• Sonuç bulunamadı

Niçin kitap okunmuyor?:Tahir Nadi 'Sopasız iş yürümez!' diyor

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Niçin kitap okunmuyor?:Tahir Nadi 'Sopasız iş yürümez!' diyor"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

3- v

15 İkinciteşrin 1936 ! y S "* S

"İPTKİTAB

okunmuyor

?

Tahir Nadi « Sopasız iş

yürümez!» diyor

Bu, kırk senelik hoca, mekteblerden dayağın

kaldırılmasının iyi olmadığı fikrinde...

Bugünkü yazıma Istanbulun iki husu­ sî lisesinin müessis ve direktörlerinin fi­ kirlerde başlıyorum.

Eski gazeteci ve yıllardanberi ömrü­ nü maarif işlerine hasretmiş olan (Yüce Ülkü) Lisesi Direktörü, Trabzon say­ lavı Nebizade Hamdi kısa kısa cümle­ lerle, fikrini şöyle anlatıyor:

« — Evvelâ kitabları ucuzlatmak. Kitab okunmamasında kitabcıların da kabahatleri var: ilân etmiyorlar, iyi teş­ hir etmiyorlar, tanıtmıyorlar. Sadece Ba- bıali caddesindeki camekânlarında dizip bekliyorlar.

Bizde eskidenberi kitab okumak âde­ ti yok gibidir. Şimdi bu âdetin teessüsünü isterken bedava kitab okutmanın da yo­ lunu bulmalıyız. Bunun için (Halkev­ leri) ildeki kitabi arın sayısını artırmalı ve Halkevleri olmıyan yerlerde parasız o- kııma yerleri açmalı. Sonra, bizdeki ki- tabların çoğu ya mekteb kitablarıdır, ya- hud doğrudan doğruya tahsili yükselmiş­ lere hitab eden kitablardır. Orta ve orta­ dan aşağı tahsil seviyesindekilerin anlı - yabılıp sevecekleri kitablar, hemen he­ men hiç yok gibidir.

Bu sebeble, yüksek bilgi ve nazariye- leri popularize ederek her tabakaya an­ latacak kitablar yazmalı.

Bir yandan da gençliği mekteb kitab- ları haricinde kitab okumağa alıştırmak lâzım.

Muallimler talebeye başka kitablar - dan tetkik etmek mecburiyetinde kala - cakları vazifeler vermelidirler ki, çocuk­ lar bu suretle birçok kitab karıştırmağa mecbur olsunlar. Aklıma gelen bir baş­ ka çare de aktiialite mevzulara temas e- ueıı ucuz kitablar yazmaktır. Hükümet te iyi kitablara ikramiye vermek usulünü ihdas etmelidir. Nihayet, her tarafta kü- tübhane açmak zorsa seyyar kütübhane- ler yapmalı; şimendiferden, arabadan, o- tomobilden, her vasıtadan istifade ederek, her köşeye kütübhane yollamalı. Hele (vagon kütübhane) usulünü ihdas ede­ rek mütemadiyen, gece gündüz dolaştır­ ma!:. Umumî kütübhanelerimizi de bu arada ıslah etsnek gerektir. Bir kere bu kütübhanelerin devlet devairi gibi açılıp kapanmaları asla doğru değildir. Bir kü­ tübhane akşamüstü saat beş buçukta ka- panamaz. Bir de Avrupada umumî kü- tübhaneler o kadar rahat, temiz ve ay­ dınlıktır ki insan iyi bir yerde oturayım diye oralara gider de, gide gide farkın­ da olmıyarak alışır. Bizim loş, basık, ha­ vasız kiitübhaneleri de bu hale getirmek lâzımdır.»

A gâh S im y a göre

istiklâl Lisesinin müessis ve direktörü, eski edebiyat muallimi Agâh Sırrı, ay­ ni zamanda her çeşid faaliyeti ve bilhas­ sa geceyarısına kadar açık, daima genç­ lerle dolu kütübhanesile meşhur Eminö­ nü Halkevinin de başkamdir.

itiraf ederim ki bu bahiste rasladığım en nikbin adam da Agâh Sırrıdır. B a ­ kınız ne diyor:

« — Bu işin iki safhası vardır: Biri nkuvnniarın miktarı ötnki rlp l-îtab

calı-Bunun en açık misali Eminönü Halke­ vinin kütübhanesidir. Geceyarısına kadar daima okuyucu ile dolup boşalıyor. Bir misal daha söyliyeyim: Cumhuriyet in­ kılâbından bugüne kadar, on üç senede neşredilen kitab sayısı, bundan evvelki 130 sene zarfında neşredilen kitab sayı­ sına müsavidir, denebilir. Eğer bu kitab- lan çıkaranlar okuyucu bulacaklarını ü- mid etmeseler, okuyucu bulamasalar, ki­ tab neşrederler mi?

Şimdi işin ikinci safhasına gelelim: Belki maişet darlığı yüzünden matlub miktarda kitab satılmıyor. Bunu da mi - salle tevsik etmeğe çalışalım: Bugün ta­ lebenin elindeki mekteb kitabi arının bile Çoğu geçen seneki arkadaşlarından ya u- cuz fiatlarla veya parasız olarak tedarik edilmiştir. Demek ki kitab mübadelesi mevcuddur. Bunun da sebebi para sıkın­ tısıdır. Sonra kitab fiatları yüksektir. Burada kitabcılara tariz edecek değilim. Onlar da umumî pahalılıktan mustarib- dirler. Kâğıdın, tabı ücretlerinin, hatta telif haklarının pahalılığı yüzünden ki - tablan ucuza mal edemiyorlar. V e bu iki sebeb, yani parasızlıkla kitabların pa­ halı oluşu satışa tesir etmektedir.

O halde hulâsa edersek; bence oku - yucu miktarı biraz azalmış olmakla be­ raber (kitab okunmuyor) diyecek kadar değildir. Buna rağmen okuyucu mikta­ rını elbette artırmak lâzımdır. Bunun i- çin de hatırıma gelen çareler şunlardır:

Ezcümle, gerek lise talebesini, gerek yüksek tahsil gençliğini teşvik için mual­ limlerin müessir olacağına kaniim.

Ben kendi hesabıma her sene çocuk - lara, birçok kitab karıştırmağa mecbur edecek vazifeler veririm. Öyle vazifeler ki, onları hazırlamak için, ister istemez gerek mekteb kütübhanesinden, gerek u- mumî kiitübhanelerimizden azamî derece­ de istifade etmek mecburiyeti vardır. D a ­ ha sonra mekteb dışında okuma yerlerini çoğaltmak ta lâzımdır.»

Tahir N adiye g ö re ...

Kırk senelik hoca, üstad Tahir NadiI ■ . I ı ise, meşhur nargilesinin marpucunu bir falaka sopası gibi sallıyarak:

« — Çare mi, okutmak için çare mi?., diye coştu. Okutmak için dayak lâzım. Dayak. Sopasız bu iş yürümez. Madem ki insan okuyan adamdır. Okumıyana ne derler?.. Ve onun hakkı kötekten başka nedir?

Mekteblerden de cezaları kaldırdığı - mız bir bakımdan pek iyi olmadı gibi ge­ liyor bana. Ver bana o canım cezaları, tekdirleri, tevbihleri, izinsizleri, hele izin­ sizleri, bak ben sana nasıl okuttururum.

— iyi amma, hocam, eskiden de o- kumazlardı ki..

Ustad, sükûnet bularak, tasdik etti. — Bak bu da doğru.. Şimdi çöpçü bi­ le okuma yazma biliyor. V e ben, şu kahvede bir saate yakındır bir (Cum - huriyet) istiyorum, bir türlü elden düşüp te bana gelemiyor.. V e on beş sene ev­ veline kadar köye gelen bir mektubu o- kutacak adam bulmak için köy köy do­ laşan Mehmedcik, şimdi çoluğu

(2)

icre hıtab eden kıtablardır. Urta ve orta­ dan aşağı tahsil seviyesindekilerin anlı - yabilip sevecekleri kitablar, hemen he­ men hiç yok gibidir.

Bu sebeble, yüksek bilgi ve nazariye- Ieri popularize ederek her tabakaya an­ latacak kitablar yazmalı.

Bir yandan da gençliği mekteb kitab- ları haricinde kitab okumağa alıştırmak lâzım.

Muallimler talebeye başka kitablar - dan tetkik etmek mecburiyetinde kala - cakları vazifeler vermelidirler ki, çocuk­ lar bu suretle birçok kitab karıştırmağa mecbur olsunlar. Aklıma gelen bir baş­ ka çare de aktüalite mevzulara temas e- den ucuz kitablar yazmaktır. Hükümet te iyi kitablara ikramiye vermek usulünü ihdas etmelidir. Nihayet, her tarafta kü- tübhane açmak zorsa seyyar kütübhane- ler yapmalı; şimendiferden, arabadan, o- tomobilden, her vasıtadan istifade ederek, her köşeye kütübhane yollamalı. Hele

( ,,uiı kütübhane) usulünü ihdas ede­

rek mütemadiyen, gece gündüz dolaştır­ mak. Umumî kütübhanelerimizi de bu arada ıslah etpıek gerektir. Bir kere bu kütübhanelerin devlet devairi gibi açılıp kapanmaları asla doğru değildir. Bir kü­ tübhane akşamüstü saat beş buçukta ka- panamaz. Bir de Avrupada umumî kü- tübhaneler o kadar rahat, temiz ve ay­ dınlıktır ki insan iyi bir yerde oturayım diye oralara gider de, gide gide farkın­ da olmıyarak alışır. Bizim loş, basık, ha­ vasız kiitübhaneleri de bu hale getirmek lâzımdır.»

A gâh S im y a göre

istiklâl Lisesinin müessis ve direktörü, eski edebiyat muallimi Agâh Sırrı, ay­ ni zamanda her çeşid faaliyeti ve bilhas­ sa gr-eyarısına kadar açık, daima genç­ lerle dolu kütübhanesile meşhur Eminö­ nü Halkevinin de başkamdir.

itiraf ederim ki bu bahiste rasladığım en nikbin adam da Agâh Sırrıdır. B a ­ kınız ne diyor:

« — Bu işin iki safhası vardır: Biri okuyanların miktarı, öteki de kitab satı­ şıdır.

Bugün zaman darlığının okuma im - kânl arını azalttığı şüphesizdir. Günde yirmi dört saatlik zamanın mühim bir kısmını işe, yahud zevk ve eğlenceye tah­ sis edebilen bugünün adamı okumak için çok az vakit bulabiliyor. Maamafih.bu nisbet düşüklüğü bizi meyus edecek de­ recede değildir. Herhalde okumak işti­ yakında olan kimse bu arzusunu tatmin imkânını bulunca, pekâlâ okuyor.

Ü İ İ İ C f . I d U i Ü Cl C U C i i l i i i l , n a l l a

telif haklarının pahalılığı yüzünden ki - tablan ucuza mal edemiyorlar. Ve bu iki sebeb, yani parasızlıkla kitablarin pa­ halı oluşu satışa tesir etmektedir.

O halde hulâsa edersek; bence oku - yucu miktarı biraz azalmış olmakla be­ raber (kitab okunmuyor) diyecek kadar değildir. Buna rağmen okuyucu mikta­ rını elbette artırmak lâzımdır. Bunun i- çin de hatırıma gelen çareler şunlardır:

Ezcümle, gerek lise talebesini, gerek yüksek tahsil gençliğini teşvik için mual­ limlerin müessir olacağına kaniim.

Ben kendi hesabıma her sene çocuk - lara, birçok kitab karıştırmağa mecbur edecek vazifeler veririm. Öyle vazifeler ki, onları hazırlamak için, ister istemez gerek mekteb kütübhanesinden, gerek u- mumî kütübhanelerimizden azamî derece­ de istifade etmek mecburiyeti vardır. D a ­ ha sonra mekteb dışında okuma yerlerini çoğaltmak ta lâzımdır.»

T ahir N âdiye g ö re...

Kırk senelik hoca, üstad Tahir Nadi ise, meşhur nargilesinin marpucunu bir falaka sopası gibi sallıyarak:

« — Çare mi, okutmak için çare mi?., diye coştu. Okutmak için dayak lâzım. Dayak. Sopasız bu iş yürümez. Madem ki insan okuyan adamdır. Okumıyana ne derler?.. Ve onun hakkı kötekten başka nedir?

Mekteblerden de cezaları kaldırdığı - mız bir bakımdan pek iyi olmadı gibi ge­ liyor bana. Ver bana o canım cezaları, tekdirleri, tevbihleri, izinsizleri, hele izin­ sizleri, bak ben sana nasıl okuttururum.

— iyi amma, hocam, eskiden de o- kumazlardı ki..

Üstad, sükûnet bularak, tasdik etti. — Bak bu da doğru.. Şimdi çöpçü bi­ le okuma yazma biliyor. Ve ben, şu kahvede bir saate yakındır bir (Cum - lıuriyet) istiyorum, bir türlü elden düşüp te bana gelemiyor.. V e on beş sene ev­ veline kadar köye gelen bir mektubu o- kutacak adam bulmak için köy köy do­ laşan Mehmedcik, şimdi çoluğu çocuği- le, bütün köy halkile çatır çatır okuyor.

— O halde?

Gözlerini yumarak bir müddet düşün­ dükten sonra:

— Buhran var. diye cevab verdi. Dünyanın her tarafında parasızlık var. Kitabları ucuzlatmalı, bu bir. Halkın iyi hislerini okşıyacak, açık türkçe ile temiz kitablar basmalı, bu da iki..

Ve son sözü şu oldu:

— Ust tarafını da sen bul...»

KANDF.MİR

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgınından faydalanmak isteyen kötü niyetli ki- şiler salgınla ilgili haber, bilgi, rapor ve uyarı gibi içerikler- le kullanıcılara

In large konaks, seaside residences and sum­ mer pavilions the decoration is highly ornate, with various motifs such as grooved columns, oyster shells, cartouches

Tüm ürünlerin yeti şmesi için suya gereksinim olduğu bir gerçektir; ancak organik madde yönünden daha zengin olan topraklar daha fazla su tutar ve bu suyu daha zengin bir

l Yüksek basınç kuşağının kuzeye kayması sonucu ülkemizde egemen olabilecek tropikal iklime benzer bir kuru hava daha s ık, uzun süreli kuraklıklara neden olacaktır.. l

This authentic self is created through a transformative process, from Being to Becoming, and thus opens itself up to the possibility of affirmation of life through the

Türkiye’de sağlık alanında veri madenciliği ile ilgili yapılan tezlerde hangi konuların çalışıldığını ve daha çok hangi yöntemlerin kullanıldığını

Faruk Sümer, Eski Türklerde Şehircilik, Türk Dün yası Araştırmaları Vakfı yayını, İstanbul 1984, s.. Faruk Sümer, Eski Türkler'de Şehircilik, Türk Dünyası

Hatta İnce Mehmet'in yeğeni Resul da Koca Musta- fa'yla kalır ve daha sonra öldürülür Koca Mustafa ile.. İkiye bölünen topluluk