Yeşil Kurbağa’da Erdoğan Gemicioğlu, Hümaşah Gökcr, Aytaç Yürükaslan
' T ' ^ c g l b O İ
TÜRKtYEDE İLK TİYATROLAR
Metin A N I)
Tiyatro tarihimizin öncüleri olan se lim Nüzhet Gerçek, Refik Ahmet Seven- gil çalışmalarıyla çok ilginç yollar açtı lar. Onlardan sonra gelen incelemecilerin üzerine düşen işe gelince, bu süt üstünde birikmiş kaymağı toplamak kolaylığın da olmadı. Tersine, öncülerin daralttığı kaynakların yenilerini bulmak, bıraktık ları boşlukları kapatmak, pürüzleri dü zeltmek, değerlendirmeleri yeni bir de ğerlendirme süzgeçinden geçirmek gere kiyordu; yani toplanıp da yığın edilmiş
pirincin taşlarını ayıklamak türlüsünden bir iş bekliyordu kendilerini. Ama bi iş sınırlandıkça, kaynaklar daraldıkça, ye ni buluşların değeri artıyor, işine gönül vermiş inceleyiciye sonsuz bir sevinç ve riyor. işte bu yazıda tiyatro tarihimizin karanlık kalmış bir bölümü olan Tür kiye’de ilk tiyatrolar üzerine söylenme miş yeni bazı bilgiler getirmeye çalışı lacaktır. Bu konuda daha çok çalışmak gerekmekle beraber, bu yazıcıkta
tilenler bile eski söylenmişleri pek çok yönden değiştirebilecektir.
Yukarıda adlarım andığım sayın ince lemecilerin çalışmalarında Türkiye’de ilk tiyatrolardan birini kuran Venedikli Gi- ustiniani üzerine bilgi buluruz. Hepsinin bir tek kaynağı vardır, o da Türk tiyat rosu üzerine yakın bir ilgi duymuş olan Adolphe Thalasso’nun bir yazısı (1). Bu yazıyla bağlı kaldıkça Giustiniani tiyat rosu üzerine verdikleri bilgi eksik kal mıştır. Oysa Thalasso’nun başvurmadık ları erken tarihli bir başka yazısı var dır ki, yazar bu yazıda Guistiniani ti yatrosu üzerine şu aydınlatıcı bilgiyi vermektedir: «Giustiniani... bu amaçla Beyoğlu’nun tam ortasında gösterişli bir tiyatro yaptırttı. Bu balkonu, cum baları, galerisi olmayan İtalyan üslûbun da bir tiyatroydu. Bir at nalı biçiminde sıralanmış, üstüste konmuş altı katta, her biri sekiz kişilik yirmi altı loca bu lunuyordu. Bu çok geniş bir partere açılmakta, bu genişlik de heykelsi zengin altın ve kadife süslemelerin nar rengi parlaklığını ortaya çıkarıyordu, önce Fransız Tiyatrosu adı verilen bu tiyatro ya daha sonra ortadaki salona girişin baştan aşağı camdan olmasından ötürü Kristal Saray (Palas de Cristal) adı da verildi. Olay Abdül Mecit çağının ilk yıllarına rastlar.» (2).
Guistiniani’nin tiyatrosunun bir adının da Palais de Cristal olduğunu öğrenmek bize bu tiyatronun Beyoğlu’nda nerede olduğunu kesin olarak bilgi veriyor. Bu nun için eski İstanbul kılavuzlarından yararlanabiliriz. 1883 yılında basılmış bir kılavuz bunları Tiyatrolar ve Çalgılı- Kahveler diye iki ayrı bölümde gösteri yor. Tiyatrolar şunlardır :
Apollo, Topçular sokağı 136 - Galata.
Konkordia, istiklâl caddesi 331 - Be
yoğlu.
Avrupa, Topçular sokağı 252 - Galata. Fransız, istiklâl caddesi 320 - Beyoğ
lu.
Tepebaşı Bahçesi, Mezarlık sokağı -
Beyoğlu.
Osmaniye, Gedikpaşa - İstanbul. Verdi, istiklâl caddesi 134 - Beyoğlu
(3).
Guistiniani tiyatrosu 1883 yılında a- yakta duruyor idiyse bunlar arasında
Fransız tiyatrosu olabilir. Nitekim şimdi
aynı kılavuzdan alınıp aşağıya çıkarı lan çalgılı kahvelerin listesi verilince görülecektir ki Fransız Tiyatrosu ile
Kristal Saray Beyoğlu’nda aynı yerde,
yani istiklâl Caddesi 320 numarada bu lunmaktadır. Olabilirki içi tiyatro, camlı bölümü ise ayrıca şarkılı, müzikli bir kahve olarak kullanılıyordu. Bu çalgılı kahvelerin çoğunun gene tiyatro olarak kullanılmış olduğunu unutmayalım. Şim di de kılavuzda çalgılı kahvelerin (ca fés - concerts) adlarını görelim:
Beyoğlu : Mandas Teke’de istiklâl cad desi 657 ; Trokadero, istiklâl caddesi 295; Kristal Saray, istiklâl caddesi 320; Büyük Bizans Alkazarı, istiklâl caddesi 184; Küçük Elhamra, istiklâl caddesi 341; Galata’da Amerikan Alkazarı, Ga lata Büyük Cadde 216 (4).
Başka kılavuzlarda bu tiyatrolar üze rine başka bilgiler ediniyoruz. Nitekim bunlardan birinde özetle şu bilgiler var: Çalgılı kahvelerde de giriş parasızdır, birşey içildiğinde üç kuruş (75 c.) veri lir. Konkurdia bu kılavuzda (yukarıda verilen numarada değil) 321 numarada dır. Tiyatrolara gelince, bunlardan Verdi Tiyatrosu Büyük Otel’dedir. Kışın ope- ro, opera - comique, rumca, bazen
îtal-Yanda : Nezahat Tanyeri, Atıf Avcı, Nedret Güvenç, H. Kemal Gürmen «Mor defter» piyesinde
Nedret Güvenç, Atıf Avcı, Abdurrahman Palay «Mor defter» piyesinde yanca oynanır. Konserler, balolar veri
lir. Tepebaşı Bahçesi içindeki tiyatroda geçici tiyatro toplulukları oynarlar. Kon - kordiya yukardakiyle aynı bahçe için dedir. Yazın opera - comique, operet oy nanır, bunları geçici İtalyan ve Fran sız toplulukları oynarlar. Ailece gidile bilir bunlara. Osmaniye Tiyatrosu Ge- dikpaşa’dadır. Kışın ve Ramazan’da Er meni tiyatro toplulukları burada türkçe güldürücü ve operet oynarlar. Oyunlar arasında Ahmet Vefik Paşa’nın çevrisi Moliere güldürüleri vardır (5). Bir baş ka kaynak 1870 yılındaki tiyatrolar üze rine şu bilgiyi veriyor: Bunların en bü yüğü olan Alkazar bir Fransız çalgılı kahvesiydi; bundan başka birçok Alman ve Türk çalgıcılarının olduğu kahveler
bulunmaktadır. En önemli tiyatro Na- um’un Tiyatrosu’dur. Burada Fransız dram ve vaudeville’leri ve İtalyan Ope rası gösterilir. Bir de Galata’da bir kah vede çok ufak, alçak bir tiyatro vardır, burada da Türk, Yunan ve bazen Ital yan güldürmeceleri oynanır (6).
Eski İstanbul kılavuzlarının değişik tarihli baskılarına bakmak hangi tiyat roların değiştiğini öğrenmeye de yarı yor. örneğin bunlardan bir 1895 tarihli bir İstanbul kılavuzunda şu bilgi var: «Tiyatro ve müzikli yerler: İstanbul’un adına yakışır bir yer yoktur. Kasım’dan Şubat’a kadar Tepebaşı Bahçesin’deki. Pavyon’da, Isttiklâl Caddesindeki Kon kordia Tiyätrosu’nda ve Verdi Tiyatro sunda arada sırada Fransızca,
Italyan-H. Kemal Gürmen ve Nedret Güvenç «Mor defter» piyesinde
ca ve Yunanca temsiller verilir. Türk oyunları İstanbul’da Şehzadebaşı’ndaki Türk tiyatrolarında gösterilir; bu sonun culara bayanların gitmemesi doğru olur. Temmuz’dan Ekim ayına kadar Tepeba- şı bahçesi ve konkordia’da İtalyanca opera ve Fransızca operet temsilleri açık havada verilir.» Müzik holleri ise kıla vuz çok aşağılık bulup salık vermemek tedir (7). Aynı kılavuzun 1902 ve 1910 tarihli baskılarında ise Verdi Tiyatrosu nun yerine Odeon Tiyatrosunun geçtiği ni görüyoruz. Gene bu tiyatrolardan ba zılarının yerlerini kılavuzdaki plânda buluyoruz. Bir başka kılavuzda buna ya kın bilgi vardır, ancak burada kış mev siminin Kasım’dan Mayıs’a kadar sürdü ğü belirtilmektedir (8).
Eski tiyatrolar arasında Gedikpaşa Tiyatrosu üzerine bazı yeni bilgileri bir yazımda (9), Tarabya’da yıktırılan bir yazlık tiyatro ile Abdülhamit’in Yıldız Sarayı’ndaki özel tiyatrosu üzerine yeni bilgileri bir başka yazımda (10) vermiş tim. Asıl önemli soru, Giustinani tiyat rosundan önce İstanbul’da tiyatro var mıydı? Bu konuda geçen yüzyıl içinde Türkiye’de bulunan yabancı bir tanığın anılarında tiyatro tarihimiz bakımından önemli olan şu ilginç satırları okuyoruz: «Geçen yüzyılın başlarında bir Ceneviz li Galata’da bi rtiyatro açtı, burada kı şın opera, trajedi ve güldürü oynandı - çoğunluk İtalyanca, bazen Fransızca, hattâ Yunanca- Oyuncular çoğu zaman Venedik’ten veya Cenova’dan İzmir’e
uğrayarak geliyorlardı. İzmir’deki büyük İtalyan azınlığına temsiller vermek için üç, dört gece kalıyorlardı. Goldoni Un Impresario in Smirna adlı güzel güldü rüsünde böyle Doğu’da temsiler veren bir gezici tiyatro topluluğunun serüven lerinin hoş bir resmini çizmiştir. 1827 yı lında Galata Tiyatrosu Beyoğlu’na ta şındı ve burada her kış aralıksız seviyeli opera temsilleri birinci sınıf oyuncularla verildi. Bazen temsilleri Sultan ve Saray ilişginleri onurlandırdı. Abdül Aziz operadan çok hoşlanıyordu.» ( 11).
Aynı yazar kitabının bir başka yerin de dört beş yıl önce Verdi Tiyatrosu’nun yandığını ve tekrar yapılmadığım yazı yor. Geriye Steinway Hall büyüklüğün de olan Tepebaşı’ndaki Belediye Tiyat rosu’nun kaldığını söylüyor. Konkordia’- nın ise genişçe ve iyice bir yapısı oldu ğunu belirtiyor. Yazara burada Peşte-’ den gelen bir tiyatro topluluğundan Les- sing’in Nathan der Weise ile Mosenthal- in Deborah’sını, gene aynı yerde Sop- hocles’in Antigone’nunun kötü bir tem silini seyretmiştir (12).
Fakat asıl Giustiniani Tiyatrosundan daha eski tiyatrolar bulunduğu kesin o- larak belirten belge 1893 tarihini taşı maktadır ve Prag’da yayınlanmıştır. Elimizdeki belgelerin en eskisi olan bu belgenin öneminden ötürü içindeki ilgi siz ayrıntıları hesaba katmadan olduğu gibi aşağıya aktarıyorum:
«Bilindiği gibi İstanbul’un birkaç sü redir iki anfiteatrı ile bir de İtalyan ope ralarının oynandığı bir tiyatrosu vardı. Şimdi de İngiliz gaztelerinde yeni açılan ve Türklerin oyunlarım oynayan bir başka tiyatronun sözü ediliyor. Bu ilk Türk tiyatrosu olup gelişmesi henüz pek şüpheli de olsa, ulusal bir tiyatronun çe
kirdeği sayılabilir. Türk beğenisine uy gun söyleşmelerden başka, müzik de
temsilin önemli bir kesimidir. Nitekim burada çalgıcı takımı iki üfliyerek ça lman çalgıyla, üç çift çembalodan başka, ellerindeki tefleri bolca kullanan ve o- yuncuların konuşmalarına tam klâsik bir biçimde karışan altı kişilik bir koro ile bir de koro başı bulunmaktadır. Ka dın giyimli ve kılıklı dört erkek, iğrenç bir sere-serpelikle fakat hiç de incelik ten yoksun olmayan danslar gösteriyor lardı. Şurası kesindir ki çok zayıf olan müzik bir AvrupalInın kulağı için iç paralayıcı bir gürültü bütünü olduğu gi bi, bizim anlamımızda bir sahne düzeni ve dekoru da söz konusu olamaz. Fakat ne olsa bir koro, bir orkestra, bir koro yönetmeni ve bir bale vardır. Bu gibi temsillerin uyandırdığı beğeni gözönü- ne alınır, Asya utu yerini Avrupa piya nosuna bıraktığı, İslâm hareminde İtal yan operasından gelme bir öğretmenin şimdiki pek küçük çapta da olsa ses dersi verdiği düşünülürse, bir Müslü man ulusal operasının kurulacağı biraz uzakça bir umut ama büsbütün de saç ma değildir. Ancak bu kaba başlangıç tan sonra bir Türk Juan veya Figaro’- suna giden yolun ne kadar süreceği, ti yatro programlarımızda ‘İstanbul’dan Bayan Fatma Mirza konuk olarak Re- zia.. rolünde...’ yazısını okuyacağımız günün ne kadar yakın veya uzak olduğu henüz kestirilemez.» (13).
Yukardaki belgenin önemi açıkça or tadadır: Böylece öğreniyoruz ki, tiyat ro tarihçilerimizin bize şimdiye kadar Tanzimat’tan önce tiyatro yoktur deme lerinin tam tersine 1839 yılında İstan bul’da iki amfiteatr ve iki de tiyatro bu lunmaktaydı, üstelik bunlardan biri Or ta Oyunu türlüsü oyunlar göstermektey di. Türkiye’deki ilk tiyatrolar üzerine başka bilgileri, bunlarda ne gibi
oyun-Suna Pekuysal, başarıyla devam ettiği «Sahildeki Kanape» oyununda «Kaçık Kız» rolünde
lan hangi oyunların oynadıklarım bir başka yazıma saklayacağım.
(FORUM) dan (12) Ibid, sb. 369-360.
(13) «Türkissches Theater», Ost und
West, 11 Eylül 1839,, No. 73, S. 312.
(1) Adolphe Thalasso, «Numéro sur le Théâtre Turc», LaRevue Theatrale,
(1904 Nouvelle série No. 16 : 361-384. (2) Adolphe Thalasso, «Le Théâtre Turc contemporain», Revue Encyclopédi
que, 9 Aralik 1899, S. 1039.
(3) Alexandre Français Heksch,
Guide illustrq sur le Danube de Ratis- bonne à Bouline et indicateur de Cons tantinople, viyaua 1883, S. 169.
(4) Ibid, S. 132.
(5) P. Joanne, De Paris â Constanti
nople, Paris 1886, S. 161.
(6) Albert Le Burton, Ten Month’s
Tour in the East, London 1870, S. 75
(7) Demetrius Coufopoulos, A, Guide
to Constantinople, London 1895, S. 36.
(8) Handbook for travellers in Cons-
tantinope, Brusa, and the Troy, 1893,
Janh Murray Publ, London, S. 82. (9) Metin And, «Murat Efendi ve Türk Tiyatrosu», FORM, 15 Ağustos 1961, Sayı: 177.
10) Metin And, «n . Abdülhamit ve Tiyatro», Türk Dili, Kasım 1961, sayı: 122.
(11) Richard Davey, The Sultan and
his subjects, London 1897, I, S. 357.
Y IL 33 ŞU B A T — M A R T 1962 — S A Y I 338 (Yeni Seri) : 18
İmtiyaz Sahibi
: İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları Müdürü :Basri D ED EO Ğ LU