• Sonuç bulunamadı

Görsel medyadaki şiddetin ortaöğrenim gençliği üzerindeki etkisi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Görsel medyadaki şiddetin ortaöğrenim gençliği üzerindeki etkisi"

Copied!
153
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

SOSYOLOJİ ANABİLİM DALI

GÖRSEL MEDYADAKİ ŞİDDETİN ORTAÖĞRENİM

GENÇLİĞİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

Mehmet ERDEMOĞLU

Yüksek Lisans Tezi

Danışman

Doç. Dr. Ramazan YELKEN

(2)
(3)

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

SOSYOLOJİ ANABİLİM DALI

GÖRSEL MEDYADAKİ ŞİDDETİN ORTAÖĞRENİM

GENÇLİĞİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

Mehmet ERDEMOĞLU

Yüksek Lisans Tezi

Danışman

Doç. Dr. Ramazan YELKEN

(4)
(5)
(6)

ÖNSÖZ

Geniş insan kitlelerine ulaşmada radyo, gazete, kitap, televizyon, internet… gibi araçlar en çok tanınan ve başvurulan kitle iletişim araçlarıdır. Günümüzde toplumsal varoluşu gerçekleştirerek ortaklık meydana getirmek, bu varoluşu ve ortaklığı sürdürebilmek için kitle iletişimine, dolaysıyla kitle iletişim araçlarına, ihtiyaç vardır.

Haber verme, kamuoyu oluşturma, eğitme, eğlendirme gibi çeşitli işlevleri üstlenen bu araçların kişilerin yaşam biçimlerini, beğenilerini, tüketim konusundaki tercih ve alışkanlıklarını, gençlerin duyarlılık ve davranışlarını etkilediği bilinmektedir. Araştırmamızda amaç görsel medyadaki şiddetin ortaöğretim gençliği üzerinde nasıl bir role sahip olduğuna dair sonuçlara ulaşmaktır.

Araştırmamızın odak noktası, özellikle evrenimiz olan Konya merkezdeki ortaöğretim gençliğinin, görsel medyadaki şiddet içeren görüntülerden ne derece etkilendiğini ortaya koymaktır. Umarım ki, araştırmamız amacına ulaşır ve böylece gençliğe hizmet eder.

Bu çalışmanın gerçekleşmesinde, yardımlarını ve değerli katkılarını esirgemeyen tez danışmanım Doç. Dr. Ramazan YELKEN’e, Bölüm Hocalarım Prof. Dr. Mustafa AYDIN’a, Y. Doç. Mahmut H. AKIN’a teşekkür ederim. Çalışmanın yürütülmesinde fedakârlık gösteren, manevi desteğini esirgemeyen aileme, anketin hazırlanması ve analizinde yardımcı olan, çoğu zaman engin görüşlerini esirgemeyen ve istifademe açan Sosyoloji bölümü öğretim üyesi H. Hüseyin TAYLAN’ a tezimi yazarken her zaman yanı başımda bulunan mesai arkadaşım Uzman Tarih Öğretmeni Savaş EROĞLU’ na, Uzman Edebiyat Öğretmeni Hamza SARI abime katkılarından dolayı teşekkürü bir borç bilirim.

Mehmet ERDEMOĞLU OCAK 2011

(7)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Ö ğ re nc in in

Adı Soyadı MEHMET

ERDEMOĞLU

Numarası: 84205002003

Ana Bilim /

Bilim Dalı SOSYOLOJİ / SOSYOLOJİ

Danışmanı Doç. Dr. RAMAZAN YELKEN

Tezin Adı “Görsel Medyadaki Şiddetin Ortaöğrenim Gençliği Üzerindeki Etkisi”

ÖZET

“Görsel Medyadaki Şiddetin Ortaöğrenim Öğrencileri Üzerindeki Etkisi” başlıklı araştırmamızda, görsel medyadaki şiddet içerikli görüntülerin etkileri ekseninde, gerçek hayatla bağlantısı ve yansımaları ele alındı.

Görsel medya araçlarından en etkilisi olan televizyonun hayatımızda daha çok yer kaplamaya başladığı ve her geçen gün daha etkili hale geldiği genel kabul gören bir gerçektir. Bu etkililiği nedeniyle televizyon programlarında şiddete günlük hayatta yer aldığından daha yüksek oranda yer verilmesi genel olarak çocuk ve gençlerin ruhsal, sorunlarla karşılaşmasına neden olmaktadır. Televizyon izleyenlere davranış kalıpları oluşturucu ve neyin doğru neyin yanlış olduğunu dayatıcı etkisi toplumda istenmeyen davranışların görülmesine yol açabilmektedir.

Dünyada ve ülkemizde giderek artış gösteren şiddet olayları, özellikle son yıllarda eğitim kurumlarımızı da ciddi boyutlarda tehdit eder hale gelmiştir. Toplumun her kesimini yakından ilgilendiren ve son derece önemli olan böyle bir konuya katkı sağlamak amacıyla, ortaöğrenim okullarında artan şiddet olaylarında görsel medyanın etkisinin boyutunu tespit etmek ve bu doğrultuda çözüm önerileri getirmek araştırmanın temel amacıdır.

Araştırma evren Konya ili merkezindeki farklı türde 114 ortaöğretim kurumunda öğrenim gören toplam 51650 öğrenci oluşturmaktadır. Okul türleri dikkate alınarak 4

(8)

okuldaki 3885 öğrenci çalışma evreni olarak alınmıştır. Bu okullardan örneklem olarak 300 öğrenci random olarak seçilmiştir. Verilerin değerlendirilmesinde istatistiksel olarak frekans (f) ve yüzde (%) değerlerden ve ki-kare istatistik tekniğinden yararlanılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre, şiddete neden olabilecek birçok faktörden (aile, akran grubu, okul, televizyon, internet v.b.) söz edilebilir. Bunlardan özellikle TV programları, internet üzerinde durulmuştur. Medyadaki şiddetin gençler üzerindeki olumsuz etkilerini önleyebilmek için başta aileler olmak üzere toplumun her kesimine büyük görevler düşmektedir.

(9)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Ö ğ re nc in in

Adı Soyadı MEHMET

ERDEMOĞLU

Numarası: 84205002003

Ana Bilim / Bilim Dalı

SOSYOLOJİ / SOSYOLOJİ

Danışmanı Doç. Dr. RAMAZAN YELKEN

Tezin Adı “The Effects Of The Visual Media Which İncludes Violence On High School Students”

SUMMARY

In the resarch under the title of “the effects of the visual media which includes violence on high school students” it is considered of connections and results of the tv violence in real life.

It is a fact that television is the most effective and become more effective day by day in our life because of these effects, violence take part on tv more than usual. So it usually causes children and youngs to face with psychological problems. The compelling influence of tv.;what is true or what is wrong, can causes to see unwanted behaviours on society.

The violence events which increase in the world and in our country, became a serious threat for our education instutions with the aim of helping such a important issue, the main aims are ;to determine the degree of tv effects in high schools an with this way solutions to the this issue.

The resarch area is formed by 5160 students who are still attending 114 different high school in Konya city centre with taking care of the study, 300 students were chosen as sample from these schools. In evaulating the data benefited from percent(%) and frequency(f) as statistically. We can talk about many factors causes violence (family,friends,school,tv., internet, e.t.c.) looking the research results especially in this

(10)

research we focused on the tv programmes and internet. For preventing the negative effects of violence in media ; there are a lot of responsibilities especially for families and the other parts of the society.

(11)

İÇİNDEKİLER

BİLİMSEL ETİK SAYFASI... I YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU ... II ÖNSÖZ ... III ÖZET ... IV SUMMARY ... VI İÇİNDEKİLER ... VIII KISALTMALAR ... X TABLOLAR DİZİNİ ... XI GRAFİKLER DİZİNİ ... XV GİRİŞ ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM ... 5

1.1. ARAŞTIRMAİLEİLGİLİKAVRAMLAR ... 5

1.1.1. Medya Kavramı ... 5

1.1.1.1. Medya Türleri ... 8

1.1.1.2. Medyanın İşlevleri ... 12

1.1.1.3. Medyanın Toplumsal İşlevleri ... 14

1.1.2. Şiddet Kavramı ... 16

1.1.2.1. Şiddet Kültürü ... 19

1.1.2.2. Şiddeti Ortaya Çıkaran Sebepler ... 20

1.1.2.3. Suç ve Şiddet İlişkisi ... 22

1.1.3. Gençlik Kavramı ... 25

1.1.3.1. Gençlik ve Ortaöğrenim Çağı Gençliği ... 26

1.1.3.2. Gençlik Çağı ve Sosyalleşme ... 27

1.1.3.3. Gençlik Çağı Sorunları ... 28

1.1.4. Görsel Medya ve Şiddet İlişkisi ... 30

1.1.4.1. Görsel Medyadaki Şiddetin Tutum ve Davranışlara Etkisi ... 32

1.1.4.1.1. Katarsis (saldırganlık azalması – boşalma) ... 32

1.1.4.1.2. Uyarma ... 33

1.1.4.1.3. Dishinbisyon (yasak kaldırma) ... 33

1.1.4.1.4. Taklit ... 33

1.1.4.1.5. Duyarsızlaştırma ... 34

1.1.4.2. Sosyo-Kültürel Etkiler ... 35

(12)

1.1.5. Medya ve Şiddet Üzerine İleri Sürülen Görüşler ... 37

1.1.5.1. Medyanın Şiddet Eğilimini Arttırdığını Savunan Görüşler ... 38

1.1.5.2. Medyanın Şiddet Eğilimini Azalttığını Savunan Görüşler ... 41

1.1.6. Görsel Medyadaki Şiddetin Etkinliğini Arttıran Yayın Türleri ... 42

1.1.6.1. Filmler ve Dizi Filmler ... 42

1.1.6.2. Magazin Programları ve Realite Show’lar ... 43

1.1.6.3. Haber ve Haber Programlar ... 44

1.1.6.4. Reklamlar ... 45

İKİNCİ BÖLÜM ... 48

2.1. YÖNTEMVETEKNİKLER ... 48

2.1.1. Araştırmanın Evren ve Örneklemi ... 48

2.1.1.1. Evren ... 48

2.1.1.2. Örneklem ... 48

2.1.1.3. Konya İli ... 48

2.2. ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ ... 51

2.3. VERİ TOPLAMA TEKNİĞİ ... 52

2.4. VERİ ANALİZ (YORUMLAMA)TEKNİĞİ ... 52

2.5. VARSAYIM OLUŞTURMA ... 52

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ... 54

3.1. BULGULARVEYORUMLAR ... 54

3.1.1. Ankete Katılanların Genel Özellikleri ... 54

3.1.2. Medya Kullanım Alışkanlıkları ... 59

3.1.3. Betimleyici Tablolar ... 62

3.1.4. Karşılaştırmalı Tablolar ... 71

3.1.5. Açıklayıcı Tablolar ... 105

SONUÇ ... 115

TARTIŞMA VE ARAŞTIRMA SONUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ ... 115

SONUÇ VE ÖNERİLER ... 118

Aileye Öneriler ... 120

Yayın Kuruluşlarına Öneriler: ... 121

Milli Eğitim Bakanlığına ve Eğitimcilere Öneriler: ... 121

EK-1ANKET SORU FORMU ... 129

EK-2ANKET UYGULAMA İZİN DİLEKÇE FORMU ... 134

(13)

KISALTMALAR AB Avrupa Birliği

ABD Amerika Birleşik Devletleri BYKP Beş Yıllık Kalkınma Planı DİE Devlet İstatistik Enstitüsü DPT Devlet Planlama Teşkilatı GSMH Gayri Safi Milli Hâsıla MEB Milli Eğitim Bakanlığı

MEGEP Mesleki Eğitim ve Öğretim Sistemini Güçlendirme Projesi OECD Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı

OKS Ortaöğretim Kurumları Sınavı OÖBP Ortaöğretim Basarı Puanı

ÖSS Öğrenci Seçme Sınavı

ÖSYM Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi. SBS Seviye Belirleme Sınavı

SPSS Statistical For Social Sciences

TUBİTAK Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu TUİK Türkiye İstatistik Kurumu

YÖK Yüksek Öğretim Kurumu

(14)

TABLOLAR DİZİNİ

Tablo 1: Örneklemin Lise Türlerine Göre Dağılımı ... 48

Tablo 2: Okullar ... 54

Tablo 3: Cinsiyet ... 54

Tablo 4: Yaş ... 55

Tablo 5: Sınıf ... 55

Tablo 6: Anne Öğrenim Durumu ... 56

Tablo 7: Baba Öğrenim Durumu ... 56

Tablo 8: Anne Mesleği ... 57

Tablo 9: Baba Mesleği ... 57

Tablo 10: Aile Yapısı ... 58

Tablo 11: Konut Tipi ... 58

Tablo 12: En Çok Tercih Edilen Kitle İletişim Aracı ... 59

Tablo 13: Evdeki Televizyon Sayısı ... 59

Tablo 14:Günlük Ortalama İzlenen Tv Saati ... 60

Tablo 15: En Çok Beğenerek Seyredilen Tv Kanalı ... 60

Tablo 16:Televizyonda En Çok Tercih Edilen İçerik ... 61

Tablo 17: Öğrencilerin Şiddet İçeren Dizilerin İzlenme Sıklığı ... 62

Tablo 18: Öğrenciler Üzerinde Etili Olan Toplumsal Kurumlar ... 62

Tablo 19: İletişim Araçlarına duyulan güven ... 63

Tablo 20: Medyanın Tutum Ve Davranışlar Üzerindeki Etkisine Olan İnanç ... 63

Tablo 21: Televizyonun Zararlı Yönleri ... 64

Tablo 22: Şiddet İçeren Film ve Programların Kötü Örnekliği ... 64

Tablo 23: ”Kendimi Yeterince Güçlü Hissettiğimde Adaleti Kendim Sağlarım" Görüşüne Katılan Ortaöğretim Öğrencileri ... 64

Tablo 24: Şiddet Sorunların Çözümünde En Önemli Araçtır ... 65

Tablo 25: Gençler Her An Şiddet İçerikli Bir Suçun Faili Olabilirler ... 65

Tablo 26: Ülkede Sorunların Yasal Yollarla Çözüleceğine İnanma ... 66

Tablo 27: Kızların Erkeklere Oranla Şiddete Katılma Durumları ... 66

Tablo 28: Şiddet İçerikli Filmlerden Hoşlanma ... 67

(15)

Tablo 30:Televizyondaki İnsan Tiplemesinin Gerçek Hayattakine Benzerliği ... 68

Tablo 31: Televizyonun Gerçek Hayatı Aktarma Oranı ... 68

Tablo 32: Yaşadığımız Dünyayı Tehlikeli Görme Algısı ... 69

Tablo 33: Toplumdaki İnsanların Dürüstlüğüne Güven Algısı ... 69

Tablo34: Katılımcıların kendi Haklarındaki Tutum ve Yargıları Algılanmaları ... 70

Tablo 35: Ortaöğretim Öğrencilerinin Çevresindeki İnsanlara Güven Derecesi ... 70

Tablo 36: Eğitim Kurumlarına Göre Orta Öğrenim Öğrencilerinin Şiddet İçeren Dizileri İzleme Sıklığı ... 71

Tablo 37: Eğitim Kurumlarına Göre Ortaöğrenim Öğrencileri Hangi Tür İletişim Araçlarına Güveniyor? ... 72

Tablo 38: Eğitim Kurumlarına Göre Ortaöğrenim Öğrencileri Açısından Televizyonun Zararlı Yönleri ... 73

Tablo 39: Eğitim Kurumlarına Göre Gençlerin Kendimi Yeterince Güçlü Hissettiğimde Adaleti Kendim Sağlarım Düşüncesi. ... 74

Tablo 40: Eğitim Kurumlarına Göre Gençlerin Şiddeti Sorunların Çözümünde Bir Araç Olarak Görmesi ... 75

Tablo 41: Eğitim Kurumlarına Göre Kız Öğrenciler ile Erkek Öğrenciler Arasındaki Şiddete Başvurma Dağılımı. ... 75

Tablo 42: Eğitim Kurumlarına Göre Öğrencilerin Şiddet İçerikli Filmlerden Hoşlanma Oranı ... 77

Tablo 43: Eğitim Kurumları İle Gençlerin Televizyondaki Şiddeti Gerçek Yaşamdakine Benzetme Algısı Arsındaki İlişki. ... 78

Tablo 44: Eğitim Kurumları İle Gençlerin Televizyondaki Gösterilen İnsanları Gerçek Dünyadakilere Benzetme Algısı Arasındaki İlişki. ... 79

Tablo 45: Cinsiyete Göre Ortaöğrenim Öğrencilerinin Şiddet İçeren Dizileri İzleme Sıklığı ... 80

Tablo 46: Cinsiyet İle İletişim Araçlarına Olan Güven Arasındaki İlişki. ... 81

Tablo 47:Cinsiyet İle Kızların Erkeklere Oranla Ne Kadar Şiddete Başvurdukları Arasındaki İlişki ... 82

Tablo 48: Cinsiyet İle Öğrencilerin Şiddet İçerikli Filmler İzlemekten Hoşlanmaları Arasındaki İlişki ... 82 Tablo 49: Cinsiyet İle Öğrencilerin Dünyayı Tehlikeli Algılamaları Arasındaki İlişki . 83

(16)

Tablo 50: Öğrencilerin Yaşları İle Şiddet İçeren Dizileri İzleme Sıklığı Arasındaki İlişki ... 84

Tablo 51: Yaş İle Gençler Üzerinde Etkili Olan Toplumsal Kurumların İlişkisi ... 85

Tablo 52: Yaş İle İletişim Araçlarına Güven Arasındaki İlişki ... 86

Tablo 53: Yaş İle Televizyonun Zararlı Yönleri Arasındaki İlişkisi ... 87

Tablo 54: Yaş İle Şiddeti Sorunların Çözümünde Araç Olarak Görme Arasındaki İlişki ... 88

Tablo 55: Yaş İle Gençlerin Her An İçin Bir Suçun Faili Olabilme Düşünceleri Arasındaki İlişkisi ... 89

Tablo 56: Yaş İle Şiddet İçeren Dizileri İzleme Sıklığı Arasındaki İlişki ... 90

Tablo 57: Sınıf İle Ortaöğrenim Gençliği Üzerindeki Etkili Olan Kurumların İlişkisi .. 91

Tablo 58: Öğrencilerin Anne Öğrenim Durumları İle Şiddet Dizileri İzleme Sıklığı Arasındaki İlişki ... 92

Tablo 59: Öğrencilerin Anne Öğrenim Durumu İle Televizyonun Zararlı Yönlerini Algılamaları Arasındaki İlişki ... 93

Tablo 60: Öğrencilerin Anne Öğrenim Durumu İle Şiddeti Sorunların Çözümünde Bir Araç Olarak Görmeleri Arasındaki İlişki ... 94

Tablo 61: Öğrencilerin Anne Öğrenim Durumu İle Televizyondaki Gösterilen İnsanları Gerçek Dünyadakine Benzetmeleri Arasındaki İlişki ... 95

Tablo 62: Öğrencilerin Aile Yapısı İle Şiddet İçeren Dizileri İzleme Sıklığı Arasındaki İlişki ... 96

Tablo 63: Öğrencilerin Aile Yapısı İle Medyanın Tutum Ve Davranışlar Üzerindeki Etkilerini Algılamaları Arasındaki İlişki ... 97

Tablo 64: Öğrencilerin Aile Yapısı ile Şiddeti Sorunların Çözümünde Bir Araç Olarak Görmeleri Arasındaki İlişki ... 98

Tablo 65: Öğrencilerin Oturdukları Konut Tipi ile Şiddet İçeren Dizileri İzleme Sıklığı Arasındaki İlişki ... 99

Tablo 66: Öğrencilerin Oturdukları Konut Tipi ile Televizyonu Zararlı Yönlerini Algılamaları Arasındaki İlişki ... 100

Tablo 67: Öğrencilerin Oturdukları Konut Tipi ile Toplumsal Adalet Algıları ... 101

Tablo 68: Öğrencilerin Oturdukları Konut Tipi ile Şiddeti Sorunların Çözümünde Önemli Bir Araç Görmeleri Arasındaki İlişki ... 102

Tablo 69: Öğrencilerin Oturdukları Konut Tipi ile Televizyonda Gösterilen İnsanları Gerçek Dünyadakilere Benzetme Algıları Arasındaki İlişki ... 103

(17)

Tablo 70: Öğrencilerin Oturdukları Konut Tipi ile Çevredeki İnsanlara Güven Algıları Arasındaki İlişki ... 104 Tablo 71: İletişim Araçlarına Güven ile Medyanın Tutum ve Davranışlar Üzerindeki Etkisine Ola İnanç İlişkisi ... 105 Tablo 72: İletişim Araçlarına Olan Güven İle Şiddet İçeren Film Ve Programların Kötü Örnekliğine Olan İnanç Arasındaki İlişkisi ... 106 Tablo 73: İletişim Araçlarına Olan Güven İle “Şiddetin Sorunların Çözümünde Önemli Bir Araç Görülmesi Arasındaki İlişki ... 107 Tablo 74: İletişim Araçlarına Olan Güven İle Yaşanılan Dünyayı Tehlikeli Algılama Arasındaki İlişki ... 108 Tablo 75: Ortalama Tv İzleme Saati İle Şiddet İçeren Film ve Programların Kötü Örneklik İçerdiği Algısı Arasındaki İlişki ... 109 Tablo 76: Ortalama Tv İzleme Saati ile Kendimi yeterince güçlü hissettiğimde adaleti kendim sağlarım düşüncesi arasındaki ilişki ... 111 Tablo 77: Ortalama Tv İzleme Saati İle Şiddet Sorunların Çözümünde Önemli Bir Araçtır Düşüncesi Arasındaki İlişki ... 112 Tablo 78: Ortalama Tv İzleme Saati İle Geceleri Dışarıda Yalnız Dolaşmak Tehlikelidir Düşüncesi Arasındaki İlişki ... 113

(18)

GRAFİKLER DİZİNİ

Grafik 1: Konya'da Ortaöğretimde Öğrenci Sayıları (14 - 17) ... 27 Grafik 2: Konya'da Ortaöğretim Okullaşma Oranları... 27

(19)

GİRİŞ

Son yıllarda dünyada ve ülkemizde meydana gelen şiddet olayları, dikkatleri bu konu üzerinde yoğunlaştırmıştır. Özellikle günümüzde eğitim kurumlarında güncel bir sorun haline gelen ve gençler arasında yaralama ve ölümle sonuçlanan kavgaların artmasına yönelik şiddet olaylarının medyada sıkça yer aldığı görülmektedir. Buna paralel olarak ilimiz Konya’da da bu çeşit olaylar artmaktadır. Ülkemizde bu alandaki bilimsel çalışmaların sınırlı olduğu bir gerçektir. Bu nedenle çalışmamız mevcut durumun ortaya konulması bakımından önem taşımaktadır.

Görsel medya ve şiddet konusu çeşitli boyutlarıyla çok uzun zamandır, gerek kamuoyunun gerek araştırmacıların ve gerekse hükümetlerin gündemin de önemini korumaktadır. Bu farklı kesimlerin konuya farklı yaklaşmaları açısından bir açmaz şeklini almıştır.

Halk, medyadaki şiddetten şikâyet etmektedir. Fakat bir şiddet sahnesinin kurbanda bıraktığı etkiden habersizdir. Şiddet komedi ile kamufle edilmektedir. Dolaysıyla halk nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya kaldığının farkında değildir.

Medya araçlarının özellikle bilgisayar, internet ve televizyonun, çocukların sosyalleşmesinde, kültür öğelerini almada eğlendirme, bilgilendirme, tutum ve davranış geliştirmedeki olumlu etkilerini yadsımak mümkün değildir. Bunların yanında bütün bu anılan olumlu etkilerinin yanı sıra, adeta bir yok etme makinesi gibi çocuk ve genç izleyicinin tutum ve davranışlarını olumsuz yönde etkilediği çeşitli alanlar da bulunmaktadır. Medya araştırmalarının can alıcı noktası da budur.

11 Eylül 2001’de teröristler üç tane uçağı kaçırdılar ve onları Washington ve New York’taki mevkileri bombalamak üzere kullandılar. Saldırıların öyle bir zamanlaması vardı ki birinci kulede çarpıldıktan yirmi dakika sonra bir başka uçak New York’taki ikiz kulelerin ikincisine çarptığında küresel ölçekte iki milyar izleyicinin televizyonda olayı tam zamanlı izlediği tahmin edilmektedir. Neredeyse 140 yıl öncesinde 1865’te aktör John Wikes Booth Amerika Birleşik Devletleri başkanı Abraham Lincoln’e Washington’da bir tiyatroda suikast düzenledi, haberin Londra’ya ulaşması on iki gün sürdü. Bu iki olayı karşılaştırdığımızda iletişimin gelmiş olduğu noktayı idrak etmemek mümkün değildir (Giddins, 2008: 630).

Artık dünyada haberler, aylar, günler, saatler sonra değil olay anında, naklen iletilebilmektedir. Körfez savaşının canlı olarak dünyanın önde gelen medya devleri

(20)

tarafından naklen verilmesi medyanın kat ettiği mesafenin ortaya konulması açısından önemli bir örnektir.

İletişim -bir birey ya da guruptan diğerine sözle ya da modern çağlardaki kitle iletişim araçları yoluyla enformasyon iletimi- her toplum için çok önemlidir. İlk etkili iletişim araçları kuramcılarından olan Kanadalı yazar Marshall Mc Luhan’dır. Mc Luhan’a göre ‘’araç mesajdır’’ yani toplum içerikten ya da medyanın taşıdığı mesajlardan daha çok medyanın tipinden etkilenir. Örneğin uydu televizyonunun önemli rol oynadığı bir toplum okyanus ötesi gemilerle yurt dışına taşınan basılı sözcüklere dayalı bir toplumdan açıkça daha farklı bir araç biçimine sahiptir. Gündelik yaşam, dünyanın bir yanından öte yanına anında haber aktaran televizyonun olduğu bir toplumda daha farklı yaşanır; örneğin atlara, gemilere ya da telgraf tellerine bel bağlayan toplumda önemli rol oynar. Mc Luhana’a göre elektronik medya dünyanın her tarafında insanların önemli olayların ortaya çıktığını gördükleri, bu nedenle de onlara hep birlikte katıldıkları küresel bir köy oluşturmaktadır. Milyarlarca insan için New York ve Washington'daki terörist saldırıların beyni olmakla suçlanan Usame Bin Laden’in imgesi onlara kapı komşularından daha tanıdık gelmektedir (Giddins, 2008: 630). Çünkü televizyon evlerimizin başköşesinde bize en yakın akrabalarımızdan ve komşularımızdan daha yakın bir mesafede bulunarak dünyanın en uzak beldesini bize en yakınımızdan daha yakınlaştırıyor. Akrabalık ilişkilerindeki zayıflama, toplumsal yabancılaşma; televizyon izleme ile doğrusallık arz etmektedir.

Günümüzde iletişim devriminin can damarını internet oluşturmaktadır. Ses tanıma, geniş bant yayımı, web yayıncılığı ve kablo bağlantıları gibi teknolojilerin yayılması ile birlikte internet geleneksel medya biçimleri ile arasındaki ayırımları silme ve enformasyon, eğlence, reklam ve ticaretin medyadaki izleyicilere ulaştırılmasında neredeyse tek kaynak olmaya doğru gitmektedir. Günümüzde kitle iletişim araçları içerisinde dünyanın küresel bir köy olmasına hiç bir araç internet ağı kadar hizmet etmemektedir.

Görsel medya karşısında en büyük tehditle karşı karşıya kalan çocuklar ve gençlerdir. Gün geçtikçe mazur ailelerin sayısının artması anne ve babaları tedirgin etmektedir. Artık insanların büyük çoğunluğu bilinçlenmektedir. Çocuklarını medya canavarının eline bırakmak istememektedirler. Modern hayatın neredeyse olmazsa olmazı olan televizyon ve bilgisayar, artık sadece akademik çevrelerde değil, popüler

(21)

yayın organlarında da sorgulanıyor. Üstelik bu sorgulamayı yapanların bizzat televizyoncular olması, eleştiri ve irdelemenin önem ve değerini artırıyor.

Medya akademisyeni McLuhan’ın ifadesinde yerini bulan “küresel köy” olma süreci hızla işliyor ama kimin lehine? Bunu zaman gösterecek. Bazı Batı yanlısı düşünürlere göre çağdaş, demokratik ve insanlık için iyiyi ön gören bir hayat tarzının globaliz olması demektir. Ekonomik ve teknolojik gücü elinde bulunduramayan, tekelleşen sermayenin etki alanına maruz kalan ülkeler ise medya çılgınlığı ya da kültürel bir erime süreci olarak değerlendirmektedirler.

İzleyici, televizyondan, temel olarak model alma yoluyla etkilenmektedir. Televizyon aracılığı ile yayılan kültür, popüler kültürün en yaygın türüdür. Televizyon sadece teknolojik bir araç değil, toplumu değiştirme sürecinde yaygın olarak kullanılması sebebiyle, diğer iletişim araçlarından daha etkili bir vasıtadır. TV karşısında oturan milyonlarca kişi, aynı anda bazı programları izleyebilmekte ve bu programlardaki kişiler, olaylar ve mesajlar evimize konuk olmaktadır. Evlerimizin başköşesine kurulmuş bu sihirli kutunun tesirinde kalmadan yaşamak, 21. yüzyıl insanı için neredeyse imkânsızdır. Televizyonun kişi, aile ve toplum hayatına tesirleri, günümüzde daha çok konuşulmaya başlanmıştır. Ben bu bağlamda görsel medyanın yoğun olarak etki alanına giren, ortaöğrenim öğrencilerinin maruz kaldığı etkileri belirlemek ve çözüm yolu geliştirmek istedim.

Araştırmamızın birinci bölümünü kavramsal aşaması oluşturmaktadır bu bölümde; medya, şiddet, gençlik kavramları ile görsel medya-şiddet ilişkisi, medya ve şiddet üzerine ileri sürülen görüşler, görsel medyadaki şiddetin etkinliğini artıran yayın türleri bütün ayrıntılarıyla açıklanmıştır.

İkinci bölüm de ise araştırmamızda kullanılan yöntem ve teknikler ortaya konularak, araştırma evrenimiz olan Konya ili hakkında bilgi verilmiştir

Araştırma evreni olarak Konya il merkezinde pilot olarak seçilen ortaöğretim kurumlarından tesadüfî örneklem seçimi tekniği ile belirlenen 300 öğrenci üzerinde anket uygulanmıştır. Örneklemi oluşturan (Meram Özel Lale Lisesi, Selçuklu Anadolu Lisesi, Selçuklu Atatürk Teknik Lisesi, Selçuklu Cumhuriyet Lisesi) okullarda anketler 2010–2011 eğitim öğretim dönemi Ekim ayı içerisinde uygulanmıştır.

Anketlerin analizi ve yorumlanması “SPSS for Windows ver 17,0” programında yapılmıştır. Verilerin analizinde frekans ve yüzde dağılımları kullanılmıştır, ayrıca

(22)

görsel medyadaki şiddetin ortaöğrenim öğrencileri üzerindeki etkisini belirleyebilmek için ki kare (Chi-Sguare) testi kullanılarak analizler yapılmış ve 0,05 düzeyinde anlamlılık aranmıştır.

Araştırmanın üçüncü bölümünde ise uygulanmış olan ki kare (Chi-Sguare) testi sonuçları hem aritmetik değerleriyle hem de anlamlarıyla izah edilmiştir. Tartışma ve araştırma sonuçlarını değerlendirmede ise konu ile ilgili yapılan bilimsel tartışmalar verilerek, yapmış olduğumuz araştırma sonuçlarının bir değerlendirmesi yapılarak yorumlanmıştır. Sonuç ve öneriler başlığı altında ise araştırma sonucunda ortaya çıkan verilerin toplumun ilgili kesimlerine ışık tutacak şekilde bir yorumu yapılarak önerilerde bulunulmuştur.

(23)

BİRİNCİ BÖLÜM

1.1.

ARAŞTIRMA İLE İLGİLİ KAVRAMLAR

1.1.1. Medya Kavramı

Günümüzde toplum üzerinde çok farklı etkileri olan medyayı nasıl tanımlayabiliriz? Medya denildiği zaman genel olarak neden bahsedilmektedir? Genel olarak medya denildiği zaman büyük iletişim ve yayın organlarının tümü akla gelmektedir. Bir iletişim ortamı olarak medya kavramı bize iletişim araçlarını veya kitle iletişim araçlarının tümünü hatırlatmaktadır (Türkçe sözlük, 2005: 136). İngilizcedeki media sözcüğü ‘’araç, ortam aracı’’ anlamına gelen, medium sözcüğünün çoğuludur (Nalçacıoğlu, 2003: 43). Medya kavramı yığınsal yayıncılığın; büyük kitleleri hedef alan, farklı yayın araçlarını kullanan pazara yani tüketime dönük bir yayıncılık anlayışıdır. Kitle yayıncılığı sürecinde dağınık insan toplulukları aynı zamanda örgütlenmiş bir kaynaktan iletilen haberlere veya uyarılara maruz kalmaktadır. Kitle yayıncılığı; bir takım kaynaklardan elde edilmiş bilgi ve haberlerin değişik araçlarla geniş halk topluluklarına yaygın bir şekilde ulaştırılması olarak tanımlanabilir (Türkçe sözcük;1190). Kitle yayıncılığı yazılı, sözlü ya da görsel olabilir. Bu bağlamda medya kavramı basılı yayınlar, gazete, dergi, kitap, broşür, sözlü yayınlar, görsel yayınlar televizyon, film yayınları toplamını içermektedir (Arık ve Şeker, 2007: 204–205). Özellikle günümüzdeki medya pek çok alanda insanların dünya görüşünü korku ve sevinçlerini olduğu kadar tutumlarını ve davranışlarını etkileyebilmektedir. İnsanlar televizyondan gördükleri, radyodan işittikleri veya gazeteden okuduklarıyla iyi bir yaşam biçimi ve toplum politikaları hakkında bilgi sahibi olmakta, başkalarına olan tutumlarını bunlara göre belirlemektedirler.

Bale ve Eymeyr’e göre medya adlandırılmasının ortaya atılması 1960’lı yıllarda, yaşanan bir olgunun bir düşüncenin ifade edilmesi şeklinde olmuştur (Kocadaş, 2002: 11). Böylece hızlı bir şekilde medya kavramı yaygınlaştırılmıştır.

Medya akademisyenlerinden McQuail medya ile ilgili şu görüşleri ileri sürmüştür: Medya, büyüyen değişen ve istihdam sağlayan bir endüstri, mal ve hizmet üreten ve yan endüstrileri besleyen, kendilerini bir kurum olarak ihtiva eden toplumu ve diğer sosyal kurumları birleştiren kuralları ve normlarıyla gelişmektedir. Medya kurumu toplum tarafından düzenlenmiş ve dönüşmektedir.

(24)

- Medya, bir güç kaynağıdır. Toplumdaki yenilikleri ve yönetimi kontrol eden bir vasıtadır.

- Medya, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde halkın hayatını etkileyen bir role sahiptir.

- Medya, çoğu kez hem sanat duygusunda hem de sembolik durumlarda hem de tavırlarda modada hayat biçimlerinde normların ve kültürün gelişmesinde ve değişmesinde önemli rol oynamaktadır.

-Medya, bireyler için sosyal gerçekliği tasvir etmenin ve tanımlamanın bir kaynağı olmuştur fakat ayrıca, grupların ve toplumların, birlikteliklerinin; haberler ve eğlenceleriyle karışmış olarak değerlerini ve normatif yargılarını ifade eder.

-Ayrıca medya, önemli bir sosyal kurum statüsüne de ulaşmıştır (Mc Quail,1989’ dan akt: Kocadaş, 2002).

Medya, doğası gereği insan zihni ile doğrudan temas halindedir. İletişim fonksiyonu algılama işlevi ile gerçekleşir. Disiplinler arası bir birim olarak kabul edilen iletişim bilimi, sosyal psikolojiden sibernetiğe, antropolojiden gösterge bilimine geniş bir disiplinler yumağı içinde çalışmaktadır. Daha yakın bir zamana kadar meslekî bir eğitim, (gazetecilik) dalı olarak görülen iletişimin toplum bilimleri içindeki özgün yerini alması süreci ile henüz çok yenidir (Topçuoğlu, 1996,19).

McQuail’e göre kitle iletişim araçları izleyici, dinleyici ve okuyucularını kendi davranış çizgilerini belirlemek üzere seçerek kullanabilecekleri bir takım imajları, fikirleri ve değerlendirmeleri kolayca temin edecekleri hale getirir (Mc Quail, 1994: 89).

Günümüzde medya, tutum sevinç ve tavırları belirlemede ve yönlendirmede o kadar ön plana çıkmaktadır ki iktidarları deviren ve yeni hükümet kuracak kadar büyük bir etkisi olan sermaye gücünün aynı zamanda medya organlarını ele geçirmesi sonucu oluşan bir durumdur.

Yeni Dünya düzeni, başta piyasa olmak üzere, kendi değerlerini yerküre çapında yaygınlaştırmak için medyaya, iletişime ‘’bilgi çağı’’ adını veriyor. Çünkü yeni dünya düzeninin yükselen değerleri ancak çok sayıda insanlar tarafında benimsenirse, ancak o zaman güç kazanabilir. İşte bu nedenle de yeni dünya düzeni yaşadığımız bu çağa ‘’bilgi çağı’’ adını veriyor. Ancak bilginin yaygınlaştırılması sürecinde medya ve iletişim araçlarının kullanımına çok yüzeysel de olsa, biraz eleştirel bir şekilde

(25)

yaklaştığımızda medyanın aslında çok uluslu sermayenin medyası olduğunu ve Neoliberalizm dışındaki hiçbir düşünceye egemenlik hakkı tanımamaya çalıştığını görüyoruz. Yeni dünya düzeninin söz konusu ettiği iletişimin ise sözcüğün dilbilimsel ve Semiyolojik anlamına aykırı olarak iki kutup arasındaki bilgi ve fikir değil tek kutuptan kitleye yönelik bir propaganda bombardımanını tanımladığını görüyoruz (Duran, 2001: 16).

Demokratik sistemler içerisinde güçler ayrılığı ilkesi doğrultusunda ilk üç gücü yasama, yürütme ve yargı erkleri oluşturmakta ve sorumlu bir şekilde denetlemek ile yükümlü tutulan ”dördüncü güç” olarak medya addedilmektedir. Dördüncü güç sıfatı, medyanın niteliklerinden ve demokrasinin medyaya yüklediği birtakım işlev ve misyonlardan kaynaklanmaktadır. Ancak günümüzde medyanın, büyük sermaye gruplarının elinde toplanarak tekelleşmesi ve kartelleşmesi ile birlikte, güçler skalasında sıralamada bazı değişikliklerin yaşandığı ya da dayattırıldığı gözlenebilmektedir. Özellikle medya patronlarının diğer sektördeki yatırımlarının kaçınılmaz olarak getirdiği iç içe geçmiş yoğun ticari ilişkiler, medyanın kimi zaman ve durumlarda diğer üç erkin sınırlarını zorladığı, onların yetki alanına kaydığı ve hatta onların misyonunu çeşitli şekillerde üstlenmeye çalıştığı görülebilmektedir. Bu durum ise Türkiye’de medyanın kaçıncı güç olduğu sorusunu ve sorununu gündeme getirmektedir (Arık ve Şeker, 2007: 184–185).

Bu noktada demokrasi bilinci ve kültürünün tam olarak yerleşmediği Türkiye’de çıkar ilişkilerinin bir sonucu olarak vatandaşlar siyasal, toplumsal, ekonomik hayata ilişkin tam ve doğru olarak bilgilendirmek üzerine yönlendirilmeğe ve hatta yönetilmeye çalışılabilmektedir. Bu durum kamuoyunun genellikle menfaat ilişkilerinin gerektirdiği yönde oluşumunu sağlamaya yönelik olabilmektedir. Bu ise kitle iletişim araçlarına atfedilen doğru haber ve bilgi vermek suretiyle kamuoyunu bilgilendirerek aydınlatarak, kamuoyunun serbestçe oluşmasına katkı sağlamak görevinin tersine, ilerlemesine yol açmaktadır (Işık, 2006: 86).

Bizler yaşadığımız toplumu çoğu zaman kitle iletişim araçları vasıtasıyla algılarız. Bu gerçeklik toplumu yönlendirmek ve kontrol etmek isteyen güç gruplarıyla iletişim arasındaki sarsılmaz bağı haklılaştırır. Özellikle günümüzde zorlaşan rekabet koşulları ve artan maliyetler medyanın sermayeye olan bağımlılığını artırmıştır. Medyaya, özelliklede bir televizyon istasyonuna sahip olmak günümüzde ancak güçlülere mahsus

(26)

bir imtiyaz haline gelmiştir. Televizyona sahip olan ya da onu yönlendirme olanağı olan güçler -ki buna pekâlâ iktidar denilebilir- bu aracın ardındaki dev sermaye ve bu sermayenin diğer iktidar odaklarıyla yakınlığı göz önüne alındığında, medya içerikliğinin hâkim söyleme eklemleri kaçınılmaz bir kapitalist gerçeklik olarak karşımıza çıkar (Arık ve Şeker, 2007: 15–16).

Medya kavramı üzerinde ileri sürülen görüşler çok çeşitli olmasına rağmen kavramın manası ve kapsamı üzerinde tam bir fikir birliği sağlanamamıştır.

1.1.1.1. Medya Türleri

Medyanın farklı özellikleri göz önünde bulundurularak pek çok ayırım yapılmış ve türleri belirtilmiştir. Biz araştırmamızda en yaygın olan şekli ile yazılı ve görsel medya olmak üzere iki tür olarak ele alacağız.

Postman’a göre; yazılı sözü benimsemek, yalanları, kafa karıştırıcı sözleri ve aşırı genellemeleri açığa çıkarmak, mantık ve sağduyu istismarlarını saptamak, ayrıca fikirlere ağırlık vermek savları bir birleriyle karıştırmak, bir genellemeyi diğeri ile ilişkilendirmek demektir. Yazılı sözü benimsemek önemli ölçüde, sınıflandırma, sonuç çıkarma ve akıl yürütme yetisi gerektiren bir düşünce çizgisini takip etmek demektir. Bunu başarmak için sözcüklerle araya belirli bir mesafe koymak gerekir. Ve bu da aslında tek başına duran, gayr-i şahsi nitelikli metnin özendirdiği bir durumdur. Bu yüzden iyi bir okur yerinde bir cümlede sevinç duymaz, esinlendirici bir paragrafı bile alkışlamaya kalkmaz. Analitik düşünce buna izin vermeyecek kadar yoğun ve mesafelidir (Postman, 1994: 62).

Yazının etkinliğini artıran olgulardan biri de gazetelerin yaygınlaştırılmasıdır. Gazete ve gazeteciliğin doğuşunda insanoğlunun haber alma gereksinimi ve istediği en büyük etken olmuştur. Bu nedenle basın, çağdaş demokrasilerden kamuoyunu taşıyarak yasama yargı ve yürütmenin yanında dördüncü bir güç olarak kabul edilir (Gezgin, 1996: 377).

Türkiye’de medya ana hatlarıyla matbaanın 1829, gazetenin 1831, kamu yayıncılığı açısından radyonun 1927 ve televizyonun 1968 yılında başladığı 1993 yılındaki anayasal değişimle serbestliğin 1994 yılında RTÜK (Radyo, Televizyon Üst Kurulu) Kanunuyla düzenlendiği ve denetlendiği görülmektedir. Türkiye Cumhuriyeti anayasasında basın ve basınla ilgili hükümler’’Basın hürdür, sansür edilemez…’’İfadesi

(27)

ile başlamakta olup aynı maddenin üçüncü fıkrasında” Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.” denilmektedir. Basın kanununda (15.07.1950 Tarih. 5680 sayılı ”basının tanımı;” basın serbesttir, basılmış eserlerle bunların meşru, bu kanunda yazılı hükümlere tabidir.(Mad.1) Bu kanun hükümlerine göre basılmış eserlerden maksat neşredilmek üzere tabi aletleriyle basılan veya her türlü vasıtalarla çoğaltılan yazılar ve resimler gibi eserlerdir” şeklinde yapılmıştır (Kocadaş, 2002: 12).

Aslında matbaa basının tarihinde ne ifade ediyorsa, film, fotoğraf, televizyon ve bilgisayarda görsel medya için onu ifade eder. Bu, çok boyutlu farklılaşmayı anlayabilmek için yirmi, yirmi beş yıl öncesinin gazetelerine bakmak yeterlidir. Yirmi beş yıl öncesine inildiğinde görsel medyanın bugünkü boyutlarıyla hiç söz konusu olmadığı görülecektir.

Mc. Luhan’ın ifadesi ile insan vücudunun uzantıları haline gelen iletişim araçları, geçirmiş bulundukları yapısal ve işlevsel değişimler sonucu etkilemenin, inandırmanın, yönlendirmenin en etkin araçları haline gelmiştir. İletişimde görsel boyutun bu tür işlevlerinin daha zahmetsiz gerçekleştiği yolundaki inanç, fotoğrafın bir ikna aracı olarak görülmesine yol açmıştır. Görsel kültür bir anlamda fotoğrafın kolay algılanabilir (okunabilir) ve inanılabilir özelliklerine bağlı olarak gelişmiştir (Topçuoğlu, 1996: 19).

Roskin ve Michael’e göre radyo ve televizyon yazılı medyadan daha fazla etkiye sahiptir. Çünkü görsel medya (Televizyon vb.) iletişime daha yakındır, ama etkisi program bittikten sonra ortaya çıkmaktadır. Bireyler modern medyadan eğitim, gelir ve yaş kriterlerine göre faklı bir biçimde faydalanmaktadır. Medyayı, iyi eğitim görmüş bireyler daha fazla kullanmaktadır. Kolej mezunları radyo dinlemeyi, televizyon seyretmeyi, film izlemeyi, bunun yanında gazete, magazin ve kitap okumayı sever. Lise mezunları eğlence için medyayı daha şık kullanırken yazılı medyadan daha fazla radyo ve televizyon izlemeyi tercih ederler. Yüksek gelirli bireyler okumayı daha fazla tercih ederken düşük gelirli guruplar ağırlıklı olarak eğlence ve bilgi için radyo ve televizyon izlemeyi isterler. Yüksek gelirli bireylerin yüzde doksanı düzenli olarak kitap ve magazinleri okurken buna karşılık düşük gelir grubundakiler ancak bu oranın yarısı kadardır (Roskin ve Michael ’den aktaran Kocadaş, 2002: 24).

Çocukların desteğe ihtiyaç duydukları bir başka popüler medya aracıda internettir. İnterneti tek başlarına kullanan çocuklar için özellikle seks siteleri pornografi ve şiddet içeren siteler tehlikeli olabilmektedir (Kutoğlu, 2007: 114).

(28)

Amerikan gençleri arasında yaygın olan bilgisayar oyunlarının arasında gizli terörist gruplar hakkındaki ‘’Splinter Cell’’ ve oyuncuların terörist ya da anti terörist rollerini seçebildikleri “Cauntersrike” bulunmaktadır (Trend, 2008: 18).

Çoğu anne-baba internet pornosu ve sohbet odalarında pusuya yatan seks avcılarının yaygın olarak duyurulan tehlikelerden haberdarken çoğunda ya çocukların çevirim içi olduklarında neleri ziyaret ettiklerini ya da kimlerle iletişim kurduklarını denetleyen yazılımlara sahip değildir ya da bu özelliğe sahip olan bu yazılımların olduğunu bilmemektedirler (Trend, 2008: 30).

Bilgisayarı basitçe bilgi işleyen bir araç olarak tanımlamak mümkündür (Aslantunalı ve savaşır, 1994: 7). Bilgisayar ve internet birbiriyle özdeşleşmiş iki kavram. Bunları ayrı düşünmek mümkün değildir. Artık günümüzde toplumun bütün kesimlerini ciddi oranda etkileyen unsurlar olarak etkisini her geçen gün biraz daha artırmaktadır.

Dr. Mustafa Akgül, “Türkiye İnterneti 6. Yılında Bir Değerlendirme” başlıklı yazısında interneti şöyle tanımlamaktadır: “İnternet, sanayi toplumundan bilişim toplumuna geçişin habercisi, taşıyıcısı, bir ön modelidir. İnternet bilimsel ve teknolojik gelişmenin önemli bir etmeni, taşıyıcısı, kendisi sürekli değişen bilgi teknolojilerini değiştiren, giderek topluma ve yaşamın tüm boyutlarını değişimlerini zorlayan bir teknolojiler kümesidir. Zaman ve mekan farklılıklarını azaltan bir çalışma ortamı, haberleşme ortamı, büyük, canlı, dağınık bir kütüphane; esnek ve yetenekli bir haberleşme ortamı; her vatandaşın kendi radyo, gazete ve televizyonunu kurabileceği bir yayın ortamı; tüm dünyaya hitap eden bir tanıtım ve pazarlama ortamı, iş bağlantılarının kurulabileceği, alım satımı yapılabileceği bir elektronik ticaret ve iş ortamıdır (Akgül, 1999: 5).

İnternetin hayatımızın içine bu denli girmesi yeni bir kavramı da beraberinde getirmiştir: İnternet okuryazarlığı. Milyonlarca cildi barındıran bir kütüphane niteliğinde olan internette gezinirken öğrenmek istediklerine şekil verebilmek, bu kaynaklara hükmedebilmek ve anlamlı bir öğrenmeye varabilmek, internet üzerindeki iletişim platformlarına nasıl dâhil olabileceğini bilmek, olarak tanımlanabilir. İnternet, bilginin üretilmesi, depolanması, işlenmesi, iletilmesi ve kullanımında olanak sağlamaktadır. İnternet kullanıcılarının sayısı bilgi toplumuna dönüşümünde önemli göstergelerden biridir. 1995 yılında tüm dünyada 16 milyon civarında olan internet

(29)

kullanıcıların sayısı, 2005 yılında yaklaşık 900 milyon kişidir (2005 yılında dünya nüfusu 6.412,067,187 kişidir). Bu kişilerin 888.681.131’i internet kullanıcısıdır (Ersöz ve Meral, 2007: 251).

İnternet bireyle olan ilişkisinde tek tip sadece birey ve bilgisayar medyası arasında karşılıklı bir ilişki (etkileşim) mevcuttur. İnteraktif medya çocuklara, gençlere ve etkilenebilir yetişkinlere koşulsuz kabul edilmekten oluşan bir dünyanın illüzyonunu verebilir. Böylelikle, değerle layık, sınırlı davranış belirleme vasıtaları ve kabul göremeyen davranışlar için çok az sayıda bir hareket alanı bırakır. İnternetin görsel tarafı bir kimsenin takip edeceği ve işleyebileceği bilgi noktası oldukça güçlüdür. Çünkü insanların yaklaşık yüzde 98’i görsel modlar sayesinde öğrendiklerini genellikle hatırlayabilmektedirler (Ataklı,1996: 104).

Muhtemelen ileriki yıllarda hukukçuların ve polisin en çok uğraşacağı konular arasında internet suçları yer alacaktır. Bunun için de, klasik polisiye önlemlerini ve hukuk bilgisinin yanında ilgililerin enformasyon teknolojilerinin kullanımına ilişkin olarak derinlemesine bilgiye gereksinimleri olacaktır. Bunların yanında kullanıcıların, belli moral değerlerle donatılmaları özel bir önem taşımaktadır. Çünkü bu yeni düzen içinde gerekli moral değerlerle donatılmamış insanları denetlemek eskisinden çok daha güç hale gelmiştir (Bozkurt,2000: 31).

1990’larda bilgisayar oyunlarında ve internet kullanımında görülen benzer bir patlama şiddet içerikli medya konusunda başka bir endişe dalgasına neden oldu. Bu örneklerde gerçek endişeye neden olan yalnızca teknoloji değil aynı zamanda ve yeni bilgi erişim yolu keşfeden “kırılgan” nüfustu (Trend,2008: 31).

İnternetteki pek çok site çocuklar ve gençler için potansiyel suç ve şiddet üretmeye açık merkezler olma yönünde tehditlerini gün geçtikçe artırmaktadırlar.

İnternet daha pek çok şeyle de suçlanmaktadır. Örneğin bilgi kirlenmesinin bir yolu da internetin değerle değersiz her türlü bilginin bir arada yer aldığı bir çöplüğe dönüşmesidir. Diğer bir konu da internet üzerinden oynanan Fantasy Role playing (FRP) gibi oyunların internet bağımlılığını artırmasıdır. Bu oyunu oynayanlar Fantasy dünyasında gerçekleşen oyun ve oyundaki karakterleri kolaylıkla gerçek dünyaya taşıyabilmektedir (Görgün, 2002).

Bu durum şiddet içeren unsurların da gerçek hayata taşınmasını getirmektedir. Genel itibariyle görsel medya unsurlarının (Bilgisayar, İnternet, Televizyon, Sinema,

(30)

Film) gençler üzerinde şiddete yönlendirme noktasındaki etkisi üzerine her ne kadar farklı görüşler olsa da şiddeti artırma yönündeki etkisinin bariz olduğunu kabul etmek gerekir.

İntihar eden, liseli Lana Falay'ın ardından Türkiye'de bilgisayar ve internet tekrar gündeme gelmiştir. Elbette ki Lana Falay'ın intiharında etkili olan pek çok etken vardır ama özellikle Falay'ın intihara üç sebep üzerinde odaklanmıştır: aile, arkadaş çevresi ve bilgisayar (internet). Bunların içinde de internet ön plana çıkmıştır. Aslında bilgisayar ve internet tahmin edilenden çok daha fazla gençleri etkisi altına almaktadır. Şiddet ve intihara yönelik girişimlerde önceden televizyonlar suçlu ilan edilirdi. Oysa bugün televizyon, sınırsız, sansürsüz internet yayınları karşısında çok masum kalmaktadır (Güçlü, 2002).

Bilgisayar, internet, fesbook’un sosyal etkileşim açısından olumlu yönünü yadsımak mümkün değildir. Günümüzde “Sosyal Medya” tabir edilen bu görsel medya türlerinin etkisiyle devlet rejimleri bile yerinden oynamaktadır. Özellikle son günlerde Orta Doğuda diktatörlüklerin yıkılmasında etkili olan eylem ve gösterilerin, örgütlenmelerin internette yapılması, internetin son derece önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Fakat gençlerin internet kullanımında bilinçlendirilmeleri gerekir.

1.1.1.2. Medyanın İşlevleri

Genel anlamda medyanın işlevlerinden bahsedildiği zaman bilgi ve haber vermek, eğlendirmek ve eğitmek, kamu adına iktidarı denetlemek akla gelmektedir. Medya bu işlevleri yerine getirirken toplumla olaylar, haberler arasında bir aracı rolünü oynar. Bir aracı olan medya bir süzgeç, bir eleyici, bir seçicidir. Medya, dışımızdaki dünyayı okuyuculara ve izleyicilere ya da dinleyicilere sunarken pasif olmayıp tam tersine aktif bir konumdadır. Bilgileri yorumlar, yeniden üretir, kurgular ve kendi gerçeği olarak tüketicilerine sunar. Medya tüketicileri bu süreçte bilimlerinde duygusal evrimlerinde hayatın gerçekliğine ilişkin algıları, imgeleri, düşünceleri, duyguları oluşturmaktadır. Hayatı algılayışımızda, yorumlayışımızda önemli bir yere sahip olan medya, sahiplik yapısıyla arkasındaki büyük sermaye guruplarının ideolojik tercihleriyle ve iktidarla olan bağlantılarıyla içerik tercihlerini belirleyerek yayın sürecini oluşturur. Böylelikle medya kendisini denetleyen ve finanse eden güçlü ve ayrıcalıklı toplumsal grupların ekonomik, sosyal, siyasal çıkarlarına hizmet eder ve onların lehine propaganda yapar. Bu ayrıcalıklı elitler medyadan oldukça avantajlı konuma sahiptirler. Bu süreç kaba bir

(31)

müdahaleyle şekillenmeyip aynı çizgide düşünen çalışanın seçilmesi editörlerin, çalışan gazetecilerin kurum politikalarıyla uyumlu öncelikleri ve haber değer kriterlerini içselleştirmeleri sonucu başarılmaktadır (Herman, Chomsky, 2006: 26).

Medyanın temel işlevlerinden birisi de bir kültürdeki sınırları korumaktır. Toplumsal çıkarları bütünleştirmek için bazı görüş ve değerler kabul edilebilirlik sınırları içinde kabul edilirler, diğerlerinin “meşru olmayanlar” biçiminde tanımlanması zorunludur. Medya, yarışan tüm gerçeklik tanımlarının içinde mücadele edecekleri alanın sınırlarını belirler (Arık ve Şeker, 2007: 16).

Medyanın vazgeçilmez ihtiyaçlarından olan, haber alma ve bilgi edinmeyi sağlamak gibi bir misyonu vardır. Diğer taraftan, medya çeşitli ticarî ilişkilerin de etkisi altındadır. Batı’da büyük medya kurumlarının pek çoğu ticarî girişimlerdir. Onlar çoğunlukla bazı endüstriyel ya da finansal grupların bir parçasıdırlar. Her iki durumda da karlılığı sürdürme ihtiyacı muhtemelen onların faaliyetlerinden etkilenmektedir. Ayrıca medya kurumlarının pek çoğu için reklamlar gelir kaynakları açısından oldukça önemlidir (Kocadaş, 2002: 61).

Stuart Hall’in da belirttiği gibi medyanın işlevlerini yerine getirmesinde en etkili ve en yaygın medya aracı olan televizyon, henüz seksen yıllık bile tarihi olmayan bu büyülü alet, çok kısa bir süre içinde insanlara bilgi ve eğlence sunan bir medium (arac) olma özelliğinin çok ilerisinde, toplumsal yaşamı biçimlendiren ve dönüştüren niteliğiyle yirminci yüzyılın en büyük fenomeni haline gelmiştir. Kitle iletişim araçları on dokuzuncu yüzyılda kitle toplumunun bir sonucudur. Fakat bu tarihten itibaren bu araçlar, özellikle de televizyon, sadece bir aktarıcı ya da toplumsal değişenin bir “etkileneni” olarak değil aynı zamanda bir “oluşturucusu” olarak da sistem içerisinde aktif işlev yüklenmiş ve günümüz toplumsal yapısının oluşumunda son derece belirleyici olmuştur (Arık ve Şeker, 2007: 14).

Yılmaz’a göre; bugün’ün medyası toplumu denetleyip düşünsel hayatı belirlerken “Yanlış Bilgi” yapılanmasını, zihinlerde inşa eden bir baskı aracıdır. Bu bağlamda medya, toplumsal dolaşıma soktuğu bilgiyi çarpıtarak, onu egemen dille yeniden kurgulayarak sıradan insandan gizler. Bu süreçle sıradan insanı, insanlığın yüz yıllara dayanan birikiminden koparmakta, onu çaresiz bir şekilde yalnızlaştırmaktadır (Yılmaz, 2007: 227).

(32)

Medyanın sahte dünyası, medyanın egemen kültürü büyük sermayedar egemenin dili, otoritenin dilidir. Bu egemenlerin medyadaki hâkimiyeti insanlığı, topluma ve dolayısıyla kendisine yabancılaştırmaktadır

1.1.1.3. Medyanın Toplumsal İşlevleri

Sosyalleşme, bireyin toplumun onayını alarak yaşayabilmesi için gerekli bilgileri edinim sürecidir. Birey, sosyalleşme sayesinde yalıtılmışlıktan kurtulur ve “Ötekilerle” etkileşime girer. Etkileşim sırasında bireyin kaygı içerisinde olmaması, bu sosyalleşmenin sağlıklı olup olmadığının göstergelerinden biridir (Gürel,2007: 119).

Köknel’e göre ise kişinin içinde doğup yaşadığı, büyüyüp geliştiği toplumun bir üyesi olmasına toplumsallaşma (sosyalleşme) denir. Bu süre içinde, kişi içinde doğup yaşadığı toplumun dinini, dilini, gelenek, görenek ve törelerini, kültürünü, değerlerini ortak amaçlarını tanır, anlar, öğrenir ve benimser. Toplumsallaşma, bebeklikte başlar, ufak çocukluk dönemi ve gençlik çağında hızlı bir gelişme gösterir. Gençlik çağında kişilik oluşmasına yönelir. Genç, toplum içinde kendini aramaya, kişilik sınırlarını belirlemeye başlar, kim olduğunu ne olacağını nelere değer verip bağlanacağını, amacının ne olduğunu toplumdaki yerinin neresi olduğunu bulmaya çalışır. Bilinçli ve bilinçsiz olarak kişiliğini oluşturur. Bu oluşum içinde özdeşleşme yapar, özerkliğinin, özgürlüğünün, sorumluluğunun dengesini kurar (Köknel, 1995: 91).

Medya araçları içerisinde, bireyin sosyalleşmesine en çok etki eden araç televizyon olsa gerektir. Çünkü sıradan insanı, insanlığın yüz yıllara dayanan birikiminden koparmakta, onu çaresiz bir şekilde yalnızlaştırmaktadır (Yılmaz, 2007: 227). Toplumsal kültüre yabancılaşan birey, televizyonun dünyasında onun çizdiği sınırlara hapsolmaktadır.

Bazı araştırmacılar televizyonun çocukları olumsuz olarak etkilediğini, saldırgan davranışlara yol açtığını, araştırmalarıyla ortaya koydukları gibi, televizyonun 15 saatlik bir pazar günü programında 60 kadar saldırı ve cinayet sahnesi saydıklarını ifade etmişlerdir (Korkmazlar,1995: 81).

Bireyin sosyalleşmesinde televizyonun işlevi, aile ile neredeyse eşit bir noktaya gelmiştir. Televizyon gönderdiği görüntüler aracılığı ile kişilik yapısını şekillendirir. Bireyler televizyondaki görüntülerle empati kurarlar. Çünkü o gerçeğin kopyasıdır.

Televizyon iletişim araçları içerisinde aynı anda en fazla duyuya hitap eden araçtır. Aynı zamanda televizyonun bir başka özelliği kolay ulaşılabilir oluşu nedeni ile

(33)

gündelik hayata hâkim olması ve bireyin zamanının büyük bir kısmını işgal etmesidir. Başlangıçta televizyon yayını izleyicilerin boş zamanlarına ayak uydururken, erken tarihlerden itibaren yayınlar izleyicilerin zamanını yapılandırmaya başladı. Televizyon gündelik yaşamın zaman belirleyicisi oldu. Daha altmışlı yıllardan yetmişli yıllara geçildiğinde boş zamanın artmasıyla (1960’tan1970’e yüzde 10) ev alanında geçirilen zamanın % 58' lere ulaştığı göze çarpıyordu (Gürel, 2007: 119).

Çocuklar televizyondan çok erken etkilenmeye başladılar. Artık hemen hemen her evde televizyon var. İki yıldır sürdürdüğümüz bir araştırmada bir çocuğun televizyon karşısında geçirdiği günlük zaman dilimi 3 saat iken bu yıl ortalama 4,5 saat olarak bulduk. Bu, haftada ortalama yirmi beş otuz saat eder. Basit bir hesapla da on sekiz yaşına gelinceye kadar bir çocuğun yaklaşık 17.000 saatini televizyon karşısında geçirdiğini bulabiliriz. Zamanlarının çoğunu televizyon karşısında harcadıkları için çocuklar yaşıtlarıyla oynamak, becerilerini geliştirmek gibi aktivitelerden uzak kalmaktadır (Korkmazlar,1995: 81).

Duygusal etkileri önemseyen kişiler medyadan daha çok mağdur olmaktadırlar. Öyle ki televizyondaki şiddet programlarını yoğun bir şekilde takip eden izleyicilerin çoğu, yalnızca televizyonda değil gerçek hayattaki acı çeken insanların sorunlarından da etkilenmemektedirler. (Kutoğlu 2007: 218).

Amerika’da 1991 yılında yapılan Berkley Pop Culture Protesm’deki anketin bir sorusunda 4-6 yaş arası çocuklara şu soru sorulmuştur: Hangisini daha çok seversiniz, televizyonu mu yoksa babanızı mı? Sorusuna verdikleri cevap genellikle yüzde elli dört ile “televizyon” olmaktadır (Kutoğlu 2007: 218).

Yüzyılın birinci yarısında geleneksel olarak toplumsal sınıfı, bireyin yaşama şeklini ve dolayısıyla da bireyin kimliğini belirleyen faktör iş ve meslek iken, yüzyılın ikinci yarısında bireyin toplumsal kimliklerinin temeli olarak boş vakit uğraşları ve tüketim alışkanlıkları önem kazanmaktadır (Kılınç, 2007: 84).

Değişen zaman şartları toplumsal hayatı ciddi anlamda farklı bir konuma getirmiştir. Yeni toplumsal görüntü, yeni sosyolojik kavramlarla ifade edilmiştir. Günümüzde toplumsal değişimin geldiği noktayı ifade eden en popüler kavram da “Postmodernizm” kavramıdır.

Postmodern, yaşamın gerektirdiği şey, şimdinin tadını çıkarmaktır. Gelecek planları yapmadan, geçmişi sorgulamadan, sadece şimdi yaşanan her şeyin en üst

(34)

seviyede tadını çıkarmak, her şeyden haz almayı denemek ve tüketmek, insanın mutlu olabilmesi için yapılabilecek tek şeydir. Bağlılık ve sorumluluk yoktur (Kılınç, 2007: 98).

Bu bağlamda ileri kapitalizmin bir meta olarak ürettiği postmodern insan, hedefinde her şeyi tüketmek olan sorumsuz bir insandır. Toplumsal değişimden nemalanan kapitalizmin sermayedarına en önemli hizmeti medya sunmaktadır. Geçici haz ve mutluluk peşinde koşan bir toplum, reklâmlar aracılığı ile üretilmekte ve modern teknoloji bu topluma sunulmaktadır (Trend, 2008: 84).

Kapitalizmin dili istektir. Giyecek, yiyecek ve kalacak yere duyulan ihtiyaçla başlar ve Godiva çikolatasına ve Gucci kot pantolonuna duyulan arzuyla biter. Çağdaş toplum ihtiyaç duyduğu şeyle istediği şeyi karıştırmaktadır. İnsanların hayatta temel şeylere ihtiyaçları vardır. Masaya koyacak kadar yiyecek, sizi gün boyunca idare edecek giysi, gidecek sıcak ve güvenli bir yer ve arkadaşlarla sizi seven bir aile. Ama reklam dünyası ve tükettiğimiz medya bizi ve çevremizdeki insanları hayatta mutlu olmak için-gerçekten yaşamak için çok fazla para eden şeylerin gerektiğine inandırır. Yani eski Corolla’nın iyi olduğuna ama sizin gerçekten istediğinizin yeni bir Benz ya da Carrera olduğuna (Trend, 2008: 84).

Sonuç itibariyle medya insanoğluna bir dünya sunmaktadır. Ama bu dünya nasıl bir dünya? Bugünkü medya kuruluşları, yaşanılan yaşanılması gereken gerçek dünyayı değil medyanın kendilerine göre yarattıkları düzmece bir dünyayı yansıtmış olmaktadırlar (Mills,1974: 441).

Topluma bir dayatma olarak sunulan yeni dünya tarzı veya yeni toplumsal yaşam şekli, toplumsal alanda bireylerin kültürel bunalıma girmelerine yol açmaktadır. Toplumsal düzenlerini bozarak kendi toplumlarına yabancılaşmalarını getirmektedir. Böylece insanlar tekrar geriye, kendi kültürlerine bile dönememekte ve dönüşü olmayan bir yola girmektedirler.

1.1.2. Şiddet Kavramı

Okullarda görülen şiddet olayları ve nedenleri üzerinde düşünmeye, şiddetin tanımıyla başlamak yararlı olacaktır. Bu alanda birçok tanım yapılmakla birlikte genel olarak şiddet, güç ve baskı uygulayarak insanların bedensel veya ruhsal açıdan zarar görmesine neden olan bireysel veya toplu hareketlerin tümüdür (Gökçakan, 2005).

(35)

Şiddet pek çok kişinin gördüğü zaman adlandırabileceği; ama açık bir şekilde tanımlamakta zorlanacağı bir kavramdır. Pek çok tanım fiziksel incinme veya ölüm üzerinden geliştirilmektedir (Çöloğlu, 2010: 24).

Ali Püsküllüoğlu’nun Türkçe sözlüğü ise şiddetin günümüzde kazandığı yeni anlamlara da yer vermekte ve karşıt tutum ve görüşte olanlara kaba kuvvet kullanma, sert davranma, sertlik, şiddet olayları ise insanları sindirmek korkutmak için oluşturulan olay ya da isimler olarak tanımlanmaktadır. (Ünsal 1996: 29)

Gerbner ve Gross ilk yetiştirme çözümlemesi çalışmalarında; “Fiziksel gücü silahlı ya da silah kullanmadan, kişinin kendisine ya da başkalarına karşı kurbanın kendi rızası dışında, acı verecek şekilde incitilmesi, öldürülmesi ya da olayın bir parçası olarak kurban olacak derecede tehdit edilmesi unsurlarının açık ifadesidir.” (Aktaran Özer, 2007: 301).

Şiddetin en çok kullanılan tanımı Gerbner tarafından yapılmıştır. Gerbner’in televizyon şiddeti tanımı, fiziksel şiddetin fiili veya tehdidi üzerine odaklanmaktadır. Gerbner şiddeti şöyle tanımlamaktadır: “ Silah olsun veya olmasın kendisine veya bir başkasına açıkça gösterilen fiziksel güç, birisinin iradesine yaralayıcı veya öldürücü olacak şekilde zorlayıcı hareket.” (Çöloğlu, 2010: 27).

Gerbner ve arkadaşlarının şiddet konusundaki değerlendirmelerini de şu şekilde belirtmek mümkündür: “Televizyon şiddeti, çoğu zaman beyaz ve erkek iktidarının yansıtıcısıdır. Daha da önemlisi global pazara bağlı bir endüstriyle program içeriği bağının temelini oluşturan büyük bir buzdağının en uç noktasında yer almaktadır. Bu ilişki çoklu medya ve bazı kanalların moda söylemiyle gizlenmektedir” (Özer, 2007: 307).

Gündelik yaşamda belki de kötülükten çok iyilik yapacak olan insanlar, milyonlarca insana emir verebilecek ve en yıkıcı silahları kontrol edebilecek iktidar mevkilerine geldikleri zaman, son derece büyük zararlar verebilirler (From, 1995: 22).

Günümüzde resmi olarak devletler eliyle kitleler üzerin de uygulanan büyük şiddet operasyonlarına baktığımızda silahların yıkıcılığından çok kontrolsüz iktidarın yıkıcılığını görmemek mümkün değildir.

Sevgi ve şiddetin kaynağını kayda değer bir şekilde tahlil eden From bu konuyu şu şekilde ifade ediyor: “İnsanlığın başındaki en büyük tehlike, suçlular ya da sadistler değil, elinde olağandışı güçler bulunan sıradan insanlardır” (From, 1995: 22).

(36)

Çok farklı tanımları olan farklı isimler altında (şiddet, agresiflik) anılan kavram, genel olarak başka bir insana zarar vermeye yönelen davranış olarak tanımlanmaktadır (Çöloğlu, 2010: 24).

Tanım zamanla organizmadaki maddi yaralanmaları gözeten yapısından farklılaşarak alanını genişleterek yeni tanımlar getirmiştir. Örneğin Anu Mustonen ve Lea Pulkkinen “Psikolojik şiddetin de bu tanımlara dâhil edilmesi gerektiğine inanmaktadır (Çöloğlu, 2007: 25).

Araştırmalar şiddet izleyicisinin muhtemelen agresif tavır ve davranışı öğreneceği yedi bağlamsal özelliğini tespit etmektedir: Birincisi çekici bir fail (suç işleyen kimse) agresifliği öğrenme ve taklit etme riskini arttıracaktır. Sosyal öğrenme teorisine göre çocuklar ve yetişkinler kendilerine, çekici olan rol modelleri örnek almaktadır. İkincisi şiddetin nedenidir. Bu, çok önemli bir konudur. Bilimsel gelişme teorisine göre onaylanan şiddet hareketleri, izleyici agresifliğini kolaylaştırmaktadır. Üçüncü olarak tabanca, bıçak gibi silahların sunumu. Bu da izleyicinin agresif tepki gösterme ihtimalini arttırabilir. Dördüncüsü şiddetin gerçekçi sunumu izleyicinin agresif tavır ve davranışları öğrenmesini sağlayabilir. Bu sonuca göre çizgi filmlerin göreceli olarak zararsız olduğu söylenebilir. Ancak bu konuda yapılan bazı araştırmalar bu görüşü çürütür niteliktedir. Beşinci olarak sosyal öğrenme teorisine göre ödüllendirilen davranış, cezalandırılan davranışa göre daha çok taklit edilir. Altıncısı kurbanın fiziksel incinmesi ve acısının gösterimi izleyicinin agresif davranışı öğrenmesi ihtimalini düşürebilir. Son olarak mizahi bir şekilde izlenen şiddet, izleyicinin agresifliğini arttırabilir ( Çöloğlu, 2010: 28).

Çoğunlukla eğlence programlarından farkı kalmayan televizyon haberciliğinin pekiştirdiği şiddet mantığı toplum tarafından benimsenir. Çünkü bir demokrasi için şiddet kullanmaya devam etmek bir gerekliliktir. İşte bu şekilde şiddete halk tarafından yetki verilir. Barbara Whitmer, “Şiddet; iktidar, güç ve otoriteden ayıran şey araçsal karakteridir, bir olgu olarak şiddet güce en yakın olan şeydir.” diye belirtir. Whitmer, “Diğer araçlar gibi şiddet araçları da doğal gücü sonunda, gücün yerini tutana kadar artırmak için tasarlanmıştır.” şeklinde bir sonuca varır (Aktaran: Trend, 2008: 91).

Sonuç itibariyle insana fiziksel ve ruhsal zarar veren her edimi şiddet olarak değerlendirebiliriz (Ünsal, 1996: 29–32).

(37)

Şiddet, maalesef toplumun her kesiminde kendisini göstermektedir. En ilginç olanı da şiddet içeren olayların haberlerine ve görüntülerine gençlerin, çocukların çok kolay ulaşabilir olmalarıdır. Bu konuda endişe veren bir başka konu ise pek çok medya akademisyeninin şiddeti izlemenin şiddet doğurduğunu ileri sürerek bu yönde destekleyici görüşler ileri sürmeleridir.

1.1.2.1. Şiddet Kültürü

Şiddete giden tüm bu kültürel yollar tek bir temel gerçeğe işaret eder: İnsanlar korku, travma ya da karşılanmamış ihtiyaçlarla karşılaştıkları zaman şiddete başvururlar. Şiddeti bunlarla başa çıkmanın bir yolu olarak görürler. Medyada şiddetle ilgilenen insanlar için sorun, şiddet temsilleriyle gerçek şey arasındaki ilişkinin ne olduğudur. Medyadaki şiddet, sorunu daha da kötü hale mi getirir, yoksa bazı kişilerin iddia ettiği gibi insanların saldırgan davranışa olan eğilimlerini azaltır mı? (Trend, 2008: 52).

Toplumumuzda en çok gözlemlenen şiddet türü, karşılanmamış ihtiyaçlar için oluşturulanlardır. İnsanlar ihtiyaç duyduklarını elde edemedikleri zaman vurma, kırma, yıkma yolu ile elde etmeyi amaçlamaktadırlar. Bu durumun gençler arasındaki en büyük taklit kaynağı ise televizyon kanallarındaki mafya içerikli dizilerdir.

Televizyonlarımızda ne yazık ki şiddet öğesi içeren filmler ve görüntüler sıklıkla sergilenmektedir. Araştırmalara göre Türk insanı günde 4 saat televizyon izlemektedir. Yine araştırmalara göre Türk televizyonlarında gösterilen filmlerdeki şiddet unsurunun % 62 olmasıyla (prime time) dünya standartlarına göre “doyum” noktasına ulaşmıştır. Bu da prime time’da saat başı 32 şiddet sahnesinin gösterildiği manasına gelmektedir (Baltaş, Baltaş, 1997: 43).

Şiddete yönelik uygulanabilir planların eksikliği, sorunun artmakta olduğunun fark edilmesiyle daha da can sıkıcı hale gelir. Dijital efekt teknolojilerindeki yeni gelişmeler bilgisayar oyunlarının patlaması ve kar güden medya holdinglerinin gittikçe artan birleşmeleri benzeri görülmemiş bir vahşetle şiddeti zorlamaktadır (Trend, 2008: 16).

Şiddet içerikli yayınların saldırıları ve toplumda açtığı onulmaz yaralar karşısında toplum neden bu kadar duyarsız, neden çaba sarf etmiyor, sormak gerekir. Şiddet imgelerinin artış miktarı karşısındaki çabalar çok cılız kalmaktadır. Bazı analistler medyadaki şiddet estetiğinin yalnızca izleyicilerin mevcut şiddet isteklerini tatmin

(38)

ettiğini öne sürmektedir. 1960’larda antropolog Karl Lorenz, sahip oldukları ilkel içgüdülerin insanların uyarıcı deneyimler aramalarına neden olduğunu ileri sürmüştür. George Gerbner “yetiştirme kuramı” adını verdiği kuramında izleyicilerin şiddet eşiklerini artıran ve aradıkları programların yoğunluğunu yükselten daha güçlü şiddet tasvir şekillerine alıştıkları sonucuna varmıştır. Dolf Zillmann da makalelerinde ve araştırma yazılarında benzer iddialarda bulunmuştur. Bu bağlamda, bazı araştırmacıların, medyadaki şiddetin izleyicilere komedi ya da yarışma programları gibi televizyon formatları kadar çekici gelmediğini öne sürdüklerini belirtmekte fayda vardır (Trend, 2008: 13).

Yapımcılara göre medya bir ticarettir. Eğlence ve haber endüstrisinin birincil gündemi izleyicilerin dikkatini çekmektir. Kâr yapma isteği, medyanın ideolojik ahlakî ya da toplumsal sonuçları konusundaki endişelerin önüne geçer. Bu bakış açısı genellikle ifade özgürlüğü ve serbest bir piyasa yararına olan uygulamaları savunur, çünkü kendi çıkarlarına uygun olan budur ya da medyada şiddetin yalnızca günümüz toplumunu yansıttığını iddia eder ki, bu iddia toplumda var olan şiddet talebi olarak ortaya çıkmaktadır.

1.1.2.2. Şiddeti Ortaya Çıkaran Sebepler

Şiddetin işyerinde ve toplumsal yaşamda nasıl sunulduğu ve nasıl kabul gördüğü önemlidir. Şiddet eğer şiddete maruz kalanlar tarafından meşru görülüyorsa, şiddet olmaktan çıkarak, bir alışkanlığa dönüşmektedir. Bundan daha önemlisi şiddet genellikle bir yaşam biçimi olarak benimseniyorsa, sorun olarak görülmemektedir. Tam aksine bir yönetim tarzı ve üslubu olarak değerlendirilmektedir. Bu gibi durumlarda şiddet, sorun çözmenin bir aracı olarak kabul görmektedir.

Çocuklar veya bireyler, yaşamlarının önemli bir kısmını okullarda geçirmektedirler. Bu nedenle okul, bireyin yaşamında ve sosyalleşme sürecinde merkezi düzeyde bir öneme sahiptir. Diğer bir ifade ile okul, özellikle aile kurumundan sonra, bireylerin toplumsal beklentilere uygun sosyal davranış kazanmalarında ikincil sosyalleştirici bir unsur olarak önemli bir işlevi yerine getirmektedir.

Okulda şiddet kavramı ise, okul ortamı üzerinde olumsuz süreçler üreten, öğrencilerin öğrenme süreçlerine zarar veren, onların gelişimlerini engelleyen, saldırgan ve suç benzeri davranışlardır (Earged, 2008: 68).

Şekil

Grafik 1: Konya'da Ortaöğretimde Öğrenci Sayıları (14 - 17)
Tablo 10: Aile Yapısı
Tablo 20: Medyanın Tutum Ve Davranışlar Üzerindeki Etkisine Olan İnanç
Tablo  36:  Eğitim  Kurumlarına  Göre  Orta  Öğrenim  Öğrencilerinin  Şiddet  İçeren  Dizileri İzleme Sıklığı
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

The focus of our research is to determine the degree to which students studying in high school schools in Nicosia, especially our population, are affected by the violent images

SHM: Sexual Health Model (Cinsel Sağlık Modeli); BISF-W: Brief Index of Sexual Functioning for Women (Cinsel Fonksiyon Kısa İndeksi - Kadınlar için); FSDS-R: Female Sexual

durum bizim hastalarımız için irdelendiğinde, dü- şük eğitim seviyeli grupta hastaların hiçbiri dokto- runun onlar için güzel ve farklı giyinmesini iste- mezken, yüksek

Although people in the United States may expect 69.3 years of healthy life, this figure ranks 29th in the world in terms of disability-free life expectancy.. The United Stales

Kurtlar Vadisi Pusu dizisini çok izleyenlerinin, hiç izlemeyenlere ve az izleyenlere göre; daha fazla acımasız ve tehlikeli dünya algısına ve suç korkusuna sahip olduğu;

Aynı anda geniş bir kitleye hitap etmesi yönüyle etkili bir eğitim aracı olarak görülen televizyon, dil öğretimi ile ilgili çeşitli çalışmalara konu olmasına

Akademik Birimler, Araştırma ve Uygulama Merkezleri, Bilim, Eği- tim, Sanat, Teknoloji, Girişimcilik, Yenilikçilik Kurulu (Gazi BEST), Araştırma-Geliştirme Kurum

1) Akademik takvimde 7-20 Aralık ara sınav tarihi olarak belirtilmiştir. 14 haftalık dersi tamamlamak için 7-12 Aralık tarihleri arasında derslere devam edilecek,