S A R A Y «e B A B I Â L İ N İ N İÇ Y Ü Z Ü
Yazan: SÜLEYM AN KÂNI IRTEM
—
Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur—
Tefrika No. 595
—... - - ... — '■ 1
- ■
-
-
...
...
Guatelli paşa kızdı, sultana sordu: « Siz mi
usta, ben mi usta? »
Sultan Mecitten kalma Guatel li paşanın maaşını babasının emektarıdır diye Abdülhamit 100 altına iblâğ etmişti. Guatelli pa şa ölünceye kadar hep bu miktar üzerinden maaş almıştır.
Kırık bir türkçe ile konuşan Guatelli paşa biraz delişmendi; muzika başında ise çok asabile- şirdi; nezaketi, mülâyemetı unu turdu. Guatelli Abdülhamit zama< nmda da sarayda sultanlara ders vermekte devam ederdi.
Ders verdiği sultanlardan biri güç yerleri tekrar ile uğraşmak istemez:
— Paşa, şurası ne hoş!
Falan... diye aşağı geçerek bu raları atlatmak ister, bu hal sık, sık tekerrür ederdi. Nihayet bir gün Guatellinin sabrı tükendi, canı sıkıldı. Sultan efendi gene mahut nakaratı tekrar edince:
— Siz mi usta? Ben mi usta! Diye çıkıştı. Sultan gücenerek çekildi, gitti.
Hemen haremağalarından biri geldi:
— Aman, paşa! Ne yaptınız? Sultan efendiyi kızdırmışsınız. Dedi. Guatelli:
— Sen git. Bilmezsin!
Sözlerinden başka şey söyle medi. Haftada iki gün verdiği ders saatlerinde eskisi gibi vazi fesi basma geldi. Dargınlığı de vam eden sultan ise rahatsızlı ğından bahsile derse çıkmadı.
Fakat Abdülhamitten bir irade mi çıktı? Yoksa kız ihtiyar hoca sına karşı hareketinden mi niha yet utandı? Ne oldise oldu! Boş geçen üç dersten sonra sultan ders almamakta devam edeme di; mualliminin yanına geldi; bundan sonra atlatma olmadı. Gu atelli en zor yerleri gösterdikçe ve yanlış notların tekrarına lü zum gördükçe kız kuzu gibi ita atli davrandı, derslerine munta zaman çalıştı.
“ Haremi hümayun „ da
Abdülhamit hareminde nefsini eğlenceden mahrum etmezdi. Ba- zan hususî dairesinin karşı cihe tindeki hünkâr sofasının alt ka tında karagöz oynatılmasını em rederdi; yanma şehzadelerini de celbeylerdi. Bu sırada kadınlar yukarıda merdiven başından ka ragözü seyrederlerdi.
Raks Abdülhamit hareminin başlıca eğlencesi idi.
Haremde genç ve istidatlı kız lardan bir oyun ve raks takımı tertip edilmişti. Bu kızlar müte nevvi salon oyunları oynarlar, canbazlık, perendebazhk eder- ler, güzel, mütenasip vücutlerile tableau vivantlar yaparlardı; zil ler takarak def ve ut nağmelerde Çerkeş, Arap oyunları gösterir lerdi.
Abdülhamit Arap oyunlarını tercih ederdi.
Bir ara kısa boylu, şişman, sar kık dudaklı bir zenciyenin göbek atmaktaki meharetile pek eğlen- mişti.
Abdülhamit bu raks eğlencele rine bütün ikballerini davet eder di. Hemen her şehzade dairesin de de böyle genç kızlardan mü rekkep oyun ve raks takımı var dı. Bu takımların mükemmeliyeti ni temin için şehzadeler ve ha nımları arasında rekabet cari idi.
Viyolonselist binbaşı Cemil bey
Tabiî, bunlardan hiç biri padişah hareminin takımına tefevvuk ede mezdi.
Saray kadınları arasında (teb dil çıkmak) denilen bir eğlence de vardı:
Bir dairenin kızları karnaval elbisesi gibi acayip kıyafetlerle diğer bir daireye sürpriz şeklin de giderler, bir çok muziplikler yaparlardı. Bu oyun ile iki daire nin kadınları da pek eğlenirler di.
Abdülhamidin halası Adile sul tan 1898 de vefatından bir kaç sene evveline kadar Yıldızda ye ğenini ziyarete gelirdi. Hünkâr halasını hükümdara lâyık teşrifat ile asker dizdirerek ve muzika ile karşılardı.
