ muştu artık. Bu yersiz ve yakışıksız endi­ şeye; kendiliğinden mi, yoksa yakınların­ dan herhangi birinin veya bir kaçının tah­ rik ve telkinleri ile mi; kapıldığı bilinemez ve o an için kendisinden de bu husus soru­ lup öğrenilemezdi de tabiî..

Vali Haydar Bey de; esasen, bunu öğ­ renmeyi ve bu işi eşelemek ile mevzuu de­ şip genişletmeyi lüzumsuz görmüş, belki de; bu suretle hem kendini hem de muha­ tabını sinirlendirmekten çekinmişti. A m ­ ma; sualin cevabını vermekde hiç de gecik­ memişti. Tam bir idare âmirine yakışacak tatlı sert bir ciddîlikle:

— Efendi Hazretleri., dedi. Müsaade­ nizle arzedeyim ki, zâtıâliniz yok yere veh ­ me kapılıyorsunuz.. Hâtırı âlilerine gelen, yahud da bazı kendini bilmezler tarafından yapılan telkinler ile zâtıâlinizi endişeye dü­ şüren bu menfî ihtimaller kat’iyyen varid değildir ve olamaz da. Büyük m illetim iz...

Vali Beyin sözünü bitirmesine imkân kalmamıştı. Tam o esnada; biraz evvel sa­ londan çıkan Polis Müdürü Sadettin Bey, telâşla gelmiş, ve Vali Beye hitaben, hazır­ lığın bittiğini, eşyaların otomobil ve kam ­ yonlara yerleştirildiğini bildirdikten son­ ra; eli ile Halife Abdülmecid Efendiyi işa­ ret ederek sözüne şöylece devam ile:

__ K en di Hazretlerinin maiyeti âlile­ rinde götürmek istediği bendegânımn isim­ leri de; mahdumu mükerremleri Efendi Hazretlerinden öğrenilmiş ve kendileri o- tomobillere bindirilmiştir. Ne emir buyru­ luyor?.

Dedi y e bir kenara çekildi.

Koca salonu, hüzünlü bir sessizlik kap­ lamıştı. Vali Haydar Bey; merak ve biraz da tereddüt sızan bakışlarını Halife A bdül­ mecid Efendinin yüzünde gezdiriyor, elle­ rini oğuşturarak ve sık sık yutkunarak ha­ ille, hareket zamanının geldiğini anlatmak istiyordu.

Halife Abdülmecid Efendi, ayrılık za­

manının artık yakınlaştığını anlamıştı. B ir­ den yaşarıveren gözlerini yummuş, düşme­ mek için sağ elile yanındaki orta masanın kenarına tutunmuştu. O da acı acı yutku­ nuyor, sol eli ardsız arasız seyiren sakalın­ da olduğu halde kara kara düşünüp duru­ yordu. Polis Müdürü Sadeddin Bey de, he­ yecandan mütemadiyen kırpışan gözlerini kol saatinden ayırmıyordu. Ara sıra; Vali Beye telâşlı ve istifhamlı bakışlar fırlatı­ yor, lisan hali ile daha ne duruyoruz demek istiyordu.

Bir kaç dakika süren bu sessiz, fakat; o nisbette heyecanlı sahneyi, Halife A bdül­ mecid Efendinin mütevekkil bir eda ve k ı­ sık bir şada ile söylediği şu sözler nihayet­ tendir mişti:

— Takdir-i Hüdâya uymaktan başka ne gelir elden. Haydi beyler, biz de inelim ve derhal hareket edelim. Yalnız, evlâdla- rımı yanımda bulundurmak isterim. Buna da itiraz etmemenizi ve arzumu yerine ge­ tirmenizi bilhassa rica ederim.

Halife Abdülm ecid Efendi; nihayet, millî iradeye karşı boynunu eğmiş, çocu k ­ ları ile birlikte perdeleri kapalı otom obile girmişti.

Halife Abdülm ecid Efendiye yapılan bu millî tebliğden on gün evvel idi hiç u- nutmam... O sıralarda; sinsi sinsi şurada burada dolaşan ve Halifenin ayni zamanda Devlet reisliğini de deruhde etmesi mevzuu üzerinde propagandalar yapmağa kalkışan bazı kimselerin faaliyetlerini gizlice takip eden yardımcılarımızdan vâiz Hâfız Mah- mud Efendi ile, odamda görüşüyordum. Gelen bir komiser arkadaş, Polis Müdürü Sadeddin Beyin beni istediğini işaret ile an­ lattı. Hâfızın son derecede dikkate şâyan o- lan haberlerini dinlemeyi; bir mazeret be­ yanı ile; sonraya bıraktım ve kalktım.

