• Sonuç bulunamadı

Öğretmenim Ataç

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Öğretmenim Ataç"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ANILAR VE SÖYLEŞİLER

ÖĞRETMENİM ATAÇ

1934 yılında sem sınıfa geç- ı miştik. Artık yılların düşü gerçekleşm işti. B izler de "te- neffüs’Herde okulun ön bah - çesinde do laşabitecektik.O ku­

lun açıldığı gün bu sevinçle

doluyduk. Ancak oyılk i Fran­ sızca öğretmenimizin Nurul- lah Ataç bey olduğunu öğren­ m em iz, ön bahçe sevincimizi unutturan büyük birçoşku ya­ rattı hepimizde. Y ılla rd ır baş­ ka sınıflarda öğretmenlik e -

den Ataç'a sonunda kavuş -

muştuk. Hem de 11. sınıf Ede­ biyat Bölümünde.

Sınıf ve Ataç ilk günden

i

hiç yadırgamasız kaynaşıver-

i

di. Sanki y ılla r y ılı biv a r a -

j

daydık. İlk d erste,o “gün çok kızdığı biri hakkında öfke ile konuşmaya başladı. Dersten,

Fransız dilinden söz açtığı \

yoktu. Dersin sonuna doğru

birden asıl görevi aklına g e l-

j

miş olacak k i,ön sıradan bir ;

öğrenciyi tahtaya kaldırıp La

j

Rochefoucauld'dan bir özde - yişi,dikte yanlışlarını düzel- I

terek yazdırdı. Sınıfa döne -

j

r e k :

-K elim elerin hepsini so - 1 ra b ilirsin iz.K im tercüme e - : debitirse söylesin dedi.

İyi Fransızca bilen öğ -

j

renciler başarılı olamadılar. Fransızcadan zor sınıf geçen

b irim iz sonunda tercümeyi

yaptı. Artık o öğrenci Ataç'ın en yakını olmuştu. A ğır çanta­ sını her akşam A ksaray’ dan

B evazıt’ a kadar taşımak ve ;

karşı lığında yol boyunca Ataç? ı dinlemek yazdığı makale leri o zamanki Son Posta gazetesine götürmek olanaklarını elde et­ m işti.

Ö ğrencilerle arkadaş g i ­ biydi. Henüz 17-IS yaşlarında­ ki b izle re ,g e re k yaşça , ge -

rekse bilgi düzeyi yönünden

sanki kendisine eşitm işiz g i- ;

bi davranırdı.Sınıfa her ge -

j

[işimde,o gün kendisini ilg i -

j

lendiren bir konuyu tüm d e - j rin liğiyle bize anlatır, bizim her türlü sorularım ızı dikkat­ le dinler ve cevaplardı.

Bilindiği gibi Ataç’ ın ö - zellikle kızdığı zaman tırnak­

larını yeme huyu vardı. Bir

gün öğrencinin b ir i, parmak kaldırıp söz hakkı istedi.

-Hocam tırnaklarınızı e v ­ de makasla kesip, küçük bir kutuya koysanız,canınız is te ­ dikçe bu kutudan çıkarıp y e - seniz daha kolay olmaz mı ? dedi.

Sınıfta soğuk bir hava es­ ti. Hepimiz bu tatsız şakanın A taç'ı çok kızdıracağını, kı - racağım düşünmüştük.Ataç o öğrenciye ism iyle hitap ede­ rek :

- ...Bey,lütfen sınıf ka­ pısını dışardan kapayın dedi ve kendine özgü gülüşü ile gül­ meye başlayarak hepimizi r a ­ hatlattı. Sınıfı terk eden, yani kovulmuş olan arkadaşımız da gülüyordu.

B ir gün de sınıfa pek ke­

y ifli girdi. "Sutüven” şiirini

görmüştü.Okumaya başladı : B ir kayadan duman duman, on iki metre atlayan, Dağ kokusuyla yüklü su. Çok sevmişti bu ş iir i, ö - zellikle eski Yunan m itoloji - sine dayalı anlatımı pek be -

ğenmişti. Gene de " on iki

metre atlayan" dizesindeki 12 sayısı onu rahatsız ediyordu . "Ş iirde rakam olm az,şair mi­ sin,mühendis m isin ?" diyor - du. Mustafa Seyit'i tanımıyor­ du. Ancak,

-Bi rgen çm iş,aru zu çok güzel kullanmış,dilde çok te­ m iz, kendisinden ilerde çok şeyler beklenebilir, diyordu.

Ataç'ın bu tahmini ger -

çekleşem edi. F akat "Sutüven" bugün de güzel bir şiirdir. Ya­ hut bana öyle gelir.

Düşünüyorum da,bizim sı­ nıfta ne çok muzipler varmış. Bunlardan biri bir gün Ataç'a, edebiyat öğretmenimiz Or - han Seyfi B ey’ in şairliği hak - kında değer yargısını sordu . Ataç hiç düşünmeden ve söz - cüklere bastırarak:

-Sekiz para etm ez,dedi. E rtesi ders aynı öğrenci Orhan Seyfi Bey'e-,

-Hocam Nurullah Ataç Bey

sizin şairliğin iz için "Sekiz

para etm ez" diyor .demez mi? Orhan Seyfi Bey kıpkır

-m ızı oldu. Biraz dolaştı. Ya - vaş yavaş kendisini toplaya­ rak,

-Efendim ,biz de esasen aksini iddia etmiyoruz. Nu - rullah Beyefendi gayet haklı­ d ırla r, deyip konuyu kapattı. Bu olay üzerine Orhan Seyfi Bey hocamızın dersten çık - tığında öğretmenler odasına girem eyip koridorda dolaştı­ ğına dikkat etmiştik.

1934-I935yıllarının Ataç'ı buydu.Yusuf Akçora'nın c e ­ nazesinde devamlı Ahmet Ağa- oğlu hakkında konuştu. O gün­ ler neden kızdı is e , Ağaoğluu nu tek konu haline getirm işti.

Benim de bir şeyler söyle -

memi bekliyordu. Fakat A ğa- oğlu'nu hiç tanımadığım için susuyordum. Sonunda konuyu değiştirip cenaze töreni üze­

rine konuşmaya, oradan da

Tanrı'ya inanç konusundani düşüncelerini anlatmaya baş - ladi:

"Evreni yaratan bir yüce va rlığ ı nasıl reddedersin ? di­ yorlar. Gerçekten evren aklı - mızın almadığı bi r ululuk ve düzen. Bunu bir yaratan ol - malı im iş. Peki evreni yara­ tanı kim yarattı. Çünkü yara­ tan, evrenden de daha mükem­ m el bir varlık oluyor. Bu so­ rular 'peki onu yaradanı kim yarattı' diye sürüp gider.

Bitiyorsun ben eski Yunan

-7

dinine inanırım. Orada tanrı - lar,insanın güzelliklerini ve kusurlarını taşırlar. Üstelik sanatın gelişmesinde bu dinin büyük katkısı v a rd ır."

Böyle konuşuyordu. Ataç konuşurken karşısındakinin bu konuşmayı zevkle iz le y e b il­ mesini arardı. Bence onun in -

sanlardan tek beklediği de

buydu.Eleştirilmekten değil, anlaşılamamaktan korkardı.

Farklı düşüncenizi açıklıkla

söylemenizden duygulanır, ço­ cuklar gibi sevinirdi. Çünkü

aynı konuda daha inandırıcı

konuşma olanağını kazanmış

olur,coşku ile konuşmasını

sürdürürdü.

Saçının bir tarafı yüzüne düşük,kelebek gözlüklerinin arkasından bakan o iki ir i göz, kafasının içindeki benzersiz aydınlıkla parlardı. Bekleme­ diğiniz bir anda,gene hiç dü - şünmediğiniz bir konuya bu - laşıverdiğini görürdünüz. Ye - ni konuyu öylesine güçle a - çıklamaya başlardı ki, kendi­ nizi hemen kaptırır ve az ön­ ce dinlediklerinizi düşünemez olurdunuz. Her güçlü kişinin,

ne kadar aydın düşünceli o -

lursa olsun,kendi yarattığı fi­ k ir evreni içinde bir bağnaz yönü olur. Bu durum özellikle Ataç'da çok belirgin biçimde id i.G erçi bugün bütün g e r ­ çek aydınlar, onun kırk y ıl ön­ ce bağnazlıkla savunduğu g ö ­ rüşlere yüzde yüz katılıyor - lar. Fakat o gün durum başka

idi.O gün Ataç'ın gerek s a -

nat,gerek dil konusundaki gö­ rüşlerine katılabilen aydın sa­ yısı pek azdı. Bu yüzden de Ataç çevresine karşı hırçın ve kırıcı oluyordu.Yalnız Ataç kadar hırçınlığı sevimli ola -

bilen bir başka kişiye ben

rastlamadım.

Hey koca Ataç,seni tanı­ mış olmak ne büyük mutluluk.

D ilerim seni de eski Yunan

T an rıları,ak ıl,gü ç ve güzel­ likleriyle mutlu etsin.

■ G A LİP DOLUN

Referanslar

Benzer Belgeler

Nüfusu milyondan pek de u- zak olmayan Istanbulda, sade kış mevsiminde oynayan bir dram ve bir komedi tiyatrosu mevcuttur; Ankarada devlet tiyatrosunun çe­ kirdek

Halbuki Hakkı Celis, ona bir tanrıça gibi tapan Hakkı Celis, bireyci kişiliği yavaş yavaş de­ ğişirken bile ne yaptığının tam farkında değildir.... Ruhları

Günefl, öteki y›ld›zlara göre bize çok yak›n oldu¤u için, Günefl gözlemleri bize öteki y›ld›zlarla ilgili bilgi..

«Suriye ve Kilikya’da Fransa Yüksek Komiseri» General Gtıro’- nun emri ile Antep, Maraş ve Urfa sancaklarındaki Fransız kuvvetleri­ nin kumandanlığına

Fakat Curiosity’nin sönmüş bir volkanın etrafında yaptığı ölçümlerde yüksek miktarda feldspata (granit türü kayaların içinde bulunan bir mineral türü)

fiimdiyse, bir grup araflt›rmac›n›n sürekli donmufl durumdaki tortul toprak tabakalar›ndan elde etti¤i bitki ve hayvan DNA’lar›, Sibirya’y› ye- niden verimli bir

Patoloji sonucu polip olan hastalarda olduğu gibi reinke olan hastalarda da tedavi öncesi ve sonrası Jitt, Shim ve NHR ölçümleri arasında istatistiksel olarak

Yasası ile görevlerine son veri­ lenlerden sakıncaları kaldırılan­ ların görevlerine dönmelerinin, ancak ilgili kamu kurumu ve ku­ ruluşlarının kadro durumuna