• Sonuç bulunamadı

Eski tüfekler'in son baharı 10:Vedat Türkali Sovyetler Birliği'ni değerlendiriyor:"Sovyetler en zengin deneyimdir"

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Eski tüfekler'in son baharı 10:Vedat Türkali Sovyetler Birliği'ni değerlendiriyor:"Sovyetler en zengin deneyimdir""

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

\

j

!

c

J

l

M"' n.^vA^, .

.' ■ ,i‘. C ' : ' ' ' • - • ' : ". , ■' .. Milliyet n u t Sah 24 Sum 1095

E ski t ü fe k le r ’!

en inandıklarımız değil, inanmadıklarımızdır.

alklar yeniden sahip çıkmaya başladılar bu

^güzelliklere. Kendi özgür istençleriyle daha da

iTmracaklar, hiç kuşkum yok”

omünist tevkifai

İn b a Jİ

1

*

E m i n K A R A C A

ıo

<

romancısı Vedat Türkali, Marxist

nceyle

80

yd önce Samsun’da tanışmış

Sovyetler

en zengin

deneyimdir

D

ÎZt yazımızın sonuncu konuğu Vedat Türka­

li... 1960’larm başından

itibaren, Türk sinema tarihinde adından çok söz ettirmiş birkaç fil­ min senaryosuna imza atan bir sinemacıyken günümüzde daha çok romanlarıyla tanınan “Vedat Türkali”nin bu yazı dizisiyle ilgisi ilk başta şaşır­ tabilir genç okurları. Ama “Vedat

Türkali”nin asıl adının Abdülka- dir Pirhasan (şimdiki soyadı),

1950’lerde de Yüzbaşı Abdülkadir

Demirkan olduğunu bilenler ve

Türkiye devrimci hareketinin tari­ hi üzerine az - çok bilgisi olanlar i- çin Vedat Türkali’nin burada kar­ şılarına çıkmasmdan daha doğal bir şey yoktur. Çünkü Yüzbaşı A b­

dülkadir Demirkan, ünlü 1951 ko­

münist tevkifatının önde gelen sa­ nıklarındandır.

HER ZAMAN TEN İ TÜFEK'

Kendisi son beş yıldır, kırk gün­

lük yolda (90’ların başından beri Londra’da yaşıyor) olduğundan dizi yazımızdaki konukluğu, önce bir telefon konuşmamızla, ardından so­ rularımı fakslamamla, yanıtlarını “ elden” göndermesiyle mümkün o- labildi...

Şimdi benim sorularımı ve ken­

disinin yanıtlarını altalta sıralama­ dan önce, Vedat Türkali’nin “eski tüfek” tanımlamasına bir itirazı var, onu yazayım sîzlere. Şöyle di­ yor Vedat Türkali:

- Kim uydurmuşsa uydurmuş;

“eski tüfek” deyimini hiç

seveme-dim. Gerçekten eskimiş tüfekseniz, nasıl devrimci olursunuz bilmem! Devrimcinin görevi, her çağda, her dönemde yepyeni tüfek olmaktır. Devrimci savaş nasıl kazanılır yok­ sa? Biliyorsunuz, Komünarların ye­ nilgisinin bir nedeni de eski tüfekle vuruşmalarıydı; Vesaylılarm silah­ ları, iğneli yeni tüfeklerdi derler. Hele, kafadan “eski tüfek”seniz, kimseye zarar vermeden bir köşeye çekilmenizdir en iyisi! Kim i eski konaklarda, duvar halılarının üs­ tünde, övünmek için sallandırılmış, göstermelik av tüfekleri vardır, kullanıldı mı avdan çok avcıya za­ rar verir hani, öyle! Devrimcilik es- kimemektir. “Eski” sözünden kı­ dem kazandığını sanıp onur payı çıkaranlar var galiba! Devrimcilik­ te emeklilik nerde görülmüş? Aske­ ri müzedeki mankenlerin eline tu­ tuşturulan tüfekler geliyor aklıma bir de “ eski tüfek” denildi mi? Mü­ zelik mi olduk biz?

Şimdi de benim kendisine faksla­

dığım soruları ve Vedat Türali’nin onlara verdiği yanıtları okuyalım birlikte...

