• Sonuç bulunamadı

Virgülüne dokunmadan Çelik Gülersoy:Bakkal dükkanı otelden onurlu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Virgülüne dokunmadan Çelik Gülersoy:Bakkal dükkanı otelden onurlu"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Virgülüne dokunmadan

Çelik Gülersoy.

İstanbul'un birçok tarihî

sarayını onarıp, halkın

hizmetine sunan bir

Makkârili... ‘Hukukçu''

olmasına rağmen kendini

geçmişin İstanbul'una

adayan bir ’ ’ sanatçı” .

Kimine göre "çok

başarılı", kimine göre

"zevksiz” , kimine göre

de "çok çalışkan'.'..

YENER SUSOY un,

Türkiye Turing ve

Otomobil Kurumu Genel

Müdürü Çelik Gülersoy

ile yaptığı söyleşiyi,

banttan aynen

yayınlıyoruz.

•Y ab an cı işlerden, Türkiye'ye hayır

geleceği kanaatinde değilim. Biz

Atatürk kuşağıyız. Bu memlekete,

bu memleketin İnsanından ve bu

memleketin kaynağından fayda

v a rd ır .^

' Bakkal

dükkânı

Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu Ankara ile İstanbul arasında çağ­ daş bir otel yaptı. Bolu'daki Koru Oteli orman içinde bir alanda kurulu. Çevredeki köylerden bal, süt, kaymak, peynir taze olarak Koru Otel de veriliyor. Ayrıca 30 dönümlük alanda çeşitli ürünler yetiştiriliyor.

Bura-#

dan ayrıca çimenden yemeğe kadar her şey İstanbul'daki diğer tesis­ lere gönderiliyor.

O

•T u riz m kredilerinde israf

görüyorum. Devlet, bütçeden 8

milyarı Ahmet’e, Mehmet’e pay

ediyor. Ondan sonra 5 milyarlık

Çırağan Sarayı nı yaptırabilmek için,

silah tüccarlarından çeşitli adamlara

kadar el atıp, proje bekliyor. Bence

bu, ters, çarpık bir ş e y .^

SUSOY— O zaman sanki siz müsteşarsınız, hem de başbakana

bağlısınız, buyrun taşlayın işe Sayın Gülersoy...

GÜLERSOY— Ha... Önce tasarruf... Bu kadar koskoca yönetime ihtiyaç yok. Bunu, şuna buna husumetten değil, meselelere çözüm yolu bulmak endişesiyle söylüyorum. 25 yıllık gözlemlerimin sonu­ cudur. Turist, Türkiye’ye Turizm Bakanlığı çağırdığı için gelmiyor. Bu­ nu herkes biliyor. Zaten o kadar az yayın yapılıyor, onlar da o kadar kötü dağılıyor ki, bundan hiç kimsenin haberi olmuyor. Neden geli­ yor? Türkiye’nin tarihte belli bir potansiyeli var. Öğrenim yapan her AvrupalI Truva’yı da bilir, Efes’i de bilir... Kafasında bir imajı vardır. Aslında bu büyük avantaj. Bir de efsunlu bir şark imajı var. Avrupalı, bunu da kendi literatüründen bildiği için, ömrümde şurayı bir kere de ben göreyim diyor. Bir de arkadaşlarının, komşularının anlattıkla­ rıyla etkilenip seyahat hevesi içinde yolututuyor.Turizmkuruluşumu- zun yurt dışı teşkilâtının, döviz olarak Türkiye’ye maliyeti düşünülürse, oradan tasarruf edilecek parayla, birçok somut şeyler yapılacağı inan­ cındayım. Ankara’dayken 30 bin lira aylık verdiğimiz görevliye, yurt dışındayken 1 milyona yakın aylık verdiğimizi hatırdan çıkarmayalım.

Bunu hem özel hayatımda, hem Turing’te bakkal hesabıyla yapa­ rım. Nereye para veriyorum, onun karşılığında ne verim alıyorum. Bu açıdan alırsanız, bu fakir devletin, bu döviz yokluğunda en küçük dev­ letlerden yardım isteyerek topladığı döviz hâsılatını böyle hesapsız işlere çarçur etmesi, benim gözümde önce bir vatandaş olarak ziyan.

