• Sonuç bulunamadı

Dopaminergic Receptors and Signal Transmission Features

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Dopaminergic Receptors and Signal Transmission Features"

Copied!
10
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Dopamin Reseptörleri ve Sinyal Ýletim

Özellikleri

Aslýhan Sayýn1

1Yrd.Doç.Dr., Gazi Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalý, Ankara

SUMMARY

Dopaminergic Receptors and Signal Transmission Features

The purpose of this review is to identify subtypes of dopamine receptors on main dopaminergic pathways, review the main post-synaptic intracellular signal mech-anisms and summarize the importance of these micro-cellular structures on the formation of psychotic symp-toms. Until recently D1 and D2 receptor sub-types were considered as the only dopaminergic receptors, but mol-ecular clonnation studies have revealed three other receptor subtypes (D3 and D4 are called "D2-like, while D5 is considered as "D1-like"). D1-like receptors interact with G-stimulator (Gs) proteins and activate cAMP. D2-like receptors interact with G-inhibitor (Gi) proteins and inhibit cAMP formation. Dopamine receptors cause sig-nal inductions via regulation of phospholipaze C and arachidonic acid secretion as well. Besides, dopamine receptors also regulate activation of Na/H exchangers and Na-K ATPase. Recently, it has been shown that Gβγ subtypes of both D2S and D2L receptor izoforms may cause cell growth, differentiation and apoptosis via pro-tein kinase C, mitogen-activated propro-tein kinase (MAPK) and extracellular signal-regulated kinase (ERK) pathways. In addition, dopamine receptors are modulated by a group of molecules called dopamine receptor interacting proteins (DRIPs). Dopamine activity is also modulated by auto-receptors, as well as intra-synaptic enzymatic degradation and presynaptic dopmaine transporter (DAT). Other neurotransmitter systems are also involved in dopamine modulation. In schizophrenia, as a result of disregulated dopamine system that fires and releases dopamine independently of cue and context, a psychot-ic state with aberrant novelty feeling and salience occurs.

Key Words: Dopamine, receptor, intra-cellular signal

mechanism, synaptic events, psychosis. ÖZET

Bu derlemenin amacý; merkezi sinir sistemindeki baþlýca dopamin yolaklarýnda bulunan dopamin nöronlarýnýn reseptör alt tiplerini tanýmlamak, reseptör sonrasý temel sinyal iletim mekanizmalarýna deðinmek ve tüm bu mikromoleküler düzeydeki yapýlarýn psikotik belirtilerin oluþumu açýsýndan klinik önemlerini özetlemektir. Son zamanlara kadar D1 ve D2 belirlenmiþ tek dopamin reseptörleri iken, moleküler klonlama çalýþmalarý baþka reseptör alt tiplerinin de varlýðýný (D3 ve D4 "D2 benzeri", D5 "D1 bezeri") ortaya koymuþtur. Dopamin reseptörleri sinyal iletiminin, fosfolipaz C aktivitesinin veya araþidonik asit salýnýmýnýn düzenlenmesi ile de gerçekleþtiði düþünülmektedir. Ayrýca, dopamin reseptörleri Na/H deðiþtiricilerini ve Na-K ATPaz aktivitesini düzenlemekte-dir Son zamanlarda hem D2S hem de D2L reseptör izo-formlarýnýn Gβγ alt üniteleri, protein kinaz C, mitojenle-aktive olan protein kinaz (MAPK), hücre dýþý sinyalle düzenlenen kinaz (ERK) yolaðý vasýtasýyla hücre büyüme-si, farklýlaþma ve apoptozisde rol aldýklarý gösterilmiþtir. Ayrýca dopamin reseptörlerinin farklý hücresel özellik-lerinin toplu olarak dopamin reseptörleri ile etkileþime giren proteinler (dopamine receptor interacting proteins-DRIPs) denen bir grup molekül tarafýndan düzenlendiði de son yýllarda keþfedilmiþtir. Dopamin aktivitesi otore-septörler, sinaptik aralýkta enzimle yýkým ve presinaptik olarak yerleþmiþ dopamin taþýyýcýsý (DAT) tarafýndan, ayrý-ca diðer transmitter sistemler tarafýndan düzenlenir. Þizofrenide gözlenen dopaminerjik sistem anormallikleri sonucunda, dopamin ipucu ve baðlamdan baðýmsýz bir þekilde salýnmaya baþlar ve hastada psikotik algýlama süreçleri devreye girer.

Anahtar Sözcükler: Dopamin, reseptör, hücre içi sinyal

iletimi, sinaptik olaylar, psikoz. (Klinik Psikiyatri 2008;11:125-134)

(2)

GÝRÝÞ

Merkezi sinir sistemindeki katekolaminlerin büyük bir kýsmýný oluþturan dopamin (DA), yaklaþýk 50 yýl önce Arvid Carlsson tarafýndan tanýmlanmýþ bir nörotransmitterdir. Carlsson, rezerpin verilmiþ ve L-Dopa ile tedavi edilmiþ hayvanlarýn beyinlerinde yeni geliþtirilmiþ bir cihaz olan spektrofotofluo-rimetriyi kullanarak dopamini keþfetmiþ, beynin normal bir bileþeni olduðunu söylemiþ ve özellikle bazal ganglionlarda yoðunlaþtýðýný belirtmiþtir. Greengard ve ark. dopamin reseptörlerinin akti-vasyonu ile tetiklenen hücre sinyal mekanizmalarý hakkýndaki ilk bilgileri saðlamýþlardýr. Bu çalýþ-malar D1 reseptörler üzerinden çalýþan dopaminin siklik AMP (cAMP) oluþumunu aktive ettiði, bunun da sonuçta cAMP'ye-hassas protein kinazý aktive ederek DARPR-32 ('dopamin ve cAMP tarafýndan düzenlenen fosfoprotein, moleküler aðýrlýk 32 kDA' için bir akronim) substratýnýn fosfo-rilasyonunu arttýrdýðýný ve eþ zamanlý olarak fosfa-taz 1'i inhibe ettiðini göstermiþlerdir. Dopaminle ilgili bu çalýþmalarý, Arvid Carlsson ve Paul Greengard'a 2000 yýlýnda Nobel Ödülü kazandýr-mýþtýr (aktaran Iversen ve Iversen 2007).

Bu yazýnýn amacý; merkezi sinir sistemindeki baþlý-ca dopamin yolaklarýnda bulunan dopamin nöron-larýnýn reseptör alt tiplerini tanýmlamak, reseptör sonrasý temel sinyal iletim mekanizmalarýna deðin-mek ve tüm bu mikromoleküler düzeydeki yapýlarýn psikotik belirtilerin oluþumu açýsýndan klinik önemlerini özetlemektir.

Merkezi Sinir Sistemindeki Temel Dopamin Yolaklarý

Substantiya nigra (SN), ventral tegmental alan (VTA) ve medial hipotalamusun arkuat çekirdeðin-den kaynaklanan dört temel dopaminerjik yolak vardýr: nigrostriatal sistem SN'dan dorsal striatuma uzanýr. Biliþsel birleþtirme, alýþma, duyusal-motor koordinasyon ve hareketlerin baþlatýlmasý buradaki DA metabolizmasý ile iliþkilidir. VTA ve ventral striatum, hipokampus ve amigdala arasýndaki mezolimbik yolak haz duygularý, ödül ve istek ile iliþkilidir. Buradan kaynaklanan farkýnda olma hali (salience) emosyonel durumlarýn oluþturulmasýný saðlar. Mezokortikal yolak VTA'dan baþlar ve pre-frontal, dorsolateral prepre-frontal, temporal, paryetal

ve anterior singulat yapýlarýna uzanýr. Özellikle çalýþma belleði gibi biliþsel iþlevlerde devreye girmektedir. Tuberoinfindubuler yolak; meziobazal hipotalamusun ('tuberal bölge' diye adlandýrýlýr) arkuat çekirdeðinden median eminense ('tuberoin-fundibular bölge') uzanan dopaminerjik nöron topluluðu için kullanýlmaktadýr. Bu bölgeden salý-nan dopamin hipofiz bezinin ön bölgesinden pro-laktin salýnýmýný düzenler (Meisenzahl ve ark. 2007).

Nüklues akümbensin limbik sistemin diðer dopaminerjik innervasyon alan kýsýmlarýyla baðlan-týlý olduðu ('geniþletilmiþ amigdala' da denen anatomik eksen) gözlemi, mezolimbik dopaminer-jik yolaklarýn motivasyonla iliþkili olduðunu ve bu sayede duygulaným ve eylem arasýnda bir baðlantý saðladýðýný düþündürmektedir. Bu hipotezin geniþletilmesi öðrenme kuramý alanýndaki iler-lemelerle gerçekleþmiþtir. Hayvanlar amaca yöne-lik davranýþlarýný (i) eylemleri ve sonuçlarý arasýn-daki uyuma dair bilgilerine ve (ii) bu sonuçlarýn deðerlerine dayanarak öðrenirler (Dickinson ve Balleine 1994). Bu öðrenmeye davranýþa kýlavuzluk eden 'biliþsel deðer sistemi' adý verilmiþtir. Diðer bir deðer sistemi davranýþýmýzýn sonucundan ne kadar 'hoþlandýðýmýz' tarafýndan belirlenen güçlendirme tarafýndan oluþur -bu deðer için genellikle 'haz' teri-mi kullanýlmaktadýr (Berridge ve Robinson 1998). Dopaminin nükleus akümbense olan girdileri dünyadaki olaylarýn önemi veya 'farkýndalýðý' ile ilgili bilgilerimizi kodlar. Bu bilgiler ödüllendirici (Kelley 2004) ve olumsuz (Salamone 2004) uyaran-larla þartlý güçlendiricilere hassasiyeti (Parkinson ve ark. 1999) ve bunlarýn tahmin edilebilirlik ve yenilikleriyle ilgili bilgileri (Schultz 2002) içerir. Sinaptik dopamin salýnýmýndaki geniþ geçici artýþa eþlik eden dopamin nöronlarýndaki 'fazik' ateþlen-melerin, ödül tahmini veya teþvik edici farkýndalýðý kodlayan postsinaptik sinyalleri uyardýðý düþünülmektedir (Grace 1991). Bu sürecin þizofrenide anormal iþlev görmesinin anormal yeni-lik ve farkýndalýk algýsýna ve böyleyeni-likle, psikotik sanrýlara yol açtýðý düþünülmektedir (Kapur 2004).

Dopamin reseptörleri alt tipleri

1979'da dopamin etkisinin birden çok reseptör alt tipi ile oluþtuðu gösterildi. D1 ve D2 adý verilen iki

(3)

reseptör, bir grup agonist ve antagonistin farklý baðlanma afinitesine, farklý etki mekanizmalarýna ve merkezi sinir sistemindeki farklý daðýlým böl-gelerine göre birbirlerinden ayrýlmýþlardýr. Daha sonra antipsikotik ilaçlarýnýn tedavi etkinliðinin D2 reseptör afiniteleri ile güçlü baðlantýlarý olduðu bulunmuþtur. Son zamanlara kadar D1 ve D2 belir-lenmiþ tek dopamin reseptörleri iken, moleküler klonlama çalýþmalarý baþka reseptör alt tiplerinin de varlýðýný ortaya koymuþtur. D3, D4 ve D5 resep-törlerini kodlayan üç ayrý dopamin reseptör geni gösterilmiþtir. Yapý, farmakoloji ve birincil etki mekanizmalarýna göre D3 ve D4 reseptörleri "D2-benzeri" olarak ve D5 reseptörü "D1-"D2-benzeri" olarak adlandýrýlmýþtýr. Bu son bulunan alt tiplerin iþlevsel rolleri, birçok ilgi çekici olasýlýk araþtýrýlýyor olmasýna raðmen, halen açýklýða kavuþturulmayý beklemektedir.

D1 benzeri reseptörler

D1 beyinde en yaygýn olarak bulunan dopamin reseptörüdür. D1 mRNA'sý striatumda, nükleus akümbenste ve olfaktör tüberkülde, D1 reseptör-leri limbik sistemde, hipotalamus ve talamusta tespit edilmiþtir. D1 reseptörlerinin birincil olarak "doðrudan" striato-talamo-kortikal döngüdeki nörotransmisyondan sorumlu olduðu düþünülmek-tedir.

