• Sonuç bulunamadı

50 yıl önceki:23:Enfiye, mendili ve kutusu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "50 yıl önceki:23:Enfiye, mendili ve kutusu"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

50 Yıl 9 M »k l ¡¡ 23

V ’ .y-'.'tL

Enfiye, mendili ve

B

ırakılan alışkanlıkla -

rımızdan biri de enfi­ yedir. Büsbütün bı - rakmış değiliz, henüz çe - kenler var ama, devede ku­ lak kabilinden...

Bugün Londrada 1720 se - nesinde kurulmuş bir enfi - yeci mağazası bulunduğunu ve hâlâ iş yaptığını gazete - lerde okudum. Napoléon i için kaçak olarak Saint - Hé­ lène adaşına enfiyeyi o ti - carethane yollarmış. Yine gazetenin yazdığına bakılır- sa İngilterede enfiye merakı yeniden alıp yürümüş ve 1941 yılında on milyon İngi­

liz lirası değerinde enfiye

satılmış!. Modası geliyor,

demektir.

Çocuklk hâtıralarımı an - tatmadan önce, enfiyenin nelerle yapıldığını bir ma - kaleye atfen söyliyeyim:

Esası, tahammür ettiril - mis tütün tozudur: içine mü nasip miktarda kâfuru, man tol, çam, okaliptüs, karabi - her ve amonyak da karıştı - rılıir; nev’ine göre başka şey lerin de katıldığı vakidir.

Babam, yalnız sabahları, öğle yemeğine kadar enfiye çekerdi; sonra sigara içme -

ğe başlardı; yâni enfiyeyi

evinde, işinin başına gitme­ den önce kullanırdı. O de­ virde bilhassa yüksek me -

murlar, dairelerine —ki

halk ve aile lisanında bura­ ların ismi kısaca «Kapı» i - di ve meselâ «Bey nerede?» diye soruldu mu «Kapıda!» cevabı verilirdi— öğle ye - meğini evlerinde yemeden gitmezlerdi ve yaz günleri akşamlara kadar kalemler - de vakit geçirip mesaî saa - tini ikindiden sonra doldu - rurlardı.

Yanında kutusunu ve men âiiliiu taşımağı ihmâl etme­ mekle beraber, babamın dı şarda enfiye çektiğini pek görmezdim. Stok tükenir gi­ bi olurken, Mısırçarşısı ka­

pısının karşı köşesindeki

küçük bir dükkâna uğrar

ufak mukavva kutularda ü» ayrı cins enfiye satın alırdı^ Kutular bandrollu idi ve erj fiyeler nem kapmasın diye kalın yaldızlı, yahut belki de kurşunlu kâğıtlara sarılı idi. Eskiden çay da böyle

Yazan :

Itofik Halkl Karay

ambalâjlı kutularda satılır­ dı.

Ertesi sabah, bunların har manlanması sahnesini sey - rederdim:

Mindere, bazaıı masaya bir gazete yayardı; kutula­ rı boşaltır ve yığının üzeri­ ne icabı kadar halis Atken- soıı kolonyası serperdi. Bir müddet sonra eline bir gü­ müş kaşık alır, harmanı ka nştırır ve ezmeğe koyulur­ du.

Şu var ki, babamın terkip ettiği bu enfiye, incecik toz halinde değildi. Bir nevi simsiyah iri tanelerdi; her­ kesin kutusunda gördükle - rime benzememesinin sebe­ bini sormuştum:

— İçinde Amerika fazla da ondan! Amerika iri kı - 5 imdir; ince olanı Fransız - dır!..

Cevabın, almıştım. K â ğ ı­ dın üstünde pas rengi ıslak­ lık lekeleri bırakan enfiye, ezilmesi bitince tekrar ka - rıştırılır, havalandırılr, top rak bir kavanoza yerleştiri­ lir, kapağı örtülmeden ön - ce üzerine nemli bir salaş­ pur katlanıp konurdu ve bu ameliye esnasında odaya

enfiye kokusu yayıldığın -

dan, bizim aramızda hapşı- ranlar olurdu.

Babam, zarif ve itinalı gi­ yinen insanlardandı; enfiye mendillerini de en pahalısın dan, halis ipekten, tanesi yarım altına satılanlardan, zamanın maruf mağazası Pigmalyon’dan alırdı. Daha ziyade koyu nefti üzerine şarap tortusu, yâni bordo renkli benekler, çiçekler ve­ ya desenlerle süslü idi..

Enfiye mendillerinin ön - ce soğuk suda yıkandığı, bol sudan geçirildikten sonra, her defasında kaynatıldığı­ nı da hatırlamaktayım. Ga­ yet dikkatli ütülenip katla­ nır ve büsbütün açılmadan, katların arasına burun soku larak kullanılırdı.

O zamanlarda bir de en - fiye çekmek âdabı, erkânı

vardı ki, esasını enfiye ta.ıj - lerini elbiseye ve yerlere dökmemek, burun delikleri­ ni temiz tutmak, kimseyi iğ dendirmemek terkil ederdi.. Güç işti, doğrusu!

Pis enfiyedlerin meclisin den kaçanlar çoktu; hele ha nımlar, hiç dayanamazlardı. Sessizce, terbiyeli ve temi? şekilde enfiye çekmek, ki - »arlık ve asalet nişanesiy - di. Tanıdığım meşhurlar a - rasında enfiye çekenlerdim biri de Riza Tevfik merhum du. Ahbaplarımdan Sabih Şevket de bir zaman enfiye düşkünüydü. Ben de genç - liğimde, züppelik olarak kı - sa bir müddet enfiye çek - meğe, enfiye mendil? ve ku tıısu taşımağa baslaımştım; tek gözlük takmak merakı - na kapıldığım gibi!.. İkisini de yapamadım, vazgeçtim.

Yine hatırladığıma göre

gözlük, gözlük kabı, sigara ağırlığı arasında enfiye ku - tuşunu da bir yerde unutan lar, .kaybedenler, çaldıran - lar çoktu. Kutuların enfiye için pek makbul olanı, keh ribardan, ödağacmdan ve fildişinden yapılmışlarıydı. Mineli altın enfiye kutuları ise, pek nefis şeylerdi. Bun­ ların kadınlara mahsus kü­ çücük, pek zarifleri vardı. Şöyle, kapağına fiske vura - rak ne hoş açarlar, ne zarif çekerlerdi, kim bilir!..

Zira —bizim nesil yetiş - medi, görmedim— daha es - kiden kadınlar enfiye çeke? lermiş... Nargile içtiklerini de söylerlerdi!. Ben, umumî yerlerde, kır kahvelerinde nargile tokurdatan kadınla­ ra rastlamıştım ama, başka diyarda, Suriye ve Lübnan- da... Ayıp değildi ve yaban­

cılardan başkasına acayip

görünmezdi.

Şu cihete dikkati çekmek lâzım: İnsanlar enfiyeyi bı - raktılar, daha beterine alış­ tılar: Kokain, sonra da ero­ in!. Birşey daha oldu: Enfi ye modası geçti, tütün iptı- lâsı dünyayı kapladı. Gûy dört misli artmış!.

Şimdi buna enfiye de ilâ ve edileceğe benziyor. Artı yaşım müsait olduğunda belki tekrar başlarım; ayk rı düşmez!.

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Bundan sonra, yeni Şehremini İsmet Bey idaresinde teşkil olunan komisyon tarafından hazırlanan otuz yedi maddelik ilk nizamname, Cemiyeti Umumiyei Belediye

Biz niye Avrupalılart ayırdetmez de hepsini frenk biliriz Ne yapa­ lım, uzun yüz yıllar Avrupada dev­ let olarak yalnız Fransayı tanıdık: O da Kralının

mucibince Milli Korunma kanununa istinaden yapılacak muamelelerde Ticaret Vekâletince selahiyetli kılınmış olmamız itibarile her hangi bir işe teşebbüs edilmeden evvel -

Dünya sanat tarihinin en başta gelen anıtlarından olan Ayasofya, İstanbul’un da görünümüne damgasını vurmuş olan bir eski eserdir.. İlk yapıldığında bu

Türk-Alman Kültür Merkezi istiklâl

Muhsin'in istifa ettiği zamanlarda, (Temmuz, Ağustos, hatta Eylül içinde) bu üç rejisör, kendi aralarında verdikle­ ri bir kararla tiyatro da "D e v rim "

¡den Mahmut oğlu Abdullah İlter ve beş hissede iki hissesi Mahmut oğlu Abdullah ve Ali oğlu Mehmet ve Abdi oğlu İsmail ve Mehmet Ali oğlu İsmail ve Halil

Bizim Balkan harbinde îşkodra’nın oynadığı rol ve gördüğü günlere de bir cilt tahsis eden ve bn defa Çin ve İspanya harplerine dair eserler vermiş