- M a rxist düşünceyle nerede, ne zaman v e hangi koşullarda tanıştı­ nız?

- Samsun’un yetmiş seksen yıl önceki en yoksul yöresinde Kökçü- oğlu Mahallesi’nde doğdum, büyü­ düm. 0 günler, kentin köyümsü u- zantısıydı o mahalle. Kırsal bölge­ deki tütün, tahıl, sebze emekçileri, küçük üreticileriyle kentte, tütün işletmelerinde, çeşitli işyerlerinde çalışan kent emekçilerinin yanyana

yaşadığı fıkara çevresiydi. okulda edindiğim imtiyazsız, sınıfsız (!) Ke­ malist heyecanın balonunu patlatıp dünyayı gerçek yüzüyle görmemde, sınıfsal kökenim, içinde bulundu­ ğum ağır yaşam koşulları etken ol­ du. Lise sıralarında, o günlerin tek Marxist - Leninist örgütü, TKP çev­ releriyle önceleri dolaylı, sonra doğrudan kurduğum ilişkiler, ger­ çekleri erken kavramama öncülük etti. 35 - 36 yıllarıdır bu. TKP için Komintern’ce alınmış ünlü “ desaıı- tralizasyon kararı” dönemidir. A ğır gizlilik koşullarında, ne denirde i- nanmak zorunluğuyla kapalı bir ör­ güt içinde, ya ağızdan ya da piyasa­ daki yarım yamalak sol yayınlar­ dan kaptıklarımızla gizliden gizliye komünistlik yapmaya başladık!

N ÂZIM 'IN ŞİİRLERİ

- M a rxçı - Leninci kurama iliş­ kin yayınlarla tanışıklığınız nasıl oldu?

- Ö ğretiyi ilk ciddi öğrenimimiz, Maksizm Bibliyoteği’nden çıkmaya başlayan gerçekten değerli kitaplar­ ladır. TK P’nin, yeni dönemdeki atı- lımıyla başlatılmış yayınlardır bun lar. Verilen görev, Hasan A li E- diz’le, Eczacı Vasi Pin ucundan tut­ malarıyla asıl Dr. H ikm et K ıv ıl- c ım lı’ca yürütülmüştür. Bir de ge­ ne Dr. H ikm et’le Fatm a Y a lç ı’nm Emekçi Kütüphanesi’ndeki, çoğu yerli yersiz polemik yüklü broşür­ lerini, Dün - Yarın Külliyatı’nda çıkmış, doğruluğu epey kuşkulu H aydar R ıfa t çevirilerini, Sabiha Sertel’in, daha ilk sayıda toplatüıp

durdurulan Projektör’ü ile aynı dö­ nemlere rastlayan kimi yayınlarını anmak gerekir. Dr. H ikm et K ıvıl- c ım lı’ca fasiküller biçiminde yayı­ na başlanan K A P İT A L çevirisi, tu­ tuklanmalar üzerine yarım kalır. Okuyabildiğimiz KAPİTAL, Carlo C afiero’dan Suphi N u ri’nin çevir­ diği, Yeni Adam gazetesinde, hafta­ lık ekler olarak verilen K A PİT A L özetidir. Bir başka özet K A P lT A l çevirisi daha vardır ya, ona hiç gü­ venilmez, O günler, bizim komü­ nistliğimiz, bilimsel yayınlardan kazanılmış bilgiden, bilinçten çok, başta N azım olmak üzere, edebiyat alanındaki yapıtların verdiği heye­ cana dayanır. Özellikle de

Na-yakalandığı

gün

“ESKİ Tüfeklerin Sonbaharı” dizimizin üçüncü gününde,

ünlü 1951 komünist tevkifatının Doktor Sevim Tan’sıyla gü­ nümüzün Sevim Belli’si yaptığımız röportajın içinde “Boşuna mı Çiğnedik?” kitabından, 26 Ekim 1951 günü Galata rıhtı­ mında gözaltına alınışını anlattığı bölümden bir kesit sunmuş­ tuk. Kitabın tümünü okuyanlar anımsayacaklardır Sevim Bel­

li, Sansaryan’daki Emniyet Müdürlüğü 1. Şubesindeki sorgu

ve yüzleştirmelerini anlatırken Yüzbaşı Abdülkadir Demir-

kan’dan da söz eder. Yüzbaşı Abdülkadir Demirkan yani Vedat Türkali, Sevim Belli’nin kitabının o bölümlerinde ken­

disiyle İlişkili olarak anlattıklarına aylar önce bir yanıt vre- miş. Yayınlanması için Ankara’da çıkan Marxist bir dergiye verdiği “Sevim Belli’nin önemli sorusu” başlıklı yazısının bir nüshasını bana da ulaştırdı. Vedat Türkali’nin bu ya­ zısından tutuklandığı gün yaşadıklarıyla ilgili bir kesiti

sunuyorum:

“27 Ekim 51 ’de tutuklandı Sevim Tarı. Zeki ile

ben ertesi günü, 28 Ekim’de. Beni Beşiktaş İnzibat Karakolu’ndan alıp Birinci Şube’ye götüren yargıç albay, süvari yüzbaşısı, inzibat subayı, şube mü­ dürü Ahmet Topaloğlu, Cumhuriyet Savcısı

Nejat Bey (?), bir bekleyiş içinde sorgulamayı

başlattılar. Zeki Baştımar’la buluşmalarımız, Yenimahalle tren istasyonunda Sevim’i ona tanıştıımamdı konu. Karımın bir Ankara yol­ culuğunda tanıştığı arkadaşı olarak Sevim’i biliyordum, o kadar; başka bildiğim yoktu. MAH görevlisi Albay Remzi Güvendik oldu­ ğunu sonradan öğrendiğim sivil, Kürt ya da Arap kökenli ağzıyla konuşan, tıknaz yapılı, saldırgan, kara yüzlü biriydi gelen. Hani bırak­ salar, girer girmez atılıp beni bir güzel patakla­ yacak önce; öylesine kin dolu. Hiç abartmıyorum; gözlerini belerterek, ağzı köpürür gibi sorgulama­ ya başladı. Aynı şeyleri soruyordu. Aynı yanıtları aldı. Özellikle, “Zeki Baştımar’ı tanımam” sözle­ rini, “yeraltı yerüstüne çıktı!” diye saklayamadığı, ötekilerden de coşkulu destek gören bir sevinçle

karşıladı. Saygılı gözlemci durumundaki yargıç albay, “Sevim

Tarı’yı gösterin, budur desin; benim için önemli olan o” dedi.

Getirip kapıdan şöyle bir gösterdiler Şevim’i. Şaşkın, heye­ canlı görünüyordu. “Karımın trende tanıştığı Sevim bu!” de­ dim, Sevim’e duyurmak için yüksekten. Kapıyı kapatmalarıy­ la Remzi Güvendik’in, bağırarak üstüme yürümesi bir oldu. Öyle konuşmakla ipucu veriyordum Sevim’e. Doğruydu; e- nayi değillerdi ya! “Emrettiğiniz gibi mi konuşacağız?” diye benzer biçimde tepki aldı benden. Birinci Şube’de Sevim’le ilk yüzleştirilmemlz bu!

ÇOCUKLARIM I DÜŞÜNÜYORDU...

Gecenin geç saatine kadar sürdü bu sorgulamalar. Bir a-

ra, başka bir odaya alıp başımda bir görevliyle uzun süre beklettiler. Daktilo yazdıran birinin sesi geliyordu yandaki bir yerden. Bizim Üç Aylık Bülten’di yazdırdığı. Ellerindeydi de­ mek! Yeniden sorgu odasına aldıklarında yumuşamıştı MAH albayı! Ötekinden iş çıkmayacağını anlamış olmalı kİ, “iyi po­ lis’! oynuyordu. Aslında beni kurtarmaya, üstüme sürülmüş pisliği temizlemeye çalışıyordu o! Çocuklarımı düşünüyordu! “Sizin düşünmenize gerek yok; onları ben düşünürüm” de­ meme de bozuldu. Bir açık verdi bu arada; önüme koyduğu Üç Aylık Bülten - TKP ile ilgili öteki belgelerin Sevim Tarı’nın üstünde yakalandığını söyledi. Durumu kavramıştım. Bir jiple adliyeye götürüp nöbetçi mahkemeye çıkarttılar. Kısa bir sor­ gulamadan sonra tutuklama kararı verdi yargıç. Emniyete döndük. Sorgulama odasında Komiser Rüştü vardı bu kez.

Zeki Baştımar’ı getirip yanyana oturttular bizi. Aynıydı tavrı­

mız; tanımıyorduk bibirimizi! Arkamıza dizilen, yüzlerini gör­ mediğimiz sivil polisler, verdikleri izleme raporlarını ayrıntıla­ rıyla anlatmaya başladılar; tümü doğruydu söylediklerinin. Neyi tahmin edip Z eki’yle belki on kez tartışmışsak oydu o- lan. İçimdekini okumuş gibi, “Sen Ankara’dan gelip buraya yerleşirsin de, ben senin peşini boş bırakır mıyım Zeki Bey?” dedi Komiser Rüştü. Kimbilir kaç kez, aynı sözleri, hemen de sözcüğü sözcüğüne ben etmiştim! Yanımdaki Zeki’ye dönüp - bağışlayın - “Gördün mü ulan hıyar?” demenin tam sırasıydı hani! “On yıldır Abdülkadir Bey’i, Merih Hanım) duyuyorduk;

ilk kez karşılaşıyoruz!” diye bana da iltifatını esirgemedi komi­ ser bey!

Bizim direttiğimizi görünce Savcı Nejat, “Sevim niye öyle

söylüyor peki? Sizi yüzleştireceğim” dedi. İstediğim olmuştu. Bir video kaydı gibi, olayı tıpkısıyla önüne koyuyorum Se­

vimin şimdi.

Arkadaki kapıdan Sevim’i, benim sağımda oturan Ze-

k i’nin yanına aldılar. Bekleyiş sessizliği çöktü odaya. Savcı, “Anlat, nasıl oldu olay?” dedi. Sevim çekingen, ürkek, alt per­ deden bir sesle olduğu gibi anlattı olayı: Yenimahalle tren is­ tasyonunda buluşmuştuk onunla. Gelen Zeki’yle tanıştırmış­ tım ben onu. İşte o zaman fırladım ben, ‘Yalan söylüyor!” di­ ye. Oturttular yaka paça. İstediğim olmuş, bir sarsıntıyla duru­ mu kavramıştı Sevim. Savcının konuşmayı sürdürmesini söy­ lemesi üzerine duraladı. Umarsızlıkla kısılmış, ezik bir sesle

“Kadir’in bu işle ilgisi yok" dedi. Savcı verdiği ifadeyi anımsa­

tıp “Niye öyle söyledin?” deyince de, “Bilmiyorum. Yorgun­ dum” diye kekeledi. Çıkardılar Sevim’i. O gece, geç saatler­ de Harbiye’ye getirildim. Sevim’le, Zeki Baştımar’la bir da­ ha, iki yıl sonra, mahkeme salonunda karşılaştık. ^

Görüldüğü gibi, dört şeyi doğru anlatm ayaralnşin özünü

çarpıtıyor Sevim. Yüzleştirilmemiz, bir hafta kadar sonra de­ ğil, onun tutuklanışından bir gün sonra, benimle Zeki’nin tu­ tuklandığımız gün yapıldı. İkincisi, bir değil, anlattığım gibi, iki kez yüzleştirildik. Üçüncüsü, konuşmasına bırakmadan, koca cüssem ile saldırıp "Yalan söylüyor" dediğim beceriksizce uy­ durulmuş; olacak şey değil. Sonuncusu, asıl önemlisi, onun polis raporunu doğrulayarak buluşmayı daha önce anlattığını sanmış değilim; gözlerimle gördüm, kulaklarımla dinledim.

O satırları okurken, Sevimin anılarında anlattığı, arkadaş­

larının gözüne toprak atıp sonra da yalan söyleyerek suçu onlara yıkan, Beylerbeyi yalısındaki küçük, yaramaz kız geldi aklıma; hiç de sevimli görünmedi! Yararlı bir yanı oldu Se­

vimin bu yazdıklarının; müdüriyetle İlgili olayları anlatırken,

Zeki’nin tümüyle yalan, Sevimin de tümüyle doğru söylediği biçimindeki önyargım için uyardı beni! İleride bir ara gene de­ ğineceğim, müdüriyetle ilgili Kayıp Romanlar adlı çalışmam i- çin büyük yarar sağladı. Ellerine sağlık!”

T

ağır

zım ’ ırı şiirlerine...

- T K P ile nasıl buluştunuz? - 37’de liseyi bitirip İstanbul’a ge­ lince, Samsun’daki bir köy öğret­ meni, Sefer A ytek in aracılığıyla tanıdığım, TK P Samsun il yönetici­ leriyle kurulmaya başlayan ilişki­ miz de kaldı gibi. Daha doğrusu, desantralizasyon gereği, gizli eylem bırakıldığından ilişkilerimiz de ke­ silmiş; çok sonraları öğrenebildik bunu da. Bu arada, parti içi söylen­ tileri, N azım muhalefeti olayını, doğruluğu çok kuşkulu, yan tutan anlatımlar içinde, değişik ağızlar­ dan dinlemenin de şaşkınlığını ya­ şadık. Harp Okulu, peşisıra donan­ ma davalarıyla yayınlar

durdurul-muştu. Dr. Hikm et, Nazım , cezalarla içerdeydiler.

40 başlarında, Yeni Edebiyat ga­ zetesi çevresinde, görünürde Suat

Derviş, aslında TK P Genel Sekrete­

ri Reşat Fuat’la başlatılan yayın­ lar, artık bir araya gelme çabası i- çindeki biz genç “ keskin devrimci­ ler (!)” i hiç de doyurucu nitelikte değildi! Kimse, TK P için Komin­ tern’ce verilmiş “ desantralizasyon” kararını tüm açıklığıyla anlatmadı­ ğı, yeni çizilen yolu açık seçik, ger­ çek nedenleri, doğru boyutlarıyla ortaya koyup çevreyi aydınlatmadı­ ğı için, çoğu genç, heyecanlı dev­ rimciler, ister istemez, katı, tekkeci tutumlara, davranışlara kayıyorlar, TKP yöneticisi önderlere, görevden kaçan birileri diye, güvensiz bakı­ yorlardı. T K P ’de en büyük kargaşa bu dönemde yaşanmıştır denebilir. Yıllar sonra, bugün açıklanan Ko­ mintern belgelerini görünce öğreni­ yoruz ki, bu desantralizasyon kara­ rı kendilerine yukarıdan dayatıl­ mıştır; içlerine sindirebildiklerini söylemek de zordur. Doğruluğu, eğ­ riliği bir yana, bu kararın, en azın­ dan tüm partililere, gereği gibi, tar­ tışmalı biçimde, tüm boyutlarıyla açıklanmamış olmasının yanlışlığı su götürmez. Ancak aslında, yöne- timdekiler de aralarında ortak bir yoruma varmadıkları izlenimi ve­ rirler; bu kararı, herkesin kendince bir algılayıp uygulayış biçimi oldu­ ğu gibi görünür. Üstünde çalışmak­ ta olduğum yeni romanımda, Gü- ven’de, biraz da yaşamöyküsel bir olgu olarak daha ayrıntılıca sözü e- diliyor; devrim tarihimizin tartışıl­ masında yararlar olan önemli bir köşe taşıdır, bu olgu çünkü.

'BU YO LDA MUTLUYUM'

- Parti içinde asıl görev aldığınız

dönem?

- T K P ’de gizli çalışma içinde asıl yer almam, epey süredir toparlan­ ma çabasındaki genç bir grupla bir­ likte, 42 sonunda Reşat Fuat’ın başlattığı yeni gizli çalışma döne­ mindedir.

- Bunca devrimci mücadele yılla­

rına bugünden bakınca ne duyu­ yorsunuz?

- Herkesin olduğu gibi benim de,

geçmişi sorgularken kimi yanlışla­ rımı görüp yapmasaydım diye dü­ şündüğüm olmuştur. Ancak, 17 ya­ şımdan bu yana tutturduğum yo­ lumdan, yanlışı doğrusu, acısı tatlı­ sıyla mutluyum. Temelde doğru ol­ duğundan da hiç kuşku duymuyo­ rum.

- 90’larda Sovyetler B irliği’ndeki sosyalizmin çöküşünü nasıl yorum­ luyorsunuz?

- Yetmiş yıllık Sovyetler Birilği

denemesi, aklı - karadı yanlarıyla tarihin en zengin devrimci dene­ yim kazanımıdır. Çöken inandıkla­ rım ız değil, inanmadıklarımızdır. Yaratılmış tüm inandığımız büyük değerleri yitirmenin acısını duy­ makta gecikmeyen halklar, yeniden sahip çıkmaya başladılar bu güzel­ liklere. Çıkacaklar; hem de kendi özgür istençleriyle, daha da iyisini kuracaklar, hiç kuşkum yok - nük­ leer bir kazaya ya da haydutluğa dünyaca kurban gitmezsek! - o gü­ zelliğe varmanın en doğru yolunu da bulacaklar. Çözemeyeceği soru­ nu ortaya atmaz insanoğlu. Çözüm bekleyen en yaşamsal sorun da bu.

- Geleceği nasıl görüyorsunuz? - Devrimciler insana, tarihe,

dünyaya bugünün mafya - devlet ortaklığının evreni kundaklayan, soyguncu, katil, “ globalizm” ile de­ ğil, gerçek evrensel boyutları için­ de bakarlar. Öyle baktınız mı da, i- nandıklarmızın nasıl sapasağlam a- yakta kaldığını, yarınları yarat­ makta ne kadar güçlü olduğunu gö­ rürsünüz. Yıkılan, insana ters düş­ müş kimi çirkinliklerle birlikte, cü­ ce düşlere dayalı cılız ütopyalardır; tarihin bitmez tükenmez insan öz­ lemi, yerli yerinde, bütün görkemli olanaklarıyla dipdiri ayakta bugün de. Yapılan yanlışlardan yararlı dersler çıkarmasını bilmektir bek­ lenen; olup bitenleri doğru değer­ lendirmek, insanlığın tek umutlu kavgasını kaldığı yerden alıp gücü yettiğince ileriye götürmektir.

Vedat Türkali’nin kırk günlük

yoldan gönderdiği yanıtları işte bu kadar... 1944 Eylül’ünde Akşehir’de yazdığı “ İstanbul” şiirinde (her gün bestelerini dinlediğimiz) “ Bekle di­ namiti tarihin / Bekle yumrukları­ mız / Haramilerin saltanatını yık­ sın” dediği gibi, yarınki insanlığa da “ Bekle bizi!” diyor, okuduğunuz gibi...

Yakında Toplumsal Dönüşüm Yayınlarından kitap olarak çıkacak

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Sovyetler Birliği döneminde, Aral Gölü’nü besleyen Emuderya ve Sirderya ırmaklarının sularının pamuk tarlalarına ak ıtılması sonucu 1960’lı yıllardan bu yana

If the crisis refers to a disparity between what an organization plans or implements and the viewpoint of its stakeholders, likewise if there is serious discord or

Bu çalışmada geliştirilen uygulamanın amacı, içeriğe dayalı ve işbirliğine dayalı filtreleme tekniği ile belirlenmiş ürünlere ilave olarak diğer

Klot Farer (Zannedersem ne kadar muharrir varsa o kadar tarz vardır, bunu tahdit etmek doğru olmaz) diye söze başladı, ve hikâye uzun hikâye, romanın

The present study reveals significant results for the patients diagnosed with invasive ductal carcinoma through breast biopsy especially before mastectomy in terms of increased

Introduction: This study presents the current prevalence of anxiety, mood, and personality disorders as well as factors associated with the existence of psychiatric disorders

Elde edilen veriler sonucunda, öğretilebilir zihinsel engelli öğrencilerin tek seçimli renk tercihlerinde sıcak renklerin (kırmızı, turuncu, sarı), soğuk renklere (mavi,

Bu nedenle birçok araştırmacı alternatif turizm ifadesi yanında farklı ifadeler (sorumlu turizm, yeni turizm, yumuşak turizm, düşük etkili turizm, özel ilgi