Haremde eğlenmesine de itina ederdi.
Piyanobaşı ve orkestra
Abdülhamit musikiyi severdi. Şehzadeliğinde Dussap paşadan o da ders almıştı. Dussap paşa an latırdı ki:
(Abdülhamit bazı akşamlar çalgı çaldırıp eğlenirdi. Keman nevinden aletler ile piyanodan mürekkep kuvartetleri pek sever di. Böyle bestelenmiş bir kaç par ça çaldıktan sonra benden bir şey taganni etmemi rica eder, sonra musiki üzerine mübahase açar dı.)
Abdülhamit muzikai hümayun dan evvelâ altı kişilik hususî bir konser takımı teşkil etmişti. Bu na sarayca (piyano başı) denilir di. Böyle denilmesine sebep te heyete Dussap paşanın piyano başında şeflik etmesi idi.
Sonra padişahın iradesile bu heyete daha bir kaç kişi alındı.
Bu hususî takımda Dussap pa şa piyanist, Poskuali, Vondra, Rafael ile Bedri ve Rifat Beyler kemancı, Saffet Bey ile Şevket Bey flütist idiler; Cemil Bey de viyolonsel çalardı. Pistoncu Lüiçi, klârnet Mehmet Ali Bey de bu (piyano başında) bulunurlardı. Miralay Mehmet A li Bey Gua telli paşanın muavini idi. Bu he yet padişah istedikçe huzurda çalardı.
İstanbula gelerek saraya inti sap eden kemancı Macar Von- drayı Abdülhamit Viyana ve Pa- rise göndermiş, Vondra buralar da Premier prise almış, muzikai hümayunda binbaşılığa kadar ter
fi eylemişti. Hazinei hassadan ay rıca 15 altın maaş dahi alırdı.>
(Vondra Beyin kız kardeşi malûmatçı meşhur Baba Tahir ile evlenmiştir. Kızın Baba Tahir ile evlenmesi için bankaya namına altı bin altın yatırılmıştı.)
Sertabip Mavroyeni paşanın delâletile Rum tenor (M aça) da Abdülhamidin bu hususî salon heyetine dahil olmuştu. İstenildi ği vakit huzurda alafranga par çalar taganni ederdi.
35 yaşlarında olan bu tenor Maça şaşı idi.
Bir gün haremi hümayuna chant dersi vermesi iradesi kendisine tebliğ edildi. M aça:
— Ben kadınlara ders vere m em !
Diye reddetti; sebebi soruldu. — Ben şaşıyım. Sola bakarken sağı görürüm, önüme baktığım halde karşımdaki hanıma baktı ğım zannolunabilir. Sonra başıma bir belâ gelir.
Dedi. Tenorun bu cevabı ken disine nakledilince Abdülhamit gülümsiyerek iradesinden vaz geçti.
Abdülhamidin bu hususî (piyano başı) konser takımına dahil ar tistlerden başka Guatelli paşanın dirije ettiği orkestrada şu müzi- siyenler vardı:
Klârnetçi Ahmet efendi, Zati ve Veli Beyler; konterbas canbaz Vasil efendi, yüzbaşı Vasıf, Na zif Beyler; pistoncu Cemil, Mus tafa, İzzet, Emin beyler, Alman Fritz, kornocu Cemal, Sabri, A h met beyler; Trombon binbaşı Şükrü, canbaz Mehmet beyler; birinci keman Zeki, ikinci keman kolağası İhsan, Cevat beyler, Et- hem efendi; flütçü A li Rıza; V i yolonsel Romano, altocu Nâzım, Mustafa beyler; kemancı Gayto, Jozef, Samuel; davulcu Agâh Bey; trampetçi Sami Bey, bas Fa ik Bey; ikinci klârnet Mustafa Bey; obva Osman Bey, Fago Şev ki Bey.
Bu 33 müzisiyene piyano başı artistleri de ilâve edilince saray orkestrasının en başlı artistleri zikredilmiş olur. Fakat saray or kestrası yalnız bunlardan ibaret değildi.
Bu orkestranın muzikacıları el liden aşağı hiç bulunmazdı. A b dülhamidin alaturka musikiden pek hoşlanmadığı söylenir. Onun hususî müzik meclislerinde hariç ten kimse bulunmazdı.
(Arkası var)
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi