• Sonuç bulunamadı

Ayşegül Sarıca göklerden seslendi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ayşegül Sarıca göklerden seslendi"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

anca göklerden seslendi

► Ayşegül Sarıca, yaşamı, müziği ve işini ne denli ciddiye aldığını

her konserinde kanıtlamıştır, ama bu konserde bize göklerden

seslendi. Gürer Aykal yönetimindeki CSO da izlenimci renkleri

ışıldatan yüksek bir performans gösterince, ortaya bir plak çıktı:

Evet, bu konser bir plak özenindeydi. TRT’nin yaptığı kayıt eğer

kaliteliyse, bu kayıt çoğaltılıp bütün dünyaya gönderilmelidir.

AHMET SAY________________________

ANKARA - Yeni sezonda, Ankara Devlet

Opera ve Balesi’ne, Cumhurbaşkanlığı Sen­ foni ve Bilkent Senfoni orkestralarına, tüm müzikçilere, dansçılara başarılar diliyoruz. CSO. 1996-97 konser dönemine parlak bir açılışla başladı: Piyanist Ayşegül Sarıcadan soluğumuzu tutarak dinlediğimiz Ravel’in sol majör konçertosu, Nejat Başeğmezler’in

“Senfonik Bölüm”iinün ilk seslendirilişi ve Brahms’ın 4: Senfonisi vardı programda. Ay­

şegül Sarıca, yaşamı, müziği ve işini ne den­ li ciddiye aldığını her konserinde kanıtlamış­ tır, ama bu konserde bize göklerden seslen­ di. Onun CSO eşliğinde yorumladığı Ravel konçerto, dünyada müziğin en gelişkin bütün noktalarında “başarının doruğu” olarak de­ ğerlendirilir. Gürer Aykal yönetimindeki or­ kestramız da izlenimci renkleri ışıldatan yük­ sek bir performans gösterince, ortaya bir plak çıktı."Evet, bu konser bir plak özenindeydi. TRT’nin yaptığı kayıt eğer kaliteliyse, bu ka­ yıt çoğaltılıp bütün dünyaya gönderilmelidir. Asya’nın, Afrika’nın devlet başkanlarma da gönderilmelidir. Biz çadırda yaşamıyoruz efendim, Türkiye Cumhuriyeti'nin konser sa­ lonlarında işte bunlar üretilir.

Nejat Başeğmezler’in “Eczacıbaşı Beste

Yarışmasında ikincilik kazanan “EDCBA”

başlıklı senfonik yapıtını başarılı buldum. Bütünüyle dengeli bir

kompozisyon. Başeğmez- ler tekrarların üstüne gitti­ ği halde, dinleyiciyi sıkmı­ yor. Yazacağı yeni orkestra yapıtlarının ritmik yapısın­ da daha buluşçu olmasını,

“büyük orkestra”nın ola­

naklarını daha geniş renk­ lerle kullanmasını, giderek bir “Başeğnıezler stili”ne ulaşmasını diliyorum. Şu­ nu da söyleyebiliriz: Beste­ cimiz, orkestranın yönetim kurulundaki yönetsel işleri bırakıp kendini yaratıcılığa verse, çok daha başarılı, ve­ rimli olacaktır.

Aslında geçen hafta her gün bir müzik şöleni yaşan­ dı: Pazartesi “CSO Dostla­

rı Derneği” için verilen göz kamaştırıcı kon­

serde “Carmina Burana” kantatı, salı günü

“Avrupa Birliği Barok Orkestrası”ııın konse­

ri, çarşamba Andrea Chenier operasının ga­ lası, perşembe Devlet Balesi’nin temsili, cu­ ma ve cumartesi CSO konserleri, cumartesi öğleden sonra “Gazi Üniversitesi Oda Or­

kestrasının AKM’deki etkinliği yer alıyor­

du. Ayrıca, Ankara Goethe Enstitüsü’nün 1997 yılı müzik çalışmalarını değerlendiren danışma toplantısı ilekültür-Sen’in düzenle­ diği “Nasıl bir sanat eğitimi” başlıklı açıko­ turum da hafta boyunca yaşanan şölene güç katan etkinliklerdi.

CSO Dostları Derneği’nin kuruluşu dola­ yısıyla orkestramız Devlet Çoksesli Korosu ve Devlet Çocuk Korosu ile birlikte “Carmi­

na Burana”da bir kutlama havası yarattı. Şef

Gürer Aykal’ın yönettiği konserde, solo şan­ cılar Nurdan Özar, Haser Tek ve Eralp Kıyı- cı’ydı. CSO Dostları Derneği, bu köklü ku­ ruma “ manen destek olmak”, orkestranın konserlerine “yeni dinleyiciler kazandırmak” amacıyla birkaç ay önce kurulmuştur. Yirmi bir kurucusu arasında “müziksever” olarak bilinen politikacılar, bilim ve sanat adamla­ rı, aydınlarımız vardır.

El ele tutuşan çocuklar

Bir ad belirtmek gerekse, kurucuların ya­ pıcı kavrayışını simgeleyen Ayla Hatırlı’yı öncelikle anmak isteriz. Gelişkin ülkelerde müzik kuramlarına çok yönlü destekler ve­ ren bu çeşit örgütlerin Türkiye’deki ilk örne­ ği olan derneğin Ankara’da nasıl bir sevinç­ le karşılandığını betimlemek için, konser ak­ şamı ayakta duracak yer kalmadığını. Devlet Çocuk Korosu’nun podyum önüne yürürken,

“CSO, CSO.. Atatürk, Atatürk..” sözcükle­

rini vurgulaması üzerine bütün salonun aya­ ğa kalkıp onları coşkuyla alkışladığını, el ele tutuşan çocuklarla dinleyicilerin ayın duygu­ ları paylaştığını belirtmeliyim.

Avrupa Birliği’nin (European Union) kur­ duğu müzik topluluklarından biri de, Menu-

hin’in himayesindeki “BarokOrkestrası”dır.

Genel Müzik Yönetmeni Roy Goodman’ın yönetimindeki barok stilde uzmanlaşmış çal­ gıcılardan oluşan bu üst düzey gezici orkest­ ra, geçen hafta Ankara ve İzmir’de verdiği iki konser­ de, olağanüstü sağlamlık­ taki entonasyonu ve Roy G oodman’ın barok çağa özgü müzikal dinamiklere zarif ve soylu tanımlar ge­ tirmesiyle dinleyicileri hayran bıraktı.

Barok Orkestrası’nın konser günlerinde Kültür Bakanlığı şu önemli işleri yaptı: Devlet Opera ve Ba­ lesi’nin Genel Müdür Yar- dım cışı’nı görevden alıp yenisini .atadı. Bu atama Devlet Operası’nııı yasası­ na aykırıydı; Bakanlığın böyle bir yetkisi yoktu. Opera Genel Müdürü H.

Hüseyin Akbulut, atamayı

işleme koymadı, yasalara aykırı davranmak­ tan, yani suç işlemekten kaçındı, ama bakan­ lık atamada diretti. Karşılıklı yazışmalar so­ nucunda, Opera Genel Müdürlüğü, Bakanlı­ ğı mahkemeye verdi. Şimdi dava daıııştayda- dır.

Bakanlığın yine bu arada yaptığı ikinci bir iş ise, Filarmoni derneklerinin Devlet Senfo­ ni orkestraları için düzenlediği konserlere sı­ nır getirmek oldu. Bilindiği gibi, Filarmoni derneklerinin düzenlediği etkinlikler, parasal yönden sıkıntılar yaşayan orkestralarımız için bir kaynaktır. Bakanlık bu kaynağa ambargo koymuş bulunuyor.

CSO’da gelecek hafta klarnetçi Nusret İs­

pir, Copland’ın konçertosunu yorumlayacak.

Yurtdışında yaşayan İspir, Avrupa Klarnet Yarışması birincisi. Konserde buluşalım..

Ayşegül Sarıca C SO ’nun açılış konserinin solistiydi. İzmir Filarmoni Derneği’nin Atatürk Kültür M erkezi’nde düzenlediği resitalde, Tuncay Yılmaz ve M ehm et Okonşar keman- piyano İkilisi çaldı. Tatlı bir tonu olan ve çok temiz çalan Yılma post- romanti kliğin yoğun duygu ortamını başarıyla yansıtıyor. Eğer güzele ulaşmak için başvurduğu araçları daha dengeli, daha doğal bir yaklaşımla kullanırsa, yorumu olgunluk düzeyine ulaşacaktır.

Ali Baha’dan Çaykovski’ye

ÖNDER KÜTAHYALI__________

İZMİR-Mevsimin ikinci haftasında İzmir’de, mutlu bir olay yaşadık. Sel-

man Ada’nın “Ali Baba & Kırk Hara-

miler”operası, 10 ekim akşamı yapı­ lan başarılı bir gala temsiliyle sanatse­ verlere gösterilmeye başlandı. Yapıtı

Mehmet Ergüven sahneye koymuş; or­

kestrayı besteci yönetiyor; koroyu da

Zarife İsmailova hazırlamış. Koreogra-

fisini Ercan Kazbek’in yaptığı, dekor­ larını Tayfun Çebi’nin, kostümlerini de Sevda Aksakoğlu’nun hazırladığı operadaki başlıca rolleri, şu sanatçılar oynamaktadır:

Ali Baba: Selami Eriş, Haramibaşı:

Zafer Erdaş, Alpaslan Mater, Tevfik Rodos, Kasım: Hüseyin Çanlıoğlu, Gökhan Koç, Nurcihan: Nurgün Eriş, Seza Agun Taluğ, Ayşe: Feride Alkan, Bengii Yaban, Abdullah: Suhan Ars- lan, Haldun Özörten, Bacaksız: Ya­ maç Baykal, Iayfıın Çıkrıkçı, Zeynep: Tan ju Nebol, Belgin Tufan.

Son provada ve galada her iki kastı da izledim. Sanatçılar, seslendirme ve oyun yönlerinden başarılıydılar. Ergü­ ven. Elhamra’nın kısıtlı olanaklarını göz önünde bulundurarak sahneyi eko­ nomik kullanmış, Buna karşın oyun, canlı ve yaşam doluydu. Opera, izle­ yicilerden coşkulu alkışlar aldı.

Librettosunu TarıkGünersel’in yaz­ dığı yapıtta, besteci, opera kavramını

halkın kolay anlayabileceği düzeye in­ dirgemiş. Bu amaçla Türk müziğin­ den büyük ölçüde yararlanılmış. Bes­ tecinin sözleriyle. “Müzik mirasımıza

sahip çıkarak bu mirası saray mı halk nıı gibi dışlamacı bir yaklaşımla bölme­ den ve melodi alıntısı yapmaksızın”

müziğimizdeki başlıca makamlar ve usuller kullanılmış; yer yer Ortado­ ğu’dan ve Balkanlardan da etkiler var. Buna karşılık, ikinci perdede harami- başınm söylediği kolay ve halka yat­ kın şarkı (“Asla Unutmam”)başta gel­ mek üzere operanın hiçbir kesiminde halksal olma uğruna bayağı lığa düşül­ memiş. Bağımsız parçaların sıralan­ masından oluşan yapıtta, tiyatro ko­ nuşmaları da kullanılmaktadır.

Geçen hafta, İzmir Filarmoni Der­ neği’nin Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlediği resitalde, Tuncay Yılmaz ve Mehmet Okonşar keman- piyano İkilisi çaldı. Program, Mozart, Elgar ve Franck’tan sonatlarla Brahms’m iki Macar dansı’nı içeriyordu. Sanatçıla­ rın Avrupa ile ABDde kazandığı ya­ rışmalarla yaptıkları dinleti etkinlik­ leri, saymakla tükenecek gibi değildir. Sanatçılar, geleceğin iyi birkeman- piyano İkilisini oluşturabilirler. Okoıı- şar’ın Mozart sonat dışındaki piyano tonu, dolgun ve derinlikli, tekniği de güven veriyor. Tatlı bir tonu olan ve çok temiz çalan Yılmaz ise post-ro- ınantikliğin yoğun duygu ortamını ba­

şarıyla yansıtıyor. Eğer güzele ulaş­ mak için başvurduğu araçları (glisan- doyu, vibratosuz sesleri ve tempo es­ nekliğini), daha dengeli, daha doğal bir yaklaşımla kullanırsa, yorumu ol­ gunluk düzeyine ulaşacaktır.

İZDSO’nın geçen haftaki ikinci din­ letisini Belçikalı şef Jean Baily yönet­ ti; piyanist Evgeny Moguilevsky ise

Çaykovski’nin Op. 34 si bemol minör

konçertosuyla dinletiye katıldı. Baily, Mozart’ın K. V. 550‘sol minör 40. sen­ fonisini sıradan yorumladı. Orkestra­ yı avucunun içine alamadığından, tem­ polar bazen kararsız, bazen de ağırdı. Mozart’a özgü ince ayrıntılar ortaya çıkmadı.

Moguilevsky, doyurucu ve coşturu­ cu bir Çaykovski yorumu ortaya koy­ du. Büyük sanatçıların plaklarından hayranlıkla dinlediğimiz güzellikler, iki adım ötemizde çalan yaşam dolu bir piyanistin ellerinden çıkıyordu. Ki­ milerine biraz sert gelen tonu, bence dolgun ve heyecan vericiydi. Besteci­ nin anlatım zenginliğini, coşkusunu, öfkesini, devingenliğini, kederini ve duygululuğunu, geniş bir gürlük pale­ ti ve tuşe ustalığı içinde yansıtan sanat­ çı, coşkuyla alkışlandı. Teşekkür için çaldığı gluck melodi düzenlemesinde ise piyanonun tınısı soluk kesiciydi.

Önemli olan İzmir gecelerinin ge­ çen haftaki gibi müzikle dolmasıdır. Bazılarından yoksun kalmaya razıyım.

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Daha sonra Millî Komitenin yeniden teşkili ile Atatürk Kültür Merkezi Alanı içerisinde yer alacak tesis ve alanların yönetimi hususlarında ortaya çıkan

diğimiz ancak daha pek çok güzel ve olumlu davranış özelliğinin işlenip aşılandığı bu verimli topraklar, onun güzelliklerine güzellik katan, nadide tohumlar

Makedonya' da Ortodoks din adamı yetiştirmek üzere lise seviyesinde teoloji seminerleriniı:ı yanı sıra dört yıllık bir ilahiyat fakültesi vardır. 20 Bu ülkede

Anadolu Selçukluları döneminde yaşanan dini müsamaha ve hoşgörü ortamı ve bu ortam içersinde gelişen Müslim-Gayr-i Müslim ilişkilerinin

Açılış Konuşmaları Veysel Karani AKSUNGUR ESAV Erzurum Vakfı Genel Başkanı Prof.. Mehmet Ali BEYHAN Atatürk Araştırma Merkezi

On üç milyon civarındaki ülke nüfusunun yüzde sekseninin köylerde yaşa- ması, köylerimizin tamamına yakınında okul ve öğretmen bulunmaması, köy ya- şamının şehir

Zira, bu tarihî olaydan kısa bir süre sonra İslâm ülkelerinin ortasında devletlerini kurarak, İslâm dünyasının kaderine hâkim olan Türkler, İslâm dininin

Bu türden şehirlerin başında ise, Musevllik, Hıristiyanlık ve İslamiyet gibi üç semavi dinin kutsal olarak kabul ettiği ve adeta üç kez kutsal olan Kudüs