Kayda deðer en az üç D1 reseptör alt tipi vardýr: D1A, D1B ve D1C. Her biri radyoligandlara olan göreceli afinitelerine göre ve temel reseptör aktivitelerine göre farklýlýk gösterir. D1 benzeri reseptörlerin bir önemli hücre içi etkisi G-protein-leri aracýlýðýyla adenilat siklazý aktive etmeG-protein-leridir, bu da hücre içersinde cAMP'nin artmasý ile sonuçlanýr (Sugamori ve ark. 1998). Siklik AMP baðýmlý protein kinaz dopamin, cAMP-tarafýndan düzenlenen fosfoprotein (DARPP-32) ve fosfopro-tein (ARPP-21, -16) gibi hücresel profosfopro-teinlerin fos-forilasyonunu uyarýr (Tiberi ve ark. 1996). Çeþitli D1 reseptör alt tiplerinin iyonik Ca+, K+ve Na+ kanallarýnýn aktivitelerini düzenlediðine dair kanýt-lar da vardýr (Sidhu ve Niznik 2000).

D5 reseptörü D1 reseptörüne dizilim benzerliði baz alýnarak moleküler olarak klonlanmýþtýr. Bu iki reseptör D2-4 alt tiplerine oranla birbirlerine daha yüksek oranda benzerlik sergilerler. Bu yapýsal

benzerlik, çok çeþitli dopaminerjik ilaçlarýn bu iki reseptöre benzer afiniteler göstermesiyle destek-lenmektedir. Bunlarýn baðlanma profillerinin baþlý-ca ayýrýcý özelliði, dopaminin baðlanma afinitesinin D1'e oranla D5 reseptörleri için daha yüksek olmasýdýr. Bu iki reseptörün her ikisinin de adeni-lat siklaz aktivitesini arttýrýyor olmasý þaþýrtýcý deðildir. Bununla birlikte D5 reseptörü, en azýndan in vitro olarak D1'e oranla daha yüksek bir agonist-ten baðýmsýz ya da yapýsal aktivite sergiler. Bu reseptörler ayrýca merkezi sinir sisteminde daðýlým-larý açýsýndan da birbirlerinden farklýlýk gösterirler. D5 reseptörü D1'e oranla daha kýsýtlý bir bölgede bulunur ve daha çok hippokampus, hipotalamus, prefrontal korteks ve striatumda yerleþim gösterir. Son zamanlarda D5 reseptörünün lokomotor aktivite inhibisyonunda görevi olduðu ileri sürülmüþtür (Kienast ve Heinz 2006).

D2-benzeri reseptörler

Çalýþmalar striatal D2 reseptörlerinin çoðunun "dolaylý" striato-talamik-kortikal döngüde yer-leþtiðini göstermektedir. D1-benzeri reseptörlerin özellikleri iyi bilinirken, D2-benzeri reseptör alt tiplerinin fonksiyonel özelliklerinin sistematik bir analizi henüz yapýlmamýþtýr. Yine de, bu dopamin reseptör sýnýfýnýn üyeleri için bazý genel özellikler-den bahsedilebilir. Ýlginç olarak, dopaminin D3 ve D4 reseptörlerine D2 reseptör alt tipinden 10-30 kat daha fazla afinitesi vardýr (Sokoloff ve Schwartz 1995).

Dopamin D2 reseptörü baþlangýçta D1'den butiro-fenonlara olan yüksek afinitesi ile ayrýlmýþtý. Ayrýca D2 reseptör uyarýlmasýnýn adenilat siklaz aktivitesi-ni azalttýðý da gözlenmiþtir. D2 reseptörleri bir grup G proteiniyle etkileþmekte ve bu da, Ca2+ ve K+ kanal iþlevlerinde düzenleme ve fosfoinozitid üreti-minde deðiþiklik gibi çeþitli ikincil haberci etki-leriyle sonuçlanmaktadýr. D2 reseptör aktivas-yonunun hücre içi etkileri, reseptörün sentez edildiði hücre tipine baðlý gibi gözükmektedir. D2 reseptörler özellikler dopaminerjik innervas-yonun yoðun olduðu bölgeler olan dorsal striatum, nükleus akümbenste ventral tegmental bölge ve substantia nigrada bulunurlar. D1-benzeri resep-törlerin tersine D2 resepresep-törlerin hem postsinaptik hem de otoreseptör etkileri vardýr. D2

(4)

otoreseptör-leri dopaminerjik sinir uçlarýnda, hücre gövde-lerinde ve dendritlerde yer alýrlar. Hücre gövdesin-dekiler dopamin salýverilmesini baskýlarken, den-drittekiler dopaminerjik nöronlarýn ateþlenmesini baskýlarlar. D2 reseptörleri ayrýca ön hipofizde bulunur ve prolaktinle α-MSH salýverilmesinin dopaminerjik baskýlamasýný düzenlerler. Moleküler klonlama teknikleri D2 reseptörünün birbirinden 29 aminoasit uzunluk farký bulunan ancak ayný genin deðiþik eklentilerinin ürünü olan uzun ve kýsa formlarýný ortaya koymuþtur. D2 reseptörünün uzun formu olmayan farelerde yapýlan çalýþmalar, D2 otoreseptör fonksiyonunun bu reseptörlerin kýsa formu ile gerçekleþtiðini ortaya koymuþtur. Haloperidol gibi nöroleptiklerle meydana gelen katalepsi, D2'nin uzun formu ile oluþuyor gibi gözükmektedir (Abi-Dargham ve Moore 2003). Son olarak ortaya konan D3 ve D4 reseptörleri, genetik yapýlarý, dizilim benzerlikleri ve farmakolo-jileri dikkate alýndýðýnda D2-benzeri olarak adlandýrýlýrlar. Bu reseptörler D2'den daha az mik-tarda bulunurlar ve bölgesel daðýlýmlarý farklýdýr. D3 reseptörleri daha çok limbik sistem ve nükleus akümbenste bulunurken, D4 reseptörleri en çok frontal korteks, mezensefalon, amigdala, hipokam-pus ve medullada bulunur. Merkezi sinir sistemi dýþýnda az miktarda D3 reseptörü belirlenmiþken, D4 reseptörü kalp ve böbrekte bol miktarda bulunur. Son yapýlan çalýþmalarda, hem D3 hem de D4 reseptörlerinin adenilat siklaz aktivitesini ve dolayýsýyla cAMP birikimini, daha önce D2 resep-törü için gösterildiði gibi, azalttýðý ortaya konmuþ-tur. Diðer hücre içi sinyal mekanizmalarýyla etki-leþimleri halen aydýnlatýlmýþ deðildir. D3 reseptörü muhtemelen lokomosyon kontrolünde rol oyna-maktadýr. D4 reseptörü olmayan farelerle yapýlan çalýþmalar, yenilik isteyen davranýþ þeklinin oluþu-mundaki rolüne dikkat çekmektedir. D2 resep-töründe olduðu gibi, postmortem þizofrenik beyin-lerde D4 reseptörü de artmýþ olarak bulunur. Ayrýca, atipik antipsikotik olan klozapin D4 resep-törüne yüksek afinite gösterir. D4 reseptörü insan-larda yüksek oranda polimorfizm gösterir ve en az 25 ayrý alleli tanýmlanmýþtýr. Belli D4 allelerinin psikotik bozukluklarla iliþkisi veya antipsikotik ilaçlara cevapla iliþkisi araþtýrýlmaya devam edilmektedir. Bununla birlikte, D4 alellerinin hiçbiri artmýþ þizofreni riski ile baðlantýlý

bulun-mamýþtýr ve son yapýlan çalýþmalar belli bir D4 seçi-ci antagonistin þizofreni hastalarýnda antipsikotik etkinliði gösterememiþtir (Laviolette 2007). Dopamin reseptör alt tiplerinin bazý özellikleri Tablo 1'de sunulmaktadýr.

Dopamin reseptörlerinde hücre içi sinyal yolaklarý Dopamin reseptörlerinin yapýsal karakteristiði

Dopamin reseptörleri 7 transmembran bölgenin G proteini ile eþleþtirilmiþ reseptörler ailesine aittir-ler. D1 ve D5 reseptörler intronlarý olmayan genler tarafýndan kodlanýr ve transmembran bölgelerinde %80 homoloji gösterirler. D2 reseptör D3 ile %75, D4 ile %53 homoloji gösteren transmembran böl-gelere sahiptirler ve her üç reseptör alt tipi intron-larla kesilen genler tarafýndan kodlanýrlar. NH2 ucu tüm reseptör alt tiplerinde benzer sayýda amino asit kalýntýlarý içerir ve hücre dýþý kývrýmlarýnda çeþitli sayýda N-glikozilasyon bölgeleri içerirler: D1 ve D5 reseptörlerinde bunun gibi iki bölge varken, D2'de dört, D3'de üç, D4'de sadece bir potansiyel N-glikozilasyon bölgesi bulunmaktadýr (Missale ve ark. 1998). D1 benzeri reseptörlerde D2 benzeri reseptörlerden yaklaþýk 7 kat daha uzun olan kar-boksi uç, serin ile treonin kalýntýlarý açýsýndan zengindir ve muhtemelen sitoplazmik kývrýmýn membrana tutunmasýný saðlayan sistein kalýntýsý içermektedir. Potansiyel fosforilasyon bölgeleri sadece COOH ucunda deðil, özellikle üçüncü kývrým olmak üzere hücre içi kývrýmlarda da bulunur. Dopamin reseptörlerinde ikinci ve üçüncü hücre dýþý kývrýmlarda iki sistein kalýntýsý bulunur, bunlar muhtemelen reseptör yapýsýnýn sabitliði için kullanýlan disülfid köprüsünü oluþturur. D1 benzeri reseptörlerde kýsa üçüncü hücre içi kývrým bulunur, bu kývrým G-stimülatör (Gs) proteinlerle etkileþen reseptörler için tipiktir ve siklik AMP üretimini uyarýr. D2 benzeri reseptörlerde uzun üçüncü hücre içi kývrým bulunur, G-inhibitör (Gi) protein-lerle etkileþen reseptörler için tipiktir ve siklik AMP üretimini baskýlar. Hüre içi kývrým G protein eþleþmesi ve sinyal iletimi için sorumlu olan bölgedir. Hidrofobik transmembran bölgeleri, bazý özgül amino asit kalýntýlarý vasýtasýyla dopaminin, agonistleri ve antagonistleri için baðlanmadan sorumludur (Pivonello ve ark. 2007).

(5)

D2 reseptörünün iki temel çeþidi vardýr; D2L denen uzun izoform ve D2S denen kýsa izoform. Bu iki izoform protein yapýlarýndaki üçüncü sito-plazmik kývrýmdaki sýký 29 amino asit kalýntýlarýnýn varlýðý veya yokluðu ile birbirinden ayrýlýr (Vallone ve ark. 2000). Bu iki izoformun benzer farmakolo-jik özellikleri, farklý iþlevsel karakteristikleri vardýr, çünkü üçüncü sitoplazmik kývrým G proteinine baðlanma özgüllüðünü etkileyerek sinyal iletiminde önemli bir rol oynar (Senogles ve ark. 2004). Bu iki D2 reseptör izoformunun reseptör içselleþtirmesi düzenlenmeleri de farklýdýr. D3 reseptöründe de iþlevsel olmayan proteinlerinde farklýlýklar taným-lanmýþtýr. D4 reseptörlerinin analizi kodlama dizilerinde polimorfik farklýlýklar gösterir; 48 bp sekansý doðrudan tekrar sekansý (D 4.1), dört katý (D 4.4), yedi katý (D 4.7) ve 11 katý (D 4.11) tekrar sekansý olarak. Bu yüzden D4 reseptör izoformlarý üçüncü sitoplazmik kývrýmýn uzunluðu açýsýndan farklýlaþýr; protein yapýsýndaki 16 sýký amino asitin bir, dört, yedi ve on bir kat varlýðý mevcuttur. D5 reseptörünün iki iliþkili pseudogeni vardýr ve bun-lar genle %95 homoloji paylaþýrbun-lar ve reseptörün

iþlevsel olmayan kesilmiþ formlarýný kodlarlar (Missale ve ark. 1998).

Dopamin reseptörlerinin iþlevsel karakteristikleri

Dopamin reseptörleri dopaminin ve dopamin bileþenlerinin etkilerini farklý sinyal iletimi mekanizmalarý ile düzenlerler. Bunlar içersinde en önemlisi siklik AMP'nin uyarýlmasý veya baskýlan-masý ile sonuçlanan adenilat siklaz aktivitesinin düzenlenmesidir. Bu mekanizma farklý G protein-lerinin aktivasyonu ile oluþur; Gsα adenilat siklazý uyarýrken ederken, Giα baskýlar. Genel olarak D1 benzeri reseptörler adenilat siklaz aktivitesini ve cAMP oluþumunu uyarýrken, D2 benzeri reseptör-ler baskýlar (Bonci ve Hopf 2005). cAMP oluþumu-nun uyarýlmasý veya baskýlanmasýnýn en önemli sonucu protein kinaz A'nýn aktive olmasý veya baskýlanmasýdýr: bu da fosforilasyon veya defosfori-lasyon vasýtasýyla farklý sitoplazmik ve nükleer pro-teinlerinin sentezi, membran kanallarýnýn iþlevi, farklý G proteini ile eþleþmiþ reseptörlerinin duyarlýlaþmasý veya duyarsýzlaþmasý açýsýndan önemlidir (Vallone ve ark. 2000). Dopamin

resep-Tablo 1. Dopamin reseptör alt tiplerinin özellikleri (Siegel ve ark. 2006, Pivonello ve ark. 2007)

D1-benzeri D2-benzeri

D1 D5 D2 D3 D4

Amino asit sayýsý 446 467 414/443 400 387-515

Kromozomal

yerleþimi 5q35 4p15-16 11q22-23 3q13 11q15

Hücre içi

yolaklarý cAMP↑ cAMP↑ cAMP↓ cAMP↓ cAMP↓

K+ kg ↑ K+ kg ↑ K+ kg ↑

Ca 2+ kg ↓ Ca 2+ kg ↓ Ca 2+ kg ↓ Beyindeki

daðýlýmý Kaudat/putamen Hipokampus Kaudat/ Olfaktör Frontal korteks

Nükleus Hipotalamus putamen tüberkül Medulla

akümbens Serebral Nükleus Hipotalamus Orta beyin

Olfaktör korteks akümbens Nükleus akümbens

tüberkül Orta beyin

Serebral korteks kg: kanal geçirgenliði

(6)

törleri sinyal iletiminin, fosfolipaz C aktivitesinin veya araþidonik asit salýnýmýnýn düzenlenmesi ile de gerçekleþtiði düþünülmektedir. Ayrýca, dopamin reseptörleri Na/H deðiþtiricilerini ve Na-K ATPaz aktivitesini düzenlemektedir (Missale ve ark. 1998). Sinyal iletiminin yeni bir mekanizmasý D2 reseptörlerinin D2s izoformu için gösterilmiþtir. Bu reseptörün aktivasyonu, muhtemelen G protein-lerinin Rho ailesiyle eþleþme ve özgül protein kinaz C izoformunun katýlýmýyla, fosfolipaz D'nin uyarýl-masý ile sonuçlanýr (Senogles 2000). Fosfolipaz D fosfatidil kolinin fosfatidik asit ve koline hidrolizini katalize eden enzimdir. Fosfatidik asit, kendi defos-forilasyonu sonucunda oluþan diaçil gliserol ile beraber, özellikle hücre büyümesi ve farklýlaþ-masýnda ve hücre metabolizmasýnýn düzenlen-mesinde rol oynayan çok çeþitli hücre sinyali yolaðýnda devreye giren bir aktif sinyal molekülüdür. Fosfolipaz D'nin D2s ile aktivasyonu bir çoðalmayý engelleyici etkiyle iliþkili gibi gözük-mektedir (Senogles 2003). Son zamanlarda hem D2S hem de D2L reseptör izoformlarýnýn Gβγ alt üniteleri, protein kinaz C, mitojenle-aktive olan protein kinaz (MAPK), hücre dýþý sinyalle düzenle-nen kinaz (ERK) yolaðý vasýtasýyla hücre büyümesi, farklýlaþma ve apoptozisde rol aldýklarý göster-ilmiþtir (Choi ve ark. 1999). Özellikle hipofiz tümör hücrelerinde, dopamin agonistlerinin D2 reseptörü tarafýndan düzenlenen MAPK ve/veya ERK yolak-larýnýn aktivasyonu vasýtasýyla hücre ölümü ve apoptozisi uyararak net çoðalmayý engelleyici etkisi görülmektedir.

Son yýllarda yapýlan iki çalýþma D2R aktivitesi için yeni hücre içi proteinler ve yolaklar tanýmlamýþtýr. Beaulieu ve ark. (2005) D2R reseptör alt ailesinin bir üyesinin β-arrestin 2 baðýmlý bir mekanizma ile serin threonin kinaz Akt aktivitesini baskýladýðýný ve bu etkinin de, geleneksel cAMP baðýmlý yolak-tan baðýmsýz olarak, yeni keþfedilen β-arrestin/kinaz/fosofataz sinyal kompleksi tarafýn-dan gerçekleþtiðini göstermiþlerdir. Bu, β-arres-tinin, reseptör içselleþtirilmesindeki rolüne ilaveten, Akt, β-arrestin 2 ve fosfotaz PP2A gibi hücre içi proteinler vasýtasýyla sinyal iletiminde de rol oynadýðýný düþündürmektedir. Bu sonuçlar β-arrestin-2'nin Akt'nin ve hedefi olan glikojen sentez kinazýn (GSK) düzenlenmesinde önemli olduðunu göstermektedir. Mutant farelerin striatumunda

D2-benzeri reseptörlerin Akt aktivitesini düzenleyememeleri, β-arrestin 2'nin Akt ve fosfo-taz PP2A arasýnda özgül bir iliþkiye neden olarak Akt'nin dopamin baðýmlý fosforilasyonu için kritik bir öneme sahip olduðunu desteklemektedir. Beaulieu ve arkadaþlarý (2005) D2R/Akt/β-arrestin yolaðýnýn þizofreni hastalarýnda ortaya çýktýðý düþünülen dopaminerjik düzensizliklere neden olduðunu ileri sürmektedirler. Park ve ark.’nýn (2005) çalýþmasý prostat apoptosis response 4'ün (Par-4) D2R için yeni bir baðlanma partneri olduðunu düþündürmektedir. Par-4 apoptosis ve nöron ölümü ile iliþkilendirilmiþ, fakat sinapslarda-ki varlýðý nöral fizyolojidesinapslarda-ki diðer belirlenmemiþ rollerini düþündürmektedir. Par-4 D2R'nin üçüncü sitoplazmik kývrýmdaki kalmodulin baðlanma moti-fi ile etkileþime girmektedir. Kalmodulin (CM) D2R'ye baðlanarak Par-4'ü yerini alýr ve D2R'nin G proteinlerini aktive etmesini baskýlar. Dolayýsýyla Par-4 D2R iþlevinin kalsiyum/CM-tarafýndan düzenlenen baskýlanmaya zýt etki gösterir. Par-4'ün genetik olarak kaybý, D2R aktivasyonunu bloke ederek adenilat siklaz ve CREB fosforilasyonunun D1R-tarafýndan düzenlenen aktivasyonunu hýz-landýrýr.

Son yýllarda, dopamin reseptörlerinin farklý hücre-sel özelliklerinin toplu olarak dopamin reseptörleri ile etkileþime giren proteinler (dopamine receptor interacting proteins- DRIPs) denen bir grup molekül tarafýndan düzenlendiði söylenmektedir (Kabbani ve Levenson 2007). DRIP'lerin sadece reseptör sinyallerini düzenlemekle kalmadýklarý, reseptörün gidiþ-geliþ ve sabitliðini saðladýklarý ve hücrelerde dopamin reseptör sinyallerinin oluþ-masýna yardýmcý olduklarý düþünülmektedir. Farklý reseptör alt tiplerinin ayrýlmasýný saðlayan çoðu iþlevsel özelliklerin farklý protein etkileþimleri ile belirlendiði düþünülmektedir ve bu D1 ve D2 hücrelerinin farklý grup DRIP'ler ile etkileþime girdiklerine dair bulgular ile desteklenmektedir. Tablo 2'de beyindeki farklý dopamin reseptörleri ile etkileþtikleri düþünülen DRIP'ler özetlenmektedir.

Dopamin salýnýmýnýn düzenlenmesi

Çoðu dopamin reseptörleri ekstrasinaptik yer-leþmiþtir. Ýki temel transmisyon çeþidi vardýr: stria-tumda intrasinaptik sekresyon postsinaptik ve ekstrasinaptik olarak yerleþmiþ, özellikle D2

(7)

ben-zeri olan reseptörlerin aktivasyonunu uyarýr. Ekstrastriatal bölgelerde, örneðin prefrontal kor-tekste dopamin gap junctionlar boyunca difüzyon mekanizmasýyla ekstrasinaptik olarak etki eder ve özellikle D1-benzeri reseptörleri aktive eder (Meisenzahl ve ark. 2007).

Dopamin aktivitesi çok çeþitli eylemlerle düzen-lenir: dopamin sinaptik aralýkta kýsa süreli varlýðý ile bir nöromodulatör gibi davranýr. Presinaptik

yerleþimli D2/D3 benzeri otoreseptörler vasýtasýyla kendi dinamiklerini düzenler. Difüzyon, intrasinap-tik enzim parçalanmasý (iki temel enzim MAO ve COMT'dur) ve presinaptik olarak yerleþmiþ, özgül bir monoaminerjik membrana baðlý taþýyýcý molekül olan dopamin taþýyýcýsý (DAT) tarafýndan presinaptik hücreye geri alýnýmýný hücre dýþý dopamin düzeylerini düzenler. DAT dopamin sen-tez eden nöronlarda bulunduðu için dopaminerjik nöron yoðunluðunu gösteren özgül bir belirteçtir

Tablo 2. Dopamin reseptörleri ile etkileþen proteinler (DRIP'ler)

Reseptör alt tipi etkileþimi

DRIP D1 D2 D3 D4 D5 Reseptörler ve kanallar

NMDA reseptör NR1-1a alt ünitesi + - - -

-NMDA reseptör NR2A alt ünitesi + - - -

-Somatostatin sst5 reseptörü - + - -

-Adenozin A1 reseptörü + - - -

-Adenozin A2A reseptörü - + - -

-GABAa reseptörü - - - - +

Kir3 K+ kanalý - + - -

-Hücre iskeleti proteinleri

Nöroflament M + - - - -4.1 N - + + - -4.1 B - + + - -4.1 G - + + - -Filamin A - + + - -Gamma COP + - - - -Spinofilin - + - - -Sinyal proteinleri NCS-1 - + - - -Calcyon + - - - -Kinazlar GRK2 - + - - -Adaptörler DRIP 78 + - - - -Nck - - - + -Grb2 - - + +

(8)

-(Meisenzahl ve ark. 2007). Dopaminerjik sistemin çok çeþitli dinamik düzenlenme þekli vardýr: geri beslenme vasýtasýyla kýsa-süreli ve homeostatik mekanizmalar vasýtasýyla uzun süreli. Uzun süreli olan telafi etme amaçlý (örneðin lezyonlarda) veya patolojik (örneðin tekrarlayan psikostimulan kul-lanýmý sonucunda duyarlýlaþma) bir nedenle ola-bilir. Dopamin salýnýmý iki temelde farklý aksiyon tarzýnda olabilir. Birincisi, presinaptik nörondan bir aksiyon potansiyeli sonucunda hýzlý yüksek amplitüdlü bir dopamin salýnýmý olabilir ki buna "burst" veya "fazik" dopamin cevabý denir. Bu fazik dopamin cevabýnýn dopaminin çoðu davranýþla iliþkili etkisinden sorumlu olduðu söylenebilir. Ýkin-ci mekanizma düþük düzey ekstrasinaptik dopamin konsantrasyonundan sorumludur ve "tonik" dopamin cevabý denir. Dopamin düzeyi intrasinap-tik dopamin reseptör aktivasyonu yapamayacak kadar düþük düzeydedir, fakat ekstrasinaptik otoreseptörleri aktive edebilecek düzeydedir. Böylelikle fazik dopamin salýnýmýnýn geri-beslenim baskýlanmasý saðlanmýþ olur.

Dopamin diðer transmitter sistemler tarafýndan da düzenlenir. Dopaminin striatonigral ve bölgesel nöral döngülerden gelen GABAerjik afferentler tarafýndan düzenlendiðine dair oldukça fazla veri vardýr. Glutamatýn in vivo verilmesi hücre kültürü deneylerinde DA nöronlarýný aktive eder. NMDA reseptör aktivitesi bu nöronlarda yavaþ eksitatuar postsinaptik potansiyel oluþturur. Metabotropik glutamat agonistleri eksitatuar ve inhibitör afferent girdileri baskýlar. Muskarinik reseptörlerin de hem eksitatuar hem de inhibitör afferentleri baskýladýk-larý düþünülmektedir (Meisenzahl ve ark. 2007).

Dopaminle düzenlenen anormal bir algýlama süre-ci olarak psikoz

Þizofrenide, bazý genetik ve çevresel yatkýnlýklar sonucunda, düzensiz bir dopaminerjik sistem oluþur ve dopamin ipucu ve baðlamdan baðýmsýz bir þekilde salýnmaya baþlar. Böylelikle, normal þartlar altýnda çevredeki yenilikleri algýlamamýzý ve yorumlamamýzý düzenleyen dopamin sistemi, psikotik bir durumda anormal bir yenilik algýsýnýn ve yorumlarýnýn kaynaðý haline gelir (Kapur 2003). Ortaya çýkan psikozun göstergeleri varsaný ve san-rýlardýr fakat hastalar, genellikle açýk psikoz ortaya

çýkmadan önce 'prodromal' bir dönem geçirirler (Yung ve McGorry 1996). Prodrom sýrasýnda, dopamin salgýlayan nöronlarda baðlamdan baðým-sýz veya baðlama uyumsuz þekilde ateþlenme ve salýným olur. Bu durum hastalarda, yeni bir 'yenilik' duygusu oluþturur ve hastalar bu durumu þu þekilde ifade ederler; "Duyumlarým keskinleþti, çevremde daha önce fark etmediðim ufak þeyler ilgimi çek-meye baþladý, görüntü ve sesler daha önce fark etmediðim kadar keskin olmaya baþladý, daha önceden fark etmediðim þeyleri fark etmeye baþladým". Hastalar, tam bir açýklama bulamadýk-larý, deðiþmiþ algýlar yaþamaya devam ederler. Þaþkýnlýk ve konfüzyon hali ile duygudurumdaki ve davranýþtaki deðiþimler giderek artarak sonuçta bir sanrý þeklinde kristalize olur; nihayet hasta için 'bir anlamý' olur (Roberts 1992). Dopamin sisteminde-ki bu düzensizlik sanrýnýn yapýlmasý için gerekli yakýtý oluþturur, hastanýn kiþisel ve kültürel geçmiþi sanrýya son halini verir (Kapur 2004). Bu sanrýsal çatý baþka düþünce ve eylemler için kýlavuzluk gören biliþsel þemayý oluþturur. Er yada geç bu sanrý ve varsanýlar hastanýn davranýþýna etkir ve hastanýn tipik olarak tedaviye yönlendirildiði ve antipsikotiklerin baþlandýðý zaman, bu zamandýr. Antipsikotikler sanrýlarý doðrudan silmezler fakat yeni garip algýlarýn oluþmasýný ve oluþmuþ garip algýlarýn yok olmasýný saðlayacak þekilde dopamini bloke eden nörokimyasal ortamý yaratýrlar. Bu, hastalarýn erken iyileþme sýrasýnda yaþadýklarý ile uyumludur; sanrý ve varsanýlarýný hemen terk etme-zler, sadece 'eskisi kadar kendilerini rahatsýz etmediklerini' söylerler. Belirtilerin yok olmasý dinamik, etkileþimin çok olduðu bir süreçtir: antip-sikotikler dopaminin etkilerini bloke ederler ve bu sayede anormal algýlarý azaltýrlar ve hastalar belir-tileri ile psikolojik çözüm vasýtasýyla 'baþa çýkarlar'. Fakat antipsikotikler tüm beyindeki dopamin sis-temlerini bloke ederler ve psikotik belirtilere yol açan anormal algýlar ile normal harekete yön-lendirici dürtüler arasýnda seçim yapmazlar. Bu da hastalarýn antipsikotikleri 'disforik' bulmalarýný ve tedavi uyumsuzluðu göstermelerini açýklar (Kapur 2004).

Sonuç

Dopaminerjik sistem, merkezi sinir sisteminde fiz-yolojik ve iþlevsel mekanizmalarý en iyi bilinen

(9)

nörotransmitter sistemlerden biri olmasý dýþýnda, birçok nörolojik ve psikiyatrik hastalýðýn belirtile-rine zemin hazýrlayabilmesi açýsýndan da önemlidir. Ýlgili nörolojik ve psikiyatrik hastalýklardan elde edilen klinik verilerin de ýþýðýnda, dopaminerjik sis-temin "saðlýklý" bir þekilde iþlev görmesinin, "saðlýk-lý" bir beyin açýsýndan þart olduðu söylenebilir. Bu açýdan bakýldýðýnda, dopaminerjik sistemin resep-tör öncesi ve sonrasý sinyal iletim yolaklarýnýn tam

olarak anlaþýlmasý önemlidir ve bu açýdan son yýl-larda yapýlan çalýþmalarýn sonuçlarý heyecan verici özellikleriyle ilerde yapýlacak çalýþmalara ýþýk tuta-caktýr.

Yazýþma adresi: Dr. Aslýhan Sayýn, Gazi Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalý, Ankara, aslihansayin@yahoo.com

KAYNAKLAR Abi-Dargham A, Moore H (2003) Prefrontal DA transmission

at D1 receptors and the pathology of schizophrenia. Neuroscientist, 9: 404-416.

Andersen PH, Gronvald FC, Hohlweg R ve ark. (1992) NNC-112, NNC-687 and NNC-756, new selective and high potent dopamine D1 receptor antagonists. Eur J Pharmacol, 219: 45-52.

Beaulieu JM, Sotnikova TJ, Marion S ve ark. (2005) An Akt/beta arrestin 2/PP2A signaling complex mediates dopamin-ergic neurotransmission and behavior. Cell, 122: 261-273. Berridge KC, Robinson TE (1998) What is the role of dopamine in reward? Hedonic impact, reward learning or incentive saleince? Brain Res Rev, 28: 309-369.

Bonci A, Hopf FW (2005) The dopamine D2 receptor: new sur-prises from an old friend. Neuron, 47: 335-338.

Choi EY, Jeong D, Park KW ve ark. (1999) G protein-mediated mitogen-activated protein kinase activation by two dopamine D2 receptors. Biochem Biophysical Res Comm, 256: 33-40. Dickinson A, Balleine B (1994) Motivational control of goal-directed action. Anim Learn Behav, 22: 1-8.

Grace AA (1991) Phasic versus tonic dopamine release and the modulation of dopamine system responsivity: a hypothesis for the etiology of schizophrenia. Neuroscience, 41: 1-24.

Guo N, Hwang DR, Lo E ve ark. (2003) Dopamine depletion and in vivo binding of D1 receptor radioligands: implications for imaging studies in schizophrenia. Neuropsychopharmacology, 28: 1703-1711.

