• Sonuç bulunamadı

ABD ve Türk basını

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "ABD ve Türk basını"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

(

r r

£

İç Olaylar

özal ameliyat öncesinde-Semra Hanım hep yanındaydı,.

ö za r a Amerika' da kalp ameliyatı

Kalp stkmtist 1980 'de başladı. 7y ıl beklendi

S

UÇLU, yine herşeyde olduğu gibi 12 Eylül öncesıydi. Özal, geçen hafta sır gibi saklanan by-pass ameliyatının gerekçesini açıklarken, “ 1980 öncesi zor yıllar” ı anlattı. O yıllarda sıkıntıya düşmüş Türk eko­ nomisini kurtarmak, Başbakan’ m kalbini sıkıntıya düşürmüştü. Bu sı­ kıntı giderek sağlığı için risk taşı­ maya başlayınca Özal Houston’da bıçak altına yattı ve damarlardaki tıkanıklık 3 saat süren başarılı bir ameliyatla giderildi.

Özal’m kalbini riske eden tıkanık­ lığın ilk belirtisi, 13 Haziran 1980 günü geçirdiği bir kalp sıkıntısıydı. 1979 sonunda uzun süre ayrı kaldığı devlet görevine yeniden dönünce bekleyen dağ gibi yüklü sorunlarla boğuşmaktan kalbi kısa zamanda teklemeye başlamıştı. Acilen Hacet­ tepe Hastanesi Ağır Bakım Ünite­ si’ne kaldırılan Özal, acil serviste 2 gün bakım altında tutulmuştu. An­ cak bir yandan da Paris’te Türkiye ıçm çok büyük önem taşıyan borç erteleme görü şm eleri sü rü yordu , özal’m yerine yardımcıları gittiler ama ikinci gün sonunda gelen haber­ ler hiç de içaçıcı değildi. Özal o günleri anlatırken “ imza verdim,

yanımıza bir doktor aldık. Kalktık hasta hasta Paris’teki görüşmelere gittik ve ertelemeler iyi neticelendi” diyordu.

Ama acil servis’ten kalkıp görüş­ me masasma oturmak Özal’m kalbini iyice yormuştu. A B D ’nin Cleveland kentinde yapılan ilk anjıyo muayene­ sinde koroner damarlardan birinde tıkanıklık saptandı. By-pass ilk kez o dönemde gündeme geldi ama doktor­ lar gerek olmadığına karar verdiler. 1983’te Houston’ da yapılan muaye­ nesi sırasında da pek bir sorun gö­ rünmemişti.

Ama 1985’te göz ameliyatı sıra­ sında yaptırdığı anjıyo testi sonucu Houston’daki doktorları Özal’a “ Ar­ tık by-pass yapmamız lazım” demiş­ lerdi. Kalbine kan pompalayan da­ marlardan bin tamamen kapanmıştı. Bir diğerinin ise yüzde 75 civarında kapalı olduğu görülüyordu.

Ancak Özal’ın önünde seçimler vardı ve vücudunda pek bir belirti hissetmemesine de güvenerek operas­ yonu erteledi. Aradan geçen sürede Başbakan’ m kalbinin yarattığı risk biraz daha artmıştı, ö z a l’m doktoru, Amerikalı kalp cerrahı Dr. E. De- Bakey geçen Kasım ayında İstanbul’­

da Özal’ı gördüğünde çok kilo aldığını farketmiş ve “ Rejiminize dikkat etmeli ve fazla kiloları atma­ lısınız. Jimnastik yapın” demişti. Özal, son A B D gezisinde göz ame­ liyatını m uayene ettirirk en by- pass’m artık kaçınılmaz duruma gel­ diği ortaya çıkıyordu.

özal dünyanın en önde gelen sağlık merkezlerinden Houston’daki Methodist Hastanesi’ne Türkiye’den hazırlattığı seccadesi ile gelip testler öncesi apdest alıp namaz kılarken, Türkiye’deki yakınları tam bir şaş­ kınlık içindeydiler. Herhalde Özal ameliyatı parti ve kabinedeki arka­ daşlarından gizlemeyi uygun bul­ muştu. Cumhurbaşkanı Evren, “ A- meliyattan önceden haberim vardı” derken, Başbakan’a vekalet eden Kaya Erdem ilk kez Ertuğrul Ak- bay’ın "G ölge Adam ” ında yeralan ameliyat haberine “ g a y n -c id d i” damgasını basıyordu. A ynı şekilde Keçeciler de “ Giderken bize söyleme­ di” diyerek şaşkınlığını belirtiyordu.

özal, Meclis’te bir anda dalga­ lanma yaratan ve “ Ya başmr. birşey gelirse?” veya “ Ne kadar dinlenmesi gerekecek?” sorularına yolaçan ha­ berler üzerine gayet ilginç bir yoldan, oldukça dramatik bir yöntemle ku­ lislere ulaştı. Başbakan’ın telefondan teybe kaydedilen sesi, Grup’ta mil­ letvekillerine ameliyat haberini verdi. Özal, bazı bayan milletvekilleri­ nin gözlerini yaşartan konuşmasında herkesin kendisi için dua etmesini istiyor, bu arada başına gelebilecek­ leri düşünerek “ Başbakan olmadan da Anavatan’m sımsıkı birarada olduğunu muhalefete gösteriniz” di­ yordu.

Ameliyat sabahı Özal uyanıp traş olduktan sonra namazını kıldı. Kaldığı otelden Hastane’de 12. kattaki odası­ na çıkarken yanında oğlu Ahmet, Özel Kalem Müdürü Tevfik Ertürk, ameli­ yat ekibinden yakın arkadaşı Prof, ismet Karacan, özel doktoru Cengiz Arslan’ın eşi Nilgün Arslan ve Türk koruma polisleri vardı. Odada ziyare­ tine gelenler arasında Amerika’ya getirttiği 30 yıllık çalışma arkadaşı Bayındırlık Bakanı Sefa Giray, endişe içinde Houston’a uçan Zeynep-Asım Ekren çifti ve Kadıköy Belediye Başkam Osman Hızlan da vardı.

Ameliyat öncesi Başbakan çevre­ sine moral dağıttı. “ Eskisinden daha kuvvetli olacağız, merak etmeyin” dedi. Başında mavi bonesi ve üzerinde mavi gecelik entarisiyle sedyedeki

(2)

Başbakan’ a sarılan Semra Ozal’ın makyajsız yüzünde endişe okunuyor­ du. Semra Hanım, eşinin kulağına “ Bütün gücümle, her zaman yanında­ yım” diye fısıldadı. Salı sabahı saat 07.15’te 10 kişilik ameliyat ekibi Ozal’m başucundaydı. ;Önce ameliyat bölgesi temizlendi, traş edildi. Narkoz verildi ve nihayet yerel saatle 09.00’da Türkiye’de saatler 17’yi gösterirken, Ozal’m göğsü açılarak kalbi ve akci­ ğerleri durduruldu ve bir makineye bağlandı. Sonra sağ bacağından 20-25 cm. uzunluğundaki damar alınarak, kalpte aort yanındangetirilerek birleş­ tirildi. Kalbin sağındaki iki damarla, solda tamamiyle tıkalı durumda olan bir damar değiştirildi. Operasyon tam

1 saat 45 dakika sürdü.

Ameliyattan sonra dış arda endi­ şeyle bekleyenlere müjdeyi veren Ermeni asıllı doktor De Bakey "Ame- ; liyat bir yıl daha gecikse Özal kalp krizi geçirebilirdi” dedi. Özel doktoru Cengiz Aslan “ Herşey mükemmel” mesajım ulaştırdıktan sonra Semra Ozal’ı yoğun bakımdaki eşini görebi­ leceği camlı bölmenin önüne götürdü. Semra Hamm uzaktan eşini bir süre izledi ve dua etti.

Başbakan gözünü açtığında Türki­ ye’de saat 22.00’ydı Özal daha önce planlanmış bir anlaşmayla başucunda- ki arkadaşı Prof, ism et Karacan’ın plini sıktı. Bu, “ kendimi iyi hissedi­ yorum” demekti. Sonrasım Prof. Karacan, Başbakan’ın davranış ve konuşmalarında bir uyumsuzluk mey­ dana gelip gelemeyeceğini soran gaze­ tecilere şöyle anlatıyordu:

“ ..gözünü açar açmaz konuşamaz durumdayken bile espri yapmaya baş-

i

ladı. Yani ’mimik espri’ yapmaya ! başladı. Biz kendisine bunları hatır- I layamayacağını söyledik, iki saat ! sonra bize yazı yazmak istedi. O sırada konuşamadığı için yazı yazmak istedi ve kağıt üzerine ‘ Hepsini bal ; gibi hatırlıyorum’ diye yazdı” .

Ozal, daha sonra aynı kağıda kiminle görüşmek istediği sorusuna i karşılık şu anlamlı notu düşüyordu

i

SEMRA. Başbakan’ın karısını, sıra­ sıyla oğlu Ahmet, kızı Zeynep ve

\ milletvekili İbrahim Ozbıyıklı izledi. Özal çifti bırara elele kasetten “ Yunus gibi” adlı parçayı dinlediler. Bu arada Türkiye’den telgraf ve çiçek yağıyordu. Ameliyat için açılan göğüs kemiği 2 aydan önce kaynamadığın­ dan, Özal’ın istirahat süresi uzayacak­ tı. Başbakan'm 10 günlük nekahat devresini, hastanede 10 günlük istira­ hat izleyecek ve Türkiye'ye dönüş ay sonunu bulacaktı. Bu süre içinde Ozal, Türkiye’yi Houston’dan telefonla ida­

re edecekti. □

AN AP'ta karışıklık özal’ı Bekliyor

Liberal, Hareketçi ve Selâm etçi dengesi

Ö

Z A L ’ın sağlık nedenleriyle uza­

yan A B D gezisi, “ G odot’yu Beklerken” adlı sahne oyununu ammsatan bir biçimde, A N A P ’ taki huzursuzluğu artırdı. Selametçi ka­ nada karşı Liberal ve Hareketçi kanatların işbirliği yapma kararı aldıkları ortaya çıkarken; operasyo- ! nun biçimini merak edenlere, geç- ! mıştekı Şıvgın operasyonu hatırlatıl- | dı:Özal, Keçeciler’ı görevden alırken, , parti ıçı dengeleri korumaya da özen ] gösterecekti.

Liberal ve Hareketçi kanadı, ara- ! lık ayı sonlarından başlayarak dirsek temasına ve bazı özel toplantılar yapmaya iten neden, Selametçi ka­ nadın parti içindeki gücü Ozal da, : bazı davranışlara kızmakla birlikte,

bu kanadın gücünü kıracak açık bir tutum takınmak istemiyor. Çünkü | kendisi de bir anlamda onların uzan­

tısı ve düşünce olarak aralarında

y a k ın lık var. Liberal ve Hareketçilere göre, sorun Keçecıler’in görevden ayrılmasıyla da bitecek cinsten değil. ] Selametçüerın ! partiye egemen j oldukları görün- i tüsünü silmek i- | çın, ilçe ve il kongrelerinden başlayarak bir m ücadele v e r­

mek gerekiyor. Halil Şıvgın Liberal-Hareketçi ittifakı, müca­ deleyi hem kendisi hem de parti için verdiği inancmda. Hareketin lideri yok ve Özal’a karşı olmak söz konusu değü. Tam tersine, genel başkan kollanacak ve yıpratılması engellene­ cek. Sudi Türel’ın katkılarıyla bıra- raya gelen iki grubun önde gelen isimlen arasında Mesut Yılmaz, Haydar Özalp, Veysel Atasoy, Bed­ rettin Dalan, Alpaslan Pehlivanlı ve hatta genel sekreter Mustafa Taşar yer alıyor.

Çok ihtiyatlı olduğu bilmen, grup başkanvekilı Haydar Özal bile, Keçe­ ciler ve irtica ile ilgili görüşlerini Mılhyet’e oldukça açık bir biçimde anlattı. Keçecıler’in çoktan istifa etmesi gerektiğini söyleyen, Özalp, türban konusunda da şöyle dedi:

“ Ben, inançla, kuralların çığnen- mesını birleştiremiyorum. Üniver­ sitenin de kuralları vardır. Başını maksatlı örtenin her zaman karşısın­ dayım.” Özalp’e göre, bu konuyu Meclıs’ın konusu haline getirmek ge­ rekir.

Keçeciler, birçok il, ilçe ve belediye başkanlarından destek mesajları aldı­ ğını açıkladı. Kendisinin görevden alınması durumunda bir kopma olma­ masına çalıştığını söyledi.

Özal’ın ameliyatı nedeniyle, gö­ revde kalma süresi biraz uzamış gibi görünün Keçecilerin, giderek buruk- laştığı dikkatten kaçmıyor. “ Biz hiç ölmeyecekmişiz gibi dünya için, yarın ölecekmişiz gibi de ahiret içm hazırlanmayı kendimize düstur edin- mışizdır” diyor ve örgütsel çalışma­ larını sürdürüyor. Kendi ifadesiyle, görevini “ gönül huzuru içinde” bı­ raktıktan sonra serbest kalacak. Serbest kalınca arkadaşlarıyla otu­ rup durumu değerlendirecekler ve bir karar verecekler. “ Bu kararımızdan dolayı artık bizi kimse kmayamaz” görüşünde diğer grupları uyarıyor.

Keçecıler’in yarı tehdit kokan sözleri. Hareketçi kanadın önde gelen isimlerinden Halil Şıvgın’ ın, ıkı yıl önce genel sekreterlikten ayrılmak zorunda kaldığında gösterdiği tepki­ yi akla getirdi. Ama Ozal’ ın yakın­ ları, Başbakanın o zaman dikkat ettiği dengeyi, bu kez daha da fazla özen göstereceği kanısındalar. Keçe­ ciler giderken kendisine başka bir görev verilmesi ve hükümetteki Se- lametçüer, Oksay, Dınçerler ve Do- ğan’ın da kollanması büyük olasılık.

Özal örgüt, hükümet ve parti içindeki üçlü operasyonu ile bu­ yandan A N A P ’m gericiliği özendir­ diği izlenimini içte ve dışta silmeye çalışırken, öte yandan da, kaybettiği oyların bir bölümünü seçimlere kadar yemden toparlayabilmek amacında. ABD’ye hareket etmeden önce, ya­ kınlarına 1987 içinde seçimi “ kesin­ likle” düşünmediğim söylemişti. Bu­ gün yapılacak bir seçimde yeniden tek başına iktidar olamıyacağını bi­ liyordu. Önümüzdeki 1.5 yılı çok iyi kullanması gerektiğim düşünüyor. Üçlü operasyonla yem bir görünüm, yem bir hava ve atılım sağlamak istiyordu.

A N A P ’m gelecek seçimlerde tek başına iktidar olamıyacağını düşünen Haydar Özalp gibiler ise, Özalp- Demırel işbirliğini arzuladıklarını ar­ tık yüksek sesle de dile getirmekte, Amu buna Demırel’in verdiği yamt açık ve kesin: “ Bugün ben olmadığım için onlar var zaten.. Memleketi bu hale getirenlerle DYP nasıl birleşe­

cek?” . □

(3)

Özal-Reagan-ABD yönetiminden Tü rk hükümetine destek gösterisi...

Ozal' ın ABD gezisinin Bilançosu

1984 'de yapılan istekler yinelendi,yanıtlar aynı oldu

A

BD yönetimi, Ozal’ ı destekle­ meyi sürdürdüğünü gösterdi. Türk Başbakanının gezisinin siyasal bölümü, bir yandan O'na iç siyasette güç kazandıracak biçimde geçerken, öte yandan da A B D ’deki Türk lo­ bisine katkı yaptı. Özal’ın İran’da tutuklu bulunan Amerikalı gazeteci­ nin bırakılması konusundaki girişimi ise tam bir şova dönüştü.

özal'ın ABD gezisi özel olduğu halde, Reagan yönetimi, Ozal’a ver­ diği desteği göstermek içm özel bir çaba sarfettı. Başkanla yapılan gö­ rüşmeye, başkan yardımcısı Bush, dışişleri bakanı Shultz, savunma bakanı Weinberger, Milli Güvenlik Konseyi başkanı Carluccı, yönetimin güçlü adamı Donald Regan, gibi isimlerin katılması, tamamen bir “jest” anlamı taşıyordu. Yoksa 20 dakikalık görüşmede yapılacak fazla bir iş yoktu.

Öza! 1984’te yaptığı istekleri yineletil. Yanıtlar aynı oldu.

Somut görüşme konularının ba­ şında, Türkiye’nin faizleriyle birlikte 1.4 milyar doları bulan Askeri Dış Satış kredisi borçları geliyordu. Tür­ kiye bu borcun silinmesini istemiş, ama buna yasal olanak bulunmadığı belirtilmişti. Amerikan yönetimi ıkı karşı öneri getirdi: Ya bugünkü düşük faiz oranı geçmişe dönük bir biçimde işleyebilirdi, ya da borçların bir kerede ödenmesi durumunda,

ödenmeyen borçlardan doğan ceza ortadan kalkabilirdi. Özal ikinci

öneriyi kabul ederken, bu parayı serbest piyasadan kredi olarak temin etmek için, A B D ’nın garanti verme­ sini istedi. Türkiye’nin orta ve uzun vadeli kredi bulma konusundaki zor­ luklarının aşılmasında da ABD des­ teği aranıyordu. Shultz, çeşitli ola­ nakları araştıracakları vaadinde bu­ lundu.

Türkiye tekstil kotalarından şi­ kayetçiydi. Bu yöntem, Amerikan piyasasına daha önce girmiş olan ülkeleri koruyordu. Özal her ülkeye ayrı kota yerine, toplam bir kota içinde rekabet edilmesinin daha tutarlı olacağmı bu kez de savundu. Wall Street Journal’da bu yönde çıkan bir yazı da aynı görüşü ’des­ tekliyordu. Hazine Bakanı James Baker, tekstil dışalımında bu yönde bir eğilimin varlığını söyleyerek umut verdi.

Weinberger’le yapılan 20 dakika­ lık görüşmenin ana konusunu, ihti­ yaç fazlası malzemeden Türkiye’ye verilecek 40 Fantom oluşturuyordu. Savunma Bakanı gelişmiş bazı ha­ berleşme sistemlerinin de

verilebile-A B D v e Tü rk Basım

■ 9 A Ş B A K A N Turgut Özal'ın A B D gezisi sırasında sergilediği bir tutumun

A B D ve Türk basını üzerinde ne kadar farklı etkiler yaptığı gözden kaçmamaktadır.. Özal'ın Wall Street Journal gazetesinin İran'da casusluktan suçlanarak gözaltına alman muhabirinin serbest bırakılması için yaptığı girişim. Türk basınında gazetecinin serbest bırakılmasım sağlayan bir girişim olarak kabul edilmiş ve sergilenmiştir. Oysa A B D basını bunu ciddiye almamış, Başkan Reagan da özal ile yaptığı görüşmede bu hususa hiç dokunmamıştır.

Türkiye şimdiye kadar sürdürdüğü bütün gayretlere rağmen Iran-Irak savaşının sona erdirilmesinde de etkili olamamıştır. Bir arabuluculuk söz konusu olduğunda Cezayir ile Çin'den gelen sesler ve ağırlık, Türkiye'den gelenlere göre daha ağırlıklı olmaktadır.

Türkiye'nin bütün kuruluşları, kurumlan gibi tabiatıyla basını da bazı eksiklikleri sergilemektedir. Bunlann başında çok önemli konulann bile gereken ciddiyetle ele alınmaması gelmektedir. Yetkili kişilerin verdikleri demeçlerin, çevrelerindeki kimselerin kulaklara fısıldanan sözlerinin tahkikine gidilmemesi, duyulduğu gibi kabul edilip gazete sayfalarına geçirilmesi, çoğu kez okurlann gerçeklerden haberdar olma haklarına bir nevi saygısızlık olmaktadır.

Wall Street Journal gazetesi, ABD'nin büyük sermaye kesiminin adeta sözcüsüdür. ABD'nin en çok satan gazetesidir. Başbakan Özal'ı yıllardır des­ tekleyen bir gazetedir. Özal'ın bu gazetenin bir muhabirinin serbest bırakılması için Iran Başbakanı nezdinde girişimde bulunması tabii karşılanır. Gazetecinin serbest bırakılması da son derece tabii bir gelişimdir, çünkü gazeteci İran hükümetinin resmi davetlisi olarak İran'da bulunurken gözaltına alınmıştır. Serbest bırakılması için de A B D Türkiye'den başka birçok kaynağı harekete geçirmiştir. Olayları yakından çeşitli açılardan ve kaynaklardan izleyenler gaze­ tecinin serbest bırakılmasının sadece Özal'ın mektubuna dayanmadığını sap­ tamışlardır. Tahran'dan da, serbest bırakılmada Özal'ın oynadığı rol ile ilgili en küçük bir işaret gelmiş değildir. Hal böyleyken, bir kısım Türk basın mensubu­ nun “ özal Wall Street Journal muhabirini serbest bıraktırdı'' tarzında saptamalar yapmaları işin ne kadar hafife alındığını gösterir. Basın mensuplarının resmi şahsiyetlerden ve çevrelerinden gelen telkinlere karşı daha dikkatli olmaları gereği bir kere daha hissedilmektedir.

(4)

SH P Kurultayına önlemli gidecek

İnönü parti kontrolünü elden çtkarmamaya çalışıyor

ceğini belirtti. Birden fazla roket atan sistemlerle ilgili çok ileri bir teknolojinin, Türkiye’de ortak yatı­ rım olarak ele alınması Amerikan tarafınca kabul edildi. Bu olumlu gelişmelere karşılık, askeri ve eko­ nomik yardım konusunda durumun pek parlak olmadığı anlaşılıyordu. Kongrede Demokrat muhalefetin ta­ mamen çoğunlukta oluşunun, Türki­ ye için istenen toplam 913 milyon dolarlık yardımın geçmesini zorlaştır­ dığını Özal’a anlatddı. SE IA an­ laşmasını beş yıl için imzalamaya razı Özal'ın böylece elindeki kozu iyi kullanam adığı görü şü n d e olanlar haklı çıkmış gibiydi.

Özal, Senato çoğunluk lideri Ro- bet Bryd ve Temsilciler Meclisi çoğunluk lideri Jim W right ile yaptığı görüşmelerde, hem Türkiye’­ ye yardımın Kongre’de engellen­ memesi, hem de Ermeni Soykırım Tasarısı üzerinde durdu. Türk yet­ kililer, her iki liderle yapılan konuş­ maların umut verici olduğu kanısın- daydılar. Ama gözlemciler, her iki konuda da fazla iyimser olmamak gerektiğim vurguluyorlardı. Türki­ ye’nin A E T üyeliği konusunda va- dedilen desteğin ne ölçüde etkili olacağını da zaman gösterecekti.

Özal, gezisinin siyasal bölümün­ de, Türkiye’den sonra İran'ın da sözcülüğünü yaptı. İran’ ın önemini her fırsatta dile getirdi. “ A B D ’nin İran’ı tanımaması, dışlaması müm­ kün değildir” görüşünü savundu. O’nun bu konudaki soğukkanlı yak­ laşımının, bazı ABD yetkililerini de etkilediği görüldü. A ynı anda Wa- şington’da bulunan Genelkurmay i- kinci başkam Org. Necip Torum- tay’m, ismini etmeden İran’ı suçla­ yan ve Türkiye’nin o yönden gelen çabalara izin vermeyeceğini belirten konuşması ise, madalyonun öteki yanım yansıtıyordu, iki konuşma arasında bir çelişki bulunduğunu söyleyen gazetecilere Özal şu yanıtı verdi:

“ -Ülkelerle iyi geçinmek, onlara tesir etmenin yoludur. Kavga ederek

tesir icra edemezsiniz.”

Gzal, gezisinden hemen önce An­ kara’ya ani bir ziyaret yapan Iran başbakan yardımcısından aldığı izle­ nimleri gereken yerlere ulaştırdı. Amerikan yönetiminden aldığı izle­ nimleri de, ay sonuna Ankara’ya gelmesi beklenen Iran Başbakanı Musevi’ye aktaracak.

ÜLER yüzlü Erdal İnönü’nün hatları .birdengerildi. Cebinden çıkardığı mendiliyle nezleli burnunu sildi. Sonunda sakın ses tonunu korumayı başararak konuştu: “ iş oraya gelmeden, bir çaresine bakı­ lır.”

Olay, Ahmet Taner Kışlah’nm SHP genel başkanıyla yaptığı gö­ rüşmenin sonlarına doğru geçmişti. Kışlalı’mn sözünü ettiği olasılık, İnönü’nün genel başkanlığıyla, Bay- kalcıların egem en olacak la rı bir MKYK idi. Konuşmanın yapıldığı tarihte SH P’nın kurultaylarla ilgili kararı henüz belirlenmemişti. Karar ertesi günü alındı ve İnönü’nün de­ yimiyle, doğabilecek böyle birsoru- nun önceden “ çaresine bakıldı” .

Kurultay tarihinin saptanmasıy­ la ilgili son MKYK toplantısından önce, iki kesimin tutumu belliydi. Gürkan ve arkadaşları, örgütün Bay- kalcılardan temizlenmesi için, kurul­ tayın biran önce toplanmasından ya­ naydılar. Gürkan, Baykalcıları kas­ tederek, “ Kendileri gibi düşünme­ yen, kendilerinden olm ayanları yoketmeye çalışıyorlar” demekteydi. Gürkancılar, isteklerinin gerçekleş­ memesi halinde istifayı düşündükle­ rim açıkça söylüyorlardı. Çünkü MKYK içinde azınlıktaydılar.

Karar toplantısı öncesinde daha sakın görünen taraf ise Bay kalcılar­ dı. “ Kurultay yasakların kalkmasın­ dan sonra yapılacak. Örgüt bunu istedi. Gürkan bu iradeyi aşamaz” diyorlardı. Ama giderek içlerinde bir endişe büyüyecek ve toplantıdan hemen önce şöyle söyleyeceklerdi: “ Genel başkanın tavrını merakla bekliyoru z. Bu oyu n a gelinirse, SHP’de büyük yaralar açılır. ”

Baykalcılar bir bakıma haklıydı ve dengeyi değiştirebilecek tek kişi Erdal İnönü’ydü. İnönü, toplantı öncesinde kendisinden acele randevu isteyen Yakup Kepenek ve Tevfik Çavdar’ı da dinledikten sonra, kafa­ sındaki kararı kesinleştirmiş olmalıy­ dı. Toplantı başlayınca, “ seçimli tüzük kurultayı” formülünü ortaya attı. Nail Gürman, Cemal Seymen ve Turgut Atalay gibi Baykalcıların iti­ razları sonucu değiştirmedi. İnönü ile karşı karşıya gelmemeye özen gös­ teren Atılla Sav ve Türkân Akyol da oylarını o yönde kullanınca, Baykal- alar yalnız kaldılar ve karar 18 oyla çıktı. 2-3 Mayus tarihlerinde yapı­ lacak olan kurultayda önce tüzük

değişikliği ile Merkez Karar ve Yöne­ tim Kurulları ayrılacak, ardından da bu organlar için seçim yapılacaktı.

Baykal ve onun gibi 5 yıllık yasaklı tüm eski siyasetçilerin aday olabilecekleri Aralık kurultayının ö- nemı azalıyordu. Örgütü elden geçi­ recek, partiyi Aralık kurultayına ha­ zırlayacak olan kurullar “ onlarsız” oluşturulacaktı. Ş a şk ın lığı henüz geçmemiş olan Bay kalcı bir MKYK üyesi, “ Partiden kopma olmasını ön­ lemek için İnönü böyle bir tavır koydu” dedi. Ama genel başkanlık seçimi yapılmayacak olan mayıs kurultayına İnönü’nün kendi listesi ile gidip, uyum içinde çalışabilecek bir genel yönetim isteğim kabul ettirebileceğim biliyordu.

Baykal ekibinden olan Gürman, Bakış’a şu sözlerle K dile getirdi: “

Siya-setin sorumlu kişile- | A ri, örgütten mal

ka-w ü ş çmr gibi seçim

iste-Nail G ürman diklerinde, hep sürp­ rizli sonuçlar almışlardır. Gürkan ve Sendikacılar olarak adlandırılan grup bu kararda, tıpkı birleşmeden son­ raki gibi birlikte ddular” Kararın ertesi akşamı SHP Üsküdar ilçesinin düzenlediği geceye katılan Deniz Baykal ve arkadaşlarının moral bo­ zukluğu dışardan izlenebilecek kadar açıktı.

B aykalcıların tep k isi üzerine, İnönü’ye yakın olan bir MKYK üyesi dergimize şu yorumu yaptı: “ Niye bu kadar telaşa kapıldılar? anlamıyo­ rum.

Kimse kimseyi tasfiye etmeyi düşünmüyor. Mayısta seçilecek yem yönetimin büyük tasfiye yapacağım söyleyerek il örgütlerinde tutunmaya çalışıyorlar. Ancak telaşları, olayı kendi aleyhlerine büyütüyor.”

Baykalcıların egemen olduğu 27 il arasında yer alan Manisa’da yapılan örgüt yemeğine. Deniz Baykal bizzat katılarak bir konuşma yaptı. Toplan­ tıya Balıkesir II Başkanı Önder Kırlı ile Muğla II Başkanı Tufan D oğu da katılmışlardı. Ama, İnönü’ye yakınlı­ ğıyla bilinen İzmir II Başkanı Şeref Bakşık yoktu. Nasıl ki, İstanbul’ daki Üsküdar ilçesinin toplantısına da, Baykal katılırken, II Başkam Haşan Fehmi Güneş katılmamıştı. □

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Ta h a T o ro s Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

This study proposes an integrated model including BOCR, AHP, and COPRAS to solve occupational safety specialist selection problem for the company “X Mutual Health and

Bu yazıda, öncelikle Mehmet Âkif’in şiirlerinin can damarlarından birisi olarak kabul edilen ve divan şiiri- nin önemli bir unsuru olan aruzun doğuşu, gelişimi ve şair,

Ka- liforniya eyaletindeki La Jolla ken- tinde bulunan İleri Doku Bilimleri adlı bir biyoteknoloji şirketi, sakat dizlerin onarılması için laboratuvar- da

Boğaziçi Üniversitesi Yapay Zekâ Laboratu- varı tarafından geliştirilen tur rehberi çoklu ro- bot takımı yoğun işlemci gücü gerektiren görevler- den

Dolayısıyla bu ve bunun gibi üzerine çok farklı şekillerde konuşulan ve konunun temelini oluşturan müziğe bilimsel yaklaşım, sınırı olmayan, değişen toplum

Bu çalışmanın amacı; Çok Kriterli Karar Verme Tekniklerinden olan Bulanık VIKOR yöntemiyle üniversite öğrencilerinin, şehirlerarası otobüs firmalarının tercih

[r]

In order to determine the effects of deficit irrigations and different tillage application methods on the yield and irrigation water use efficiency of silage maize,