”35
için
Önce Raşit Kemal! idi adı, şiirler yazardı dergilerde. Nazım Hikm etle Bursa cezaevinde tanışmış, şiirlerini okumuş ona. Na- I zım, «y ırt bunları at» demiş, atmış m ı bilmiyorum, ama bir daha
şiirler yayınlamadı. Hikayeci yeteneği görmüş Nazım onda «hikâ yeler, romanlar yaz» demiş, yüreklendirmiş. Derken hikâyelerini okuduk dergilerde, bu kez Orhan Kem al olmuştu imzası. İlk o- kuduğum «T elefon » adlı hikâyesini hep hatırlarım. Yepyeni bir kişilik yardı, değişik bir bakış, bir anlatış. Sonra 1949 da «Ekm ek K avgası» çıktı. Adaııadan göndermişti bana. «Baba E vi», «Avare Y ıllar*, «Sarhoşlar», «Çamaşırcının K ız ı» derken «C em ile», «Mur- taza» .. Büyük bir yazar belirm işti Orhan Kem al’in kişiliğinde. «Bereketli Topraklar» ia bu kam iyice sağlamlaştı. Gerisini hep bilirsiniz, burada adlarını bile saymakı imkânsız, yığınla roman, hikâye. K im i az başarılı, kimi çok başarılı kitaplar, kitaplar, tef rikalar tefrikalar...
Orhan
Kemal
1949 un son günlerinde karşılaştık onunla. Dfalt tefek, çelim siz bir kişi. İstanbula gelmişti yerleşmek üzere. Yaşamak zordu bu büyük kentte. Hiç bir olanağı yoktu, geliri gideri aylığı maaşı! Çocukları, eşi hep onun eline bakıyordu. O yazacak, satacak yaz dıklarını, ailesini yaşatacak. Kısacası kalemiyle yaşıyacak. Bu, olmadık, görülmedik bir şeydi. Hem belirli bir sanat çizgisinde
durmak, bayağılığa, kolaylığa düşmemeye çalışmak, hem de
Babıâli basınından, kitapçılarından para koparmak... Orhan Ke mal yıllarca küçük evlerde, dar odalarda, kenar sokaklarda, loş
kahvelerde bu işi gerçekleştirdi. Yazarak, durmadan yazarak,
günde sekiz saat masa başında kalem çiziktirerek, daktilo tuş larım indirip kaldırarak. Koskoca bir kuşağın içinde bu çileyi çeken, bu çabanın üstesinden gelen bir o vardı. Doğrusu övgüye değer b ir çabaydı bu. H er yazdığı iyi miydi, kalıcı mıydı, de ğ ildi elbet, olamazdı ki! Ama çok yazmanın bir yaran da, iyi,
kalıcı parçalann öylesine çok olması olanağına yol açmasıdır.
Orhan Kemal yüzlerce öykü yayınladıysa bunun en az yarısı ba şarılı. hiç değilse dörtte biri kalıcı niteliktedir, büyük bir sayı fj tutar bu da. Rom anlan içinde de tefrikacılığm kolaylığı, sürük- | leyiciliği dışında kalan en azından sekiz on eseri vardır. «Ce- | m ile», «Murtaza», «B ereketli Topraklar», «Hanım ın Ç iftliğ i» v.b. | edebiyatımızın en değerli romanları arasında anılacaklardır.
Orhan Kemal anlattığı kişileri severek yazardı. Hemen hep- ■ sitil tanımıştı gerçek yaşamda. En kötüleri, bize kötü, çirkin görünenleri bile... Hem «kötü » ne anlama gelirdi ki? Kişileri ez bere damgalamak yanlıştı temelden. Kötü, iyi, güzel, çirkin be lir li süreler içinde bir anlam taşır, ya da hiç bir anlam taşı lı,azdı. B ir konuşmasında ne diyordu: «72. Koguş’taki Ahmet kap tan kadar Berbat T evfik ’i de severim. Vukuat V a r’daki Muhsin usta kadar Çemsir ağayı, Ham za’yı, hattâ hattâ berber Reşid'i. Çünkü en fena insanlar bile, ellerinde oimıyan sebeplerle fena ol maktadırlar. Sevilmeye, savunulmaya muhtaçtırlar.»
İnsanları sevmek, onlan anlamak, tanımaktır bir yerde. Bir
yazar çevresindekileri daha uzaktakilere, zamanın ilerisindcki-
lere, gelecekteki kuşaklara ulaştırmak için, kısacası bir zaman parçası içindeld yaşantıları ölümsüzleştirmek için, sevgiyle, anla yışla, dostlukla eğilmek zorundadır o İnsanlara... Düşmanlıkla, önyargıyla, kızgınlıkla yola çıkamaz bir yazar. Sait Faik ne de mişti: «Şu insanlara karanlık bile çok» diyen katı yüreklinin bi rine, «Şu insanlara hiç bir şey çok değil». Sanatçılık, insanlara hiç bir şeyin çok olmadığını sezmekle başlar ilkin...
Orhan Kem al’in yapıtı büyüktür. Kalıcı kitapları çoktur, ö- zellikle hikâyeleri onun çağdaş edebiyatımızın en güçlü sanatçı larından biri olduğunu kesinlikle gösterir. B ir Sait Faik, bir de Orhan Kem al'dir yirminci yüzyıl Türk hikâyeciliğinin iki doruğu. Birbirine hem yakın, hem de ayrı kişilikte İki hikâye ustası... Orhan Kem al’in yapıtı üzerinde uzun incelemeler yapılacak, ö- nemi kesinlikle belirtilecek elbet. Yurt dışındaki uzmanlar bu işi çoktan yapmaya başladılar. Bizde de bu işe girişenler çıkacak bir gün. Yazarları bilimin yansızlığı, ama sanattan anlıyan lıir edebiyatseverliğin kavrayışı ile değerlendirmek gerekir. Bugün de ğilse yarın bizde de böyle kişiler yetişecektir.
Orhan Kem al’in «Bu anlattıklarınız gerçekten oldu mu?» diye
soran bir eleştiriciye verdiği yanıtı buraya almak isterim:
«Okuduğunuz şeyler gerçekten olabilir mi olamaz mı? Olabilir olup duruyor. Şu halde, önemli g h v / m t m •m/ . . . . _ _
olan, gerçekten olmuş olması " J H * ' A K B A J L
değil, olabilip o la m a m a s ıd ır .»____________________________
Taha Toros Arşivi