• Sonuç bulunamadı

Başlık: FELSEFE VE SOSYAL BİLİMLER ÖĞRETİMİ VE YAYINI ÜZERİNE BİRTAKIM DÜŞÜNCELERYazar(lar):AYAS, Mehmet RamiCilt: 28 Sayı: 1 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000000706 Yayın Tarihi: 1987 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: FELSEFE VE SOSYAL BİLİMLER ÖĞRETİMİ VE YAYINI ÜZERİNE BİRTAKIM DÜŞÜNCELERYazar(lar):AYAS, Mehmet RamiCilt: 28 Sayı: 1 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000000706 Yayın Tarihi: 1987 PDF"

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

FELSEFE VE SOSYAL BİLİMLER ÖCRETİMİ VE YAYINI ÜZERİNE. BİRTAKIM DÜŞÜNCELER*

Doçent Dr. Mehmet Rami AYAS

Her şeyden i.ince, "Felsefe ve Sosyal Bilimler" konusunu ikinci kez, hem de bir kongre çapında gün ışığına çıkaran saygıdeğer Düzen-leme Kurulu'na ve onlara imkan sağlayan değerli makam ve kişilere şükran duygularımı ifade etmek isterim.

Felsefe ve Sosyal Bilimler öğretimi ve yayınını ilgilendiren bildiri- . ler, iki gündür, sunacağı m konuşmadan daha deriitoplu ve doyurucu bir biçimde sayın Profesör Kemal Özinönü, Dr. Fersun Paykoç, Dr. Zeki Arslantürk ve Sabri Büyükdüvenci tarafından ortaya kondu. Bu konuda, sayın Profesi.ir Bozkurt Güvenç hocamızın önemli katkı-larını elde ettik. "Beşeri Bilimler ve Ahlaki Değer" konusundaki bil-dirisiyle sayın Profesör Mehmet Aydın, "Felsefede Dialog ve Söyleşinin Önemi" üzerinde duran yayımcı ve düşünür sayın Arslan Kaynardağ yine bildirimizle ilgili sayabileeeğimiz bir aydmlık getirdiler.

Sunacağım birtakım aykırı düşünceler pek yavan kaçsa da; bu dü-şünceleri eleştirme maksadıyla ileri süreceğiniz değerli katkılarınızdan dol~yı bir işe yarayacağını umarım.

Türkiye'de Felsefe ve Sosyal Bilimler öğretiminin, özellikle, yeni yetişenler yönünden yaratıcı bir öğretim olmadığı aykırı düşüncesi ile konuya girmek istiyorum.

Üniversitelerin sayısı yirmiyediye çıkmıştır. Bazı iiniversiteleri-mizde hem Felsefe, hem de Sosyal Bilimler; çoğunun ise Fen-Edebiyat, Eğitim, İktisat vb. gihi çeşitli fakültelerinde Sosyal Bilimler yer al-maktadır. Öğretim üyelerinin birçoğu gelişmiş yabancı ülkelerde öğre-nim görmüş, doktora yapmış, hatta oralarda ders okutmuş, konferanslar vermiş kişilerdir.

• Atatürk üniversitesi Fen - Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümii'nce 7 - II Mayıs

(2)

74 MEHMET IL\~ıl ,\ Y AS

Yüksek öğretirne, fakülte vcya yüksek oLuııara hir hasamak olan ortaöğretim, insan bütünlüğünün çeşitli varlık alanlarına ilk açılış-larının il~~içekici hir biçimde devam ettiği bir dönemde,çe~itli yönlerde uyarıcı nitdik taşıyan; çocuğu, genei düzenli düşünme ve hilmcğe alıştıran hir öğrenim' safhasıdır ki, hurada iş gören yetiştirieiler, sözü edilen yükseköğrenimdeiı gelmiş ve alanlarında yetişmiş sayılan öğret-menler(Jir. Sözgdişi, felsefe öğretmeni felsefeden, tarih öğretmeni de fakültesinin tarih bölümünden gelmiştir. Öfretmenlerirr.izin, Eğitim Enstitüleri gihi yüksek okuııardan gelmiş olmaları da bu çerçev~de düşünülmelidir,

Bir felsefe profesörümüzün, "Kuruluş halinde olan yeni üniversite-lerde isı" Felsefe adınııı hiç anılmamakta, bıı üniversitelerin kurucu-larının ağ:anda ye kaleminde bu terimin yerine Sosyoloji, Psikoloji ve Pedagoji terimleri geçmi~" "Felsefenin, akademik yapı dışına atıl-ması yoluna gidilmiş olduğu giiriinmehedir" ı,lemesi, Felsefe öğretimi-nin arka plana atılmasına kar~ılık, Felsefesiz hir Sosyal J.3ilimlere, doğ-rudan doğruya Sospl Bilimlere :,on derece önem verildiğini gö: termez mi? O halde, neden, Sosyal Rilimlerde de yaratıcı bir öğretirnin yapılmamakta olduğunu ileri sürmek gereğini duyuyorum?

Belirtmem gerekir ki, burada, h~rhangi bir alanda yaratıcı og-retimden kastedilen; öğrencileri, o alanda hilinenleri bilecek ve bili-nenlere katkısı olabilecek hir seviyede bilgi üretcbileeek, bilgilerini uygulayabilecek kılan hir öğretimdir, İşte, Felsefe ve Sosyal Bilimlerle ilgili böyle hir öğretim Türkiyede yoktur ve olmamıştır. İlerlernede boealamalarımızın cn önemli bir Iledeni burada yatmaktadır. Böyle bir öğretim, olur gibi olmuştur, olacak gibi olmuştur; ancak, gerçek anlamda bugüne değin olamamıştır. Gendlikle, bu yi izden, Yükseköğretimde hu alanlarda ögrenim görenlerin çoğu, aynı doğrultuda bir meslek sahihi olmağı tercih etmemişler, daha öğrenim sıralarında "Diploma için" öğrenci olmuşlardır. Yıllardan beri içinde yaşadığımız ortamda görüp gözetlediğimiz durum budur. Bu, neden höyle olmaktadır? Oysa, konuşmanın başlangıcında belirtildiği gibi, öğretim üyelerinin, çoğun-lukla, kendi alanlarında yetkinliği, kabul edilen hir gerçektir. Bugün de bu durum değişmemiştir, hattfı daha da gelişmiştir.

Y eti~en ve yt'tiştirenler ,ilişkisi yönünden görmekte olduğumuz şudur: Nüfusumuzun çoğunluğun u oluşturan ve "Gençlik" kavramı ile

1 Mübahaı Türker Küye!. Tiirkiyede Cumhuriyet Döneminde Felsefe r..")'lemi,Ankara,

(3)

FELSEFE VE SOSYAL BİLİMLER ÜCRETlilii. 75

de ifade edehileceğimiz Öğrenci Topluluğu, geleceğe umutla bakmak isteyen, varlığını duyurmak isteyen; bunun için de, hangi şartlara koşu-lursa koşulsun, orada başarıdan başarıya ulaşmaçabasını gösterebile-cek bir kitledir. Büyük bir saklı gücün somut varlığıdır. Belirtilen yetkili öğretim kadroları ise, deyim bağışlanabilirse, hu gençliği oya-lamaktadır. İşte, sıkıntı, önemli ölçüde burada başlıyor ve yoğunluk kazanıyor; felsefi veya bilimsel öğrenim dışında aranmalara yöne-liniyor. Öğrencileri nasıl oyalamaktadırlar ya da öğrenci1~r neden oya-lanmaktadır? Gerçeği görüp de görmezden gelmenin hiç bir yararı olma-mıştır. Bu soruyu, "Oyalanmaktadırlar; çünkü, yaratıcı bir öğrenim görmüyorlar" diye cevaplıyacağım. Yaratıcı bir öğrenim bilgi birikimi. ni, son bilgileri veren bir öğrenimdir. Bunun için, öğretenlerin onları bilmesi yetmez. Onları bilenlerin lıiloirdikleri, belIettikleri kadar değil de, öğrencilerin, o ortama sahip olarak öğreticilerini dinlemeleri, öğrenmeleridir önemli olan. Ancak böylece, bilme-araştırma tutkusu güçlenir. Yaratıcı öğrenimin gerekli şartı budur. İşte hu şart üniversi-telerimizde yoktur. Böylesine gerekli şartlarla şartlanamayan öğrenci-lerin aranmaları ve başka şartlarla şartlanmaları olağandır. Unutmaya-lım ki, Eğitim dediğimiz, en gene! ve gerçek anlamda, sürekli etkilennıe-ler ve şekillenmeetkilennıe-ler oemek olan şartlanmalardan; yetişmektc olanların, çok etkenli bir dünyada şu ya da bu yönde şartlanmalarla kişilik ka-zanmasından, topluluklulaşmasından (toplumsallaşmasından) başka bir şey değildir. Üniversitelerimiz ise, Felsefi ve Sosyal Bilimler bağlamın-da bilimseloluşumun yeterli şartlarından yoksundur. Ülkemizde üniver-site reformları yapıldığı halde, sı;zü edilen şartların gerçekleştirilememesi yüzünden, üniversitelerimiz çağdaş anlamda üniversiteler olamamıştır. Öğrenciler doğrudan doğruya bilgi edinme yolunda, hocalarının yetkin kılavuzlar olarak kendilerini yetiştirmeleri yerine; onlardan ancak, bilgi ve bilgin, felsefe ve filosof hakkında bilgi edinme durumunda kalmışlar-dır. Özet bilgilerden, derleme bilgilerden üniversitelerimizin kurtulduğu-nu kim söyleyebilir? Hele bugün, 1950 lerde bir felsefe profesörümüzün öğrencilerinin eline verdiği, çoğu Milli Eğitim Bakanlığı'nca yayınlanmış ve o günlerde kolayca bulunup okunabilecek elli altmış kitaplık bir lis-teyi bile öğrenciye verebilmek güçtür.

Felsefe tarihi ve fclsefe problemlerinin okutulduğu hir felsefe bölümünde, bırakalım ikinci ve üçüncü dereceden filosof sayılanları, felsefe tarihinin bellibaşlı klasiklerini öğrenci kendi dilinde okuyamı-yorsa, boyle bir öğretirnin yaratıcı, öğrenciyi düşündürtücü bir öğretim sayılabileceğini hangi meslektaşım doğrulayabilecek durumdadır? Bir filosofun felsefesi, bir felsefe. problemi hakkında bilgi edinmek, felsefe

(4)

76

i

i ~fEHMET RAMt AYA:;

olur mu? "Hakkında bilgi edinmek", hilgi için hir başlangıçtır; bunu, o alanda doğrudan doğruya ayrıntılı b,ilgi edinmek ve onları değerlen-dirmek, doğrudan doğruya düşünme

i

ile ar,ıştırıeı güç kazanmak ve araştırabilmı~k, bilgi üretmek izlemeıÜkçe; o öğrenim yolunda olanı doyurmadığı gibi, fazla hir işe de yaramaz.

Demek ki, Felsefe Tarihi ve Sistematik Felsefe öğretimi için bü-yük filosofların bile külliyat.ından, hatta bellibaşlı eserlerinden. yoksun bulunuluyorsa, gı~rçek bir felsefe öğreniminden sözetmek çok tartışma göt.ürür. Felsefe, doğrudan doğruya, düşünmı~mesleğidir; serbest tefekküre imktın sağlıyamıyan bir öğr~time felsefe öğretimi denilemez. Dil, düşünmenin en önemli vasıt:asıdır. Filosofların eserlerini kendi dilinde, Türkçe'de okuyamayan öğre~cinin fclsefe yapması da bek-lenemez. Kant, Hegcl, Dilthey, Hic~ert, Berrler, Husserl, Scheler, Hartmann, Sartre, Mounier vb. filoso~lar üzprinde yapılmış değerli ça-lışmaları okumak, gerç.~k anlamda oıilarla dialog kurmamızı sağlıya-maz.

Sosyal Bilimler alanında da teoriler, teori tartışmaları, gerçekleri tesbit ve ifad.~ ed.~n araştırmalar, metodoloji ve araştırma teknikleriyle ilgili çalışma ve gelişmeler öğrencilerin onları doğrudan doğruya öğrenip bilme imkanlarıIla, düşünme ve araştırabilmt- şartlarına sahip oldukları ölçüde, ancak sağlıklı, yaratıcı bir iiğrebim olur, bilgi üretimine yol aça-bilir. Oysa, Türkiyede sosyal bil~~ıerl alanıula eğitim zemini, felsefe-ninkinden daha verimli değildir. Oğre cilerin yahaneı dil öğrenerek bu türlü eserleri okuyabileceği düşün'ceJi ise bir hamhayaldir. Bugün, ülkemizde, Felsefe ve Sosyal Bilimleri kültürü ve öğretimi planlı bir gelişmeden, bilinçli bir ilgiden, öğreneileri tatmin edici yayından yok-sun bulunmaktadır. Bu alanlardaki esJrlcrin bir dilden ötekine aktarıl-ması, biribirI. rinin dillerini gayet iyi bilen Bat ılılarca benimsenen önemli bir faaliyet iken; bizim ülkcmizde, üniver~itclcrimizde ihmal' edilen bir faaliyettir. Sosyolojide, Ziya Gökalp'la birlikte adı ç'ok anılan Emile Durkheim hile hir külliyat olarak Türkçeye aktıırılmış değildir. Yetişmekte olan hir Sosyoloji öğrencisinin, SO'iyolojinin gelişme çığırları-nı, bu gelişUlckri sağlıyan eserleri Türkçe'dı' okuyarak öğrenip incele-mesi mümkün değildir. Türkçede, ne si~tematik sosyolojinin kurucuları-nın, ne iki Dünya Sa:'uşı arasıbüyük so~yologJat'lnın, nc de İkinci Dünya Savaşı sonrası Iıızla gdişen Topluluk Bilimiııin ünde gelen bilginkrinin eserlerini bulalıiiirsiniz. Üniversiteleriniizde ver alan FiloloJ'i

bölümı~ri-i •

uin Türk eğitim-öğretiminde, toplulukça ve kültürcc kalkınmamızda

•. i

(5)

liğre-FELSEFE VE SOSYAL BİLtMLER ÖGRETtMt. .. 77

tımının, gelişmiş ülkelerin üniversitelerinde standart ders kitapları olarak okutulan sosyoloji kitaplarıyla öğrencilerini uğraştırma duygu ve düşüncesini bile benimsemiş olduğunu söyliyebilecek durumda deği-liz. Gözlemlerimi?, bu türlü bir ilgi ve planlamadan da uzak bulunul~ duğunu doğrtiluyor.

Sayın Profesör Aydın Sayılı hocamızın, Kongreınizin açılış bil-dirisinde sundukları tarihi gerçek, bize son derecede ışık tutucu nite-liktedir: Ortaçağ Avrupası, Doğu İslam Dünyasından "Yoğun ve sis-temli çeviriIerle"lJilgi gelişınelerini elde etmiş ve yeni bilgi üretimi ile, öğrendiklerine katkıda bulunmuş ve o seviyeyi aşmıştır.

Biz, bugün, sö?ü edilen bu türlü bir çırakIığı bile bilinçli bir şekilde başarabilmiş değiliz. Hatta kendi eski kültürümüzü de, bugün Ortaçağ Avrupasının onu tanımış olduğu seviyede bulunmuyoruz. Buna en açık bir örnek, ıbn Sina Simpozyumu idi. İbn Sina üzerine bildiriler ya Arapça, ya da İngili?ce, Fransızca, Almanca'dan yararlanılarak hazır-lanabilmişti. TÜRK DİLİ Felsefe ve Bilirnde bağımsızlığına kavuş-madan, Felsefe ve Bilim alanlarında otoritelere sahip olsak bile, bir Felsefe ve Bilim ortamından, dolayısıyla da yaratıcı-üretici Felsefe ve Sosyal Bilimler öğretiminden mahrum kalaca~ız.

Referanslar

Benzer Belgeler

51b High Energy Physics Institute, Tbilisi State University, Tbilisi, Georgia 52. II Physikalisches Institut, Justus-Liebig-Universität Giessen,

vekili dilekçesinde, hükmün kati- leşme tarihinin Ceza Genel Kurulu kararında gösterilen tarih ol­ masına göre hâdisede zaman aşımı olduğu ileri sürülmüşse de,

Yeni Anayasamız ise millî savunma hak ve ödevi hakkında umumî bir madde (m. Bu madde, son cümlesinde «bu ödev ve askerlik jâi- kümü kanımla düzenlenir» demek suretiyle

(79) Esener, Türk hususi hukukunda muvazaalı muameleler, 1956, s.. Objektif bakımdan tahvilde âtıl olan muamelenin yerine başka bir mua­ mele geçtiği halde teyitte hükümsüz

Adalet insan hayatının çeşitli görünümlerinde bulunur: Toplumsal davranışlarda adalet; karar ve hükünıde adalet; iktisadi adalet

.- Peer-review under responsibility of the Organizing Committee of

Dünyada her şey için, maddiyat için, ma'nevi- yât için, hayât için, muvaffakiyet için en hakikî mür- şid ilimdir, fendir.. îlim ve fennin hâricinde mürşid aramak

Üstelik Maçka'da iskân edilecek ev bark da kalmamıştı; olsa bile, iskân edilecek göçmenler nasıl geçineceklerdi.. Diğer kazalar ile Yomra nahiyesi ve civardaki köy-