• Sonuç bulunamadı

Dünya'daki İslami gençlik hareketleri ve Türkiye: Akıncılar ve milli Türk talebe birliği örneği

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Dünya'daki İslami gençlik hareketleri ve Türkiye: Akıncılar ve milli Türk talebe birliği örneği"

Copied!
204
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANA BİLİM DALI

ULUSLARARASI İLİŞKİLER BİLİM DALI

DÜNYA’DAKİ İSLAMİ GENÇLİK HAREKETLERİ VE

TÜRKİYE: AKINCILAR VE MİLLİ TÜRK TALEBE

BİRLİĞİ ÖRNEĞİ

Münire Gül DEMİR

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Dr. Öğr. Üyesi Arif Behiç ÖZCAN

(2)
(3)
(4)
(5)

ÖNSÖZ

Türkiye’de vücut bulan Akıncılar Hareketi'ni ve Milli Türk Talebe Birliği'ni baz alarak dünyadaki İslami gençlik hareketlerini inceleyen bu tezde, İslami hareketin ve İslami gençlik hareketlerinin aynı zamanda toplumsal hareket olarak siyaset sahasında ve sosyal platformda oluşturduğu etki, düşünsel zemini ve eylem programı üzerinden değerlendirilmeye çalışılmıştır.

Bu uzun ve zorlu tez yazma sürecinde lisans eğitiminden bu yana üzerimde çok emeği olan, sabırla her sorumu cevaplayan, her aşamada büyük bir anlayışla destek olan, bana yol gösteren tez danışmanım ve kıymetli hocam Dr. Öğr. Üyesi Arif Behiç Özcan’a şükranlarımı sunarım. Bu süreçte ikinci danışmanım olarak bu çalışmanın hazırlanmasında öncülük eden, izleyeceğim yola ilişkin fikir veren ve yardımını esirgemeyen Selçuk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Şahin’e teşekkürü bir borç bilirim. Tezin hazırlanması sırasındaki katkılarından dolayı değerli hocam Prof. Dr. Şaban H. Çalış’a teşekkür ederim. Yine röportaj yaptığım kişilerle irtibat sağlama konusunda şahsıma büyük destek veren Selçuk Üniversitesi Rektörlük Genel Sekreteri İbrahim Halıcı’ya teşekkür ederim.

Tezin hazırlanması aşamasında, kıymetli zamanlarını bana ayırarak bilgileriyle ufkumu açan ve çalışmama katkı sağlayan 24. Dönem Konya Milletvekili (şuan Kızılay Konya Başkanı) Hüseyin Üzülmez, 24./25./26. Dönem İstanbul Milletvekili Metin Külünk, Konya Müftüsü Ahmet Poçanoğlu, MTTB 52. ve 53. Dönem Konya Başkanı Yaşar Bilen, MTTB 57. Dönem Konya Başkanı Bahaddin Özler, Akıncı Gençler Derneği Konya Eski Başkan Yardımcısı İsmail Tosun ile Ali Naci Dağlıoğlugil, Halil Özcan, Hakkı Taşyüz, Fatih Tuncel, Mustafa Sarıoğlu ve Mustafa Erkoç’a teşekkürü bir borç bilirim. Bu süreçte bana koşulsuz şekilde elindeki tüm verilerle destek olan ve teze büyük katkı sağlayan MTTB 55. Dönem Konya Başkanı Orhan Gündüz’e de ayrıca teşekkürlerimi sunarım. Genç toplumun bakışından MTTB’ye ilişkin katkılarda bulunan MTTB Konya Başkanı Mehmet Şentürk’e teşekkür ederim.

(6)

İçeriğin oluşturulmasında izleyeceğim yol hususunda bana fikir veren Akdeniz Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Doç. Dr. Sabri Yılmaz ve Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kütüphanesi’nin değerli çalışanlarına teşekkür ederim.

Elbette bu süreçte her zaman yanımda olan ve her koşulda bana en büyük desteği sağlayarak beni cesaretlendiren sevgili anne ve babama, değerli dostlarım Kamil Tarhan, Elif Nisa Doğan, Merve Kart ve Oğuzhan Öğünmez’e sonsuz şükranlarımı sunarım.

(7)

ÖZET

Modern İslami Gençlik Hareketleri, 20. yüzyılda ortaya çıkışından bu yana, çağımızın en önemli olgularından biri haline gelmiştir. İslami Gençlik Hareketleri, birer toplumsal hareket olarak insanların ortak prensipler, amaçlar ve sorunlar etrafında, kolektif bilinç, değişim yönelimli amaç, örgütlenme ve süreklilik çerçevesinde bir araya gelmesi ile oluşmuştur. Bu oluşum, ortaya çıktığı ilk dönemden beri gerek ülkeler bazında gerekse de uluslararası sahada, siyasi, sosyal ve ekonomik sonuçlar doğurmuştur. Özellikle 20. yüzyılda derinleşen modernleşme, küreselleşme ve entegrasyon gibi süreçlerin neticesinde İslami Gençlik Hareketleri teoride ve pratikte daha fazla ön plana çıkmaya başlamış, Sosyal Bilimlerin akademik yazınında daha fazla tercih edilen bir konu haline gelmiştir. Ancak bu konuya ilişkin literatür tarandığında, neticede, popülerliği artmasına karşın eserlerin çoğunun Batı kökenli çalışmalar olduğu ve Türkçe yazında konuya ilişkin siyasi, sosyolojik ve ekonomik boyutları da içeren kapsamlı bir çalışmanın eksikliği ile karşılaşılmıştır. Bu hususta karşılaşılan ve üzerinde durulması gereken bir diğer nokta ise; Batı kökenli ve Oryantalist çerçevedeki çalışmaların çoğunluğunun İslami Gençlik Hareketlerini köktendinci ve radikal terör eylemleri olarak lanse ediliyor olmasıdır. Bu çalışmalarda İslami Hareketlerin toplumsal hareket boyutu göz ardı edilmektedir.

Bu tezde, İslami gençlik hareketlerine ilişkin yapılan olumsuz genellemenin önüne geçebilmek ve Türkçe yazındaki eksikliğin giderilmesine katkıda bulunabilmek amacı ile Türkiye’de İslami gençlik hareketi olarak Milli Türk Talebe Birliği ve Akıncılar Hareketi seçilmiştir. Türkiye’nin hem sosyal tabanında hem de siyasetinde öne çıkan bu hareketler dünyadaki İslami Gençlik Hareketleri ile beraber incelenmiştir.

Anahtar Kelimeler: Toplumsal Hareketler, İslami Hareketler, İslami Gençlik

Hareketleri, Milli Türk Talebe Birliği, Akıncılar Hareketi, Modernleşme, Küreselleşme, İslamcılık

(8)

ABSTRACT

Modern Islamic Youth Movements, since its arising in the 20th century, has become one of the most crucial issues of these days. Society coming together around the common principles, problems and associated motives to solve all within the attitude of the collective consciousness aiming to change, built the Islamic Youth Movement as a social movement. This faction has beared many economic, social and politic consequences on both, on a country-basis and international area since it has occured. The movement has loomed large theorically and practically as a result of modernization, globalization, integration and vice versa in adition its being high-demanded topic for academical writings in social sciences. Albeit it emerged that, despite its increasing popularity, many of the works are hesperian while there is not much researchment extending the politic, sociological and economic aspects at once in Turkish academic literature. It is worth to be highlighted that occidental and oriental studies launched the Organization (IYM) as a radical fundamentalist terrorist lobby. In those studies, the social movement dimension of Islamic movements was ignored.

In this thesis, National Turkish Union of Student and Akincis Movement appears to be worked on not only to preclude the negative generalizer assumptions but also to supply the deficiency for lack of works on this topic in Turkish belles-lettres. Featured on both, the political and social base of this movements in Turkey have been studied in conjunction with the Islamic Youth Movements in the world.

Key Words: Social Movements, Islamic Movements, Islamic Youth

Movements, National Turkish Union of Student, Akincis Movement, Modernization, Globalization, Islamism

(9)

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ ... i ÖZET ... iii ABSTRACT ... iv İÇİNDEKİLER ... v KISALTMALAR ... viii GİRİŞ ... 1

BİRİNCİ BÖLÜM: İSLAMİ GENÇLİK HAREKETLERİNİN

KAVRAMSAL VE TANIMSAL ÇERÇEVESİ ... 4

1.1-Toplumsal Hareketler ... 4

1.2- Gençlik ... 10

1.2.1- Gençlik ve Genç Toplum ... 11

1.2.2- Toplumsal Hareketlerde Gençlik ... 12

1.3- İslami Gençlik Hareketleri ... 14

1.3.1- Din ve Toplum ... 14

1.3.2- İslam Toplumu ... 18

1.3.3- İslami Gençlik Hareketleri ... 25

1.4-İslami Gençlik Hareketlerinde Etkili Faktörler ... 33

1.4.1- İslamcılık ... 33

1.4.2- Modernleşme ve Küreselleşme ... 37

1.4.3- Karizmatik Lider ... 43

1.4.4- Strateji ve Yöntemler ... 45

1.5- İslami Gençlik Hareketlerinin Motivasyonları ... 48

1.5.1-Küresel Hayal Ümmet: İslam’ın Çoğulcu Kimliği ... 48

1.5.2-Davet ve Cihad Anlayışı ... 51

1.5.3-İslamofobi ile Mücadele ... 54

İKİNCİ BÖLÜM: ULUSLARARASI SAHADA İSLAMİ GENÇLİK

HAREKETLERİ ... 59

2.1-Liderler ... 60

2.1.2- Mevdudi ... 61

2.1.3- Seyyid Kutub ... 63

(10)

2.1.5-Enver İbrahim ... 67

2.2- Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) ... 68

2.3-Cemaat-i İslami (JI)- Cemiyet-i Tulaba (IJT) ... 80

2.4- Mladi Müslimani (Genç Müslümanlar Hareketi) ... 88

2.5-Malezya İslami Gençlik Hareketi (ABIM) ... 91

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: TÜRKİYE’DE İSLAMİ GENÇLİK

HAREKETLERİ: MİLLİ TÜRK TALEBE BİRLİĞİ VE

AKINCILAR HAREKETİ ... 98

3.1- Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) ... 100

3.1.1- MTTB’nin Kuruluşu ... 100

3.1.2- Teşkilat Yapısı ... 102

3.1.3- İslami Gençlik Hareketi Olarak MTTB ... 104

3.1.3.1- Düşünsel Pozisyonu: Milliyetçilikten İslamcılığa ... 104

3.1.3.4- Karizmatik Liderler ... 112

3.1.3.5- Sembol İsimler ... 115

3.1.4-Hareket Repertuarı ... 119

3.1.4.1- Fetih Mitingleri ... 119

3.1.4.2- “Laiklik Açık Oturumu” ... 120

3.1.4.3- İlahiyat Fakültesi Hadisesi: Yasaktan Ölüm Orucuna ... 121

3.1.4.4- Ayasofya’da Namaz ... 122

3.1.4.5- 68 Kuşağı: MTTB ve Üniversite İşgalleri ... 124

3.1.4.6- 6. Filo Olayı; Cağaloğlu Hadisesi ... 132

3.1.4.7- “Kanlı Pazar” ve Bayrağa Saygı Mitingi ... 133

3.1.4.8- Mustafa Bilgi’nin Şehit Oluşu ... 137

3.1.4.9- Yıldız Hadiseleri ... 138

3.1.4.10-Sosyal İlimler Enstitüsü (SİE) ... 139

3.1.5- MTTB ve Uluslararası Meseleler ... 142

3.1.5.1- Pakistan Mitingi ... 142

3.1.5.2- Dış Türkler ... 143

3.1.5.3- Yahudi’ye Lanet Haftası ... 145

3.1.5.4- IIFSO ve WAMY ile Temaslar ... 146

3.2- Akıncılar Hareketi ... 147

3.2.1- Akıncılar’ın Kuruluşu ... 147

3.2.2- Teşkilat Yapısı ... 148

3.2.3- İslami Gençlik Hareketi Olarak Akıncılar ... 149

3.2.3.1- Akıncılar Ruhu ve İslami Diriliş ... 149

3.2.3.2-İslam Davası ve Mücadele Alanı ... 152

3.2.3.3- Karizmatik Liderler ... 153

(11)

3.2.4-Hareket Repertuarı ... 157

3.2.4.1- Kuruluş Dönemi Faaliyet Programı ... 157

3.2.4.2- İran İslam Devrimi ve Sonrasında Akıncılar ... 159

3.2.5- Akıncılar ve Uluslararası Meseleler ... 163

3.3- MTTB ve Akıncılar Hareketi ... 163

SONUÇ ... 166

(12)

KISALTMALAR a.g.m.: Adı Geçen Makale

a.g.e.: Adı Geçen Eser bkz: Bakınız

ABD: Amerika Birleşik Devletleri ABIM: Angkatan Belia Islam Malaysia AP: Adalet Partisi

AÜİF: Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi BM: Birleşmiş Milletler

CENTO: Central Treaty Organization CGP: Cumhuriyetçi Güven Partisi CHP: Cumhuriyet Halk Partisi DAEŞ: Devletü’l Irak ve’ş Şam

DİSK: Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu DP: Demokrat Parti

DYP: Doğru Yol Partisi

EIR: European Islamophobia Report FKF: Fikir Kulüpleri Federasyonu GMH: Genç Müslümanlar Hareketi

(13)

IJT: Islami Jamiat-e Tulabah IYM: Islamic Youth Movement İM: İhvan-ı Müslimin

JI: Jamaat-e Islami

KMD: Komünizmle Mücadele Derneği MBK: Milli Birlik Komitesi

MGK: Milli Güvenlik Konseyi MHP: Milliyetçi Hareket Partisi

MİSK: Milliyetçi İşçi Sendikaları Konfederasyonu MKP: Milliyetçi Kalkınma Partisi

MKP: Milliyetçi Kalkınma Partisi MNP: Milli Nizam Partisi

MSP: Milli Selamet Partisi MTTB: Milli Türk Talebe Birliği

NATO: North Atlantic Treaty Organization NEP: Yeni Ekonomi Politikası

ODTÜ: Orta Doğu Teknik Üniversitesi PAS: Malezya İslam Partisi

PKPIM: Malezya Müslüman Öğrenciler Milli Birliği SB: Sovyetler Birliği

(14)

THKO: Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu

THKP-C: Türkiye Halk Kurtuluş Partisi Cephesi TİP: Türkiye İşçi Partisi

TMGT: Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı TMTF: Türkiye Milli Talebe Federasyonu WAMY: World Assembly of Muslim Youth

(15)

GİRİŞ

Sosyal Bilimlerde yer alan en temel kabullerden biri “insanın sosyal bir varlık” olduğu, diğeri ise “değişimden kaçınılamayacağı”dır. Dolayısıyla insanoğlu sürekli bir değişimden etkilenerek sosyal ortam içerisinde yaşamını sürdürmektedir. Söz konusu değişimin dinamikleri ve meydana getirdiği sonuçları insanların yaşadığı toplumun yapısına göre değişiklik göstermektedir. Bu değişim bireyden başlayarak topluma ve diğer toplumlara sirayet edebilir. Dünya genelinde toplumsal farklılaşmanın en yaygın cephelerinden birini Müslüman toplumlar oluşturur. Bunun temelinde, İslam dünyasının sahip olduğu köklü tarihi-kültürel miras ile maruz kaldığı dış etkenlerin rolü olduğu söylenebilir.

Müslüman toplumlar, 20. yüzyılın ilk dönemlerinden itibaren bu etkenler sebebiyle daha önce yaşamadığı bir değişim/farklılaşma sürecini tecrübe etmeye başlamıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışı ile birlikte meydana gelen güç boşluğu, imparatorluğun topraklarında yaşayan ulusların emperyal devletler güdümünde devletleşmesiyle doldurulmaya çalışılmıştır. Elbette bu yıkılış ve yeni oluşumlar kısa bir süreçte gerçekleşmemiş, Batı karşısında İslam’ın geri kalışıyla kaybedilen topraklarda başlayan sömürge yönetimleri ve imparatorlukta yayılan milliyetçilik akımı 18. yüzyıldan itibaren dönemin en büyük İslam imparatorluğunun temelini oymaya başlamıştır. Aşama aşama gerçekleştirilen bu süreçte Müslüman toplumlar arasında çeşitli kutuplaşmalar meydana gelmiştir. Modernleşmenin getirdiği seküler düzen idealini savunan kesim ile Müslüman halkın ayrışması sonucunda, İslam dünyası için 20. yüzyıl, toplumsal değişim ve aynı zamanda bunalım süreci haline gelmiştir.

Müslüman toplumlarda meydana gelen modernleşme-küreselleşme eksenli toplumsal değişim ile modern devletler, Müslümanları sosyal-siyasal alanda geri plana atmış; toplumlar bu bunalımı aşmak dine yönelmiş, dini hedefler edinmiştir. Dini hedeflerin siyasi ve toplumsal güce dönüştürülmesinde İslami gençlik hareketleri 20. yüzyılın önemli unsurlarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. İslami gençlik hareketleri, hem bünyesinde kuruldukları ana hareketler için, hem de başlı başına kendileri bir aktör olarak tecrübe ve faaliyet alanı oluşturmuşlardır.

(16)

İslam coğrafyasında gelişen İslami gençlik hareketlerinde, karizmatik liderler, ülkelerin yönetiminde etkili olmuş siyasetçiler ve ideologlar yetişmiştir. İslami gençlik hareketleri, sivil toplum kuruluşu düzeyindeki örgütlerden farklı olarak toplumda İslam temelli değişmeyi hedeflemiş ve genç toplumun potansiyelinin pozitif ve kültürel bilgilenme faaliyetleri ile sınırlı olmadığını; gençliğin, İslami idealizm ile siyasi, sosyolojik ve ekonomik düzeyde de etkin olabileceğinin referansını oluşturmuşlardır. 20. yüzyılda Müslüman toplumun İslami ilkeleri yeniden hayatın her alanına dahil etme isteği ile İslami diriliş olarak adlandırılan bir süreç başlamıştır. Bu sürecin gerçekleşmesi ve devamlılığı noktasında, İslam toplumunun beklentisini en yüksek tuttuğu grup genç toplum olmuştur. Buradan hareketle, İslami gençlik hareketlerinin, İslami dirilişin dinamik boyutunu oluşturduğu söylenebilir.

Günümüzde İslami gençlik hareketleri ve onun çatısı olan İslami hareketler, Sosyal Bilimler literatüründe çalışma alanı olarak sıklıkla tercih edilmektedir. Ancak çalışmaların çoğunluğunda iki husus dikkat çeker. Bunlardan ilki, birçok çalışmada, İslami hareketlerin, İslamcılık ideolojisi veya siyasal İslam çerçevesinde irdelenmesidir. Diğer husus ise; söz konusu çalışmalardan Batı literatüründe yer alanların genelinde, İslami hareketler ile terör ve radikalizm bağdaştırılmıştır. İslami hareketleri inceleyen bazı çalışmalarda İslami diriliş yerine “İslami öfke (Islamic Anger)”, İslami hareketlerin yerine de “İslami Şiddet (Islamic Violence)” , “Savaşçı İslam (Militant Islam) gibi kavramlar kullanılmıştır.1

İlk hususta yer alan İslamcılık ve siyasal İslam, İslami gençlik hareketlerinde etkili olan faktörlerdendir. Dolayısıyla sadece bu iki faktör çerçevesinde değerlendiren yaklaşımın kısıtlı olacağı söylenebilir. İkinci hususta yer alan adlandırmaların ise; günümüzde Müslüman toplumların maruz kaldığı İslamofobinin akademideki yansımaları olduğu öne sürülebilir. İslami gençlik hareketlerin düşünsel zemin, hareketi şekillendiren ideoloji ve toplumu harekete geçiren etkenler çerçevesinde daha kapsamlı incelenmesinin, konunun toplumsal hareketler temelinde ele alınmasıyla elverişli olacağı söylenebilir.

(17)

Bu tezin konusunu da 20. yüzyılda ortaya çıkan ana akım İslami Gençlik hareketleri ile Türkiye’deki Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) ve Akıncılar Hareketi oluşturmaktadır. Çalışmada, dünyadaki İslami gençlik hareketlerinden Mısır’da Müslüman Kardeşler, Pakistan’da Cemaat-i İslami ile Cemiyet-i Tulaba, Bosna Hersek (Yugoslavya)’te Mladi Müslimani ve Malezya’da Malezya İslami Gençlik Hareketi yer almaktadır. Tezin amacı, İslami gençlik hareketlerinin temel düzeyde birer toplumsal hareket olarak zihinsel temeli, ana motivasyonları, nihai hedefleri ve kolektif kimliklerini çözümleyerek akademik alana katkı sağlayacak bir literatür çalışması hazırlamaktır. Bu doğrultuda yöntem olarak birincil, ikincil ve üçüncül kaynak analizleri benimsenmiştir.

Tez, üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde, toplumsal hareketler ile İslami hareketlerin kavramsal ve tanımsal çerçevesine değinilmiş; İslami gençlik hareketlerinde etkili faktörler ve hareketlerin motivasyonları irdelenmiştir. İkinci bölümde dünyadaki İslami gençlik hareketlerinin, ortaya çıkışı, örgütlenme ilkeleri, kolektif kimlikleri ve eylem programları çerçevesinde çalışılmıştır. Üçüncü bölümde ise İslami gençlik hareketlerinin Türkiye’deki örnekleri MTTB ve Akıncılar Hareketinin ortaya çıkışı, gelişimi, kolektif kimliği, hareket repertuarı 1980’e kadar olan zaman diliminde incelenmiştir. Sonuç bölümünde de toplumsal hareketler bağlamında İslami gençlik hareketlerinin genel değerlendirmesi yapılmıştır.

(18)

BİRİNCİ BÖLÜM: İSLAMİ GENÇLİK HAREKETLERİNİN

KAVRAMSAL VE TANIMSAL ÇERÇEVESİ

Tarih boyunca insanlar, ortak prensipler, gayeler, istekler ve sorunlar etrafında bir araya gelmiştir. Bu bir araya geliş, günümüze değin ulusların kaderini değiştirebilecek siyasi, ekonomik ve toplumsal sonuçlar doğurmuştur. Ülkeler ve toplumlardaki siyasi-sosyal yapıların inşasında, değişim süreçlerinde veya tamamen yıkılmasında toplumsal zeminde meydana gelen hareketlerin önemi büyüktür. Özellikle 20. yüzyılda artış gösteren modernleşme, küreselleşme ve entegrasyon gibi süreçlerle birlikte toplumsal hareketler, teoride ve pratikte daha fazla ön plana çıkmaya başlamıştır. Bu bölümde, toplumsal hareketler ve gençlik temeliyle İslami gençlik hareketlerinin kavramsal çerçevesi incelenecektir.

1.1-Toplumsal Hareketler

Toplumsal hareket kavramı, literatürde ilk defa Alman Sosyolog Lorenz von Stein tarafından yazılan ve 1864’te yayımlanan “1789’dan Günümüze Fransız Toplumsal Hareketinin Tarihi (Geschichte der Sozialen Bewegung in Frankreich von 1789 bis auf unsre Tage)” adlı eserde kullanılmıştır. Stein eserinde, toplumsal hareket kavramını, ekonomik eşitsizlik temelinde meydana gelen siyasi bir mücadeleyi açıklamak için kullanmıştır. Sermaye ve mülk sahibi sınıflar ile bunlara sahip olmayanlar arasında meydana gelen çatışmanın neticesinde toplumsal kesimler de siyaset sahnesinde yer almaya başlamış ve toplumsal hareket kavramı bu mücadele ile vücut bulmuştur.2

Stein’a paralel olarak aynı dönemde Marx ve Engels, Komünist Manifesto’da toplumsal hareketleri siyasi mücadele bağlamında değerlendirmiştir. Kavramın geçmişi Wilkes’in Özgürlük Hareketi, Fransız Devrimi, 1848 Devrimi gibi somut olaylara kadar uzanır, Sosyal Bilimler literatüründe yer alması ise 19. yüzyılda gerçekleşmiştir; ancak toplumsal hareketlere ilişkin en yoğun tartışma, modernleşme, küreselleşme ve sosyal bilimlerdeki gelişmeler gibi

2 Charles Tilly, Toplumsal Hareketler 1768-2004, Çev: Orhan Düz, İstanbul: Babil Yayınları, 2008, s.

(19)

süreçlerle birlikte 20. yüzyılda yaşanmaya başlamıştır.3

Toplumsal hareketlere ilişkin tartışmalara ve toplumsal hareketlerin gelişimine değinmeden önce, kavramsal çerçevenin tamamlanması adına yapılmış tanımları irdelemekte yarar vardır. Konuya ilişkin yapılan çalışmalar incelendiğinde karşımıza çıkan tanımlarda birçok farklılığın bulunması göze çarpmaktadır. Toplumsal hareketlerin oluşum süreçleri, ilkeleri, işleyiş ve sonuçları birbirinden farklı olduğundan, kavramın yek tanımını verebilmek oldukça zordur. Aynı zamanda literatürdeki tanımlarda, toplumsal hareketlerin gerçekleştiği tarihsel ve toplumsal koşullar da önemli bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır.

Tilly’nin konuya ilişkin çalışmasında üzerinde durduğu noktalar toplumsal hareketlerin tarihsel ve sosyolojik şartlarının önemi ile örtüşmektedir. Tilly, toplumsal hareketlerin kendine özgü nitelikleri olduğunu vurgulayarak özellikle farklı tarihsel süreçlerde farklı örneklerin olduğunu öne sürmüştür.4

Tilly’ye göre bir toplumsal hareketin temelinde üç unsur yer almaktadır. Bunlar; hedefteki otoritelere karşı organize olmuş şekilde hak talebinde bulunan ve sürekliliği olan halk girişimi, çeşitli siyasal eylem türlerinin faaliyete geçirilmesi (toplumsal hareket repertuarı), MBSB (makul olma, birlik, sayı ve bağlılık)’dir.5

Tilly’nin şematize ettiği unsurlar doğrultusunda, kısa süreli veya spesifik amaçlarla bir araya geliş değil; uzun vadeli süreç içerisinde, organize taleplerle oluşturulan hareketler, toplumsal hareket olarak değerlendirilmelidir. Yine Tilly’ye göre toplumsal hareketin meydana gelebilmesi için bir araya gelen kişi veya grupların, talep ettikleri hak ya da dönüşüm için sistem içerisinde değişiklik yaratabilmeleri gerekmektedir.6

Sosyoloji disiplinine önemli çalışmaları ile katkıda bulunan Alan Touraine, toplumsal hareketi düşünsel temelde, siyasi ideolojiler ile karşılaştırarak açıklama yolunu tercih etmiştir. Touraine göre, siyasi ideolojilerin çoğunluğu, siyasal eylemin, spesifik istekler temelinde gerçekleştiğini iddia ederken; toplumsal hareket

3 Y. Doğan Çetinkaya, “Tarih ve Kuram Arasında Toplumsal Hareketler”, Y. Doğan Çetinkaya (Der.),

Toplumsal Hareketler: Tarih, Teori ve Deneyim, İstanbul: İletişim Yayınları, 2015, s. 27.

4

Sydney Tarrow, Power in Movement: Social Movements and Contentious Politics, Cambridge: Cambridge University Press, 2011, s. 7.

5 Tilly, A.g.e., s. 23. 6 A.g.e., s. 24.

(20)

düşüncesi, her toplumsal yapılanmada çatışma olduğunu savunmaktadır. Zira tarih boyunca her toplumun temelinde var olan çatışma toplumları ve yönetenlerini karşı karşıya getirmiştir.7

Touraine için toplumların temelinde yer alan çatışma bugün de geçerliliğini korumaktadır; ancak Touraine her toplu eylemin toplumsal hareket olarak nitelendirilemeyeceğini öne sürmektedir. Bu nedenle temel toplumsal hareket düşüncesi, toplumlardaki çatışmanın ve eylemin, ekonomi ve siyaset erkleriyle bağdaştırıldığı, daha çok yapısal tartışmalar çerçevesinde ifade edilen tanımlardan ayrılmalıdır. Touraine’e göre toplumsal hareketler, toplum kaynaklarının kullanım formlarını, söz konusu toplumda kabul edilen kültürel tutum ve yönelişler, bilgi ve ahlak modelleri çerçevesinde gerçekleştirmeyi hedefleyen toplu eylemlerdir. Toplumsal gruplar, toplumsal hareket formundaki eylemleri ile sosyal ortamda paylaşılan değer ve yönelimleri kullanarak hem özel hem de genel bir toplumsal egemenlik biçimi oluşturabilir; diğer tarafta ise, toplumda egemen konumdaki gruplar, toplumsal bütünlüğü bozan/bozma potansiyeli olan gruplara karşı eylem de geliştirebilir. Burada Touraine’in vurguladığı nokta, her iki durumda da mevcut eylem, siyasal veya ekonomik baskı aracı olmaktan ziyade, kültürel kaynakları ve bu kaynakların kullanım metotlarını ortaya koyması sebebiyle toplumsal hareket olarak nitelendirilebilir.8

Toplumsal hareketlerin kavramsal tanımı yapılırken Castells’e göre aynı zamanda “hareketin ortak kimliği, hareketin karşıtının olması ve toplumsal hedefinin

olması” gibi etkenler de dikkate alınmalıdır.9

Shepard için ise; toplumsal hareketin temelini, geniş ölçekteki insan sayısı, değişime veya değişimi engellemeye yönelik ortak amaç, liderlik ve organizasyon, kalıcılık ve süreklilik gibi etkenler oluşturmaktadır.10Della Porta ve Diani, toplumsal hareketlerin tanımlanmasında

“ortak eylem” olgusunun kapsamına önem vermişlerdir. Ortak eylemin toplumsal hareket formu kazanabilmesi için açıkça belirlenmiş bileşenlerle ve biçimsel olmayan ağlarla çatışmacı bir ilişkisi ve kolektif kimliği olmalıdır. Della Porta ve

7 Alain Touraine, Eşitliklerimiz ve Farklılıklarımızla Birlikte Yaşayabilecek miyiz?, Çev: Olcay Kunal,

İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2017, s. 118.

8

Touraine, Eşitsizliklerimiz ve Farklılıklarımızla…, A.g.e., s. 119.

9 Manuel Castells, The Power of Identity with A New Preface, New Jersey: Wiley-Blackwell

Publishing, 2010, s. 100.

(21)

Diani’ye göre toplumsal hareketlerde bir diğer önemli unsur sürekliliktir; çünkü toplumsal hareketler aniden gelişen olaylardan farklıdır. Toplumsal hareketlerde sürekliliğin sağlanması ise kolektif kimliğin oluşumuna bağlıdır. Bu yaklaşımda aynı zamanda, toplumsal hareketlerin sabit, sürekli ve düzenli niteliğiyle, kısa sürede meydana gelip son bulabilen linç eylemleri, protestolar, ayaklanmalar gibi kitle hareketlerinden farklılaşan yönü de ortaya konmuştur. 11

Toplumsal hareketlere ilişkin akademik yazındaki kavramsallaştırma çabaları neticesinde temel kaynaklarda yer edinmiş unsurlar doğrultusunda bazı tanımlamalar yapılmıştır. Bunlardan ilkine göre toplumsal hareket kavramı Biesanz tarafından, üyesi olduğu toplum veya grupta, sosyal yapı ve normlarda; bilgi, inanç ve değerlerde; toplumun aile, eğitim, din, siyaset kurumlarında; gruplar arası iletişim ve etkileşimde değişiklik meydana getirmek veya herhangi bir değişikliği engellemek amacı ile bir araya gelen insan topluluğu olarak tanımlanmıştır.12

Giddens’e göre ise toplumsal hareketler, sosyal değişimin etkilenmesi veya engellenmesinde ortak çıkarları olan insanların sosyal birleşmeleri ile oluşan geniş ittifaklardır. Ancak bu ittifakların hepsi belirli bir biçimsel yapıda değil; ortak gaye için ayrı şekilde çalışan ittifaklar da olabilmektedir. Aynı zamanda toplumsal hareketlerin üyeleri faaliyetlerinde yasal yolları kullandıkları gibi yasa-dışı yolları da kullanabilmektedirler.13

Tarrow’a göre toplumsal hareketler, “elitlere, otoritelere, başka gruplara ya da kodlara karşı, elitler, diğer gruplar ve unsurlarla kalıcı bir etkileşim içinde, ortak hedeflere sahip ve dayanışma içinde olan bireyler tarafından gerçekleştirilen kolektif eylemlerdir.”14

Tarrow, “kolektif eylem”in var olabilmesi için toplumdaki bireylerin örgütlenmiş olmaları gerektiğini öne sürmektedir. Göze çarpan bir diğer nokta ise, örgütlenmiş kolektif yapının, elitler, otoriteler, başka gruplar veya kodlar gibi aktörlere karşı olması gerekmektedir. Bu doğrultuda Tarrow’un yaklaşımı ile

11 Donatella Della Porta, Mario Diani, Social Movements an Introduction, Oxford: The Blackwell

Publishing, 2006, s. 20.

12 John Biesanz, Mavis Hiltunen Biesanz, Introduction to Sociology, New Jersey: Prentice Hall, 1970,

s. 403.

13 Anthony Giddens, Sosyoloji, Çev: Hüseyin Özel, Cemal Güzel, Ankara: Ayraç Yayınevi, 2000, s.

541.

(22)

Touraine’in yaklaşımının temel aldıkları dinamik noktasında benzediği söylenebilir. Zira Tarrow da tıpkı Touraine gibi toplumsal hareketlerin belirleyici unsurları olarak “karşı olma-çatışma” temeline ve toplumsal koşulların (kalıcı etkileşim, ortak hedef ve dayanışma ortamının varlığı) önemine dikkat çekmiştir.15

Genel itibariyle toplumsal hareketlere ilişkin tanımlamalarda göze çarpan ortak nokta, bu tanımların genellikle “kolektif kimlik, değişim yönelimli hedefler, kolektif eylem, belli düzeyde örgütlenme ve geçici bir süreklilik” gibi unsurlar çerçevesinde yapılmış olmasıdır.16

Toplumsal hareketlere ilişkin kavramsallaşma çabaları aynı zamanda toplumsal hareketlerin tarihsel gelişimi ile de yakından ilişkilidir. Toplumsal hareketlerin tarihsel süreçteki aşamalarına bakıldığında ise bazı dönüm noktaları göze çarpmaktadır. Bu dönüm noktaları genellikle eşitsizlik, adaletsizlik gibi sorunların etrafında başlayan toplumsal kriz ve değişimlerin ardından gerçekleşmiştir. Tilly’ye göre 18. yüzyıldaki ilk toplumsal hareketlere bakıldığında, özellikle Fransız Devrimi’ndeki harekette önemli rol oynayan “Sans Culottes -Baldırı Çıplaklar”ın meydana getirdiği süreç temelde bir halk protestosu ve direnişi olmuş, alt-siyaset biçimi verilerek yönlendirilmiştir. Benzer şekilde mülksüzlerin dışlanmasından doğan Chartist Hareketler de sınıf temelli hareket olmuş, halkın kendi sorunları için örgütlenmesinde ve siyasi sisteme etkide bulunmak istemesinde önemli bir örnek olmuştur.17

Ancak bu hareketler zamanla değişiklik göstermeye başlamış; yukarıda verilen sabit, sürekli ve organize niteliğe sahip “modern toplumsal hareketlerin başlangıcı 19. yüzyılın ikinci yarısına denk düşmüştür.18

19. yüzyıl dünyasının reel platformu, Sosyal Bilimler ’de yer alan disiplinler açısında önemli değişim ve dönüşümlerin yaşandığı bir süreç olmuştur. Avrupa’da bu dönemde kendini gösteren hızlı nüfus artışı toplumdaki örgütlenmeyi tetiklemiştir. Avrupa’da 400 milyon civarında demografik artışın gözlemlendiği bu dönemde, aynı zamanda sanayileşme süreci de başlamıştır. Sanayileşme ile birlikte fabrikalar,

15

Tarrow, A.g.e., s. 8.

16 Sarah A. Soule, “Diffusion Processes within and acros Movements”, David A. Snow, Sarah A.

Soule, Hanspeter Kriesi (Ed.), The Blackwell Companion to Social Movements, Oxford: Blackwell Publishing, 2006, ss. 294-295.

17

Tilly, A.g.e., ss. 94-95.

18 Füsun Kökalan Çımrın, Küreselleşme Sürecinde Sosyal Bir Hareket Olarak Karşı Küreselleşme

Hareketleri: Türkiye Sosyal Forumu Örneği, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İzmir: Ege Üniversitesi,

(23)

fabrikalar ile birlikte ise ağır şartlarda çalışan işçi sayısı artmıştır. Teknolojik ilerlemenin yardımıyla fabrikalardaki mekanik şartlar da gelişmeye başlamış; işçilerin makineler üzerindeki yetki ve denetimlerinin giderek azalmasına sebebiyet vermiştir. İşçiler genelindeki müşkülat hali, toplumda proleter sınıfı derinleştirmiştir. Bu durum işçilerin bir araya gelerek kolektif eylem ve hareketlerde bulunmasına neden olmuştur. İşçilerin başlattığı kolektif eylem ve hareketlerin yanı sıra demografik artış ve sanayileşme beraberinde kırsaldan kente göç ve kentleşmeyi getirmiştir. Yukarıdaki değişimler ve 1800’lerde meydana gelen savaşların da etkisiyle birlikte siyasi platformda ulus-devlet formu, siyasetten ekonomiye, toplumsal yapıdan eğitim ve refah düzeyine kadar birçok alanda egemen konumunu ve gücünü artırmıştır. Bu güçlenme aynı zamanda devletin başlattığı sınırlama, denetleme gibi uygulamaların karşısında duracak kamuoyunu da oluşturmuştur. Bununla birlikte toplumlar taleplerini dile getirirken miting, yürüyüş, gösteri gibi standart formlar kullanılmaya başlanmıştır.19

19. yüzyıldaki gelişmelerin etkisiyle form değiştiren toplumsal hareketler 20. yüzyılın ortalarına kadar devam etmiştir. Bu süreçte meydana gelen toplumsal hareketler literatürde “Eski (Klasik) Toplumsal Hareketler” olarak adlandırılmıştır. Yukarıdaki bilgilerin ışığında özetle, Eski Toplumsal Hareketlerin çoğunlukla işçi sınıfı hareketleri ve milliyetçi hareketlerden oluştuğu söylenebilir. Bu hareketler, genellikle “eşitlik-hak” talepleri üzerine gelişmiş, devlet iktidarını ve biçimini değiştirmeyi hedeflemiştir.20

1960’lı yıllardan itibaren ise toplumsal hareketler de dünya genelindeki değişimin dinamiklerinden payını alarak farklılaşmaya başlamıştır. İktidarı ve biçimini değiştirme gayesi ile yola çıkan Eski Toplumsal Hareketlerin amaçlarına ulaşmaları ile birlikte toplumsal yaşamda yeni sorunlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Devlet üzerine odaklanmış olan Eski Toplumsal hareketler, ne yazık ki toplumda ortaya çıkabilecek çelişkili durumları ve eşitsizlikleri göz ardı etmişlerdir. Toplumsal hareketler ile birlikte değişik yönetimler toplumları memnun edemeyince ortaya

19 Çımrın, A.g.e., ss. 34-36.

20 Cahit Aslan, Sosyal Hareketler Sosyolojisi: Toplumsal Fay Hatlarının Anatomisi, Adana: Karahan

(24)

çıkan toplumsal hareketlerin yapısında da birtakım değişiklikler meydana gelmiştir. Daha farklı güç, egemenlik ve yaşam standartlarına sahip yeni toplumlar, kültürel üretim seviyesine artan önem vermeye başlamışlardır. Bu ortamda ortaya çıkan ve “Yeni Toplumsal Hareketler” olarak adlandırılan hareketler de klasik hareketlerden farklı olarak devletlerin yanı sıra etik, kimlik, dünya ve insan doğası, toplumların sosyo- kültürel yapıları gibi meselelere odaklanmaya başlamışlardır. Yeni odağın temelinde, toplumda klasik hareketlerle de çözümlenememiş çelişkiler yer almaktadır. Hat safhaya ulaşan çelişki ve eşitsizlikler özellikle 1960’lı yıllardan sonra toplumda, toplumsal cinsiyet, ekoloji, din ve dini toplum, savaş ve barış, öğrenci ve gençlik hareketleri, azınlık hakları gibi yeni mücadele ve hareket alanları oluşturmuştur.21

Yeni Toplumsal Hareketler ile birlikte hareket alanı ekonomi ve siyaset temelinden kültürel alana kaymıştır. Devleti kontrol etmek ve yönetim formunu değiştirmek gibi amaçlardan çok sivil toplumun yapısına yönelik meselelerle ilgilenilmeye başlanmıştır.

1.2- Gençlik

Akademik alanda gençlik üzerine yapılan çalışmalar incelendiğinde gençliğin tanımına ilişkin farklı vurgulamalar dikkat çekmektedir. İlerleyen satırlarda değinilecek olan bu tanımların bir kısmı sadece biyolojik ve kronolojik çerçeveden hareketle gençlik döneminin tarihsel, psikolojik ve sosyolojik boyutunu göz ardı etmektedir. Gençlik döneminin dinamik yapısını, yenilikçi ve güçlü taraflarını vurgulayan tanımlar olduğu gibi, genç toplumun ne kadar uyumsuzluğa ve isyana meyilli olduğu yönünde iddialarda bulunan yaklaşımlar da mevcuttur. Tanım ve yaklaşımlardaki çeşitlilik bir yana, gençlik olgusu, çalışmanın ana konusu İslami Gençlik Hareketleri çerçevesinde incelendiğinde, gençlerin ve genç toplumun toplumsal hareketlerdeki ana ve belirleyici role sahip olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.22

21 Aslan, A.g.e., ss. 143-144.

22 Aylin Görgün Baran, “Genç ve Gençlik: Sosyolojik Bakış”, Gençlik Araştırmaları Dergisi, Cilt:1

(25)

1.2.1- Gençlik ve Genç Toplum

Gençlik, toplumların, toplumsal alanda hızla değişen ve bu değişime hızla adapte olabilen, mobilizasyon gücüne sahip dinamik yönünü temsil etmektedir. “Genç” ve “Gençlik” kavramları, tarihsel süreçte, Psikoloji, Sosyoloji ve Siyaset Bilimi gibi disiplinlerde farklı pencerelerden değerlendirilmiştir. Biyolojik ve kronolojik çerçevede gençlik; 15 ile 29 yaş arasını kapsayan döneme tekabül etmektedir. Bu yaş aralığı çeşitli kurumların kabulüne göre farklılık gösterebilmektedir. BM Sekreterliği, UNESCO, ILO gibi uluslararası kuruluşlar, 15-24 yaş aralığını; BM kapsamındaki HABITAT’ın Gençlik Forumu 15-32 yaş aralığını; UNICEF, WHO ve UNFPA gibi kuruluşlar ise 10-24 yaş aralığını gençlik dönemi olarak kabul etmektedir. 23

İslami toplumlarda ve İslam kültüründe gençlik dönemi, Zemahşeri ve Kurtubi gibi âlimlere göre bulûğ çağından 32 yaşına değin geçen süreci kapsamaktadır.24

Psikolojide gençlik dönemi, çocukluk ile yetişkinlik arasında bir geçiş sürecini ifade ederken; sosyolojik tanımlarda toplumsal bir sınıf olarak kabul edilen gençliğin sosyal yapılar üzerindeki etki ve işlevleri üzerinde durulmuştur. Siyaset Bilimi’ne göre de toplumsal bir sınıf olarak kabul edilen gençler, aynı zamanda siyaset sahnesinde ekileme aracı olarak değerlendirilmiştir.25

Geniş perspektifte, toplumların, siyasal, sosyal ve ekonomik gelişmişlik düzeyleri, kültürel formları, hatta yaşadıkları bölgenin coğrafi şartları dahi gençlik dönemini etkilemiştir. Siyasal, sosyal ve kültürel yapıların varlığı ve devamlılığı için geliştirilen politikaların çoğunluğunda genç toplumun istek ve ihtiyaçları göz önünde bulundurulmaktadır. Zira bireylerin, içinde yaşadıkları toplumu benimsemesi, toplumsal değerleri

23 Hacettepe Üniversitesi, Gençlik Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi,

http://www.hugaum.hacettepe.edu.tr/ (01.01.2018).

24

Seyfullah Kara, “Hz. Peygamber’in Elinde Şekillenen Gençlik”, Gençlik Araştırmaları Dergisi, Sayı:2, Cilt:1, 2013, ss. 10-13.

25 Hayati Beşirli, Gençlik Sosyolojisi: Politik Toplumsallaşma ve Gençlik, Ankara: Siyasal Kitabevi,

(26)

içselleştirmesi ve toplumun birer ferdi haline gelmesi sürecinde genç toplum önemli bir aktör olarak karşımıza çıkmaktadır.26

1.2.2- Toplumsal Hareketlerde Gençlik

Geleneksel toplumlarda gençlik dönemi uzun bir sürece yayılmamıştır. Gençlik adı verilen geçiş süreci çok daha kısa sürede tamamlanmıştır. Lüküslü’nün, Philips Aries’ten aktardığına göre, çocuklar, Ortaçağ Avrupası’nda sosyolojik bir sınıf olarak var olamamıştır; çünkü bu dönemdeki çocuklar adeta birer “yetişkin minyatürü” olarak algılanmışlardır. Bu algının olduğu bir dönemde Aries’e göre gençlik süreci de var olamamıştır.27

Gençlik ve genç toplum, özellikle Avrupa’da ve sömürge ülkelerinde, 19. yüzyıldan itibaren yenilik ve dinamizmin simgesi olarak görülmeye başlamıştır. Bu gelişme ile birlikte devletler, genç toplumun ilerlemeyi temsil ettiği kabulü ile tüm politikalarında gençleri dikkate almaya başlamışlardır. 19. yüzyıl ile birlikte devletlerin siyasi sahasında “Genç İtalya, Genç Almanya, Genç Fransa ve Genç Osmanlılar” gibi isimlerle genç kavramı ön plana çıkmaya başlamıştır. Bu süreçte genç toplum milliyetçilik, komünizm, anti-komünizm, İslamcılık, faşizm, Nazizm gibi pek çok ideolojinin de sembolü olmuştur. Tarihsel döngüde, Hitler’in Almanya’da başlattığı propagandanın tüm Almanya ve dünya geneline yayılmasında, Lenin’in mücadelesinde, Müslüman Kardeşler’in yükselerek Mısır’da ve Ortadoğu’da etkin olmasında ve sayısı artırılabilecek örnek olaylarda genç toplumun etkisi giderek artmıştır.28

İlerlemeci ve güçlü ulus devletlerin oluşturulmasında genç toplumun sahip olduğu potansiyel kuvvet, eğitim kanalıyla kontrol altına alınmaya çalışılmıştır. Aydınlanma temelli bilimsel, kültürel ve siyasi değişimlerin etkisi ile eğitim alanında yapılan yeniliklerle birlikte gençlerin disipline edilmesi ve devletlerinin birer ferdi haline gelmeleri amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda yalnız gençlerin entelektüel

26 Tarkan Oktay, “Gençliğe Yönelik Politika Ve Uygulamalarda Yerel Yönetimlerin Rolü”, Manas

Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt:6, Sayı:3, 2017, s. 3.

27 Demet Lüküslü, Türkiye’de “Gençlik Miti”: 1980 Sonrası Türkiye Gençliği, İstanbul: İletişim

Yayınları, 2009, s. 19.

(27)

gelişimi değil; aynı zamanda bedensel gelişimleri de dikkate alındığından Osmanlı da dâhil olmak üzere birçok devlette beden eğitimine önem verilmeye başlanmış ve Avrupa’da jimnastik dernekleri, Osmanlı’da Türk Gücü Cemiyeti gibi çeşitli organizasyonlar oluşturulmuştur. 29

Devletler, beden eğitimine ilişkin bu kuruluşlar vasıtası ile, her ne kadar döneme Avrupa Uyumu sürecinin etkilerim hâki olsa da, Fransız İhtilali’nin başlattığı milliyetçi akımla birlikte bütünlüklerin koruyabilmek adına gençleri, devletlerine kenetlenmeleri için teşvik etmişlerdir.30

Genç toplumda meydana gelen mobilizasyon, çoğunlukla öğrencilerde, özellikle de üniversite gençliğinde kendini göstermiştir. Genç toplumun, ulusların ve devletlerin geleceğine ilişkin önemlerinin artması, her tip rejimde farklı politikaların geliştirilmesine sebebiyet vermiştir. Ancak gençlere ilişkin politikaların oluşturulmasında ve yürütülmesinde karar alanların tamamı gençlerin psikolojik ve sosyolojik yapısını özümsemediğinden çeşitli problemler ortaya çıkmıştır. Gençlerin, gerek birbirleri ile gerek toplum ve devlet kurumlarının tüm kademeleri ile olan iletişimlerinin değişime açık yönü, sosyal ve siyasal sahada aşırı duyarlı olmaları, ortaya çıkan sorunlara karşı çıkmalarını, eğitim çalışmalarının ve küresel iletişimin getirdiği farkındalık ile hak talep etmelerini ve toplumun diğer kesimlerini de harekete geçirmelerini kolaylaştırmıştır.

20. yüzyılın ortalarına gelindiğinde, 19. yüzyıldan beri kontrol ve disiplin altında tutulmaya çalışılan gençlik kuvveti; II. Dünya Savaşı sonrasında küresel sahada büyük gerginliğe yol açan Doğu-Batı Bloku kamplaşması, dünya ölçeğinde modernleşmenin yaygınlaşması, diğer yandan modernleşmeye ilişkin sorgulamaların da başlaması gibi etkenlerle form değiştiren toplumsal hareketlerle ortak paydada buluşarak gençlik hareketlerini ortaya çıkarmıştır.

Gençlik hareketlerinin 20. yüzyıldaki ilk kıvılcımını, üniversitelerde yönetimde söz sahibi olma, eğitim kalitesinin yükseltilmesi gibi talepler oluşturmuştur. Ancak Soğuk Savaş döneminin başlamasıyla, ABD’de ve Batı

29 A.g.e., ss. 24-32.

30 İsmail Öz, Demokrat Parti’nin Gençlik Politikaları ve Gençlik Teşkilatı, Yayınlanmamış Yüksek

(28)

Bloku’nda hızla atılan büyük ekonomik adımların ardından gelen “kapitalizmin altın yılları”nın krize dönüşmesiyle başlayan ekonomik sorunlar, toplumda işsizlik oranının giderek artmasına, vatandaşların gelirlerinin ve sosyal haklarının kısıtlanmasına, gelir dağılımındaki adaletsizliklere sebebiyet verince genç toplumda büyük bir gerilim meydana gelmiştir. Bu gerilim 17 Mayıs 1968’de Fransa’daki Nanterre Üniversitesi öğrencilerinin31

başlattığı eylemlerle patlak vermiş; Mexico City’den Münih’e, Londra’dan Madrid’e, Prag’tan Varşova’ya, Belgrad’tan Ankara ve İstanbul’a, Pekin’den Tokyo’ya sirayet ederek dünya geneline yayılmıştır.32

Siyasi, sosyal ve ekonomik sorunların bir yansıması olarak ortaya çıkan gençlik hareketleri 68 Kuşağı, Tet Taarruzu ve Prag Baharı’ndan Arap Baharı’na, günümüze değin artarak küresel ölçeğe ulaşmıştır. Batı’dan Doğu’ya, farklı inanç ve gelenekten gençlerin bir araya gelerek oluşturdukları kitleler, hürriyet, din ve inanç özgürlüğü, barış, kardeşlik, eşitlik gibi taleplerle seslerini duyurabilmek için üniversiteden sokağa pek çok ortamda kolektif eylemleri ile kurulu düzeni yerinden sarsacak veya revize edecek nitelikte mücadeleler vermişlerdir.33

1.3- İslami Gençlik Hareketleri 1.3.1- Din ve Toplum

İnsanlık tarihinin başlangıcından beri var olan din, bireylerin ve toplumların en önemli boyutlarından biridir. Herhangi bir toplumun parçası, dini bir inanca sahip olan/olmayan her bireyin “din” kavramına ilişkin bir algısı ve yaklaşımı mevcuttur. Dünya üzerindeki bireylerin ve toplumların çokluğu dikkate alınırsa, bu yaklaşım ve algıların benzer yanlarının olabileceği kadar tamamen farklı da olabileceği sonucu çıkar. Özellikle dine yönelik algı ve yaklaşımlardaki farklılık, din kavramının tanımına ve incelenmesine ilişkin büyük bir çeşitlilik doğurmuştur. 34

Verilere göre

31

Feryat Bulut, 68 Kuşağı Düşünce Yapısında Atatürk ve Atatürkçülük, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi, 2009, s. 6.

32 Feryat Bulut, “68 Kuşağı Gençlik Olaylarının Uluslararası Boyutu Ve Türkiye’de 68 Kuşağına Göre

Atatürk Ve Atatürkçülük Anlayışı”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, Sayı:23, 2011, s. 130.

33 İbrahim Şahin, 12 Mart’tan 12 Eylül’e 68 Kuşağı Öğrenci Hareketleri, Yayınlanmamış Yüksek

Lisans Tezi, İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi, 2014, s. 5.

(29)

günümüzde yaklaşık 420035

çeşidi olduğu bilinen din, Sosyal Bilimlerde genel olarak iki ana çatıda incelenmektedir. Bunlardan ilki, İslam, Musevilik ve Hıristiyanlık gibi dinlerin oluşturduğu tek tanrı inancı ve vahye dayanan semavi dinler iken; ikincisi, Hinduizm, Budizm ve Konfüçyanizm gibi dinlerin yer aldığı insanlar tarafından oluşturulan beşeri dinlerdir.

18. yüzyılda Aydınlanma Dönemi’nin ünlü düşünürlerinden David Hume, insanın sahip olduğu korkuları sebebiyle kendinden üstün bir varlık tasarladığını ve buna inandığını öne sürerek dini, korku ile tanımlamıştır.36

Feuerbach, dini, insanın öz tabiatı ile ilişkilendirerek, bireyin doğa olaylarını kontrol altına alabildiği takdirde kendi yetersizliğinin yok olacağını ve dini mekanizmanın çözüleceğini ileri sürmüştür.37

Dine ilişkin diğer tanımlamalarda ise özsel ve işlevsel olmak üzere iki genel kategori karşımıza çıkmaktadır. Özsel tanımlar, Weber’in “Din nedir?” sorusu üzerine kurulmuştur. İşlevsel tanımlar ise Durkheim’ın açıkladığı dinin fonksiyonları üzerine gelişmiştir. Weber, dinin ne olduğu sorusuna karşılık yek bir tanım vermemiş olsa da araştırmaları sonucunda dinin sosyal yaşantıdaki sonuçlarına odaklanmıştır. Dinin özünden ziyade sübjektif tecrübe açısından bireylerin, dine ilişkin fikir ve amaçlarının (dini davranışlarının) anlaşılabileceğini vurgulamıştır.38

Durkheim ise; dinin kaynağının toplum olduğunu, dine ilişkin inanç ve amellerden oluşan, sosyal tecrübelere dayalı bütüncül sistemin, aslında toplumsal şartların birer ürünü olduğunu savunmuştur.39

Özetlenecek olursa din; insanların, birtakım doğaüstü güçlere, varlıklara, oluşumlara inanması ve farklı yol-yöntemlerle bunlara ibadet etmesi sonucunda meydana gelen bir olgudur.40

Günümüze kadar varlığını sürdüren dinler, bir toplumun içerisinde ortaya çıkmakla kalmamış, hem kendi toplumsal alanında hem de diğer toplumlarla ilişki ve etkileşimde önemli bir rol oynamıştır. İnsanların hayatlarını anlamlandırmaya çabalarken din üzerinden elde ettikleri cevaplar bireylerin düşünce dünyasında

35 https://www.quora.com/How-many-different-religions-are-there-in-the-World , (01.01.2018) 36 Macit Gökberk, Felsefe Tarihi, İstanbul: Remzi Kitabevi, 1980, s. 336.

37 Şerif Mardin, Din ve İdeoloji, İstanbul: İletişim Yayınları, 1983, s. 191. 38

Grace Davie, “Din Sosyolojisi: Gelişim ve Teorik Çalışmalar”, Bünyamin Solmaz, İhsan Çapçıoğlu, Din Sosyolojisi, Klasik ve Çağdaş Yaklaşımlar, Konya: Çizgi Kitabevi, 2006, s. 103.

39 Subaşı, A.g.e., s.21

(30)

önemli bir yer tutmuştur. Sosyal Bilimlerde de din kavramı genellikle toplum yoluyla açıklanmıştır. Zira insanlık ile ilgili en derin tarihi zamanlarda dahi görülen dinler de aynı zamanda toplumsal bir yapıya sahiptir.41

Dinin toplumla ilişkisinde iki temel görüş öne çıkmaktadır. Bunlardan birincisi, dinin toplumu etkilediğini savunurken; diğeri, toplumun dini etkilediğini öne sürmüştür.42

Fustel de Coulanges, Benjamin Kidd gibi düşünürlerin savunduğu ilk yaklaşıma göre din, hangi özellik ve düzeyde olursa olsun, belirli ilke, değer, amaç ve kurallarla toplumu şekillendirerek sosyal yapıyı oluşturmaktadır.43

Toplum içerisinde ortaya çıkan dinler, ortaya koyduğu kaideleriyle; tanrı ile bağ kurma, hayat amacını ve anlamını bulma, diğerleriyle ilişkileri düzenleme gibi fonksiyonları yerine getirerek öncelikle bireyin yaşamını şekillendirmiştir. Tarihsel süreçte bireyleri etkisi altına alan dinler devamında hemen hemen hayatın bütün meselelerinde aileyi ve toplumları yönlendirmiştir. Özellikle geleneksel toplumlarda ekonomik, siyasi ve toplumsal kurumlar ile kültürel düzenin temelini din oluşturmuştur.44

Gustave Le Bon, Max Weber ve Joachim Wach gibi isimlerin yer aldığı ikinci yaklaşımda ise; dinin, toplumun sosyo-kültürel yapısından soyutlanamayışı nedeniyle toplumun ihtiyaçlarına cevap verebilmek için toplumdan etkilendiği vurgulanmıştır. Bu görüş doğrultusunda politeizm (çok tanrıcılık) toplumsal çeşitliliğin dine yansıması olarak değerlendirilebilir. Özellikle beşeri dinlerin ortaya çıkıp geliştiği süreçte “klan, kabile, millet” gibi toplumsal ve kültürel basamaklar tamamlanmıştır. Bu yaklaşımın başka bir boyutuna göre dinler, eski kültürel geleneklere yeniden yorumlar getirerek yayılmıştır. Dinlerin daha fazla insan tarafından benimsenmesi ihtiyacı, toplumun isteklerine cevap vermesini gerektirmiş; neticede dinlerin içeriği toplumlara göre değişmiştir. Zerdüştlüğün ortaya çıktığı coğrafi alanda tarım toplumunun yaşaması sebebiyle, inancın öğretileri de tarıma ve hayvanlara yönelik olmuştur. Benzer şekilde denizcilik ile ilgilenen toplumlar

41 Subaşı, A.g.e., s. 30.

42 Mustafa Aydın, İslam’ın Tarih Sosyolojisi: İlk Dönem İslam Toplumunun Şekillenişi, İstanbul: Pınar

Yayınları, 2001, ss. 25-26.

43 Aydın, A.g.e., s. 26.

44 Abdurrahman Güneş, “Sosyolojik Olarak Din ve Toplum İlişkileri”, Fırat Üniversitesi Sosyal

(31)

tanrılarını “denizci”, tarımla ilgilenen başka toplumlar ise “toprak” temelinde tasvir etmiştir.

Aydın’a göre yukarıda verilen yaklaşımlar kendi bünyesinde haklı nedenler taşıyor olsa da tek başına gerçeği yansıtmamaktadır. Toplumların zamanla dini pratikleri şekillendirmesi, dinlerin başlangıçtaki toplumlarına bağımlı olduğunu göstermediği gibi; dinlerin, her zaman ve şartta, en baştaki halleri ile kalıcı olduğu anlamına da gelmemektedir.45

Bu hususta din ve toplumun karşılıklı bir etkileşim içerisinde olduğu söylenebilir. Her din, indiği veya içinde oluştuğu topluma öncekinden farklı bir toplum modeli sunmuştur. Bu modelin içeriği ve sembolleri, peygamberlerin ve karizmatik dini önderlerin de etkisi ile toplumlarda reform niteliğindeki hareketliliğe sebebiyet vermiştir. Bu doğrultuda sosyal hayatın hemen her alanında belirleyici ilkelere sahip olan dinler, bireyden topluma, yaşamın tüm alan ve kademelerinde kendi içeriklerine göre çeşitli derecede değişimi getirmişlerdir. 46

Öte yandan toplumların da dinler üzerinde birtakım etkileri mevcuttur. Dinler, toplumlara farklı bir algı ve yaşam biçimi sunarken aynı zamanda kendisi de içinde bulunduğu toplumdan etkilenir. Dinler, doğdukları grubun siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik sınırlarının dışına yayılmaya başladıklarından itibaren farklı şartlarla karşılaşmış ve zamanla bu koşullara uyum sağlamıştır. Toplumların dini alanın dışında geçirdiği siyasi-sosyal dönüşümler, kültürel etkileşimler de din toplum ilişkisinin değişiminde rol oynamış; dinlerin bünyesinde farklı dini eğilimler, yeni tecrübeler, hatta zaman zaman çatışmalar meydana gelmiştir. Adaptasyon sürecinde, bireylerin ve toplumların şahit olduğu siyasi-sosyal dönüşümlerin, zamanın getirdiği farklı problemlerin yanı sıra toplumların yaşam alanları ve coğrafi şartlar da etkili olmuş; neticede pek çok büyük birleşmelere ve ayrılıklara sebebiyet veren mezhepler ortaya çıkmıştır.47

Özetle, din ve toplum ilişkisinde, hem dinin, toplumu etkilediği hem de dinin, toplumdan etkilendiği çift yönlü bir mekanizmanın

45 Aydın, A.g.e., s. 27. 46

Y. Mustafa Keskin, “Din ve Toplum İlişkileri Üzerine Bir Genelleme”, Dinbilimleri Akademik

Araştırma Dergisi, Cilt:4, Sayı:2, 2004, s. 18.

47 Celil Abuzar, “Dinin Toplumsal Yaşam Üzerindeki Etkisi”, Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

(32)

işlediği dikkat çekmektedir. Bu işleyişin en belirgin örneklerinden birini, İslam dininin ve İslami toplumun oluşturduğu söylenebilir.

1.3.2- İslam Toplumu

İslam’ın doğuşu, ilk kabul edenleri ve yayılma süreci ile ilgili en temel kaynaklar, İslam hadisleri, İslami metinler ve tarihi anılardan sağlanmıştır. Her ne kadar Lewis gibi Batılı tarihçiler nezdinde İslam’ın ortaya çıkışı ve gelişim sürecine ait ilk geleneksel kaynaklar sorunlu olsa da48 Müslümanların penceresinde mesele açıktır. Müslümanların tarihinin merkezinde “Son Peygamber” Hz. Muhammed’in M.S. 571’de Mekke’de doğumu, peygamberlik görevinin bildirilmesi, belirli süreçlerde Kutsal Kitap Kur’an-ı Kerim’in indirilmesi, Hz. Muhammed’in mücadelesi neticesinde İslami toplumun temellerinin atılması yer almaktadır.49

Mekkeliler, Hz. Muhammed’den yaklaşık beş nesil önce Hz. İbrahim’in soyundan gelen Kusayy’ın önderliğinde, etraftaki kabilelerin de desteği ile Kureyş adı altında birleşmişlerdir.50

Kureyş kabilesinden olan Hz. Muhammed, çocukluk ve gençlik dönemlerinde de temizliği ve dürüstlüğü ile tanınmış, “Muhammed’ül Emin (Güvenilir)” lakabı ile anılmıştır. Hz. Muhammed 40 yaşına ulaştığında, 610 yılının Ramazan ayının 27. gecesinde, vahiy meleği Cebrail, kendisine ilk ayet “Oku!”51

emrini ulaştırmış ve peygamberliğini bildirmiştir.52

İslami kaynaklara göre Cahiliye53 olarak adlandırılan ve Arap toplumunun İslam’dan önceki dini ve sosyal hayat anlayışlarını kapsayan sürece dair farklı görüşler yer almaktadır. Zeydan, Cahiliye dönemini “Arap Uyanışı” ile bağdaştırarak açıklamıştır. İslam’dan önceki 2. yüzyılda, Habeşliler, Yemen’e ve o dönemde Kureyş kabilesinin sorumluluğunda

48 Detaylı bilgi için bkz: Bernard Lewis, Ortadoğu, Çev: Selen Y. Kölay, Ankara: Arkadaş Yayınları,

2015, s. 65.

49 İslam Uygarlığı’nın 14 asrı aşkın sürecinin detaylıca ele alınması burada mümkün olmayacağından,

çalışmanın ana konusu ile ilgili noktalara değinilmiştir. Detaylı bilgi için bkz: Corci Zeydan, İslam Uygarlıkları Tarihi- Cilt 1, İstanbul: İletişim Yayınları, 2015.

50

Abdurrahman Kurt, “Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Yönden İslam Öncesi Mekke Toplumu”, Uludağ

Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt:10, Sayı:2, 2001, s. 100.

51 Alâk Suresi, 96/1.

52 Bünyamin Erul(Ed.), Hz. Peygamberin İzinde, Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 2015, s.

42.

53 “Cahiliye” terimi özel anlamda İslam’dan önceki dönemi ifade ederken genel anlamda kişilerin ve

toplumların günahlarını ve isyanlarını da ifade etmektedir. Bkz: TDV İslam Ansiklopedisi-7. Cilt, 1993, s. 17.

(33)

olan Kabe’yi ele geçirmek için Hicaz bölgesine saldırıda bulunmuşlardır. Arap halkının bu saldırı karşısında verdiği mücadele başarı ile sonuçlanmış ve bu yılı “fil yılı” olarak adlandırmışlardır.54

Fil yılı, Arap toplumu için ilerleme ve gelişme odaklı bir uyanış, aynı zamanda dinsel alanda da arayış başlatmıştır. Edebiyattan siyasete birçok alanda filozoflar yetişirken toplumda dini inançlara yönelik bir karmaşa oluşmuştur. İnanç ve ibadetlerin anarşik ortamında tek tanrıya inandığını söylerken aynı zamanda putlara ibadet edenlerin sayısı artmış, toplumdaki yeni bir uyarıcı geleceği rivayetleri sebebiyle peygamberlik ilan edenler de ortaya çıkmıştır.55

Lewis’a göre, İslam öncesi dönemde Arap Yarımadası’nda Şam’da yönetimi elinde tutan Bizans ile Yemen bölgesinde etkin olan Persler arasında rekabet mevcuttur. Ancak 6. yüzyıl itibariyle bu rekabet yerini her iki tarafın da kendi iç sorunlarına bırakmıştır. Perslerin kendi ülkelerinde taht mücadeleleri başlamış, toplumun genelinin sahip olduğu Zerdüştlük inancına yönelik tartışmalar ortaya çıkmıştır. Öte yandan aynı süreçte Bizans Hıristiyanlığı da büyük kilise tartışmaları ile sarsılmaya başlamıştır. Bu ortam, ara bölgede kalan Arabistan’a farklı siyasi, sosyal ve kültürel geleneklerden birçok mülteci, sömürgeci ve yabancı toplulukların göç etmesine sebebiyet vermiştir. Arap halkı bu süreçte kendilerinden ileride olan toplumların kültür ve dinleri ile ilgili bilgi edinmişler; entelektüel ve manevi bir etkilenme yaşamışlardır. Yeni bir alfabe oluşturarak yazının gelmesi ile entelektüel etkilenme birleşince Arap toplumunda dini bir arayış başlamıştır.56

Kutub’a göre ise; bu süreçte Arap Yarımadası’nın en verimli toprakları başka uluslar tarafından kontrol edilmekteydi. Mevcut topraklarda yaşayan Arap halkı, ekonomik ve sosyal açıdan eşit olunmayan bir dönemdeydi. Küçük çaplı azınlık grup ticari imkânları elinde tutarak faiz yoluyla, günden güne maddi varlığını artırırken; halkın çoğunluğu açlık ve yoksulluk ile mücadele etmekteydi.57 Siyasi ve ekonomik sorunlara ek olarak, Cahiliye döneminde Arap toplumunda ahlaki sorunlar ve zulme dayalı ilişkiler de yaygın şekilde yer almaktaydı. Kutub’un devrin ünlü-bilge ozanı Zübeyir bin Ebu Selma’dan aktardığına göre, Cahiliye’de kendisini kendi silahı ile savunamayan

54 Corci Zeydan, İslam Uygarlıkları Tarihi- Cilt 1, Çev: Nejdet Gök, İstanbul: İletişim Yayınları,2016,

ss. 53-55.

55 Zeydan, Cilt 1, A.g.e., ss. 52-53. 56 Lewis, A.g.e., ss. 61-62.

(34)

kimse toplumda ötekileştirilirken, diğerlerine zulümde bulunmayan kimse zulme uğramaktaydı.58

Her ne kadar İslam öncesinde Arap Yarımadası’nda edebiyat, askeriye, yazı gibi alanlarda çeşitli gelişmeler yaşanmış olsa da dönemin adil olmayan ekonomik şartları, kadınlara ve kız çocuklarına uygulanan cinsiyetçi ötekileştirmeler gibi toplumsal şartları da İslam’ın gelişimi ve toplumun İslam’a tepkisi açısından göz önünde bulundurulmalıdır. Dolayısıyla Kutub’un İslam öncesi döneme ilişkin yaklaşımının daha yerinde olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Cahiliye’nin karmaşık ortamı sebebiyle Hz. Muhammed, İslam’a davetini ve peygamberliğini açıkladığında halkın kendisine inanacağını ümit etmediğinden İslam dini, ilk aşamada Hz. Muhammed’e en yakın isimler arasında gizlice yayılmış; bu süreç 3 yıl boyunca devam etmiştir. Hz. Muhammed’in eşi Hz. Hatice ve çocukları; bakımını ve terbiyesini üstlendiği, amcasının oğlu Ali bin Ebu Talip; Kureyş’in önde gelen isimlerinden ve arkadaşı Ebu Bekir es-Sıddık ve Ebu Ubeyde bin el-Cerrah, Hz. Muhammed’in davetine ilk uyanlar olmuştur.59

Peygamberliğinin 4. yılında, Şuara Suresi’nin 214-216. Ayetlerinin bildirilmesi ile “açık davet” süreci başlamıştır. Hz. Muhammed’in tebliğ görevini üstlenmesi ile kadın-erkek, genç-ihtiyar, zengin-fakir, hür-köle ayrımı olmaksızın toplumun tüm katmanlarından insanlar İslam’a davet edilmiştir. Neticede İslami toplumun ilk örneği meydana gelmiştir. İlk Müslümanların oluşturduğu bu grubun genel özellikleri ise; çoğunluğunun genç oluşu, putperestlikten ve Cahiliye’nin sahip olduğu adetlerden uzak kalması, doğruluk ve dürüstlükten yana müspet davranışlara sahip kişilerden oluşmasıdır.60

Cahiliye döneminde toplum, dini kaygılar, kabile mücadeleleri, kendileri gibi bir insanın Allah’tan haber getirişini kabullenemeyişleri ve İlahi mesajın meşruluğunu sorgulamaları sebebi ile Hz. Muhammed’in çağrısına karşı çıkmaya başlamıştır. Mevdudi’ye göre Cahiliye’deki din algısı Politeizm’in bir boyutunu oluşturmaktadır. Bu dönemde, insanlar en büyük güce sahip bir tanrının varlığını savunmalarına karşın, onun yaratma işleri ve insanlarla ilgilenmeyeceğine inanarak; güç, yetki, iyilik, kötülük, fayda, zarar, hastalık ve sağlık gibi bütün olguları putlara,

58 Kutub, A.g.e., s. 39.

59 Zeydan, Cilt 1, A.g.e., ss. 59-60. 60 Erul, A.g.e., s. 44.

(35)

bir başka deyişle, aracı tanrılara bağlamışlardır. Bu aracı tanrıların koruma ve bekçiliğini ise bizzat Cahiliye toplumu üstlenmiştir.61

Kâbe’de yer alan putları koruyan kabileler aynı zamanda hac ticaretini de yönetmiştir. “Müşrik”62

olarak adlandırılan ve İslam’a karşı olan Mekkeliler, İslam’ın putlara tapmayı yasaklamasına tepki göstermiş, hac ticaretinin sağladığı gelirlerin azalacağından endişe etmişlerdir. 63 İslam’a karşı çıkılmasının bir diğer nedeni de Kureyş kabilesi

içindeki M.S. 5. yüzyıla dayanan kabile mücadeleleridir. Hz. Peygamber’in mensubu olduğu Haşimoğulları kolu ile Kâbe’nin idaresi hususunda geçmişten beri rekabet eden kabileler İslam çağrısını reddetmişlerdir.64

Müşriklerin arasında yer alan zenginler ve Mekke’nin ileri gelenlerinden bazıları Hz. Muhammed’in davetinden vazgeçmesini, karşılığında tüm mal varlıklarını ve kabilelerinin idaresini verebileceklerini söylemişlerdir. Tüm teklifleri reddederek çağrısına devam eden Hz. Muhammed, şahsına yönelik kötü muamelelere, şiddet ve tehditlere maruz kalmış; yalancılık, kâhinlik, sihirbazlık ve mecnunluk ile itham edilmiş65; çeşitli hakaretlere

uğramış; müşrikler tarafından taşlatılmış, yaralanmıştır.66

Sadece birkaçı aktarılan zulümlere karşın Hz. Muhammed hiçbir fiili tepkide bulunmamış, İslam’a davet faaliyetlerine devam etme gayretinde olmuştur.67

İslam’a karşı çıkan Cahiliye sistemi, Kutub’a göre salt bir kuramsal temele sahip olmasa da aktif bir toplum tarafından temsil edilmiştir. Yine Kutub’un “organik toplum”68

olarak nitelediği Cahiliye toplumu, soyut değil; bireyleri arasında

61 Ebu’l-Ala El- Mevdudi, İslam’da İhya Hareketleri, Çev: Ali Genç, İstanbul: Pınar Yayınları, 2015,

s. 23.

62

“Ortak koşmak/olmak”, “ortaklık” anlamına gelen “şirk” fiilinden türemiştir. Genel anlamda; İslam’da Allah’ın varlığına ortak koşanları; özelde ise İslamiyet’in ilk dönemlerinde Hz. Muhammed’e karşı çıkarak putlara tapmaya devam eden Mekkelileri ifade etmektedir. Detaylı bilgi için bkz: TDV İslam Ansiklopedisi-39. Cilt, 2010, s. 193.

63

Zeydan, Cilt-1, A.g.e., s. 62.

64 Erul, A.g.e., s. 47.

65 Kalem Suresi, 68/15; Tûr Suresi, 52/29-Hakka Suresi, 69/42-43; Müdessir Suresi, 74/24-25; Kalem

Suresi, 68/1-2.

66

Zeydan, Cilt-1, A.g.e., s. 64.

67 Selim Özarslan, “Hz. Peygamber’e Yönelik Saygısızlıklar”, Kelam Araştırmaları Dergisi, Cilt: 5,

Sayı:2, 2007, s. 69.

68 Kutub, A.g.e., s.62; Organik toplum kavramı, Durkheim’ın “organik dayanışmaya dayalı toplum”

kullanımından gelmektedir. Organik dayanışmaya dayalı toplumlarda bireyler birbirine benzemez. Ancak bireyler arasındaki farklılık dayanışma oluşturur; geleneksel toplumlarda ziyade modern toplumlarda görülen organik dayanışmada her bir birey, diğerinin sorununu kendi sorunu olarak kabul eder ve kendisini toplumun bir parçası olarak görür. Detaylı bilgi için bkz: George Ritzer, Jeffry

(36)

etkileşim, değişen-dönüşen ilişki, bağ ve dayanışma olan bir toplumdur. Dolayısıyla bireyler her ne kadar birbirinden farklı görüş ve statülere sahip olsalar da atalarından aldıkları tüm miras ve gelenekleri devam ettirmek istemişlerdir. Bu nedenle en temel ifade ile İslam’ı ve önceden sevip, saydıkları Hz. Muhammed’i kendi varlıklarına bir

tehdit olarak algılamışlardır. Müşrikler, bu tehdidi ortadan kaldırmak için yukarıda

örnekleri verilen zulümleri uyguladıktan sonra zamanla İslam’ı kabul edenlere de baskı uygulamışlardır. Tüm bu baskılar işkenceye dönüşmüş; Hz. Muhammed’i durdurmak için ona suikast dahi düzenlemişlerdir.69

Hz. Muhammed, tebliğinin 5. Yılında, müşriklerin diğer Müslümanlara yönelik fiili saldırıları da artınca, himayesiz kalanlara Habeşistan’a gitmelerini tavsiye etmiş; ilk göç, Habeşistan Hükümdarı Necaşi’nin Müslümanları yurduna kabul etmesi ile gerçekleşmiştir.70

Bütün zulümlere rağmen çağrısını sürdüren Hz. Muhammed, Allah’ın kendisine izin verdiğini belirterek diğer Müslümanlar ile birlikte 622’de Mekke’den Medine’ye göç etmişlerdir. İslami kaynaklarda Hicret71

olarak bilinen bu göçün ardından kısa bir süre sonra İslam toplumunun temelleri atılmış ve ilk İslam Devleti, Medine’de kurulmuştur. Kuran’a dayalı yönetim şekli çerçevesinde anayasası, devlet başkanı, şura (danışma) meclisi, idari, askeri, adli ve ilmi çeşitli müesseseleri ile hukuk devleti formunda oluşmuştur. Bu devlet, sonraki Müslüman toplumların kurdukları devletler için de örnek teşkil etmiştir. 72

Devamında Mekkeli müşrikler ile Müslümanlar arasında savaşlar meydana gelmiş, 8 yıl süren anlaşmazlığın neticesinde İslamiyet, Mekke’de de egemen olmuştur. Bu süreçte İslamiyet Arap Yarımadası’nda yayılmış ve dinin toplumsal kuralları gelişmiştir.73

İslam’ın getirdiği kurallar; inanç, düşünme biçimi, yaşam şekli gibi kaynaştırma ögelerine dayanmaktadır. İslam dini tüm kural ve ögeleri ile toplumu Stepnisky, Çağdaş Sosyoloji Kuramları ve Klasik Kökenleri, Çev: Irmak Ertuna Howison, Ankara: De Ki Basım Yayım, 2013, s. 13.

69 Kutub, A.g.e., s.63; Erul, A.g.e. s. 47. 70 Erul, A.g.e., ss. 50-52.

71

Detaylı bilgi için bkz: TDV İslam Ansiklopedisi-17. Cilt, Ankara: TDV Yayınları, 1998, s. 458.

72 Sabri Hizmetli, İslam Tarihi ( Başlangıçtan İlk Dört Halife Devri Sonuna Kadar), Ankara: Ankara

Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, 1991, s. 153.

Referanslar

Benzer Belgeler

Milli Türk Talebe Birliği tarafından çıkarılmakta olan Birlik gazetesi, 2 Temmuz 1933 tarihinde İstanbul’da yayın hayatına başladıktan sonra toplamda 14 sayı çıkarılmış

Bu çalışmanın ana hipotezi ise 1976-1980 arasında İslâmcı gençlik hareketi- nin dönemin hâkim İslâmcı aktörü olan Milli Selamet Parti- si’nin yanında ve hem

2021 WORLD SAILING DÜNYA GENÇLER ŞAMPIYONASI - 420 KIZLAR SINIFI KATILIMI HAKKINDA 19 - 25 Nisan 2021 tarihleri arasında Urla - İzmir'de yapılan 420 sınıfı TYF 2021 Milli

İlk beyitte akıncıların bin atlıdan oluştuğu, çocukların oyun oynarlarken nasıl zevk alıyorlarsa akıncıların da akınlarda aynı hazzı duyduklarını, yeni

[r]

Bu rehber 2014 – 2020 dönemini kapsayan Erasmus+ Ana Eylem (Key Action 2) altında uygulamaya konulan Stratejik Ortaklık Projeleri Yetişkin Eğitim hakkında genel bilgi,

Türkiye tarihinin en kitlesel ve en etkili öğrenci eylemlerini içeren demokratik üniversite hareketi, 10 Haziran 1968 günü Ankara’da DTCF, Hukuk ve arkasından Fen

Bu seçme bildirisi Milli Takım sporcusu olma hedefi olan genç sporcuların hazırlanması gereken seçme kriterlerini, bu sistem dahilinde elde ettikleri dereceler ile hangi yarış