Müdürün odasında siyasî kısım baş m e­ murlarından Ahmed (1) îdikut bir kenarda ayakta duruyor, Müdür Bey de düşünceli bir eda ile geziniyor ve bıyıklarını çekişti­ riyordu. Beni görünce; ikimize de karşısın­ da yer gösterdi. Kendi de; yazı masasının gerisindeki koltuğa yerleşti. Mânalı bakış­ larını yüzlerimizde gezdirerek:

(Devam ed ecek )

(1) Millî Savaşın yıldızlarından olan ve alâkalıların kadir bilmemezlikleri yüzün­ den ihmal olunan bu bahtsız arkadaş ha­ yattadır. Tophanedeki Belediye garajında ücretle çalıştırılmaktadır.

(15)

SON HALİFE ABDÜLMECİT

v e

Hanedanı Ali • Osman

istanbuldan Nasıl Çıkarıldı?

Yazan: RAZİ YALKIN

— Arkadaşlar! dedi. Vali Beyefendi; son hâdiseler hakkında, Ankara ile uzun bir telefon görüşmesi yaptı ve bir çok da em irler aldı. Bugünlerde; pek mühim va­ ziyetler ve vazifeler karşısında kalacağımı­ zı, bu yüzden çok, amma pek çok uğraşıp yorulacağımızı tahmin ediyorum.

Şimdi görüşeceğimiz mevzular çok mahremdir. Biraz sonra vazife ve direktif vereceğiniz arkadaşlarınıza karşı bile son derecede ağız sıkılığı gösterecek ve temkin­ li davranacaksınız.. Şimdi size vereceğim vazifeyi iki arkadaş, elele ve başbaşa verip idare edeceksiniz...

Yapılacak iş şu: Şimdi isimlerini not ettireceğim kimseler hakkında, zaten yapıl­ makta olan tarassud ve takip, bugünden iti­ baren mümkün olduğu kadar şiddetlendiri­ lecek ve bunların memleket haricine çık ­ malarına, yahud da herhangi bir ecnebi

Halife Abdülmecidin tuğrası ve Yaşar' Şadinin meşhur defterine yazdığı hâtıra

devlet sefarethanesine sığınmalarına kat— iyyen meydan verilm îyecektir. Bunun ne kadar müddet devam edeceğini tahmin im­ kânı yoktur. B elki de; bu gece veyahud herhangi gecenin birinde, ansızın alınacak bir emir ile faaliyete geçeceğiz ve nihayet; bir saat içinde, takip edilenleri tevkif ve em­ rin diğer aksam ve teferrüatını da yerine getireceğiz.

Binaenaleyh; bu işlere tayin edeceği­ niz arkadaşlarınızın takip edecekleri şahsi­ yetleri hiç gözden kaçırmamaları, daima elleri altında bulundurmaları ve bilhassa; vazife esnasında çok dikkatli ve kurnaz davranmaları, sık sık kıyafet değiştirip makyajla çehrelerini tanmmıyaeak bir şek­ le koymaları, takiplerinde bulundukları şahsiyetleri şüphelendirip herhangi bir ted­ bire başvurmalarına sebeb olabilecek hare­ ketlerden kaçınmaları lâzımdır. Ufak bir dikkatsizliğin; sîzleri de, bizleri de, memur arkadaşları da şiddetle mes’ul edeceğini de hatırdan hiç çıkarmamalıdır.

Bunun için vazifelendireceğiniz arka­ daşları iyi seçmenizi, kendilerine direktif verirken biraz evvel söylediğim hususlara ve hele mahremiyyete son derecede itina göstermenizi beklerim sizden.

Şimdi tevkif edilmeleri muhtemel ci­ lan şahsiyetleri söyliyeceğim... Yazınız not defterlerinize.. Avukat Lûtfi Fikri Bey, ga­ zetecilerden Ahmed Cevdet, Hüseyin Cahid, Velid Ebüzziya B eyler ve bunlarm sahip­ leri bulundukları gazetelerin mes’ ul mü­ dürleri.. Dayı Mes’ ud, Yenibahçeli Şükrü, Abdülkadir Beyler... Lâz A li Osman Ağa ve Kasap lâkabı ile anılan hani şu çeteci İbrahim.. Şimdilik bu kadar alman isim­ ler... Belki bu gece, belki de yarın bu lis­ teye yeni yeni isimlerin ilâve edilmesi de pek muhtemeldir.