İkincisi, reklam giderlerinde kısıntıya gitmek olur. Turizm Bakan- lığı’nın baştan beri marifeti, dışarıdan adam çağırıp, yedirip içirip gez­ dirmek, sonra posta etmek olmuştur. Bütün bunların acaba hesabı yapıldı mı? Bunların Türk turizmine yararı ne oldu? Bu ağırlama büt­ çeleri de devlete ağır bir yüktür. Ahmet’in, Mehmet’in işi değildir, zih­

niyet meselesidir. Turist böyle de gelmez.

Üçüncü olarak, turizm kredilerinde bir israf görüyorum. Zihniyet olarak tutulan yanlış politika olarak söylüyorum. Bugüne kadar kim­ lere ne kadar para verilm iştir, bu krediler hangi işlerde kullanılm ış­ tır, sonunda ne kadarlık yatak kapasitesi gerçekleşmiştir? Bunların hesabı hiç ortaya konmadı. Zayi olan, bugünün rakamlarıyla trilyo n ­ lar eder belki. Gerek uzman kadrodaki, gerekse halktaki kanaat odur ki, bununla da kaynak israfı yapılmıştır ve yapılmaktadır. Karşıdan bakınca şöyle bir tablo görüyoruz:

Devlet, bütçeden 8 milyarı Ahmet'e, Mehmet’e, al sana, al sana diye pay ediyor, ondan sonra 5 milyarlık Çırağan Sarayı’nı yaptırabil­ mek için silah tüccarlarından çeşitli adamlara kadar el atıp, proje bek­ liyor. Bence bu ters, çarpık bir şey. O kredileri devlete verelim. Bunu akılcı pratik ve namuslu bir yol sayıyorum.

Yabancı işlerden Türkiye’ye hayır geleceği kanısındadeğilim. Biz A tatürk kuşağıyız. Bu memlekete, bu memleketin insanından ve bu m em leketin kaynağından fayda vardır.

SÜSOY— Yatak kapasitesinin artması nasıl sağlanabilir sizce? GÜLERSOY— Efendim, turizm işi bugün toplumda saygın bir yer tutm uyor. Benimsenmemiş durumdadır. Evvelâ bu olguya yabancı. Tutucu b ir kesim, hâlâ turizmde sakınca görüyor. Adam bakkal dük­ kânı, benzin istasyonu açmakta yarar görüyor ama, oteli hâlâ onurlu bir iş saymıyor. Bu anlayış kırılabilir. Bir de daima turizm yatağı sa­ yısı veriliyor. Türkiye’de birde belediye mevzuatına bağlı yatak kapa­ sitesi var. Onlar, eski bitli Sirkeci Oteli imajını uyandırıyor. Bir ham­ leyle bu yapı nasıl değiştirilebilir. Pratik tecrübemizle biliriz ki, Tür­ kiye’de 50 bin yatak Turizm belgeli... İçine g irile b ilir yatak sayısı kaç tane? Turizm acentesi deyimiyle pazarlanabilir yatak sayımız ne kadar? O zaman görürsünüz ki, 10 binin üstünde değil. 20-30 yıl ona- buna tu ristik belge vermek yüzünden o rakam şişm iştir ama, gerçek

•ç a m lıc a 'y a yaptığımız yatırımı

sıkacak olsak, çayı 1000 liraya

içmek lâzım. Sahlebi 7200 liradan

alıyoruz. İçine nişasta koymadığımız

zaman, fincanını 300 liradan aşağıya

maledemiyoruz. öğrencisinden,

yoksul kesime kadar herkese hitap

eden tesisler işletiyoruz. Kır

kahvemizde çay 40 lir a ...^

değildir. Pansiyonculuk da uzun vadede düşünülebilir. Devre dışı kal­ mış gemilere kadar, Türkiye’de adam yatıracak yer bulmak mümkün. SÜSOY— P an s iy o n c u lu k la ilg ili sizin de A y a s o fy a yö re s in d e bir ç a lış m a n ız var b ild iğ im k a d arıyla. O ç a lış m a la r ne durum da?

G Ü L E R S O Y — Biz o tarihi değerlendirme programı içinde konak­

lama tesislerine el atmış durumdayız.Bunlardan birincisi Sultanah­ met Konağı olacak. İkincisi de Ayasolya’nın arkasındaki bir sokağı düzenleme çabasındayız. Orada 100-150 yataklı, İstanbul’a özgü bir tarihî konaklama zinciri oluşturmak üzereyiz.

SÜSOY— S ayın G ülersoy, 1984 ç a lış m a program ınızda n eler var? G Ü L E R S O Y — Efendim, Gülhane Parkı İçindeki Tanzimat Müze-

s i’n1 bitirmek üzereyiz. Sonra Tanzimat Müzesi'nden boşalan Çadır Köşkü’nün onarımı var. Onu da bitirip, yerine çay salonu, müzik sa­ lonu halinde hizmete sokacağız. Ayasofya pansiyonları ve Sultanah­ met Konağı var... Dördüncüsü hepsinden büyük, başlı başıria bir ko­ nu olan Çubuklu üstündeki büyük Hidlv Kasrı'nın onarımı/ıın b itiril­ mesi ve döşenmesinin sağlanması. Burada da çay salonu, çay bah­ çeleri, sonser mekânı ve özellikle uluslararası toplantılara açılacak- büyük konferans salonları olarak hazırlıyoruz.

SUSOY— O n a rd ığ ın ız, ye n id e n o rtaya ç ık a rd ığ ın ız saraylard aki, k ö ş k le rd e k i iş le tm e le rin g e liri ne d u ru m d a?

G Ü L E R S O Y — Bu her zaman merak edilen bir konudur doğru­

su... Önce şunu söyleyeyim, hiçbir ticarî işletmenin yapmadığı bir şeyi yapıyor bu kurum. Yani, binaların kurtarılması, bahçelerin ısla­ hı gibi masrafları kurum kendi bütçesinden bağış olarak veriyor. Bun­ ları, daha sonra işletmeye geçtiğinde, o hesaba koymuyor. Yine ku­ rumun içinde, ama ayrı muhasebeye bağlı bir de işletme bölümü var. Bunup muhasebesi, vergisi ayrı... Bu alıyor, tesisi işletiyor. İşletir­ ken iki unsura göre fiyatlarını saptıyor: 1— Personel giderleri, 2— Yiyecek girdileri. Öbürlerini katsak, kıyamete kadar kârâ geçilmez, fiyatları 20-30 misli artırmamız lâzım. Yıl sonunu kârsız olarak kapa­ tıyoruz, amacımız kâr etmek değil.

SÜSOY— Bazı m ü ş te rile rin iz, b u ra la rd a k i fiy a tla rın y ü k s e k liğ in ­ den ş ik â y e tç i oluyorlar...

G Ü L E R S O Y — Onlara söyleyeceğim şu: Çamltca'ya yaptığımız ya­

tırımı sıkacak olsak, çayı bin liraya içmek lâzım. Kârsızdır ama, en azından yenen yiyeceklerin, içilen şeylerin halis olduğu garantisi var­ dır. Sahlebi 7200 liradan ele alıyoruz, içine nişasta koymadığımız za­ man fincanını 300 liradan aşağıya maledemiyoruz. Durum bu... Mal­ ta Köşkü’nde çay 175 lira ama, aynı parktaki kır kahvelerimizde 40 lira, Öğrencisinden, yoksul kesime kadar herkese hitap eden tesis­ ler işletiyoruz.

Çelik GUlersey kendini İstanbul'un eski güzelliklerine adayan çiçek tutkunu bir ki­ şi. Bütün gün yeniden düzenlenip hizmete açılan eski köşkleri dolaşıyor, yeni yeti­ şen çiçeklerin bakımıyla ilgileniyor. Yoıgunlugunu çiçek sevgisi ile gideriyor.

•K o r u Oteli ndeki 30 dönümlük

arazimizde ekin yapıyoruz. Artık

bütün tesislerimiz, İstanbul’da

köşklerin tümü, Kapıkule

kampingimiz burada yetişen meyve

ve sebzeleri kullanıyor. Yakında 10

tona yakın patates alacağız. •

SÜSOY — Çelik Bey, Turing Kulübü’nün bir de Bolu Dağı’nda bü­ yük tesisleri var. Koru Oteli... Bolu’ya gitmek nerden aklınıza geldi?

GÜLERSOY — Efendim, Bolu, Kurumun ihtilaflı bir döneminde yapılmış bir yatırımdır. Koru’nun 1971’de yaptığı atılımla sağlandığı gelir, o yılların yüksek enflasyonunu düşünürseniz, her yıl erimek­ teydi, bu da yüreğimizi yakıyordu. İstanbul - Ankara karayolu üzerin­ de, doğru dürüst yemek yenecek, gece geçirilecek biryer yoktur.Bir yandan da Otomobil Kurumu olduğumuza göre, karayolundaki ula­ şıma da yardımcı olmak istedik. İki büyük şehrimizin tam ortasında­ ki bu tesisi, bu faktörlerin birleşmesi suretiyle gerçekleştirdik.

Koru O teli’nde bir kalite sağladık. Türkiye’de son 30 yılda biraz gelişmiş turizmin gösterdiği manzara nedir, hatırlayalım. Ünlü-büyük otel markaları, Türkiye’nin büyük şehirlerine yerleşmiştir. Onun dı­ şı, ortaçağ karakterli yerleşim stilini sürdürüyor. Bir dağ başında, bir köyde, Avrupa standartlarında bir tesis meydana getirilm iştir. Birçok kişi, bu yol üstündeki tesise dinlenmek amacıyla gidiyor. Aslında, fonksiyonu dinlenme değildir, yol üstünde konaklamaktır.

Şimdi bir yüzme havuzu yapılmak üzeredir. Ormana bakan, yüz dönümlük sağlıklı arazisinde bunu tamamlayıcı yan tesisler yaptırı­ yoruz. Tenis, ping pong sahaları, yürüyüş yolları ve at sporunu koy­ mak üzereyiz.

SÜSOY — Orada satılan peynir, reçel, bal gibi ürünleri kendiniz mi imâl ediyorsunuz, pazarlamasını mı yapıyorsunuz?

GÜLERSOY — Otelin kendisi sağlıklı yiyecekler üretiyor, yoğurt, helva, çörek gibi... Ayrıca yakın köyleri organize ettik, onların ürün­ lerini satıyoruz. Başlıca maddemiz köy kaymağı ve köy tereyağıdır. Şimdi bunları biraz artıracağız. 30 dönümlük arazimizde ekin yapıyo­ ruz. Artık bütün tesislerimiz, İstanbul’daki köşklerin tümü, Kapıku­ le Kampingi gibi bütün tesislerim iz,Koru O teli’nin arazisinde üretil­ mekte olan sebze ve meyveleri kullanmaktadırlar. Yakında 10 tona yakın patates alacağımızı söyleyebilirim. Bununla da şu örneği orta­ ya koymuş oluyoruz: 1 - Atıl kapasitelerin hepsini kullanmak, 2 - Ran- tabiliteyi sağlamış oluyoruz. İşletmelerimizi vejitasyon açısından bir­ leştirm iş oluyoruz. Bu da Türkiye’de ilk kez oluyor.

SÜSÖY — Çelik Bey, biraz da özel hayatınızdan söz edelim. Gü­ ne nasıl başlıyorsunuz, nasıl bitiriyorsunuz?

GÜLERSOY — Günüm, yoğun bir çalışma içinde geçtiği zanne­ derim kolaylıkla tahmin edilebilir. Evvelâ yarım gün, büroda çalışı­ rım. 9’da bürodayım. Normal kırtasiye işleri, evrak imzalamak, mu­ hasebe işlemleri ve en zorunlu ziyaretleri kabulle geçer. Öğleden son­ ra, bütün tesislerim izi bir sıra içerisinde ama beklenmedik zaman­ larda ziyaret ederim. Hepsine, günde bir veya iki kere belli olmayan zamanlarda mutlaka giderim. Bu binaları yapmak, döşemek, onarmak benim için fazla sorun değil. İşletme işin en zor bölümünü oluşturu­ yor. Yönetim ve adam sorunu, Türkiye’de, erbabı iyi b ilir çok zordur. Akşam 8 sularında evdeyim. Gündüz okuyamadığım evrakı okumak­ la geçiririm. 10’dan 11’den sonra da bir türlü bırakamadığım, eski bir hastalığım olan b irta kım kitapları yazarım. Bu suretle gün 01 sula­ rında sona erer. Ama bu son dört yıldır böyle. Eskiden daha rahat bir hayatım vardı. Cumartesim, pazarım vardı. Seyahatlere giderdim. Bunların hepsinden yoksun kaldım. Bir çarka kaptırdık kendimizi, gi­ diyoruz.

•Evlenmemiş, çoluğu, çocuğu olmayan,

o yüzden masrafları son derece kısıtlı,

80 yaşındaki annesiyle yaşayan, kendisi

de perhizde olan insanım. Maddî

çıkarım olmadığı, matematik bir

gerçek •

SÜSOY — Kariye Camii yanında bir eviniz var galiba...

GÜLERSOY — O küçük ev, ev edinmek amacıyla alınmadı. Baş­ langıçta Kurum, Kariye’de müzeyi onardı, bahçeyi, çeşmeyi onardı. Onun dışında, evleri evvelâ ben başlattım. O masrafları cebimden yap­ tım. Kariye’nin ilk defa bir Türk tarafından yazılmış, bilimsel bir sa­ nat etüdünü yaptım dört dilde. Onun gelirinin hemen tümünü Kari- ye'nin çevresine harcadım. O evleri ıslah ederken, köşedeki kabul etmedi. Bunu alın, biz de burdan çıkalım dedi. Sonradan kurduğum "Ç elik Gülersoy Vakfı"nın merkezi de orasıdır. Türk evi karakterin- dedir. İçinde bir alaturka kahve vardır.

SÜSOY— Bugüne kadar yaptığınız çalışmalarda kendinize mad­ dî çıkar sağladığınız da söylendi. Ne dersiniz?

GÜLERSOY— Maddî bir çıkarım olmadığı, matematik bir gerçek olarak ortada. Evlenmemiş, çoluğu çocuğu olmayan, o yüzden mas­ rafları son derece kısıtlı, 80 yaşında annesiyle yaşayan, kendisi de perhizde olan bir insanım. Gerek günlük yaşantımda çıkara ihtiya­ cım yok, gerekse bu uzun hayatımda kimden, nasıl bir servet iktisap ettiğim , 35 yıldır çalışan bir insanın varlığı olarak ortada. Bu kolay­ ca, 15 dakikada bulunabilecek bir şey.

SÜSOY— Teşekkür ederim, Sayın Gülersoy..

İşte Yıldız Parkı ndaki 'Yeşil Sera". Çiçek tutkunu Çelik Gülersoy ' Pembe

Sera"dan sonra burayı ikinci bir çiçek bahçesi olarak hizmete açtı. "Yeşil Sera"

bir cam ev izlenimini veriyor. Her taraf ışıl-ışıl ve yemyeşil...

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

“ Bu işin ucunu bırakmayacağım, sonuna kadar gideceğim” diyen tavrı bana bir fotoğrafı anımsatıyor: 1950’- den kalma, sararmış bir fotoğraf: Nâ­ zım Hikmet’in

Öyle bir yer ki Agora, hem zaman dışı, hem de bütün za manian içinde barındırıyor: Narçiçeği renkli fesi nazar bon­ cuklu, ince bıyıkları badem

Daha çok robot güreşlerinde kul- lanmak için geliştirilen Robomaster’ın 499 dolarlık fiyatı biraz pahalı olsa da bu tür ürünlere ilgi duyanlar için uy- gun bir

% 50 den daha büyük tam kalınlıkta defektler için Tenzel rotasyon flebi, Cutler-Beard flebi, kondromukozal greft ve lokal flep ile tamir edilirler(1, 11).. Kondromukozal

irketin, Otel’deki yıkım için kat başına 2 ila 2.5 milyar lira talep edeceğini belirten şirket yetkilileri, kaba kuvvetle, murçlarla ve balyozlarla otelin fazla katlarının

Fikret’in bıraktığı kültür mirasında tek insandan ka­ labalıklara, bireyin özgürlüğünden toplumsal özgür­ lüğe ulaşma savaşımının tüm dalgalanmalarını

elim kanda da olsa giderim, benim için büyük bir zevktir.”.. Soprano A lis Manukyan Erme­ ni toplumuna yabancı olan mü- sikseverlerin de yakından tanı­ dığı

Anket sorularına ver len cevaplar le demografik özell kler arasındak l şk y ölçmek ç n yapılan K Kare test sonuçlarına göre, bağımsızlık kavramı le c ns