• Sonuç bulunamadı

İnkılap tarihimizde Sabahattin Bey:Padişaha yazılan ariza, iç ve dış hadiseler...

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İnkılap tarihimizde Sabahattin Bey:Padişaha yazılan ariza, iç ve dış hadiseler..."

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

... ... . 15 ■ * -

77

-—

:^R«ıet^€cİjeAn. _________

Padişaha yazılan ariza,

ve dış hâdiseler...

Prens Sabahattin Bey, gerek memlekette, gerek Av-

rupada iken olan biten hâdiseler karşısında muhtelif

teşebbüslerde bulunuyordu

— 24 —

F

akat bundan sonra iş­ ler düzeleceğine, bilâkis fena halde bozulmuş, Trab- lusgarp harbinin tevlid et­ tiği teessür ve intihabatta tecviz o- lunan usulsüzlükler dolayısile hal­ kın infialinden çekinmeğe başlıyan «İttihad ve Terakki» kükûmeti, ar­ tık ne yapacağını şaşırmış, iktidar mevkiini elden kaçırmamak ama - ciyle her şeye boyun eğmeğe başla mıştı. Az zaman evvel tevsii mezu­ niyeti bir vatan hiyaneti sayan Mer­ kezi Umumî, ekalliyetlere siyasi im 'tiyazlar vermeğe başlamıştır. Hattâ okullarda bile birçok yolsuz usullere muvafakat göstermiş ve orduda mev cut birliği kökünden sarsacak karar ları kabule yanaşmıştır.

Maamafih hükümetin takındığı bu uysal tavır, umumî efkârı tatmin e- demiyordu.

Ahval bu merkezde cereyan e- derken yüzbaşı Tayyar, Mümtaz, Tahsin, mülâzim Celâl ve Kasım Beylerle Nafiz ve Hamza Beyler 22 Haziran 1912 de Manastırda dağa çıkmışlar ve hükümetin istifa etme sini talep etmişlerdir. Vuku bulan davet üzerinde ben de bu hareket esnasında mahkûmiyetime rağmen Paristen Manastıra gitmiş ve bu iş­ lere iştirâk eylemiştim. Ve Ma­ nastırda intişar eden muhalefet ga­ zetesi benim nezaretime bırakıl - mıştı.

Selânikte Galip Paşanın riyaseti altında toplanan zabitlerle îzmirde tabur kumandanlarından Hüseyin Avni Beyin önderliğinde tecemmü eden Prens Aziz Paşa fırkası zabi- tanı da ayni şekilde müracaatta bu­ lunmuşlardır.

Bu galeyanı husule getiren, «İtti­ hat ve Terakki» cemiyetinin ifrat direceye varan tazyiki, henüz yeni yıkılan ve herkesçe mukayese edil­ mesi imkânı hulunau Sultan Ah- düllıamid istibdadı mevkinde şiddet göstermesi ve bir de meclisin gayri kanunî olarak feshedilmesi ve yeni intihabatta yapılan yolsuzluklardı. O sıralarda erkânı harb binbaşıla­ rından Gelibolulu Kemal Bey de birkaç samimî arkadaşiyle İstanbul- da «Halâskâran» grupunu kurmuş­ tu. Zabitler arasında az zaman zar­ fında pek çok taraftar kazanan bu teşekküle ilk olarak sivillerden Rıza Nûr, Mahir Sait ve Kemal Mithat Beyler de iştirâk etmişlerdi. Erkânı harp zabitlerinden Hilmi, Rosinbol Hüsnü, Haşan Âli ve Tevfik Bey­ l e r l e bahriye zabitlerinden İbrahim Aşki Bey grupun en faal elemanla­ rından bulunuyordu.

Nihayet bu tazyiklere mukave­ met edemiyen ve «İttihat ve Terak­ ki» yi temsil ey üyen Sait Paşa hü­ kümeti 22/7/912 tarihinde istifa et­ miş ve yerine Gazi Muhtar Paşa hü­ kümeti gelmiştir.

İşte; Prens Sabahattin Bey de hasretini çektiği İstanbula bu sı­ ralarda dönmüştü.

Fakat, Muhtar Paşa çok buhranlı bir zamanda hükümet teşkil etmiş bulunuyordu. İntihabat ve silâh top lama vesilesile baş gösteren Arna­ vutluk kıyamı bir türlü yatıştırıla- mamıştı. İttihat ve Terakki hükü­ metinin teslih ettiği malisörler de tekrar Karadağ topraklarına geç­ miş ve yabancı emirlerine âmade bir tavır takınmışlardı.

Esasen doktor Nazım Beyin Ma- kedonyaya Boşnak muhacirleri yer­ leştirmeğe teşebbüs etmesi o mın- taka halkını isyana hazırlamış ve İttihat ve Terakki hükümetlerinin Bulgarlarla Rumalr arasında mev­ cut kilise ihtilâfının halline yardım eylemesi, bu iki ebedî düşman mil­ let beyninde mevcut husumet ve zıd diyeti ortadan kaldırmış ve ittifak etmelerine vesile bile vermişti.

Bu olaylar böyle cereyan eder­ ken İttihatçıların en ufak fırsatı fevtetmiyerek yeni hükümet aley­ hine cephe almaları ahvali son dere­ se müşkül bir şekle sokmuş ve tam bu esnalarda Balkan harbi patla - mıştır.

Türk askeri, - meşrutiyetin ilâ­ nında dahilî sükûnetin avdetine rağ­ men -, merkezi umuminin kısa gö­ rüş ve dar düşünüşü sebebile, Ye­ mende, Arnavutlukta ve Hattâ A- danada çarpışmış ve artık bu idari huzursuzluktan nevmit ve meyus bir hale gelmişti.

OsmanlI unsurları ise hükümet mekanizmasına düşman kılınmış ve Türkler yekdiğerlerine hasım par­ tilere ayrılmışlardı. Askerin zabiti­ ne bağlılığı, zabitlerin maiyetine iti­ madı kırılmış ve emniyetsizlik her iki tarafı mânen birbirinden ayır­ mıştı.

Hattâ harp arifesinde askerin bir kısmı hizmet müddetlerinin çoktan dolmuş bulunmasını iddia ederek, terhis talebile, isyan bile etmişler­ di.

Bu şerait altında başlıyan harpten muvaffakiyetli bir netice beklene­ mezdi. Nitekim de öyle oldu ve Bal­ kan harbi Türkiye için büyük bir facia teşkil etti. Türk tarihinde bu kadar elîm ve feci bir mağlûbiyet görülmemiştir. Ecdadımızın kanla- rile yoğrulan koca Rumeli kıtası, az zamanda, elimizden çıkıvermişti. Trablusgarbin kayıbile Afrikadan, Rumelinin ziyaile Avrupadan çekil­ miş bulunuyorduk.

Bu mağlûbiyetin verdiği yeis ve elemle Prens Sabahattin Bey Sul­ tan Reşada hitaben kısmen aşağıya koyduğumuz açık mektubu neşirle, halife sıfatile Türk ordusunun ba­ şına geçmesini padişaha tavsiye et­ miştir.

Fakat Osmanlı hanedanının en zayıf bir uzvu olan Sultan Reşat, bu ricaya kıymet verecek karaktere sa­ hip olmadığı için bu acı mağlûbiyete boyun eğmeği ve kadere rıza gös­

termeği tercih eylemişti.

27 Teşrinievvel 1328 de huzuru padişahiye takdim edilen açık arize;

«Şevketpenaha!

Payitahtınız ve belki de mevcu­ diyetimizin tehdid edildiği bu ânı zulmette ... ordunuz bir ruha şid­ detle muhtaç! Bu ruh şimdilik yal­ nız sîzsiniz, şevketpenah! Altı yüz senedir Tüıkiyenin talihi siyasisine riyaset edegelen hanedanı hükünı- darinizdir. Âli Osmanın umum erkâ- nile birlikte ve en kat’î bir azim He meydanı harbe yürüyün!.. Os­ manlI padişahının askeri ile beraber talihe «ya zafer, ya ölüm!» demesi, talihi harbi belki de büsbütün de­ ğiştirecek; ihtimali muvaffaki­ yeti herhalde haddi âzamisine çıka­ racak!.., Şimdi Avrupayı Osma • niye hacalet ve fecaatler içinde ve­ da ediyoruz! Lâkin son çareye sa­ rılmadan, son fedakârlığı yapma • dan bu vedaa katlanmıyalım... He­ men Cenabı Hak ordunuzu muzaf­ fer; zatı hümayununuzu mes’ut ve mükerrem ve vatanımızı daima payidar eylesin.»

Sabahattin Fakat bu mağlûbiyet, milleti kur­ tarmağı basit bir hüsnü niyet gös­ termekte ve hükümet kudretini ele geçirmekte farzeden İttihatçıları tahrike vesile olmuş ve iktidarı ele almak için bu fırsattan istifadeyi

kaçırmamışlardır.

Filvaki 23/1/1913 tarihinde Ba- bıâüye karşı yapılan ve Nâzım Pa­ şanın ve bazılarının katillerde ne­ ticelenen bir baskınla Muhtar Pa­ şadan sonra sadarete gelen Kâmil Paşa hükümeti iskat edilmiş ve Mahmut Şevket Paşa sadarete geti­ rilmiştir.

Siyasî ihtirasların böyleoe kay­ naştığı sıralarda Prens Sabahattin Bey memleketin ıslahında takibi lâ­ zım gelen istikametleri İlmî bir vü- zuhla tesbite çalışıyor, İçtimaî ve idari ahengi düzenlemek için mes­ lek programını hazırlıyordu.

Fakat hâdisat buna meydan bı­ rakmadı. İttihatçılar mevkii iktida­ ra geldikten bir müddet sonra mu­ halifler de faaliyete geçmiş ve on­ ları mevkilerinden uzaklaştırmağa çare aramağa başlamışlardı.

İlk hamleyi hazırlıyan bizler «tak­ libi hükümet» denilen vak’a dolayı- sile tevkif ve bilâhare mahkûm e- dilerek Bodrum kalesine gönderil­ miştik. Oradan Sinoba sevkedilmiş ve sonra da kayıkla Sivastopola kaç mıştık.

İkinci hareket Mahmut Şevket Pa şanın katlini mucip olan hâdisedir ki alâkadarların bir kısmı idam e- dilmiş ve muhalefet damgası taşı­ yanların cümlesi Sinoba nefyedil- mişlerdi.

Prens Sabahattin Bey de fırsat­ tan bilistifade hiç alâkadar olma­

dığı bu mesele münasebetile giyaben idama mahkûm edilmiş ve buna bi­ naen de gizli bir surette memleketi terke mecbur kalmıştı.

Trablusgarp harbi nasıl ki Balkan ittifakının doğmasına yol açmış ise; Balkan harbi de yeni yeni ihtirasla­ rın uyanmasını beslemiş ve birinci cihan harbinin patlamasına sebep ol muştur.

Fihakika Sırplar «Bosna-Hersek» te Avusturya veüahdini, siyasî ihti­ rasla, öldürmüşler ve harp zuhuruna vesile vermişlerdir.

28 Temmuz 1914 tarihinde Avus­ turya hükümeti Sırbistana harp i- lân etmişti. Fransa, İngiltere, Rus­ ya da Almanyanm iştirâkine muka­ bil harbe girmişlerdir.

Mahmut Şevket Paşanın katlinden sonra sadarete gelen Prens Sait Ha­ lim Paşa hükümeti 2 Ağustos 1914 de Almanya ile alelâcele bir mua­ hede akdetmiş ve Türkiye de harp namzetleri sırasına katılmış bulu­ nuyordu.

Bu itibarla Türkiyenin harbe gir­ memesini rica için Pariste Prens Sa­ bahattin Beyin riyasetinde topla­ nan muhalifler, Sultan Reşada ve fırka lideri sıfatile Maliye Nazırı Talât Paşaya telgraf çekmişlerdi. Hattâ Paris sefiri Rifat Paşanın da bu hususta birçok ricaları var - dır. (* ) Fakat bunlara hiç bir kıy­ met verilmemiş ve Türkiye harbe sokulmuştur. Hattâ Prens Sabahat­ tin Beyin münferit sulh teşebbüs­ leri de akamete uğramıştır. Netice­ de harbi İngiliz grupu kazanmış ve Almanya ve müttefikleri mağlûp ol­ muşlardır. Bu vesile ile de bütün Türk topraklan düşman istilâsına maruz kalmıştır.

Umumî mütarekeden sonra Prens Sabahattin Bey yine İstanbula gel-; mişti. Memleketimizin maruz kaldı­ ğı istilâ felâketinin saiki hiç şüphe yoktur ki «İttihat ve Terakki» rica­ linin hodserane takip ettiği siyase­ tin bir neticesi idi. Onlar Alman- yanın askerî kuvvetine güvenmişler, ihtiraslarının tatmini için neticede Alman kolonisi olmağı bile göze almışlardı. Çünkü harpten fayda­ lanmak Türkiye için mümkün de­ ğildi. Almanyanm galebesi halinde koloni haline girmek, mağlûbiyetile taksime uğramak bizlere mukadder di. Bu, itiraz götürmez bir hakikat­ tir.

Bu son facia 1909 tarihinde Se- lâniğe giden ve «fert yok, cemiyet var» diyen Ziya Gökalpııı telkin ettiği Turancılık propagandasının tesirile yürümüş, Enver ve Talât Paşaların ihtiraslarile kuvvet kes- betmişti. Halkın hiç bir şeyden ha­ beri yoktu. Hattâ hükümet ricali bile harbe girmek endişesinden u- zak bulunuyordu.

İtiraf edelim ki gerek Sultan Ab- dülhamit devri vükelâsı ve gerek onu takip eden meşrutiyet ricali gö rüş ve düşünüş bakımından yekdi- ğerlerinden pek uzak değillerdir. Her iki zümre de ilme müstenit ve­ ya zarurete uygun bir veçhe taki­ binden ziyade, memleket idaresinde tahakkümü itiyat edinmişler, mille­ tin hakikî menfaatlerini kendi dar

görüşlerine sığdırmağa çalışmışlar­ dır.

Sultan Abdülhamit din ve hilâfe­ ti daima bir âlet olarak kullandığı gibi meşrutiyetçiler de imparatorluk idaresinde evvelâ dini vasıta olarak ele almışlar, sonraları esasen ken­ dilerinde mevcut temayüllere ge­ niş bir yer veren Ziya Gökalpm teş- vikile Turancılık hevesine kapıl - mışlar ve memleketi tatbiki kabil olmıyan ihtiraslarla altüst etmişler­ dir. Bu şartlar altında, bilgiye isti­ nat etmiyen indi nazariyelerle im­ paratorluk tabiî olarak çökmüştür.

(Arkası var)

(* ) «İnkılâp tarihimiz ve İttihat ve Terakki» de tafsilât vardır.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Muallim Naci’ lerin ve onun yanında yer alan ağızları salyalı softalar güruhunun bütün yırtıcı saldırışlarına rağmen yeni’yi, Avrupai’ yi kurmıya ve

Bunu anlamak, görmek çok yararlıdır.» Sayın Akbal, yıllardan beri bizi bir .yerlere İtmeye ya da çekme­ ye çalışanlara alıştık artık.. Cehov

Ancak tipik Menenjiomların ADC değeri normal alandan yapılan ADC değerinden yüksek olup bu farklılık istatistiksel olarak anlamlıydı.. Tipik olgular- da ödemden ölçülen

Mâtürîdî, Seneviyye’nin inancına göre âlemin sonradan zulmet ile nurun karışmasıyla oluştuğunu ve her ikisi ayrı iken “âlem” diye anılmadıkları

Ancak kişisel olarak kanım odur ki; günün koşulları içeri­ sinde uğraşılması, halledilmesi gereken bir sü­ rü sorun bizi beklerken bu hususun gündeme

Buna göre, ikili isimlendirmenin tüm dillerdeki ortak kullanımının kendisine bağlantılanması nedeniyle Carl Linnaeus in- sanlık tarihinin en etkili ismi olarak liste

Belli bir ivmeye ulaşmak için gereken ilk enerji bir sorun, ancak o ivmeyi yolculuk boyunca sabit tutmaya yetecek kadar enerjiyi depolamak daha büyük bir sorun.. Öyle görünüyor

Şim­ diye kadar kulakları yalnız on kişi­ nin sesine alışmış bulunan öğretmen, otuz beş çocuğun hep birden çıkara­ cağı sesin şu küçük odaya