Bu vaziyete göre; bu on iki zat için ta­ yin edilecek dörder arkadaştan başka, her

(16)

türlü menfi ihtimallere karşı elli altmış me­ mur da, ihtiyat bir kuvvet olarak daima elde bulundurulmak lâzım. Binaenaleyh; şu dakikadan itibaren, muavinim Kâmil B ey­ le bana, sîzlere ve kısımlarımızda bulunan bütün arkadaşlara ev izni kat’î olarak ke­ silmiştir. Hepimiz vazife başında ve ansı­ zın verilecek emri ifaya hazır vaziyette bu­ lunacağız..

Unutmadan şunu da ilâve edeyim ki; Dayı Mes’ud; Yenibahçeli Şükrü ve A bdül- kadir B eylerle çeteci İbrahimin tevkifleri­ ne memur edeceğiniz arkadaşların; maruf tâbiri ile gözlerini budaktan sakınmıyacak derecede cesur ve atıcı olmalarına da ehem miyet veriniz bilhassa. Çünkü; dördünün de, tevkifleri esnasında hâdise çıkarmaları, silâha sarılmaları muhakkak görülüyor ve ciddî tedbirler alınması ısrarla tavsiye edi­ liyor. Bu iş için ayıracağınız arkadaşların tayinini sîzlere bırakıyorum. Bunların tev­ kifleri esnasında sîzlerin de bulunacağınıza göre güvendikleriniz kim ler ve hangi şube ve kısımlarda ise derhal getirtmek salâhi­ yetini de veriyorum size..

Müdür Sadeddin Bey; Ahmed Bey ile beni bir kaç saniye süzdükten sonra; bakış­ larını yüzüme dikti. Ve:

— Sizi., dedi.. Yenibahçeli ile A bdül- kadir Beyi tevkife memur ediyorum.

Sonra da; Ahmet Beye dönerek: — Ahmet Bey, seni de Dayı Mes’udla çeteci İbrahimi....

Dedi. Bakışlarını, Çamlıca tepeleri ile, Boğazın havuzlaşmış gibi görünen Üskü- darla Beşiktaş arasındaki sahasında gezdire gezdir e ilâve etti:

— Bu zatların dördü de; biliyorsunuz ki; alıngan ve atılgan, birbirinden yaman ve afacan şahsiyetlerdir. Pek kolay kolay, tebliğ edeceğiniz emirlere boyun bükecek ve önünüze düşecek takımdan değillerdir. Herhalde çetin bir mukavemet ile karşıla­ şacak, belki de çarpışmak mecburiyetinde kalacaksınız.. Çok dikketli ve basiretli dav­ ranmanızı şimdiden tavsiyeyi lüzumlu gö­ rüyorum. İkincisi de tevkif edilecek şahsi­ yetlere, meselâ, Lûtfi Fikri, Hüseyin Cahid, Velid Ebüzziya ve Ahmed Cevdet Beylerle, gazetelerinin mes’ul müdürleri olan beyle­ re karşı son derecede nazik davramlması, herhangi bir şekilde rencide edilmelerin­ den sakınılması son derece şâyânı arzudur. Bu hususta, arkadaşlarınıza tenbih ve ica­ bını temin edersiniz...

Bugünlük ricalarım bunlardan ibaret

Halife Abdülm ecit ile hudut haricine çıkarılan sultanlardan biri

arkadaşlar. Cenâbı Haktan hepimiz için ha­ yırlı âkibet ve m uvaffakiyetler temenni e- derim. Hadi bakalım hemen işe başlayınız. Bir saat sonra tertibatınız hakkında geniş malûmat ile seçeceğiniz memurların isimle­ rini ve kendilerine verilen vazifeleri de bir liste halinde bana bildirmenizi beklerim.

Müdürümüz Sadeddin Beyden ayrıldık­ tan sonra, odamda Ahmed Bey ile karşılık­ lı oturmuş; ilk iş olarak; izin gecelerinin yazılı olduğu listeyi karalamak, ikinci bir

(17)

emre kadar bütün arkadaşların dairede ve daima emre mıyıtazır bir halde bulunmaları hakkında birkaç satır yazı yazmış ve vazi­ fe listesini hazırlamağa başlamıştık. Öteden beri birlikte çalıştığımız arkadaşların ce­ saretlerine, iktidarlarına emniyet ve itima­ dımız bulunduğu için bu listeyi hazırlamak da hiç güçlük çekmiş değildik.

Her saatini bunaltıcı bir sıkıntı içinde kıvranarak geçirdiğimiz bu intizar devresi, tam on gün sürmüş, en büyüğümüzden en küçüğümüze kadar hepimizi de çok üzmüş­ tü. On birinci günü ikindi vakti idi. Odam­ da oturuyor, on günden beri devam eden işsizliğin, hareketsizliğin verdiği gevşeklik ile sık sık geriniyor, esnayip duruyordum.

Hemen hemen; şekerleme kabilinden bir uykuya dalmak üzere bulunuyordum ki; oda­ mın kapısı hızlı hızlı vuruldu. Vali Beyin o - dacılarından Ahmed Ağa; cevabımı bekleme­ den içeri girdi. Tez adımlarla yanıma geldi. Fısıltılı bir ses ile:

— Hemen şimdi!., dedi. Vali Beyefendi sizi ve baş memurlardan Ahmed Beyi istiyor. Müdür Sadettin Bey ile muavini Kâmil Bey de oradalar. Galiba çok mühim bir şey var. Başbaşa yarım saattir fısıldaşıp duruyorlar!..

Bu haberden; günlerdenberi beklenildiği­ ni bildiğimiz tevkifat emrinin geldiğini ve ar­ tık, pilânları tertiplenen faaliyete hemen ge­ çileceği zihabma kapılmıştık,' hemen Ahmed Bey ile birlikte Vilâyet dairesine yollandık. Vali Haydar Beyin odasına girdiğimiz zaman gördüğümüz vaziyet karşısında ikimiz de şa­ şırmış, birbirimize bakakalmıştık.

Vali Haydar Bey; yazı masasının kena­ rına dirseklerini dayamış, başını avuçları içi­ ne almış, düşünüyordu. Müdür Sadettin Bey; alnını kırıştırmış, elindeki kâğıdı okuyor gibi görünüyor, halinden belli ki o da derin derin düşünüyordu. Müdür muavini Kâmil Bey de; gözlerini yere dikmiş, kaşlarını yoluyor ve başını sallayıp duruyordu. Her üçü de odaya girdiğimizin farkında olmamış gibi görünü­ yor, hal ve vaziyetleri bize bu hissi veriyordu. Meraklı ve soruşturucu bakışlarımı, âmir­ lerimin yüzlerinde şöyle birer gezdirdikten sonra, vücudümüzü hissettirecek yüksekçe bir sesle:

— Bizleri emir buyurmuşsunuz efendim, geldik..

Dedim ve kendilerine doğru ilerledim. İlk olarak Müdür Sadettin Bey ile gözgöze gel­ dik. Asık bir yüzle, oturduğu kanapenin ya­ nındaki boşluğu göstererek:

— Birer sandalye alın da sokulun şöyle bakayım ikiniz de...

Dedi ve süzgün bakışlarını yüzlerimizde gezdirdikten sonra ilâve etti:

— Son derecede mühim ve tarihî bir va­ zife karşısındayız. Sizi bunun için çağırttık!..

Ahmed Bey ile birlikte Müdürle muavi­ ninin arasında ve Vali Haydar Beyin tam kar­ şısında birer yer aldık. Fakat; âmirlerimiz ne bir şey söylüyor ve ne de yüzümüze bakıyor­ lardı. Tabiî, biz de onlar gibi sessiz ve hare­ ketsiz, olduğumuz yerde kaldık. Kendi ken­ dime; tarihî vazifenin ne olabileceğini düşü­ nüyor, zihnimden türlü türlü ihtimaller ge­ çiriyordum. Evvelce alınmış olan tevkifat em­ ri üzerinde biraz durur gibi oluyor, fakat; bu­ nun üç âmirimizi bu derece derin düşüncele­ re düşüreceğini bir türlü kabul edemiyordum. Zihnimi yoruyor, hatıralarımı zorluyor ve bu­ na bir sebep bulmağa uğraşıyordum.

