• Sonuç bulunamadı

[Prens Sabahattin]

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "[Prens Sabahattin]"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Abdülham it tah tın d an indirilir, p a r­ lam enter rejim kurulur, hürriyet gelir ve yerleşirse, h e r derdim ize çare bulunur; başka birşeye ihtiyacımız y o ktur diyor bizim Osmanlı inkilâpçılarım ız, ihtilâlci­ lerimiz..

Hazindir, acıklıdır, m illet olarak yüz kızartıcıdır am a, Osmanlı im paratorluğu yıkıldıktan ve yepyeni b ir T ürk devleti k u ru larak m illet olm aya doğru yönelmiş olm am ızdan sonra, aradan elliyıl geçtiği halde, şimdi de aynı tohum un yetiştir­ diği T ürk aydınları da aynı şeyi istiyor­ lar :

— «Yaşasın hürriyet, kahrolsun is- tipdat!..»

Biz bu kafada ve bu yolda iken, he­ nüz kurtu lm u ş sayılamayız. Yüzyıldan beri fâsit b ir dairenin içinde dönüp dur­ m aktayız. Çünkü «Hürriyeti istemek is- tipdata varmaktır». Bunu anlam ıyoruz ve hürriyeti vasıta olarak kullanarak m illet olmaya, b ir devlet kurm aya m uvaffak olacağımızı sanıyoruz. Bizim isteyeceği­ miz hürriyete varm ak olm alıdır. Bunun için ise hürriyet dışı b ir takım vasıtaları -Am a hürriyete varm ak için- ustalıkla kullanm aya ihtiyacım ız vardır. Bu vası­ taların tüm üne b ir ad koymak gerekirse hem en söyliyebiliriz : D evrim cilik... Da­ h a açıkçası A tatürkçülük... Bugün tu ttu ­ ğumuz ve yürütm eye çalıştığımız rejim , devrim ciliğin ve A tatürkçülüğün tam a­ men tersidir, inkârıdır.

Ş evket Süreyya Aydemir, Osmanlı im paratorluğunu k u rtarm ak için, bu im paratorluğun m ezar taşını dikece­ ğine şüphe olm ayan «Hürriyet» den baş­ ka zaif ve realite dışı b ir fikrin doğdu­ ğunu da kabul e d iy o r: Prens Sabahat­ tin’in ademi merkeziyet ve teşebbüsü şahsî fikri.

Fakat yazarımız Prens S abahattin’i, Saraydan yetişmiş, Boğaz’ın tepelerinden ileri m em leketin ne olduğunu hiç bilm e­ yen, Türk tarihini ve toplum unu zerre k ad ar tanım am ış, şöyle böyle kendini ye­ tiştirm iş, politikadan anlam az b ir hayal­ ci olarak tanım lam aktadır.

«Sabahattin bey, bizim Meşrutiyet tarihimizde ancak soyut, yani realiteler­ den, gerçeklerden kopmuş bir insan

ola-/

T

-rak kaldı... İdealist miydi? Mütefikkir (düşünür) miydi? Hayır! Sadece saf in­ san ve iyi niyetli insandı. Ama ideallerin­ de, prensipleri birbirini tamamlayan sis­ tematik bir bütünlük yoktu.. Osmanlı imparatorluğu için fikir beyan eden, yol gösteren ve kesin gerçeklere ulaştığım sanan bir insanın da, önce bu tip impa­ ratorluğun tarihini, jeopolitiğini, ekono­ mik yapısını, hülâsa sosyal münasebet­ lerini ve meselelerini biraz derinden bil­ mesi lâzım gelir.»

Prens S ab ah attin ’in adem i m erkezi­ yet ve teşebbüsü şahsî doktrinini eleş­ tiren ve onları havada asılm ış gerçek dışı b ir ütopi olarak karşılayan Aydemir, dev­ let kapısına bağlı tüketici b ir toplum ol­ m aktan k u rtu larak , tarım a, sanayi ve ti­ carete yönelm iş üretici b ir toplum hali­ ne gelmesini istiyen Prens S abahattin ve doktrini hakkm daki yargısı kesindir :

«Prens havadadır. Çünkü bu sentez­ lere varan adam, aslında bu ülkenin ve bu toplumun hiç bir parçasım tanımaz. Türkler memur yetiştirir, asker yetişti­ rirler; girişken, tüccar, sanayici yetiştir­ sinler derken, imparatorlukta yalnız Türk lerin asker verdiğini, bu yüzden de Ana­ dolu ve Rumeli Türklerinin Yemen’de, Kürdistan’da, sınırlarda, harplerde eridi­ ğini nazara almaz. Devleti aslında yalnız Türklerin idare ettiğini ve bunun için de memurluğun sefil hayatına ancak onların dayanmak zorunda olduğunu düşünmez. Bu yüzden ve azlık bir Saray çevresi dı­ şında bu memur türkler ekseriya gezgin­ cidir. Evsiz ve mülksüzdür. Adeta bir si­ vil ordu hayatı yaşarlar.»

Yazarımızın Prens Sabahattin hak­ km daki yargısı, onun b ü tü n bu gerçekle­ ri bilmeyen b ir adam oluşudur. «Azınlık­ ların, Avrupa mallarına aracılık edenle­ rin, Avrupa asıllı bir komprador sınıfı­ nın ve azınlık tüccarın herşeyi ellerinde tekelleştirdiklerini» de düşünmez. O nlar vergi kaçırırlar; oysa ki Anadolu köylü­ sünün iki kuruşluk vergi için kap kaça­ ğı satılır, yağma edilir. Türk köylüsü hem jan d arm an ın ve tahsildarın ve hem de eşkiyanm haracında yaşar. B unları Prens S abahattin bilmez. Onun bu du­ rum dan k urtulm ak için Jön T ürkler gibi

(2)

Padişah istipdadının yenilm esini yeterli bulm am ası, m u tlak a güçlü b ir dış m üda­ haleye ihtiyaç görm esi ayrıca büyük gü­ nahıdır. Prens S abahattin bu sebeplerden dolayı popüler b ir siyaset adam ı haline gelemedi.

Ş evket Süreyya Aydemir, son yüzyıl­

lık tarihim ize ışık tu ta n ve Enver P aşa ile birlik te dokuz kitaplık büyük b ir seri teşkil eden incelem elerinde, sık sık olaylar ve şahıslar hakkında kesin fakat sübjektif yargılara varm aktan kendini alam am ıştır. Bizce zevkle okunan b u ki­ tap lard a başlıca eleştirilecek n o k ta da

budur. Prens S ab ah ittin yazarım ızın in­ safsız pençesinden kurtulam am ış ve doğ­ ru su bu insafsız hücum uyla sayın Ayde­ m ir, kendi koyduğu prensip altında ken­ disini yaralam ıştır.

Yavaş yavaş daha iyi anlaşılm aktadır ki, Prens S abahattin Türkiye gerçeklerini tarih sel zorlukları en iyi kavram ış, dok­ trin i h e r geçen gün tazeliğini ve canlılı­ ğını b ir k at daha belirten ileri görüşlü b ir Türk düşünürüdür. Ona h a ttâ «Tek T ürk düşünürü» dem ek bile m üm kün­ dür. Sayın Aydemir’in ne düşü n ü r ve ne de idealist olmadığı hakkında prens için

(3)

vardığı yargı b ir soyut sözden ib aret kal­ m aya m ahkûm dur. Sarayın nim etlerini ayağıyla tepm iş, uzun yıllarını y u rt dışın­ da y u rt işlerinde m ücadele için h arca­ mış; Edm on ve M olen’e dahi p araca yar­ dım edecek k ad ar zengin; fak at sonunda İsviçre’n in b ir köy ahırında sefalet içinde hayata gözlerini kapam ış b ir adam idea­ list değilse acaba bu ad kime lâyık gö­ rülebilir? «Düşünür müdür?» sorusuna derhal «Aslâ!» cevabını veren sayın Ayde- m ir’e katılacak başka tek aydının bulu­ nabileceğini sanmıyoruz. Prens Sabahat­ tin, yalnız düşünür değil, tek T ürk düşü­ nürü olm ak im tiyazım bugüne k ad ar elin­ de tu tm u ştu r. Ütopiyle hiçbir ilgisi yok­ tu; O yüzde yüz de realizm in içindeydi. Şöyle k i :

1 — Osmanlı im paratorluğunun fii­ len çökmüş olduğunu biliyor ve büsbü­ tü n ortadan kalkm am ası için b ir form ül ortaya atm ış bulunuyordu : Ademi mer­ keziyet. Bununla istediği im paratorluğu teşkil eden çeşitli halkların ve m illetlerin bağım sızlıklarına k ad ar giden kendileri­ ni idare haklarını tanım ak ve im para­ torluğu -mümkün o lu rsa- federatif bir devlet haline getirmek.

Bu, çeşitli nedenlerle gerçekleşmesi güç b ir kurtuluş yoluydu. Ama im para­ torluk yaşayacaksa başka çıkar hiçbir yol yoktu. Tarihin gidişi içinde tutulacak gerçekçi başka b ir yol daha vardı. O da Türk milletini kendi ana yurdunda - ya­ ni büyük çoğunlukla yaşadığı bugünkü hudutları içinde- imparatorluktan ayı­ rarak bağımsız millî bir devlet kurması suretiyle tek başına yaşatmaktı. A tatürk’­ ün Prens S ab ah attin ’den elli yıl sonra gerçekleştirdiği millî hedef bu idi. Bu, o zam an kim in aklından geçebilirdi? Prens S abahattin eğer 1908 M eşrutiyet hareketinde lider olabilm iş olsaydı, kon­ federatif devlet kurulabilir miydi? Hilâ­ fet ve S altanat m üessesesi devam ettiği süre bunun gerçekleşmesine im kân ola­ mazdı. Bu iki müesseseyi ise kaldırm ayı hiç kim se düşünem em ekte ve istiyeme- mekteydi.

2 — T ürklerin devlet kapısına bağlı olmayan, şahsî teşebbüsle hayatlarım

kazanan; yani^ sanayi, zirat, ticaret ve iş sahalarında m em urluk dışı çalışm a kolla­ rına hâkim olan b ir toplum haline gel­ mesi Prens S ab ah attin ’in gösterdiği kur­ tuluş yoluydu. Bugün de tek yolumuz budur. Yeni b ir m illet oluşum uzda başa­ rıya ancak bu sayede ulaşabiliriz.

Sayın Aydemir, «Prens Sabahattin memleketimizi ve tarihimizi tanımıyor» diyor. T ürklerin neden dolayı m em ur ol­ duklarını an latırken bu noktada kendi­ sinin de hayalî k aran lık ta kaldığını görü­ yoruz. «Devleti aslında yalnız Türkler id» re eder; askere onlar gider; memurluk da onların işi olmuştur» diye yüzeyde bile tutunam ıyacak b ir nedenle teşebbüsü şahsî doktrinini çürütm ek m üm kün de­ ğildir. Türk toplum yapısının neden bu hale geldiği; neden çoban ve geri çiftçi büyük kütlenin yanında «gezginci, mal mülk sahibi olmayan» b ir m em ur sını­ fından ibaret tek örgülü b ir toplum du­ rum una düştüğüm üz sayın Aydemir’in şimdiye k ad ar m erak edip üzerinde d u r­ madığı b ir konu olm uştur. Bunun yalnız kendisinin değil, Tanzim attan bu yana, h attâ 1960’dan sonra canlanm ış fikir ha­ reketlerinden sonra bile aydınlarım ızın, bilginlerim izin ve düşünürlerim izin pek önem verm edikleri b ir konu olduğunu bil­ mekteyiz.

B ir toplum un (Ç oban-ilkel çiftçiı- m em ur) züm relerinden kurulu tek örgü­ lü cemiyet halinden, (Mal m ülk sahibi tü ccar ve sanayici) iki örgülü cemiyet haline gelmesi, uzunca b ir tarih î olgun­ luk aşam asını atlam asına ve çeşitli yön­ lerde baskıların hâkim olduğu politik devrelerin yaşanm asına bağlıdır.

Prens Sabahattin, bizim toplum da -özellikle Türk ve m üslüm an kesim inde- bu aşam a ve devrelerin atlanıp yaşanm a­ sına im kân görm em ektedir. Üstelik h ü r­ riyetin bu konuda hiçbir yararı olam aya­ cağına, h a ttâ gruplar ve sınıf çıkarları karşısında oluşum a engel bile teşkil ede­ ceğine inanm aktadır. Ve çok haklıdır. H ürriyetçilik - liberalizm, o zam anki Türk toplum unun daha da çökmesi, eriyip da­ ğılması sonucunu verecekti. Bunu pek iyi biliyordu. Yani «Ademi merkeziyet ve Te­ şebbüsü şahsî» dahi olsa, tarihsel o rtam

(4)

ve koşullar dolayısıyla, T ürklerin kendi içlerinden kendi güçleri ve potansiyelle­ riyle b ir m illet halinde oluşum u sağla­ yacak, m al m ülke hâkim b ir bu rju v a sı­ nıfı yönetim dönem ine geçmeleri güç ola­ caktı.

Bu düşünce ile dış m üdahale fikrine b ir tahsiliye sim idi gibi sarılm ıştır. Gö­ zü İngiltere'dedir. M em leketin İngiltere m üstem lekesi olm asını şüphesiz düşüne­ mez, istiyemezdi. F akat İngiliz himayesi, m andası niye olm asın? Osmanlı im para­ torluğu, büyük devletler arasındaki reka­ bet dolayısıyla sahipsiz kalm ıştı. H er dev­ let yalnız kendi çıkarını düşünerek bu devletle ilişki kurm uştu. H içbirinin so­ rum luluğu yoktu; fakat yükü vardı. «Te­ şebbüsü şahsî», doktrininin esasını teş­ kil ettiğine göre Prens S abahattin’in İn­ giltere’yi beğenmesi ve onun m üdahale­ siyle savunduğu doktrinin gerçekleşm esi­ ni istem esi norm al karşılanır.

D elki bu konuda karanlık b ir nokta ® vardır denebilir: Acaba Prens Sa­ bahattin, b ir İngiliz ajanı mıydı? Son gün­ lerde yayınlanan yazılarda, onun uzun za­ m an özel sekreterliğini yapm ış Satvet Lütfi Tozan b ir İngiliz ajanı olduğu için böyle b ir şüphe doğabilir.

Fakat ne olursa olsun, bugün anlaşıl­ m ak tad ır ki, ne devlet, ne m illet ortada yok iken ve bağımsızlığın zerresi m evcut değil iken, b ir kadavra im paratorluk ya­ şatarak dış em peryalistlerin söm ürü yu­ vası olacağımız yerde, doğni d ürüst bun­ lardan birinin ve özellikle İngilizlerin m üstem lekesi olsaydık, m illet halinde

oluşum uz daha güçlenir, kolaylaşır, ve im paratorlukların ta rih karşısında yık­ m aya zorlandığı devrelerde (B irinci Dün­ ya savaşından sonra) T ürk m illeti hayli aşam aları atlam ış olduğu halde millî dev­ letini k u ra r ve tam bağımsızlığa kavuşa­ bilecek güç ve ehliyete ulaşm ış olurdu.

Şevket Süreyya Aydemir, yazımızın başında da belirttiğim iz gibi, birinci cil­ dini yayınladığı üç ciltlik son kitabıyla, k ü ltü r hayatım ıza önemli b ir hizm et da­ h a yapm aya girişm iştir. Biz değerli ya­ zarın olaylar karşısında tarafsız kalm a­ sını çok. isterdik. B unlar hakkında ken­ disinin sübjektif yargılara varm ası ve birkaç sahife içinde onları ifade etm esi, eserinin değerini gölgelemektedir. Bu, bi­ razcık yüksekten bakm a, peygam berâne b ir edâ takınm a etkisini yaratıyor. Örne­ ğin, S abahattin hakkında kendisi daya­ nak olan nedenleri uzun boylu açıklam a­ ya girişm eden hem en «Asla!» kesinliği al­ tında yargılara varm ıştır. Bunun yerine bu Türk düşünürü hakkında başkaları­ nın yazıp söylediklerini özetlem ek ve yansıtm akla yetinse ve sonunda da bun­ ları eleştirip kendi görüşünü belirtseydi daha bilimsel ve tarafsızlığa yakışan bir m etod tutm uş olurdu.

Biz, sayın Aydemir’in, son yüzyıllık tarihim ize ışık tu tacak ve topluca dokuz ciltlik b ir seri teşkil edecek kitaplarına ne k ad ar sevinmişsekğ örneğin Prens Sa­ b ah attin hakkında olduğu gibi, kitapla­ rında olaylara karışm ış olan şahıslar için birkaç sahife içinde vardığı kesin ve yer­ siz yargıları da o derece üzücü bulmak- tavız.

ısışısel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Bunu anlamak, görmek çok yararlıdır.» Sayın Akbal, yıllardan beri bizi bir .yerlere İtmeye ya da çekme­ ye çalışanlara alıştık artık.. Cehov

Bu durumda, fiziksel çaba da- ha çok ve süre daha uzun tutulursa, or- ganizma şeker deposundan yakmaya başlar.. Bu da sportif verimliliğin

Ve Ay­ dınlanma Bilgesi'nin dünyamıza bakışlarını yansıtan "köşe yazısı/ denemelerinden ör­ nekler sunarak.... İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha

Ancak tipik Menenjiomların ADC değeri normal alandan yapılan ADC değerinden yüksek olup bu farklılık istatistiksel olarak anlamlıydı.. Tipik olgular- da ödemden ölçülen

Trakeal nörofibrom (TN), yavaş büyüyen, klinik, radyolojik ve makroskobik olarak trakeanın malign tümörleri ile karışabilen benign bir tümördür.. Soliter nörofibromların

Ülke insanlarının yüzde doksanına tiyatro götürme çabasında tiyatro heyetleri, Galata’da Esnaf Kahvesi'nde kurulan gezgin­ ci topluluklardır. Başlıca kayguları eli yüzü

İşte bu vaziyete yakinen şahit olan ve üzerinde uzun uzadıya düşünen Sa­ bahattin Bey, bir taraftan Avrupa umumi efkârını tatmin ve ekalliyet unsurlarını

Belli bir ivmeye ulaşmak için gereken ilk enerji bir sorun, ancak o ivmeyi yolculuk boyunca sabit tutmaya yetecek kadar enerjiyi depolamak daha büyük bir sorun.. Öyle görünüyor