NECMİ SÖNMEZ*
yüzyılın başında Sarayın ya-
) I 1 nında ve Saraya karşı olarak
¿m \ J • kendini konumlandıran Os- manlı aristokrasisi, Batı kültürüyle ya kın bir dirsek temasına girmişti ama “ge lenekle modern” arasındaki büyük ko mşu bir sürtüşme yaşamadan geçirebi-ı rikirle-çalışan bu aristokrasinin, daha p
ieceğine inanıyordu. Aydınlanma riyle değişik boyutlarda hesaplaşmaya
ta sonra
t
Cumhuriyet Dönemi’nin elit tabakasını de şekillendirdiği için yakın tarihimizde oldukça önemli bir yeri vardır. Bu aris tokrasiye ait Şakır Paşa ailesinin son yıl larda arkası arkasına ülkemizde şimdiye dek görülmedik bir biçimde biyografik kökenli kitaplara konu olmasının nede ni, Şakır derin, sanat ve yazın dünyamı za eşi benzeri olmayan sanatçıları arma ğan etmesinin ötesinde, gelenekle mo dern arasındaki çatışmayı bir paradigma ve “garip bir bütünlük” oluşturacak şe kilde yaşamalarında aramak gerekir.
Halikarnas Balıkçısı, Füreya, Aliye Berger, Fahrünnisa Zeid, Nejad Dev rim, Şirin Devrim Trainer gibi resimden
tiyatroya, yazından seramiğe dek olduk la geniş alanlarda etkinlik göstermiş olan m ailenin ünlü bireyleri daha önce Şirin Devrim’in “Şakir Paşa Ailesi” kitabında, Ayşe Kulin’in başarısız Füreya biyogra fisinden büyüteç altına alınmışlardı.
Nermidil Emer Binark’ın “Şakir Paşa Köşkü Ahmet Bey ve Şakirler” başlıklı
çalışması ilk kez Şakir Paşa ailesinin “öteki tarihine”, bu ünlülerin baskısın da, gölgelerinde kalan diğer aile bireyle rine ayna tutuyor. Kitabın özelliklerin den biri de, yazarın artık günümüzde kullanılmayan bir İstanbul şivesini kul lanarak, satır aralarını ayrı bir tonla renk lendirmesi. “El sallayıp arkadaşını sala- vatladıktan sonra”, “hakeza Âsım’a da” cümleleri buna güzel bir örnek olarak gösterilebilir. Ülkemizde yayımlanan ki tapların ortak kaderi olan imla, noktala ma hataları, özel isimlerin yanlış yazılma sı gibi sorunlar ne yazık ki bu çalışma nın üzerinde de kara bulutlar gibi gezi niyorlar. Kitabın birçok yerinde ismi ge çen ressam Nejad Devrim’in, sürekli ola rak Nejat olarak anılması bu durumun en fazla göze batan örneğini oluşturu yor. Küçük bir detay ama, Leylâ Di- no’nun Abidin Dino’nun kızkardeşi de ğil ablası olduğunu hatırlatmak gereki yor burada. Kitabın sonunda kişilerin isimlerini içeren fihristin hazırlanmama sı ve ilginç fotoğrafların tarihlendirilme- mesi önemli eksiklikler olarak dikkati çekiyor.
Kabaağaçlılar ve Giritliler Emer Binark çalışmasının başında Şa
kir Paşa ailesinin tarihini öncelikle Ka- baağaçlılar ve Giritliler olarak ikiye ayır dıktan sonra ele alıyor. Şakir Paşa’nın ikinci eşi olan Giritli Sera İsmet, ondört yaşında Kabaağaçlılara gelin gelirken ai lesinin bir kısmını da yanında
le, önde olm ların yanında oluşturduğt
yanında getirmiş ti. Atak, yükselme, önde olma hırsıyla yüklü Kabaağaçlılann yanında Giritlile rin “ikinci sınıfı” oluşturduğunu savla yan yazar, böylece kitap boyunca Şakir- leri bu iki ailenin arasındaki farklılıkla ra dikkat çekerek tanımlayacağını du yumsatıyor. Yazar annesi Sera Ismet’in üçüncü çocuğu olan annesi Ayşe Ha- nım’ın, Bursalı bir imamın oğlu olan ba bası Ahmet Faik Bey’in portrelerini çi zerken de, babasını ve onun ailesini de Giritlilerle ortak bir payda altında top layarak, her aile içinde varlığını koruyan baskın grupla, bunlara uymak zorunda kalan diğerlerini belli bir mesafeden ta nımlamaya yöneliyor. Sera Ismet’in ço cukları (Cevat, Hakiye, Ayşe, Suat, Fah- relnissa, Aliye) ve onların çocuklarını kendinden emin, baskın Kabaağaçlıla- rın uzantısı olarak Şakirler diye nitelen diren yazar, her biri kendi dünyası için de gezinen bu kişilerin egosantrik,
ben-Nermidil Erner Binark’in kaleminden Şakir Paşa ailesinin “öteki tarihi”
"Yaseminim kurudu
Nermidil Emer Binark’ın “Şakir Paşa Köşkü Ahmet Bey ve
Şakirler” başlıklı çalışması ilk kez Şakir Paşa ailesinin “öteki
tarihine”, bu ünlülerin baskısında, gölgelerinde kalan diğer aile
bireylerine ayna tutuyor. Kitabın özelliklerinden biri de,
a y H O L A V l t a u u ıyazarın artık günümüzde kullanılmayan bir İstanbul şivesini
kullanarak, satır aralarını ayrı bir tonla renklendirmesi. “El
T
de
sallavıp arkadaşını salavatladıktan sonra”, “hakeza Âşım’a da”
eri buna güzel bir örnek olarak gösterilebilir. Ülkemizde
adanan kitapların ortak kaderi olan imla, noktalama
.¿ataları, özel isimlerin yanlış yazılması gibi sorunlar ne yazık ki
bu çalışmanın üzerinde de kara bulutlar gibi geziniyorlar.
I
Yazar, Malta'da sürgünlerin izini ararken.
cil özelliklerini aktarırken onlara karşı olan mesafeli tavrını saygı dolu sözcük lerin arkasına sığınarak anlatıyor. Kita bın bir tür “iç dökme” olarak yorumla nacak olan birçok bölümü, yazarın Bü- yükada’daki köşkte geçen “gerçeküstü” çocukluğunda, kuzenler arasındaki ön de olma mücadelelerinde onun üzerine kanat geren biri olmadığı için nasıl ezil diğini aktarıyor. Bu kitabı belki de Erner
Binark'm çocukluğunda yaşadığı kırıl
malara, sürekli olarak “ikinci plana itil diği” hissine borçluyuz.
Nietzsche kendine özgü keskinlikle,
acının, özellikle çocukluk, ilkgençlik dö neminde çekilen acının bireyin “belleği
ni” oluşturduğunu savunurdu. Yazarın “aile içi şiddete” kurban giden çocuklu ğu, annesi tarafından yeterince koruna maması belleğine derin acıların kazın masına neden olmuş. Bu acılar o kadar derin izler bırakmış olmalı ki Emer Bi
nark kendisini “giyinmesini bilmeyen,
kekeme, çirkin bir kız” olarak görebili yor. Onun adeta sırtına saplanmış bir hançer gibi “Şakirlerin baskısından” söz açması ve bunu gerçekten yaşanmış olay larla büyük bir açıkyüreklilikle temel- lendirilmesi kitabın erdemleri arasında yer alıyor. Şakirlerin yazara yaşatmış ol duğu çile, sadece onun onurunu kırma konusunda değil, anne ve babasının özel yaşamına karışmalarına, 1937’de yaza rın babasıdanışma gereği duymadan an nesini cam sıkılmasın diye Fahrünni- sa’nın yanına Berlin’e göndermelerine dek uzanıyor. Emer Binark belki de Ro- bert Kolej’de okumasının verdiği etkiy le çok küçük yaşlarından itibaren Şakir- lere karşın duyduğu nefreti onlara akta
racak denli cesa retli. Çünkü bü
vüklere saygının temel olduğu “aile ter biyesi” onun pek umurunda değil. Bu durum oldukça ilginç çünkü Osmanlı aristokrasisinin “gelenekle modern ara sındaki” çatışmayı sürtüşme yaratma mak için nasıl “iki yüzlü” davrandığı, ga rip zıtlıkları suskunlukla karşıladığı da ortaya çıkıyor. Emer Binark bence ço cukluğundan itibaren bu zıtlıklara, ga ripliklere karşı kırılmış bir kalple tavır al dığı için, Şakirlerin kozmopolit-modern yanma karşın modemizmin dinamizmi ni aileye taşıyan bir birey durumunda, çünkü o ağzında altın kaşıkla doğmuş imtiyazlı bir paşanın torunu olmasına karşın, hay
başarmış
üniversite çevresine bakarken kendi öz güvenini elden bırakmadan gördükleri ni, düşündüklerini büyük bir açıklıkla aktarması bu yüzden.
A z bilinen özellikler
Emer Binark, Şakir Paşa ailesinin az
bilinen özelliklerini ele alırken, yarı Fransızca yan Türkçe konuşulan, hem kadınların hem de erkeklerin çapkınlık larına göz yumulan bu ailenin tekkelere bağlanacak denli dindar bir yönü oldu ğunu da gösteriyor. Hem Sera îsmet’in nem de yazarın annesinin devam ettiği bu tekkenin isminin belirtilmemiş olma sı bence kitabın önemli eksiklikleri ara sında yer alıyor. Fahrelnissa teyzesinin, “otoritesine, yüksekten bakışma, emret me tutkusuna” karşı isyan bayrağmı elin den bırakmayan yazarın, Aliye teyzesine olan tutkusu üzerinde söz edilmeye
de-Nermidil Erner Binnark'ın annesi Ayşe (yanda), üstte ise köşkün bahçesinde Suat Sakir'ln ilk karısı Salda , kızı Geraldine ve Füreya.
rağmen Aliye Berger’in üzerine ayrıntılı bir sanat kitabının, biyografisinin hâlâ yayınlanmamış olması oldukça düşün dürücü.
Kitabın son bölümünde sevdiği, sev mediği Şakirlerin hepsiyle tek tek yüzle şerek onlar hakkında düşündüklerini kı saca özetleyerek aileye karşı aldığı tavrın altını çizen Emer Binark’m bu betimle melerine nefret taşımadan, ama bizim kültürümüzde varlığını koruyan “ölü nün arkasından konuşmayın” saplantısı na yakalanmadan açıkyürekliliği tercih ettiği için, her biri kendi içinde ayn bir evren olan Şakirleri kahramanlaştırma dan “oldukları” gibi anlatıyor. Satır ara larına sızan sitemlerden ve etkileyici son sayfadan da anlaşılabileceği gibi yazarın bu kitabı kaleme alması adeta kendi bul ması, kendi geçmişiyle hesaplaşması an lamına geliyor. Daha önce hiçbir yerde yayınlanmamış ilginç, tarihi fotoğraflar la zenginleştirilmiş olan bu kitap, ba kışları geçmişe de ğil, geleceğe yönelt miş bir çabanın ürünü. ■
Şakir Paşa Köş kü Ahmet Bey ve Şakirler/ Nermidil
Emer Binark/ Rem zi Kitabevi/ İstan bul/ 4. Baskı/ 207 s. (*) Sergi yapımcı sı, sanat tarihçisi, ça lışmalarım Frank furt’ta sürdürüyor.
C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 5 5 0 S A Y F A 11