•fy _
Tunusla Fransa arasındaki- mücadele bir hal şekline yak laşmış bulunmaktan uzaktır, ne gibi safhalardan ge çeğini tahmin etıfiek de henüz kabil değildir. Asırlarca müd det bize tâbi bulunmuş ve Fran sa tarafından işgali bizce ya kın zamanlarda kabul edilmiş olan bu ülkenin hâkimiyetimiz altına nasıl girdiği, hâkimiye timizin orada ne safhalar ge çirdi ne şartlar altında niha yet bulduğu,nihayet Fransanm Tunusta tesis ettiği idarenin mahiyeti ile orada saltanat sürmekte olan Hüseynî hane danının menşei ayrı ayrı yazı larla, hattâ uzun etüdlerin ko nusu olabilir. Biz kısa yazı mızda bu girift dâvalara te mas etmiyerek pek velveleli
Fransa - Tunus ihtilâfında
sadece Tunustan gelmiş bir Os manlI sadrazamından bahset mek vesilesini buluyoruz, baş ka bir gün de kendisinin biri nâzır ve biri damad-ı şehriyari olmuş iki oğlundan bahsederek ikinci Meşrutiyet devrinin ba zı olaylarına temas etmek e- melindeyiz.
Sadrazam, Sultan Hamidin ilk Sadrazamlarından Tunuslu Hayreddin Paşadır ki Kafkas- yadan pek küçükken getirilip
I s t a n b u l d d ’a ’ Eeisül-
ülema K ı b r ı s l ı Tahsin Beye ve onun tarafından za manın Tunus Beyine satılmış, zekâ ve kabiliyeti Bey tarafın
dan takdir edilerek tahsiline
itina gösterilmiş, Tunus eyale ti kadrosunda en büyük mevki lere geçtikten sonra rakiplere küsüp Avrupaya çekilmiş, da ha sonra Osmanlı tahtına kendi ni çıkaran paşaları uzaklaştı
ralı mütemadiyen yeni rica]
aray ap -^ ltan Hamide Trab-
lusgarplı Şeyh Z afk Efendi
ismindeki yakını tarafından
yapılmış tavsiye üzerine fistor- bula celbedilmiş iki ay müd detle bir komisyon başkanlığın da bulundurulup devlet niza- matma bir derece vukufu te min edilerek sadarate getiril- «dstir.
T 7
i
m m'-Sadareti sekiz ay., sürecek, bu müddet esnasında Padişaha karşı vekar ve istiklâlini muha faza ederek mevkiini bu vekar ve istiklâlini muhafaza uğruna feda edecek, daha yumuşak ve uysal bir tarzda hareket etme si şartile sadarete iadesi dai ma mümkün bulunmuşken de buna yanaşmayıp 1890 da ölü müne kadar mazul yaşayacak tır. Kaldı ki, Sultan Hamit ef kârındaki istiklâlden ve biraz hesapsız konuşmalarından do
layı kendisine ısmamamakla
beraber, ahlâkının temizliğine ve değerine karşı daima saygı duymuş ve kendisini müreffeh ve muhterem bir vaziyette ya şatarak devlet işlerinde de sık sık reyine müracaat etmiştir. Nitekim Küçük Sait Paşa hâ-
tıratmda ilk sadaretlerinden
bahseder ve o tarihte sayıları
pek kabarık olan sadaret ve
başvekâlet mazullerini sırala yıp bekası namına hepsinden ayrı ayrı endişe ettiğini hisset tirirken söze onunla başlamak ta ve (Tunuslu Hayreddin pa şa mazulse de hayatta idi ve umuru devlete dair mütemadi yen lâyihalar takdim ediyor du.) demektedir. Sultan Hami-
din amcasile birlikte yaptığı
Avrlpa seyahatinde, Fransada tanımış ve cülûsundan sonra yaverliğine alıp müşirliğe ka
dar yükseltmiş bulunduğu
Fransız Dreysse paşa ise Ha- zinei Evrak vesaikinde gördü ğüm — neşredilmemiş ve dili mize de tercüme olunmamış — bir arizasmda, o tarihlerde sadrazam olan Hayreddin pa şanın pek afif ve muktedir bir zat olmakla beraber gözünün Tunus beyliği makamında bu lunduğunun söylendiğini yaz maktadır ki, hizmetinin yedin ci ayında Hayreddin paşanın ayni Dreysse paşaya hitaben yazdığı ve bozuk hir tercüme si (Son Sadrazamlar) eserin
de mevcut mektup, Fransız
paşanın bu sözünün Sultan Ha- midi lâkayt bırakmamış oldu ğunu anlatmaktadır. Zira, Hay raddin paşa, aleyhinde padişa ha yapılmış telkinlerden bah sederken:
(Bir de benim, Hidivin azli
ni arzu edişim, Fransaya ve
fngiltereye hoş görünmek için
olduğundan neşet ettiği ve
Mehmet Ali zamanındaki gibi Devleti Aliyyeyr
IgE'mühare-beye sevketmek ve HJİdive is yan ettirmek velhasıl kendim için Tunus ve Trablus ve Mı sırdan mürekkep bir Arap ki- raliyeti teşkil etmek arzusun da bulunduğum ilâve olunmadı mı ?) demekte ve (tenavürle- rinin emeline gelince, bu emel
fâsid bile olaydı çoktanberi
Avrupaıım gölü addolunan
Bahrisefid sahilinde bir kırali- yetin sühuletle teşekkül edece ğine emniyet edecek kadar saf dil olmazdım.) diye ilâve ede rek (Hâkipay-i Şâhaneye ar- zetmeğe mezunsunuz.) demek tedir.
Bu Tunus hükümdarlığı ha vadisinin tahkiki, anlaşılıyor ki, Dreysse paşaya havale e- dilmiştir, ve hükümdarın Tu - nustan getittiği bir sadrazamı na karşı Fı-anşadan getirttiği bir ecnebiyi tahkiklere memur edişi, doğrusu, cidden gariptir. Bununla beraber şunu da tas rih etmek icabeder ki, Dreysse
paşa Arşiv Umum Müdürlü
ğünde gördüğüm — hiç biri
tetkik mevzuu edilmemiş —
mütetaddit arizalarında iyi ni
yet sahibi, dürüst ve Sultan
Hamide cidden bağlı bir insan tesiri vermektedir ve iddiası nı garazkârlığına ve münafıklı ğına atfetmek güçtür.
Herhalde bu zanna ya saffe ti sebebile sürüklenmiştir ya hut da Hayreddin paşanın gön lünde böyle bir aslan sahiden yatmıştır; Çerkezistandan ge lip Tunusa götürülen, oradan Fransaya geçip Fransadan Is- tanbula gelerek sadarate yük selen köle maceralı hayatı için
böyle bir neticeyi hakikaten
tasavvur etmiştir. Vakıa o sı rada Tunus Fransa tarafından işgal edilmemiş olup ancak bi ze tâbi idi, fakat 93 mağlûbi yetinin felâketleri içinde bu lunan imparatorluğun vaziye - ti gayetle kötü, Tunusta da Hüseynî hanedanı uzun yıllar- i'Manbori memlekete hâkim bir I durumda iken hangi kuvvet bu
'< Hüseynîleri ıskat ederek eski
kölelerini o yarım tahta çıkarır dı ? Gerçi o sıralarda Mısır Hi- divi İsmail paşa azledilmiş, ve mektubunda dediği gibi bu azil
olmuştur, fakat İsmail paşanın
azlindeki âmil Sultan Hami-
din Hidivi sevmeyişinden çok ziyade tngiltere ile Fransanın şikâyetleri idi, azilde bir hâ- nedanın tamamile iskatı şekli ni asla almıyarak sadece Hidi- vin yerine veliahdi bulunan oğ lunun geçmesi suretile netice lenmişti. Halbuki Hayreddin paşanın arzusunun gerçekleş - mesi için ancak bir Tunus na ibinin değil hem de hanedanın düşmesi icabediyordu. Fakat
Dreysse paşanın arizasında
yalnız Tunusta Bey olmak ve beylik makamım işgal etmekte
bulunan Hüseynî’lerin yarım
tahtlarını işgal etmek arzusile itham edilen paşa, (Son sadra zam lardaki mektubunda Tu- nusla birlikte Trablus ve Mısı rı ihtiva eden bir büyük kıral-
lıktan bahsetmekte ve böyle
bir dâva güt.tüğünil reddetmek tedir. Bunun bir tâbye hareke ti mi olduğunu, yani Tunus e- melinde bir hakikat tarafı ol duğu için mi işi en hayalî şek liyle alıp cerh ve reddettiğini tayin etmek güç.
Eski bir damadından menkul iddiaya göre sekiz aylık sada retinde otuz bin altın ihsanda bulunuşunu ve Tunustaki emlâ kinin müsaderesinden korkup azli üzerine bu emlâki değerle rinden pek aşağıya satışını da hükümdarlık emelinin doğrulu
ğunu isbat eden deliller say
mak acaba caiz değil midir? Hayreddin paşanın evlâdına yadigâr olarak yazdığından
Memduh paşaya bahsettiği,
Sultan Hamidin son vükelâsın dan olan Memduh Paşanın da bir eserinde bildirdiği hâtırala rında belki bu Tunus beyliği emelini ifşa eden kayıtlar mev cuttur ama, paşanın Memduh paşaya ifadesine göre (Tunus taki memuriyetlerimden zed’a
ile hizmet Devleti Aliyyeye
girdiğim ezmineye ait mesail-i mühimmeyi kayt ve imlâ ey ledim. Evlâtlarıma yadigâr o- lacaktır.) dediği bu hâtıralar halen kimdedir? Oğullarından damat Salih paşanın sultandan dünyaya gelmiş ve Cumhuriye tin ilânında Tunusa gitmiş o- lan Hafidi Kemaleddin Bey
-de veya bir başka torununda mıdır? bilmiyorum. Şu kadar
ki, bu Tunus Beyliği arzusu
bir yana, Tunustan gelen sad
razam muhakkak ki dürüst
ve ziyadesile iyi niyetli, iffetli ve vakur bir vezir şeklinde gö rünmektedir. Sultan Hamide karşı daha idareli davranıp makamından ayrılmağa mec - bur kalmasa ve memleketin zamanla ahvaline vukuf kes - bederek daha teenni ve bilgi ile hareket etseydi, muhakkak ki
bir çok fenalıkları önler ve
Tunustaki zamanmdanberi bağ lılık göstermiş olduğu impara torluğun mühim hadimleri ara sında yer alırdı. Halbuki, ısla
hat vadisinde müsbet bir iş
görememiş, sade Mithat paşa mahkemesinde verdiği büyük medenî cesaret nümunesi gibi birkaç hareketinden başka na mını yadettirecek bir işi ola mamıştır...