TANIMADIĞIMIZ MEŞHURLAR:
Meşhur bir kadın şairin
büyük hayat romanı..
Viktor Emanuel hemen eğildi, Nigâr hanı
mın omuzundan kayan kürkü yerden aldı..
Sefaretin önünde duran araba
—Ecnebi kadınlar arasında zerafet ya-
jrışt
—Ziyafetin kıraliçesi
—Nigâr hanım veliahtın yanında
—Omuz
dan kayan kürk
—«Bir Türk kadını ha!.»
—Kiralın imzalı fotoğrafı
—Gece yarısı hududu aşan zabitler
—Nigâr hanımın babası
—Genç bir
Macar yüzbaşıst
—İdam edilmek için istenen adam
—Pipodan nargi
leye
—Gulaş ve Şark yemekleri
Italyan sefaretinin önünde bir araba durdu.
Bir araba 'dolusu mum... Sefir M. Bıanki telâş ve heyecanla ' oradan oraya koşuyor ve bu baş döndürücü hazırlığa nezaret edi- f yordu.
Gece bütün salonlarda yanan binlerce mumun ışığında ağır tuvaletler ve nadide elmaslar içinde pırıl pırıl kadınlarla, çeşit çeşit büyük üniformalar giyin miş her milletten erkekler göze çarpıyordu.
Bu şimdiye kadar görülmemiş hazırlık İtalyan veliahtı Viktor Emanuel’in [şimdiki Italyan kı ralı] şerefine idi. Genç veliahtın İstanbula gelmesi ehemmiyetli bir hâdise olmuştu. Hattâ garip bir tesadüf eseri olarak Viktor Emanuel burada iken babasının ölümünü haber almış, İstanbul- dan İtalyaya döner dönmez kı- rai olmuştu.
O gece müstakbel İtalyan kı ralı sefarethanede yemek yiye cekti. Sefirin telâşı ve heyecanı da işte bundan ileri geliyordu. Evvelâ salonlar için alman mum lar kâfi görülmemiş, sonradan 1000 mum daha ısmarlanmıştı. Bunun için her taraf ışıl ışıldı.
Kor diplomatiğe mensup bü tün yaşart'’? kadınların zerafet yarışına çıktıkları bu suvar ede bilhassa bir genç kadın son de recede dikkati çekiyordu. Geniş yelpazesini tutuşunda, zincirli ve altın saplı gözlüğünü parmakla rı arasında gözlerine doğru kal dırışında, şık dekoltesinin ve yu varlak omuzlarının üstüne be yaz, gece kürkünü atışında bile ayrı bir incelik vardı.
Viktor Emanuel bu suvarenin en zarif kadını ile uzun uzun
ko-Nigâr hanımın yaşmaklı veliaht, sefirden bu kadar güzel konuşan kadının kim olduğunu öğrenince dünyanın en büyük şaşkınlığına düşmüştü:
— Bir Türk kadını!..
Diye hayret ediyordu. Zira İs- tanbulda Viktor Emanuel’in ba „___ _______.________________ şı açık olarak gördüğü ilk Türk uşuyordu. Veliahtın dikkatine kadınıydı. O uzaktan «İstanbul :arpan şeylerden biri de genç
;admm mecbur olunca İtalyan- :a, başka birile Fransızca, Al- nan sefirile Almanca konuştuğu di. Ana dili gibi kullandığı bu isanlarm edebiyatına da vâkıf ılduğu anlaşılıyordu.
Bir aralık salon pek kalabalık- aştı. Büyük üniformalarını giy- niş, sırmalar içinde bir ateşemi- iter, veliahtın konuşmakta ol- iuğu genç kadının yanından ge trken küçük bir kaza oldu. Bu ■arif kadının omuzlarındaki gece dirkü, bir düğmeye veya bir sır- nava takılmış olmalı ki, kaydı
re yere düşer gibi oldu.
Genç zabit davrandı. Fakat veliaht ondan evvel hareket ede- •ek kürkü aldı. Ve yeniden genç iadının omuzlarına koydu.
Genç kadın bu «şahane neza ret» e teşekkür etti. Konuşmala- ■ı tekrar başladı.
Bütün kor diplomatik bu ze- ■afeti. bilgisile meşhur genç ka imi tanıyordu: Şair Nigâr ha rım!.. Yalnız veliaht böyle
upa dillerini ana dili gibi, Avrupa edebiyatını elindeki ıiş yelpaze kadar iyi bilen
iü kadın» olarak kara örtüler içinde bir takım yürüyen şekiller görmüştü. Fakat veliahtı şaşır tan Nigâr hanımın açık başından medenî ve pek zarif giyinişinden ziyade konuşuşu, derin bilgisi, dil kudreti ve derhal etrafında yarattığı münevver hava idi. K o nuşması, giyinişi, her şeyile bu genç kadın bir sefarethane salo nunu dahi dolduruyordu.
Veliaht Osman paşa ile kızı şair Nigâr hanıma en son çıkart tığı büyük bir resmini hediye et ti. Üzerine de pek nazik bir ithaf yazdı.
Bu” fotoğraf şimdi Nigâr hanı mın kitapları, tabloları, hâtıra ları arasında duruyor..
Vakayı Nigâr hanımın haya tından bir sahne göstermek için kaydettim. Şimdi İstanbulda adı nı semtlere koyduğumuz şair Ni- gârm hayatının harikulade ro manına başlıyorum.
Gene bir Macar zabiti
1849 senesi eylül ayının içinde ve bir gece yarısı genç Macar zabıt-
Av-ge"ilerinden mürekkep bir gurup el 5 . bu derindeki beyaz bayraklarla hu-.rşısmdaki genç kadının bir İs- dudumuzu aşmışlardı. Bunlar nbullu Türk hanımı olduğunu1 bir yıidan beri Avusturya ve Ma-İmiyordu. O kadar çok kişi
mdisine takdim edilmişti ki o iirültü esnasında isimlere dik it etmemişti.
Veliahtla yanyana
Ziyafet sofrasında sefir M. ianki’nin sofra plânını ha: r- rken şöyle hareket ettiği go, ıl ıyordu: Sefir kiralın bir taraîı- a, kendi zevcesi madam Bıan- yi, öteki tarafına da şair Nigâr anımı oturtmuştu. İki ince ve i konuşan kadının arasında iktor Emanuel hiç bir yabancı lı hissetmeden saatlerce konuş- ı. Seyahatinden, İstanbuldan, £r şeyden bahsetti.
Suvarenin nihayetlerine doğru İlâhiydi.
caristanda Habsburglar aleyhin de hürriyet mücadelesine giriş miş, memleketlerinin tanınmış kahramanlarıydı. Çıkardıkları ihtilâlde muvaffak olamamışlar, Türkiyeye sığınıyorlardı. İçlerin de gene ve yakışıklı bir asilzade vardı: Yüzbaşı Sandor Farkaş!..
Büyük kadın şair Nigâr’ın ba bası olan yüzbaşı Sandor Farkaş Habsburg hanedanını yıldıran ihtilâlcilerin en ateşliyiydi. Ve bütün bir ömrünü geçireceği, evlenip, Nigâr hanım gibi büyük bir evlât yetiştireceği bu toprak lara bir gece yarısı, arkasında bir «idam hükmü» bırakarak hududu aşmış hakikî bir cesaret
ve şemsiyeli bir resmi
OsmanlI hükümeti, idam edil mek üzere, kendisinden istenen bu bir avuç kahramanı katiyen iade etmedi. Türklerin bu jesti, bu topraklar, bu insanlar genç ihtilâlcinin o kadar hoşuna git mişti ki bir müddet sonra yüzba şı Sandor Farkaş her şeyini de ğiştirdi. Türk tabiiyetine girdi. Ve rütbesile, yani yine yüzbaşı olarak Osmanlı ordusuna dahil oldu. Macar yüzbaşısı Sandor Farkaş artık yüzbaşı Osman Ni- hali olmuştu.
Bir müddet sonra genç zabit Keçeci zade Fuat paşanın mü hürdarı Nuri beyin kızile evlen di. Tam bir Avrupalı olan genç kocanm karısı tam bir Şark kı zıydı.
Bir yandan genç zabitin kade me kademe rütbesi yükseliyor du. Nihayet paşa oldu,
Osman paşa bir kaç dili gayet iyi konuşuyordu. Türkçeyi pek kısa bir zamanda öğrenmişti. Hayatının son zamanlarına ka dar Harbiye mektebinde Alman ca okutuyordu.
İşte Nigâr hanımın harikulade dil öğrenme kabiliyeti babasın dan, Osman paşadan gelmekte idi. Şairin babasını topınırcası- na sevdiği kendi imzasından da anlaşılıyor: Nigâr binti Osman!.
Osman paşa hakikaten çok dikkate değer bir insandı. Ken disinin mensup olduğu Farkaş ailesi Macaristanın en eski aile lerinden biriydi, Farkaşlar hâlâ bugün Avusturyada ve Macaris- tanda bulunmaktadırlar.
Aslen Avrupalı olan Osman paşa Şarkla Garp güzelliğini bü tün hayatı boyunca pek sanat- kârane bir tarzda birleştirmeği gayet iyi bilmişti. Meselâ kona ğında zaman zaman meşhur Ma car yemeği gulaş da pişirttirdiği gibi, en nefîs Şark yemekleri de yaptırtırdı. Gulaşın yanında ne fis ve halis Tokay şarabı da bu lunurdu. Fakat Osman paşa bundan pek az, âdeta bir tadım lık içerdi. En büyük emeli kızı Nigârı Şarkın ve Garbın güzel likleri, doğru ve iyi tarafları ve bilgilerde yetiştirmekti.
Zaten kendisi de her cihetten böyleydi. Zevkleri itibari!’ dahi., meselâ pipo meraklısıydı. Ve
devrinin en zengin pipo kolek* siyonunu yapmıştı, Avrupa, Mg> car pipolarının akla gelmiyeeek çeşitleri bu koleksiyonda bulu* nabilirdi. Fakat aynı zamardâ nargileyi de sevmişti, Biiyükde* reye gittikleri vakit oradaki :’.a> manın İzmir işi nargilesile meş| hur gazinosuna oturur ve eski Macar zabiti nargilesini zevkle içerdi.
Evinde camekânlar içinde pi* po koleksiyonunun biraz ilerŞ sinde kendisinin hakikaten na^ dide ve her biri birer şaheser f,ü> zelliğinde nargileleri dururdu, Şarkın ve Garbın iyisi ve güzeli Osman paşanın evinde randevu j vermişti!. Hikmet Feridun Es
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi