M - 1 • İM*
Avrupalılar, imparatorluğu
taksime hazırlanıyorlardı
Avrupa devletleri memleketimizin hayatından ümit kesmiş
görünüyorlar ve matbuatta da aleyhimizde bu yolda
sık sık makale neşrediyorlardı. Bunun için kendi aralarında
topraklarımızda nüfuz bölgeleri bile ayırmışlardı.
— 14 —
S
abahattin Bey, memleketin maruz kaldığı tehlikeleri Cnlemek için siyasî ve içtimai iki nokta üzerinde hassasiyetle dur muş, siyasî cepheyi «ademi merke ziyet» ve İçtimaî ciheti de «teşebbü sü şahsî» ile karşılamak istemişti. Birinci noktaya âmil olan sebep de imparatorluğun o günkü durumu ve Avrupalılar nazarındaki mevkii idi.Avrupa devletleri memleketimizin hayatiyetinden ve temeddüne isti dadından ümit kesmiş görünüyorlar ve matbuat da bu yolda aleyhimiz de sık sık makaleler yazıyorlardı. İnkıraz ve izmihlâle mahkûmiyeti miz onlarca o kadar kat’î idi ki ken di aralarında ve topraklarımız üze rinde nüfuz mmtakaları ayırmışlar ve imparatorluğun taksimine hazır lanmışlardı. Bundan dolayıdır ki Türkiyede ıslahat yapacağız, müs- lim ve gayri müslim unsurların hu kukuna riayet eden âdil bir hükü met kuracağız diyebilmek için, ev velemirde, Avrupa efkârı umumiye- sini tatmin edecek bir fikir ortaya atmak, bir program hazırlamak ve ilân etmek lâzım geliyordu. Esasen o tarihlerde Türkiyeye hasta adam ismi veriliyordu. Başımızdaki hü kümdarın adı ise K.zıl Sultandı. Bu kanaatlerin yer almasına ve beslen mesine düşmanlarımızın başardığı aleyhdar propaganda ve bâtıl itikat ların tesirile AvrupalIların memle ketimizde ara sıra yapıldığını zan nettikleri katliâmlar sebep oluyor du.
Aynı zamanda imparatorluğu teş kil eden Hıristiyan ekalliyetlerin bir çoğu Sultan Abdülhamidin fena ida resinden şikâyet ederken onların hi maye ve hattâ müdahalesini mucip olacak teşebbüslere de girişiyorlar dı.
Müstebit idareden en ziyade zu lüm gören zavallı Tüpklerin hakkın dan, mazlûmiyetinden ve vatanı kur tarmak arzusile verdikleri kurban lardan hiç kimse bahsetmediği gi bi memlekette revaçta olan İdarî im tiyazlardan yalnız biz Türklerin fay dalanmadığı da kimsenin nazarı dik katini celbetmiyordu. Hattâ herkes ten ziyade tazyika maruz bulunan Türklerin hukukunu muhafaza sa dedinde bir AvrupalInın ses çıkar dığı da duyulmuyordu. Türk hükü meti, gadrettiği Türk milletile ka rıştırılıyor ve birbirinden ayırdedil* iniyordu. Halbuki vehimli Sultan Abdülhamit, Avrupa korkusu ile gayri müslim unsurlara yapamadık larını Türklere reva görüyordu. İşte bu vaziyete yakinen şahit olan ve üzerinde uzun uzadıya düşünen Sa bahattin Bey, bir taraftan Avrupa umumi efkârını tatmin ve ekalliyet unsurlarını memnun etmek ister ken Hıristiyan unsurların haiz olduk ları bazı müsaadelerden — askerlik, vergi ve maarif meseleleri — Türk lere de hisse koparabilmeği düşün müş ve «ademi merkeziyeti» ileri sürmüş, Türk unsurunun maddî ve manevî yükselmesini hedef tutan bu gayesine «teşebbüsü şahsî» yi de ilâve eylemiş bulunuyordu.
