• Sonuç bulunamadı

İki defa ölen romancı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İki defa ölen romancı"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

». t «*• - i ' j .*5 J & v

\

-.>>>-* *•»>• +*'{!)>' «. ¿-V. ■ * % ^ 3 W İ* ¿ - « V !

f İ LK Ö L O M HA B E R İ

EFtK Halit Karay'ın hayat hikâyesi de, kaderinin çizdi­ ği münhanileri tamamlaya­ rak bitti. Fakat, bu hayat hatları içinde, o ikinci defa ölmüş bu­ lunuyor. İlkinde, vatandan uzak, bir sür­ gün hayatı geçirirken, yanlış verilmiş bir haberin kurbanı olmuş ve kendisini ta­ nıyan geniş bir kitlenin üzüntüsünü üze­ rine çekmişti. Fakat bu azizlik çabucak anlaşılacak ve bizzat kendisi tarafından gönderilen bir açıklama ile haber tekzip edilecekti.

İşte yukarda, klişesini gördüğünüz ilk ölüm haberi «Serveti Fünun» mecmuası­ nın 20 teşrinsani 1340 - 20 kasım 1923 tarihinde yayınlanan sayısı «İstanbul Postası» başlıklı sütununda verilmişti.

Bu münasebetle fotoğrafının altında ölüm haberinden duyulan teessür şöyle ifade edilmekteydi :

«... Bedbaht bir siyasî hayatın mace­ ralarıyla kendini memleket dışarsına sü­ rükleyen Refik Halit; bu müstesna ince, zeki, hassas ve sanatkâr edip üful (ka­ yıp) ettil Vatan cüda ve gen; ölüye na­ sıl acımayalım? İlânı meşrutiyetle bera­ ber ( Serveti Fünun) da tahrir hayatına atılan ve ( Fecri  t i) nin yaşadığı zaman­ larda mecmuamızla pek samimî müna­ sebetleri olan Refik Halit'in, siyasî ha­ yatındaki zulmetlerle ( karanlıklarla) ta­ ban tabana zıt parlak ve mümtaz bir ha- yat-ı edebiyesi vardı. Yazılarında hiçbir nâsirin, bilhassa hiçbir mizahçının yeti­ şemediği kadar kuvvetli, nafiz ve cazip bir sihir (büyüleyici) muvaffakiyeti var- dı. O ne keskin mizah, o ne zekâ, ne fü- sunkâr kelem, ne canlı ve ne müşahhas nükte id il... Fakat Refik Halit'in hüvi- yet-l edebiyesi ve edebiyat âleminde onu ebediyen gurup etmiş görmekten müte­ vellit elem ve teessür, böyle birkaç satı­ ra sığacak kadar basit ve geçici değil­ dir...»

Bu, sadece yanlış verilmiş bir haber­ di. Veya acı bir şaka idi. Netekim, kısa zamanda tekzip edildi.

Daha yıllarca yaşama nasibi varmış. Ama azrail'in bu defa gene böyle bir şa­ kaya tahammülü kalmamış olacak ki, ikinci defa onu pençesine alıverdi. Gaze­ teler «Romancı Refik Halit Karay öldü» dediler. Bu haberin ise tekzibi gelmedi; gelmeyecek...

Refik Halit Karay'ın «Tanıdıkla­ rım» adlı kitabından bir parça:

ÇAPKIN KENAN

ADIN yüzünden çekmediği çile kalmamıştı; nedense bir türlü kadınları kendisi­ ne ısındıramıyor, hiçbirinin nazarı dikkatini celbedemiyordu. Halbu­ ki çirkin, sakat bir adam da değildi; sözü, sohbeti çekilir, kılığı kıyafeti düz­ gün, vakti hali yerinde, tahsili tamam bir gençti. Nezaket ve terbiyesiyle, cö­ mertliği ve sadakatiyle nümunelik bir zevç olmasına rağmen yedi senede dört defa evlenmiş, bir türlü rahat etmek, devamlı bir aile kurmak, gürültüsüz ya­ şamak müyesser olamayarak çok geç­ meden dördünden de birer suretle ay­ rılmıştı. Hem bu iftiraklar daima feci, vakalı, dedikodulu da oluyordu.

Ama kendisini biz ta çocukluğundan tanırdık. Saklambaç, körebe, köşe kap­ maca oynadığımız esnalarda akraba ve komşuların henüz bebek denecek kadar ufak, mini mini kızları bile Kenan'dan uzak kaçarlar, bir arada bulunmamağa, bir dolaba gizlenmemeğe, bir tarafta ol­ mamaya çalışırlardı. Ellerini üzerlerine sürdürmezlerdi. O mütemadiyen:

— Seniha I Vedia I Münire I Diye arkalarından koşar, eteklerini yakalar, sokulmaya çabalardı. İterler, surat ederler, hattâ biraz daha ileri va­ rırsa ya annelerine koşup söylerler, ya­ hut da parlak gözlerinden pıtır pıtır yaşlar dökerek sessiz ve müşteki ağla­ maya başlarlardı. Zavallı:

— Ne yaptım ben? Ne dedim? Diye, şaşkın ve müteessir ortada do­ laşır, sorar, yalvarır, fakat hepimizden, ille kızlardan yalnız hakaret ve surat görürdü.

Evin ahretlikleri de öyle idi ya... O istediği kadar bağırsın, haykırsın, arka­ larından :

— Müjgân I Dilberi

Diye çağırsın, tepinsin, kendi istekle­ riyle bir gün gülmezler, candan hizmet etmezlerdi. Ancak annesinin ısrarıyla söylene, mırıldana yanına yaklaşırlar, gönülsüz, neşesiz dururlar, fırsat bulun­ ca, odada tutulan bir kedi gibi, hemen kaçmaya can atarlardı.

Kenan'dan kadın cinsi haz etmezdi. Neden? Bunu ne kendisi, ne biz, hiç kimse anlayamamış, bu muamma halle­ dilememişti. Yaş ilerledikçe nefret ve bürudet artıyordu. Bizim aşk ve muhab­ bete, çapkınlığa dair hikâye ve macera­ larımızı Kenan hayretle dinler, inan­ mak istemezdi, gençliğin ilk senelerin­ de başımızdan geçen hizmetçi sergüzeşt teri onu büsbütün kudurtur, komşu kız­ larıyla geçen muhabbetler aklını başın­ dan alırdı.

— Canım, derdi, ben neden yapamı­ yorum, neden bana yüz vermiyorlar?

O zaman:

— Cesaret göstermeli, birdenbire şöyle, yakalayınca atılmalı...

Gibi dersler verirdik. Bunların tesi­ riyle evdeki hizmetçiye sataşır, derhal bir haykırış, bir rezalettir kopar, bütün mahalle vakanın tafsilâtıyla çalkanır, dedikodu ayyuka çıkardı. İşte böyle ale­ niyete vurulmuş maceralardan, netice­ siz ve muvaffakıyetsiz hâdiselerden do­ layı ismi çapkına çıkmıştı, herkes:

— Kenan m ı? Uslanmak, arlanmak bilmez çapkın I

Derler, yanına çoluk, çocuğu yanaş- tırmazlardı. Bir zaman da uşaktan hâ­ mile kalan bir Habeş kızı kabahati Ke­

r A ıı 1 o * .'- ı I* il İ.iL .n .- I

iki Defa filen

Yıllar önce «Serveti Fünun» mecmuasında Refik Halit

Karay'ın öldüğüne dair bir haber yayınlanmıştı. Bu ha­

berin kasten mi, yanlışlıkla mı, yoksa şaka olsun diye

mi neşredildiği anlaşılamadı, fakat çok geçmeden Ka­

ray'ın bizzat gönderdiği bir açıklama ile hata düzeltil-

j

di. Ama gerçek ölüm haberi tekzip edilemedi.

nan'ın üzerine atmış, mesele mahkeme­ lere düşmüş, İstanbul'da duymayan kal­ mamıştı. Bütün İşitenler:

— Öyle arsız, öyle yüzsüz bir çapkın­ dır ki, ondan her şey memuldür I

Demişlerdi. Bir defa da aylarca bir kadının âşıkı olmuş, yanmış, divaneye dönmüş, ruyu - kabul görmemekle bera­ ber tutup arabasına bir mektup atmış­ tı. Sen misin atan... Kadın hemen zarfı parça parça etmiş ve Kenan'ın başından aşağı geçirmişti. Fenerbahçe'de bir kâ­ ğıt karı altında kaldığını, maskara oldu­ ğunu seyreden ha lk:

— Oh olsun çapkına 1

Demişti. Bir keresinde de Beyoğlu'n- da rasgeldiği bir hanımı saatlerce takip etmiş, nihayet iş polisle, alenî hakaretle neticelenmişti.

— Canım, derdi, benim sizden eksi­ ğim ne? Hattâ fazlası bile var: Para... Mümtaz işte benden çirkin. Şemsi ka­ ba, hantal bir herif. Feyzi âdeta palya­ ço... Peki, o halde?... Lânet bu hayata!

Yaşı yirmi altıyı bulmuştu, Kenan bir kadın tarafından sevilme nedir, daha öğrenmemişti. Ne olur bir fakir komşu kızı, azgın bir ahretlik, bir sokak kadı­ nı da bir gün Kenan'a gülümsese arzu­ lu, iştahlı bir baksa, iltifat etse... Ha­ yır, ömründe buna nail olmamıştı ve olduğu gün sevincinden çıldırması pek mümkündü.

Bazan barlara, eğlence yerlerine gider­ dik; paradan başka hissi olmaması lâ­ zım gelen hafif meşrep satılık kadınlar bile Kenan'dan hoşlanmazlar, ekseriya baş ağrısı veya başka bir mazeret ileri sürerek teklifini ret ederlerdi. Fakat bi­ ze göz kaş işaretiyle:

— Mazeretimiz onun İçin, sizin için serbestiz I

Derlerdi. Çapkın Kenan, papaz gibi mahrum, ne uslu, ne suçsuz, ne günah­ sız bir ömür sürerdi de yine ismi aile arasında nefretle yad edilir, bütün ka­ bahatler üstüne yüklenirdi.

Evlenmeye karar verince, birkaç defa, söz kesildikten .hattâ nikâh kıyıldıktan sonra bile çapkınlığı dillerde destan ol­ duğundan izdivaç geri kaldı. Bazıları da:

— Ruhumuzu dolduramaz I

Hükmüyle İki görüşte evlenmekten vazgeçtiler. Halk:

— O çapkın güç kız bulur I Diyordu. Hangi çapkın? Zavallı Ke­ nan sui - muamele göre göre kadından artık korkuyor, dayaktan yılmış bir bes­ leme gibi kadın âlemine yüreği atarak, süklüm püklüm ancak girebiliyordu.

Nihayet evlendi.

Fakat halinde bir çekinme, memnun edememek, hoşa gidememek korkusu vardı:

— Nasılsın? Memnunsun ya? Diye sorduğumuz zaman:

— Eh, şöyle böyle, şimdilik fena git­ miyor! diyordu. Lâkin haftasını bulma­ dan gelin hanım babasının evine kaçıp gitti; kısaca:

— Ruhum haz etmedi I

Demişti. Bu vaka Kenan'ın âsabını öyle hırpaladı, perişan etti ki, hekim­ ler seyahat tavsiye ettiler. Kalktı, Avru­ pa'ya gitti. Bize yazdığı mektupta: «Dünyanın her yerinde, hangi milletten olur ise olsun kadınlar bir... Benden ne Alman, ne Fransız, hiçbiri haz etmi­ yor, parama kuvvet yaşıyorum!» diye şikâyet ediyordu.

ikinci izdivacı iki ay sürdü. Tam iki ay karı - koca sızıltısız yaşadılar. İnti­ zarlar hep boşa çıktı. Fakat nihayet ha­ ber aldık ki, bir gün evine gelip odası­ nın kapısını açınca geri dönmüş ve ka­ rısını boşamış I Duyanlar diyorlardı k i : — Nasılmış başkasınınkilere sataş­ mak... Men dakka dukka... İsabet ol­ muş I

Üçüncü izdivacı daha firaklı oldu. Gayet içli, haysiyetli, kibar bir kadın­ mış, ahbaplarına diyormuş k i:

— Kenan beye hürmetimin derecesi­ ni anlatamam, pek nazik, pek iyi zat, fakat nasıl söyleyeyim, münasebetimiz mütekabil bir hürmetten başka bir şey olamaz, bir kere kendisine hayatımı bağlamış bulundum, tahammül edece­ ğim I

Kenan bu kadına perestiş ederdi. M ü­ cevherler, kumaşlar taşır, eşya, mala gark ederdi, fakat karısı hiçbirini tak­ maz, hiçbirini kullanmaz, arkasında si­ yah bir elbise, dudaklarında acı bir te­ bessüm, gözleri dalgın, göğsü ahlarla, şikâyetlerle dolu feci bir ömür sürerdi, kocasından :

— Eli elime dokununca vücudum buz kesiliyor!

Diye yana yakıla bahsettiğini duyan­ lar «Ne kadar acıyoruz, ne bedbaht ka­ dın!» derlerdi. En sonunda hüznü, ke­ deri, malihulyalı hali o derece arttı, öy­ le eridi ki, nihayet hekimler, aileler müdahale etti, Kenan’a yalvardılar, bı­ raktırdılar.

Dördüncü evlenmesi fecaate benzeyip tuhaflıkla biten bir vaka old u:

Bilmem hatırlıyor musunuz? iki sene kadar evvel, bir kış gecesi, Kadıköy va­ purlarından birisi Sarayburnu önünde karaya çarpmış, adamlar kendilerini

(2)

de-R o m a n c ı

Kitap halinde yayınlanmış sayısız eserler vermiş olan

Karay'ın kadın konusunda orijinal fikirleri vardı: «Ka­

dın endazeye vurulamaz. Boyu, kalçası, göğüsleri şu­

dur diye santimle anlatılamaz... Güzel olmasını gönül

ister. Olmayabilir de... Ama kocasına bağlı, sadık, te­

miz, tertipli olmalı ve İyi yemek pişirmeli,» derdi.

SON RESMİ — - Üstad Refik Halit Karay’ın son fotoğraflarından birini çek­

mek, yaptığımız bir anket sırasında mecmuamızın fotoğrafçısına nasip olmuştu.

nize atmış, bazı kimseler boğulmuştu. İşte o akşam Kenan evine döner, bakar ki hanım yok... Nerede diye sorar, siz çıktınız, arkanızdan İstanbul'a indi der­ ler, biraz daha bekler, takat son vapu­ run vakti geçince merak içinde iskele­ ye iner... Bir de haber alır ki, kaza ol­ muş, ölen kaybolan var... Geldi ağlaya­ rak beni buldu. «Ne yapalım, ne yap­ malı?» diye saçlarını yoluyor, bir kö­ pek gibi uluyordu. Beraber çıktık, yağ­ mur bardaktan boşanıyor, rüzgâr insan­ ları çeviriyordu, karakol karakol gezi­ yor, telefondan telefona koşuyor, hiçbir yerden doğru bir haber alamıyorduk. Bir aralık sandal çıkarıp İstanbul'a geç­ mek İstedi, kimse götürmeye cesaret edemiyordu.

— Zavallı Piran, muhakkak boğuldu, muhakkak öldü. Acaba naşını bulabilir miyiz? Onun sayesinde saadete erdim, o bana dünyayı sevdirdi, beni anlayan, kıymetimi bilen yalnız o çıktı... Piran- cığtm, zavallı karıcığım, boğuldun, öl­ dün ha I

Dedikçe gözlerinden sel gibi yaş geli­ yor, başını taşlara, duvarlara çarpmak istiyordu.

Geç vakit evine döndük, felâketi ha­ ber alan komşular koşuştular, kadın, er­

kek başında bekleşiyorduk. O eşyayı bi­ rer birer sayarak, göstererek:

— Piranın çantası, Piranın aynası, Piranın tarağı...

Diyordu. İlle resmini bulunca deliye döndü, kendisini vurmağa kalktı. Biz teselli ediyor, ümidini kesmemesini, sa­ bah olunca belki bir haber alınabilece­ ğini söylüyorduk.

Tam bu esnada hizmetçi kız elinde bir zarfla Kenan'a yaklaştı:

— Hanım giderken size verilmek üze­ re bırakmıştı, unuttum I dedi.

Hepimiz mektubun üzerine atıldık, Kenan titreyerek açtı, okudu, yutkundu.

— Ne var? Nedir? söylesene? Diye haykırıştık. Bu suale sarih bir cevap vermedi. Yalnız:

— Aramağa hacet yok, mesele anla­ şıldı, keşke geberseydi I...

Dediğini işittik, birer birer dışarı çık­ tık. Meğerse Piran o sabah bir daha dönmemek üzere evi, Kenan'ı terk edip gitmiş, eski kocasına kaçmıştı. Yazdığı mektupta: «Çok ceht ettim, yaşayama- dım, beni affet I » diyormuş.

Dün haber aldım ki, Kenan gene ev­ lenmiş... Bakalım bu defaki izdivaç kaç gün sürecek ve nasıl bitecek? Zavallı Kenan I

Referanslar

Benzer Belgeler

Richard Dove'un editörlü~ünde haz~rlanan bu çal~~ma ise ~ngiltere'nin hem Birinci Dünya Sava~~~ hem de Ikinci Dünya Sava~~~ s~ras~nda ülkede bulunan baz~~ insanlar~~

The aim of this study was to evaluate the efficacy of nurse-generated daily reminders to physicians to remove unnecessary urinary catheters 5 days after insertion.. DESIGN:

Fakat, bir yıldan uzun vadeli bir öde- me karşılığında satın alınan maddi duran varlıklarda etkin faiz yöntemi ile vade farkı ayrıştırıla- rak peşin fiyatı belirlenmekte

The freezing extender supplemented with methionine (1mM), curcumin (1 and 2mM) and ellagic acid (1 and 2mM) led to higher percentage of sperm plasma membrane integrity when compared

tasarımlarının oluşturulduğunu, daha çok deneysel çalışmaların yapıldığını gözlemliyoruz. Bu araştırmalar sonucunda ulaşılan sonuçların anlamlandırılması,

Fa­ kat yapı tarihinin herhangi bir aşam asında, yapı sözlüğünden Sinan kadar çok şah-yapıt çı­ karan sanatçı da çok sa yılıd ır... Edirne — Selimiye

Daha son­ ra 2 inci Sultan Selim, 4 üncü Avcı Mehmet, 3 ün­ cü Ahmet ve 1 inci Mahmut devirlerinde tadil ve tamir edilen şehrimizin tarihi hamamı, 1965

Bir başka deyişle, kendinizi na­ sıl görüyorsunuz diye sorarsanız, şöyle derim: Burada azınlığa men sup bir ailenin çocuğu olarak, ken­ dimi tam bir Türk, tam