T T ' S f t é S f
D ostum O rhan Veli
ŞAHAP SITKI
Orhan’ın sanat serüveni bir sayfaya sığmaz. En iyisi bir genelleme için de Orhan’ın Türk şiirindeki yerini belirtmeye çalışalım.
İnsanoğlunun büyük sarsıntılar geçirdiği anlarında sanatın amacı sa dece yaratma değildir. Yaratmadan daha çok bir şey, bir birliğin araştırıl masıdır. Sanat adamı duyduğunu dile getirir. Bu dile geliş ne denli canlı, ne denli ruhlu olursa biçim de o ölçüde kusursuzdur. Sanat adamının zekâ gücü biçimde gizlidir. Söz sanatında biçim belki de şudur: Karışık, güçlü bir duyguyu başkalarının duyabileceği bir kılığa sokmak. Böyle bir ruh gücü, doğanın güzellik yaratma gücünü bile aşar. Söz sanatında, sanatın özünü dil örer. Tamam olmuş sanat ürünlerinin en güçlü yanı, bize her za man yazarın kurduğundan daha anlamlı görünmesidir. Tam olan, kusursuz olan sanatta tellim acı, sevinç, umut çığlığı; her şeyin üstünde özgürlüğün sesi yüklüdür. Sanatın amacı kurtuluştur. Sanat adamı her zaman kendine düşman güçlerle savaşmaya hazır toplumun bir öncüsüdür. Hiç bir zaman da yenilmez. Öte yandan sanat adamının yüreği doymak bilmez. Ama en kaba, en zalim, en acımasız yürekleri yumuşatabilir. İnsana, insan ruhunu, insan yüzünü geri veren sanattır.
RODIN: Şiirin ne olduğunu biliyorum. Ölçü, uyak üstüne de bir fik rim var. Neden yazdıklarım şiir olmuyor?
MALLARMÉ: Çünkü şiir sözcüklerle yazılır da ondan dostum. Kimi sözcükler tek başına kullanılamaz. Öyle sözcükler vardır ki yanın da ona yakın düşen başka bir sözcük olmadan hiç bir işe yaramaz. Kimi zaman da bir tek sözcük, bu sözcüğün sesiyle canlanan mutlu hayaller çizi lebilir. Böylece, şu ya da bu türlü kullanmaya alıştığımız sözcüklerin
anlam-Ö Z E L B anlam-Ö L Ü M : O R H A N V E L İ 7 3 3
lan bile sanat adamına göre değişir. Bu da şairin yetisi malzemeyle oynayacak ustalığa eriştiği zaman meydana çıkar. Malzemenin işlenmesi ne denli güç, ne denli genişse, işlemek de o denli zordur. Ama etkisi de o ölçüde güzel olur.
Söz sanatında (üstelik şiirde) her ülkeye, her devire göre değişen bir çok değer ölçüleri olduğunu görüyoruz. Ama her ülkenin kendi dilinde öz leştirdiği bir biçim, renk, ahenk, ses verdiği değer ölçüleri de vardır.
Orhan’ın şiirinde ölçünün temeli, hecelerin sayısı değil, süresiydi. Ses ler değil, geçen zaman hesaba katılırdı. Kulağı okşayan hep bir seslerin öl çülü yenilenmesiyle güç kazanmak gereksinmesini duymayan bu ölçü bü yük bir çeşitlilik içinde daha geniş etki olanaklarını birden verir. Bir dize nin musiki değerinin asıl musikiyle ilgisi yoktur. Çünkü burada ölçüyle ahengin, heyecanla düşüncenin gizli anlaşmasına musiki denir. Yoksa, “musiki arayan musikiye baş vursun”dur.
Düşüncenin, dizenin yardımıyle musikileştiği, dizenin musiki düşün cesiyle dolup taştığı yerlerde kişiyi hayran bırakacak mutlu hayaller yaka lanmıştır. Bu şiirin kişiyi hiç bir zaman doyup usandırmadan, durmadan değişen bir yüz göstermesi, hele dizede yeni bir güzelliğe bürünmesi, gerek ruh, gerek söyleyiş bakımından, büyük bir değişiklik kazandırıyordu. Dil, daha temiz, daha rahat bir biçim almış, dizeler, kısa, çabuk dönüşlerle daha yumuşamıştır. Böylece şiir güzelliklerinin başlıca öğelerinden biri olan söz sayısı da, söz ahengi de düzyazıdan büsbütün ayrı olan, konuşma dilinden çok musikiye yaklaşan bir eda kazanmıştır. Bu da üzerinde az durulacak yüce bir sestir artık.
Eski ekinimizi, Türk şiirini, Türk şiirinin çeşitli oyunlarını iyi bilen Orhan, sanatta değişmez yasalar olduğuna inanmıyordu. Sanat adamı alı şılmış kalıplar içinden çıkıp her zaman kendini yenileyebilirdi. Orhan’ın yenileşme çabasını eskiye duyduğu bıkkınlıkta değil, şiirimizi Batı düşünce biçimine yaklaştıran bir özelliğe kavuşturmasında duyduğu özlemde ara malıdır. Orhan şiirimize düzyazı dilinden büsbütün ayrı bir düzen kazandı ranlardandır.
J. Cocteau’nun öğüdüne uyup şiirlerinde sıfattan, benzetmelerden veba dan kaçar gibi kaçmıştır.
Orhan’ın özelliklerinden biri, şiiri, dizelerin sonlarındaki uyak dediği miz birbirine benzeyen seslerin çınlayışından, sağır gürültülerden kurtar maya çalışmasıdır.
Bir başkası da, şiirimizi yöresel, bölgesel, hatta ulusal çevreden uzak laştırıp evrensel şiire yaklaştırmasında gösterdiği çabadır. Orhan’da eleş tirdiğim belki tek nokta, lirizmden kaçıp boyuna zekâ, zekâ, zekâ üstünde direnmesidir.