Bu düşünceli sahne, on dakikadan fazla sürmüştü. Nihayet; Vali Haydar Beyin ansı­ zın yükselen gür ve tatlı sesi, önümüze eğik duran başlarımızı kaldırmış, hepimizi de; se­ vimli yüzüne baktırmıştı. Her vakitkinden daha ciddî bir eda ve yüksekçe bir şada ile söze başlamıştı:

— Arkadaşlar!.. Halife hal’ ve hilâfet makamı lâğvolunmuştur. Başda Abdülmecid Efendi olduğu halde Saltanat Hânedanının kadın ve erkek, büyük ve küçük bütün âza- ları ile, damad paşa ve beyler ve beyzadele­ rin, Türkiye Cumhuriyetinin hükümran ol­ duğu yerlerde ikamet hakları nez’edilmiş bu­ lunmaktadır. Binaenaleyh, şu andan itibaren, bu kararın tatbikine memur bulunuyoruz. İşe bu akşamdan başlıyacağız ve evvelâ Mecid E- fendiyi bu gece millî hududumuz haricine çı­ karacağız...

Verilen bu tarihî vazifeyi artık biz de anlamış, bu vazifenin Ahmed Bey ile bana ait olan kısımlarını öğrenmek için, meraklı ba­ kışlarımızı, âmirlerimizin düşünceden kırışan yüzlerinde gezdirmeğe başlamıştık. Sabırsız­ lıkla, verilecek vazifeyi bekliyor, üzüntüden, ve meraktan oturduğumuz yerde bayağı titri­ yor ve buram buram terliyorduk.

Vali Haydar Bey; yazıhanesinin üzerinde yanyana serili duran kâğıdlara sıra ile birer birer göz gezdirdikten sonra, yüzümüze baka­ rak:

__Tevdi olunan bu çok mühim ve o nis-bette de müşkül olan bu işi; hükümetimizin emir ve arzusuna mutabık ve haiz olduğu e - hemmiyetle mütenasip olarak; görebilmekli- ğimiz için aramızda vazife taksimatı yaptık.

(Devam ı var)

(18)

Son Halife Abdülmecid v e şimdi Haydarâbad Nizami’nin gelini olan Dürrüşehvar (Galip Kem ali Söylem ezoğlu’nun kolleksiyonundan)

Son Halife Abdülmecid

V E

Hanedanı Âli - Osman

İstanbuldan Nasıl Çıkarıldı?

Y a za n :

RAZI YALKIN

(Başlarafı geçen sayıda)

Halife Abdülmecid Efendi; çok ânî o- larak alman bütün tedbirleri bittabi bilm i­ yor ve Vali ile Polis Müdürünün; malûm kararı kendisine tebliğ için geldiklerini tahmin ediyordu. Bu sebeple de; sık sık kükrüyor ve bu hareketleri ile; ne de olsa; Vali ile Polis Müdürünü sinirlendiriyordu.

Halife Abdülmecid Efendinin son sua­ lini, kısaca cevaplandıran Vali ve Polis Müdürü Beyler, muhataplarını daha fazla heyecanlandırmamak için, sükûtu tercih etmişlerdi. Fakat; onların bu sessizliğini ve hareketsizliğini, kendi tahm inlerine' uy*

58

gun olarak yoran Abdülmecid Efendi, ga­ zap püsküren bakışları ile hırpaladığı m u­ hataplarına doğru hırs ve hışım ile soku­ luyor ve dik bir sesle:

— Yapacağınız cebri ikrar ediyorsu­ nuz değil mi?.. O halde; tekrar ediyorum işte!.. Ne hilâfetin ilgası, ne de memleket­ ten ihracım kararını kat’iyyen kabul etmi­ yorum. İstediğinizi yapmakta serbest ve muhtarsınız efendi 1er!...

Diye bağırarak, kendini gerisindeki kadife koltuğa atıyor. Geriye doğru yasla­ nıyor. Ayaklarını da ileriye doğru uzata­ rak, gittikçe büytiyen ve kan bürüyen göz­

(19)

lerinin yakıcı bakışlarını Vali ile Polis Mü­ dürünün yüzlerinde gezdiriyor. Adeta m ey­ dan okur gibi, direngen bir tavır takm ıyor ve söyleniyor:

— Hilâfeti Muazzamai İslâmiyenin timsali olan şahsıma karşı reva görülen bu muameleye tahammül edemem artık. Hâ- nedânımın huzur ve selâmeti namına, şim­ diye kadar ne dedilerse kabul ve icradan istinkâf etmedik. Salâhiyeti tahdid edilm e­ sine rağmen hilâfet makamını kabulde de zinhâr tereddüt göstermedik. Milletimizin hâtırına hürmeten gösterdiğim bu feragat ve fedakârlık sanki kâfi değilmiş gibi, şim­ di de beni ve hiç şüphesiz benden sonra da hânedanımızın bütün erkân ve efradım yâd ellere atmak istiyorlar...

Vali ile Polis Müdürü artık Abdülme- cid Efendinin sözlerine kulak bile verm i­ yorlardı. Kapı önündeki paravananın geri­ sine çekilmişlerdi. Yüzyüze vermişlerdi. A- lman emrin yerine getirilebilmesi konusu üzerinde. Polis Müdür Muavini Kâmil Bey ile âcizinizin işitebileceği kadar hafif bir ses ile konuşuyorlardı:

— Ne yapacağız Sadettin?.. Bu adam bizi çok üzecek ve yoracağa benziyor!..

— Evet.. Maalesef öyle Vali Bey.. — O halde?..

— Şiddetli harekete geçmek zorunda kalacağız galiba...

— Ben de öyle görüyorum. Fakat, na­ sıl yapacağız bunu?..

Polis Müdürü Sadettin Bey, biraz dü­ şündükten sonra gülüm siyerek:

— Hiç şüphesiz ki, diyor; kucaklayıp

otom obile atacak ve kaçırır gibi bir vazi­ yet yaratacak değiliz.. Bütün ümidlerini kıracak ve millî iradeye uymaya mecbur bırakacak bir çareye başvurmamız lâzım Vali Bey!..

-— Meselâ, ne gibi Sadettin?..

— Hatırıma gelen şu.. Meselâ; ileri sürdüğü taleb ve itirazları Büyük Millet Meclisi Reisliğine arzetmiş ve daha şiddet­ li hareket lüzumuna dair yeni bir emir al­ mış gibi görünsek. Bu suretle inad ve m u­ kavemetini kırarak, biraz da korkutarak... Vali Haydar Bey, Polis Müdürünün sö­ zünü kesiyor. Memnunluk ifade eden bir gülümseme ile:

-— Sadettin, bu çok mükemmel işte... diyor. Hemen buna bir şekil verelim ve ha­ rekete geçelim...

— O halde; zâtıâliniz tekrar onun ya­ nma gider, vaziyeti Ankaraya telgrafla bildirttiğinizi ve cevap beklediğinizi söy­ lersiniz kendisine. Biraz sonra da; bende­ niz, yanınıza gelir, alman cevabı; nasıl e- mir buyrulur ise; ya zâtıâlinize veririm ya- hud da yüksek sesle okurum. Tabii k i:; bu cevabı, onun mâneviyatmı hırpalıyacak, ü- midlerini kıracak bir şiddette ve çok kat’î bir mahiyette tertip edeceğim.. Müsterih o- lunuz siz...

Vali Haydar Bey; Halife Abdülm ecid Efendinin yanına girerken, Polis Müdürü Bey yanımıza geldi.. Salondan işitilecek kadar yüksek sesle muavini Kâmil Beye hitab ederek:

— Haydi Kâmil Bey.. Saray

telgraf-Millî nvdudlar dışına çıkarılan Osmanlı Hânedamndan beş şehzade

(20)

Son Halife

Abdülmecid

bir Cuma

selamlığında.

Bu resim, Ha­ lifenin istifa e- deceği hakkın­ da çıkan hava­ disler üzerine, Abdül - M eci- din bilhassa al­ dırıp o zaman gazetelerle neş redilen resim­

dir.

★ hanesine ineceğiz. Ankara ile muhabere e-

deceğiz.

Dedi ve elile, kendilerde birlikte gel­ memi işaret etti.

Biraz sonra, telgraf odasında ve telini akşamdan kestirdiğimiz makinenin bulun­ duğu masanın başında idik. Muavini ile ki-, sa süren bir görüşmeden sonra, Müdür Sa­ dettin Bey söylüyor.. Ben de müsvedde ha­ linde not ediyordum. (1) Beş dakika içinde cevap hazırlanmış, bir telgraf kâğıdına ya­ zılmış ve resmî mühürle de damgalanmıştı. Sadettin Bey, o gün; Halifenin şev­ kine aid yapılan hazırlıklar ile alına­ cak tedbirler üzerinde uğraşmaktan ve bilhassa; Halifeye yapılan tebligat esnasın­ da aşırı derecede üzülmekten yorgun ve halsiz düşen vücudünü biraz olsun dinlen­ dirmek ve bu suretle geçirilecek vakit ile, Ankara ile muhabere edildiği kanaatini Ha­ lifeye edindirmek için, postahanede k ol­ tuklardan birine serilmişti. Fakat; dinlen­ m ek değil de, oturduğu yerde didiniyordu. Muavini Kâmil Beye, bana ve diğer alâka­ lılara emirler veriyor, nakil esnasında kar­ şılaşılması ihtimali bulunan ters durumlar, âni saldıranlardan bahsediyor ve bunlara karşı alınacak çeşidli tedbirler tavsiye edi­ yordu. B öylece yirmi dakika kadar vakit (1) Bu müsveddeyi, o gece bir hatıra olmak üzere Sadettin Bey ve resmî kâğıda yazılan telgrafnameyi de Vali Haydar Bey almışlardı.

60

geçiren Sadettin Bey; telâşlı olduğu kadar da yorgun, az buçuk da kırgın bir eda ile, Halifenin bulunduğu salona girdi. Vali Hay­ dar Beye doğru tez adımlarla ilerlerken, yüksek bir sesle:

— Cevabı aldık Vali Beyefendi. Sâdır olan emrin tayin edilen müddet zarfında yerine getirilmemesinden dolayı şiddetle muahaze ediliyorsunuz.. Emir buyrulursa okuyayım efendim..

Dedi ve Vali Haydar Beyin cevabını beklemeden, yüksek ve titrek bir sesle o- kumağa başladı:

«İstanbul Vilâyetine.. Cevap.. Hâkimi­ yet milletindir. Milleti temsil eden Meclis kararının tatbik ve infazında, tarafınızdan gösterildiği anlaşılan rehavet mes’uliyeti a- zimeyi mucibdir. Abdülmecidin — m illî ira­ deye itaat etmediği takdirde— , icap eder­ se kuvvei cebriye dahi istimali suretile v a ­ kit geçirilmeksizin saraydan ihraç ve trene irkâbı, neticenin de yarım saate kadar tel­ graf ile iş’arı ihtar olunur. Meclis ve He­ yeti V ekile hali içtimada ve verilecek ceva­ ba intizardadır. — Büyük Millet Meclisi

Riyaseti Okunan cevap, hele; Polis Müdürü Sa­ dettin Beyin okuma esnasındaki heyecanlı jestleri, Abdülmecid Efendinin üzerinde; tahmin edilenden çok fazla; tesir yapmıştı. Başı önüne sarkmış, çehresi oldukça sarar­ mış, derin bir düşünceye dalmıştı. Dudak­ ları oynuyor, bir şeyler söylemek istiyordu.

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu arada sormadı­ ğınız önemli bir soruna de­ ğinmek istiyorum: Yurdu­ muzdaki telif hakları soru­ nu bu. Yürürlükteki 30 yıl­ lık telif hakları kanunu

Yaklaşık 55 milyon ışık yılı uzaktaki Virgo gökada kümesinde yer alan eliptik bir gökada olan M87’nin merkezindeki süper kütle- li karadelik, gölgesi ve olay ufkuyla

Ses terapisinden 3 hafta sonra yapılan spektrografik analizlerde; vokal fold hareketlerindeki periodisite- nin düzeldiği ve gürültü komponentlerinin azalarak,

(2001) klasik eğitim gören hemşirelik öğrencilerinin empatik beceri düzeylerini uzunlamasına olarak izlemişler ve öğrencilerin empati becerilerinin dördüncü sınıfta en

çerçevesinde bugün Büyülü Yelken Grubu bir rock müziği dinletisi sunacak, ardından Tiyatro Renk. "Memleketimden İnsan Manzaralan” adlı oyunu

Ve böylece Arap padişahlarının kendilerine verdik­ leri bu isim , O sm anlı İm p a ra to r­ larına kılıç zoru ile intikal etti ve onların kuvvetiyle İslâm

Bu, 3,kişisel

Dönemin İstanbul Büyükşe­ hir Belediye Başkanı Dalan’ın Tarlabaşı yıkımları için 15 Nisan 1986’da gönderdiği yazı kısa ve ke­ sindir:. “ Konu: