• Sonuç bulunamadı

Hicab İmtiyaz Ali'nin Pagalhana adlı romanında öne çıkan temalar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Hicab İmtiyaz Ali'nin Pagalhana adlı romanında öne çıkan temalar"

Copied!
59
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

DOĞU DİLLERİ VE EDEBİYATLARI ANA BİLİM DALI URDU DİLİ VE EDEBİYATI BİLİM DALI

HİCAB İMTİYAZ ALİ’NİN

PAGALHANA ADLI ROMANINDA ÖNE ÇIKAN TEMALAR

Seher ÖCÜT

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Prof. Dr. Nuriye BİLİK

(2)
(3)
(4)

IV ÖN SÖZ

Bu tez Hicab İmtiyaz Ali’ın hayatı, Urdu Dili ve Edebiyatı alanında yazdığı bilim kurgu ve sosyal roman kategorisinde yer alan Pagalhana (Tımarhane) adlı romanında öne çıkan temalarla ilgilidir. Romanda çevre etiği, Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan bombadan sonra yaşananlardan Jim Jones tarikatı olayı, psikolojik takıntılar gibi daha pek çok konuya değinilmektedir. Pagalhana belki de döneminin mihenk taşı niteliğine sahip olmasına rağmen birçok sosyal olaya değinmesi ve okur üzerinde günümüzden bile izler bulacağımız bir etki yaratmasından dolayı pek çok yerde yasaklıdır. Bosna Hersek vatandaşlarının yaşadığı olayları anlatan Alexandra Cavelius’un Leyla romanı ve buna benzer pek çok roman gibi bu romanında yasaklı olması belki de biz okurları hem düşündürüp hem sorgulatan farkındalık yaratan yanından kaynaklanmaktadır. Belki de bu yasaklı durum Pagalhana romanı üzerinde çalışma yapılmamasına neden olan etkenlerden biridir diyebiliriz. Nasıl ki Leyla adlı romanda tüm gerçekler açıkça verilip tüm acılara değinilmesi okuyucuyu etkilediyse Pagalhana romanındaki olaylar da okuyucuyu derinden etkilemekte ve dünyanın gidişatını düşündürmektedir.

İçeriği bu kadar zengin olan bir romanın ilk defa incelenmesinde bana katkısı olan ve bu çalışmayı tamamlamamda en büyük rehberliği üstlenen danışman hocam Prof. Dr. Nuriye Bilik’e teşekkür ederim. Ayrıca çalışmalarım boyunca desteğini eksik etmeyen Doç. Dr. Recep Durgun’a ve desteğini hep üzerimde hissettiğim Dr. Öğretim Üyesi Hakan Kuyumcu’ya, çalışmalarıma her zaman destek veren Öğr. Gör. Nuray Öztürk Şen hocama ve çalışmalarımda bilgileriyle bana yardımcı olan Arş. Gör. Mehmet Kemal Çakmakçı’ya ve son olarak manevi olarak her daim sabırla yanımda olan değerli nişanlım Recep Balık’a teşekkür ederim.

SEHER ÖCÜT KONYA 2019

(5)

V

İÇİNDEKİLER

Bilimsel Etik Sayfası Hata! Yer işareti tanımlanmamış.

Yüksek Lisans Tezi Kabul Formu Hata! Yer işareti tanımlanmamış.

ÖN SÖZ IV

ÖZET VI

SUMMARY VII

GİRİŞ 1

I.BÖLÜM 11

1.HİCAB İMTİYAZ ALİ’NİN HAYATI 11

1.2. Edebi Kişiliği 11

1.3.Yazarın Eserleri 13

1.4 Hicab’ın Hikâyelerine Soyut Bir Bakış 14

II. BÖLÜM 18

2.1.Romanın Özeti 18

2.2 Pagalhana’daki Karakterler 19

2.3. Pagalhana’da Edebi Alıntılar 20

2.4.Pagalhana’da Leitmotiv Tekniği 29

2.5 Pagalhana’da Bilinç akımı Tekniği 29

III.BÖLÜM 31

3.PAGALHANA’DA ÖNE ÇIKAN TEMALAR 31

3.1 Pagalhana da Dünya Tarihine Damgasını Vuran Olaylar 31

3.2.Pagalhana’ da Çevre Etiği 36

3.3 Pagalhana’ da Bilimin İnsanlığa Verdiği Zararlar 40

3.4 Pagalhana’da Psikolojik Takıntılar 43

3.5 Pagalhana’da Telepati 44

3.6. Pagalhana’da Din Felsefesi 45

SONUÇ 48

KAYNAKÇA 50

(6)

VI T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğrencinin

Adı Soyadı SEHER ÖCÜT

Numarası 154209031003

Ana Bilim / Bilim Dalı

DOĞU DİLLERİ VE EDEBİYATLARI/URDU DİLİ VE EDEBİYATI

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora Tez Danışmanı PROF.DR. NURİYE BİLİK

Tezin Adı HİCAB İMTİYAZ ALİ’NİN PAGALHANA ADLI ROMANINDA ÖNE ÇIKAN TEMALAR ÖZET

Bu tezde Hicab İmtiyaz Ali’nin hayatı ve “Pagalhana” adlı romanında öne çıkan temaları ele almaya çalıştık. Hicab İmtiyaz Ali’nin bu eseri Urdu Edebiyatında bilim kurgu ve çevreci romanın ilk örneklerindendir. Romanın başkarakteri olan Ruhi, Hindistan’ın ilk kadın pilotu olan Hicab İmtiyaz Ali’nin ta kendisidir. Hayata dair deneyimlerini bir araya getiren Hicab İmtiyaz Ali romanda çevreci ve hayvan severdir de. Pagalhana adlı bu romanda yaşadıkları ortamı güvenilir bulmayan üç yakın dost şehirlerini terk edip daha yaşanılır bir yer bulmak için yola çıkarlar. Her nereye giderlerse insanoğlunun bilimi yanlış kullanmasının sonucu olan bir felaketle karşılaşırlar. Huzursuzluğun dünyanın her köşesine yayıldığına tanık olurlar. Romantizm ve ilerici akım hareketi döneminde yaşayan yazarın roman boyunca değindiği temalar, yazarın bize ne kadar entelektüel, dünyadaki olaylara kayıtsız kalmayan, olumsuz durumlardan etkilenen naif duyarlı çevreci bir insan olduğunu fazlasıyla hissetttirir. Sigmund Freud’dan etkilenen yazar, roman kahramanları üzerinde bunu yansıtmıştır. Romandaki her bir bölümde modernizm ve post modernizm gibi farklı akımların etkisini görmek mümkündür. Yazarın dönemindeki kadın ve erkek yazarlardan farklı olarak bu eseri kaleme almaktaki en büyük amacının üzerinde yaşadığımız dünyayı yaşanılır bir halde, en ufak zarar vermeden gelecek nesillere bırakmak için farkındalık yaratma gayreti olduğunu söyleyebiliriz.

Anahtar Kelimeler: Hicab İmtiyaz Ali, Pagalhana, Bilim kurgu romanı, çevre etiği, Urdu romanı

(7)

VII T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğrenci ni n

Adı Soyadı SEHER ÖCÜT

Numarası 154209031003

Ana Bilim / Bilim Dalı DOĞU DİLLERİ VE EDEBİYATLARI/URDU DİLİ VE EDEBİYATI Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı PROF.DR. NURİYE BİLİK

Tezin İngilizce Adı THEMES FEATURED İN PAGALKHANA BY HİJAB IMTIAZ ALI

SUMMARY

We tried to deal with the life of Hijab Imtiaz Ali and themes featured in Pagakhana in this thesis. This work of Hijab Imtiaz Ali is the first example of the science fiction and the novel of the environmentalist in Urdu Literature. Ruhi herself, who is the protagonist in the novel, is the author, who is the first pilot of India. Hijab Imtiaz Ali, who brings togetter the experiences of life in the novel, is also environmentalist and animal lover. In Pagalkhana, the place, where three closest friends live is not safety, so they take the road to find more livable place. Wherever they go, they encounter a catastrophe that is the result of mankind’s misuse of science. They witness unrests all over the world. The themes that the author, who lived during the period of romance and progressive movement, touched upon throughout the novel, make us feel as much as an intellectual, naive, sensitive, environmentalist person who is not indifferent to the events in the world and affected by negative situations. The author, who influenced by Sigmund Freud, reflected this on the protagonists of the novel. It’s possible to see the influence of different movements such as modernism and postmodernism. Unlike the male and female writers of her time, her greatest aim in writing this works is to create awareness in order to leave the world we live on the next generations without any harm. Keywords: Hicab Imtiaz Ali, Pagalkhana, Science fiction novel, the ethics of the environment, Urdu novel

(8)

1 GİRİŞ

Dünya edebiyatlarında olduğu gibi, Urdu Edebiyatı da edebi yolculuğuna şiirle başlamıştır. Nesrin doğuşu ise 19. yüzyıl sonlarıyla 20. yüzyıl başlarına rastlar. Urdu Edebiyatı yazarlarının yaşadıkları dönemin sosyal, siyasal, kültürel olaylarından etkilenerek hikâye yazmaya başlamalarıyla, Urdu Edebiyatı, bu alanda kendine bir yer edinmiştir. Hatta nesir şiirden de popüler bir hale gelmeye başlamıştır. En çok tanınan öykü yazarları Saccad Haydar Yıldırım, Prem Çand ve Allamah Raşidul Hayri’dir. Saccad Haydar’ın Osmanlıcadan çevirdiği “Naşah ki Pehli Tarang” ve Prem Çand’ın “Angare” adlı hikâyesi türlerinin ilk örnekleri olarak gösterilir.

Angare ile Urdu öykücülüğü gelişme göstermiştir. Hicab İmtiyaz Ali’nin eserler vermeye başladığı dönemlerde romantizm ve İlerici Hareket Akımıyla birlikte realizm de tercih edilen akımlardandı. Yazım hayatına romantizmden etkilenerek başlayan Hicab İmtiyaz, sonraları modernizm akımından da etkilenmiştir.

Modernizm, I. Dünya Savaşı ile hemen hemen aynı dönemde ortaya çıkmış ve Batı’dan tüm dünyaya yayılmıştır. Modernizmin önemli temsilcileri James Joyce, Franz Kafka, Virginia Woolf ve Marcel Proust’dur. Modernizmin belli kalıplara bağlı kalmadığını Hicab İmtiyaz’ın yazılarında da görmek mümkündür. Hicab İmtiyaz’ın Pagalhana adlı romanında kullandığı bilinç akımı (stream of conciousness) tekniği de postmodernizmden etkilenmiştir. Bu tezin birinci bölümünde Hicab İmtiyaz Ali’nin hayatı, ikinci bölümde Pagalhana’nın özeti, roman kahramanları, edebi alıntılar, bilinç akımı tekniği ve leitmotiv tekniği, üçüncü bölümünde romanda öne çıkan temalara değinilmiştir.

Naif bir kişiliğe sahip olan Hicab İmtiyaz Ali yaşadığı dönemdeki siyasal ve sosyal olaylara tanık olmuş ve bunların getirdiği sonuçlardan etkilenmesi üzerine, Pagalhana adlı romanını yazmaya karar vermiştir. Pagalhana’da çevre etiği, Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan bombalardan sonra ülkenin mahvolmuşluğu, çocukların, genç ve yaşlıların kısaca bir neslin yok oluşu, bilimin insanoğlunun yarardan çok verdiği zararlar adeta okuyucuya film şeridi gibi izlettirilir. Sigmund Freud’dan etkilenen yazar, karakterlerin psikolojik takıntılarını yansıtır. Bu durum bir taraftan okuyucuyu derinden etkilerken, bir taraftan da farkındalığımızı artırmaya yardımcı olur. Aynı zamanda dünyanın gidişatını yeniden gözden geçirme şansı buluruz. Farkındalık yaratan yazarımız dünyadaki tüm canlılar ve cansızlar üzerinde neler yapılabileceği konusunda

(9)

2

bizlere fikir verirken “Cennetin Krallığı” filmindeki “dünyayı daha iyi yapmayan insan, insan değildir’ ’sözünü akıllara getirir adeta.

Sosyal konulara değinmesinin yanı sıra bilim kurgu kategorisinde de yer alan Pagalhana hem dönemini hem de günümüz dünyasını en iyi şekilde ifade etmesi açısından yalnızca Urdu Edebiyatı için değil, dünya edebiyatı adına da mihenk taşı sayılabilecek yegâne eserler arasında sayılabilir. Karakterlerin sürekli diyalog halinde olmaları her ne kadar bilim kurgu yönünden eksikmiş gibi görünse de bölümler arası geçişlerde karakterlerin yaşadığı ilginç olaylar bizlere adeta bilim kurgu tadında bir sahne izleniyormuş havası yaratır. Kimi yerde açık bir şekilde, kimi yerde de üstü kapalı telkine yer vermesi, romanın sosyal içerikli olduğunun da göstergesidir. Bölüm bölüm verilen birçok sosyal olay; yazar karakterler aracılığıyla betimlemeler ve tasvirler yaparak okuyucuya aktarır. Karakterlerin psikolojik durumları derine inmeden okuyucuya yansıtılırken bile, okuyucuya adeta o an yaşattırılır. Pagalhana’nın bugüne kadar incelenmemiş olması da edebiyat adına büyük bir kayıptır. Pakistan’da yapılmış olan tezlerde yazarın diğer eserleri incelenirken Pagalhana’dan sadece isim olarak bahsedilmiştir.

Romanın temaları işlenirken her konuda okuyucuyu derinden etkileyen temalar sorgulayıcı bir bakış açısıyla sunulur. Hicab İmtiyaz’ın Pagalhana adlı bu romanında günümüzün güven ve huzur vermeyen bir ortamı betimlenir. Üç roman karakteri, şehirlerini güvensiz bulup güvenilir bir bölge için yola düşer. Roman boyunca huzurun ve güvenilirliğin nerede olduğu sorgulanır. Bu durum, sorgulayıcı bir roman oluşunun göstergesi gibidir. Roman ilk bölümden itibaren okuyucuyu kendine çeker. Atom patlamalarının ve bunun neden olduğu radyasyonun sinir sistemi üzerindeki etkisi romanda en çok öne çıkan temalarındandır. Batının modern uygulamaları dediğimiz bilimin ve ilmin nasıl kötüye kullanıldığı ve bunun sonuçlarının bilinçli görünen insanı nasılda mahvettiğine vurgu yapılır. Olumsuzlukları hem yaşayıp hem de yaşatmasının ise ne kadar tuhaf olduğuna dikkat çekilir.

Urdu Edebiyatında da roman Türk Edebiyatındaki gibi batıdan alınan edebi bir türdür. Roman zaman içerisinde insanların yaşadıkları sorunları aktarma isteğinden doğmuştur. Eski zamanlarda yaşayan insanların yaşadıklarını şiirsel bir dille aktarıp günümüze kadar ulaştırması bu şekilde mümkün olmuştur. Çünkü şiir, aktarımı daha

(10)

3

kolay bir türdür. Sonraları ise siyasal, sosyal, kültürel sorunlar ve konular geliştikçe bunların kalıcı hale getirilmek istenmesi roman sanatının doğmasına sebep olmuştur. Sonrasında her ne kadar yaşanılan pek çok şey daha kolay olduysa da her ne kadar toplumu bilinçlendirmek uğruna yazılan bazı kitaplar yasaklansa da değişmeyen tek şeyi değişimin kendisi olmuştur. Günümüz insanı tüm yaşananları roman yazarak kalıcı hale getirecektir. Örneğin Türk Edebiyatının ilk psikolojik romanı sayılan ve elbette döneminin izlerini taşıyan Eylül, kim bilir hangi duygularla yazılmıştır. Roman yazma serüveni de bu şekilde ortaya çıkmıştır.

VIII. yüzyılda Dekkan’da başlayan Urdu nesri, Arapça ve Farsçadan tercüme edilen tasavvuf ile ilgili dergilerdir. Hvacah Hoca Sayyid Eşref Cihangir Semnani’nin 1308’ de yazdığı ahlak ve tasavvufla ilgili eseri Urdu dilinde yazılan ilk düz yazı eseri olarak kabul edilir. Yine aynı döneme ait bir başka eser Hvacah Bendenevaz Sayyid Muhammed Gaysudraz’ın kaleme aldığı “Mirac’ul Aşıkin” adlı eseridir (Aziz, 2000: 344).

1857’deki başarısızlıkla sonuçlanan Bağımsızlık Savaşının ardından Sir Seyyid Ahmed Han’ın önderlik ettiği Rönesansla, yeni ilimlere ve batı tarzı eğitime geçilmiş, toplumda başlayan inkılap Urdu Edebiyatı’nı da etkilemiştir (Ansari, 1994: 203). Bu dönemde Nezir Ahmed (1836-1912) çocukları için mesaj verici bir kitaba ihtiyaç hissedince “Mirat’ul Arus’’ adıyla meşhur olacak kitabı yazmaya başlar. Bu kitaba başlarken Nezir Ahmed Urdu Edebiyatında yeni bir temel ortaya koyduğundan kendisi de haberdar değildir. Sonuçta Urdu dilinin ilk romanı ortaya çıkmış, eser yayınlanınca hükümet tarafından ödüllendirilmiştir. Nezir Ahmed’in kadın kahramanların fazlalığı ile dikkat çeken bu eserini izleyen ilerici romanı “Benat’un Naş’ta’’ kadın temasını işlemeye devam eder. “Tevbet-ün Nasuh’’ ta ise, veba salgınının ardından, Allah’a karşı görevlerini hatırlayan bir aile reisi ile aile fertleri arasında geçen olaylar anlatılır. Yine 1857 Bağımsızlık Savaşı’nı net bir şekilde görüntüleyen “İbn’ul Vakt’’ Urdu Edebiyat’ının unutulmaz klasiklerindendir (Cemil, 2001: 115-120).

Dönemin diğer bir yazarı olan Pandit Ratan Nath Sarşar (1847- 1902) Lakhnov’da dünyaya gelmiş, Hindu bir aileye mensup olmasına rağmen, çocukluğunda Müslüman ailelerin oturduğu bir mahallede oturmuştur. Urdu Dilinin çok iyi konuşulduğu evlere girip çıkmış ve komşu kadınlarla sohbet etmiş böylece Müslüman

(11)

4

kadınların dilleri ve kültürleriyle ilgili çok şey öğrenmiştir. 1878’den 1879’a kadar Avadh gazetesinde “ ye Azad’’ adlı eseri yayınlanmıştır. 1880’de “ Fasanah-ye Azad’’ kitap şeklinde piyasaya çıkmıştır.

Dört ciltten oluşan eser, Cervantes’in “Don Kişot’’ adlı eserinden alınmıştır. Azad, serüvenci bir şövalyedir. Hizmetkârı Huci ise kaba saba ancak çekici bir karakter olarak okuyucuyu etkiler (Özcan, 2012: 91-91). Dr. A. B. Ashraf, Huci için, “Urdu Edebiyatında belli karakterler arasında “Huci’’ liste başındadır”, der (Ashraf, 1995: 312). Huci karakterinden etkilenerek pek çok Urdu roman yazarı benzer karakterler yaratmışlardır. Münşi Huseyn’in “Haci Bahlul’’, İmtiyaz Ali’nin “Çaça Çhahan’’ Huci tarzında çizilmiş mizahi karakterlerdir (Kuyumcu, 2003: 241).

“Fasanah-ye Azad’’ renkli peyzajları, çarşı, pazar ve şenlik görüntüleri, tren kompartmanları, fuhuş yapan kadınları ve afyon içen karakterleri ile Lakhnov’un sosyal hayatından canlı kesitler sunar (Sayyid, 1998: 314-321).

Abdulhalim Şarar (1860-1926), Urdu Dilinde ilk tarihi romanı yazan kişidir. Kurgulanmış romanlarında Hint Müslümanlarını kendi kahramanlıkları ve dini tarihleri hakkında bilgilendirmeyi hedefler. En önemli romanları “Melik’ul Aziz Virginia’’, “Husn-e Ancelina”, “Ayyam-e Arab’’tır. Urdu Edebiyatında yeni bir tür olan tarihi romanın yaratıcısı Şarar anlatımıyla yenilikçi, sosyo-kültürel sorunlara değinen biri olarak reformisttir (Özcan, 2005: 94-96).

Kimi kaynaklarda 1903’te Mahzen’de yayınlanan “Nasir aur Hadicah’’ adlı öyküsüyle öykü yazarı olarak anılan Raşid’ul Hayri 1868’de Dehli’de dünyaya gelmiştir. Çocukluğunda babasının Avrupalı bir kadını annesine kuma olarak getirmesiyle Raşid’ul Hayri’nin hayata bakış açısı değişir. Hint kadınının acılı yaşamını eserlerinde görüntülemiş ve Hint kadınının ilerlemesi ve eğitimi adına mesajlar veren eserler kaleme almıştır. Bu amaçla pek çok dergi çıkarmış (İsmet, Benat, Temeddun, Cevher-i Nisvan, Seheli), romanlarında doğu ve batı kültürlerini karşılaştırırken, batı kültürüne karşı olduğunu görüntüler. Kadınların çilelerini ve acılarını anlatırken son derece dramatik bir anlatımı tercih ettiğinden “Musavver-e Gam’’ lakabıyla anılır (İsmet, ) Raşid’ul Hayri, dayısı Nezir Ahmed gibi Dehlili kadınların dilini eserlerinde

(12)

5

ustalıkla işler. Romanlarından bazıları; “Subh-e Zindagi’’, “Şam-e Zindagi’’, “Mah-e Acem’’, “Anguthika Raz’’dır.

Mirza Hadi Rusva (1858-1931) 1899’da yazdığı “Umra-o-Can Ada’’ ile dikkatleri çeker. Eser, dans eden bir kız grubunun öyküsüdür. “Umra-o- Can Ada’’ da Lakhnov kültürü, sosyal yaşam ve dansçı kızların yaşantısı görüntülenir (Sayyid, 1988: 328-336).

Urdu Edebiyatını romantizm akımıyla tanıştıran Saccad Haydar Yıldırım, öğrencilik yıllarında Navab İsmail Han Dataveli’nin sekreterliğini yapmış, bu vesileyle Türkçe öğrenme fırsatı bulmuştur. Bağdat’taki İngiliz konsolosluğunda Türkçe çevirmen olarak çalışmış ve ardından İngiltere’nin İstanbul elçiliğinde tayin edilerek, Türk Edebiyatı ile tanışma fırsatı yakalamıştır. Saccad Haydar Yıldırım, kadın odaklı tüm öykü ve romanlarında aşk uğruna tüm engellere başkaldırır. Türkiye’de Servet-i Fünun edebiyatıyla tanışan yazar, Türk öykü ve romanlarını Urdu Dili’ne taşımış, romantizm içerikli eserleriyle Urdu Edebiyatına katkıda bulunmuştur. Amacı Türkiye’deki batılılaşma hareketini halkına aktarmaktır. Osmanlıcadan Urdu diline tercüme ve adapte ettiği romanlarından bazıları şunlardır: “Zehra, Lorans, Matlub-e Hasinan, Asib-e Ülfet” (Bilik, 1997: 40).

Marx inkılabının ilk etkileri Urdu Edebiyatında toplumcu gerçekçi edebiyatın temelini atan Prem Çand’ın eserlerinde gözlenir. Hint toplumundaki siyasi ve sosyal sorunları görüntüleyen Prem Çand, yüksek, orta, aşağı kastta yaşananları ve her canlının sorunlarını çoğunlukla kadın odaklı işler. Urdu öykü ve romanı Prem Çand’a kadar hiç köy yaşamını işlememiştir. İşçi ve çiftçi sınıfı göz ardı edilmiştir. Hind’e gönül veren Cemil Meriç, Prem Çand için “Hind’in Gorki’si ama idealist bir Gorki. Çağdaş Hint Edebiyatının rakipsiz üstadı, der. Son romanı olan “Gaudan’’ da şehirle köyü karşılaştırır (Meriç, 1995: 251). Dönemin siyasi tablosunu görüntüleyen “Meydan-e Amel’’ diğer bir meşhur romanıdır.

1936’da İlerici Hareketin etkisiyle Saccad Zahir toplumsal şuurun uyanmasının göstergesi niteliğindeki “Landın ki Ek Rat’’ adlı romanını yazar.

Krişan Çandar ise romantizmle realizmi buluşturan yazar olarak, İlerici Hareketin en önemli isimlerindendir. Romantik bir yapıya sahip olmakla birlikte güçlü

(13)

6

bir sosyal bilinci eserlerine yansıtır. Sosyal yaraları konu edinmiş ve romanlarında hep bu konuya parmak basmış, (Soydan, 2001: 251). “Şikast’’ adlı romanında ülkedeki ekonomik bozukluğu görüntülemiştir.

Yine romantizm yazarlarından Nezir Saccad Haydar Urdu Edebiyatında kadın hareketine ivme kazandıran isimdir. 20.y.y’ın başlarında, kadınlar seslerini, Nezir Saccad’ın romanlarıyla duyurmaya başlar. Yazar, romanlarında kadın eğitimini temel koşul olarak görür. Kadınların özgürlüğü ve eğitimi hareketinde önemli bir yeri vardır. En önemli romanları: Ahtar’un Nisa (1910), Canbaz (1935), Ah-i Mazluman (1914), Sureyya (1930) ve Necma (1939) (Özcan, 2002: 60-61)dır.

Urdu Edebiyatında romantizm etkisiyle eserler veren daha ziyade öyküleriyle tanınan Hicab İmtiyaz Ali, bu dönemde “Zalim Muhabbet”, “Andhera Hab” “Pagalhana” adlı romanları yazar. Bu romanlarda özellikle “Zalim Muhabbet” ve “Andhera Hab” da mekân ve konu bakımından diğer dönemlerin romanlarından farklıdır. Sade ev yaşamları yerine, saray ve konaklardaki görkemli yaşamlar anlatılır. Alt ya da orta sınıf bu romanlarda gözükmez (Özcan, 2002: 62). “Pagalhana” ise Urdu Edebiyatında yeni bir tür olan bilim kurgu içerikli, çevreci bir romandır.

1927’de Aligarh’ta doğan Urdu Edebiyatının en büyük kadın yazarlarından Kurrat’ul Ayn Haydar, ülkenin bölünüş trajedisini görüntülediği “Meyre bhi Sanamhanah’’ ile romancılığa başlar. 1959’da yayınladığı “Ag ka Darya’’ Hint medeniyetleri ve değişen dönemlerin romanıdır. Urdu Edebiyatı klasiklerinden olan “Ag ka Derya’’ Hint kültürünün 2500 yıllık tarihini kapsar (Sadid, 1991: 575).

Görüldüğü üzere Urdu Edebiyatında hemen hemen her konuya temas edilmiştir. 1947 dönemindeki katliamlar, göç, yüksek, orta ve alt kast problemleri, kadın sorunları gibi neredeyse tüm sosyal sorunlar bu edebiyatta işlenmiştir. Hicab İmtiyaz Ali’nin romanı “Pagalhana”ya dönecek olursak; bu eser Urdu Edebiyatında yeni bir türün müjdecisi gibidir. Urdu Edebiyatı için bir Rönesans olarak değerlendirilebilecek yapıt, bilim kurgu türünü okuyucuya tanıtmak adına yazılmış. Hicab İmtiyaz Ali, gerçek yaşam öyküsünden esinlenerek yazdığı romanında, gelecek için endişelenir, yola düşer. Huzuru aradığı coğrafyalarda türlü felaketlerle karşılaşır. Biz Urdu Edebiyatında dahi

(14)

7

pek tanınmayan, içinde pek çok mesaj da barındıran çevreci, bilim kurgu kitabı türündeki “Pagalhana” adlı bu sıradışı romanı çalışmamızda irdelemeye çalışacağız.

Urdu Edebiyatında Romantizm

Urdu Edebiyatında romanın İngiliz Edebiyatının etkisiyle başladığından yola çıkarsak aynı şekilde Romantizm akımı da Urdu Edebiyatına İngiliz Edebiyatından geçmiştir. İngilizce de düşünsel masalları, kahramansı maceraları, aşk sevgi gibi temaların işlendiği hikâyelerin tasviri için kullanılan ‘’romance’’ kelimesinin Urdu diline roman olarak yansımıştır. Gerçek yaşamda ise düşsel betimlemeleri içeren bir hale dönmektedir.

Zamanla “Roman” dan “romani” (ینامور) veya “romanvi” (یونامور) kelimeleri türetilmiş, “Roman” ın özelliklerini özümsemiş bir akımı niteleyen bu kelimeler batıya özgü bir kavram olan romantik’in isim ve sıfat görünümünün karşılığını almıştır. Romantizm ise Urdu dilinde “romaniyyet” (تینامور) yahut “romanviyyet” (تئیونامور) sözcükleriyle eş anlamlı olarak kullanılmıştır (Şahbaz, 2016:342).

XIX. yüzyıl da Avrupa edebiyatında romantizm ve realizm akımları yan yana ilerleme göstermiştir. XVIII. Yüzyılda romantizm gerçek dışı ve düşsel manalara gelirken günümüzde ilk defa J.J. Rousseau tarafından 1789’da kullanılmış ve “Romantik” umumiyetle insana şiirdeki ve romandaki manzaraları tahayyül ettiren yerlere denir’’ tanımıyla ifade edilmiştir.

“Romantizm XIX. yüzyılın başından ortalarına kadar Avrupa’da hâkim olan sanat ve edebiyat akımıdır. Eğer Urdu edebiyatında romanın gelişini İngiliz edebiyatından örneklendiğini kabul edersek romantizm akımı İngiltere’de XVIII. Yüzyılın başlarına kadar götürülür. Ancak romantizmin doğuşu Fransa’da Fransız İhtilâli (1789) ile başlar. Romantizmin öncesi klâsizim nasıl monarjinin eseri ise romantizm de monarjinin karşıtı, hürriyet, eşiklik ve demokrasi arzusunun eseridir. Hümanizmden itibaren kendi değer ve kimliğinin farkına varan fert, bunu topluma kabul ettirmek durumunda kalmıştır. Bu durum sosyal sınıflar içerisinde de geçerlidir. Aristokrat ve din adamları sınıfı arasında yer elde etmek isteyen burjuva sınıfı sosyal hareketliliğin en belirgin sonucudur. Hint-alt kıtasında da Aligarh Hareketiyle birlikte böyle bir sınıf olmuştu (Kuyumcu, 2003: 97).

Urdu Edebiyatının pek çok alanında olduğu gibi edebi akımlar konusunda da İngiliz Edebiyatının etkisinde kaldığını söyleyebiliriz. Edebiyatı oluşturan dil unsuru

(15)

8

nasıl ki etkileşim içerisinde ise aynı durum edebiyattaki değişiklikler ve etkileşimler için de mevzu bahistir. Romantizm kelimesinin Urdu dilindeki gelişimi de buna bir örnek teşkil etmektedir. Romantik kelimesinin serüveninin başlangıcı bu alandaki yol göstericimiz olabilir.

Yaşanılan dönemin bulunduğu şartları ve koşulları da beraberinde getirmesi bir kez daha akımların ortaya çıkışında bizlere ışık tutmaktadır. Nasıl ki romantizm oluşumu 1789 Fransız İhtilali etkisinde kalmışsa Urdu Edebiyatının içerisinde de bulunduğu Aligarh Hareketi’nin etkisi olmuştur.

Aligarh Hareketi’nin etkileriyle insanlığa fayda sağlayacak eserler ortaya çıkarma çabaları yazarların akıl ve manevi bir bakış açısı olmaksızın, katı kurallar içeren biyografi, roman, düz yazı tarzında dikkate değer eserlerin ortaya çıkışını sağlamıştır. Yazarlar edebiyatı toplumun içinde bulunduğu durumları anlatmak için kullanmıştır. Bu anlamda edebi noksanlıkların ortadan kalkması kolaylaşmış olsa dahi 1857 yılında yaşananlar, Fransız devriminin bıraktığı etkiyi yapmış, bu etkiyi ortadan kaldırma ümitlerini, ancak akımın vermiş olduğu güçle yıkabilmişlerdir. Bunun yanı sıra akımı devam ettiren yazarların birer birer dünyadan göç edişiyle yazarların tarz baskısına karşı, aksi yönde fikirler geliştirmeye başlaması ve batılı yazarların eserlerinin çevrilmesiyle okuyucuların ve yazarların bakış açıları değişmiş, yeni tarzlarla karşılaşılması, Aligarh hareketini geri plana atmış ve bu durum romantizm akımının doğmasına zemin hazırlamıştır.

Klasisizmin barındırmış olduğu katı kurallar, Aligarh hareketinde de karşımıza çıkmakta ve Romantizm’in ortaya çıkışında etkisini göstermektedir. Aligarh hareketinde bireysellik, kısıtlayıcılık vardır. Sanatçı özgür olduğunda daha özgün topluma yol gösteren eserler sunabilir. Baskı ve katı kurallar kişiyi etkisi altına aldığında tam olarak istenilen duygu ve düşünceler hedefe ulaşamayabilir. Romantizm de toplumsal bir yön vardır yani toplumu düzeltme bu da ancak kişi özgür düşündüğünde ortaya çıkar diyebiliriz. Aligarh hareketi her ne kadar toplum için bir şeyler yapmaya çalışsa da demek ki bazı sanatçılar kendilerini tam olarak ifade edebildiği akımın Romantizm olduğunu düşünerek o alanda eğimli ve meyilli diyebiliriz. Hicab İmtiyaz Ali, Saccad Haydar Yıldırım ve Niyaz Fetihpuri de Urdu Edebiyatında Romantizm akımından etkilenen yazarlardandır.

(16)

9

Saccad Haydar Yıldırım’ın tarzıyla Urdu hikâyesinde yeni bir format ve yazım şeklini oluşturmaya başlamıştır. Bu yeni tarzın önemli kavramları, kadın ve doğayla beraber içsellik, haz, aşk, estetik ve duygu yüklü bir anlatım olmuştur. Yazar, Aligarh Akımı’nın en belirgin teması olan aklın yerine duygusallığı, dikkatli bir şekilde işlemiş, aşk ve sevgi gibi kavramların da edebiyata girmesini sağlamıştır. İnsanın çevresindeki olayları coşkuyla ve aşkla gözlemleyebilmesinin yanı sıra bunun temeline de inilebileceğini göstermiştir. Yıldırım, Urdu hikâyesine bu bakış açısını kazandırmakla birlikte hislerini, düşselliğin kontrolündeki akıl ve gerçeklikle açıklanabileceğini sunmuştur. Böylece hikâyelerde acı, üzüntü, mutluluk ve heyecan ön plana çıkmıştır.

Buradan da anladığımız üzere Romantizm akımının doğuşuyla Aligarh hareketi etkisini yitirmeye başlamış, Saccad Haydar Yıldırım’da ele aldığı konularda Romantizmin etkilerini göstermiş bu konuda Urdu Edebiyatında Romantizmin temellerini atmıştır diyebiliriz.

Yeni eğilimlerin, yeni düşüncelerin ve yeni bir hayat tarzının hayal edildiği bir dönemde yetişen Saccad Haydar, kendisinden önce inkâr edilen, hiç yer verilmeyen kadın konusuna dikkatleri çekerek kadının varlığını sevgi çemberinin kutsal bir halkası haline getirmiştir. Her şeyden önce cinslerin çeşitli duygularını okurlarına hissettirmeye çalışmış ve o duyguların asla bastırılamayacağını göstermiştir. “Batı tarzı eğitim ve öğretim Pakistan ve Hindistan üzerinde derin etkiler yapmış, özellikle yeni yetişen gençler bundan oldukça etkilenmişlerdi. Batı kültür ve medeniyetinin etkisi özgür kadın ve haklarını da gündeme getirmiştir. Bu ilerici gençlerin safhında yer alan Saccad Haydar Türkiye hayranı olarak bu konuyu işlerken Türkiye’deki gelişmelerden yararlanmıştır’’ (Bilik, 1997: 22).

Müslümanların geleneklerine bağlı olduğu bir dönemde büyüyen Yıldırım, öykülerinde çoğunlukla yeni konulara ve yeni hislere yer vermesi hissedilebilir bir şekilde yer almaktadır. Bu dönemin edebiyatı daha çok destan ve tarih yazarlığından oluşmaktadır. Prem Çand’ın aksine Yıldırım, Urdu Edebiyatında romantizmden daha çok etkilenmiş böylece o zamana kadar edebiyatta baskın olan akıl, mantık ve geleneklerin yerini yeni hislere, yeni zevklere ve güzelliklere bırakmıştır.

(17)

10

Romantizm türünde eserler veren Yıldırım, üslubundaki güzelliğin yanı sıra hayatın gerçeklerini de göz ardı etmemiştir. Çünkü edebiyat ve hayatın birbirleri için gerekli olduklarını çok iyi bilmektedir.

Yıldırım romantizmin yanı sıra hayatın acı ve tatlı yönlerini ifade ederek ahlakın düzeltilmesi görevini de yerine getirmeye çalışmıştır. Ancak bunu yaparken hiçbir zaman bir hatip gibi değil bilinçli bir sanatçı ve edebiyatçı kimliğiyle konulara yaklaşmıştır. Hikâye koleksiyonlarından Hayalistan ve Hikayat-o-İhsasat’da hayatın gerçeklerinin de yanı sıra sevgi ve güzelliği de konu edinmiştir. Yıldırım’a göre insanın yaratılışında var olan sevgi kimi yerde yanlış olarak kullanılırken kimi yerde de aşırı özgürlüğe kaçılarak istismar edilmiştir’’(Bilik, 1997: 30).

“Niyaz Fetihpuri de romantizmin en önemli özelliklerinden olan hayal gücünü eserlerinde barındırır. Aşka sevgiye eserlerinde en ince şekilde yer veren Fetihpuri özellikle NikabUtchane ke Bad- kadını ana temalarından biri olarak kullanmıştır’’ (Şahbaz, 2016: 349). Kadın temasına değinmişken romantizm akımında kadın temasının yerinin ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu görüyoruz.

Hicab İmtiyaz Ali’nin Urdu Edebiyatında ilklerde rol alan bir yazar olduğunu gördük, aslında belki de o kadının edebiyat dünyasındaki sesi olmuştur. Bir başka deyişle kadının sorunlarını, kadına toplumun yüklediği sorumluluklardan ziyade kendi kimliğini oluşturma da, bu toplumda ben de varım demenin bir başka şekli olarak karşımıza çıkmaktadır. Hicab İmtiyaz Ali gibi yazarlar kadının rolünü, kim olduğunu bizlere kanıtlama da belki de kadınları cesaretlendirme de en güzel örneklerdir. Böyle cesaretli yazarlar olmadıkça ataerkil topluma sahip pek çok ülke de kadın hala sessiz ve sosyal kimliğini belki de sadece toplumun yüklediği bazı sorumluluklardan ibaret sanacaktır. Oysa kadın yalnızca eş, anne, kız kardeş değil toplumun yapısını oluşturan en köklü temeldir.

(18)

11 I.BÖLÜM

1.HİCAB İMTİYAZ ALİ’NİN HAYATI

Hicab İmtiyaz Ali, 4 Kasım 1908 tarihinde Hindistan’ın Andhra Pradeş bölgesinin, Haydarabat şehrinde doğdu. İlköğrenimini burada tamamladı. Urdu dili, Arapça ve Farsça derslerinin yanı sıra musiki eğitimi de almıştır. Küçük yaşta yazmaya başlayan Hicab İmtiyaz Ali’nin yazıları edebiyat dergilerinde yayınlanmaya başladı.

Soylu bir aileden gelen yazarın babası Seyyid Muhammed İsmail, annesi de kendi gibi yazar Abbasi Begüm’dür. Evlenmeden önceki adı Hicab Atiye İsmail’dir. Evlendikten sonra Hicab İmtiyaz Ali adını almıştır ve bu ismi eserlerinde kullanmıştır. Tanınmış bir yazar olan kocası İmtiyaz Ali Tac ile 1935 yılında evlenmiş ve sonrasında Lahor’a taşınmıştır.

Urdu Edebiyatının ünlü yazarlarından biri olmasının yanı sıra Hicab’ın başka bir arzusu da pilot olmaktı. Yazarlıkta olduğu kadar pilotluk konusunda da istekli ve başarılı olan Hicab, sonunda bunu da başarmış ve Ekim 1986 da pilotluk lisansını almıştır. Öyle ki bir pilotun yalnız uçuş yapması için 40 saatlik bir eğitim öngörülürken, Hicab’ın, yirmi bir saatlik bir eğitimden sonra yalnız uçuş yapması uygun görülmüştür. Birçok konuda olduğu gibi bu konuda da ne kadar azimli ve istekli olduğunu göstermiş ve böylece Hint Yarımadasının ilk Müslüman kadın pilotu olarak tarihe geçmiştir.

Yazar; nazik, düşünceli ve hassas bir kişiliğe sahiptir. Düşünceleri, bakış açısı ve tarzıyla birçok kişi arasından farklılığıyla öne çıkmasını bilmiştir. Pakistan’ın saygın yazarlarından Hicab İmtiyaz Ali, 19 Mart 1999 tarihinde, Pakistan’ın, Pencap bölgesinin, Lahor şehrinde vefat etmiştir.

1.2. Edebi Kişiliği

Dönemin şartlarından dolayı bastırılmış ve pasif olarak görülen Hindistan ve Pakistanlı kadınlar içinden sıyrılarak, “biz de bu toplumun bir parçasıyız’’ düşüncesiyle sesini yükselte bilmiştir. İdeallerini gerçekleştirmek uğruna aktif bir rol oynayarak için elinden geleni yapan Hindistan’ın ilk Müslüman kadınlarından biri olmuştur. Genç

(19)

12

yaşta yazmaya başlayan Hicab’ın hikâyeleri Urdu edebiyatında yazılmış en iyi aşk hikâyelerinden biri olarak kabul edilir. “Meri Natamam Muhabbet” (Bitmeyen Aşkım)” i on iki yaşında yazmış ve sonrasında kısa bir sürede edebiyat alanında tanınmış isimlerden biri olmuştur. Cümlelerindeki sadelik ve akıcılık anlam olarak zengin ve güçlü kelimeler kullanmasıyla çağdaşlarından ayırt edilir. Hikâyelerinde enerjik, güçlü ve eğlenceli bir anlatım hâkimdir.

Sıradanlıktan uzak olan öykülerinde, kendi iç dünyasını yansıtır. Hicab’ın hikâye ve romanlarında farklı karakterler, olaylar ve konularda kullandığı olmuştur. Roman ve hikâyelerinde oluşturduğu karakterler olumlu ve içten olmalarıyla, okuyucularının aklında yer etmiş ve unutulmaz birer karakter halini almışlardır. Karakterleri hayaller âleminde yaşar. Hicab’ın hikâyeleri küçük olaylar ile bağlantılı, derin duyguların bir yansıması şeklindedir. Hicab, yerinde kelimeler kullanarak, cümlelerine ahenk katmış ve bu cümleler ile yaptığı tasvirler okuyucularının duygularını tetiklemiş ve onlara dünyaya kendi penceresinden bakma olanağı sağlamıştır.

Yazar, Urdu Edebiyatında romantizmin öncülerindendir. Romantizmin özellikleri arasında yer alan süslü üslup ve şairane anlatım, Hicab’ın hikâye ve romanlarında da görülür. Tasvirlerinde ve kurgularında, renkler, sesler, canlılık, sonsuzluk, güzellik ve aşk başlıca temaları oluşturur.

Romantizm içeren eserler arasında olan “Meri Natamam Muhabbet ve “Zalim Muhabbet (Zalim Aşk)” dönemin en ünlü romanları arasında yerini almıştır. Bu iki roman yayınlandıktan kısa süre sonra dikkatleri üzerine çekmeyi başarmıştır.

Yayınlanmış hikâye derlemesi de vardır. Hicab ayrıca, Louisa May Alcott’ın en ünlü romanlarından biri “Küçük Kadınlar” ı Urdu diline tercüme etmiştir. Ayrıca, günlüğünde ve dergilerde yazdıkları da kitap olarak derlenmiştir. Günlüğünde önemli bir yere sahip Hindistan-Pakistan savaşını (1965), o dönemi anlatan yazısını daha sonra “Mombatti ke Samne (Mum Önünde)” adı altında yayınlanmıştır. Bu isimle yayınlanma nedeni ise, Hicab’ın savaş döneminde yapılan karartma sebebiyle günlüğünü mum ışığında yazmaya devam etmesinden dolayıdır. Hicab, gerçek hayattaki doğallığını yazılarına da taşımıştır. Savaş sonrası insanların bilinçaltlarında taşıdıkları olumsuz

(20)

13

düşünceleri, korkuları ve sebeplerini anlamaya çalışması, onu araştırmaya sevk etmiştir. Ünlü psikolog Sigmund Freud’un kitaplarına yoğunlaşmıştır. Savaşların, insanlar ve doğal yaşam üzerindeki etkileri onu düşündürmüş ve üzmüştür. Bu çelişki ve karmaşık düşünceler yüzünden “Pagalhana (Tımarhane)” adlı romanını kaleme almıştır.

Hicab İmtiyaz Ali diğer kadın yazarların yaptığı gibi Hicab İsmail adı ile yazım hayatına başlamıştır. Gerçek hayatın kendisinin yaptığı gibi eserlerinde de kahramanlarını hayalleri peşinden koşturmuştur. Hayal gücünün ürünü olan Zalim Muhabbet, Meri Natamam Muhabbet ve Andhera Hâb adlı romanlarında; aristokrat sınıfın hayatını, sarayların ve malikânelerin renkli atmosferini, hayallere ve rüyalara dalmış prensesleri betimlemiştir. Toplumsal ve yarı toplumsal denilebilecek romanlarında aşk, ahlaki, kültürel ve toplumsal değerlerle çatıştığında drama dönüşür. Çünkü kadın kahramanlar, hayat arkadaşları seçmede özgür değillerdir. Konusunun gerçek hayattan aldığı romanlarını, anlatım biçimiyle romantik bir hale getirir (Huseyn, 2014: 309).

Hicab İmtiyaz’ın karakterlerinin hayalleri peşinde koşmasına yine en güzel örneklerden biri de Pagalhana adlı romanıdır. Karakterler sırf huzur aramak için şehirlerini terk ederek hiç bilmedikleri bir yolculuğa çıkarlar. Yani ne ile nasıl bir ortamla karşılaşacaklarını bilmeyen kahramanlar, hem kendileri meraklıdır hem de okuyucuyu merakla sürükler. Zaman zaman yolculuklarının zor geçişi onları melankolik bir hale sokarken bu melankolinin romantizm etkisi olduğunu düşünmekte mümkündür. Melankoli ve dramın yaşandığı roman yerini umuda bırakırken de unutulmayacak bir eser okuyor olmanın hazzını okuyucuya yaşatır. “Hicab, hayal gücü ile yeni bir dünya var ederken bu dünyada son derece etkileyici karakterler de olmuştur. Onun dünyası, bizim dünyamızdan farklıdır. Elbette onun dünyasında var ettiği karakterlerin bizimle benzerlik göstermesi gerekir, ancak onlar tıpatıp bizim gibi değildirler.” (https://ur.wikipedia.org/wiki/یلع_زایتما_باجح) 1.3.Yazarın Eserleri Romanları Zalim Muhabbet Andhera Hab Pagalhana Diğer Eserleri Sukhe patte Nimeti mevt Kali Huveyli Siyah Aurat Hicab Kitab Hikâyeleri

Meri Natamam Muhabbet Voh Bharen Yeh Hazaen İhtiyat-ı İşk Mammi Khana Sanober ke Sae Tuhfe or Şukufah Otobiyografi Tasvir Batan Günlük Lail-u Nihar Tercüme Nannhi Bibiyan

(21)

14 1.4 Hicab’ın Hikâyelerine Soyut Bir Bakış

Hicab İmtiyaz, hikâyelerinde romantizmi konu almıştır. Romantizm hikâyelerinde öylesine etkilidir ki; okuyanları bambaşka dünyalara götürür. Hikâyelerinde romantizmin yanı sıra korkuya da yer verir. Hikâyelerini okuyanların gözünde, güzelliklerle bezenmiş neşe ve sevinçle dolu mamur bir hayat düşüncesi canlanır.

Hikâyelerinde romantizm öyle bir atmosfer oluşturur ki; orada rengârenk ışıklar ve güzel şarkılardan başka hiçbir şey görülmez. Her taraf rengarenktir, çiçeklerin hoş kokusu dört bir yana yayılır ve hoş namelerin yankısı duyulur. Hayat ve kâinatın neşesinde her yere güzel ve renkli kokular yayılır.

Urdu edebiyatının hikâye türünün bir edebi tür olarak sahneye çıktığı ilk dönemde daha ziyade romantik hikâyeler yazılmıştır. Niyaz Fetihpuri, Saccad Haydar Yıldırım ve daha sonraları Hicab İmtiyaz Ali, romantizm akımının öncü edebiyatçılarıdır. Urdu hikâyeciliği 1930’lu yıllarda romantizm akımından sıyrılarak hayatın gerçekleri olan siyasi, sosyal ve kültürel meseleleri konu edinmeye başlamıştır (Durgun, 2013: 64).

Hicab’ın en belirgin yeteneği romantik unsurları mükemmel sunabilmesidir. Eserlerini okuyanların etkilenmemeleri kaçınılmazdır. Bununla birlikte 1930’lu yıllarda gerçeği konu edinen olayların ön plana çıkmasıyla, Hicab’ın eserlerinde de dönemine damgasını vuran güncel olayları görmek mümkündür. Pek çok yazar gibi Hicab da duyarlı olmasının etkisini eserlerinde bizlere hissettirmiştir. Teşbihleri, kelimelerindeki terkibler ve cümle yapıları romantizm atmosferinin farklı unsurlarıdır. İşte bu yapılar yapay şiir ve dilin örneğini ve zincirini oluşturur, dilini kuvvetli kılar. Örneğin romantizm bir hikâyesinde ilginç benzetmelerle şöyle tasvir edilir:

Soğuk bir ortamda yazılan yaşama şevki veren istek dolu bu mektup beni adeta altın renkli kumu sıcak rüzgârın uçurduğu ve doğu ülkelerinin o meşhur sıcak güneşinin ışıklarını yeryüzüne saçtığı Asya’mın sıcak bir sahiliyle buluşturdu. İnanın bazı zamanlar onun yakıcılığından benim badem renkli yüzüm koyu kırmızı olur, altın rengi saçlarımda tuhaf bir romantik âşık dans etmeye başlar (Alim Han, trhsz: 205).

Hicab’ın hikâyelerinde dünya oldukça renkli ve ilgi çekicidir. Hikâyelerinde romantik ifade tarzının güçlü bir hayal gücüne dayanarak okuyucusunun ilgisini

(22)

15

çekmeye çalışır. Bununla birlikte unutulmuş dünya sırlarını da ortaya çıkarır. Okuyucu birkaç dakikalığına da olsa her şeyi unutup hayal dünyasında kaybolur. Bu rüya bitip gerçek hayata döndüğünde mutluluğun değerini anlar. Bu mutluluk onun zihninin herhangi bir köşesinde güzel bir anı olarak yerini korur ve ne zaman fırsat bulsa bu düşüncelerin dünyasına gidip zihnini yeniden canlandırır. İşte bu Hicab’ın sanatının güzelliği ve üslubunun orijinalliğidir. Hikâye yazımında herhangi alışılmış bir tarz seçmek için bilinçli bir şekilde çaba göstermemiştir ve sanatını herhangi bir ıslah amacı elde etme aracı yapmamıştır. “Sanat için sanat anlayışı vardır.’’ Tek amacı eserlerini okuyanların her birinin kendi dünyalarından ayrı ayrı dünyalara gidebilmeleri ve onu her türlü kederden kurtulabilmeleridir.

Urdu Edebiyatının en önemli kadın yazarlarından biri olarak değerlendirilen Hicab İmtiyaz Ali, romantizm akımının etkisiyle üretmiş, esinlendiği romantik üsluba bireysel özellikleri ve kendine has ifade tarzı ile çeşitli yerel yenilikler kazandırmıştır. Hicab romantik serüveninin son bulmasıyla filizlenen modernizm ve ilerici akım döneminde dahi romantizm akımına bağlı kalmış romantizmin aromasını yaşamının sonuna kadar ürettiklerinde kullanmıştır (Şahbaz, 2015: 103).

Hicab’ın romantik hikâyelerinde romantizm, olay örgüsünden ziyade hikâyenin arka planındadır. Onda ne Fetih Puri’nin klasik romanının ne de Yıldırım’ın doğu geleneği aksine batı tarzının etkisi fazladır. Başka bir deyişle batı tarzı geleneğini kendi tarzıyla birleştirip ilgi çekici hale getirmiştir.

Hicab, hikâye yazımında olay örgüsü ve karakter yazarlığına pek değinmez. Daha ziyade etkileyici bir atmosfer yaratmaya daha çok zaman ayırır. Bu atmosfer romanın tehlikeli büyüsünün atmosferidir. Bazı zamanlar bu ortamlarda garip ve ilginç unsurlar görünür. Örneğin bu atmosfer sıcaklığı öğle vaktindeki yakıcı sıcağıyla meydana getirilebilir. Karanlık çökmeye başladığında tarih siyah elbisesini, dünyada sessizlik ve yalnızlık durumları bu hikâyelerde bir atmosfer meydana getirir. Buna ilaveten çevre ve manzara canlandırma durumunu romantizm unsurlarıyla ön plana çıkarır. Hicab, Fransız romantizm akımından ve Türk Edebiyatı kurgusundan etkilenmiştir. Buna örnek olarak “Zindagi (Yaşam)” başlıklı hikâyesini gösterebiliriz.

(23)

16 یگدنز ےہ یتوہ ادیپ زاوآ بیہم کیا ےس نا وت ںیہ ےت ارکٹ ےس ںوڑاہپ لداب ےک ںازخ بج ےھجم تقو سا ۔ ہک ۔ ںیہ ےہر رک تفایرد و ربج ہب رپ ہلئسم ےک یگدنز ینپا ےس رچین ہو ہک ےہ اتوہ سوسحم اسیا ؟ےہ ایک یگدنز رثک ےہ اتوہ مولعم ہدیشوپ زار کیا اک یگدنز یھب ںیم ںوجوم زیگنا شروش یک نا یک ردنمس وت ےھجم ؟ےہ ایک یگدنز ہک ںوہ یتھچوپ ےک سج یگدنز ہآ !ےہ اوہ لام زوس کا ںیم یہ مان یھٹیب رپ ںوتنطلس یئاوہ ینامسآ ہو ےسیج اوہ مولعم اسیا وت ےھجم ،ےہ یہر اگ رود ںیہک لبلب ہعفد کا ۔ےہ یہر رک ۓار راہظا قلعتم ےک یگدنز ؟ںیم !ےہ ایک یگدنز ہک یکس ناج ہن یھب رھپ ںیم رگم م ہدشمگ یک یگدنز ںیم ہک ںوہ یتچوس ںیم تاقوا ضعب رکنویک وک ںویٹاھگ راومہ ہن یک تایح روا ںولزن ؟ےگنورکےطرکنویکاہنتنیم !هللا ۔ یگ ںورک ےط نوینشور مرن یک دناچ روا ںیہ یترک ششوک یک ےنوہ ہدنز ےس ںؤاوہ یک راہب ںایلک ہدرم یک نیمسای بج ؟ںیہ ینعم ایک ےک تایح شزرل ہک ںوہ یتھچوپ ںیم وت ےہ یتگل ےنوہ اریپ ساھٹم کیا ںیم جانا ےس ؟ںیہ ےتہک ےک یگدنز !ےہ ایک یگدنز ہک اکس ہن اھجمس یئوک ےھجم !دوبعم ےریم ےا ! ہآ رپ اتوہ مک یھب روش اک ںونغرا ھتاس یہ ھتاس ےک سا ۔ ایگ بوڈ ےھچیپ ےک ںویرٹاھجدق ہنایم یک انح جروس ۔ےہ اہر وہ یراط قلطم توکس کیا رپ اضف ۔ےہ اتاج !ےہ رظنم سادا ایک یگدنز ہآ ۔ےہ ایک یگدنز ہک یئگ ہر یتچوس ںیم رگم ۔ےہ تقو اک لوزن ےک ںوتشرف ہی ہک ےہ اتوہ م ولعم اسیا (http://allurdupdfnovels.blogspot.com.tr/2014/11/tasveer-e-butaan-by-hijab-imtiaz-ali.html). YAŞAM

Sonbahar bulutları dağlara çarptığında ürkütücü bir ses meydana gelir. O vakit ben, doğanın kendi gücünü fark ettiğini düşünürüm. Hayat dediğin nedir ki? Denizin coşku ve kargaşayla yükseldiği anlarda, yaşamın gizemli bir sırrı tecelli etmez mi? Çoğu zaman yaşam nedir diye sorarım? Ah yaşam! Adının anlamında dahi bir tutku saklıdır.

(24)

17

Bir defasında bülbül uzaklarda bir yerlerde şarkı söylerken, sanki bana, semavi saltanat tahtına oturmuş hayata dair görüşlerini beyan ediyormuş gibi geldi.

Ancak sonrasında da hayatta neler olur bilinmez! Bazı zamanlar, neden yaşamın ücra köşelerine ve engebeli vadilerine yolculuk etmeliyim diye düşünüyorum. Allah’ım! Neden bunu yalnız yapmalıyım.

Yasemin çiçeğinin cansız tomurcukları, bahar rüzgârları ile birlikte hayatta tutunmak için çabalar ve ayın nahif ışığıyla tahıl tanelerinde bir tat oluşmaya başladığında, bu ürkek hayatın manası nedir diye sorarım. Hayat ne getirir?

Ey Allah’ım! Bana biraz olsun hayatı anlamama yardım edemez misin?

Kızıl güneş çalılıkların ardında battı. Onunla birlikte organların gürültüsü de azalıp gitti. Sema ya bir sessizlik yayıldı.

Ah hayat! Bu ne üzücü bir manzaradır.

Bu an meleklerin inme vakti olarak bilinir. Ama ben halâ hayatın ne olduğunu düşünüp duruyorum.

(25)

18 II. BÖLÜM

2.1.Romanın Özeti

Romanda Ruhi, Dr. Gar ve Şoşoi karakterlerinin yaşadıkları yerde artık huzur kalmadı düşüncesiyle yola çıkmaları ve yolculuk boyunca başlarına gelen olaylar anlatılır. Yirmi beş bölümden oluşan eserin her bir bölümünde artık dünyada huzur kalmadığını ve dünyanın bir tımarhaneye benzediği düşüncesine vurgu yapılır.

Peki, gerçekten dünya bir tımarhane midir? Bu kanıya nasıl varırlar? Huzur nerede bulunur? Bu tür sorgulamaların yapıldığı eser, sosyal ve bilim kurgu kategorisinde yer alır. “Bin Muhteşem Güneş’’ adlı eserde Khaled Hosseini ile algıladığımız “Dünyanın neresine giderseniz gidin, ülken seninle gelir’’ sözü bu eser içinde geçerlidir. Belki de dünyanın her yeri aynıdır. Huzur aslında içimizdedir, huzuru bulmak da kişiye bağlıdır. Huzur bulmak adına yapılan yolculukta, belki de karakterler kendi ülkelerinde yaşadıkları sorunların kat kat fazlasıyla diğer ülkelerde de karşılaşabilirler. İlk bölümde yer alan uçak kaçırma olayını ele alacak olursak bugün dünyanın her yerinde bu tür vakalarla karşılaşırız. Farklı sebeplerle uçak kaçırılma sebebini arayan başkarakter Ruhi, bu durumu anlamada bize yardımcı olur. Sonrasında yolculuğa çıkmadan birkaç gün öncesini hatta bir gün öncesini hatırlar Ruhi karakteri. Ülkesindeki katliamlar, bir çocuğun babasının katili olması, bir anne ve babanın çocuklarının ölümüne sebep olması, hırsızlık, yolsuzluk ve benzeri olaylar karakterlere artık yeter dedirtecek seviyeye ulaşır. Ama yolculuk esnasında farkına varırlar ki; dünyanın hemen hemen her yerinde bu tür olaylar olmaktadır, “Peki, buna nasıl dur demeliyiz?” diye günlerce düşünürler.

İnsanlar yaşadıkları yeri cennete çevirmek varken nasıl olur da bir tımarhaneye veya cehenneme çevirirler. İnsanın iç doğasından gelen güç istenci ve her şeyin benden ben olmaktan doğan kuralları belki de bu tip sorunlara yol açar.

Hayvanlar konusunda da duyarlı olan yazar, Ruhi karakteri aracılığıyla insanların sadece birbirlerine değil doğaya ve tüm canlılara karşı gaddar olduğunu ve kötülük yaparak dünyanın düzenini bozduklarını söyler. Bu dünyaya dilsiz olarak gönderilen hayvanların suçu nedir? Ruhi karakterinin hayvan konusundaki hassasiyeti

(26)

19

birkaç konuda bize örnek teşkil etmektedir. İlk bölümde bir kedisi olduğu, kulağına damla yapılması gereken, kulağını bir dikene takarak kesen eşeğe olan merhameti yazarın en son bölümde hizmetçileri Zuniş’e yazdığı mektupla karşımıza bir kez daha merhametin simgesi olarak çıkmaktadır. Peki ya insanoğlu? Ne ister bu aciz, dilsiz varlıklardan? Acaba bu dünyanın sahibi bir tek benim demeyi mi? Peki dünyanın sahibi olmak tüm bu acımasızlıkları yapmayı gerektirir mi? Tabiki gerektirmez. Ya Hiroşima’ya atılan atom bombası? Yine insanın dünyaya hükmetme arzusu mu? Ben ne istersem onu yaparım! İnsanlara, doğaya bilinçsizce zarar verip sonuçlarına da katlanırım gibi bir düşünce ortaya çıkıyor. Ve en önemli olaylardan biri de Jim Jones tarikatının liderinin pek çok insanın ölümüne sebep olmasıdır.

Çevre etiği, din felsefesi, psikolojik takıntılar gibi temaların yer aldığı bu eser Urdu Dili ve Edebiyatının hatta dünya edebiyatının bugüne kadar incelenmesi gereken en önemli temel eserlerden biridir, diyebiliriz. Dünya yangın yeridir, bizde bu yangına bir odun atmak yerine gelin çiçek bahçesine çevirelim diye bir mesaj veriyor belki de yazar. Yaşadığımız alanları, gelecek nesillere en özenli şekilde bırakmak için yol gösteren bu eser, bizlere rehberlik ederken yaptırdığı empatiyle ve eser boyunca her alanda verdiği alıntılarla ne kadar bilgili, kültürlü ve bu dünyaya, doğaya ve insanlığa karşı duyarlı olduğunu kanıtlıyor.

2.2 Pagalhana’daki Karakterler

Başkahraman (protagonist) Ruhi, en kötü zamanlarda bile hayattan zevk almasını bilen, doğaya âşık, dünyadaki bütün canlıları düşünen, hayvan sever, yazar ve pilottur. Roman boyunca huzur arama yolculuğuna çıkan karakter Ruhi’yi, hep canlı, neşeli yanlarıyla tanısak da, gelecek kaygısı en yüksek olandır. Romanda pilot olan Ruhi, Hicab İmtiyaz’ın ta kendisidir.

Verici kahraman (destinateur) olan Doktor Gar; neşeli, sıkıcı toplantılara alışık, şık giyimli, kibar ve seçkin biridir. En ufak bir başarıdan sonra çocuklar gibi mutlu olur. Bilimin insanlığa verdiği zararları sorgulayan bir bilim insanıdır. Babacan bir kişiliğe sahiptir. Dostlukları uzun yıllara dayanan gençleri bu yolculuklarında yalnız bırakmaz ve onlara katılır. Evlerinde beceriksizdir ve bu durumu kendisi de kabullenir.

(27)

20

Yardımcı kahraman (adjuvan) Şoşoi, başkarakterin ve Dr. Gar’ın yakın dostudur, Safder adlı bir sevgilisi tarafından aldatılmış ve bunun etkisinden bir türlü kurtulamamıştır. Her gördüğü adamı Safder sanan Şoşoi intikam almak adına Ruhi ve Dr. Gar ile huzur arama yolculuğuna çıkmaya karar veren kişidir.

Zuniş; Ruhi’nin Afrikalı hizmetçisidir. Neşeli eğlenceli bir kişiliğe sahiptir. Afyon içip Ömer Hayyam’ın rubailerini okumaktan zevk alır. Ruhi’nin evini barkını evinde beslediği evcil hayvanlarını gözü arkada kalmadan ona bırakıp gidebildiği bir insandır.

Safder; gıyabında konuşulan felsefe öğrencisi, Safder’in eski sevgilisidir.

2.3. Pagalhana’da Edebi Alıntılar

Roman sanatında alıntı tekniği; yazarın okuyucu üzerinde etki uyandırmak için, herhangi bir hazır metin parçasını romanına monte etmesidir (Aytaç, 1999: 42). Romancıların alıntı yaptıkları kaynaklar da haliyle yaşadıkları toplumun kültürü ve kendilerinin dünya görüşünü yansıtacak tarzdadır.

Hicab İmtiyaz Ali edebi alıntı seçimini yaparken, romanda ele aldığı konuyu desteklemesine ve aynı zamanda uyum sağlamasına özen gösterdiği dikkatlerden kaçmaz. Yazarın yaptığı alıntılar onun düşünce yapısını belirleyici tarzdadır. Hicab İmtiyaz Ali roman boyunca Kuran’dan, Tevrat’tan ayetlerle, Muhammed İkbal, Akbar Abadi ve Ömer Hayyam’ın şiirlerden yaptığı edebi alıntı tekniğini romanının dokusuna katmıştır. Bu edebi alıntılardan örnekler verecek olursak:

Huzur arama yolculuğuna çıkan üç karakterden biri olan Ruhi’nin yolculuk esnasında mırıldandığı aşağıdaki şiir epey zorlu geçecek ve türlü felaketlerle karşılaşacakları yolculuklarının habercisi gibidir.

Ey gecenin yolcusu! Kendi ışığın ol

Dag-ı Ciger’in nurlu yolculuğundaki gibi (Ali, 2005: 24).

Bu yolculuk karakterlerimiz için epey zorlu geçecektir ve türlü felaketlerle karışılacaklardır. Belki de bu ilk alıntı bizlere İngiliz de “foreshadowing” denilen yani önceden olacak olaylara ışık tutan beyittir.

(28)

21

Şoşoi ve Ruhi sohbet ederken Safder’den yani onu terk eden erkek arkadaşından intikam almak için yolculuğa çıkmak istediğini söyleyen Şoşoi’ye Ruhi’nin yanıtı şiirle olur:

“Gözlerinin dışında dünyada ne kaldı? Sen aşk acısı için

Sevgi merhemini niçin kabul etmiyorsun?’’(Ali, 2005: 35).

Bu mısralardan sonra “Sen hiç Galip’in şiirini okudun mu?’’ diye başkarakter aracılığıyla Şoşoi’ye sorusunu yöneltir ardından yine aşağıdaki şiiri okur.

“Yaralı gönlün reçetesini sorma

Onda büyük bir elmasın zerresi vardır’’(Ali, 2005: 35).

Ruhi, Doktor Gar ve Şoşoi adlı karakterlerimiz dünyanın gidişatı hakkında konuşurken Ruhi karakteri bunu Sebe Suresi ile açıklar: “Kendilerini her yönden kuşatan göğe ve yere bakıp düşünmezler mi? Dilesek onları yerin dibine geçirir veya gökten üzerlerine parçalar düşürürüz. Kuşkusuz bütün bunlarda Allah’a yönelen her kul için alınacak bir ders vardır” (Ali, 2005: 37).

Karakterlerin içinde bulundukları kötü durumu anlatırken birden Ruhi karakterinin bir karga görmesi ona Hz. Nuh’un gemisini hatırlatır. Yani içlerinde bulundukları durumu Hz. Nuh Tufanı olayına benzetirler. İnançsız olan kavmi tufanın helak etmesi gibi ve karakterler bugün aynı olayı kendilerinin yaşadıklarını düşünürler. Yazar, bu durumu da bir ayetle güçlendirmek ister: ‘‘And olsun, biz, Nûh’u kendi kavmine peygamber olarak gönderdik. O da dokuz yüz elli yıl onların arasında kaldı. Neticede onlar zulümlerini sürdürürlerken tûfan kendilerini yakalayıverdi.’’(Ali, 2005: 67).

Yine karakterlerden Doktor Gar nükleer savaştan bahsederken Ruhi’nin dudaklarında Ekber Abadi’nin aşağıdaki dizeleri dökülüverir:

Ne aşk, ne dert, ne huzur kalacak, Ne fikir, ne şenlik, ne nefes kalacak, Ne seçilmiş, ne aciz, ne bencillik kalacak, Ne sarı, ne kırmızı, ne siyah renk kalacak,

(29)

22

Bu dizelerden de yine maalesef insanoğlunun bilimi kötüye kullanması sonucu ne elde avuçta bir şey kalmayacağını, ne de bu dünyada bir düzen olacağını anlıyoruz. Yine insanın elinde olanı yani bilgiyi, teknolojiyi, bilimi kötüye kullanması sonucu neler olabileceğini bizlere aktarmaya devam eden yazar, karakterlerin “Dünya ne zaman yörüngesinden çıkacak?’’ sorusu üzerine bu konuya açıklık getirmek için İkbal’in:

“Dünya senin içindir sen dünya için değilsin’’(Ali, 2005: 71). sözünü hatırlatır. İnsan, sanki her şey ona hizmet etmek zorundaymış gibi hoyratça davranır. insanoğlu nesilleri düşünmeden hareket eder. Oysaki dünya tüm insanlık içindir, bu nedenle bize sunulana saygı göstermek, değer vermek gerekir. Sunulan nimetlerin kötüye kullanmanın sadece insana ve insanlığa zarar vermek olduğu düşünceleri ön plana çıkarılır. Yani Hicab İmtiyaz Ali Pagalhana adlı eserinde üzerinde yaşadığımız gezegenin geleceği ile ilgili endişelerini yerinde ve açık bir dille anlatır. Eser boyunca verdiği mesaj ve uyarılarda insanlığı dünyayı mahvetmekten alıkoymaya çalışır.

Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombaları da insanın dünyaya verdiği en büyük yıkımlardandır. Eserde Danny Cohen adlı kişinin yaptığı bir araştırmadan da bahsedilir. Bu durum yine Galip’in mısrasıyla destek bulur. Nükleer savaşlarla bir anda kültür ve medeniyetlerin yok edilmesinin ardından tarihçilerin üzerinde düşünecekleri ve yazacakları verilerinde kalmayacağı endişesi ifade edilir.

Pagalhana ‘dan bu olaya örnek verecek olursak:

Mesela Danny Cohen bu konuda bu yıldızların yaratıcısı yapmadı aksine bu işleri galaksi radyoaktif dalgaların gücü üzerinde bu dünyanın yaratıcısı tamamladı görüşündedir. Çünkü galaksi dalgaları zihnimizin sınır çizgisiyle birleşir (Ali, 2005: 78).

Bu konuda dediği yani nükleer savaşı yaratıcının değil de yarattıklarının yaptığıdır. “Bu konular aklıma gaipten gelir” (Ali, 2005: 78).

Galip çok eskilerde yaşayan bir şairdir ve yazar, bizlere geçmişten ışık tutabileceğini göstermiştir. Bir başka konuda yazarın Ruhi karakteri aracılığıyla ele aldığı telepati konusudur. Ruhi’nin bunalımdayken Kuranda okuduğu Secde suresi beşinci ayetle düşünce ve telepati konusunu onaylamaktadır:

(30)

23

“Gökten yere kadar bütün işleri Allah yürütür. Sonra bu işler, süresi sizin hesabınızla bin yıl olan bir günde O’na yükselir’’ (Ali, 2005: 79). Ve yine insan beyninin bilime ve dünyaya verdiği zararı açıklamak için yazar, bu konudaki düşüncelerini de aşağıdaki dizelerle bize sunar:

“Huzursuzluklar onla birleşip biraz daha arttı. Gönlü sabırlı yaptığını anladık’’(Ali, 2005: 81).

Yaşlılığın ve ölümün er geç hepimizin kapısını çalacağı gerçeğini de bizlere sunan yazar, bunu da:

“Düğün gecesinin zülüfleriydi, henüz bilinmeyen bukleler’’(Ali, 2005: 83). mısrasıyla verir.

Hatta Mozart’ın erken yaşta ölmesi, Homeros’un kör olması, Beethoven’ın işitme gücünü kaybetmesi örneğini de verip dünyada her şeyin geçici olduğu, bilim insanlarının da bir gün sıkıntılar çekeceği belki de tüm bunlar olmadan hayata geliş gayemizi anlamamız gerektiği alıntılarla desteklenir. Bunu en iyi açıklayan bir diğer örnek ise Galib’in aşağıdaki beytidir:

“Güçlü kuvvetli Galib güçsüzleşti

Artık organlarındaki denge nerede?’’ (Ali, 2005: 83).

İnsanoğlunun başına kim bilir, daha neler geleceği, huzur arama telaşıyla her konuda düşündürmeye devam edilirken gelecek endişesi Zebur’da verilen ayetle bir kez daha irdelenir:

“Gökyüzü Allah’ın güzelliğini açıklar, Ve uzay onun sanatkârlığını gösterir, Bir gün diğer günden bahseder,

Bir gece diğer geceye ilahi bilgiler bahşeder’’(Ali, 2005: 101).

İnsanların öldüğü, doğanın zehirlendiği bir ortam; insanların yaşam alanının ne hale geldiği Galib’in şiiri ile anlam kazanır:

“Kapı ve duvarlarda yeşillikler büyüyor

(31)

24

Dünyanın tımarhaneye benzediğini düşünen Ruhi, ibret verici ölüm bizim de peşimizi bırakmayacak diye üzülürken:

“Dünya sükûn yeridir’’ mısrasıyla içinde bulunduğu psikolojik durumu aktarır.

İnsanın haleti ruhiyesini artık teskin edici bir cevap bulamadığından yazar, durumu izah edebilmek adına aşağıdaki dizelerden meded umar gibidir:

“Korkutmak için öleceksin diyorlar

Ölümde huzuru bulamayınca nereye gidecekler’’ (Ali, 2005: 128).

Evet, insan içinde yaşadığı ortamı güzelleştirmek yerine daha da yaşanmaz hale getirirken insanoğlunun adeta sonunun geldiğinin farkında olmadığı mesajı verilir.

Dünyadaki insanların evlerindeki çerçöpü bile atarak hem güneşe hem gezegenlere verdiği zarar da Pagalhana’da değinilen konular arasında yer alır. Kur’an-ı Kerim’den bir ayetle en güzel şekilde bu durumu da anlama fırsatı buluruz:

“Yeryüzü sarsıldığında içindekileri dışarı çıkardığında yeryüzüyle gökyüzü yer değiştirecek ve insanlar tek başlarına ulu yaratıcının önünde meydanda olacaklar” (Ali, 2005: 132).

İnsanların yaptığı tüm iyilik ve kötülükler kendine dönecektir. En güzel kanıtı bu ayetle verilir.

Nihayet onca olaydan sonra kendilerine huzurlu bir otel bulan karakterler, akşam yemeği için bulundukları, oteldeki misafirlerin, sanki dünyadaki tüm olaylardan habersiz olduklarına, geçmiş ve gelecek endişesi taşımadıklarına tanık olurlar. Ve yazar bu umursamazlığı Ömer Hayyam’ın aşağıdaki dizeleri ile okuyucuya aktarır:

“Bu bugünün dünyasıdır gafil dün cihandaki adın nerede! Hoş olan dünkü yaşamın sabahı akşamı nerede”

(Ali, 2005: 136).

Doğanın dengesinin bozulması yazarı her an tedirgin eder. Öğrencilerin gelecekte okul bahçelerinde altında oturacakları hurma ağaçlarından; bahar mevsiminde yazarların gölgesinde oturup eserleri kaleme alacakları, yolcuların dinlenmek için

(32)

25

oturup soluklanacakları ağaçlardan bile mahrum kalacaklarından endişe duyar. Bu endişelerini ülkesindeki bir şairin aşağıdaki beytiyle destekler:

“Yolculuk yapmak şarttır, yolcuyu ağırlayan çoktur Yollarda binlerce gölgeli ağaç var”

(Ali, 2005: 166).

Roman karakterleri yaşamın sürdürülebilirliği üzerindeki endişelerini ifade ederlerken topraktaki haşeratın dahi önemli olduğunu, onların geleceğini düşünmesi gerektiğinin de düşünülmesi gerektiğinden ve Ruhi karakterinin Elmas Sahilindeki tatili esnasında düşüncelerindeki değişimden bahsedilir. Başkarakterin, Kuran-ı Kerim’den, İncil’den ve Tevrat’tan örnekleme yaptığı ayetler bulundukları durumu örnekler:

Yeryüzünü yarattık. Burada dağları yarattık, oralarda makul ölçüde her türden bitkiler yetiştirdik” (Ali, 2005: 171).

Yeryüzündeki tüm otçul hayvanlar ve bütün kuşları, nefes alan tüm canlıları, sürüngenleri hepsine olduğu gibi yemeleri için yeşillik verildi (Ali, 2005: 173).

Tarlandaki ekini kesince hepsini kesme! Üzüm bağında geri kalan taneleri toplama ve üzümlerinin tek tek tanelerini koparma’ onları yolcular ve yoksullar için de bırakmalısın (Ali, 2005: 174).

Kainattaki düzensizliği açıklarken kullanılan aşağıdaki mısralar, bize yine doğaya verdiğimiz zararı hatırlatır. Bu zarar bilimin olduğu kadar edebiyatında ilgi alanıdır. Çünkü edebiyat bünyesinde her konuyu barındırır. Yazar bu fikirleri de Galib’in aşağıdaki beyitiyle destekler:

“Çimen ve gül nereden geldi?

Bulut nasıl bir şey hava nasıl?’’(Ali, 2005: 184).

Karakterlerin betimlemesinde edebi alıntılar tekniğinden yararlanır. İnsanın düşünceleri, endişeleri ve merak ettiği konular dünyada hiçbir zaman bir cevap bulamayacaktır. İnsanın ömrü hep bir arayış içinde geçecek ve belki de kâinattaki bu sırları öğrenmeye ömrü yetmeyecektir. Bu durum İkbal’in mısralarıyla romanda bizlere sunulur. Sürekli ortadan kaybolan, sözünü tutmayan Şoşoi’nin ağzından şu mısralar dökülür:

“Vaat edip yerine getirmediğin pek çok sözün var Bazen akşam bazen sabah bazen sabah bazen akşam’’

Referanslar

Benzer Belgeler

Ben kendi hesabıma, dâ - hiyane bir buluş olan banka­ larımızın mesken inşaatı sis­ temini bütün kalbimle alkış­ lıyorum ve bu yolda devam etmelerini

Fakat üzülmeyiniz yine bizim Allah adamları için asıl işsizlik ve asıl felâket manevî ruhanî işsizlik değil midir.. Bizse Allah’a şükür bunsuz

Eğer İbn-i Teymiye tarafından önerilen görüş doğru ise (ve ben onunla uyumlu olan başka bir Kelam yazarı bulamadım) o zaman problemimizin tarihsel boyutuna

Hamdi beyin Müze müdürlü­ ğünden sonra torbalar içinde karışık bulunan İslâm sikkelerinin tasnifi Galip beye verilmiş ve o da bu vazifeyi görerek

Bunlardan mürekkep olan kelimât-ı ilâhiye ve esmâ-i hüsnanın tesir ve ruhaniyetinden ehl-i simya istifade ederek tasarrufta bulunmak iddiasındadırlar.” (Levend 1984:

Fuzuli’nin eserlerindeki ayrı ayrı parçalar hikmetli sözler ve ifadeler de halk edebiyatına geçerek atasözleri gibi kullanılıyor, “Aldanma ki şair sözü elbette

Bu araştırma, Trabzon Yavuz Selim Kemik Hastalıkları Hastanesi Fizik Tedavi polikliniğinde Fibromiyalji tanısı konan, il merkezinde yaşayan hastalarda; eğitim ve

İlk dönemlerinde İkinci Yeni etkisi doğrultusunda bireysel temalı şiirler kaleme alan, fakat 1960 sonrası şiirinde toplumsal duyarlılıklara kapı aralayarak