• Sonuç bulunamadı

Tevrat ve Kur'an'a göre Samiri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tevrat ve Kur'an'a göre Samiri"

Copied!
105
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)T.C SELÇUK ÜNĐVERSĐTESĐ SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ TEMEL ĐSLAM BĐLĐMLERĐ ANABĐLĐM DALI TEFSĐR BĐLĐM DALI. TEVRAT VE KUR’ÂN’A GÖRE SÂMĐRĐ YÜKSEK LĐSANS TEZĐ. DANIŞMAN Prof. Dr. Ali Akpınar. HAZIRLAYAN Fatih KAYAK. KONYA–2010 0.

(2) T.C. SELÇUK ÜNĐVERSĐTESĐ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. Öğrencinin. BĐLĐMSEL ETĐK SAYFASI Adı Soyadı. Fatih Kayak. Numarası. 044244011002. Ana Bilim / Bilim Dalı. Temel Đslam Bilimleri/Tefsir Bilim Dalı. Programı. Tezli Yüksek Lisans. Tezin Adı. Tevrat ve Kur’an’a Göre Sâmiri. Doktora. Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.. Fatih KAYAK Öğrencinin imzası (Đmza). 1.

(3) T.C. SELÇUK ÜNĐVERSĐTESĐ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. Öğrencinin. Adı Soyadı. YÜKSEK LĐSANS TEZĐ KABUL FORMU Fatih Kayak. Numarası. 044244011002. Ana Bilim / Bilim Dalı. Temel Đslam Bilimleri/Tefsir Bilim Dalı. Programı. Tezli Yüksek Lisans. Tez Danışmanı. Tezin Adı. Doktora. Prof Dr. Ali Akpınar. Tevrat ve Kur’an’a Göre Sâmiri. Yukarıda adı geçen öğrenci tarafından hazırlanan Tevrat ve Kur’an’a Göre Sâmiri başlıklı bu çalışma 02/03/2010 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği/oyçokluğu ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.. Ünvanı, Adı Soyadı. Danışman ve Üyeler. Prof Dr. Ali Akpınar. Danışman. Prof Dr. Yusuf Işıcık. Üye. Doç Dr. Fethi Ahmet Polat. Üye. 2. Đmza.

(4) T.C. SELÇUK ÜNĐVERSĐTESĐ. Öğrencinin. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. Adı Soyadı. Fatih Kayak. Numarası. 044244011002. Ana Bilim / Bilim Dalı. Temel Đslam Bilimleri/Tefsir Bilim Dalı. Programı. Tezli Yüksek Lisans. Tez Danışmanı. Tezin Adı. Doktora. Prof Dr. Ali Akpınar. Tevrat ve Kur’an’a Göre Sâmiri. ÖZET “Tevrat ve Kur’an’a Göre Sâmiri” adlı bu tezde Tevrat ve Kur’an’daki Sâmiri isimleri değişik yönlerden ele alınmıştır. Burada, Yahudilikle alakalı kitaplardan, tefsirler ve tarih kitaplarından yararlanılmıştır. Çalışmamız giriş, iki bölüm ve sonuç kısımlarından oluşmaktadır. Giriş bölümünde, konu ve araştırma metodu hakkında bilgi verilmiştir. Birinci bölümde, Sâmiri ve Đsrâil isimleri genel bir çerçevede analiz edilmiş, Sâmiri’nin milliyeti ve bu konu hakkındaki iddialar tartışılmıştır. Đkinci bölümde ise Sâmiri olayı,. Sâmiri’nin buzağı putu ve Sâmiri’yi bu. davranışa yönlendiren sebepler ele alınmış, Đsrâiloğulları’nın buzağı heykeline tapmasından sonra nelerin meydana geldiği incelenmiştir. .. 3.

(5) T.C. SELÇUK ÜNĐVERSĐTESĐ. Öğrencinin. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. Adı Soyadı. Fatih Kayak. Numarası. 044244011002. Ana Bilim / Bilim Dalı. Temel Đslam Bilimleri/Tefsir Bilim Dalı. Programı. Tezli Yüksek Lisans. Tez Danışmanı. Tezin Đngilizce Adı. Doktora. Prof Dr. Ali Akpınar Samiri According to the Torah and Holy Quran SUMMARY. In this thesis, titled “Samiri According to the Torah and Holy Quran”, the name of Samiri in Torah and Holy Quran was examined from different aspects. Here, from the books related judaism, tafsirs and historical sources were benefited. Our study consists of an introduction, two chapters and final section. In the introduction, the information was given about the objection and method of investigation. In the first chapter, Samiri and Israel name generally analyzed. Nation of Samiri and claims about Samiri’s nation were discussed. In the second chapter, the event Samiri, his calf statue and reasons for guiding he to that behavior in that happening were evaluated. What happened after Children of Israel’s worship to calf sculpture were examined. In final section, the results that got from this thesis were assested.. Key words: 1)Egypt 2) Calf Statue 3) Holy Quran 6)Mount of Sinai. 7) Samarıa. 8)Samarıtans 9)Samiri 4. 4)Israel 10)Sumer. 5)Judaism 11)Torah.

(6) ĐÇĐNDEKĐLER ĐÇĐNDEKĐLER ............................................................................................... 1 KISALTMALAR ............................................................................................ 3 ÖNSÖZ ............................................................................................................ 4 GĐRĐŞ .............................................................................................................. 6. BĐRĐNCĐ BÖLÜM YAHÛDĐ’LĐK VE ĐSLÂM KAYNAKLARINA GÖRE SÂMĐRĐ’NĐN KĐMLĐĞĐ I. SÂMĐRĐ’NĐN MĐLLĐYETĐ. 1.Millet ve Milliyet Kavramları................................................................. 11 2.Sâmiri Đsmi ............................................................................................ 13 2.1. Sâmiri’nin Đsrâiloğulları’ndan Olduğuna Dâir Görüşler 2.1.1.Đsrâil Đsmi ................................................................................. 15 2.1.2. Đsrâiloğulları-Sâmiri Đlişkisi ..................................................... 16 2.2. Sâmiri’nin Kirman Ehlinden Olduğuna Dâir Görüşler.................... 17 2.3 Sâmiri’nin Milliyeti Hakkında Đleri Sürülen Diğer Đddialar ............. 18 3.Đddiaların Değerlendirilmesi .................................................................. 19 Sîna Öncesi Đsrâiloğulları………………………………………………..27. 1.

(7) II. SÂMĐRĐ’NĐN ĐNANCI VE BU ĐNANCIN KÖKENLERĐ 1. Dâhili Unsur .......................................................................................... 29 2. Hârici (Çevresel) Unsur ......................................................................... 30 ĐKĐNCĐ BÖLÜM TEVRAT VE KUR’ÂN’A GÖRE SÂMĐRĐ I. TEVRAT’A GÖRE SÂMĐRĐ 1. Yahûdi Kutsal Metinleri ........................................................................ 39 2. On Emir ve Buzağı Heykeli Olayı ......................................................... 44 II. KUR’ÂN’A GÖRE SÂMĐRĐ 1. Kur’ân .................................................................................................... 50 2. Đsrâiloğulları’nın Sîna Hayatı.................................................................. 52 2.1. Sâmiri Olayı .................................................................................... 53 2.2. Hz. Mûsa- Sâmiri Diyalogu ............................................................. 63 III. SÂMĐRĐ DÜŞÜNCESĐNĐN GÜNÜMÜZE YANSIMALARI 1. Đnanç Bağlamında Sâmiri –Đsrâiloğulları (Yahûdilik) Đlişkisi ................ 71 2. Modern Sâmiri Zihniyeti ....................................................................... 77 3. Sâmiri Zihniyetinden Günümüze Mesajlar ............................................. 78. SONUÇ .......................................................................................................... 88 KAYNAKÇA................................................................................................. 91. 2.

(8) KISALTMALAR (a.s). :Aleyhisselam. AŞ.. :Anonim Şirketi. b.. :Đbn, Bin. bkz.. :Bakınız. tr.. : Tercüme eden. DĐA. :Türkiye Diyanet Vakfı Đslam Ansiklopedisi. DĐB. :Diyanet Đşleri Başkanlığı. h.. :Hicri. Hz.. :Hazreti. m.. :Miladi. MÖ. :Milattan Önce. MS. :Milattan Sonra. nşr.. :Neşreden. s.. :Sayfa. (s.a.v.). :Sallalahu Aleyhi ve Sellem. sdş.. :Sadeleştiren. TDK. :Türk Dil Kurumu. thk.. :Tahkik. ts.. :Tarihsiz. tsh.. :Tashih. vb.. :Ve Benzeri. Yay.. :Yayınları. y.y.. :Yayın Yeri Yok. 3.

(9) ÖNSÖZ Yahûdilik, Hristiyanlık ve Đslâm, birer ilâhi kaynaklı din olmaları bakımından ortak özelliğe sahiptir. Bu dinlerin peygamberleri Allâh resulleri, kitapları da esasında Allâh’tan gelen vahyin bir ürünüdür. Kur’ân, en üstün dini otorite ve Allâh’ın iradesinin son ve mutlak ifadesidir. Tevrat, asırlar boyunca tedricen gelişen, içerisinde ilâhi unsur bulunduğu gibi beşeri unsur da bulunduran bir kitaplar koleksiyonu durumundadır. Mevcut hallerine bakılınca Tevrat, daha çok Đsrâiloğulları’nın dini ve ahlaki gelişimine vurgu yapan bir kitap, Đncil ise Hz. Đsa’nın hayatını anlatan bir biyografi kitabı görünümündedir. Kur’ân ise evrensel ilkeleriyle tüm insanlığı kuşatmıştır. Yani Đncil belli bir şahsa (Hz. Îsa) odaklanırken, Tevrat belli bir kavme, Kur’ân ise insana odaklanmıştır. Bunun bir sonucu olarak Hristiyanlık Hz. Îsa’yı göklere çıkarmış, Yahûdilik Đsrâiloğulları’nı yaratılmışların en üstünü ilan etmiştir. Đslam ise insanlığın eşitliğine, üstünlüğün ancak takvada olduğuna işaret etmiştir. Đlâhi. kitapların. sonuncusu. olan. Kur’ân,. zaman. zaman. geçmiş. peygamberlerden ve toplumlardan bahseder. Toplumları anlatırken, onların cezalandırılmaları veya mükâfat elde etmelerinin sebebi olarak amellerine işaret eder. Asıl karşılığın ise ölümden sonra verileceğine vurgu yapar. Tevrat’ta, ölümden sonraki hayatın varlığına dair gözle görülebilir ciddi bir işaret yoktur. Amellerin karşılığı çoğunlukla bu dünyada verilmektedir. Ahd-i Atik’in bu özelliğine dikkat edilince, Yahûdiler’in maddiyata düşkünlüklerinin sebebi daha kolay anlaşılmaktadır. Đsrâiloğulları’nın dünya hayatına olan bağlılıklarına Kur’ân’da olduğu kadar Tevrat’ta da değinilmiştir. Peygamberleri Hz. Mûsa ve Hârun’a çektirdikleri sıkıntıların temelinde de işte onların bu inançları yatmaktaydı. Geçmişte Đsrâiloğulları’nın. maddeci duruşları,. ilâh anlayışlarını da. kuşatmaktaydı. Bu tavırları daha sonra, seçilmiş kavim olma iddialarının da etkisiyle hâkim millet iddialarında kendini göstermişti.. 4.

(10) Biz çalışmamızda, Đsrâiloğulları’nın maneviyattan yoksun bu eğilimlerini Tevrat ve Kur’ân’da bahsi geçen buzağı heykeli olayıyla bağlantılı olarak ortaya koymaya çalıştık. Fazla bir ayrıntıya girmeden, buzağı heykelinin bânisi olan Sâmiri’yi , buzağı heykeli olayının arka planını, bu olayın tetikleyici unsurlarını incelemeye gayret ettik. Bu şekilde Đsrâiloğulları’nın maddeci özelliklerine işaret ederek bir Kur’ân kavramını açıklamaya ve Kur’ân’ın ele aldığı diğer konularda olduğu gibi bu konuda da, günümüzde kendini gösteren dünyevileşme ve şirk versiyonlarına dikkat çekmeye çalıştık. Bu çalışmaya beni sevk ederek fikir ve telkinleriyle beni yönlendiren, yardımlarını esirgemeyen hocam, Prof. Dr. Ali Akpınar’a teşekkürü bir borç bilirim. Ayrıca ilgi ve yardımlarıyla çalışmamıza katkıda bulunan Prof. Dr. M. Sait Şimşek’e, Prof. Dr. Yusuf Işıcık’a, Doç. Dr. F. Ahmet Polat’a ve Doç Dr. Hidayet Işık’a da gönülden teşekkür ederim.. FATĐH KAYAK KONYA–2010. 5.

(11) GĐRĐŞ Müslümanlar, tarih boyunca birçok din veya toplumdan etkilenmiş ya da, o din ve toplumları etkilemiştir. Müslümanların tarih boyunca en fazla etkilendikleri ya da etkiledikleri toplumlardan birisi de Yahûdilerdir. Hatta Yahûdiler, Đslâm dini’nin. temel. prensiplerinin. teşekkül. ettiği. asr-ı. saâdetin. Medine’sinde. Müslümanlarla bir süre yan yana yaşamışlardır. Kur’ân’da yeralan onlarca ayette de Đsrâiloğulları sözkonusu edilmiştir. Bu yüzden bu toplumun, özellikle inanç açısından etraflıca ele alınarak araştırılması zorunludur. Đsrâiloğulları’nı ifade etmek için birçok isim kullanılmaktadır: Hz. Yâkup’un dördüncü oğlunun isminin Yahuda veya Yuda olmasından dolayı onlara Yahûdi, Hz. Yâkup’a verilen Đsrâil lakabından dolayı Benû Đsrâil, Hz. Mûsa’nın yoluna tâbi oldukları için de Mûsevi adı verilmiştir. Onları ifade etmek maksadıyla kullanılan en eski isimlerden birisi de Đsrâil ifadesinin müradifi olan Đbrâni kelimesidir. Đbri ya da hibri ifadesinden türeyen bu ismi Kenanlılar, “Dicle veya Şeria ırmağının ötesinden gelenler” anlamında Đsrâiloğulları için kullanmışlardır.1 Đsrâiloğulları’nın bugünkü torunlarının din anlayışlarının bilinmesi elbette bizler için önemlidir. Fakat konumuz, günümüz Yahûdilerinin inançlarından daha çok, Đsrâiloğulları’nın Hz. Mûsa dönemi ilâh anlayışıyla daha doğrusu buzağı heykeli olayıyla alakalıdır. Đsrâiloğulları’nı veya onların inançlarını ele alıp değerlendiren, tarihlerini, dünya görüşlerini vs. bir yönüyle aydınlatmak amacıyla kaleme alınan eserler mevcuttur. Fakat, Đsrâiloğulları’nın Hz. Mûsa dönemindeki ilâh anlayışlarını ve Sâmiri olayını ele alan müstakil bir çalışmaya ulaşamamamızın araştırmamızda kaynak sıkıntısına yol açtığını itiraf etmeliyiz. Bu durum, çalışmamızda zaman zaman zorlanmamıza neden oldu. Dolayısıyla, tefsirlerde ve dinler tarihi ile alakalı kaynaklarda bulduğumuz serpiştirilmiş bilgiler çalışmamızın temel kaynağı oldu. Đsrâiloğulları, Kur’ân’da adından en fazla söz edilen toplumdur. 17 surede toplam 40 ayette Đsrâiloğulları ifadesi yer almaktadır. 30’u aşkın ayette de Yahûdilik’e temas edilmektedir. Kur’ân’ın, Đsrâiloğulları (Hz. Îsa’ya kadar olan) tarihinden ve onlara verilen nimetlerden bahsederken Benû Đsrâil tabirini 1. Tanyu, Hikmet Tarih Boyunca Türkler ve Yahûdiler, Yağmur Yay. Đstanbul,1976, I,29–30. 6.

(12) kullandığını görürüz.2 Diğer yandan Kur’ân’ın, Đsrâiloğulları’nın inanç esaslarıyla alakalı tutumlarına değinirken ise Yahûd,3 Hûd4 ya da Hâdû5 ifadesini kullandığını müşahede ederiz. Bu ayetlerde Yahûd veya Hâdû terimleriyle birlikte genellikle, diğer bir dine mensub olan Hrıstiyanlara işaretle Nasâra teriminin kullanıldığı da görülmektedir. Tüm bu ayetlerde, sadakatsizlikleri, dünya hayatına düşkünlükleri onların ön plana çıkan karakteridir. Özellikle, Hz. Mûsa dönemini anlatan pasajlarda onların bu özellikleri dikkat çekmektedir.6 Bu ayetlere ikinci bölümde değinmeye gayret edeceğiz. Yahûdilerin kutsal kitabında anlatılan onların iman ve amel çerçeveli zaafiyetleri, Kur’ân’da anlatılanlardan pek de farklı değildir. Özellikle Hz. Mûsa döneminin anlatıldığı Tevrat bölümlerinde, onların bu özellikleri daha fazla dikkat çekmektedir.7 Mûsa (a.s) kavminin yaptıklarından oldukça rahatsızlık duymuş, kavmine dini ritüelleri anlatmaktan daha çok Allâh inancını anlatmaya öncelik vermiş, bu inancı yerleştirmeye çalışmıştı. Çünkü o, amellerdeki sapmaların ancak sağlam bir imandan sonra engellenebileceğini düşünmüştü. Đsrâiloğulları’nın, Sîna’daki hayatları onların tarihinde önemli bir dönüm noktasını teşkil etmekteydi. Peygamberlerinin getirdiği emir ve tavsiyelere uymamışlar, kendilerine zulmetmişlerdi. Đmanın özünü oluşturan Allâh inancı veya puta tapmama yasası, Sâmiri’nin yaptıklarıyla ciddi bir şekilde zedelenmişti. Bu tahribatın yaraları sonraki dönemlerde zaman zaman nüksetmiş, Sâmiri olayı Đsrâiloğulları’nın inanç dünyalarının şekillenmesinde sadece tarihsel bir vâkıa olarak kalmamıştı. Sâmiri olayının analizini yapmaya gayret ettiğimiz bu çalışmanın birinci bölümünde, Sâmiri kavramı ve Sâmiri’nin milliyeti üzerinde durduk. Özellikle müfessirlerden gelen farklı rivayetleri harmanlayarak bir neticeye varmaya çalıştık. 2. Bakara 2/40,47,122,211,246 ; Âl-i Đmrân 3/93 ; Mâide 5/12,32,110 ; A’râf 7/134,137,138 ; Secde 32/23 ; Duhân 44/30 ; Câsiye 45/16 ; Sâff 61/6 3 Bakara 2/113,120 ; Âl-i Đmrân 3/67; Mâide 5/18,51,64,82 ; Tevbe 9/30 4 Bakara 2/111,135,140 5 Bakara 2/62 ; Nisâ 4/46 ; Mâide 5/69 ; En’âm 6/146 ; Hacc 22/17 ; Cum’a 62/6 6 Bakara 2/40,47,55,61,122,211 ; A’râf 7/137,138 ; Duhân 44/30,31 ; Câsiye 45/16 7 Kutsal Kitap,Eski Antlaşma (Tevrat,Zebur), Kitâb-ı Mukaddes Şirketi, Đstanbul,2005, Çölde Sayım 11: 1-27 ; 14:1-24 ; 16:1-2,12-14 ; 20:2-6 ; 25:1-4 ; Yasanın Tekrarı 1:26-28. 7.

(13) Sâmiri’nin milliyeti hakkında çoğu müfessirin cümleye. ‫ل‬. (denildi ki) ile. başladığını, birden çok görüşü aktarmakla yetindiğini müşahede ettik. Yine bu bölümde, Sâmiri’nin inancı ve bu inancın temellerini irdelemeye gayret ettik. Đkinci bölümde ise, Tevrat ve Kur’ân’ı merkeze alarak Sâmiri ve eylemi hakkında bilgi vermeye çalıştık. Tevrat’ta şahıs ismi olarak Sâmiri ifadesinin yer almamasının, onun yerine bir yerleşim bölgesine işaretle Samiriye adından söz edilmesinin, bazı Đslâm âlimlerini bu iki isim arasında bir ilişkinin varlığı düşüncesine sevk etmiş olduğunu gördük. Bu ilişkiden söz etmenin bazı yanlış anlaşılmalara kapı araladığına da dikkat çekmeye çalıştık. Konuyu Kur’ân’a göre ele alıp değerlendirirken buzağı putu olayının arka planına da kısaca değindik. Eylemin Sâmiri tarafından bilinçli ve planlı bir şekilde gerçekleştirildiğini, zaman ve ortam müsaitliğinin ve belki de gelen bir talebin Sâmiri’yi buna sevk etmiş olabileceğini izah etmeye gayret ettik. Kur’ân’ı merkeze alarak,. olayın. nasıl. meydana. geldiğini. ve. sonrasında. Sâmiri’nin. nasıl. cezalandırıldığını kanaatlerimiz doğrultusunda değerlendirmeye çalıştık. Đkinci bölümde son olarak, Đsrâiloğulları’nın dikkat çeken materyalist zihniyet yapılarına, onlarda bulunan bu özelliğin tevarüsünde Sâmiri’nin aracılık rolüne işaret ettik. Yine bu bölümde, günümüz insanlığının içine düştüğü maddemana ikilemi ile Sâmiri zihniyeti arasındaki bağa da temas etmeye gayret ederek, günümüz Müslümanlarının bu çerçevede içine düşebilecekleri sıkıntılara da değinmiş olduk. Elde ettiğimiz verileri sebep-sonuç ilişkisi kurarak, anlamlı bir çerçeve ile ortaya koymak için çaba gösterdik. Çalışmamızda başvurduğumuz kaynaklara gelince; doğal olarak Tevrat ve tefsir kitapları birinci derecede öncelikli kaynaklarımız olmuştur. Đkinci grup kaynaklarımız ise, dinler tarihi ve peygamberler tarihi ile alakalı eserlerden oluşmaktadır. Ansiklopedi ve sözlüklerle birlikte Yahûdilik-Đslâm ilişkine yer veren kitaplar, kaynak eserlerimizin son grubunu teşkil etmektedir.. 8.

(14) Bunlara ilave olarak, konumuza ışık tutacağını düşündüğümüzden dolayı Tevrat, Kur’ân Atlası (Kur’ân Coğrafyası) ve ansiklopedilerden aldığımız birkaç haritayı da, çalışmamızda kullanmayı uygun gördük.. 9.

(15) BĐRĐNCĐ BÖLÜM. YAHÛDĐ’LĐK VE ĐSLÂM KAYNAKLARINA GÖRE SÂMĐRĐ’NĐN KĐMLĐĞĐ. 10.

(16) I. SÂMĐRĐ’NĐN MĐLLĐYETĐ. 1.Millet ve Milliyet Kavramları Millet, Arapça bir kelime olup takip edilen yol anlamına gelmektedir. 8 “Millet tıpkı din terimi gibidir. Yüce Allâh’ın peygamberleri aracılığı ile kulları için belirlediği hükümler manzumesidir. Đnsanlar bu hükümlere uyarak onun rızasına kavuşurlar. Millet ile din arasındaki fark ise, millet kavramının sadece peygamberlere isnat edilmesidir. Millet kavramı neredeyse hiçbir zaman Allâh’a nisbet edilemez. Peygamberin ümmetine mensup herhangi birisine de nisbet edilemez. Yalnızca şeriatin öncülerine nisbet edilebilir. Onun için Allâh’ın dini, Zeyd’in dini denilebildiği halde, Allâh’ın milleti, benim milletim, Zeyd’in milleti denilemez.”9 Kur’ân’ı Kerim’de ise millet kelimesi, din ve şeriat karşılığı olarak kullanılmaktadır.. ! "   ‫اي‬.  ‫“     ا  و‬Sen onların inanç. sistemlerine (milletlerine) uymadıkça ne Yahûdiler ne de Hrıstiyanlar senden memnun olmayacaklardır.”10 '() ')( ‫ اٰه! ا ﻡ‬$"  %& " “Düşünce melekeleri dumura uğramış olanlar dışında kim Đbrâhim (a.s)’ın inanç sistemini (milletini) terk etmek ister.”11. ) !‫ٰه‬,‫ ا‬$" ,‫! اا ا ااﺕ‬. “Sonra sana: ‘Yalan ve sahtelik taşıyan her. şeyden sakınan ve hiçbir şekilde Allah’tan başkalarına tanrılık yakıştırmayan Đbrâhim (a.s)’ın dinine (milletine) uy!’ diye vahyettik.”12 Yukarıdaki ayetlerde de görüldüğü gibi Kur’ân, millet ifadesiyle şeriate, dini yaşantıya veya bir dine mensup olanların inanç dünyalarına işaret etmektedir. Arapça olan millet kelimesi Türkçe’de geniş bir anlam yelpazesine sahiptir. Bu yüzden, Türkçe kullanımdaki millet kavramı hakkında farklı tarifler yapılagelmiştir. Ancak biz bu tariflerden birkaçını vermekle yetineceğiz. Şemseddin Sami (1322/1904), din ile milletin aynı anlama geldiğini belirttikten sonra milleti, bir din ve mezhepte bulunan cemaat olarak tanımlar. 13 Millet, “Halk, sınıf ve topluluk”, 14 “Đnanç, ortak 8. Cevherî, Ebû Nasr Đsmâil b. Hammad, es-Sıhah Tâcu’l -Lüğati ve Sıhâhi’l -Arabiyyeti (thk. Ahmed Abdulğafūr), Kahire,1956, V,1821; Đbn Manzûr, Ebü’l-Fazl Cemâleddin Muhammed b. Ali el- Ensârî, Lisânü’l- Arab, Dâru Sadr, Beyrut,1990, I.Baskı, XI,631 9 Râğıb el- Isfahânî, Ebu’l- Kâsım Hüseyin b. Muhammed, Müfredât Elfâzi’l- Kur’ân, Dımeşk,2002, s.773–774 10 Bakara 2/120 11 Bakara 2/130 12 Nahl 16/123; Bkz. Bakara 2/135, Âl-i Đmrân 3/95, Nisâ 4/125 13 Sami, Şemseddin Kâmûs-ı Türkî (nşr. Ahmet Cevdet), y.y. (1318 h.), s.1400. 11.

(17) tarih, dil, gelenek, kültür, ideal ve vatan birliği olan topluluk”15demektir. Millet tarifindeki bu asgari müştereklere, ekonomik birlikteliği de ilave edenler vardır.16 Milliyet ise, aynı milletten olma hali, kavmiyet, cinsiyet, bir milleti diğer milletlerden ayıran unsurların tamamı veya aynı millete mensup olanların tamamı, bağlı bulunan ulus anlamlarına gelmektedir. 17 Daha önce verdiğimiz tariflerden de hatırlanacağı üzere Kur’ân’da millet kelimesi, din ve ümmet eksenli, aynı dini müştereklere sahip topluluk anlamında kullanılmıştı. Oysa Türkçe’de, görüldüğü gibi millet kavramına din unsuru dışında daha farklı unsurlar da eklenerek bir noktada millet kelimesinin anlamı daraltılmış olmaktadır. Biz ise çalışmamız boyunca milliyet ifadesiyle millet kelimesinin Arapça’daki anlamından daha dar bir manaya yani, milletin ırkî yönüne işaret etmiş olacağız. Yukarıda da değindiğimiz gibi, Arapça’da böyle bir kullanım olmamasına rağmen biz, Türkçe’de etnik köken de diyebileceğimiz bu yönle özellikle bir topluluğun ortak kan bağına dikkat çekeceğiz. Hz. Đbrâhim’in soyundan gelen Araplar ile Yahûdilerin tarih boyunca yan yana hatta iç içe yaşamış iki toplum olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla bu iki toplum birbirlerinin gelenek göreneklerinden, dillerinden hatta dinlerinden etkilenmişlerdir.18 Đsrâiliyat tâbirinin Đslâmiyet’e sonradan dâhil olmuş özellikle Yahûdi kaynaklı haberler için kullanılması da, bu din mensuplarının birbirleriyle olan toplumsal yakınlığının bir göstergesidir.19 Bu gerçeği kabule yanaşmayanlar olsa da20 esasında Araplar ile Đsrâiloğulları amca çocuklarıdır. Toplumların yakın komşuluk ilişkilerine bir de kan akrabalığı eklenince karşılıklı etkileşim ve benzerliklerin olması kaçınılmazdır.. 14. Türkçe Sözlük, TDK. Yay. V.Baskı, Ankara,1969, s.529 Mehmet Doğan, Büyük Türkçe Sözlük, Vadi Yay. XVI. Baskı, Ankara,2003, s.918 16 Orhan Hançerlioğlu, Toplumbilim Sözlüğü, Remzi Kitabevi, II.Baskı, Đstanbul,1996, s.395 17 Türkçe Sözlük, TDK. Yay. s.529 ; Doğan, Türkçe Sözlük, s.918 18 Bu konuda bir çalışma için bkz. Goiten, S.D. Yahudiler ve Araplar (Çağlar Boyu Đlişkileri), (tr. Nuh Aslantaş, E.Buket Sağlam), Đz Yay. Đstanbul,2004 19 Aydemir, Abdullah Tefsirde Đsrâiliyat, Beyan Yay. Đstanbul,2000, s.29–30 20 Bkz. Goiten,Yahûdiler ve Araplar, s.41-43. 15. 12.

(18) Elbette konumuz Araplar ile Đsrâiloğulları’nın çağlar boyu ilişkileri değildir. Bu iki ayrı toplumun tarihî miras yakınlığına temas etmemizdeki asıl amaç şudur: Tevrat Đsrâiloğulları’nın dili olan Đbrânice, Kur’ân ise Arapça olarak indirilmişti. Tevrat ve Kur’ân temelde aynı ilâhi kaynaktan geldikleri için benzerlikler barındırmaları gayet doğaldır. Đlâhi metinlerin ilki olan Eski Ahit ile sonuncusu Kur’ân arasında görülen bu ilişki, her iki inanç sisteminin de aynı kökten geldiğine işaret ettiği gibi, zaman zaman kronolojik olarak sonradan gelmiş olanın öncekinden bazı şeyler almış olabileceği düşüncesinin doğmasına da sebep olmaktadır. Tevrat ve Kur’ân esas yapıları itibariyle, vahiy ürünü metinlerdir. Bu bakımdan bu metinler, oranları değişik olmakla birlikte birbirini açıklayıcı konumdadırlar. Bir Yahûdi için Tevrat’ın anlaşılmasında Kur’ân’ın rolü olduğu gibi, bir Müslüman için de Kur’ân’ın anlaşılmasında kısmen de olsa Tevrat’ın rolünün bulunduğu tamamen reddedilebilecek bir husus değildir. Bu husustan dolayıdır ki kutsal kitaplardaki aynı olayların farklı farklı lafızlarla zikredilmesi, ayetlerin yorumlanmasında -nadiren de olsa- müfessirleri bir fikrî uzlaşı çabası içerisine sokmuştur. Đşte Tevrat ve Kur’ân arasındaki bu ortak noktalardan birisi de, bizim asıl konumuzu oluşturan Sâmiri, ya da altın buzağı heykeli olayıdır. Sâmiri’nin milliyeti konusuna dönerek kaldığımız yerden devam edelim.. 2.Sâmiri Đsmi Sâmiri’nin milliyeti konusuna geçmeden önce, Sâmiri lafzına birkaç cümle ile temas etmenin yerinde olacağını düşünüyoruz. Bildiğimiz gibi zaman zaman Tevrat’taki isimlerin Kur’ân’da da bahsi geçmektedir. Her iki kutsal kitapta da, aynı olay anlatılmasına rağmen, olayda yer alan şahıslardan veya isimlerden farklı lafızlarla söz edilmiştir.21 Sâmiri ismi de bu farklı lafızlardan birisidir. Bu durum, Đslâm âlimlerinin bazen ilgili ayetlerin anlaşılması için Tevrat’a yönelmelerini gerekli kılmıştır.. 21. Mesala Tevrat’ta, Hz. Mûsa’nın kayın babası Kâhin Yitro (Mısırdan Çıkış 3:1) adıyla yeralırken; Kur’ân ona, yaşlı bir ihtiyar ( Kasas 28/23) olarak temas eder.. 13.

(19) Đlk dönem müfessirlerin (Taberî [310/923], Zemahşerî [538/1143], Râzi [606/1209] gibi) eserlerinde, Kur’ân’da ‫( ﺱﻡى‬sâmiriy) şeklinde geçen bu ismin hangi anlamda kullanıldığı, hangi dile ait bir isim olduğu v.s sorusuna cevap teşkil edebilecek bir açıklamaya rastlayamadık. Öte yandan Sâmiri isminin, daha sonraki müfessirleri bu isim üzerinde birtakım yorumlara sevkettiğini görebiliyoruz. Mesela Mevdūdi (1399/1979), bu isim hakkında şöyle der: “Kelimenin sonundaki ‫( ى‬ye) harfinden Sâmiri’nin ‘o kişinin’ asıl ismi olmadığı anlaşılmaktadır. Çünkü Arapça’da bu harf kişinin memleketi, kavmi ve akrabalarıyla olan ilgisini göstermek için kelimenin sonuna eklenir.”22 O, Sümer mitolojisi ile Kitâb-ı Mukaddes rivayetleri arasındaki birtakım benzerliklerden23 hareketle, Sâmiri ismi ile Sümer lafzı arasındaki ilişkiye de dikkat çekmek ister.24 Yani Mevdūdi’ye göre bu kelime asıl itibariyle Arapça bir kelime değildir. Salah Abdulfettah ise, Sâmiri isminin yabancı bir özel isim olduğuna ancak, bu ismin Đbrânice’de ki Şamrom veya Şamronim (dinin koruyucuları) ismi ile bağlantısının olabileceğine değinir. Ona göre Kur’ân’ın mübhemâtından olan bu isimle uğraşmak da doğru değildir.25 “Sâmiri kelimesinin sonundaki “‫” ى‬mensubiyet bildiren “‫”ى‬değil belki de,  (aliyyun), (‫( آر‬kursiyyun) isimlerinde olduğu gibi ismin aslından olan bir harftir. Sâmiri, Đbrânice’den Arapça’ya geçmiş bir lafız da olabilir.”26 Đzzet Derveze (1404/1984), Sâmiri kelimesinin Arapça bir sîga olduğunu ifade ederken, 27 çağdaş müfessirlerimizden Süleyman Ateş, bu kelimenin Arapça’ya girmiş yabancı bir isim olabileceğinden söz eder.28 Moses, Assir, Hophni, Phinehas, Merari… gibi Đsrâiloğulları’nın çocuklarına verdikleri adlar, Mısır dilinden alınma isimlerdir.29 Bundan dolayı Sâmiri adının, eski. 22. Mevdūdî, Ebu’l –A’lâ, Tefhîmü’l -Kur’ân (tr.M.Han Kayani ve diğerleri), Đnsan Yay., Đstanbul,1997, III,265 23 Kramer, Samuel Noah, Tarih Sümer’de Başlar (tr.Hamide Koyukan), Kabalcı Yay. II.Baskı, Đstanbul,1999, s.178… 24 Mevdūdî, Tefhîm, III,266 25 Hâlidî, Salah Abdulfettah, Mevâkıfu’l -Enbiyâ fi’l -Kur’ân, Dâru’l- Kalem, Dımeşk,2003, s.273 26 Đbn Aşûr, Muhammed Tâhir b. Muhammed et-Tûnisî, et- Tahrîr ve’t- Tenvîr, Tunus,1997, XVI.280 27 Derveze, Muhammed Đzzet b. Abdülhâdi, el-Tefsîru’l- Hadîs (tr. Ahmet ve Mehmet Çelen, Ali Arslan), Ekin Yay. Đstanbul,1998, II,179 28 Ateş, Süleyman, Yüce Kur’ân’ın Çağdaş Tefsiri, Yeni Ufuklar Neşriyat, Đstanbul,1997, V,446. 14.

(20) Mısır dilinde ecnebi veya yabancı anlamına gelen “shemer” sözcüğüyle akraba olabileceğini söyleyen müfessirler de mevcuttur.30 Bize göre ismin, Arapça’daki gece sohbetleri yapmak anlamına da gelen "‫ﺱ‬. 31. (semera) kelimesiyle bir anlam ilgisinin olması da muhtemeldir. Ancak, Kur’ân’daki Sâmiri ismi ile Arapça’daki "‫ ﺱ‬kelimesi arasında var olduğunu düşündüğümüz bu anlam ilişkisine ileride temas edeceğiz.. 2.1. Sâmiri’nin Đsrâiloğulları’ndan Olduğuna Dair Görüşler 2.1.1.Đsrâil Đsmi Đsrâil, Đbrânice’de isrâ (kul) ve il (Allâh) den mürekkeb“Allâh’ın kulu” anlamına gelen bir kelimedir.32 Bu kelime aynı zamanda, “tanrı ile uğraşan” anlamına da gelmektedir. Hz. Yâkup, kardeşi Esav’ın yanına, Edom topraklarına doğru giderken Yabbuk ırmağı kenarında tanımadığı bir adamla gün ağarıncaya kadar güreşir. Yâkup (a.s)’ın tanımadığı bu kişi onu yenemez ve Hz. Yâkup’a, “Artık sana Yâkup değil Đsrâil denecek, çünkü Tanrı’yla, insanlarla güreşip yendin”33 der. Đşte bu olaydan itibarendir ki, Yâkup (a.s)’ın oğullarına Đsrâiloğulları denilmeye başlanmıştır.34 Yine Tevrat’a göre Yâkup (a.s), tanrı ile yüzyüze görüştüğü bölgeye “Peniel” (tanrı’nın yüzü) adını verir.35 Yahûdileri ifade etmek maksadıyla Đsrâil ismi din dışı kaynaklarda ilk kez, Mısır Kralı II. Ramses’in oğlu Mineptah zamanında kullanılmıştır. Milattan önce yaklaşık 1232–1224 yıllarında dikilen, Mineptah’ın askerî zaferlerini anlatan ve Đsrâil taşı olarak bilinen arkeolojik bulguda bu isme rastlanmıştır. Bu anıtta yazılmış olan Đsrâil kelimesiyle bir topluluk kastedilmektedir.36. 29. Gottwald, Norman K. The Hebrew Bible (A Socio-Literary Đntroduction) New York,1984, s.93; Meek, Teophine James, Hebrew Origins, New York,1960, s.32 30 Esed, Muhammed, Kur’ân Mesajı Meal-Tefsir (tr. Cahit Koytak, Ahmet Ertürk), Đşaret Yay. Đstanbul,1999, II,635 31 Cevherî, es-Sıhah, V,1821; Isfahânî, Müfredât, s.773–774; Đbn Manzûr, Lisânü’l- Arab, IV.,366-367 ; Zebîdi, Ebü’l-Feyz Murtazâ Muhammed b. Muhammed, Tâcu’l- Arūs min Cevâhiri’l-Kâmus, y.y. (h.1306), I.Baskı, IIX,119 32 Aydemir, Tefsirde Đsrâiliyat, s.29 33 Tevrat, Yaratılış 32:24-30 34 Aydın, Fuat Yahûdilik, Đnsan Yay. Đstanbul,2004, s.13; Baş, Eyüp, Đslâm’ın Đlk Döneminde Müslüman Yahûdi Đlişkileri, Gökkubbe Yay. Đstanbul,2004, s.23 35 Tevrat, Yaratılış 32:22-32 36 Hornung, Erik, Mısır Tarihi (tr. Zehra Aksu Yılmazer), Kabalcı Yay. Đstanbul,2004, s.120; Tanyu, Tarih Boyunca Türkler ve Yahûdiler, I,25; Aydın, Yahûdilik, s.13; Baş, Eyüp, Müslüman Yahûdi Đlişkileri, s.23. 15.

(21) Bir kavmi ifade etmek için kullanılan Đsrâil kelimesi daha sonra, Hz. Süleyman dönemini müteakiben kurulmuş olan Kuzey Devleti’nin ismi olmuştur.37 1948 yılında kurulmuş olan günümüzdeki Đsrâil Devleti’nin de adıdır.. 2.1.2. Đsrâiloğulları –Sâmiri Đlişkisi Konumuzun sınırları, Đsrâiloğulları’nın buzağı putu olayı ve olayın merkezinde yer alan Sâmiri ile belirlendiği için, öncelikle Đsrâiloğulları-Sâmiri ilişkisine göz atmak yerinde olacaktır. Müfessirlerin çoğuna göre Đsrâiloğulları’nın yoldan çıkmasına sebep olan Sâmiri, Hz. Mûsa’nın kavmine kan bağıyla bağlı, onunla aynı milletten olan. bir. kişiydi. 38 Hz. Mûsa’nın komşusu olan Sâmiri, Đsrâiloğulları’nın önde gelenlerinden birisi idi ve Şam topraklarında yaşadıkları bilinen, Sâmira adıyla tanınan bir kabileye mensuptu.39 Sâmiri, Đsrâiloğulları’ndan da başka bir kavimden de olabilir diyen bazı müfessirler, Sâmiri isminin kısaltılmış bir isim olduğunu söyler. Onun gerçek ismi Mûsa b. Zufer idi ve buzağıya tapanlarlardan olduğu halde bunu gizleyen birisiydi.40. 37. Bkz. Tevrat, Tarihler 2:10–11; Sarıkçıoğlu, Ekrem, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, III.Baskı, Isparta,2000, s.224 38 Mukâtil b. Süleyman, Tefsîru Mukâtil b.Süleyman (thk. Mahmut Şehhate), Beyrut,2002, III,37; Ayrıca bkz. ez-Zemahşerî, Ebu’l - Kâsım Cârullah Mahmud b. Ömer, el-Keşşâf an Hakâiki Gavâmizi’t- Tenzîl ve Uyûni’l- Ekâvil fi Vucûhi’t- Te’vîl ( thk. Şeyh Adil Ahmet, Şeyh Muhammed Muavviz), Riyad,1998, IV,102; er-Râzî, Ebû Abdullah Muhammed b. Ömer Fahruddin, et-Tefsîru’l- Kebîr, I.Baskı, Mısır,ts. XXI,101; Kurtubî, Ebû Abdullah Muhammed b. Ahmed el-Ensâri, el- Câmi’ li Ahkâmi’l- Kur’ân, Kahire,1967, XI,234; en- Nesefî, Ebü’l- Bereket Hâfızüddin Abdullah b. Ahmed, Tefsîru’n –Nesefî elMüsemmâ bi Medâriki’t- Tenzîl ve Hakâiki’t-Te’vîl, Dâru’l- Kalem, Beyrut,1998, III,62 ; Ebu’s- Suûd, Muhammed b. Muhammed, Tefsîru Ebi’s-Suûd, Kâhire,ts. V,34; Şirbinî, Şemseddin Hatib Muhammed b. Ahmed, Tefsîru’l- Kur’âni’l- Kerîm, Beyrut,ts. II,478 ; Merâği, Ahmed Mustafa Tefsîru’l- Merâği, Mısır,1965, XVII,137; el-Ezherî, Süleyman b. Ömer b.Mansur, Fütühâtü’l- Đlâhiyye bi Tevzîhi Tefsîri’lCelâleyn li’d-Dakâiki’l -Hafiyye, Mısır,1959, III,106–107; Semin el Halebî, Ahmed b. Yusuf, edDürrü’l -Masûn fi Ulûmi’l- Kitâbi’l- Meknûn, (thk. Muhammed Harrat), Dımeşk,1993, VIII,91 39 Taberî, Ebû Cafer Đbn. Cerîr Muhammed b.Cerir b. Yezid, Câmiu’l- Beyân an Te’vîl’i Âyi’l- Kur’ân, II.Baskı, Mısır,1954, XVI,206; Kurtubî, el-Câmi’ XI,234; Hâzin, Muhammed b. Đbrâhim el-Bağdâdî, Tefsîru’l –Hâzin el-Müsemmâ Lübâbu’t-Te’vîl fî Meâni’t- Tenzîl, Dâru’l-Fikr, Beyrut,ts. IV,277; Đbn Kesîr, Ebu’l- Fidâ Đsmâil b. Ömer, Tefsîru’l- Kur’âni’l- Azîm ,yy.ts. III,163; Âlûsî, Ebu’s-Senâ Şehâbeddîn Mahmûd el-Bağdâdî, Rûhu’l Meânî fî Tefsîri’l -Kur’âni’l-Azîm ve’s-Sebi’l Mesâni, Beyrut, ts. XV,244; Al- Rabghûzi, The Stories of Prophets (tr.H.E.Boeschoten,J.O’kane,S.Tezcan), Leiden,1995, II,365 40 Đbn Acîbe, Ebû Abbas Ahmed b. Muhammed b. Mehdi Şazelî, el-Bahru’l- Medîd fi Tefsîri’lKur’âni’l- Mecîd (thk.Ömer Ahmed er-Râvî), Dâru’l-Kütübi’l- Đlmiyye, Beyrut,2002, IV,298. 16.

(22) Hz. Mûsa’ya iman ettikten sonra dinden çıkan Sâmiri’nin, Mûsa peygamber (s.a.v)’in dayısının ya da teyzesinin oğlu olma ihtimali vardır diyenler de mevcuttur.41 Sâmiri’nin milliyeti yanında mesleğine de değinilerek, buzağı heykeli şekline getirilen şeylerin zînet eşyaları olmasından hareketle Sâmiri’nin, Đsrâiloğulları’ndan bir kuyumcu olduğunu ileri süren müfessirler de vardır.42 Cemâleddin Kâsımî (1332/1914) ise Sâmiri’nin, bugünkü Nablus (eski adı Şekim) civarlarında meskûn Yahûdi kabilelerine mensup birisi olduğunu ileri sürer.43 Mısır’a gitmeden önce Yâkup (a.s)’ın oğulları, bir müddet bu bölgede yaşamışlardı. Dolayısıyla Sâmiri’nin onların neslinden olma olasılığını da göz ardı etmemek gerekir.44 Sâmiri, “Samerralı birisi idi. Ya onlarla beraber bulunuyordu veya Yahûdilerden birisi bu lakabı taşıyordu.”45 Katâde (117/735)’den gelen bir habere göre ise o, Sâmira adıyla bilinen bir bölgedendi.46 Đsrâiloğulları’nın komşusu olan Sâmiri, Benû Đsrâil’den olmamasına rağmen onlarla birlikte Mısır’dan çıkan birisi idi.47. 2.2.Sâmiri’nin Kirman Ehlinden Olduğuna Dâir Görüşler Kirman, Đran’ın Güneydoğu kesiminde bulunan bir kenttir. Daha önce Berdeşir adıyla anılan bu şehir Safevîler döneminde Kirman adını almıştır.48 Sâmiri’nin Kirmanlı olduğunu iddia eden müfessirler genellikle Abdullah b. Abbas (68/687) ve Sâid b. Cubeyr (95/713) kanalıyla gelen rivayetleri esas alırlar. Sâid b. Cubeyr (95/713)’in rivayetine göre Abdullah b. Abbas (68/687) şöyle demiştir:. 41. Zemahşerî, Keşşâf, IV,102 ; Tâhir b. Aşûr, et-Tahrîr, XVI,280 Zuhaylî, Vehbe, Tefsîru’l- Münîr (tr.Hamdi Arslan ve diğerleri), Bilimevi Yay. Đstanbul,2005, X,494 43 Kâsımî, Cemâleddin Muhammed b. Muhammed Saîd, Mehâsinu’t- Te’vil ( tsh. Muhammed Fuad Abdulbaki), Şam,1957, XI,4200; Ateş, Yüce Kur’ân’nın Çağdaş Tefsiri,V,446 44 Derveze, el-Tefsîru’l- Hadîs, II,179 45 Kutub, Seyyid, Fî Zılâli’l -Kur’ân (tr. M. Emin Saraç, Bekir Karlığa, Đ.Hakkı Şengüler), Hikmet Yay. Đstanbul,ts. X,66 46 Đbn Kesîr, Tefsîr, III,163 47 en-Nesâî, Abdurrahmân Ahmed b. Şuayb, es-Sünenü’l-Kübrâ, Dârü’l-Kütübi’l-Đlmiyye, Beyrut,1991, I.Baskı, VI,403; Heysemî, Ebu’l-Hasan Nureddin Ali b. Ebî Bekr, Mecmeu’z- Zevâid ve Menbeu’lFevâid, Müessesetü’l-Arifîn, Beyrut,1986, VII,66-67 48 AnaBritannica, Kirman, Ana Yay. Đstanbul,1989, XIII,355–356 42. 17.

(23) “Sâmiri, Mûsa b. Zufer adında iriyapılı bir adam olup Kirman halkındandı.49 Görünüşte Mûsa (a.s)’ın dinine girmişti. Mısır’a gelip yerleşmişti ve ineğe tapanlardandı.”50 Tâhir b. Aşûr (1973), Sâmiri’nin Kirmanlı olduğuna dâir Sâid b. Cubeyr (95/713) kanalıyla gelen rivayeti naklettikten sonra Sâmiri ifadesi hakkında şu yorumu yapar: “Kirmânî kelimesi birkaç harfin değişmesiyle Arapçalaşarak Sâmiri şekline dönüşmüş olabilir. Arapça’da buna benzer birçok örnek vardır.” 51 Đbn Aşûr (1973)’un burada zorlama bir tespite yöneldiğini ifade edebiliriz ki, bunu kabul etmek oldukça zordur. Bazı müfessirler ise, Sâmiri’nin gerçek adının Mûsa b. Zufer olduğunu nakletmekle birlikte; onun, Hz. Mûsa’ya komşu, münafık bir büyücü olduğunu zikreder.52 Görüldüğü gibi Sâmiri’nin, Đsrâiloğulları’ndan veya Kirman ehlinden bir kişi olduğu yönündeki rivayetler birçok müfessir tarafından nakledilmektedir. Bu iki iddia, Sâmiri’nin milliyeti konusundaki görüşlerden en fazla zikredilenleridir.53. 2.3.Sâmiri’nin Milliyeti Hakkında Đleri Sürülen Diğer Đddialar Onun milliyeti konusundaki rivayetler, yukarıda aktardığımız iki görüş ile sınırlı değildir. Đbn Abbas (68/687) ve Zeccâc (311/923) kanalıyla gelen haberlere bakılarak Sâmiri’nin Mısırlı olabileceğini iddia edenler var olmakla birlikte,54 Sâid Havva gibi Hindistan bölgesi ile Sâmiri arasında bir ilişkinin olabileceğinden söz edenler, 55 Seyyid Kutub (1967) gibi Sâmiri- Samerra ilişkisine değinenler de vardır. 56. 49. ibnCevzî, Cemâleddin Abdurrahman b. Ali b. Muhammed el-Bağdâdî, Zâdu’l- Mesîr fî Đlmi’t- Tefsîr, el-Mektebetü’l Đslâmiyye, Beyrut,1987,V,317 50 Zemahşerî, Keşşâf, IV,102; Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XXI,101; ĐbnKesîr, Tefsîr, III,163; Şirbinî, Tefsîru’l- Kur’âni’l- Kerîm, II,478; Âlûsî, Rûhu’l- Meânî, XV,244 51 Tâhir b. Aşûr, et-Tahrîr, XVI,280 52 Nesefî, Medârik, III,62; Ebu’s- Suûd, Tefsîru Ebi’s- Suûd, V,34; Şirbini, Tefsîru’l- Kur’âni’l -Kerîm, II,478; Bkz. Sâbûnî, Muhammed Ali , Safvetu’t -Tefâsîr, Beyrut,1981, II,243 53 Bursevî, Đsmâil Hakkı, Tefsîru Rûhu’l- Beyân, Đstanbul,1389(h.), V,414 54 Râzî, et-Tefsîru’l- Kebîr, XXI,101; Kurtubî, el-Câmi’ ,XI,233–234; Tâhir b.Aşûr, et- Tahrîr, XVI,294; Derveze, el-Tefsîru’l-Hadîs, II,179; 55 Havva, Sâid, el -Esâs fi’t- Tefsîr (tr. M. Beşir Eryarsoy, Harun Ünal), Şâmil Yay. Đstanbul,1989, IX,105 56 Kutub, Seyyid, Fî Zılâl, X,66. 18.

(24) Bazılarına göre ise Sâmiri’nin, Mûsa (a.s)’ın kavminden olmayan fakat onlara komşu, ineğe tapan başka bir toplumdan olma ihtimali de mevcuttur.57 Yine müfessirlerden birçoğu, -bu konuda naklettiği diğer rivayetlerin yanında Sâmiri’nin Bacerma ehlinden olabileceğinden sözetmiştir.58 Sâmiri’nin milliyeti konusuna farklı bir açılım getiren Mevdûdî (1979), bu kişinin mensubu olduğu toplum belirlenecekse, Sâmiri ismi ile Sümer adının benzerliğinin dikkate alınması gerekliliğine değinir.59 Buraya kadar aktardıklarımızdan anlaşıldığı kadarıyla, bu mevzuda müfessirler “Sâmiri şu toplumdandır” şeklinde açık bir ifade kullanmaktan geri durmuşlardır. Đddiaları değerlendirmeye geçmeden önce, Sâmiri’nin milliyeti hakkında ileri sürülen bu rivayetleri bir araya getirecek olursak, a-Sâmiri, Đsrâiloğulları’ndandır. b-Sâmiri, Kirman ehlindendir. c-Sâmiri, bir Kıptî’dir. d-Sâmiri’nin, Hindistan ile ilişkisi muhtemeldir. e-Sâmiri, Sümer toplumundan olabilir. f- Sâmiri’nin Samerra bölgesi ile ilişkisi olabilir. g- Sâmiri’nin Bacerma ehlinden olması muhtemeldir.. 3.Đddiaların Değerlendirilmesi Sâmiri’nin hangi kavme mensup olduğu hakkında, yukarıda ifade edilenlerden bir neticeye varmak oldukça güçtür. Nakledilen rivayetlere bakılacak olursa, bir müfessirin genellikle 4 (denildi) ya da ‫( روى‬rivayet edildi) diyerek birden fazla görüşe yer verdiğini müşahede ederiz. Bu ifadelerde Sâmiri’nin, Benû Đsrâil’den ve 57. Bikâ´i, Burhâneddin Đbrâhim b. Ömer b. Hasan, Nazmu’d -Dürer fî Tenâsibi’l- Âyâti ve’s- Suver, Kahire,1992, XII,325 58 Taberî, Câmiu’l Beyân, XVI,206; Zemahşerî, Keşşâf, IV,102; Ebu’s- Suûd, Tefsîru Ebi’s- Suûd, V,34 59 Mevdûdî, Tefhîm, III,265–266. 19.

(25) Kirman halkından olduğu yönündeki görüşler çoğunlukta olmasına rağmen, onun Mısırlı, Hindistanlı hatta Sümerlilerin neslinden olabileceğini düşünenlerin de olduğunu gördük. Bu konudaki görüş farklılıklarının fazla olmasının sebebi kanaatimizce, önceki müfessirlerin görüşlerinin belki de önemsiz addedilerek, daha sonraki müfessirler tarafından fazla araştırılmadan aynen aktarılmasıdır. Ya da, Sâmiri’nin yaptıkları daha fazla önem arz ettiği için, onun kimliği fazla önemsenmemiştir. Đleri sürülen görüşlerin değerlendirilmesine gelince; Onun, Kirman ehlinden olduğu şeklinde görüş beyan edenler, Sâid b. Cubeyr (95/713). vasıtasıyla gelen. Abdullâh b.Abbas (68/687)’ın görüşünü dikkate alırlar.60 Öte yandan Atâ (114/732) ve Zeccâc (311/923) kanalıyla Đbn Abbas (68/687)’tan gelen, Sâmiri’nin Kıptî olduğunu belirten nakillerin de mevcut olduğunu biliyoruz.61 Bu durumda Sâmiri hakkında Đbn Abbas (68/687), iki farklı görüş nakletmiş olmaktadır. Onun rivayetlerine göre Sâmiri ya Kirmanlıdır ya da Mısırlıdır. Đbn Abbas (68/687)’tan geldiği kabul edilen nakil dışında, Sâmiri’nin Kirman halkından olduğuna dâir herhangi bir dayanak yoktur. Ona dayandırılan bu rivayet, yine kendisinden gelen, “Sâmiri bir Kıptîdir”. şeklindeki diğer nakille birlikte dikkate. alınırsa bu haberlerin sıhhati konusunda şüpheye düşeriz. Đbn Abbas (68/687)’tan Sâmiri hakkında (Kıptî veya Kirman halkından oğluna dâir) nakledilen herhangi bir rivayete rastlayamamamız da, nakillerin sahihliği konusundaki tereddüdümüzün yersiz olmadığını göstermektedir. Bununla birlikte Kirman bölgesinin, Sâmiri olayının gerçekleştiği Sinâ Yarımadası’na olan uzaklığı ve bu yörenin daha önceki adının Kirman değil Berdeşir olması,62 Sâmiri’nin bu bölgeden olduğu ihtimalini zayıflatmaktadır. Sâmiri hakkında diğer bir iddia da onun, Mısırlı bir Kıptî olduğu şeklindeydi. Bu iddiayı daha iyi değerlendirebilmek için, öncelikle Đsrâiloğulları’nın Mısır tarihine bakmamız gerekmektedir.. 60. Zemahşerî, Keşşâf, IV,102; Râzî, et-Tefsîru’l- Kebîr, XXI, 101; Kurtubî, el- Câmi’ ,XI,234; Đbn Kesîr, Tefsîr, III,163 61 Râzî, et-Tefsîru’l- Kebîr, XXI,101; Derveze, el-Tefsîru’l- Hadîs, II,179 62 AnaBritannica, Kirman, XIII,355-356. 20.

(26) Tevrat’a göre, Đsrâiloğulları’nın Mısır’dan çıkışlarında daha pek çok kişi Đsrâiloğulları ile birlikte Mısır’dan ayrılmıştı.63 Đsrâiloğulları’ndan olmadığı düşünülen bu kişilerin, Mısırlı Kıptîler olduğunu kabul etmeliyiz ki, Sâmiri’nin de onlardan birisi olduğunu iddia edebilelim. Sâmiri, Hz. Mûsa ve Đsrâiloğulları’nın Mısır’dan ayrılışlarında onlara eşlik eden bir Mısırlı ise; Mısır’dan Hz. Mûsa ile birlikte ayrılan Kıptîler’in, Mûsa (a.s)’a inanan kimseler olması gerekir. Ülkesini terk edip Đsrâiloğulları ile birlikte vatanından ayrılan bir Mısırlının, Hz. Mûsa’ya içten bir bağlılıkla iman etmesi gerekirdi. Çünkü Mısırlı olup Mûsa (a.s)’a iman edenler Firâvun’a meydan okuyabilecek derecede sarsılmaz imana sahiptiler.64 Onlar Firâvun’a ,“Zararı yok-bize ne yaparsan yap- biz Rabbimize dönücü kimseleriz ”65 diyecek cesareti gösterebilmişlerdi. Mısırlı olan Sâmiri de bu seviyede bir imana sahipse bu inanç, kendisini buzağı heykeli yapmaktan alıkoyacaktı. O zaman Sâmiri, Hz. Mûsa’ya iman etmediği halde Đsrâiloğulları ile birlikte ülkesinden ayrılan bir Mısırlı konumuna düşer. Đnanmayan bir Kıptî’nin de rahatını bozarak, ülkesini terk etmesini düşünmek oldukça güçtür. Çünkü o dönemde Mısır’da, eziyet çekip köle olarak çalıştırılan Mısırlılar değil bilakis Đsrâiloğulları idi.66 Sonuçta inkâr eden bir Mısırlının (Sâmiri), ayak takımı kabul edilen Đsrâiloğulları ile birlikte kendi ülkesinden ayrıldığı varsayımını kabul etmek zordur. Sâmiri’nin, Mısır’da iken Mûsa (a.s)’a iman ettiği halde daha sonra dinden çıkmış bir Mısırlı olabileceğini de düşünebiliriz. Yukarıda ifade ettiğimiz gibi Benû Đsrâil’den olmayan bir Mısırlının imanı o kadar kuvvetli olmalı ki, Hz. Mûsa’ya tâbi olup hicret edebilsin. Değilse Firâvun tarafından öldürülebileceğini göze alarak, hicret edip, çöllerle yol tutmak, bir Kıptî için hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Dolayısıyla iman gücünden dolayı bunu göze alan bir Kıptî’nin, dinden çıkması da mümkün görünmemektedir.. 63. Tevrat, Mısırdan Çıkış 12: 38 A’râf 7/120–126; Tâhâ 20 / 70–73 65 Şuarâ 26/50 66 Tevrat, Mısırdan Çıkış 13:3; 14:5; 20:2; Tevrat, Levililer 26:13; Tevrat, Yasanın Tekrarı 5:15; 6:12; 7:8; 15:15; 24:18; 24:22; 26:6; Tevrat, Yeşu 24:17; Bakara 2/49; A’râf 7/ 141; Đbrâhîm 14/ 6; Kasas, 28/4; Duhân 44/ 22–23 64. 21.

(27) Görüldüğü gibi onun, Hz. Mûsa ile Mısır’dan göç eden bir Kıptî olma olasılığı oldukça zayıftır. Sâmiri Đsrâiloğulları’na, onların Mısır’ı terk etmesinden sonra dâhil olmuş komşu topraklardan bir Mısırlı olamaz mı? Elbette bu, bir ihtimal olarak değerlendirilebilir. Fakat Đsrâiloğulları’nın Mısır’ı terk etmesinden üç dört ay kadar kısa bir süre sonra Sâmiri olayının gerçekleşmiş olması67 bu olasılığı da zayıflatmaktadır. Sâmiri’nin,- bir Kıptî olduğunu farz edersek- bu kadar kısa bir zaman diliminde Mûsa (a.s)’ın kavmi içinde bu denli ön plana çıkması oldukça güçtür. Đsrâiloğulları’nı bu kısa sürede peşine takarak onları şirke sürüklediğini düşünmek de uzak bir ihtimaldir. Büyük bir topluluk olan Đsrâiloğulları, kendilerinden olmayan henüz tanımadıkları bir tek kişinin niçin peşine takılacaklardı? Anlaşıldığı kadarıyla Đsrâiloğulları Sâmiri’yi, büyük bir olasılıkla daha önceden tanımaktaydılar. Bu değerlendirmelerimizin yanında, Sâmiri’nin Mısırlı olduğu iddiasına dayanak teşkil edebilecek bir diğer yön daha vardır. Onun yaptığı buzağı putu ile Mısır ilâhlarının benzerliğinden yola çıkan bazı müfessirler, Sâmiri’nin bir Kıptî olduğu ileri sürmüşlerdir.68 Bu görüşün değerlendirilebilmesi için doğal olarak öncelikle dönemin ilâh anlayışlarına göz atmak gerekmektedir. Eski Mısır ilâhlarının genellikle hayvan suretinde temsil edilen putlardan oluştuğu doğrudur. “Mısırlılar tanrılarını, insan başlı hayvan vücutlu olarak resmetmişlerdi. Đzis inek boynuzlarıyla, Horus Şahin başıyla, ölüler ilâhı Anubis çakal başıyla resmedilmişti… Đbadet edilen boğa, kedi, yılan ve timsahlar, ilgili tanrının vücutlaşmış şekli olarak tasavvur edilirdi… Mısır tanrıları arasında inek tanrısı Hatur da, önemli bir yer işgal ederdi. Hatur’un resimleri veya heykelleri, ineğin iki boynuzu. 67. Tevrat, Mısırdan Çıkış 19:1–3 ; Brawn, Raymond E., Joseph A. Fitzmyer, Rolan E. Murphy, The Jerome Biblical Commentary, New Jersey,1968, I,65 68 Bayraklı, Bayraktar, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’ân Tefsiri, Bayraklı Yay. Đstanbul,2004, XII,324–325. 22.

(28) arasındaki güneş kursu ile temsil edilirdi.”69 Boğa suretindeki Apis de Mısırlıların güç ilâhı kabul edilirdi.70 Sâmiri’nin yapmış olduğu buzağı heykeli, Mısır tanrıları Apis ve Hatur’u hatırlattığı için Sâmiri’nin Mısırlı olduğu iddiası, bir noktaya kadar makul görülebilir. Ancak, eski dönem Mısır ilâh anlayışlarına dikkat edildiği kadar komşu toplumların ilâh anlayışlarına da bakmak gerekmektedir. Bu toplumlarda da inek veya boğa suretinde şekil verilerek kulluk edilen heykellerin var olduğundan haberdarız. Bu durumda inek veya boğa suretindeki tanrı tasavvurları, yalnızca eski Mısır’a özgü bir ilâh anlayışı değildi. Eski Mezapotamya dinlerinde de, Mısır dinlerindeki ilâh figürlerine benzer figürler vardı. Hayvan şeklinde biçimlendirilmiş birtakım putlara tapılmaktaydı. Mısır topraklarına daha uzak olmakla birlikte, Eski Yunan’da da hayvanlara tapıncın olduğuna şüphe yoktu. Üstelik bu tapınç öğelerinin en önde geleni ise hiç şüphe yok ki öküz idi.71 Eski Mısır ve Yunan’da olduğu gibi, hayvan figürlerini tapınç öğesi kabul eden toplum örneklerini çoğaltmak mümkündür. Örneğin, milattan önce 1400’lü yıllardan itibaren Arabistan bölgesinde ilâhlar meclisinin başında “El” adında bir ilâh bulunmaktaydı. Yaratıcı olan “El ”bir boğa suretinde temsil edilirdi.72 Elbette Đsrâiloğulları, putperest Mısırlılarla uzun yıllar bir arada yaşamalarından dolayı, Mısır’ın ilâh anlayışından etkilenmiş olabilirler.73 Fakat Mısır’ın ilâh anlayışıyla Đsrâiloğulları’nın buzağı putunu kıyaslayarak, Sâmiri’nin Mısırlı olduğunu iddia etmek, üstelik sadece bu benzerliğe dayanarak çevre toplumların ilâh tasavvurlarını-yukarıda aktardığımız gibi- görmezlikten gelmek bizi doğrudan uzaklaştırabilir.. 69. Mehran, Muhammed Beyyumi Dırâsatu’t- Târîhıyye min Kur’âni’l- Kerîm, Beyrut,1998, II,337; Sarıkçıoğlu, Dinler Tarihi, s.44; Hornung, Mısır Tarihi, s.12–20; Tokarev, Sergei Aleksandrovich, Dünya Halklarının Dinler Tarihi (tr. Rauf Aksungur), Ozan Yay. Đstanbul,2006, s.342–345 70 Tevrat, Yeremya 46:15; Ayrıca bkz. Tâhir b. Aşûr, et-Tahrîr, XVI,287; Sarıkçıoğlu, Dinler Tarihi, s.245 71 Tokarev, Dinler Tarihi, s.364–365, 432 72 Cilacı, Osman, Genel Hatlarıyla Dinler Tarihi, Mimoza Yay. Konya,1994, s–41–43; Sarıkçıoğlu, Dinler Tarihi, 31–36, 60–61 73 Hicâzî, Muhammed Mahmut, Furkan Tefsiri (tr. Mehmet Keskin), Đlim Yay. Đstanbul, ts. IV,45; Esed, Kur’ân Mesajı, II,635. 23.

(29) Neticede, Đsrâiloğulları’nın buzağı heykeli ile Mısır ilâhlarının benzerliği bize göre, Sâmiri’nin Mısırlı olduğunu ileri sürmek için yeterli delil sayılmaması gerekir. Bu konuda bir diğer görüş ise, Sâmiri’nin buzağı putu ile Hinduizm’deki ilâh anlayışından (anlayışlarından) yola çıkılarak ileri sürülmüştür. Hinduizm’deki ineğe saygı ile Sâmiri’nin yaptıkları arasında bir ilişkinin varlığından söz etmenin, dolayısıyla Sâmiri’nin bu bölgeden olabileceğini74 düşünmenin de bizce tutarlı bir temeli yoktur. Đneğe saygı duyan bir toplum görebilmek için, dönemin Hindistan bölgesine gitmek şart değildir. Yukarıda sözünü ettiğimiz gibi Mısır, Arabistan gibi Sîna Bölgesi’ne yakın topluluklarla birlikte, kadim Yunan’da da boğa veya inek suretindeki tanrılara ihtiram edilmekteydi. Samerra- Sâmiri ilişkisine gelince, bu fikrin de tutarlı olduğunu söylemek oldukça güçtür. Kuruluşu tarih öncesi dönemlere uzanan Samerra,“ Halife Mu’tasım Billâh tarafından 836’da Bağdat’ın yaklaşık 100 km kuzeyinde ve Diclenin sol kıyısında yeniden inşa edilmiş bir şehirdir. Samerra’nın, Arapça’daki sürremen râ (göreni sevindiren ) kelimesinden türediği de ileri sürülmektedir.”75 Kirman iddiasında değindiğimiz gibi, Sâmiri’nin bu uzak bölgeyle herhangi bir ilişkisinin varlığını düşünmek kanaatimizce, isim benzerliğinden öteye geçmeyen zorlama bir tespit olacaktır. Müfessirlerden bazılarının ise, Sâmiri’nin milliyeti hakkındaki diğer iddialara değinmekle beraber, onun Bacerma ehlinden olabileceğinden söz ettiğini söylemiştik. Müfessirlerin bu ifadelerinde Bacerma, sadece isim olarak değinilen fakat hakkında müfessirlerin hiçbir malumat serdetmediği bir bölge olarak geçmektedir. Bu bölge,“Kuzey Dicle havzasının, kuzeyindeki Aşağı Zap ile güneyindeki Cebel Hamrin arasında kalan kısmıdır. Bu bölgenin ortaçağdaki merkezi Kerkük idi. Halifeler zamanında Musul vilayetinin bir bölgesi olmuştu. Đsim olarak Bacerma, Süryânice Beth-Germy adının Arapça’ya çevrilmiş şeklidir. Orta Farsça’da bu bölge için kullanılan Garmakan adı ile de ilgilidir. Bu isim de, çivi yazılı kaynaklarda geçen göçebe Gurumu kavminin adından gelir.”76. 74. Havva, Said, el- Esâs, IX,105 Demirci, Mustafa, “Samerra”, DĐA. XXXVI.70-71 76 el-Hamevî, ŞihâbüddinYâkut b. Abdullah, Mu’cemu’l- Buldân, Dâru’l- Kütübü’l-Đmiyye, Beyrut,1990, I.Baskı, I,372; Meydan Larouse (Büyük Lügat ve Ansiklopedi), “Bacerma”, Meydan Yay. Đstanbul,1969, II,36-37 75. 24.

(30) Bacerma bölgesini Sâmiri ile ilişkilendirmek, ortada bu ilişkiye değinen bir delil yokken bunu ileri sürmek de kanaatimizce doğru değildir. Bunu kabul ettiğimiz takdirde, Sâmiri’nin dünyanın herhangi bir bölgesinden olduğunu söylemek de mümkün olmaktadır. Sâmiri’nin milliyeti hakkındaki iddialardan bir diğeri ise onun Sümerli olabileceği yönündeydi. Bu ihtimalden söz eden Mevdûdî (1399/1979), Sâmiri-Sümer isimleri arasındaki benzerlikten yola çıkar ve şöyle der: “Hz. Đbrâhim döneminde Mezapotamya bölgesinde Sümerliler diye bilinen bir grup insanın yaşıyor olması, Sâmiri’nin bu insanların soyundan gelebileceği anlamını taşımaktadır.”77 Sümer ile Sâmiri isimlerindeki harflerin benzerliği bu olasılığı düşündürebilir. Ancak, Sümerlilerin Đbrâniler üzerinde doğrudan bir etkisinden söz edilemeyeceği kesindir. Sümerliler, şimdi Filistin diye bilinen bölgede yaşayan Đbrânilerin öncülleri Kenanları ve onların komşuları olan Asurluları, Bâbillileri, Hititleri, Hurileri ve Aramileri derinden etkilemişlerdi.78 Sümerlilerin varlıkları Đbrânilerin tarih sahnesine çıkmasından çok önce sona ermişti. Bunlar, milattan önce 19. yüzyılda özgün kimliklerini tamamen kaybetmişlerdi.79 Đsrâiloğulları’nın Sâmiri ile imtihanı ise, milattan önce yaklaşık 1210’larda vuku bulmuştu.80 Sümerlilerin tarih sahnesinden silinmesi ile Sâmiri’nin yaşadığı dönem arasında yedi asır gibi ciddi bir zaman diliminin varlığı dikkate alınırsa, Sâmiri- Sümer ilişkisinin, isim benzerliğinden öte herhangi bir anlam taşımadığı kanaatinin daha yerinde bir düşünce olduğu görülür. Sâmiri hakkındaki nakillerden en fazla dikkat çekeni, onun Hz. Mûsa’nın kavminden bir Đsrâiloğlu olduğu şeklindeki rivayetlerdir. Müfessirlerin büyük bir çoğunluğuna göre Sâmiri, Đsrâiloğulları’nın Sâmire kabilesine mensup bir kişidir. 81 Sâmiri’nin mensubu olduğu iddia edilen, bugünkü Nablus’un (Şekim) kuzeybatısı ile Tel Aviv civarlarında yaşayan bir topluluk olan Sâmiriler’in,82 77. Mevdûdî, Tefhîm, III,265–266; Bkz. Ahmet Susa, Tarihte Araplar ve Yahûdiler ( tr. Ahsen Batur), Selenge Yay. II,Baskı, Đstanbul,2005, s.267–277 78 Kramer, Sümer, s.179 79 AnaBritannica, “Sümer”, XX,182 80 Şelebî, Ahmet, Mukârenetü’l- Edyân el Yahûdiyye, IV.Baskı, Kahire,1974, s.64; Sarıkçıoğlu, Dinler Tarihi, s.226 81 Taberî, Câmiu’l- Beyân, XVI,206; Đbn Kesîr, Tefsîr, III,163. 25.

(31) Kur’ân’daki Sâmiri ile isim benzerliğinden başka herhangi bir alakası yoktur.83 Sâmiriler, Đsrâiloğulları’ndan da değildir. Milattan önce 925 yılında kurulan Sâmiriye’ye, genellikle Asur kökenli putperestler yerleşmişti. Đsrâiloğulları’ndan bir kabile olduğu iddia edilen Sâmire kabilesi, Yahûdiliği benimseyerek Sâmiriye’ye yerleşmiş bu yabancı topluluğa işaret eder. Asur kökenli Sâmiriyeliler, Đsrâiloğulları’yla izdivaçlarından dolayı -kanaatimizce o dönemde Yahûdililerin Yahûdi olmayanlarla evlilikleri mümkündü- zamanla Đsrâiloğulları’nın bir kabilesi veya mezhebi şeklinde telakki edilmeye başlanmıştı. Đşte günümüzde Nablus civarında yaşayan bu topluluk, Sâmiriler adı ile anılmaktadır.84 Onlar, kendilerinin Hz. Yusuf’un soyundan geldiklerini iddia ederler. Kendilerine Đbrânice’de Şeriatin koruyucusu anlamına gelen Şomrom ya da Şomronim adını verirler. Sâmiriler kendilerini gerçek Yahûdi kabul eder ve günümüzdeki Tevrat’ı ve Yahûdiliği kabul etmezler. “Talmud Sâmirilere, ‘Kutim’ (Kuteanlılar) olarak değinir ve onları Yahûdiliğe dönmüş olan, Yahûdi kökenli olmayan kabilelerden gelme kişiler olarak tanımlar.”85 Öte yandan Ahd-i Atik’ten edindiğimiz bilgiye göre nakillerde bildirilen Sâmire kabilesi, Tevrat’ta isimleri teferruatlı bir şekilde sayılan Đsrâiloğulları’nın on iki boyu içerisinde yer almamaktadır.86 Sonuçta, Kur’ân’da yer alan Sâmiri adının, Sâmiriye veya Sâmiriler ile isim benzerliği dışında herhangi bir yakınlığının olmadığı anlaşılmaktadır. Sâmiri hakkında yukarıda geçen değerlendirmelerden sonra şunu söyleyebiliriz: Onun milliyetinden söz edilecekse ilk önce, konumuza ışık tutacağını düşündüğümüz 82. Ezherî, Fütuhât, III,106–107; Kâsımî, Mehâsinu’t –Te’vîl, XI,4200; Ateş, Yüce Kur’ân’ın Çağdaş Tefsiri, V,446; Samîr, I’mâd, Sâmiriyyûn (el- Mevsûatü’l –Arabiyyetü içinde), Dımeşk,2004, X,602– 603; Fox, Nili Sacher, Arthur Ernest Cowley, Samarıa ve Samarıtans (The Oxford Dictionary of The Jewish Religion içinde ), New York,1997, XIII,603–604 83 Hâlidî, Mevâkıf, s.273 84 Tâhir b. Aşûr, et- Tahrîr, XVI,279; Mevdûdî, Tefhîm, III,265; Yuzbeki, Tevfik Sultan, Târîhu Ehli’zZimme fi’l- I’râk, Dârü'l-Ulum, Riyad,1983. s.177-178; Kürd Ali, Muhammed Ferid b. Abdurrezzâk, Hutatu’ş- Şâm, Mektebetu’n - Nûrî, III.Baskı, Dımeşk,1983, VI,213-219; Debbâğ, Mustafa Murad, Bilâdunâ Filistîn, Matbûatu Râbıtati’l –Câmiiyyîn, II.Baskı, Amman,1975, II,249-269; Aydın, Yahûdilik, s.55; Sarıkçıoğlu, Dinler Tarihi, s.234; Ayrıca Sâmiriler hakkında daha geniş bilgi için bkz. Anderson, Robert T., Samarıa (The Encyclopedia of Religion içinde) New York,2003, XIII,33-36; The Jewis Encyclopedia“Samarıa”, X,667-681; Gaster, M.“Sâmiriler”, ĐA, X,148-167; Mahmut Salihoğlu, “Sâmiri ve Sâmiriler”, DĐA, XXXVI,78-81 85 Tevrat, II.Krallar 17:24-40 ; Van Beek, G.W., T. H. Gaster, Samarıa ve Samarıtans (The Interpreters Dictionary of The Bible içinde), New York,1972, IV,182-197; Pumper, Reınhard, Samarıtans (The Oxford Encyclopedıa of Archaelog in the NearEast içinde), New York,1997, IV,469-472; Davis, John D., A Dictionary Of The Bible, Michigan,1966, VII.Baskı, II,669-672; Besalel, Yusuf, Sâmiriler (Yahûdilik Ansiklopedisi içinde), Gözlem Gazetecilik Basın ve Yay. AŞ. Đstanbul,2002, X,560; Adam, Baki, Yahûdi Kaynaklarına Göre Tevrat, Pınar Yay. II.Baskı, Đstanbul,2002, s.121, 135-135; Kutluay, Yaşar, Đslâm ve Yahûdi Mezhepleri, Anka Yay. II.Baskı, Đstanbul,2001, s.196-198; Tümer, Günay, Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, Ocak Yay. III.Baskı, Ankara,1997, s.246-248 86 Bkz. Tevrat, Çölde Sayım 1:20-44. 26.

(32) Sîna Hayatı öncesi Đsrâiloğulları’nın Allâh tasavvuruna ve peygamberleri Hz. Mûsa ile olan ilişkisine bakmak şarttır. Sîna Öncesi Đsrâiloğulları Bilindiği gibi Đsrâiloğulları’nın buzağı heykeline taparak yoldan çıkmaları Mısır’dan ayrıldıktan sonra, Sîna Dağı yakınlarında meydana gelmişti.87 Đsrâiloğulları Mısır’dan Sîna topraklarına doğru gelirken birtakım putlara kulluk eden ulusların arasından geçmişler ve bu kavimlerin ilâhlarının etkisinde kalmışlardı.88 Kur’ân, bu olayı şöyle anlatmaktadır: َ"‫ َ ِإ َـ ً َآ‬: 4َ;= ْ ‫ ُ !ْ @َ ُاْ یَ ﻡُﺱَ ا‬: ‫ﺹَ ٍم‬ ْ ‫َ َأ‬ َ ‫ن‬ َ ُ)Hُ ;ْ ‫َ َ@ْ ٍم َی‬ َ ْ‫ َﺕْا‬IَJَ َ  ْ ,َ ْ ‫ ا‬4 َ ِK‫ﺱَا‬ ْ ‫ِ ِإ‬,َ ِ َ‫َو=َ َوزْﻥ‬ ‫ن‬ َ ُ َ M ْ ‫!ْ َ@ْمٌ َﺕ‬Hُ ‫ﻥ‬:‫ل ِإ‬ َ َ@ $َ ِL ْ! ُ َ “Đsrâiloğulları’nı denizden geçirdik derken, onlar, birtakım putlara tapıp duran bir toplulukla karşılaştılar.(Đsrâiloğulları)‘Ey Mûsa!’ dediler. ‘Bize de onların tanrıları gibi bir tanrı yapıver.’(Mûsa)‘Gerçekten de siz cahil bir toplumsunuz’ dedi. ” 89 Kur’ân’da. ‫( َ@ْ ٍم‬kavm) şeklinde geçen ve Đsrâiloğulları’nın ilâhlarından. etkilendiği bu toplumun bilinmesi, Sâmiri’nin milliyeti hakkında bize yol gösterebilir. Fazla ayrıntıya girmeden konu hakkındaki görüşleri aktardıktan sonra birkaç noktaya temas etmek istiyoruz. Bu putperest kavmin isminden Kur’ân bahsetmez. Bundan dolayı bu kavim hakkında çeşitli fikirler ortaya atılmıştır. Müfessirlerden bazısına göre bu putperest kavim, Lahm veya Cüzam kabilelerinden veya Hz. Mûsa’nın öldürülmelerini emrettiği Kenanlılardan90 veya Firâvun taallukatından olup Âman neslinden gelen kişilerden oluşmaktaydı.91. 87. Tevrat, Mısırdan Çıkış 19:1–24; Bakara 2/ 93; A’râf 7/ 142–149; Tâhâ 20/80–97 Tevrat, Yasanın Tekrarı 29: 17–18 89 A’râf 7/ 138 90 Zemahşerî, Keşşâf, II.499; Yazır, Elmalılı Muhammed Hamdi, Hak Dîni Kur’ân Dili, Huzur Yay. Đstanbul,2003, IV,292; Bilmen, Ömer Nasuhi, Kur’ân’ı Kerîm Meâli Âlisi ve Tefsîri, Đpek Yay. Đstanbul, ts. II,525; Kazancı, Ahmet Lütfi, Peygamberler Tarihi, Nil Yay. Đstanbul,1997, II,207 91 Taberî, Târih-i Taberî Tercemesi, Can Kitabevi, Konya,1973, I, 382 88. 27.

Referanslar

Benzer Belgeler

Yukarıda zikrettiğimiz anlamlar çerçevesinde Lafza-i Celâl; ‘teabbüd etmek, kulluk etmek, insanın kainatın herc-ü merçliği içinde sığınacağı ve sükûnete ulaşacağı

Tevrat’ta ziraatla ilgili olarak ifade edilen yukarıdaki yasaklara göre, hiçbir tarafını fakirlere bırakmayarak bütün tarlayı biçmek, ayrıca hasat esnasında yere düşen

SAĞLAYACAĞI FAİZ İNDİRİMİ NE ANLAMA GELMEKTEDİR ? ... 41) RİSKLİ YAPILARDA KİRACI veya SINIRLI AYNİ HAK SAHİBİ OLANLARIN RİSKLİ YAPININ YENİDEN YAPIMI HALİNDE HUKUKİ

Kısa bir tarihçe, ardından Gayrimenkul Hukuku Mevzuatını, Gayrimenkulün ne olduğu ve nasıl devredildiğini, istisnalarını, kimlerin gayrimenkul edinebileceklerini,

(BİRLEŞTİRME) İMKANI VAR MIDIR? ŞARTLARI NELERDİR? ...35 36) RİSKLİ ALANLARDA UYGULAMA NASIL YAPILACAKTIR? ...35 37) RİSKLİ YAPILARIN BULUNDUĞU PARSELDE RİSKSİZ

Dağıtım törenine Üsküdar Belediye Başkanı Hilmi Türkmen, Üsküdar Kaymakamı Murat Sefa Demiryürek ve Üsküdar İlçe Milli Eğitim Müdürü Sinan Aydın'ının yanı sıra çok

Mülk ve toprak daha eski krallık zamanında tanrının dolayısıyla firavunun malı sayıldığı için Mısır çiftçisi firavuna bağımlı olarak yaşamak zorundaydı..

Devletsiz topluluklarda kendi başına insan ve kolektifin nasıl bir ilişki içinde olduğu, insanın yalnız- ca insan olmaktan kaynaklanan bir değerinin olup olmadı-