«İdarî ademi merkeziyet - tevsii mezuniyet» le memlekette hakikî müsavatı yaratmak isteyen Prens Sabahaddiıı Bey, yeni Türk nesille rini, İçtimaî metodlarla, müstahsil ve kabiliyetli unsurlar haline sok mağı düşünüyor, siyasî hürriyetin ancak iktisadi kudretle kaim olabi leceğini anlıyordu.
Memleketin idaresi merkezî usu le dayandıkça milletin hakikî hürri yete nail olması ve şahsî teşebbü sün kuvvetlenmesi imkânsızdı. Bu itibarla bu iki nokta yekdiğerinden ayrılmaz görünüyordu. Birini hatır larken diğerini aynı kuvvetle dü şünmek zaruriydi. Bundan dolayı dır ki Sabahaddin Bey milletin selâ meti namına bu iki umdeyi siyasî bir akide olarak ortaya atmıştı.
Prens Sabahattin Bey, dünyada büyük tebeddüllere yol açan on do kuzuncu asırda tahakküm devrinin idamesine ve bilhassa OsmanlI İm paratorluğunun eski usul ve şekil de idaresine imkân kalmadığını ve bazı ekalliyetlerin haricin teşvikile dahilde huzursuzluk yaratmakta ol duklarını görüyor, ve bundan yalnız Türklerin zarar gördüklerini takdir ediyordu. Askerlik hemen hemen Türklere inhisar etmiş bulunuyor du. Bu hizmeti ifa için aile yuvasın dan ayrılan gençlerin çoğu ana baba şefkatinden mahrum bir surette u- zak mıntakalara gönderiliyorlar ve hattâ ebediyen oralarda kalıyorlar dı. Bu vazifeden muaf tutulan Hıris tiyan ekalliyetler ise iktisadi ve İç timaî varlıklarını kuvvetlendiren bu imtiyazdan maada ecnebi himayesi ne de mazhar oluyorlardı.
Türklerin ve alelûmum İslâmla- rm ağır vergiler altında ezilmesine mukabil Hıristiyan ekalliyetler mak tu vergiye tâbi tutuluyor ve genç ler Patrikhane himayesinde bulunan cemaat mekteplerinde sansür kay dından âzâde bir surette her türlü ilim ve irfanla teçhiz ediliyorlardı. Sabahaddin Beyin maksadı, iktisadi sahanın Türkler elinden çıkmasına sebep olan bu müsavatsızlığı gider mek ve Türklere hasredilmiş gibi görünen memleket muhafızlığını diğer unsurlara da teşmil etmek ve mahalli idare işlerine onları da il gilendirmekti.
Bazılarının iddia ettiği gibi Saba hattin Bey, OsmanlI İmparatorlu ğunda federasyon kurmak ve ekal liyetlere siyasi mevcudiyet verdir mek fikrinde değildi. Bu, aklından bile geçmemiştir. O, OsmanlI vah detini yalnız muhafaza değil, tahkim etmek istiyordu. «Şahsî teşebbüs» ü medeniyeti haziranın ruhu, «ademi merkeziyet - tevsii mezuniyet» i Tür kiyenin inkişafına sebep addeyliyor- du. İstibdada boyun eğmenin İçti maî terbiyedeki noksanlardan ileri geldiğini, şahsî teşebbüse malik ol mayan ferdlerden mürekkep millet lerin her zillete katlanacaklarını ve nihayet inkıraza mahkûm bulunduk larım söylüyordu.
Kaldı ki Sabahattin Beyin istediği «ademi merkeziyet» kanunu esasinin 108 inci maddesine istinat ediyor du. Islahatın ana hatları ise vali ve emsalinin salâhiyetlerini arttırmak, umumî meclisleri bir an evvel açtır mak ve bu suretle ahaliyi, verdiği verginin mahalli sarfını teftişe alış tırmaktı. Hulâsa imar ve icraatta sür'at temini ve ferdlere nefse iti mat telkini. Bu meyanda ekalliyet lerde de bu müşterek vatanın evlâdı oldukları hissini kendilerinde uyan dırmak ve aradaki zıddiyeti berta
raf eylemeğe çalışmaktı.
Fakat Sabahattin Beyin bu man tıkî dilekleri «İttihat ve Terakki» çiler tarafından suitefsire uğratıl mış, «teşebbüsü şahsî ve ademi mer keziyet» .cemiyetini kurması ve a- leyhtar bir cephe almalarını mucip olmuştu. Onlar kendi mevcudiyetle ri haricinde bir teşekkül vücuda ge tirilmesine tahammül edememişler ve bu yeni grupa rakip ııazarile bakmışlardır. Bu ise fikir muhale feti değil, rekabet husumeti doğur muştur.
Bununla beraber «Meşveret» ve «Şûrayi Ümmet» in vuzuhsuz ten- kid ve hücumlarına sakin ve olgun bir görüşle cevap veren «Terakki» gazetesi her muhitte aranır olmuş ve münderecatı dahil ve hariçte a- lâka uyandırmıştır. Hattâ Sabahattin Beyin noktai nazarını takviye ve a- demi merkeziyeti terviç eder mahi yette Kahirede «Cemiyeti Ahdiyei
Osmaniye» grupu kurulmuştur. Sabahattin Bey grupunu çerçeve- liyen Fazlı, Doktor Nihat Reşat, Dok tor Sabri, İsmail Hakkı (Paşa) ve Zeki Beyler vesaire etrafında sami mi bir hale teşkil etmişler ve elbir- liğile faaliyete geçmişlerdir. Hariç te bir mevcudiyet kurmağa muvaf fak olanlar çalışmalarını dahile de teşmil etmişler ve muhtelif mınta- kalarda teşekküller vücuda getir mişlerdir. Bilhassa Satvet Lûtfi ve arkadaşları Ferit, Hâmit ve Namık Zeki Beyler İstanbulda «Cemiyeti İnkılâbiye» yi kurmuşlardır.
İzmirde Faiz ve Necdet Beylerle Rüsumat Mümeyyizi Ali ve avukat Haşan Hayri Beyler; Erzurumda serdar Sıtkı ve arkadaşları; Trab- zonda Haşan Hicabi ve Sancak Beyi zade Mehmet Beyler; Rodos adasın da şair Nevzat Beyle Süleyman Paşa zade Sami (Süleyman Nesip), idadi müdürü Nuri, muallim Mehmet Kadri Beyler; Sakızda Mehmet Sır rı, Faik Şemsettin Beylerle Kemal ve Celâl kardeşler; Midillide orman müfettişi Hulûsi Bey; Kastamonu ve daha birçok mıntakalarda bu cemi yet namına istibdat mücadelesine koyulmuşlardı.
Bu faaliyetleri ve «Terakki» nüs hasının husule getirdiği tesirleri hisseden Yıldız sarayı da gazetenin revacını önlemek için bazı teşeübüs- lere girişmiş ve bu cümleden cırnak üzere Dahiliye Nezareti tarafından vilâyetlere tâmimler göndernvşîır.1 Bunlardan birini aşağıya ilâve edı yorum:
Telgrafhane : Babıâli C 15 Teşrinisani sene 322. Zarf derununda ye Terakki namında ithal edilen varakai mel’unenin ithaline meydan verilmemesi 13 Mayıs sene 322 tarihinde bâ iradei seniyyei ce nabı hilâfetpenâhî tebliğ edildiği gi- bi tedabir ve takyidatı müttehizenin j teyidiyle intişarına kat’iyyen mey- j
dan verilmemesi de 5 Eylül sene 322 tarihinde bildirilmişti. Maahazâ bu kere de tâmimen teyidi tebligat o-' lunduğundan oraca da bir kat daha itina olunarak intişarına zinhar im kân bırakılmaması babında fi 18 Teş rinisani sene 322.
(Arkası var)
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi