Üreme Sistemi Fizyolojisi
Dişi Üreme Sistemi Anatomisi
• Vulva, kadın dış genital bölgelerine karşıdan
bakıldığında üstte "çatıyı" oluşturan leğen kemiklerinin birbiriyle orta hatta birleştiği bölgenin oluşturduğu
kabarıklık olan pubis tepesi, altta anüs ve yanlarda büyük (dış) dudaklar adı verilen
yapılarca sınırlanan bölgedir.
• Pubis tepesi cilt ve altında yağ dokusu içerir, üzeri
genital kıllarla kaplıdır. Pubis tepesinin hemen altında
• Labium majus
• Dölyolu (vajina) girişini sağlı sollu örten cilt kıvrımlarının dışta yer alanlarıdır. Dış dudaklar önde genital kılların olduğu pubis tepesinde, arkada ise anüsün hemen üstünde birleşirler. Üzerleri genital kıllarla kaplıdır ve cilt altında yağ dokusu içerirler.
• Labium Minüs
• Sağlı sollu dış dudakların iç yüzlerinde yer alan, klitorisin üst kısmından
vajina girişinin altına uzanan kıvrımlı yapılardır. İdrar deliği ve vajina girişinin etrafını sararlar. Kılla kaplı değildirler ve cilt altı yağ dokusu içermezler.
• Vajina girişi
• İç dudakların devamında yer alan ve kızlık zarına kadar devam eden 1-2 santimetrelik bir kısımdır. Kızlık zarı yırtıldıktan sonra vajinayla birleşir. • Kızlık zarı
• Latince'de hymen olarak adlandırılan bu yapı, ince olmasına karşın nispeten esnektir ve ortasında bir veya daha fazla sayıda delik içerir. Her kadında
farklı yapıya sahip olmasına karşın, genellikle ilk ilişki esnasında hafif bir kanamayla yırtılır ve böylece vajina girişiyle vajinanın birleşmesini sağlar.
• Klitoris
• Erkekteki penis başının kadındaki karşılığıdır. Klitoris hemen pubis tepesi altında yer alan bir yapıdır ve üstte ve yanlarda iç dudaklarla çevrilidir. Klitorisin hemen alt kısmında idrar deliği, idrar deliğinin altında ise vajina girişi bulunur.
• Klitoris cinsel ilişki esnasında aynen erkeğin penisi gibi sertleşebilme
özelliğine sahiptir. Kan damarlarından oldukça zengin bu yapı kadın orgazmında önemli görevler üstlenir.
• İdrar Deliği (uretra ağzı)
• Klitorisin hemen altında, iç dudakların önde birleştiği yerde bulunan ve idrarın dışarı boşaltılmasını sağlayan idrar deliği uretra adlı yapının son kısmını oluşturur.
• Perine
• Perine dış dudakların arkada birleştiği yerle anüs arasında yer alan bölgedir. Ciltle kaplı olan bölge cilt altında idrar ve dışkı işlevlerinin kontrolünü
sağlayan kasları barındırır. Bu kaslar doğum eylemi esnasında mümkün
olduğunca gevşeyerek bebeğin başının doğmasına izin verirler.
• Vulvada bulunan salgı bezleri
• Dış genital bölgenin kurumasını önlemek ve cinsel ilişkide gerekli
kayganlaşmayı sağlamak işlevini yürüten birkaç adet salgı bezi vardır.
Bunlar arasında en önemlileri idrar çıkış deliğinin yanlarında yer alan Skene bezleri ve vajina girişinin yakınında sağlı sollu yer alan Bartholin bezleridir.
6
İç genital organlar
• İç genital organlar penisi içine kabul eden
vajinayla başlar, rahim içine giriş kapısı
olan ve aynı zamanda sperm için bir depo
görevi üstlenen rahim ağzıyla , bebeğin
büyüyerek geliştiği ve gebe olunmayan
dönemlerde adet kanamasının oluştuğu
rahim ile devam eder, buradan sağlı sollu
rahimin her iki yanında boynuz gibi yer
alan Fallop tüplerine uzanır ve her bir
Fallop tüpü, uçlarında bulunan
saçaklarıyla yumurtalıklarla yakın temas
eder.
• Vajina
• Vajina, vajina girişiyle başlayan ve uç
kısmında rahim ağzının yer aldığı boru
şeklinde ve yaklaşık 10 santimetre
uzunluğunda bir yapıdır. Vajina girişinde
bulunan salgı bezleri ilişki esnasında
vajina girişi ve vajinanın kayganlaşmasını
sağlar.
• Normalde ön-arka duvarları birbiri üzerine
katlanmış olarak duran bu yapı, doğum
eyleminde doğum kanalının yumuşak
kısmının yapısında yer alır ve bebeğin
başının geçmesine müsaade edecek
kadar esner.
Uretra
• İdrarın depolandığı mesanenin devamında
yer alan bu boru şeklindeki yapı idrar
boşaltım sisteminin son basamağını teşkil
eder.
• Uretra kadında erkekten çok daha kısadır.
Bu kısalık ve genital sistemin vajina ve
anüse yakınlığı, kadınlarda idrar yolu
enfeksiyonlarının daha sık yaşanmasına
neden olur. Yine ilk cinsel deneyimlerini
yaşayan kadınlarda ilişkinin verdiği
"tahriş", ilişki sonrasında sık idrara çıkma,
idrarı zor yapma, idrarı boşaltamamış
• Rahimağzı
• Rahimağzı spermler için rahim içine giriş ve doğumda bebek için rahimden çıkış kapısıdır. Vajinanın devamında yer alır. Rahimağzı
kanalında yer alan salgı bezleri
gebeliğe elverişli günlerde
spermlerin geçişini kolaylaştıran, gebeliğe elverişli olmayan
günlerde bu geçişi zorlaştıran
salgılar üretir. Rahimağzı salgıları ayrıca vajinadan rahim içine
bakterilerin girişini engeller. • Normal şartlarda sert bir koni
biçiminde ve birkaç milimetre açıklığında olan bu yapı doğum eylemi esnasında yumuşar, incelir (bu incelmeye "silinme" denir) ve yaklaşık 10 santimetre açılarak bebeğin çıkmasına izin verir.
• Rahim
Rahim (uterus),
ucunda rahimağzı
bulunan, yanlarda
da boynuz şeklinde
Fallop tüpleri yer
alan, kasılma
yeteneği güçlü
kaslardan oluşan
armut şeklinde bir
yapıdır. Rahim
içindeki boşlukta
rahim iç tabakası
(endometrium) yer
• Rahim gebe olunmayan dönemde ağırlığı
yaklaşık 60 gramdır. Gebelikte rahim
yaklaşık 3 kilogramlık bir bebeği içinde
taşıyacak şekilde büyür ve doğum eylemi
başladığında güçlü kaslarının
kasılmasıyla, rahim ağzının da gevşeyerek
• Rahimin bilinen tek işlevi doğmamış
bebeğin gelişmesini sağlayacak ortamı
oluşturmak, bebeği dıştan gelebilecek
darbelerden korumak (bu işlevi amniyos
sıvısıyla elele yürütür) ve doğum
eyleminde kasılarak bebeği dış dünyaya
çıkarmak için anne adayının ıkınmalarıyla
birlikte gerekli itici gücü oluşturmaktır.
Menopoza giren bir kadında rahimin görevi
de tamamlanmıştır ve boyutları giderek
• Rahim boşluğu ve rahim iç
tabakası (endometrium)
• Rahimin içinde yer alan boşluk rahim iç tabakasıyla kaplanmış durumdadır. Döllenmiş yumurta hücresi Fallop tüplerinden
geçerek endometriuma
ulaştığında burada en "verimli"
bulduğu bölgeye yerleşir ve
çoğalmaya ve gelişmeye başlar. • Rahim iç tabakası her adet
döngüsünde yenilenir ve gebelik oluştuğunda embriyo rahim
boşluğunda gelişimini sürdürür. Gebelik gerçekleşmediğinde bu tabaka yeniden oluşturulmak üzere rahim ağzı yoluyla
vajinaya, buradan da dış ortama atılır. Kanamayla beraber olan bu sürece adet kanaması adı verilir.
Fallop tüpleri
• Uterusun her iki yanında, arkaya doğru uzanan, yaklaşık 10 cm.lik iki küçük kanaldır.
Fallop tüpü dört anatomik
bölgeye ayrılabilir. İlki, uterus kas tabakasının içinde kalan dar ve kısa olan interstisyel bölümdür. İstmus, tubanın uterus kornusuna girdiği yer, ampulla fallop
tüpünün en uzun bölümüdür. En
dıştaki kısım ise infundibulum adını alır. Overlere en yakın olan bu bölüm huni şeklindeki
Overler
• Overler, erkekteki testislerin karşılığı olarak
kadınlarda yumurtaları ve steroid hormonları üreten
organlardır. Erişkinde iki taraflı, ortalama 3,5 cm
uzunluğunda, 2 cm genişliğinde, 1,5 cm kalınlığında
ve yaklaşık 7 gram ağırlığındadır.
• Overler dışta korteks, içte medulla olmak üzere iki
farklı katmandan oluşmuştur. Kortekste, primordiyal
foliküllerden Graaf foliküllerine kadar değişik gelişim
aşamalarındaki yumurta bulunur. Daha alttaki
medulla tabakası ise kan damarlarından zengin
gevşek bağ dokusundan oluşur.
HİPOTALAMUS-HİPOFİZ AKSI
• Hipotalamus-hipofiz aksı ovülasyonun
düzenlenmesi açısından önemlidir.
Hipotalamustan pulsatil olarak salgılanan
gonadotropin salgılayıcı hormon (GnRH),
hipotalamo-hipofizer portal sistem
aracılığıyle hipofiz ön lobuna taşınır.
GnRH etkisiyle hipofizin bazofilik
gonadotrop hücrelerinden folikül stimüle
edici hormon (FSH) ve lüteinizan hormon
(LH) salgılanır.
• FSH overlerdeki primordiyal foliküllerin
büyümesini ve Graaf folikülü olarak gelişmesini
sağlar. Her menstrüel siklusta, salgılanan FSH
miktarına bağlı olarak overlerdeki 10-20 kadar
primordiyal folikül uyarılır ve primer folikül
adını alır. Ancak bunlardan genellikle bir tanesi
tam olgunluğa ulaşır.
Dominans
kazanarak
gelişmesini sürdüren bu folikül, boyutuyla
orantılı, giderek artan miktarlarda östradiol
salgılar. Dolaşımdaki östradiol düzeyinin
yükselmesi, hem diğer primer foliküllerin
gelişmesini engeller, hem de hipofiz üzerinde
negatif geri bildirim (feedback) etkisi
• Siklusun ortasına yakın dönemde
yükselmeye devam eden östradiol düzeyi,
hipotalamus-hipofiz üzerine bu kez pozitif
geri bildirim etkisi gösterir. Bu iki yönde
çalışır:
• Birincisi östrojenin hipotalamus üzerindeki
uzun süreli geri bildirim etkisiyle daha fazla
GnRH salgılanır ve pik (zirve) oluşur.
• İkincisi ise hipofiz üzerindeki kısa süreli
geri bildirim etkisiyle hücreler GnRH.ye
• Bu iki uyarı ani dalgalanmaya ve hipofizden en üst
düzeyde LH ve daha düşük düzeyde FSH
salgılanmasına yol açar. Bu artan FSH ve LH
etkisiyle Graaf folikülü tam olgunluğa erişir. Pikten
sonra 16-24 saat içinde ovülasyon oluşur.
• Folikül, ovülasyonu izleyen dönemde progesteron
salgılayan korpus luteuma dönüşür.
• Ovülasyon sonrası döllenme meydana gelmemişse
endometriyuma hormonal destek sağlayan östradiol
ve progesteron düzeyleri azalır. Buna bağlı olarak
FSH üretimindeki negatif inhibisyon kalkar ve tüm
siklus yeniden başlar.
OVERLER VE HORMONLARI
• Pubertede her overde yaklaşık 300.000
primordiyal folikül bulunur. Menopoza kadar,
her ay bunların 10-20 tanesi olgunlaşmaya
başlar ve kadın cinsiyet hormonları olan
östrojen ve progesteron salgılar. Bu
hormonların, başta memeler, fallop tüpleri,
uterus ve vajina olmak üzere bir çok vücut
dokusu üzerine etkisi vardır. Overler kadın
cinsiyet hormonlarının yanı sıra çok az miktarda
erkeklik hormonu da üretir.
21
Östrojen
• Östrojenin temel işlevi memeler, uterus ve vajinanın
gelişmesini sağlamaktır. Vulva ve vajinada kas ve epitel gelişimini sağlar. Vajina ortamının asiditesinin
düzenlenmesinden de sorumludur. Vajinada damarlanmayı artırır ve progesteronlarla birlikte kas tonusunu sağlar.
• Östrojen endometriyumun gelişmesini sağlar. Uterusun damarlanmasını, kas kitlesinde artışı sağlayarak infantil
uterusu erişkin tipe dönüştürür. Gebelikte uterustaki büyüme, öncelikle östrojene bağlıdır.
• Serviksin müsküler yapıda olmayan dokuları da östrojenden etkilenir ve servikste yumuşama ile birlikte, epitelden mukus salgılanır. Östrojen yokluğunda, endometriyum atrofikleşir. • Östrojen endometriyumun gelişmesine yol açar, ancak
sekresyonun sağlanması için progesterona gereksinim vardır. Menopoz sonrası, uterus boyutlarındaki azalma östrojen yokluğuna bağlıdır.
Progesteron
• Başlıca korpus luteumdan salgılanır ancak gebelik boyunca plasenta da progesteron salgılar.
• Progesteron, östrojenin dokular üzerindeki etkisini düzenler. • Progesteron genital organlar ve memeler üzerinde de etkilidir,
ancak dokuların aynı anda ya da önceden östrojenle duyarlılık kazanması gereklidir. Vajina epitelinin gelişimini yavaşlatır ve hücreler daha az glikojen içerir. Serviks sekresyonlarını
yoğunlaştırarak servikal mukusu kalınlaştırır. Progesteron, östrojen tarafından uyarılmış endometriyumun üzerine etki ederek glandüler hücreleri genişletir ve glikojenden zengin mukus salgılanmasını uyarır.
• Progesteron, derialtı yağ dokusunda artışa yol açar. • Bazal vücut ısısında 0,2-0,5°C.lik artışa da neden olur.
Oogenez
• Gonadlardaki dişi germ hücrelerinin gelişerek
olgun ovum haline dönüşmesi sürecine
oogenez denir. Fetal yaşamın erken
dönemlerinde primer germ hücreleri mitosis
ile çoğalarak oogonium denilen dişi ana germ
hücresini yapar. Mitozla çoğalma dönemi
(proliferasyon) intrauterin yaşamın 5. ayına
kadar sürer. Mitozla çoğalma durduktan sonra
hacimsel büyüme başlar. Bu hücrelere primer
oosit (oosit I) adı verilir.
Primer oositlerin
etrafı germinal
epitelden (gonadların
yüzeyini örten epitel)
farklı, yassı bir
epitelle sarılmıştır.
Böylece oluşan
yapıya primer folikül
adı verilir.
• Primer oositlerin meydana gelmesi ile puberteye
kadar süren uzun bir durgunluk dönemi başlar. Bir kız
çocuğu doğduğunda overlerde, içinde primer oosit
barındıran ortalama 500 bin kadar primer folikül
bulunur. Buna karşılık bir kadının fertil çağı boyunca
her ay bir primer folikülün gerçek olgunluğa erişmesi
ile yaklaşık 400 kadar oosit, ovülasyonla overlerden
atılır. Geri kalan çoğunluk, gelişmenin farklı
aşamalarında dejenere olarak kaybolur.
• Puberte ile birlikte her ay pek çok primer oosit
büyümeye başlar, ancak genellikle bunlardan
yalnızca bir tanesi gerçek olgunluğa erişerek ilk
mayotik bölünmeyi gerçekleştirir ve ovülasyonla
overlerden atılır.
• Birinci mayotik bölünmeyi geçirmiş bu hücreye
sekonder oosit (oosit II) denir. Oosit II, 23
kromozomludur ve tubalarda fertilizasyon öncesi
olgun ovum halini alır. Böylece, dişi ana germ
hücresi olan oogoniumdan olgun bir ovumun ortaya
çıkma süreci olan oogenez tamamlanmış olur.
• Olgun ovum, 150- 200 mikron çapında büyük ve
hareketsiz bir hücredir. Sitoplazması besin
maddelerinden zengindir. Fertilizasyondan sonra
uterusa yerleşene kadar zigota gerekli olan
maddeleri sağlar. Fertilize olmamış ovum,
ovülasyondan 24-48 saat sonra canlılğını
kaybederek yok olur.
ENDOMETRİYAL SİKLUS
• Östrojen ve progesteronun etkisiyle hazırlanan
endometriyumun periyodik olarak dökülmesine
menstrüasyon denir. Genelde 22-35 günlük
(ortalama 28) aralIklarla ve 1-8 gün (ortalama 5)
devam eder. Bu genellikle 5/28 şeklinde ifade
edilir. Bunun anlamı menstrüel siklusun 28 gün
olması ve kanamanın 5 gün devam etmesidir.
Menstrüel siklusu günlerle ifade eden yöntem
de sık kullanılır. Birinci gün, menstrüasyonun
başladığı gündür. Ovülasyon, 28 günlük
Menstrüel siklus süresince endometriyumda oluşan
değişiklikler dört ayrı fazda incelenir:
• Menstrüel faz
: Menstrüasyon süresince
endometriyumun yüzey ve orta tabakası dökülür,
bazal tabaka sağlam kalır. Vajinaya atılan kanla
karışmış mukus genellikle sıvı şeklindedir, ancak
kanama çok fazlaysa pıhtı oluşabilir.
• Proliferatif faz:
Menstrüel kanama sonrasında
ovülasyondan önceki LH pikine kadar olan dönemdir.
Foliküler faz olarak da adlandırılan bu dönemde,
östrojen etkisiyle endometriyum yeniden yapılanır.
• Periovülatuvar faz:
ovülasyonun gerçekleştiği
dönemdir. Yaklaşık üç gün süren bu dönemde
endometriyumda çok belirgin değişiklik oluşmaz. Bazı
kadınlarda korpus luteumun geç devreye girmesine
bağlı ani östrojen azalması sonucu lekelenme
• Sekretuvar faz:
ovülasyondan menstrüel
kanamaya kadar olan dönemdir. Luteal faz
olarak da adlandırılan bu dönem ortalama
11-16 (ortalama 14) gün sürer ve genellikle
sabittir. Korpus luteumdan salgılanan
progesteron endometriyumda glandüler
hücrelerin genişlemesini ve lümene
glikojenden zengin bol mukus salgılanmasını
sağlar.
• Menstrüasyondan iki gün önce ise korpus
luteumun gerilemesi hormon düzeylerinin
düşmesine neden olur, mukus salgısı azalır ve
endometriyumda nekroz belirtileri başlar.
SERVİKAL SİKLUS
• Daha önce de belirtildiği gibi, serviks, over hormonlarındaki dalgalanmalardan etkilenir. Siklusun ilk yarısında, özellikle
ovülasyona yakın dönemde, artan östrojen düzeyinin etkisiyle servikal kanal, internal ve eksternal os genişler, servikste kıvam değişikliği olur (burun kıkırdağından dudak kıvamına
yumuşama). Servikal kanalı döşeyen hücrelerden salgılanan mukusun miktarı artar, yoğunluğu azalır, su gibi saydam ve
berrak bir görünüm kazanır. Ayrıca yumurta akı gibi uzama (10-12 cm) eğilimi gösterir ve iki parmak arasında rahatlıkla
sündürülebilir. Bu özellikteki mukustan spermin geçişi kolaylaşır.
• Siklusun ikinci yarısında ise progesteron etkisi ile serviksin kıvamı yeniden sertleşir, servikal açıklık daralır ve mukusun miktarı azalır, yoğunluğu artarak kalınlaşır ve esnekliği
Erkek Üreme Sistemi
• Erkek üreme sisteminin rolü sperm üretmek ve bunu
döllenme sağlanması için dişi vajenine iletmektir. • Üreme Sistemi Organları Testisler Seminal veziküller Prostat Bulboüretral bezler Epididimis Ductus deferens Ejakülatör kanal Üretra
Testisler
• Skrotum içinde sağlı sollu yer alan iki adet testis, sperm hücrelerinin üretildiği ve testosteron adı verilen erkeklik hormonunun salgılandığı yapılardır.
• Testislerin büyüklükleri kişiden kişiye değişmekle beraber, her biri ortalama 20-30 gram ağırlığında, 4-5 santimetre
uzunluğunda ve 2-2,5 santimetre kalınlıktadırlar.
• Erkek çocukta ergenlik dönemine girene kadar nispeten düşük miktarlarda salgılanan testosteron hormonu ergenlikle birlikte daha hızlı salgılanmaya başlar ve erkek çocukta ses
kalınlaşması, sakal-bıyık çıkması, vücut kaslarının gelişmesi, vücutta erkek tipi kıllanmanın ortaya çıkması gibi erkeksi
özelliklerin ortaya çıkmasını sağlar. Sperm üretimi de ergenliğin başlamasıyla kısa sürede başlar.
• Her testis içinde küçük ve oldukça kıvrımlı sperm kanalcıkları bulunur. Bunlara seminifer tübül denir. Bu kanalcıklar
beyindeki hipofiz bezinin salgıladığı FSH
hormonunun verdiği emirle sperm hücreleri üretirler.
• Testisler yine hipofiz bezinden salgılanan ve LH adı verilen hormonun etkisiyle testosteron
Torba (skrotum)
• Skrotum içinde sağlı sollu yer alan iki testis, sperm
kanallarının bir kısmı ve çok sayıda damar yapısı içeren bir yapıdır.
• Skrotumun sperm işlevlerini korumak açısından çok
önemli bir özelliği vardır:
• Sperm hücreleri ısı değişikliklerinden olumsuz etkilenirler
ve işlevlerini en iyi şekilde yerine getirebilmeleri için vücut ısısından yaklaşık 2 derece daha düşük bir
ortamda bulunmaları gerekir. Torbanın vücut dışında bulunmasının nedeni budur.
• Torbanın içindeki ısı vücut ısısından daha düşüktür ve
soğukta büzüşerek ısı kaybını önler. Sıcakta ise aksine sperm hücrelerinin aşırı ısıya maruz kalmalarını önlemek için gevşer.
Penis
• Penis, erişkin bir erkekte 5-9 santimetre uzunluğunda, 3-5 santimetre çapında silindir şeklinde bir organdır. Cinsel
uyaranlara bağlı olarak sertleştiğinde boyu yaklaşık iki kat uzar ve çapı artar. Penis boyutlarındaki artışı sağlayan mekanizma penisin iç yapısında bulunan boşluk ve gözeneklerin içinin kan ile dolmasıdır. Uyaran bittiğinde penis kısa sürede eski
boyutlarına geri döner.
• Penisin gövde ve baş olmak üzere iki kısmı vardır. Baş kısmı sünnet derisiyle kaplıdır. Penis başı erkeğin en hassas
bölgelerinden biridir ve içerdiği çok sayıda sinir ucu sayesinde erkek orgazmında en önemli rolü oynar.
• Penisin ortasından uretra adı verilen idrar borusu geçer.
Mesaneyle bağlantılı olan bu boru, penis başının uç kısmında bulunan uretra ağzına açılır. Uretra hem meninin hem de idrarın dışarıya boşaltılmasını sağlar.
38
• Anatomik olarak penis
elastik yapıda ve birbiri ile inkomplet bir septum
aracılığıyla ilişkili olan iki
kavernöz cisimden oluşur.
Kavernöz cisimler belli bir oranda uzama ve
genişleme özelliğine sahip tunica albuginea ile
çevrilidir. Uretrayı
çevreleyen spongioz cisim
tunica albuginea’nın dışında kalır. Kavernoz cisimlerin içi düz adale ve konnektif doku ile çevrili sinuzoidlerle doludur. Sinuzoidler arasında bağlantılar vardır ve
böylece tüm kavernoz cisim tek fonksiyonel bir yapı
• Penis internal iliak arterlerden kaynağını alan pudental arterler ve onun dalı olan penil arterlerle kanlanır. Penil
arterin uç dalından biri olan kavernöz arter ereksiyonda asıl rol oynayan arterdir.
• Venöz sistem; Sinuslerden başlayan venuller tunica
albuginea altında pleksus oluşturur ve subtunikal venler tunikayı oblik olarak geçerek dorsal vene ve daha sonra periprostatik pleksusa dökülürler.
• Ereksiyon mekanizması şöyle tariflenebilir; Penis flask halde iken kavernöz cisim icinde sinusler kontraktedir, venöz
sistem tam açıktır. Ereksiyon sırasında arteryel genişleme oluşur, gevşemiş sinusler içine kan dolar ve tam genişleyen sinusler ile tunika arasında venuller sıkışır, venöz dönüş
azalır. Dolayısıyla ereksiyon mekanizması su üç olay ile özetlenebilir :
• 1. Arteryel genişleme
• 2. Kavernozel genişleme • 3. Venöz sıkısma
• Noroanatomi ve norofizyoloji:
Penis otonomik
(sempatik ve parasempatik) ve somatik (duysal –
motor) sinirler ile innerve edilir. Spinal kord ve periferik
ganglionlardaki noronlardan çıkan sempatik ve
parasempatik sinirler birleşerek kavernoz siniri
oluşturur ve penis bu sinir ile uyarılır. Somatik sinirler
genelde penisin duyusu ve bulbokavernoz ve
iskiokavernoz adalelerin kasılmasından sorumludur.
• Parasempatik Sistem:
PS sinirler sakral spinal kordun
2.ve 4.’uncu segmentlerinden (S2-4) kaynaklanır.
Parasempatik sistem hipogastrik pleksustan gelen
sempatik sinirlerle pelvik pleksusta birleşirler. Pelvik
pleksustan çıkan kavernöz sinir penisi innerve eder.
Parasempatik sinirler penil ereksiyon ve kavernöz
arterin vazodilatasyonundan sorumlu olup, penise
gelen eksitator inputu sağlar.
• Refleks ereksiyon icin afferent yol penisin
stimulasyonudur. Dorsal penil sinirin uyarılması
ile sakral korda impulsların taşınması pudental
sinir ile olur. Efferent yol pelvik sinirin sakral
parasempatik eksitasyonunu icerir. Pelvik sinirin
uyarılması kavernozal sinirin stimulasyonu izler
ve neticede kavernozal şişme oluşur.
• Sempatik sistem emisyon ve ejekülasyonda rol
• Epididimis:
olgunlaşan spermlerin depolandığı
yerdir.
• Seminal Veziküller:
Spermin beslenmesini
sağlayacak ve vajendeki asit ortamı nötralize
edecek sıvıyı salgılar.
• Prostat:
Sperm hareketini ve vajendeki asit
ortamı nötralize edecek sıvıyı salgılar.
• Bulboüretral bezler:
Üretradaki idrarı nötralize
eder ve üretrayı kayganlaştırır.
• Duktus Deferens:
Epididimislerin genişlemiş
devamıdır. Sperm iletiminde görev alır.
• Ejekülatör Kanallar:
seminal vezikül ve prostat
bezlerinden gelen salgıları alır ve sperm ile
karıştırır. Oluşana semeni ejekülasyon anında
üretraya ulaştırır.
43
• Sperm hücresinin yapısı
• Sperm hücresi yaklaşık santimetrenin 250'de bir
kadar uzunlukta çıplak gözle görülemeyecek
kadar ufak bir hücredir. Hücrenin baş, gövde ve
kuyruk olmak üzere üç ayrı kısmı vardır.
• Baş kısmı sperm hücresinin yumurta hücresi içine
girme işlevini yürütür. Bu amaçla bu kısımda
yumurta hücresinin dış tabakasını eritip delebilen
maddeler bulunur
• Gövde kısmı sperm hücresinin 23 kromozomdan
oluşan genetik materyalini içerir. Burada ayrıca
sperm hücresinin canlı kalması ve hareket etmesi
için gerekli olan enerji sağlayıcı maddeler
depolanmıştır.
• Kuyruk kısmı sperm hücresinin hareketli olmasını
sağlar. Kırbaç hareketleriyle ilerleyen sperm
hücresi bu şekilde yumurta hücresini bulmaya
çalışır.
Spermatogenez 3 aşamada incelenebilir:
• Proliferasyon fazı: Burada germ hücreleri
mitoz bölünme ile çoğalarak kendilerinin
aynısı olan hücreler oluştururlar
• Redüksiyon-Bölünme fazı: Miyoz bölünme
ile germ hücreleri kromozom sayılarını
23'e indiriler
• Farklılaşma fazı: Sperm öncülü hücreler
sperm hücrelerine dönüşürler.
45
• Beyinden salgılanan nöropeptitler ve
nörotransmiterler (dopamin, norepinefrin, asetil
kolin, serotonin) hipotalamusta gonadotropin
salgılayıcı hormonu (GnRH) uyarır. GnRH
hipofizden glikoprotein yapısınnda folikül
stimüle edici hormon (FSH) ve luteinize edici
hormon (LH) salgılanmasını sağlar.
• LH spermatogenezisi dolaylı olarak uyarırken,
endojen testosteron üretimini de aktive eder.
• FSH’nin hedefi ise spesifik reseptörleri olan
Sertoli hücreleridir. Bu nedenle testosteron ve
FSH, seminifer kanal epiteline etki eder.
Erkek üreme sisteminde hormon
kontrolü
TESTOSTERON HORMONUNUN ETKİ VE
ÖZELLİKLERİ:
• Testosteron, testisin leydig hücrelerinden salgılanan bir hormondur. Adenohipofizden puberteyle birlikte
salgılanmakta olan gonodotropinler leydig hücrelerinden testosteron salgılanmasını artırır. Testosteron hormonunun en önemli etkisi vücuttaki protein dengesini olumlu yönde
düzenlemesidir (Anabolizan etki). Bunun sonucu olarak da erkek vücudu daha kaslı bir görünüm kazanır, kasları daha güçlü olur. Vücuttaki protein dengesinin olumlu yönde
etkilenmesiyle kemikleşme ve kemiklerin büyümesi de
kolaylaşır. Testosteron alyuvar yapımını artırır. Testosteron vücudun bazal metobalizmasını da yükseltir.
• Testosteron gırtlak kaslarını, kıkırdaklarını ve ses tellerini büyütmektedir. Bu da erkeklerde sesin kadınlara oranla daha kalın olmasın ayol açar.
• Sperm üretimi
• Sperm hücresi üretimi aynen yumurta hücresi
üretiminde olduğu gibi esas olarak 46 kromozom
taşıyan bir hücrenin tam yarıdan ikiye bölünmesiyle
gerçekleşir. Erkeklerin hücrelerinde cinsiyet
kromozomu olarak bir X bir de Y kromozomu bulunur.
Kadında ise cinsiyet kromozomlarının ikisi de X
yapısındadır.
• Sperm hücreleri oluşum aşamasında böylece cinsiyet
kromozomlarından ya X veya Y kromozomunu alırlar.
• Yumurta hücresini dölleyen sperm hücresi Y
kromozomuna sahip olduğunda bebeğin cinsiyeti
erkek, X kromozomuna sahip olduğunda bebeğin
cinsiyeti kız olur.
• Yani bebeğin cinsiyetini daima babadan gelen
spermin cinsiyet kromozomu belirler.
• Testis içindeki kanalcıklar testisin hemen
tepesinde yerleşmiş olan epididim adlı yapıyla
devam ederler. Epididim sperm hücrelerinin
olgunlaşmasının devam ettiği bölgedir ve
hücreler için bir depo görevi üstlenir. Sperm,
epididim içinde ilerledikçe motilite ve ovumu
delebilme özelliği kazanır.Epididimde kalan
kullanılmamış spermler burada rezorbe olur.
• Epididim vaz deferens adı verilen ana sperm
iletim kanalıyla devam eder.
• Ana sperm kanalının içine seminal vezikülleri,
prostat bezi ve Cowper (bulbueretral) salgı
bezleri kendi salgılarını boşaltarak meninin son
şeklini almasını sağlarlar.
Bu salgıların sperm hücreleri üzerinde besleyici ve
hareket artırıcı özellikleri vardır. Sperm hücrelerinin
bu salgılarla birleşmesi neticesinde oluşan sıvıya
meni adı verilir.
Yaklaşık 4 ml. hacmindeki meninin hacmen %60'ı
seminal vezikül tarafından, %20'si prostat
tarafından oluşturulur.
Prostat en dış kısımda yer alan organ olduğundan
ejakulasyonda ilk boşalan sıvı prostat sıvısıdır ve en
canlı spermler bu sıvı içinde yer alırlar.
Sperm üretimi devamlıdır, üretilen sperm depolanır
ve boşaltılmaya hazır bekler.
• Her testis içinde çok
ince ve birbiri üzerine
katlanmış çok sayıda
kılcal boru (seminifer
tübül) vardır. Sperm
hücreleri bu borular
içerisinde oluşur ve
olgunlaşırlar. Sperm
hücrelerinin üretimi ve
olgunlaşması yaklaşık
74 gün kadar sürer.
• Bir sperm kadın üreme
organında 48-72 saat
canlı kalabilir.
• Meninin salgılanması ve özellikleri
• Meni erkeğin orgazm olmasıyla birlikte dışarı fışkırma tarzında boşalır.
• Meni yaklaşık 1.5-5 mililitre miktarında opak-gri renkte,
kuruduğunda sarı bir renk alan, kendine özgü bir kokusu olan, yapışkan ve kıvamlı bir sıvıdır.
• Vücuttan atıldıktan sonra 5 ila 20 dakika arasında yapışkan halini kaybederek sıvılaşır, 30 dakikada tamamen su halini alır.
• Bir boşalmada erkek ortalama 150 milyon sperm hücresi
boşaltır (ml de 60-120 milyon). Sperm sayısı ml 20 milyonun altına düşmesi, %50 altında motilite azlığının olması, %60 altında morfolojik olarak normal olmaması infertiliteye sebep olabilir. Yumurta hücresinin döllenmesinde sperm sayısı
kadar spermlerin kalitesi de önemlidir.
• Meninin çeşitli özelliklerinin laboratuar koşullarında incelenmesine spermiyogram adı verilir.
İNSAN SEKSUALiTESiNiN FiZYOLOJiSi
• 1960’lı yıllarda Masters ve Johnson insan seksuel cevabını heyecan, plato, orgazm ve gevşeme olarak 4 safhaya
ayırmıstır..
• Heyecan – uyarılma safhası: Bu devre hem erkek hem de
kadında ya dokunma ya da erotik hayal şeklindeki seksuel
stimulasyona cevap olarak oluşur. Bu devre başlıca S2-3ve S4 boyunca kauda ekina yoluyla parasempatik sinir sistemi
tarafından idare edilir.
• Erkeklerde heyecan safhası erektil dokunun vazokonjesyonu sonucu oluşan penil ereksiyon olarak tanımlanabilir. Skrotum kasılır.
• Kadınlarda heyecan safhası vaginal lubrikasyon olarak ortaya çıkar. Vaginanın ic 2/3 kısmı genişler.Ayrıca klitoris kalınlaşır. Meme uçları sertleşir.
• Penil ereksiyon norolojik olarak sağlam bireylerde; vaskuler, endokrin faktorlerle,santral ve periferik sinir sistemini
• Plato safhası:
Bu devre orgazmı tetiklemek için gerekli
eşik değerlerden önce gelen seksuel heyecanların
yüksek seviyeleriyle karakterizedir. Erkekte
vazokonjesyon devam eder, penis daha da irileşir ve
rengi koyulaşır, testisler yükselir ve öne doğru döner,
perineye dayanır.
• Kadında vaginanın genişlemesi klitoris ve meme
uçlarının büyümesi devam eder. Seks kızarması karın,
memeler ve göğüs duvarına yayılabilir.
• Bu devrenin ekstragenital özellikleri hem erkek hem
de kadında taşikardi, takipne, kan basıncı yükselmesi
ve miyotonidir.
• Orgazm safhası:
Masters ve Johnson orgazmik
uyarı eşiğine gelindiğinde, orgazmın nöral bir
refleks ark ile birlikte başlatıldığını ileri
sürmektedir. Bu devre her cinste de sempatik
sinir sistemin kontrolu altındadır. Erkek ilk önce
ejakulasyonun kaçınılmaz olduğu hissini alır.
Orgazm pelvis tabanının çizgili kaslarının,
prostat bezinin ve penis ekseninin ritmik
kontraksiyonu olarak hissedilir. Orgazm ile
birlikte ejakulasyon da görülür
• Ejakülasyonun nörofizyolojisi primer olarak
emisyon, mesane boynunun kapanması ve
antegrad ejakulasyonu içerir.
• Emisyon, içinde semenin bulunduğu sıvıların
aktif olarak atılmasıdır. Emisyon sempatik yolla
sağlanır ve mesane boynunun kapanması ile eş
zamanlı olur. Emisyon sırasında seminal sıvı
ejakülator kanallardan prostatik üretraya
dökülür ve semenin retrograd akışını önlemek
için mesane boynu sıkıca kapanır. İnternal
uretra içindeki meninin basıncı pudental sinir ile
S2-4 merkezlere impuls gönderir.
• Bu merkezlerden
çıkan uyarılar pelvis
taban kasları,
bulbokavernoz,
iskiokavernoz kaslar
ve iç organlarda ritmik
kasılmalara neden
olur. Bunun
sonucunda meni
fışkırır tarzda dışarı
atılır. Bu olaya
ejakulasyon denir.
57