• Sonuç bulunamadı

Başlık: DiN VE TOPLUM İLİŞKİLERİ ve DİNİ GRUPLARYazar(lar):TAPLAMACIOĞLU, MehmetCilt: 13 Sayı: 1 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000000338 Yayın Tarihi: 1965 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: DiN VE TOPLUM İLİŞKİLERİ ve DİNİ GRUPLARYazar(lar):TAPLAMACIOĞLU, MehmetCilt: 13 Sayı: 1 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000000338 Yayın Tarihi: 1965 PDF"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

DiN

VE TOPLUM

İLİŞKİLERİ

ve

DİNİ

GRUPLAR

Prof. Dr. Mehmet T APLAMACIOGLU

Büyük tarihi medeniyetleri yapan toplumlanlır. Toplumlar da sırası gelince, kendilerine has kültür ~'alışmaları ile bütünlenil' ve örgütlenirlcr. Ne uygarlık nede toplum yalnız başına var-lığını devam ettiremez. Tarihçinin medeni gelişmeyi yorumlama ve inceleme çabası, belirli bir uygarlığın taş'ıyıcısı olan toplum üzeribnde yapılacak sistematik bir araştırma ilc kolayla-şabilir. Bu metot yardımıyla belirli bir tarihi grubu karakterize eden nitelikler hakkında bilgi edinilmiş ve aynı zamanda bütün toplumlarda ortaklaşa nitelikte olan yapıcı elemanlara alı-şılmış olacaktır. İnka İmparatorluğu, Mısır ve isra il kırallıkları gibi tarihi toplumlar sonsuz çeşitleriyle bir gruplar ve kurumlar yığını olarak görünürler. Bütün bunlar birleşmiş, kaynaş-mış tek parça birer bütündürler. Durum yakından incelenirse, görünüşte basit olan bir top-luluğun gerçekte ne kadar karmaşık ve karışık bir yapı ve karakterde olduğu kolayca anlaşı-lır. Her toplum geçici veya sürekli, örgütlü veya örgütsüz, tecanüslü veya tecanüssüz, büyük veya küçük çok sayıda grupları sincsinde barındırır. Bu gruplar kök, yapı ve amaçları bakı-mından farklı olabilirler. Bir kısmı tabii akrabalık bağları ile birleşmişlerdir. Başkaları serbest veya örgütlü cemiyet ve derneklerdir. Bunlar ortaklaşa bir tecrübenin bir araya getirdiği kim-selerdir. Şüphecilerin en koyusu bile başlangıcını dini kaynaklara borçlu olan veya davranış-ları dine dayanan toplumsal grup veya birliklerin varlıklarını kabul etmek zorunda kalrruşlar-dır. çoğu zaman dini tecrubeden gelen tepi ve tepkilerle grubun bağlantısı artar ve kuvvet-lenil'. Bazan dini kavram, tören ve eylemlerin evrimi dini grubun arzu ve ihtiyaçlarına bağlı kalır. H.Hoghin son zamanlarda yayınlamış olduğu bir eserde dinin toplumsal ilişkileri empoze etmekten daha çok bu ilişkileri aksettirdiğini söylüyor. Bununla beraber aksettirme (yansıtma) eylemi ..:orlama yani empoze etmeyi bertaraf etme..:. ller ne kadar çoğu zaman etnik, ve poli-litik grubun (aile ,millet, Devlet) yapı ve karakteri dini kavram ve eylemi yani inaç, tapınma ve törenleri tayin ederse de karizmatik kişiler (hidayete erenler) ve onları yakından izleyenler medeniyet tarim yolu ilc tipler üzerinde derin değişiklikler yapar ve hatta toplum gruplarınııı yeni tiplerini meydana çıkanl'lar.

Fizik ve kültür antropolojisi ile sosyoloji, toplumu yapan grupların tarihi gelişmesinin, mahi-yetini ve çeşitli olduğunu göstermiştir. Her kesin üzerinde anlaştığı önemli bir bıilümlemeye göre d'ni gruplar, tabii ve kurueusu olan gruplar olarak ikiye ayrılır. Sami dinlerin tanınmış u..:ma~ı-larından biri olan Robertson Smith'e göre her insan kendi istek ve ve seçimi dışında sadece i-çinde doğma ve büyüme olayları sonucu bir tabii grubun üyesi olur. Bu kimse lıaba, oğul,kar-deş, hemşire gibi ilişkilerden doğan tabii bağlardan vaz geçmek istese bile yine bunların etkisi altındadır. tIkel ve ileri seviyede gelişmiş bir uygarlık veya toplumda fertler, kendilerin-den bağlılık bekleyen birlikleri kendi istekleri ile kurabilecekleri gibi önceden mevcut olanla-rına sonradan da katılmış alabilirler. Tabii ve sonradan kurulmuş gruba karşı ferdin gösterdiği

(2)

14 DİN VE TOPLUM İLişiKLERi VE DiNi GRUPLAR

bu iki türlü bağlılık yani dini ve tahii bağlar ya birbiriyle bağdaşabilir yahut her iki~i de tekel-ci kalabilir. Sonuncu duruma, yeni gruba bağlılığı tayin eden sebebin dini olduğu hallerde rastlanır.

TABİİ VE DİNI TEŞKİLATlN AYNI OLMASı HALİ

(Özdeş gruplar)

Her toplum büyüklü küçüklü bir takım gruplardan kurulmuştur. Bunlardan bazıları Ta-bii birliklerdir, yani üyeleri kandaşlık, komşuluk ve arkadaşlık dolaysiyle birbirlerine bağlan-ıruşlardır. Aile, klan ve kabile üyelerinin karşılıklı ilişkilerini biy~lojik,fizik ve toplumsal etken-ler tayin eder; köy, kasaba ve siteler halkı coğrafi ctkenlerle birbirlerine bağlanmışlardır. Bu etkenler sosyolog için Lirer araştırma temelidir. Çeşitli uğraşma ve çalışmalar bu te-mele yeni kuvvetler katarak onu güçlü ve etkili kılarlar. Uygarlığın en ilkel basamaklarında bile besin arama, sığınak alet ve ~ilah yapma, avlanma vc savaş gibi ortaklaşa çalışma ve ilgilenmeler tabii Lir grubun üyelerini sıkıca birbirine bağlar. Kandaşlık guruplarınd ••-ki üyelerin gerçekten akraba olmaları veya kendilerini o gözle görmeleri ve~e başkalarına öyle görünmesi okadar önemli değildir. Tabii grunun etkinliğini artıran ek etkenler arasında en önemli ve bizim için özel bir ilgi konu~u olanı, şüphesizki, din bağğıillr. Gerçekte tabii bir gruLun dini tutumunu tayin eden iki etken v:ırdır.

ı -

Kutsalı anlatan kişisel bir tecrübe

2 - Gelenek

Birinci etken çok güçlükle açıklanabilen bir temel veridir. Bunu, içinde yaşamlan ortam, iklim ve diğer dış şartların yankısı saymak veya bu temel veriyi onların etkilerine yormak mümkün değildir. Dini tecrubenin neden bu kadar çeşit, ayrıntı ve ayrılıkları vardır sorusu bugüne kadar cevapsız kalmıştır. Ve ilerde de cevapsız kalacağı büyük Lir ihtimal dahilindedir.

İkinci etken birinci etkenden daha oynak ve esnek olup değişmesi sanıldığından daha ko-laydır. Dini gelenek ilkel bir uygarlık seviyesinde bile her vakit değişebilir ve gelişebilir. Psiko-lojik bakımdan olduğu kadar üyelerinin karakteristik dini tecrübesinin }aratttığı şekil bakı-mından da bu iki etkenle, tabii grubun dini tutumunu tayin eder. Akrabalar aynı efsaneleri anlatır, aynı törenleri yapar, aynı gelenekleri' korur ve aynı tanrı yorumcusunun öğüt ve yü-nergesini (Direktifini) dinler ve izlerier. Başka deyişle ortaklaşa din ve tapınma bütün anla-ıruyla yalnız ek bir bağ değil, grubun biyolojik nitelikte olmayan, çok güçlü ve önemli bir bağ-lanma ve kenetlenme aracıdır. Burada insaılarırı maddi ve manevi ilgilenme ve uğraşmaları ara~ındaki ilişkileri tartışacak değiliz. Dinin kavram, eylem ve törenleri, tabii grubun tek parça ve tek düzen bir hale gelmcsini sağlıyan büyük ve belki de kesin sonuçlu bir kuvvet kayna-ğıdır. Akrabalık grupları, toplumsal ve ekonomik birlikler olarak ta etüt edilmişlerdir. Fakat biz onların sadecc dini cephesi üzerinde duracağız.

Ayni tabii ve dini bağları paylaşması dolaysıyle ıızdeş diye adlandırılan gruplar için örnekler bulmak güç değildir. Eski Romada ailenin koruyueu tanrıları (Lares familiaris) aile üyelerini t~pluca tapınmaya çağırırdı ı. Bir kandaşlik grubu dini konusunu ve tapınma özelliklerini

i Roma dininde ruhanİ varhklar sınıfına Ları's derlerdi. Bunlardan bir kısmı ölülerin ruhları idi ve görevleri kütülük yapmaktan ibareııi. Bunlara Lares Coınpitales denirdi. Aynca evi koruyan Ata Ruhları vardıki bıınlarada, Lares familaires denirdi. Bu somıneulara ayın belirtili günlerinde ve evlenme sırasında Tören yapılır ve tapıhrdı. Bu büliimleme bizdeki En'ahi habise ve Ervahi tayyibe (Iyi ve kötü ruhlar) fikrine uyar. Fıransızcadaki Les espriı .• h'ısıiles ve ıes espriıs bicnı;•.illanls ayrım. böyle bir düşüncenin mahsiillüdür.

(3)

DiN VF: TOPLUM iLi'iKiLEHi VE DİNİ GRUPLAH

15

yalnızca bir gruba (Klan, Aile) hasreder ve başka akraba hirlikleri ile (Aynı klanın başka bir ailesi, aynı kabilenin başka klanları) Lu nitelikleri paylaşmazsa o zamaıı kapalı. bi,. özıleş grupla karşılaşılır. Tersine, dinin efsane, inanç, eyleim, törensel yürüyüş ve dernekleri birbirinden ayrı iki kabilenin üyeleri tarafından paylaşılabilir ve tekelci bir durum arz etme-yebilir. Öte yandan tek bir kabilenin ayrı din törenleri ile muhtelif gruplara bölünmesi de müm-kündür. Nerede Bu iki etkenin birleşmesi kabile sınırları içinde kalırsa orada toplumsal ve dini gruplanmaların özdeşliği var de'mektir. Bu bölünmenin kabile sınırları içinde kalmadığı yer-lerde ;se başka bir prensip işe karışır ve orada "iyasi önder dışında bir diııi öndere bağlılık duygusu kendiliğinden doğar. Bu ikinci tip gruplanmaya özgül dini grup veya sırf dini grup (groupe specifiquemcnt religieux) ve bazanda dinden doğan grup denir.

Sırf dini grup yahut dinden doğan grup, özel hir gruplanma şekli olarak daha büyük bir toplumsal ve politik' birlikte (kabile veya millet) yer alan veya birbirine henzemiyen etnik ve politik grup mensupları tarafından tutulan bir din olarak görüniir. Muhtelif kabile ve ulusları içine alaıı evrensel dinler dinden doğan gruplarııı en tipik örnekleridir.

Bu türlü topluluklar, "Dinden doğan" gruplar başlığı altında toplanır. Fakat ilk konumuz üye-leri birbirine hem dini hemde tahii bağlarla bağlanmış özdeş gruplar olacaktır. Güdülen amaca göre bu türlii toplumsal birlikler üç kategoriye ayrılırlar: akrabalığa dayanan kan grupları, komşuluğa dayanan yersel gruplar ve tabii ilgilere dayanan eemiyet ve demelkler 2.

Tabii ve özgür dini gruplar şeklindeki bölümlemenin kesin olarak bir kronolojik gelişmeyi ifade ettiği ileri sürülemez. Geniş anlamı ile evrensel nitelikteki dinlerin tarihte nisbeten daha sonra gelmiş olmalarına rağmen bu, böyledir. Özgül dini grup veya dinden doğan gruplara il-kel toplumlarda rastlandığı gibi din. ve topluma aynı şiddet ve kuvvetlı~ bağlılık duyan uygar-Iıklara bugün d!~rastlanır. lViesela Yunan, Roma, İbrani, Kelt., Mısır, İran, Çin, ve Krıstof Ko-lomhun keşfindeJl önceki Amerikan uygarlıklarında aile hem dini hemde toplumsalolan özdeş birliklf~rdi. Yunan, Asya, Eski Amerika ve Çin siteleri yine höyle dini ve toplumsal birlik-lerdi. Eski İbrani, Mısır, llabilonya, Asur, Hitit, İran, Roma, Çin, Japon, Meksika ve Peru top-lum ve uygarlıkları hem dini hemde siyasi örgütlerdi. Bu toplumlar küçük kabile ve yersel bir-liklerden devlete kadar giden bir birleşme ve kaynaşma süreci ile meydana gelmişlerdir. Bu gelişme Hemen her durumda orjinal mahiyette bir sosyolojik teşkilatın şekil değiştirmesini gerektirmiştir. Dini gelişmeler bu türlü gelişmelerle paralel gitmişti. Din ve toplum olaylarımn karşılıklı ilişkileri, din sosyolojisinin önemli bir tartışma konusudur.

TABİİ GRUPLAR

KAN VE DİN TEMELLERiNE DAYANAN GRUPLAR:

A - Aile (Famille)

Aile tabii, hukuki, toplumsal ve dini bağlara dayanan hir hirliktir.

Tarihin çeşitli devirlf~rinde bu bağlardan bir kısmı daha kuvvetlenmiş veva daha zayıfla-mıştır. Kan bağı gerçek veya saymaea akrabalıkla ilgilidir.

Hukuki bağlar, ailenin dağılmasını önler ve onu güçli.i kilar; Ailenin toplumsal yönü onun yö-netimini kolaylaştırır, devamını sağlar, mertebeler düzenini kurar ve onu dışarşıya karşı gür-büz ve tek parça bir birlik yapar. Bütün bunlara eklenen din bağı ise üstün değerler yardımıy-la başka türlü gerçekleşmesi güç olan aile üyelerinin daha büyük ölçüde kaynaşma,

anlaş-2 Rak Mehmet Taplamaeıoğlu. Genel sosyoloji, Sh. 23-29. Bu gruplara, süzü geçen eserde sırasıyla biyolojik, <"o;;rafi ye s,,"yolojik gmrlar denilmektedir. Bunlar kan, komşuluk, iş güç ye gürev birliğine dayamrlar.

(4)

16

PROF. DH. MEHMET TAPLAMACIOGLU

ma ve birleşmesini sağlar. Bu nitelikler sayesinde akrabalık alanı genişlemiş, Kamu düzeni sağlamlaşmıış ve din bağı olağan üstü bir gelişme göstermiştir. Bu evrim ve devrimler ise ailenin niteliklerinde önemli sayılan değişmelere yol açmıştır. Bir yandan ahabalık sınır-ları darlaşmış, öte yandan ailedeki otorite devlete geçmiş ve son olarak aile din bağlarından ayrılarak laikleşmiştir.

Aile kavramı tarih boyııll(~a sürekli olarak değişmiştir. Aile ana soyu, Baba soyu, baba erki, ana erk i merhalclerinden sonra babalıl. aile (Famille paternelle) sistemine varmış ve gü-nümüzde dini bağlardan da uzaklaşarak çağdaş aileyi meydana getirmiştir.

Aile de din sosyolojisi bakımından ilginç iki ana proplem vardır: Bunlardan biri baba ve ana erki bölümlemesi, ötekisi büyük ve küçük aile ayırımıdır.

i - Ana vaye baba erkine dayanan bölümlemenin din bakımından büyük önemi vardır. şöyleki ana erkine bağlı sistemin geçerlikte olduğu yerde kadın tanrılar tapınma k<musu olur. Baba erkinin geçerliktc olduğu gruplarda ise erkek taıırılar revaçtadır. Dilimizde bu iki sistemle ilgili çeşitli deyimler kullanılmıştır. Ana erkiııe, anaşahlık veya maderşahi aile (famil-le matriarca(famil-le) ; baba erkinin ise, baba şahlık veya pederşahi aile (Famille patriarcale) deyim-leri kullanılır. Giritte keşfedilen Mikcu Uygarlığında Ana erki, diger uygarlıklarda ise genel o-larak baba erki aileye rastlanır.

Bu iki sistem, tipik soııuçlar verir; mesela aua erkinin gerçeklikte olduğu grupta 'evlenen kocalar kendi aileleirnin hakimiyetinden çıkarak karılarının ailesİne girer ve onun bir üyes~ olurlar. Böylece akrabalık, miras ve soyadı mes'eleleri bu sonuca göre düzenlenir. Baba er-kinin geçerliktc olduğu grupta ise evlenen bir kadın koca tarafıııın hakimiyetine geçer. So-yadı, miras ve aile oteritesi hep baba erki sistemi göz önünde bulundurularak düzenlenir. Ayrı-ca belirtmek gerekil'ki baba erkinde erkek, ana erkinde ise kız çocuklar rüchanlıdır.

Aile ocağında yapılan törenleri, baba erkine bağlı ailelel'de baba, ana erkine bağlı olanlar-da ana yönetir. Bunun gibi baba oğluna, ana kızına bu törenlerin yönetimini öğretir.

Çağdaş aile baba erkine dayanan sistemden kaynağını alan bir tüzüğe kavuşarak babalık ve karı-koca sistemine varılmış, soyadı ve bazı konularda babaınn Rüehanlı sayılması gibi hafif bir eşitsizlikle çözüm yolu bulunmuştur.

. 2- Büyük küçük aile tipine gelince. özellikle küçük aile tipinin çağdaş ihtiyaçları karşıla-dığı söylenebilir. Küçük ailede iki kuşak yani ana, baba ve çocuklardan ibaret bir birlik balıis konusudur. Çağdaş sanayileşme gerekleri, mseken darlığı, geçim sıkıntıları ve benzerleri bu sonucu doğurmuştur. Fakat küçiik aile tipi tarih boyunca geçerlikte olan biricik aile tipi de-ğildir. Büyük tarihi uygarlıklarda küçük aile tipi bir istisnadır. Daha çok kan bağına dayanan büyük aileler yüzyıııar boyunca davam ctıniştir. giinümüzde tersine, büyük aile bir istisna-dır. Büyük aile, üye sayısı bakımından kalabalık olduğundan üretim, oterite ve din yönetimini sincsinde toplamakta idi. Bugün de bütün bu erkler devlete geçmiş olup aile dini nitelikten sıyrılarak laik bir statüye kavuşmuştur. Bu yiinden bir çok devletler medeni nikiihı mecburi, dini nikalıı ise ihtiyari kılmıştır.

Aile ve aile ocağı olan ev, çok tanrılı dinlerin geçerliktc olduğu gruplarda, içinde dini tören ve tapınmaların yapıldığı yerlerdir. Üyeleri arasında kan bağına f~klenen din birliği onları sı-kıea birbirine keııetlemiştir. Din bağı diğer hağlardan çok daha giiçlü, etkili ve dayanışma-lıdır.

Varlığına inanılan tanrılar hf~r vakit ailenin üstüne çıkmış ve çoğu zaman daha geniş top-luluklara malolmuştur. Fakat aile din törenlerinin merkezini teşkil eder. Bu kabilden olmak

(5)

...

---~---

--DİN YE TOPLVM İLİşKİLERİ VE DİNİ GRUPLAR

17

iizere orada topluca yemekler yenir, adaklar adanır, dualar edilir; Günlük, ayhk ve yıllık tören ve ta:JIlımalar düzenlenir.

Aile ocağı olan evler zamanla önem kazanmıştır. Çünkü buraları törenlerin yapıldığı, kurbanların kesildiği, ulularm gömüldüğü yerlerdir. Evin çeşitli semtleri özel hirer dinı anlam taşır. Evi koruyan özel tanrılar vardır. Ev eşyası ve aile üyelerinden başka ev tanrıları da mah-rem sayıldıklarından bir ycrden başka yen~ göç eden kimseler bu tanrıları da birlikte götürür ve başkalarının eline düşmesini önlerIerdi Kısaeası cv, çocuklarının doğduğu, evlenme tören-lerinin yapıldığı, üyelerin öldüğü ve gömüldüğü yerlerdir, Bütün bu tahiİ olaylar birer dinı tö-renle kutlanırdı. Çocuklara ad koyma ve yetişkin gençlı~rin erginliğini onaylama bir takım tö. renlere yol açardı. Bütün sop için önemli hizmetleri görebilme müsaadesi anlamına gelen er-dirme törı~ni ('fehis ayini - Rites d' initiation) her vakit dinı bir nitelik taşır.

Bazı ilkel toplumlarda aile ölü ve ulularının ruhuna tapıhr. Bunların iyiliklerini elde et-mek ve kötülüklerini önlemek üzere yapııim '~ylemler aile dininin karakrteristik örneklerini teşkil ederdi. Daha ilerlemiş toplumlarda ise atalara tapınma ycr alır. Mitolojik tanrılar yanın-da atalara tapınma "eülte des aneetres" eski uygarlıklarda da önemli bir yer tutar. Eski Peru,

.r

apon, Çin ve benzeri uygarlıklarda bu türlü inanç ve tapıııınalara rastlanmaktadır.

B. [(LAN (Clan)

Klan toplum şekillerinin en küçüğüdür. Fizikte atom, biyolojide hücre n2 ise sosyolojidc de klan odur. ondan daha küçük olarak sürünün ( horde) varlığı düşünülmekte ise de buğüne-kadar böyle bir insan grubuna rastlanmamıştır. Bağımsı:>: klan olduğu gibi Fratri veya kabile-ye bağla olarak da bulunur. Türkçede buna Sop denir.

Klan sözünün kökü Keltçeden gelir. Anlamı oğulolduğu halde İskoçyada kabile ve aileye mensububiyeti gösterir. Osmanlıea da Klan yerine semiye terimi kullanılırdı.

Klan kendilerini bitki, hayvan veya eşya ilc aynı cevhenlen gelmiş sayan bir insan top-luluğudur. Sösü geçen bitki hayvan ve eşyaya toterıı, bu totemle klan fertlerini hirbirine bağ-hyan ve hepsinde müşterek olduğu sanılan eevhere MANA denir. Mana kutsal dır. Onda hem sevilen hem sayılan ve korkulan güç ve nitelikler ,',:rdır. Bu güce çarpıcı kuvvet anlamınada TABU denir.

Klan hir çok bilginleree incelenmiştir. Son zaınanlarda ikinci elden olmakla beraber Dürkheim, Levy-Bruhl, Malinowsky, \Vestermarck ve Boas tarafından incelenmiştir.

Klanda yıkıcı bir iktisat si'itemi, Yemiş toplama, kara ve deniz avcılığı yanında çok ip-tidai bir tarım sistemi gı~çerliktedir. Klan iiyeleri dağınık yaşarlardı, Fakat toplantıları ritmik-tir; toplantılar ya yemiş toplama, av avlama veya iklim değişmesi sıralannda yahut sihrı ve dinı törenlı~r seh(~Liyle olur. Bazan bu iki türlii seb(~b birleşir; üycler hem ycmiş toplar veya av avlar hemde dinı tören yaparlar; daha doğrusu bu uğraşılar dinı tören sayarlardı. Klanm bu türlü toplanma ve törenine men~ek (Ritucl) denir. Klan da yeıııi~ toplama ye av avlama için ba?ı araçlar kullaııılır ki bunlar üyelerden hiçbirine ait olmayıp klalıll1 ortak malıdır.

Klanda iiyeler birbirine e~ittiL Sadece törenleri yöneten ve Mobung adı verilen bir ; aş vardır. Mobunglar nc gruhun haşı nede ayrı bir kişiliğe sahiptirler. Klanda yaş ve cins bakımın-dan ilkel hir iş bölümü vardır. Kadmlar tarlalarda çalışır, erkekler savaşa alışırlar. İhtiyarlar törenieri dii7.enler, yönetim Ye yargı işlerini yürütürler. Çoeuklarla kadınlar Klaııın kutsal iş-lerine giremezler. Ayrıca hir ihtiyarlar meclisi vardır. Klanda herşcy dinı bi,. rf~nge boyanmış-tır. Kutsalolan şey hem totem hem onun timsali olan şURİl\GA "Choııringa" henıde klan üye-leridir. Dinı törenler dört kısımdır: Verimlilik Töreni"lntiehiuma", Komünyon töreni, erdir-me töreni "Hite d'initiation" veya tekris ayını ve savaştır.

(6)

18 PROF. DR. :ltEHMET TAPLAMACIOCLU

Klanda i1giç olan yiin dış evlenme, kan kardeşliği ve potlaç gibi eylemlerin yine dini bir renk taşımalarıdır i.

Bu açıklamalardan anlaşılıyorki Klan gerçek ve sayıııaca bir kan bağma dayandığı gibi totemizm denilen dinin taşıyıeısıdır. Bu niteliğiyle klan kan ve din bağına dayanan tabii bir bir gruptur.

KOMŞULUK GRUPLAUİl\DA DİN

Köy ve Kentler:

Çok Tanrılı dinlı:r yer ve hülgelere güre tanrı sayısını artırmak ve türlerini ço~aIt.mak eği-limindedir.

Mitolojide tanrıların görev, şekil ve üzeııiklerine göıe bir sınıflama ve bölümleme söz konu-sudur: Savaş tanrısı, barış tanrısı, adalet tanrısı, aşk tanrısı, bereket tanrısı ve benzerleri büy-ledir. Bunlar yanında birde yer ve bölgelere göre tanrıları sınıflama vardır. Burada iki şekil dii-şünülebilir: Ya ulusal nitelikte bir tanrının belirli bir yerde özel bir saygı ve prestij kazanması veya böyle bir grubun kendine has bir tanrısı olmasıdır. Mesela bir şehrin koruyueu tanrısı, veya bir dağ ve pınar perisi bunlardandır. Yerse! ve bölgesel tanrılara buralarda yaşıyan grup-lar büyük bir saygı gösterir, tapar, görüşür ve danışırlar.

Rüylelikle yalnızca kan veya komşuluğa dayanan birIiler aynı zamanda din bağlariyla da birbirlerine bağlımırlar. Tapınma ve törenleri ya birlik önderleri doğrudan doğruya yönetir, yahut hu görevi yerine getirmek için bir ruhban heyeti kurulur. Tören ve tapınmalar hep bir-likte kutlanır. Eski dinlerde zaman zaman yersel birliklerce kutlanan bir takı~ tören, Sölen ve bayramlara rastlanır. Uunlar en ince ayrıntılarına varıncaya kadar düzenlenmiş ve tertip-lenmiştir. Çocuklarm aileden çıkıp yersel gruplarda görevalması erdirme töreni denilen özel bir takım eylemler sonunda gerçekleşir. gençler, ancak testlerini başarıp hemşerilik yemini et-tikden sonra gruba üye olabilirler.

Max web er din sosyolojisi içinde ~dıirsosyolojisi başlığı altında bütün şehir ve Kentleim taşradan gelen göçlerle kurulduj;unu yazar. Şehir ve kentlere yapılan bu akının çeşitli neden-leri vardır. Bunlar o devirlerde Şehir ve kentlerin kalın duvarlarının verdiği güven (Mal ve can emniyeti), sanayici ve tüccarlarla yapılması düşünülen alış veriş, tapınma ve tören ko-laylığı diye özetlenebilir yeni göçmenler buraya çoj;u zaman toplumsal şartlarını da birlikte getirirler. Şehir veya Kente gelen bir kimsenin aile veya klaııına ve özellikle dini inancına bağlı kalması mümkündür. Bunun açık anlamı bu kimsenin din ve toplum şartlarını berabe-rİnde getirmiş olmasıdır. nu takdirde göçmenin gerçek hemşeriliği söz konusu değildir. Tersine bu kimse ana yurtta bağlı olduj;u şartları burada davanı ettirmektedir. Biricik fark yer değiş-tirmiş ve başkalarıyla bir araya gelmiş olmaktan ibarettir. Bu şekilde kurulan şehir veya kente, Weberin deyimiyle DOGU Tİpİ ŞEHİR veya kent derler. Bu gruplamanın birde Batı tipi vardır. Burada şehire göç edenleriıı durumunda toplumsal ve dinı yönden değişiklikler olur göçmenler eski tanrı ve törennlerindeıı farklı hir site din ve törenlerine katılır ve mensup olduk-ları gruplarla mevcut bağlarını kopanrlar. Böylece şehir veya kent, eşi ve benzeri bulunmayan yeni bir toplumsal nitelik taşır. Doğu tipi kentlerin belirgin örneği eski Pekin~ şehri olduğu gibi, Batı tipi kentin örneği de Eski Girit ve Akdeniz kentlerinde görülür.

Şehir ve kente yerleşme, kişileri eskiden mensup olduğu grubun toplumsal ve dini bağla-rından kurtarır .. Gerçekten şehir Vi: kente yerle~enler, eski grupların geleneksel bağlarından

ve toprak köleliğinden kurtulur ve sıkı kuralların dar çerçevesinden çıkarlar. Bu arada

(7)

nİl'i VE TOPLeif İLİ'iİKLERi VE DiNi GRL"PLAR 19

ki grupta geçerlikte olan din törenleriyle bağlı kalmıyarak gerek toplumsal gerek dini gelenek-ler yerine göç f~ttikgelenek-leri şehir veya kentin toplum şartlarına ve dini törenlerine katılırlar. Bu açık-lamalar, göç eden kimselerin daha önce bağlı bulundukları grupla daha sonra katıldığı yersel ı;rubun görüş, gelenek, görenek, din ve törenleri arasında büyük farklar olduğunu gösterir i.

KANDAŞLıK VE KOMŞULUK ESASLARıNA DAYA~AN GRUPLARDA DiN

Kabile ve millet (Uruk ve Ulus)

Kabile, kan ve komşuluk bağına dayanan bir gruptur. Kabilenin de kendine has gelenekleri ve özel bir dini inancı vardır. Genel olarak çok tanrılı dinlere kabile dinleri (Religions tribales) derler. Yine kan ve komşuluk temellerine dayanan ulusal dinler çok gelişmiş tören ve tapnmala-rın belirgin örneklerini verirler. Mesela eski Mısırda Ammon Re Mısırın ulusal ve hatta impara-torluk tanrısı idi. Amon Re ilk önce yalnızca Menfis (Memphis) Şehrinin tanrısı idi, sonra bü-tün Mısır devletinin tanrısı oldu. Asur, ilkin yalnız Asur şehrinin tanrısı iken sonra bütün A-sur imparatorluğundaki tanrılarının başı oldu .Burada önemli olan taraf bu tanrıların mensup oldukları ülke ve ulusun hiricik tanrıları değil, fakat oradaki tanrılar topluluğunun haşı olma-larıdır. Mekke sitesinde Liit. Uzza ve Menat diye bir çok tanrılar vardı. Fakat Allah (Putpe-restlik devrine ait bir deyim olarak) bütün panteonun başı idi. Bu tanrılar tannsının ulus bü-tününün tanrısı olmak gibi üstün bir görevi vardı. O halde ulusal tanrİnın birinci niteliği mev-cut tanrıların başı olması, ik!nci niteliği ulus bütününün tanrısı sayılmasıdır. Meseiii Roma di-ni bir şehir didi-ni idi. Roma bir imparatorluk şeklinde genişledikten sonra Romaya hağlı Ak-deniz şehirlerinde yersel tanrılar yanında Roma tanrıçası ve dini de tapınak ve törenIerde yer aldı. Bu yönden Roma, askeri, siyasi, hukuki hir birlik olduğu kadar dini yöndende kopmaz halkalardan ibaret bir bütündü.

SONUÇ

Dinin tabii bağlara dayanan çeşitli gruplarla ilişkileri incelendikten sonra sıra din ve top-lumun gelişmesinde bu bağların arzettiği önem ve anlamı belirtmeye gelir. Dini ve tabii, bağla-ların hirbirine girdiği, sarmaş dolaş olduğu gruplar'da mevcut birleştirme gücüne işaret ettik. Toplumsal ve dini etkenler tam uygun bir karışım yaptığı oranda bu birleşme tamdır. Bu tak-dirde grubu birleştiren toplumsal görevler yüksek değerlere karşı bir bağlılığın ifadesi gibidir. Kısacası, görevler yarı dini bir anlam taşırlar. Burada mevcut bağları güçlü ve etkili kılan tö-ren ve tapınmaya ancak bir adım mesafe kalnuş demektir. Bununla beraber sosyolog, pozi tivist okulun yaptığı gibi görünüşe aldanarak dini tutum ve davranışları, toplumsal tutum ve davranışlarla aynı şey saymamalıdır. Aile ,Klan veya kabile gibi gruplar gerçekte toplumsal ve dini birer birlik olmak bakımından özdeş gruplardır. Fakat toplumsal ve dini birliğin anla-mı, hal ve zamana göre değı~ir. Aile birliği farazi dahi olsa hütün üyelerin hısımlığı inancına dayanır. Hukuk ve vecibcleri tesbit eden kurallar aile ortaklaşa yiiküınü duygusundan çıkar. Fakat temel ilke ,ferdin fertle olan ilişikleridir. Din konunusunda fertler arasındaki ;lişkiler ikinci derecede kalır. Üyelerin tanrılarıyla birleşme istekleri öyle önemli bir yer tutar ki asıl dini birleşmenin gerçekleşme zeminini burada aramak lazım gelir. Bir grubun birlik ve beraberlik sağ-laması hiçbir vakit statik bir süreç debrildir. Önüne geçilmiyecek şey, durup dinlenmek hilme.

1 Bak Ham Freyer. D;n Sosyoloj;s;. Ankara ı964, sah. 44 ve devamı .

(8)

20

PROF. DR. :vIEHMET TAPLA)IACIOCfX

yen devamlı degişmelerdir. Grubun hayatı de"Vamlı bir oluş ve değişme süreci içindedir. Dün haızrlanan şey bugün gerçekleşir ve yarını hazırlar. Özdeş grupların birbirlerine bağlanmaları dinamiktir. Bu bağlanmaların şiddeti zamanla yükselir "Veyadüşer. Bundan dolayı toplumsal ve dini etkenler her vakit tam denge halinde olmaı,lar. İçinde dini ve toplumsal birleşmenin tamamlanmadığı grupları da sosyolog göz önünde bulundurmak zorundadır. Şüphesiz ki toplu-mun örgütlenme ve birleşme sürecini vasıflamak bir tarihçinin i~idir. O bugünkü dini yükseliş-ler karşısında diger ortamlarda kültürün gerileme halinde olduğunu veya aksi halin vukua gel-diğini anlayacaktır. Dini, .toplum~al bir grubun bir görevi olarak görmek aldatıcı bir dış görü-nüşten başka bir şey değildir.

Toplumu, aşırı bir ferdiyetçi veya aşırı bir kolektivist açıdan ele almak zorunlu değildir. Bu kesimde ortaya konan malzeme "Veolaylar bu tutumun doğruluğunu isbat eder. ferdi yön-den aile, kabile ve yaş gurubu akraba olan veya akraba olduklarına inanan üyı~ sayı~ının top-lamıdır. kolektif bakımdan grup ayrım.laşmamış bir insan topluluğudur. Bu görüşlerden hiç hiri doğru değildir. Çünkü aile kültiinde din sosyoloğu sıkıca birbirine bağlı baba, anne ve ço-cuklar veya diğer akrabalardan ibaret. bir birliği inceler. Burada fert silinmiş değildir. Fakat grup içindeki durumu ile orantılı karakteristik bir rol almıştır. Öte yandan yalnızca gruptur ki, teeanüssüz yığınlardan ve diğer aile gruplarından farklı olan bir takım törenlerin yapılma sına zemin teşkil ederler. Burada yine dinamik bir açıdan fikir yürütülebilir. Din birliği olarak işleyen herhangi bir uygarlık toplum veya grupta ferdi gereklerle kollektif gerekler arasın-da bir denge kurulabilir. Fakat fonunda daha değişik bir seviyede kurulacak olan bu denğı~ çok kolaylıkla bozulabilir veya yok edilebilir. Bu bakımdan gurupta ferdin oynadığı rol ile top-lum bütünü çerçevesinde gurubun oynadığı rolü gözlemlı~mek çok ilginç sonuçlar verir .

Referanslar

Benzer Belgeler

Görülüyor ki Anayasa Mahkemesi, parlâmento seçimleri için partilerce gösterilecek adayların «sınırlı sayıdaki delegeler» tara­ fından belirlenmesi ile «bütün

Kanun kimse hürriyetini ferağ veya onun kullanılmasını hukuka ve ahlâka aykırı olacak derecede takyid edemez demekle, acaba sadece şahsın iman ve vicdan hürri­

Diğer taraftan, bir devlet ülkesi içinde bulunan bazı şahısların veya şeylerin, o devletler ülkesinde değillermiş gibi muamele görmesini istiyen bir .varsayım da

Selem Akdinin İslâm Borçlar Hukuku Sistemindeki Yeri, 1. Selem akdi­ nin tarifi ve hukukî mahiyeti, A) Konunun akdin in'ikadı anında mevcut olmaması, B) Mebiin mislî bir

Mümtaz bir hilkatin yarım asırlık faal irfan hayatında titiz itinalarla derlediği ilim hazinesinin birden bırakacağı boşluğun telâfisi zor olacak­ tır. Ancak, şahsında

1947 tarihine kadar memurların ve başka müstahdemlerin haksız fiillerden dolayı hazine (Kron) mes'ul değildi. Bu itibarla bu kabil dâ­ valar münferid hâdiseden mes'ul olan

Mesken hakkında müddeti zarfında göndermeye (havaleye) uy­ gun bir mukavele yapılmadığı takdirde, iskân makarnlan taraflardan birisinin talebi üzerine, kira mukavelesi

Teşkilât üyeleri, alınmasına iştirak etmemiş olsalar bile Gü­ venlik Meclisinin kararlarını kabul etmek ve uygulamak hususunda mu­ tabık kaldıklarına göre