Heidbreder CA, Andreoli M, Marcon C ve ark. (2004) Role of dopamine D3 receptors in the addictive properties of ethanol. Drugs Today, 40: 355-365.

Hirvonen J, Nagren T, Kajander J ve ark. (2001) Measurement of cortical dopamine D1 receptor binding with 11C [SCH23390]: a test-retest analysis. J Cereb Blood Flow Metab, 21: 1146-1150.

Iversen SD, Iversen LL (2007) Dopamine: 50 years in perspec-tive. Trends Neurosci, 30: 188-193.

Kabbani N, Levenson R (2007) A proteomic approach to recep-tor signaling: Molecular mechanisms and therapeutic implica-tions derived from discovery of dopamine D2 receptor sig-nalplex. Eur J Pharmacology, 572: 83-93.

Kapur S (2003) Psychosis as a state of aberrant salience: a

framework linking biology, phenomenology, and pharmacology in schizophrenia. Am J Psychiatry, 160:13-23.

Kapur S (2004) How antipsychotics become anti-'psychotic'-from dopamine to salience to psychosis. Trends Pharmacol Sci, 25: 402-406.

Kelley AE (2004) Ventral striatum control of appetitive motiva-tion in ingestive behaviour and reward-related learning. Neurosci Biobehav Rev, 27: 765-776.

Kienast T, Heinz A (2006) Dopamine and the diseased brain. CNS Neurol Disord Drug Targets, 5: 109-131.

Laviolette SR (2007) Dopamine modulation of emotional pro-cessing in cortical and subcortical neural circuits: evidence for a final common pathway in schizophrenia? Sch Bull, 33: 971-981. Meisenzahl EM, Schmitt GJ, Scheuerecker J ve ark. (2007) The role of dopamine fort he pathophysiology of schizophrenia. Int Rev Psychiatry, 19: 337-345.

Missale C, Nash SR, Robinson SW ve ark. (1998) Dopamine receptors: from structure to function. Physiolog Rev, 78:189-225.

Oh SJ, Lee KC, Lee SY ve ark. (2004) Synthesis and evaluation of fluorine-substituted 1H-pyrrolo [2, 3-b] pyridine derivates for dopamine D4 receptor imaging. Bioorg Med Chem, 12: 5505-5513.

Park SK, Nguyen MK, Fischer A ve ark. (2005) Par-4 links dopamine signaling and depression. Cell, 122: 275-287. Parkinson JA, Olmstead MC, Burns LH ve ark. (1999) Dissociation in effects of the nucleus accumbens core and shell of appetitive Pavlovian approach behaviour and the potentiation of conditioned reinforcement and locomotor activity by D-amphetamine. J Neurosci, 19: 2401-2411.

Pivonello R, Ferone D, Lombardi G ve ark. (2007) Novel insights in dopamine receptor physiology. Eur J Endocrinology, 156: 13-21.

Salamone JD (2004) The involvement of nucleus accumbens dopamine in appetitive and aversive motivation. Behav Brain Res, 61: 117-133.

Schultz W (2002) Getting formal with dopamine and reward. Neuron, 36: 241-263.

Senogles SE (2000) The D2s dopamine receptor mediates phos-pholipase D activity: a novel signaling pathway for dopamine. Mol Pharmacol, 58: 455-462.

(10)

Senogles SE (2003) D2s dopamine receptor mediates phospho-lipase D and antiproliferation. Mol Cell Endocrinology, 209: 61-69.

Senogles SE, Heimert TL, Odife ER (2004) A region of the third intracellular loop of the short form of the D2 dopamine receptor dictates Gi coupling specificity. J Biol Chem, 279: 1601-1606.

Sidhu A, Niznik HB (2000) Coupling of dopamine receptor sub-types to multiple and diverse G proteins. Int J Dev Neurosci, 18: 669-677.

Siegel GJ, Albers RW, Brady ST, Price DL (2006) Basic Neurochemistry: Molecular, Cellular and Medical Aspects. London, Elsevier Academic Pres, s.218.

Sokoloff P, Schwartz JC (1995) Novel dopamine receptors half a

decade later. Trends Pharmacol Sci, 16: 270-275.

Sugamori KS, Hamadanizadeh SA, Scheideler MA ve ark. (1998) Functional differentiation of multiple dopamine D1-like receptors by NNC 01-0012. J Neurochem, 71: 1685-1693. Tiberi M, Nash SR, Bertrand R ve ark. (1996) Differential reg-ulation of dopamine D1A receptor responsiveness by various G-protein coupled receptor kinases. Biol Chem, 271: 3771-3778. Vallone D, Picetti R, Borrelli E (2000) Structure and function of dopamine receptors. Neurosci Biobehav Rev, 24: 125-132. Yung AR, McGorry PD (1996) The prodromal phase of first-episode psychosis: past and current conceptualizations. Schizophr Bull, 22: 353-370.

Referanslar

Benzer Belgeler

Ortaya ç›kan resim, evrenin Büyük Patlama’dan hemen sonra çok h›zl› ve çok k›sa cereyan eden bir fliflme süreci geçirdi¤ini, kritik h›zla geniflleyen düz

K›rm›z› dev aflamas›na geçip çap› yüzlerce kat artan y›ld›z, fliflme sonucu so¤udu¤u için büzüflmeye bafll›yor ve büzüflme iç katmanlar› ›s›tt›¤› için

Başkan Bush tarafından telaffuz edilen, daha yeşil “Panicum virgatum” , ki m ısır temelli yakıta göre daha az petrol temelli katkı maddesi gerektirir ve her yıl yetiştiği

Anlaşılan o ki kurul, diğer tüm tarihsel çevreler gibi Kabataş'ta da yeni bir yapı için izlenecek ilkeler konusundaki belirsizliği "kıyaslama" yla aşmayı

Increase of some substances in the serum results with changes in the water compartment- dilutional hyponatremia).. Hyperglycemia, (every 100 mg / dl glucose increase leads to 1.6

• The part of the receptor protein extending into the cytoplasm functions more specifically as a tyrosine kinase, an enzyme that catalyzes the transfer of a phosphate group from ATP

Hastalarm hemoglobin, periferik yayma, retikOiosit, coombs, bilirubin, intrauterin infeksiyonlar yonOnden serolojik testleri, eritrosit zan Na+-K+ATPaz, Mg2+ATPaz

TRANSFERRIN, FERRITIN AND Na/K LEVELS IN SERUM AND BREAST CYST