• Sonuç bulunamadı

Mütareke gayyasından gurbet cehennemine

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Mütareke gayyasından gurbet cehennemine"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

[MÜTAREKE ĞSYVASMDÂNİ

b GURBET CEHENNEMİNE J

Kaçanların arkasından

Ftrk«mm yeni heyeti — Firar tedbirleri — “ Efendiler

n ereye?,, — Refik Haildin yazıları — Celâl Nurlnin

hücumları — A li Kentale gün doğdu! — Envertand! —-

tttiha Ve Terakkiye hücum vesileleri — Şair Yahya

Kem al bey — Nuruosmaniyedeki kahvede toplananlar

Y azan : T a rık m üm taz Göztepe

1 1

Mütareke imzasının hemen ertes günü, yani 1 teşrinisani 1918 cuma günü İttihat ve Terakki fırkası, kır­ mızı konaktaki merkezi umumisinde (şimdiki Cümhııriyet gazetesi idare­ hanesi), fevkalâde bir kongre halin de toplanarak Talât paşanın nutkum’ dinledikten sonra Ertuğrul mebusu Şemsededin bey (Büyük Millet Mecli­ si reis vekillerinden Şemseddin Gü- naltay) süz alarak çok şiddetli bir nutuk söyledi. Hatip İttihat ve Te­ rakkinin dört senelik beceriksizlikle­ rini, hatalarını heyecanlı bir lisanla birer birer sayıp döküyor ve cemiye­ tin derhal feshini ısrarla teklif edi­ yordu.

Kongre âzaları ikiye ayrılmışlar­ dı. Bir kısmı İttihatçılar cemiyetin derhal dağılmasını, sn katlmamiş o- cakcılar ise tadil ve ıslâhnı istiyor­ du.

Birçok hay, huydan sonra İttihat ve Terakki cemiyetinin programı, reisleri kamilen değiştirilmek şartile yeni bir teşekkülün kurulmasına ka­ rar verildi.

Bu yeni karara göre kurulacak cemiyetin birinci reisliğine Musul mebusu Türk şairi Mehmet Emin, i- kinci reisliğine Ertuğrul mebusu Şemseddin (Günaltay) seçilmişlerdi

Yeni fırkanın programını. İttihat ve Terakki rüesaslndan İsmail Can- bolat beyin (İzmirde asılmıştır) ha zırladığı bir projeye göre tanzim et­ mek işi:

İsmail Canbolat, Şair Mehmet E min, Tanın başmuharriri Muhittin Ertuğrul mebusu Şemseddin, Amas ya mebusu Fazıl Arif, Konya mebu­ su Hamdi, İstanbul mebusu Orhani dis„ Sabık sıhhiye müfettişi Tevfik Rüştü (Eski Haricîye Vekili Rüştü Araş) beylerden mürekkep bir encii mene bırakıldı.

Birkaç gün evvel sadaretten isti­ faya mecbur kalmış olan Talât paşa bu vaziyet karşısında İttihat ve Te rakki fırkası reisliğinden ve merke zi umumi âzâlıgmdhn d i derhal is tifa ettiği gibi, siyasî hayattan ti

çekilmeğe karar verdiğini ilân ederek on senedir sadık ve şaşmaz bir silâîr gibi avucunu» içinde oynattığı bu c* miyetten ayrılıp gitmişti.

Geceler göbekleı i burnunda

gebe

idiler. Her gecenin sabahı yeni ye»i sürprizlerle karşılaşılıyordu.

Cuma akşamı Talât paşa kongra den ayrılır ayrılmaz doğruca arka­ daşlarının içtima halinde bulunduğu Kuruçeşmedeki Enver paşanın yatısı na gelmiş ve vaziyet hep birlikte gö* den geçirilerek memleketten derhal uzaklaşmak karan verilmişti.

Bütün firar vasıtaları temin e dilmiş, mükemmel tedbirler alınmış­ tı. Talât, Enver, Cemal paşal&ri» İttihat ve Terakki merkezi umumi â- zalarından Bahaeddin Şakır ve dek* tor Kazır beyler, Sadrâzam ve Harbi­ ye Nazıı-ı Ahmet İzzet paşaya bit tezkere yazarak gönderdikten sonra karanlık çöker çökmez tanınmamak için hepsi kıyafet değiştirmişler v » yalıdan çıkarak başka başka yollar» dan meçhul bir mevkie gidip kendi­ lerini orada bekliye« yabancı bir tete neye binip Odesaya hareket etmişler­ di. Bir müddet sonra oradan da Al- manyaya geçecekleri anlaşılmıştı«. Sadrâzama gönderdikleri tezkercdgi şöyle deniliyordu:

«Biz firar etmek fikrinde d eğit« dik. Fakat İngiliz filosu İstanbul» geldiği zaman burada bulunmak iste­ miyoruz. Aleyhimize söylenen ve söy? lenecek bühtan re iftiralara iteré«' cevap vereceğiz. 2amanı gelince av­ det ederiz ve icap ederse hesap vere­ mese de hazırız.*

Kıvrak kalemlere çeşitli ve ze* gin sermayeler veren bu hâdise, mat buat sütunlarında âni bir bomba gibt gürlemişti.

Ziya Gökalpm şefaat ve k faietite menfasından âzad edilerek (Yeni Mecmua) sütunlarında kerdi tâbir? veçhile bir çinar altı istlıahatı sü­ ren ve «Yanık Emine», «i-rftali bah­ çeleri», «Cer hocası- gibi hlkâyela ıile edebiyatımıza müjdeli sesler g«. tiren Refik Halit. yıllardanberi ağ­ zında gevelediği baklayı nihayet çı­ karmak fırsatını bulmuş ve şakraK bir bülbül kesilmişti. Kaçanlarm ar kasından:

«— Efendiler nereye ?» diye nükl ^ hiciv ve kafiye dolu, kendine has t.J yazı ile bütün memleketi terennüm» getirdi.

Bu tılsımlı yazıyı kaiabrtık hal* kütlesi, dillerden düşiirülmiyen po­ püler bir halk türküsü gibi cümle cümle, kelime kelime ezberine alıver

(2)

Rıza Tevfik politikadan vaz geçiyor! —

24

saat sonrsi

M aarif nazırı — Muhaliflerin kapıldıkları hayaller —-

Filozofun dalgınlığı — ittihatçılara karft Rıza Tevfik

Y azan : T a r ık M üm taz Göztepe

— t « —

— «Politika yüzünden başıma gelmiyen kalmadı: K afam ı kır­ dılar, iflâhımı kestiler, canıma o- kudular. Bundan sonra ömrümü ilim ve felsefeye vakfedeceğim. Başladığım ve ilk cildini tamam­ ladığım felsefe kamusumu yazı­ yorum. Politikaya Allaha ısmar­ ladık, benden yana paso! ' demiş­ ti..

Filozofun bu beyanatı biiyiik bir siyasî böğuşmaıım seyrine hazırlanan halk üzerinde soğuk bir duş tesiri yapmış ve günler­ ce ilân edilen iddialı bir güreş­ te merakla beklenen pehlivanın sahnede görünmemesi gibi seyir- cüeri çileden çıkaran bir hava yaratmıştı.

Fakat gariptir ki halkın bu hayal inkisarı çok sürmedi. Po­ litika hırsını kafasından attığını ve politika kisbetini sattığını soy liycn tövbekâr filozof, beyanatı­ nın üzerinden yirmi dört saat geçmeden tövbeyi bozmuş, kis­ betini bacağına geçirmiş, tepe­ den tırnağa yağlanarak ve eski­ sinden fazla zağlanarak politika meydanının tam göbeğine atıl­ mış, ikinci mütareke kabinesinin ve birinci Tevfik paşa hükümeti­ nin biricik muhalif siması olarak maarif nezaretinin maroken kol­ tuğunu kucaklamıştı.

Politikada yaya olduğu kaüar fırkacılıkta da alabildiğine y a ­ van olan bu yeni maarif nazırı­ nın şahsında, muhalifler birçok boş hayallere ve ümitlere kapıl­ mışlar ve şimdiki belediye ikti­ sat müdürlüğü binasında bulu­ nan meşhur «Maarifi umumiye nezareti» niıı eşiğini kafile ka­

file aşındırmağa başlamışlardı/ «Hürriyet ite itilâf» erkânı ile> ve menfalardan dönmekte olan1 siyasî mağdurlarla dolup taşan maarif nezareti makamında filo­ zof, ardı arası kesilmiyen bu mi-' safirlerini ağırlamaktan nezaret işlerine bakmağa vakit bulamı­ yor ve bu yüzden müsteşarınım imzaya getirdiği evrak, ertesii günlere kalıp yığınlar oluyordu.?.

Filozofun meşhur olan hususim yetlerinden birinin de dalgınlığı’ olduğunu söylerler. Bu ilk na?j zırlığı sıralarında misafirden bu*, nalan üstad, koltuğunda koca-1 man bir dosya ile yanma gelem nezaret müsteşarım kapıdan kaft şılıyarak:

— Buyurun efendim, buyur* sunalr efendim! diye yer süste-- rir, kahve ısmarar, hal ve hatır* sorduktan sonra bir türlü teşhid) edemediği bu zata:

— «Efendim, simanız hiç ya bancı gelmiyor. Elski bir aşına lığımız var amma, acaba nerei den ?»

Diye sorar ve bu garip suali de ne cevap vereceğini tayin ede ıtmyen zavallı müsteşar sıkıla büzül“ :

— Müsteşar bendenizim! E* fendim, bazı mühim evrakı arze* deeektim de.... diye ellerini oğıış- lurur durur.

Maarif nazırı ile müsteşarı a* rasında cereyan eden bu entere­ san sahnenin vakit vakit tekrar­ landığı ve tazelendiği söylenir­ di..

Filozof, maarif nazın olunca,: muhaiifer kendisinden ilk icraat olarak ittihatçı bakayası olan müsteşarla umumî müdürleri:! ve tanınmış ittihatçı memurlarım hemen değiştirilmesini istemiş-, lerdi. Fırkacı dilinden anlamı-' vaıı filozof bu tekliflere karşı,, cidden filozofça olan şu cevabı vermişti:

— Efendim, ben bu zatların biç bir kabalıklarını ve kabili­ yetsizliklerini görmedim. Hepsi; de Nazik, efendi, çelebi adamlar, doğrusu! diye particiliğin irapla­ rına karşı vurdum duymazlığını ilk günden isbat etmişti. , Babil kulesine benziyen ve hep, si ayrı ayrı dillerden konuşan, ve bambaşka yolların yolcuları o- lan bu bir numaralı Tevfik naşa kabinesini teşkil eden nazırlar- işte bu zatlardı.

Birinci Tevfik paşa kabinesini hiçbir siyasî renk ve hüviyeti ol­ madığı için kendisini destekliye-! cek herhangi bri siyasî teşekkü­ le sırtını veremiyor ve biç bin kuvvete dayanamıyordu. Allah­ tan başka kimsesi olmıyan bu Allahlık kabineyi, henüz munta­ zam bir teşekkül haline gelemı- yen ve asla da gelemiyecek olan muhalifler yadırgamışlar ve ma busan meclisine hâlâ r’akapsis bir surette hâkim olan ittihatçı­ lar ise hiç beğenmemişlerdi.

A detâ havada ve muallâkta, duran bu hükümet, iktidar mev­ kiine- ayağım basar basmaz kat­ merli ve zincirleme bir musibet ve felâket silsilesile karşılaşmış­ tı.

Düşman orduları askerî heye­ ti, harbiye nazırı m akam ım a

(şimdiki Üniversite rektörü dai­ resi) tam karşısındaki miitevazf odadan başlıyarak ve büyük biıj ştiratle yayılarak kaşla göz ara­ sında İstaııbulun askerî, resmî ve hattâ hususî birçok binaları­ nı işgal etmişti. *

Her vesileden istifade edereB halis Türk askerlerine hayranlı­ ğından bahseden ve gazetecileri­ mizle sık sık ve nazikâne hasbi-, . haller yapan bıi heyet reisi a

günlerde (A kşam ) gazetesinin bir muharririne şu beyanattı* bulunmuştu:

— «Biz İngilizler, hakikî vtf halis Türk askerlerini dünyanın birinci sınıf askeri olarak kabul etmekteyiz.» 1

i,

Napoİyonun büyük ve meşhur^ bir sözü vardır: t

«Türk neferlerinden teşkil e-ı dilmiş bir Türk ordusile bütün' dünyayı fethederim.»

Napolyonun bu beyanatına ila- ı edecek bir sözüm yoktur.» I O günün kara haberlerle yüfâ takviminden her gün bireî| rprak şeklinde bhıbir ah kop4| >rdu,

(3)

Müttefik filosu İstanhula giriyor —

60

parçalık filo

Dalmabahçe önünde — “ Hoş geldiniz,, m erasim i! —

Sefarethaneler açılıyor— Tatlı su frenklerinin taşkınlığı

T ia z a n : T a r ı k M ü m t a z G ö z t e p e

19

-12 ikinciteşrin 1918 çarşamba günü İstanbul gazeteleri «Bahri­ ye nezareti celbesinden» başlıklı şu tebliği neşrettiler:

«İstanbul limanına gelecek ci­ lan itilâf donanmasının geliş ve dönüşünde manevrasına mâni olmamak, ¡müsademe vesaire gi­ bi kazalara meydan verilmemek için sabahleyin sekizden öğleden sonra ikiye kadar İstanbul lima­ nında büyük, küçük her türlü de­ niz nakil vasıtalarının hareket­ leri ve gidip gelmeleri yasak cdil- dilği ilân olunur.»

13 Teşrinisani 1918 çarşamba günü sabahın ilk saatlerinden i- tıbaren İstanbul içine çekilmiş, İstanbullunun nefesi kesilmişti. Beyoğlu, kabını parçalayıp gök­ lere fışkıran bir kaynar su kaza-1 •m gibi ortalığı haşlıyordu. B e -1 yoğlunun mâlıut tatlısu frenle- j lerinin buharları başlarına vur­ muştu.

İstanbul rengini ve fecrini kay betmişti. Beyoğlu şal hışırtısın­ dan ve renk yağmurundan başı­ na alâimisemaiar örmüştü.

İstanbul, Türk sancağını bağ­ rına basmış ve tenine yapıştır­ mıştı. Beyoğlu, yetmiş iki mil­ letin bayrağını bir karış daha yükseklere çıkarmak için, elin­ den gelse, gökyüzüne merdiven kuracaktı.

Marmara, terkedilmiş ve vi­ ran olmuş eski ve esrarlı bir göl gibi bomboş ve kasvetli görünü­ yor. İstanbulini gamını dağıtan, gönlünü açan bu inci ve cici Türk denizi, bugün başını kiyo- tin satırına uzatan mütevekkil bir ahret yolcusu gibi sessiz ve hareketsiz duruyordu.

Sabahın tam sekizinde Mar- maranın lâcivert göğsü, dünya­ nın en kuvvetli ve kalabalık bir filosunun dört torpidodan mü­ rekkep olan öncüleriyle, ilk ür­ permeyi geçirdikten sonra bü­ tün galipler,in yamaklarının ve kuyruklarının irili ufaklı harp gemilerinden müteşekkil (60) parçalık filonun geçidi başladı.

Düşman filosu pruva nizamın­ da ve büyük mesafelerle birbiri­ nin ardında ilerliyordu.

Pek büyük bir süratle seyre­ den dört öncü torpido, Kabataş, la Beşiktaşı âdeta yalar gibi ber- dalayarak Boğaza doğru süzül-i dükten sonra geri dönerek yol/ kesip Haydarpaşa açıklarında! bekliyen ana filonun önüne düş-f tü ve hep birlikte ve gayet ağırf bir yolla Kızkulesini dolaşıp Bo­ ğaza doğru seyre başladılar.

Torpidoların arkasından îngl* lizlerin «Superb», «Temerer», «Agamemnon», «Lord Nelson» saffıharp zırhlıları ile brçok kru vazör, muhrip ve torpidoları ve bunların arkasından Frar.szlarırr «Mirabo», «Didero» saffıharp ge­ mileriyle «Demokrasi» zırhlısı, «Ernest Rönan» ve «Jul Misle» kruvazörleri, müteaddit muhrip-1 ler ve torpidolar ilerlemekte idi. 1 Fransız filosunu, Am iral M arj töla’mn bayrağını taşıyan V ik -. tor Emaruel» İtalyan r-.r'-harp j gemisile diğer iki saffı' n ge­ misi, müteaddit kruvaz;> nuh- rip ve torpidoları takip ediyor ve bu filonun arkasından ela İs* tanbulun sinirlerini kemiren, iz­ zeti nefsini inciten sabık düşma­ nımız Yunanlıların meşhur «A* verof» zırhlı kruvazörü le «Kıl* kış» zırhlısı ve birkaç torpidosu göze çarpyordu.

«Superb» diretnotunda bulu* nan Am iral Galtropun kumanda ettiği bu muhtelit filonun için­ deki saffıharp gemileri Dolma* bahçe sarayı önüne gelince, İn­

giliz zırhlıları borda nizamına geçerek sarayın karşısına demir­ lemiş, Fransız zırhlıları Kaba­ taş, İtalyan zrhlıları da Orta- köy karşısında demirlerini fun*! da etmişlerdi.

Türklere karşı hafif bir cemi­ le göstermek için olmalı ki Yu­ nan harp gemileri Boğaza yak­ laştırılmamış ve A h ’ rkapı açık­ larında demirlemişlerdi.

Anafilonun bütün kruvazör, muhrip ve torpidolar vesair mu­ avin gemiler] Haydarpaşa, Kar* dıköy ve Fener açıklarına sûra- lanmışlardı. Bu manevra esna­ sında, donanmadan uçurulan iki; tayyare mütemadiyen gemilerin üzerinde uçmakta idi. >.

(4)

M ina t yy ___„___ __________ : :ı__ 'v - lv - 5,«-#-— *

[MÜTAREKE ■

g a

y y a s

N

d â n

I

te GURBET CEHENNEMİME te

Meclis Feshediliyor

Mustafa Reşit Paşa kürsüde — Mevlûdu şerif kandili

münmsebetile Padişahın Meclise tebrik ve selâmı

Selâmı müteakip de yine iradei seniye ile Metlisin feshi

Y azan : Y a rık M üm taz Göztepe

2

« —

îlyas Sami efendi, meclisin ve tarihin arşivlerine emanet ettiği bu tarihî beyanatında aynen f a sözleri söylemişti:

— «Türk milletine maledilmek istenilen bu facialar yalnız ba­ zı Tiirkler tarafından yapılmış bir kıtal değil, bir kısım fesatçı Ermenilerin sebebiyet verdikleri bir mekatiledir. Seferberliğin ip­ tidasında hükümeti sabıka şark­ ta en iyi silâhları Ermen ilere ve­ rip te en pejmürde silâhlan da Türklere vermiştir. Bu itimadı mütemadiyen suiistimal eden bu vatandaşlarımızın içinden türe­ yen Ermeni çetelerinin ve bun­ lara kumanda eden Ermeni me­ buslarının harbin başlangıcında irtikâp etmedikleri hiyaııet kal­ mamıştır.

Van mebusu Vramyan Papaz- yan, o zamanki Osmanlı hü­ kümetine bir ültimatom- vererek, Ermeni dilekleri derhal kabul e- dilmediği takdirde büyük bir si­ lâhlı kıyam yapacağını bildirmiş ve katmerli bir hıyaneti vatani­ ye irtikâp etnrşti.

«Van> vilâyetimizin düşman orduları tarafından taarruza uğ­ radığı felâketli bir günümüzde, şehrin iç cephesi de bu çeteler tarafından muhasara edilerek, nüfusu Islâmiyenin yüzde yet­ miş beşi tamamen bunlar tara­ fından mahvedilmiştir.

Ortada bir katliâm yok. K ar­ şılıklı bir çarpışma ve mekatile vardır. Artık bu hakikatin ay­ dınlatılması ve dünyanın gözü­ ne olduğu gibi gösterilmesi lâ­ zımdır.»

Muş mebusunun, bütün me­ buslar ve hattâ dinleyiciler tara­ fından mütemadiyen alkışlanan

bayanatına, ittihat-ve terakkiye ait ortada kalan en son müesse­ se olan bu mert sin vasiyeti de-

1 ilebilirdi.

Çünkü Karesi mebusu Hüse­ yin Kadri beyle dört arkadaşı­ nın hükümete karşı yaptığı is­ tizah takririnin, uzun ve mucip sebeplerle dolu cevabı hariciye nazırı M ustafa Reşit paşanın çantasına yerleştiren Tevfik pa­

şa hükümeti, dahiliye nazın Mustafa A rif beyin cebine de en kestir me yoldan inme başka bir cevabı sıkıştırmıştı.

Karesi mebusile arkadaşları takrirlerinde kabineyi beş mad­ de üzerinde itham ediyor ve bu kabineyi kendi beyannamesinde vâdettiği icraatın tamamile zıd­ dına hareket eden mesleksiz bir heyet olarak vasıflandırıyorlar­ dı.

Bu ta k d re göre: «Şerefli bir sulh yapmağa çalışacağını vâ­ deden Tev-fin paşa kabinesi bu­ güne kadar hiçbir iş göreme­ miş ve dünya ile irtibatı kesile­ rek hakkımızda verilecek hük­ mü beklemekle vakit geçirmiş- tir.

Yitıe asayiş ve emniyetin mü­ kemmel bir hale getirileceğini vâdeden bu hükümet, polis teş­ kilâtında vücuda getirdiği anar­ şi ile şehrin büyük caddelerin-, de bile akşam karanlığından sonra ulu orta cinayetlerden geçüemerr.ekte.dir.

Meşrutiyet ve kanunu esası ahkâmından zatre kadar ayril- mıyacağma programında ilk safta yer veren bu kabine bu­ güne kadar mütemadiyen meş­ rutiyeti ve kanunu esasiyi bal s. ala

mistir. Matbuat tarafgirane bit* surette sansüre tâbi tutulmuş­ tur:* _ . Hariciye nazırı M ustafa fte- şit paşa kürsüye gelerek:

_ «Vereceğim izahatın ş » kürsü üzerinden söylenmesi sol ise de takrir sahipleri kabineyi; bu beyanata meobur bırakmış­ tır.* diye başlıyan ve birçok m u cip sebepleri ihtiva eden uzun i- zabatını okudu ve bu takririn madde madde cevaplarını ver­ meğe çalıştı.

Meclisin bu gürültülü, tarihî ve son günü dinî ve kutlu ^ bu­ gün takip ediyordu. Mevlûdu- şerif kandilini mecks namına tebrike giden mebusan reisi H a­ lil beyi, padişah huzuruna ka­ bul etmiş:

__ «Mebusamn tebrikalmdan pek ziyade memnun oldum. Ben de kendilerini tebrik eder ve se­ lâm eylerim.» demişti.

Halil bey, kürsüye gelerek bu selâm ve iltifatı şahaneyi ayağa kalkarak diııliyen meclise İnidir mis ve ayni celsede ve aynı kür­ sü üzerinde beş dakika sonra tebliğ edilen ikinci bir tebliğ ha de meclisin bayatına nihayet verilmişti.

Padişahın öperken ısırmak ka*. b liııden olan bu birbirine avkn- rı tebliğlerinin İkincisi ve san- turlusu dahiliye nazırı M ustafa A rif bey tarafından okurmuş- . tu. Hitabet kürsüsünde görii re a; dahiliye nazırı:

__ «İstizahı âlin'ze verilen-cevabı tamamen okundu Bu ıs' tizah ile katiyen alâkadar olma­ mak üzere şimdi sadrâzam paşa hazretleri tarafından bir iradei seciyenin heyeti muhtereme'« ze tebliğine memur edildim.» (il* yc cebinden irade suretini çıka< varak okumağa başladı:

Şiddetli gürültüler ve söz is teriz sedaları arasında zoriukla¡ okunan bu irade sureti şudur:

-r-, T. _ _____ v-ııritrûi citrnft'VPfİfcfl «Esbabı zaruriyei siyasiyeden, nâşi meclisi mebusanm feshi» hukuku şahanemiz cümlesinde« bulunmasına bıyaen meclisi-mezkûrun bugünden itibaren bermucibi kanun feshini »radf

eylerim.» ^

Sadrâzam 21kâm ;r.uewel 33-î Tevfik M ehm et Vahiett*u$

(5)

varl-U R B E T C E H E N N E M İM E

M ustafa Sabri E f.

En büyük muhalefet gazetesi — “ Bütün zabitler itti.

h e t ç ı d u

— Şehislâmlık cübbesi —- Sadrazamlık

h e-

v e s i— Türk’lük düşmanı h o c a — Vasfi Hocanın

karakteri— Yeni fırka şubeleri

Y a za n : T a rık M üm taz Gitetcpe

— a a —

Bu suretle ve mütemadiyen kendi bindiği dalı kesen medre­ se mantığı, ölen ve affedilmez görünen bir hezimet günahını boynunda sürükliyen »ittihat ve terakki« cemiyetinin hayatını ve itibarını çok kısa bir zaman için­ de parlak faizile kendisine iade etmiş oluyordu.

İlk meşrutiyet meclisinde iğ­ neli zekâsile, keskin nüktelerde, ihtiraslı hitabetile dikkat uyan­ dıran eski Tokat mebusu, bir gün kürsüye çıkıp muhaliflere' şiddetle hücum eden ittihat ve terakki fırka grupu reisi Edirne' mebunu Talât beyi (Sadrâzam

j

Talât paşa merhum) meşhur nüktelerinden birile gık diyemi- yecek bir hale getirmişti.

Vaka

şudur:

Talât bey kürsüye yumruklar’ yağdırarak haykırıyor:

— Muhaliflerimiz, vatanın bii yük menfaatlerini ayak altına alarak sırf kürsü ihtirasiie uğ­ raşıyorlar. Bu büyük bir hiya- nettir.

Mustafa Sabri hoca, oturdu-! ğu yerden ayağa kalkarak Ta­ lât beye ve or.uıı arkasındaki bü­ tün ittihatçı mebuslara şu ceva­ bı veriyor:

— Eğer iktidar mevkii için mücadele etmek bir hiyanet ise,: iktidar mevkiinde bulunan itti-! hat ve terakki cemiyeti eürmü meşhut halindedir.

Keskin bir zekâ ile destekle­ nen şaşırtıcı bir medrese mantı­ ğını elinde bir sihirbaz şakşağı gibi kullanmasını bilen bu hoca efendi, beş yıllık bir sürgün ha- •'’kından sonra son menfası olan

Bilecikten kalkıp İstaııbula gıy' lerek mütareke devri siyaseti* niıı başına sarık şeklinde doları* mış, en büyük muhalefet gaze­ tesi olan «Peyami Sabah» m baş sütunlarında görünerek, kelime* leri elinde kukla gibi oynatan Cenapla karşılıklı zekâ ve man* tık perendelerine başlamış, »Ah* met İzzet paşa - Ahm et Rıza bey» ismini verdiği topyekım bir kalem savaşile günün bu en kuv* • vetli iki siyasi pehlivanım kün*

teden atmıştı.

Kalemini ve zekâsını bu ka* dar ince bir maharetle kullan* 'masını bilen bu hoca efendi, çoiç yazık ki kendi fırkasını içinden çıkılmaz bir bozguna uğratan o müzmin ve hasta zihniyetin baş mümessiliydi. înat ve ihtirası iman haline gelm işti: «Bütün za­ bitler ittihatçıdır!» sözünü bir düstur halinde diline dolamıştı.

Bütün milleti hürriyet fırka­ sından uzaklaştıran ve bir giin. de tiksindiren ana sebeplerden biri olan bu sakat düsturu, kis- vei beyza dedikleri sırma işleme­ li beyaz cübbeyi giyip ilk şehla­ lara olduğu gün sadaret alayın­ da yambaşında oturduğu sadrâ­ zam Damad Ferit paşaya aşıla­ mış ve aynen şöyle söylem işti:

— Paşam! En büyük düşma­ nımız olan ittihatçılardan kork­ mayın. Zabitlerden korkun!.

Hocanın, Enver paşadan sıdkr sıyrılmıştı. Ve bütün Türk za> bitlerinin bu paşanın kumanda sı altında harbetmiş birer En­ ver paşa fedaileri olduğunda ıs­ rar ediyordu.

Kendi ölçüsünde tam bir adet olan Mustafa Sabri efendi, fır­ ka hayatında ve cemiyet ölçü­ sünde m uhakkak ki solda sıfır*

dı. İhtirası hudutsuzdu. Onu ka­ binesine şeyislâm olarak hün* metle kabul eden sadrâzam ve Damad Paşa’nın bir Vîşi seyaha­ ti esnasında arkasından çelme* lemiş ve cübbesini at^> frak gi­ yerken Babıâliye sadrâzam ola­ rak gelmeli hevesine düşmüştü*

Bu vakalardan başka hoca e* fend nin bir hazin vakası daiıa var kj, eşi görülmemiş bir fır­ kacılığın ve sönmez bir k b '» in­ sanları nerelere kadar sürükli- yebileceğinin bu vaka en kor* kunç şahididir.

İkt dar mevkiinin bir gün tek­ rar hasımlarırun eline geçtiğini ve Türklüğü ittihatçıların ve kuvvayi miiliyecilerim kendileri­ ne mal ettiklerini görünce bu ho ca efendi, kalemine sarılarak:

— «Türktüm estağfurullah, Türktüm estağfurullah..» diye

başlıya« ve «beni Türkten ad­ detme yarabbi!» diye biten uzun bir tövbe ve istiğfam am e yaz­ maktan kendini menedenıemışti. 22 Teşrinisani 1918 cuma gü­ nü İstanbulda neşredilen ve ik­ tidar mevkiine namzet bulunan

«hürriyet ve itilâf» fırkasının faaliyete atıldığım ilân edcıı ilk beyannamenin altındaki iki im­ zadan biri ve büyüğü bu zatındı. Beyannamedeki diğer imzanın sahibi olan eski Karesi mebusu V asfi hocaya gelince; bu zat, M ustafa Sabri hocaya nazaran, basit, çok uysal, güler yüzlü, ze­ ki ve ufak tefek bir sarıklı idi.

Vasfi hocanın M ustafa Sabri efendiye naza rain çok üstün ve mükemmel bir tarafı vardı ki, o da psikolojisi sağlam, fırkacılı­ ğı, mantıkî, fikirleri makul ol­ masıydı. Bu vasıfları dolayısiy- ledir ki çok geçmeden M ustafa Sabri hocadan ayrılmış ve hocaK lığı zayıf, komiteciliği ise nis- beten kuvvetli görünen Miralay Sadık ve Günıülcineli İsmail ta­ rafına geçmiştir.

Hürriyet ve itilâf, bu beyanna­ mesini gazetelerle neşrettiği gün Velora haininin vak'tile sinek av- lıyaıı bir avukat yaz. i hanesi o- laıı fırka merkezi, şimdi ardı a- rası keşitmiyen bir insan derya<, sile kapısına, bacasına kadar) tıkanmıştı. Gazetrirrk* her gün; listeler halinde «itfcîh«t ve terak­ ki» den istifa haberleri görünü­ yor, vilâyetlerde, sancakkmîai kazalarda hürriyet ve itilâf fini kasının veni yeni şubeleri açılı*

yordu, l

(6)

Kâm il Pcfanın millet telâkkisi «— Sersem karga ile

kurnaz tilki hikâyesi — Halaskar an grupu — İttihat­

çıları temizlemek gayesi — Mahmut Şevket

pufa «—

M âruf hir denizcimiz

Y azım : T a r ık M üm taz Göztepe

— s ı —

Bugüne kadar çıkan kısımların hulâsası:

Eser, Sultan Mehmet Reşadm ölümü, Vahdettima tahta çıkışı ve İttihatçıların endişeleri ile baş­ lıyor. İttihatçı düşmanı olan Vah dettin derhal bu parti erkânına karşı cephe alıyor, evvelâ Enver paşayı, sonra da diğerlerini ikti­ dardan uzaklaşıyor, Nihayet bir gün mütareke heyeti, Mondrosa gidiyor, İttihatçıların mühim u- zuvları Avrupaya kaçıyorlar. Mey dan Hürriyet ve İtifâ/çilara kalı­ yor. Bunların içinde bazı hocalar da beliriyor. Bunların arasında KonyalI Zeynelâbidin hoca da var­ dır.

(Eser devam ediyor.)

ittihat ve Terakkinin içinden çıkıp bu fırkanın karşısına ge­ çerek kalem hürriyetini, fiîcir hi^’ riyetin^, şahıs masuniyetini müdafaa etmek vaadile mücade­ leye girişmiş bir sivasî teşekkül olan Hürriyet ve İtilâf Fırkası, kurulduğu gündenberi bir türlü teşkilâtlanmasını bilmemiş, ikti­ dar mevkiini el? geçirer.emiş, bir kaç kere tesadüf kabilinden olarak ele geçirdiği zamanlarda da elinde tutmasını bilememiş ve iktidar sardalyesini ısıtama- dan amansız düşmanı olan itti­ hat ve Terakkiye kaptırmış, so­ nunda da sürgünleri, yabancı memleketleri ve darağaçlarmı boylamıştır.

Harbiye Nazırı N âz'm oaşanın öldürülmesi ve iki taraftan çok kıymetli bir takım zabitler^ «1- m ~ 'l e neticelenen mef-’

ıiâli baskını» bunun en carili ş*

lidiidi. ,

Kırşehir taburunun muhafız* ık ettiği, sayısız jandarma, po* is ve hafiyenin kordon altına al; ığı Babıâliyi basan ve kaşla' öz arasında zaptedip hükûme* i ele geçiren İttihat ve Terak^ :i fedaileri topyekûn on kişiyi/ ;eçmiyordu. H attâ o zaman Er-j ;âmbarbiye Kaym akam ı olan ‘ Cnver paşa, ölülerin üzerinde«, Ilıyarak vükelâ meclisinin top< u bulunduğu salona girip te sap

âzam a: s

— Millet sizi istemiyor. D er-j tal istifa ediniz!

Dediği zaman, bindir fırtına B atm ış usta bir siyaset pui o- an Kâmil paşa, pencereden bak niş ve aşağıda bakliyen uirkax£ nşiyi gösterip:

— Millet dediğiniz şunlardan* baret m i? diye sormaktan ken* lini alamamıştı.

Hürriyet ve itilâf fırkası ış-tfj löyle Allahtık bir fırka idi. Bü-J ün meşrutiyet devri boyu net ,u fırka Ue ittihat ve terakki ce- niyeti arasında meşhur sersem :arga ile kurnaz tilki hikâyesi levam etmiş durmuş ve iktidar akmasını her ağzına alışında ;âk! demiş, durmuş, ittihat ve erakkiye kaptırmıştı.

Kendi kudret ve teşebbüsüyle ktidar mevkiini eline geçirenm- receğine ve geçirse bile ittihat

re terakkinin o devre göre en nükemmel sayılan teşkilatı kar ıısında bu mevki muhafaza ede* niyeceğine kendisi de kanaat ge iren hürriyet ve itilâf fırkası i* :in iktidar şansı, tesadüflere ve sürprizlere kalıyordu.

Bir kere Arnavutlukta bulu.-« tan bir ordumuzun zabitleı i a * gaklanarak "Halâskâran 8 111

du ismile hükümetin karşısına, akmışlar ve kuvvetli bir darb/5 le ittihat ve terakkiyi en kov- /etli bir devrinde yere vurm uş' ar, hareket ordusu kahraman* ve harbiye nazırı Mahmut Şeriri ket paşayı yalnız harbiye nazır, lığından değil, uhdesinde bulu nan birinci, ikinci, uçun cm ^ lar müfettişliğinden de iskfaya mecbur bırakarak muhalifleri ık tidar mevkiine getirip oturt müşir adi. Fakat neye y a r a r * * hürriyet ve itilâfın nam ve hesft bma kaydolunan fakat b u f ı r t a mühim başarıyı bile bu fırka t a . tismar etmeği becerememı*».,

Hürriyet ve itilafa butun J raftarlarile beraber bir s ıy a s g ve felâket gayyası olan son İK

tidar fırsatını da bir tesadüi ha

IŞli.

lûbiyetle neticelenmiş vı keti baştan başa işgal ıe uğratmış olan bir had m ca felâketleri ve me.su, ri ittihat ve terakkinin b*

ana yükletilmişti. Boyla niyetten milletin sıtkı

aıy-

a. D ört gözle bir kurtart- lenildiği esnada hurrıyel, af bu iktidar fırsatını oıLa e ’ gözüne bulaştırmiştu

denize düşmüştü. Karşısı* an çıksa sarılacaktı. H ım ve itilâf sayısız beceriksiz

yüzünden kucaklanacak? lan bile olamamıştı,

nelâbidin hocanın, Çarşı* aki çarşı kadar işhyen e* sayısız ziyaretçileri arasım kit

vakit

memleketin

bir

nimtaz simalarına da rast vordu. Fakat bu zümre»

m payım aldıktan,

hocanın :î - kerametinin mahıyetırt > anladıktan sf r a ^ e u t l dergâhın semtine bile u0

uu.

ekette ne kadar kalbım i siy et ve kabiliyet varsa» denberi iktidarı cimde .tihat ve terakki cem.ıy£ ,n seçe seçe

gür. Hükümeti ve orduyu tan kurmak ve ittihatçı* temizlemek vazife ve i * artaya çıkan hürriyet v« ırkasınm her şeyden zv

lemana muhtaç

le bir zamanda bile doS lüşmanını tanımıyor, ırt zanmağa lüzum gonmıl

(7)

T evfik Paşa K o

-Nevre» Beyin M uvaffakiyet tizlikler i - Tevfik paçam**,

istifası isteniyor — Konağın onanda nümayiş — fBao%

kın akamete uğruyor — İtilâfedar kuşkuda

* Ynxan: T a r ık ülfinıtaz Göstepe

— 3 3 —

Muhalifler yapa, yapa; Tev- fik paganın konağının bahçe du­ varına kadar sokuLabilmişler ve alaca karanlık çökünce gürültü­ yü koparmışlardı.

Fakat ne çare ki, muhâürÇKtf mieecilenu bütün marifeti.

— l îstemezük!* patıMasmilaf ileri geçememişti.

Fakat müthiş bir hareketsizi lik ve beceriksizlik arasında W teşebbüs te mühim bir iş aayiW ve hâdise teşkil edebilirdi.

Parlaması le örtbas edilmesi bir olan ve itilâfçı fesime !lııa benzemiyep bu cüretle baâktn fı<< ıreketin'n başında yeni ’ bir isini şöhret basamağına tırm an ıyor' du:

Manav oğlu N evre«!..

Gazetelerde ismi, fırka aîcühV de kaydı bülunmıyatı • bu nd*rn da kimdi?

Asır görmüş sadrazamdan he< sap saran ve- derhal istifasını üs* tiyep bu zat, «Mühend’sbfmei berri’ i humayun- Unvanlı Hdı<?ı« oğlu harbiyesmın parmakla gds-« terilen fırtınalı zekâlarından v * 1320 yılı istihkâm sınıfının bir; diye gösterilen harika istida -la« rıtıdan biri.

Hürriyet inkılâbım tak i o eden, günlerde merkezi Edirrmd' bu­ lunan ikinci ordumuza ; ı •’ ki bir ordu şöhreti veren N- -•m paşanın seçme erkânı harbiy.'r.L arasında yer alan Nevre« be.v Nazını paşanın fevkalâde salâ­ hiyetlerle Bağdat vah ve kum <n danlığına tayin edildiği s ' ""d a seçip beraber götürdüğü ka'nnr üstü erkânı harbiye zabitleri a - ’ rasmda fraka gitmişti.

O zamanın ittihatçı gazetele­ ri. Nazım paşanın ordudan seçip ayırdığı ve fraka beraber götür- düğü bu gözde zabitler için. A>. lemdar Mustafa paşaıım m eş­ hur Rusçuk yaranma benzete­ rek :

— «Bağdat yaram, Nazun paşa bendegâm!» demişlerdi

Erkânı harbiye kolağası hrrtu- nan Nevres bey, Bağdat var ırar arasında Iraka gittiği sırada çok cüretli, fakat neticesi pefc feci bir baskınla meşhur olm uş­ tu.

Zekâsı kabına sığmıyan N ev­ resin bu İlk

baskın

hikâyesi şu­ dur :

Küvevet emıri Şeyh ¡Mabare- l küssabah“. en çil ve itibarlı

ât-

tınlann desteklediği ecnebi tak - rikâtma kapılarak devlete kar­ şı baş kaldırmıştı. Devletin va­ ziyeti nazikti. Kuvveti kâtı de­ ğildi. Ecnebi karakol g.m neri küçük bir asayişsizliği bahane ederek, derhal karaya çıkmak ve bayraklarım dikerek muhtar mıntıka ilân etmek üzere -fırsat kollamakta idiler.

Nevres bey, böyle bir hengâ­ mede, Basra'dan dubalara yük­ lettiği iki taburu gece yarısı çiz lice bu isyan mıntakasıra g t rip karaya çıkarmış ve sabah le ­

yin her tarafı tutarak, örfî ida­ re ilân etmiş ve askerî bir idare kurmuştu. İstihbaratı çok mü­ kemmel olan ve Basrada Seyit Talip gibi kudretli ve t şuilâtU bir müttefiki ve dostu bulunan Şeyh Mübareküssabah, bu bas­ kın hazırlığını günü gününe ha­ ber almış ve bütün silâhlı kuv vetlerini dahile çekerek, taburu­ muz tamamile karaya çıkıncıya kadar hareketsiz kalmıştı. N e v ­ res bey askerini .kimilen kara­ ya çıkardı, örfî idare ilân edince bu, pusuda bckliyeıı binlerce s i­ lâhlı kuvvet her taraftan, hare­ kete geçerek işgâl kuvvetlerimi­ zi sarıp esir etmiş ve dubaları­ na doldurup geri çevirrıiştü F e ­ lâket bu kadarla kak a, "ine e- hemnııyeti yoktu ve telâfisi el­ bette kabildi. Fakat yazık ki, bu m uvaffakiyet«’?. • mevsim­ siz baskın hareketi „..hane e

den ecnebi karakol misi-.der­ hal karaya asker ç.um.naş ve a- sayişsı eelâıv.fii i. n u, kendi devletinin bayrağını dikerek K ü veyt sultanlığını ir âtı edip âsi şeyhi dc Rıiveyte hükümdar ta- 1 y in etmişti.

(8)

Baskının neticesi

Tevfik paşa konağı etrafına toplananlar — E leh afi

N e v r e s— inzibatlar geliyor — Sonu gelmiyan batkın —r

h iç kimse He bağdafamıyan Nevres — Hicaz çöllerinde

Y azan : T a r ık m üm taz G öztepe

-

34

-Bu silâhlı ve askerî baskında talihi çok fena giden Nevres bey, Tevfik paşa konağına karşı tertip ettiği silâhsız siyâsî bas­ kında da şansı o kadar parlak olmamıştı.

Mahmut Şevket paşanın öldü­ rülmesi hâdisesine de ismi karış tırılmış olan bu zat, suikastçılar arasında divanı harbe düşmüş, parlak biı askeri istikbali kay­ bederek ordudan nisbeti kesi­ lip Sinoba sürülmüş, fakat Si- noptan da kaçmağa m uvaffak olarak Rusya ve oradan da Mısı­ ra gitmişti.

Tevfik paşa konağı baskım, Nevres in bu yıllar süren mace­ ra seyahatlerinden avdeti sıra­ larına tesadüf ediyordu. İstar.- bula henüz gelmişti, daha kun­ duralarının tozunu silmeden şu Allahlık kabineyi silip süpür­ mek gayretine düşmüş ve der­ hal eski ve yeni macera arka­ daşlarını başına toplıyarak ha­ rekete geçmişti.

Baskın akşamı, yine mühen- dishanenin istihkâm sınıfından olup, Mahmut Şevket paşa hâ­ disesinde askerî divanı harb:n bombacı diye lâkaplandırdığı Zeki paşazade mülâzim Lûtfi, kardeşi topçu mülâzimi Rıfkı (meşhur karikatürist ve K a ­ radeniz müstahkem mevkiine

mensup bir kısım ağır topçu s«$ bayları ön plânda göze çarpy

yorlardı. 1

Konağın kapısına bizzat Nev< res dayanmıştı. Bombacı Lût*f fi, çok sevdiği gurbet arkadaşı** nın sadık bir gölgesi gibi yanı*, başından ayrılmıyordu.

Kapıya}

çıkan genç yaverlere, bu esk i erkânıharp kolağası kat’î bir e*, mir verir gibi:

— Paşa hazretlerine habert verin, kendilerde görüşmek isti* yoruz, dedi.

Bu vakitsiz ve davetsiz mi* safirlerin niyetlerini beğenmı* yen yaverler:

— Paşa hazretleri pek yon gündür. Bu akşam kimseyi >ka* bul edemiyeceklerini emir buv .vurmuşlardır. Fehametpenahr arzedilecek bir arzunuz var sat varın Babıâliye teşrif buyuru* nuzî

Cevabım verip kapıları çevir» misler, içerde telefonlar, dıgar* da gittikçe çoğalan esrarlı göle geler telâşlı telâşlı işlem ğe v * haykırmağa başlamıştı.

Nevres, hiddetli hiddetli bağı* rıyordu:

— Paşanıza derhal hab°r ve*' riniz ki istifasını vermeden s ic­ radan şuraya gidicilerden değe liz!..

Bu tehdidi, bahçenin her k o . sesinden yükselen feryatlar tan kıp ediyor ve:

— İstifa et, çekil paşam! sos* lerı ihtiyar vezirin uykusunu bat, şına sıçratıyordu.

Galatasaray inzibat mtntaki^ kumandanlığı, Şişhane ve Nin şantaşı inzibat karakolları, der* hal harekete geçerek, sadrâza* min imdadına Hızır gibi yetişi mişlerdi. Konağı abluka al tın at alan küçük, fakat cüretli ihtilâl*, ci grupu, kendisinden çok kuv* vetli ve kalabalık olan bu silâhlf inzibat kuvvetlerinin karşısında^ mukavemet göstermeğe lüzum ve imkân göremiyerek dağılmış fakat Nevresle Bombacı Lûtfi«* yerlerinde kalmışlar ve sadrâza* m m istifasın da ısrar ederek tevr kif edilmişlerdi.

Hürriyet ve itilâf fırkası, kem dişinden olmıyan ve bütün elen manları zabitlerden ibaret bulu*' nan böyle bir yabancı teşekkülün i

teşebbüsü eline almasından vdj iktidar mevkiine göz dikmesini den fena halde kuşkulanmıştı.

Köksüz bir ağaca benziyen v $ yıkılmaya bahane ariyan Tevfil£ paşa kabinesi sallanmıştı.

Bu. komitecivarî jesti yalnısî saray sevimsiz bulmuyor ve nuâ halefetin arasından fenerle adan* ve enerji ariyan padişah bu cii-^ retli baskını biraz da hoş göri'ri yordu.

(9)

■ GAYYA

GURBET CEHENNEMİNE

Damat P aşalar

İkinci Tevfik Paşa kabinesinden çıkarılan nazırlar —ş

Hürriyet ve İtilâf çilerin tedbiri — Damat Paşalar kom*

binezonu — F trid Paşa ve hocalar — Zemane

züppesi paşa — İktidar htrst

Y a za n : T a rık M üm taz Göztepe

-

36

-Mütareke gayyasının içinden biran için başımızı kaldırarak Kızıldeniz kıyılarına, Hicaza, Ürdün çöllerine kadar uzanmış, küçük bir nefes almıştık.

B u kısacık fasıladan sonra bahsimize tekrar dönüyoruz:

İstanbul, hâlâ sancılar içinde kıvranmaktadır. Mütareke gün­ leri, netameli günler gibi geçip duruyor. Takvim, alnımızin ka­ ra yazılarile dolu yapraklarını dökmekle meşguldür.

Birinci Tevfik paşa kabinesi, 1 ay içinde asırların yıpratabile­ ceği kadar yıpranmış, ayak üs- tünde duramayacak hale gelmiş­ ti..

A s ır süren hayatında bu de­ rece katmerli bir vartaya düş­ memiş olan ihtiyar sadrâzam, i- çerden gelen müthiş' tazyiklerin önünde istifaya tmecbur bulun­ duğunu nihayet anlıyabildi.

Bu istifa, iktidar m evkiinin1 boşalmasını sabırsızlıkla bekli- yen, «Hürriyet ve İtilâf» mahfil lerine geniş bir nefes aldırmıştı. Velura hanından Nuruosma- r.iye caddesindeki büyük bir konağa taşınan «Hürriyet ve İtilâf» fırkası merkezinde harıl harıl kabine listeleri hazırlanı­ yor. Baltalimanındaki sahil sa­ rayında da, Dam at Ferit (Paşa) Yıldızdan uçurulacak devlet ku­ şunun omuzlarına konmasını bekliyordu.

İkinci sultan Hamidin ve Be­ şinci sultan Mehmedin küçük

hemşiresi olan, Altıncı sultan; Mehmedin ise ana ,baba bir ab­ lası bulunan Mediha s ’ Lan, zev»" ci Damat Ferit (P aşa, ı nadir şaha hatırlatmak için kardeşini zayarete gitmişti.

Osmanlı hanedanı arasında en çok hatırı sayılan bu üç pa­ dişah hemşiresi, vaktile sultanı Hamit nezdinde de kocası hak* kında bazı tavassutlarda bulun-v muş, fakat PariSin, Londranm. havaları ile havalanmış frenk? fikirli b'r adam olarak tanıdığı bu damat paşayı sultan Hami t devlet kapısından içeri sokmak­ tan çekinmiş, bol bol ihsanlarla- ona daima şu cevabı göndermiş* tu

-— «Hemşire! Ferit prraya selâm söyle. Henüz onun b ide- diği şeyin vakti gelmedi -.

Mediha sultanın bu son teseb* büsü üzerine, sultan Vahdet rr de Ferit paşaya aşağı y rk n sultan Hamidin cevabına benzer bir cevap göndermiş vo istifası­ nı kabul ettiği Tevfik paşayı tekrar kabineyi teşkile memur etmişti.

Birinci Tevfik paşa kabinesi, bu hareketile fırtınaya tutulan bir geminin safra atması kabi­ linden ümitsiz b'r iş görmüş olu­ yordu. Bu arada ne oldu is"- Ma­ a rif Nazırı filozof Rıza Tev ik beye olmuştu. Çünkü kabineden çıkarılan nazırların en başında filozof göze çarpıyor, kendisi bile bülbülün çektiği dili belâsı olduğunu anlıyordu.

(10)

[MÜTAREKE GAV YÂ!

im

GURBET

amat F e r i t

Mediha ir it ar. m kocası

I c c a l e ra takılan isimi

Ur

Saaaret hülyası

Hünkârın iltifatları

Istan•

buldaki fa cia L r

— -

Fransız m üstem leke askeri

Y azası: T a ra k

— 3 7 —

M ü m t a z Ci«Kte|ic

Tevfik paşanın, ikinci kabine­ sini de kurup iktidar mevkiine iyiden iyiye yerleştiğini anlayan muhalifler artık çileden çıkmış­ lardı. Padişahın hırkaya değil, kürke itibar ettiğini gören Hür» riyet ve İtilâf fırkası, Tevfik pa­ şa gibi asır görmüş tam dört tane vezir, ve müşir paşayı sa­ m ur kürk gibi sırtına geçirerek, iktidar sofrasının ve sarayın karşısına çıkmağa ve:

— Y e kürküm, ye! diye bö- bürlenmeğe karar vermişti.

Bu karar üzerine âyan mecli­ si âzalarmdan müşür Nuri, es­ ki harbiye nazırı ayandan mü­ şir Ömer Rüştü; eski mabeyni hümâyûn müşiri -ayandan meş­ hur Deli Fuat, âyandan Damat Ferit (P a şa ), «Hürriyet ve îti lâf ' fırkasının başına geçtikleri görüldü.

Bu, dcvletlû müşirlerle- dev-( letlû atûfetlû damatlar (o za­ man damatlara devletlû atûfet lû denilirdi) kombinezonu biz­ zat Damat Feridin eseri idi.

Mediha sultanın, ilk kocası Nocip paşadan olan mahdumu Prens Sami bey'n rivayetine pü­ re. sultan Harnıit devrindeki î r giliz sefirlerinden biri bu damat paşa işin:

— Dünya yüzünde en büyük debdebe ve refah içinde ya sıvar iki kişi tanıdık. Bunlardan b ir

bizim Hindistan Valiı Umumisi! d:ğ>eri de sizin Ba 1 ta 11 m anı n da k i? r a m a t Ferit (Paşa) dır.. dem işe

ti. >

Ömrü bu derece hudutsuz bi^ debdebe içinde geçen ve hocayı minarede, müderrisi Kürsüde ta nıyaıı Dam at Ferit, bütün reis« leri hacı ve hoca takımından o« lan «Hürriyet ve İtilâf Arkası-*» ııa elini uzatırken, yanıbaşmda kendine akran olabilecek ‘ Dev-( letiûdarı da beraberinde süîük«| lemekten kend ni alamamıştır. ' Hocalarla yıldızı bir türlü ba- rışamıyar», fakat mukadderatını! da bunlardan bir türlü aynam ı* yan Damat (P a şa ), Su iıoca e-1 feoadiLerin en meşhurlarım hile, isimlerde anmakta âdeta kendi« ne göre bir zevk bm ... /e hepsi ne ayrı ayrı isimler t..-. ırak öyı le hitap ederdi. Meşem, Jeyr.elâı bıd.r. hocadan babsedeı «.eıı: - Konyalı hoca efendi! - deıdi. Da-, r ülki kmetilislâmiye âzaiarı r.da n. meşhur Ahm et Rasim Avni e* fend yi çağırmak isterse:

- Bana üç isimli hoca efendiyi gönderin!» demeği âdet edinmiş» ti.

Hocalar da bu işin farkımda i- diler ve kendilerine istihza te­ bessümde bakan bu tırnaklan manikürlü, saçları favorili, tek gözlüklü, beyaz ilikli ve uzun si yah redingotlu, yandan düğmeli rogan kurduralı zata bir zam a­ ne züppesi göziyle bakıyorlar, halinde yadırgı bir frenk hüvı yeti görüyorlardı.

Fakat elden ne gelir ki. iki ta­ rafın gönüllerinde de ayni aslar, yatıyor ve aynı ihtiras tutuşu­ yordu.

Dam at (Paşa) sadareti kur* muştu. Babıâlinin binek taşm a atlı ya bilmek için *.H ü r r iy e t ve İtilâf ı basamak taşı gibi kullan mak lâzımdı.

Hoca efendiler de, iktidar Sı­ ratını besili bir koç gibi Damat (Paşa) mn sırtında geçmegi he­ sap ediyorlardı. .. ..

Bu suretle iki taraf da köprü­ yü geçinceye kadar birbirlerine dayı, demeğe karar vermişti.

Bu yeni ve «Devletlû5

eleman­

ları süslü ve şatafatlı birer afiş mbi kapışma yapıştıran «Hürri­ yet ve İtilâf» fırkası, bu manken paşalarla, saraya ve halka bir nevi gözdağı verilmiş, padışa eniştesini sık sık saraya davet etmekte ve yemeğe alıkoymağa başlamıştı. Damat Paşa için ya* kır. bir ikbalin müjdesi addedı- ler bu şahane iltifatlar, muhale­ fet gazetelerinin baş sütunları­ na nümayiş şeklinde aksediyor­ du.

Kendisi de bir Dam at şabane babası olan ve padişahla dumur bulunan, Tevfik paşa, sarayın damatlara karşı zaafını anlamı^ olmalı ki. muhalefetin bir damat paşasına karşı kabinesini dev- letiû atufetlû payesinde akı ^da­ mat paşa ile takviye eb.r.ış, biıl- tan Azizin damadı Şerif Paşayı Şûrayı Devlet reisliğine. Sahan H am :din damadı ve eslu Adliye Nazırlarından Abdurrahmar. pa şanın oğlu K e r ın iy a n o g u lla n m dan Hikmet paşayı da Adliye Nazırlığına getirmişti.

Fakat sarayın gözü ve padişa­ hın gönlü İllâki enişte paşada Mes’uliyetine iştirak etmediği bir devrin karmakarışık m iras' larmı kucağına alarak ve kay­ bedilmiş bir harbin tabu « t i c e * leri olan sayısız felaketlere gö­ ğüs gererek iktidar mevkiine gelmiş bulunan Tevfik pasa ka­ binesi, her gün yeni yem facia­ larla karşılaşıyordu. B*r tara tan aç gözlü bir işgal kas-rgas^ m «mleketi kavururken, Iv r ta Taftan da İstanbul balkı turlu hakaretlere uğrayorchı.

M ilî asabiyeti l:or1--”nç bir çığ halinde önüne kotar-- « sü­ rükleyen ve gittikçe H " t n bu i hakaretler arasında, arsız müstemleke askerlerine katıla­ rak Istaribula m u sn ü -t edilen siyah derili yamyam haşaratv r,ın kadmlara b il"

vahri

hayvan­

lar gibi saldırmaları, köprü üs­ tünde v» kocalarının yanında pe çelerimi koparıp üzerlerine atıl­ maları Istanbulu canevinden y a - valıvordu.

(11)

J i p u u r ı

r MÜTAREKE GAYYASINDAN 1

h s GURBET CEHENNEMİNE ~ s J

Büyük bir b löfle

kazanılan post

Divanı harbi örfî âzahkları — Nigehban cemiyetinin

orijinal şefi — Çopur Hakkı — Yakup usta -

K ö -

roğlunun ayvazı ve Çopur Hakkının Yakup ustası —

Nigehban Cem iyeti nasıl kuvvetlendi?..

Y azan : T a n k M üm taz Gözleme

7

» —

İktidara geldiği gündenberi asla derlenip toplanamayan ve teşkilâtlanmağı beceremiyen bu hacılar, hocalar ve hallerinden memnun olmıyanlar fırkasına sırtını veren damat paşa kabine­ si dayandığı ağacın ıkof bir kü­ tük olduğunu çoktan anlamıştı, ve bu partiyi ilk fırsatta künte- den atmayı iyiden iyiye aklına koymuştu.

Hürriyet ve itilâfın bu işin eh­ li ve eri almadığını anlıyan kö­ şede (bucakta ne kadar politika- haşeratı varsa hepsi deliklerin­ den çıkmış, ortalığı çeşit çeşit teşekküler istüâ etmişti. Bunla­ rın içinde hürriyet ve itilâfa en tehlikeli rakip kesileni «Nigeh- bani Askerî» cemiyeti ismile faa- iyete başlıyan ve ilk günlerde giz li bir cemiyet halinde kendini his settirip etraftaki kudretli ve korkunç bir askerî komite tesiri uyandıran esrarengiz teşekkül­ dü.

Gazetelerle intişar eden ve yükseklerden atıp tutan, kesip biçen bir takım beyannamelerle mevcudiyetini belirten bu teşek­ kül, hürriyet ve itilâfa bel bağ- hyamıyan damat paşa hem şi­ rin, hem itimada lâyık bir aske­ rî kuvvet gibi görünmüştü. .

Sadrâzamım bu teveccühü, dev letin askerî kanunlarına tama- mile aykırı ve askerî ceza kanu­ nuna göre de büyük bir töhmet sayılabilecek bu kanunsuz ve gizli komitenin açıktan açığa fa­ aliyete geçmesine sebep olmuş ve harbiye nezareti merkez ku­ mandanlığının mukabil cihetin­

deki ihtişamlı ve zarif köşkün en büyük salonu bu cemiyetin faaliyetine tahsis edilmişti.

«Askerî nigehban" cemiyeti, Çopur Hakkı işiteli bir topçu h.'haşişinin hayalhanesinden doğmuş Donkişofvarî bir teşek­ küldü. Bu zatm etrafında da Donkişotun Sanso Pansa’larına rahmet okutacak zavallı tipler toplanmıştı. Ordu ile çoktan alâ­ kalarını kesmiş bir takım tüfek­ çilikten türeme, alaydan yetiş­ m e ve alaylıya benzer sabık pa-‘ şalar ve ordudaki istikballerini kaybetmiş zabitler içüı ‘bu cemi­ yet bir ümit ve ekmek kapısı ol­ muştu.

Çopur Hakkinin birer manken gibi kullandığı ye resmî makam- laragöz dağı verdiği bu nigehban cı paşalar, sadrâzam tarafın­ dan' Babıâlide ilk defa kabul e* dildikleri vakit Osmanlı ordusu namına konuştuklarını ve kabi* neye bütün kuvvetlerde yardım*' cı olacaklarım beyan etmek ze­ kâsını göstermişler ve bu basit manevra damat paşayı avuçları­ nın içine almalarına kifayet et-! miş ve huzurdan çıkarlarken bq‘ tekaüt paşaların derhal askerlik vazifesine alınmaları ve mühim mevkilerde istihdam edilmeleri

hususunda harbiye nezaretine kat’î olarak emirler yağdırıl­ mıştı.

Uçii de türkçeyi koyu bir Ar. navut şivesile konuşan bu paşa lardan mirliva T ayyar paşa ili Recep paşa divanı harbi örfî â- zalıklarıııa tayin edümişler, Mus tafa N atık paşa da İstanbul mu­ hafızlığına kayırılmıştı.

Nigehban cemiyeti reisi bin­ başı Çopur Hakkı, kulaktan afc ma zincirli kordonlu gözlüğü, geniş al zıhlı topçu pactalonu, siyah getrleri, mahmuzlu kun­ duraları ve elinde gümüşlü Çer­ keş kırbacile ortalıkta dört dö­ nüyor, hiç bir vazife ve m em uri­ yete tenezzül etmiyerek, âdeta inkılâbın rehberi ve nigehban! rolünü takmıyordu. Yeni temas ettiği ger.ç ve miinevevr zabitle-' re kendisini büyük bir ihtilâlci | ve kudretli bir komite şefi gös-, termek hevesine kapılan bu .za*' ta, kurduğu askerî cemiyetin ga yeleri ve prensipleri hakkında sorulan suallere karşı tek b'r ce­ vap ve malûmat veraûye asla yanaşmaz v eb am d an düşer gibi ve ayağını yere vurarak:

— «Katli’âm yapm alı!» diy<» hezeyana benzer bir nara atar­ dı.

Bu katliam ın kimlere, niçin, kimler tarafından ve nasıl yapı- labileceğini kendisi de tayin e* demediği için bu korkunç ve katı lı keîime bu zavallı adamın ağ* zmda gülünç olmaktan ileri gi­ dememişti.

Nigehban cemiyetinin bu o r i­ jinal şefi ve palyaço paşalar» kadar m aruf ve belki topundan daha meşhur bir siması vardı ki o deyriu müthiş kördövüşü ara-1, sı ada bunu tanımamak insafsız­ lık olur: Bu zat Yakup usta i s 1; minde askerî bir tüfekçi ustası- dır. Gölge gibi takip ettiği ve saldırdığı yere yıldırım gibi y e ­ tiştiği şefi Çopur Hakkı gibi o- [ nun da elinden düşmiyen bir

Çerkeş kırbacı vardı. Rütbesi olmadığı için apoletsiz bir ceket; ve sım ıasız bir kalpak giyerdi.' ı Muhalefete dört elle, Nigc-hbanş canla başla sarılmıştı, ittihat-* çılarin kâfir olduğuna, öldürül­ melerinin Allahın em il ve farzı bulunduğuna bir iman halinde inanmıştı. Silâhendaz sınıfından olduğu ve nefer sayıldığı halde Nigehban cemiyetinin isminden aldığı cüret vc salâhiyetle har­ biye nazırının kapısını ayağının burnu ile açar, birinci ferik pa-i ganin masasına iki elile abanıp cenlerini dolduran çeşit çeşit li$ telefi uzatarak Nigehbancı za' bitleri vazife ve memuriyetleri tayin ettirirdi.

Kör oğlun un Ayvazı ııe ise, Y a kup usta da Çopur Halikı içini oydu.

Referanslar

Benzer Belgeler

&#34;Yaz gelipde beş ayları.dolunca Açılmış bahçenin gülleri güzel Yaktı beni Fadime'nin nazarı Zülüften ayrılmış telleri güzel Elifi der isen nazlıdır nazlı

Within the framework of the ethical approach adopted by Etkileşim’s nationally and internationally valid academic studies and research rules, the types of research that require

Polatlı’ya gelerek İlçe Başkanı Erkut Kubat ziya- ret eden Demokrat Parti Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt ile Polatlı ve ülke gündemi hakkında Polatlı Postası ile

Afak Şıhlı’nın şimdiye kadar “Kalbimin Dedikleri”, “Ben- den Uzakta”, “Seni Düşünürüm”, “Ömrümün Beşinci Mevsi- mi”, “Dostlarım, bana da bahar gönderin!”, “Sakura

Petrol gelirlerinin Irak'ın 18 vilayetine nüfus oranlarına göre dağıtılmasını öngören yeni yasa, şimdi meclis onayını bekliyor.. Petrol ve doğalgaz yasa

birçöj&lt;:ıis.tilaya uğramıştır.. 20 QflQ,:kişilik bir kafile Tibet's, buradan da-Hindistan'a ve Anadolu'ya ·sığınır.1949'da Çin baskısından kaçan 7000

Selingue’deki yerel toplulukla Nyeleni’de bir toplant ı alanı yaratmak için çalışırken, besin egemenliği için kolektif hareketimizi güçlendirme, yeni taraflar

Millet Meclisi Üyelerinden ve Senatörlerden Gelen Şikâyet ve Öneriler 12 Mart Müdahalesi’ne giden yolda çeşitli siyasi partilerin dışında bazı Meclis üyeleri ve