• Sonuç bulunamadı

Romancı Kate Chopin

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Romancı Kate Chopin"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Necla AYTÜR

Kate Chopin 19. yüzyılın ikinci yarısında yaşadı. Tanınmamış bir yazardı. Ancak 1970'lerde birden büyük bir ün kazandı. Önce son romanı Uyanış (The Awakening, 1899), daha sonra da tüm yaz­ dıkları yeniden basıldı, üzerine eleştiriler, tezler yazıldı. Chopin kadın, konusunu zamanından umulmayacak bir açık sözlülükle işlemiş, kişi­ sel özgürlüğüne, kendi yeteneklerini geliştirmeye düşkün kadınlar yaratarak bunların çevreleri ile tutuştukları kavgaları anlatmıştı. 1970'lerde birden ünlenmesi o yıllarda Amerika'da kadın konularına, öncü kadın yazarlara karşı duyulan ilginin bir sonucuydu. Bugün, Chopin'in yalnızca feminist ya da yöresel bir yazar mı olduğu, yoksa usta bir romancı mı olduğu konusunun araştırılması, sanatının gerçek değerinin ortaya çıkarılması zamanı gelmiştir.

Chopin'in sanatının oluşumunda içinde yaşadığı ortamın katkısı nedir? Bu soru yanıtlanırken yazarın kendi günündeki yazın çevre-lerinin tümüyle dışında kaldığını belirtmek gerekir. Kadın oluşu, koca­ sının ölümünden sonra çocuklarını kendi başına yetiştirmek zorunda kalışı, parasızlık, yazarın doğup büyüdüğü güney eyaletinin uzak bir köşesinde sıkışıp kalmasına yol açmış, kuzeydeki etkin yazın çevre­ lerine girmesini engellemiştir. William Dean Howells gibi, gerçekçi yazarları çevresinde toplayan, yazdıklarının yayımlanmasını sağla­ yan, övgü dolu eleştirileri ile destekleyen kuzeyli bir eleştirmen, güneyde Kate Chopin diye bir yazarın varlığından söz etmezken, Chopin yaz­ dığı gerçekçi öyküler ve gerçekçiliği savunan denemelerle gerçekçi yazının savaşımını sürdürmektedir. Güneyde ise yöresel bir yazar olarak az çok tanınmasına karşın güneyli yazarların oluşturduğu çevre­ nin dışında kalmayı yeğlemiştir Chopin. Onların tumturaklı konuş­ malarına, bilgiçliklerine katlanamadığını, güney yazınının duygusal­ lığından hoşlanmadığını, yazılanları bozulmuş bir romantizmin örnek­ leri olarak gördüğünü yazmıştır1.

] "Confidences," Complete Works of Kate Chopin, id. Per Seyersted, Baton Rouge, Londra: Louisiana State University, 1.969 s. 702.

(2)

2 NECLA AYTÜR

Gününün yazın ortamından böylece soyutlanmış olmasına karşın sevdiği kitaplardan oluşan çok geniş bir dünyası vardı yazarın. Çok okuyup, okuduklarından çok etkilendi. Darwin, Spencer, Huxley gibi düşünürlerden, insana doğa yasalarının açısından bakmayı öğrendi. Whitman'a hayranlık duydu. Yöresel özellikleri gerçekçi bir açıdan yansıtan Amerikalı kadın yazarları, George Sand'ı, Madam de Stael'i okudu. Zola ve Hamlin Garland gibi doğalcıları öven eleştiriler yazdı. Ancak en çok etkilendiği yazar Mauppasant'dı. "İçdöküşler" başlığını taşıyan denemesinde "rastlantı" ile eline aldığı bu yazarı şöyle anlatır: Öykülerini okuyunca şaşırdım. Öykü ya da roman değil, yaşamın ta kendisiydi bunlar. Hani neredeydi öykü yapma sanatının onlarsız olamayacağını belli belirsiz sandığım, olay örgüleri, eski moda trükler, süslemeler? İşte gelenek­ lerden, kurallardan kurtulmuş bir yazar: Kendi benliğine inip dünyaya kendi gözleri ile bakan, gördüğünü bize doğ­ rudan, yalın bir biçimde anlatan biri. Bunu yapan bir yazar okuruna verebileceği en iyi şeyi vermekte, değerli bir şey vermektedir. Çünkü bu, gerçeğin kendisidir, yazarın kendi içinden kopup gelendir2.

Okuduklarının Chopin'i kendi özgün biçemini geliştirmeye, gerçek­ liği kendi gördüğü gibi yansıtan öyküler yazmaya yönelttiği anlaşı­ lıyor. Yazdıkları içinde yaşadığı toplumun göreneklerine uymadığında karşılaştığı tepki zaman zaman şevkini kırsa bile. Çünkü Chopin ah­ lâkla sanatın ilişkisi konusunda yakın yazın çevrelerinin çok ilerisinde bir görüşü savunur. Ancak gerçekleri saptıran bir kitabın "ahlâka aykırı" sayılabileceğini ileri sürer. "Fırtına" başlığını taşıyan öyküsü bu tutumuna iyi bir örnektir. Anna Karenina ile Madam Bovary' dekinin aksine, umutsuzluk ve ölüm değil, mutluluk üreten evlilik dışı bir ilişki anlatılır bu öyküde.

Chopin'in sanatının oluşumunda kitapların yanında ailesiyle bir­ likte içinde yaşadığı çevrenin de etkisi büyük olmuştur. Kate (Kat-herine O'Flaherty) 1851'de Amerika Birleşik Devletleri'nin güneyinde St. Louis'de doğdu. Annesi bölgeye ilk yerleşenlerden seçkin bir Fransız ailesinin kızı, babası irlandalıydı. Babasının erken ölümü nedeni ile Kate anneannesinin yanında büyüdü. Fransızca konuşan, açık görüşlü, gururlu bir kadındı büyükanne. Torununu birçok yönden etkiledi.

2 s. 700-701.

(3)

K a t e Katolik eğitimi gördü, genç kızların gittiği bir a k a d e m i d e o k u d u . New Orleanslı zengin bir işadamı olan Oscar Chopin'le evlendiğinde on dokuz yaşındaydı. Çiftin on yılda altı çocukları oldu. Bu a r a d a önce işleri sonra da sağlığı bozulan Oscar Chopin öldü. K a t e Chopin bir süre direndikten sonra, geçinebilmek için, çocuklarını alıp k e n d i doğup b ü y ü d ü ğ ü k e n t e , St. Louis'e yerleşti ve o r a d a n hiç ayrılmadı. Ciddi olarak o k u y u p y a z m a y a başlaması b u n d a n sonra oldu. İlk r o m a n ı oldukça geç bir yaşta, otuz sekizinde, son r o m a n ı ise kırk sekiz y a ş ı n d a çıktı.

K a t e Chopin'in içinde doğup b ü y ü d ü ğ ü , bir ö m ü r boyu ayrılma­ dığı yer İç Savaş sonrasının güneyidir. Savaşla birlikte her şeyini yi­ tiren güney t o p l u m u , savaş sonrasında hiç değilse güneyli kimliğini k o r u m a k çabasındaydı. Bu nedenle k o y u bir t u t u c u l u ğ a sıkıca sarılmış­ tı. İmgeleminde bir söylence ülkesi haline getirdiği E s k i G ü n e y ' i n ilkeleriyle töresini v a r gücüyle y a ş a t m a y a çalışmaktaydı. D i n i n baskısı da bu yıllarda eskisine göre d a h a çok a r t m ı ş t ı . Güneyde Katolikler ve o n l a r d a n d a h a çok sayıda P r o t e s t a n l a r vardır. Yöreye ilk yerleşen F r a n ­ sızların s o y u n d a n gelen Creole'lerle d a h a sonra A c a d i a ' d a n gelen yoksul Cajunlar Katoliktir, H e r iki grup Fransız asıllı göçmenin de toplum­ daki davranışları P r o t e s t a n l a r a göre d a h a r a h a t t ı r . Dinleri bağımsız düşünceye d a h a çok izin verir. Ancak, K a t o l i k ailede çocuk sayısının fazlalığı ve b o ş a n m a yasağı, kadınları köşeye sıkıştıran olumsuz etkiler yaratır. Protestanlık güneyde Presbiteryenliğin çeşitli kollarıyla ya­ yılmıştır. Bunların hepsi de k a t ı , insanın doğal dürtülerini dizginle­ mesini emreden, sevgi gösterilerinden h o ş l a n m a y a n , neredeyse insan­ ü s t ü ahlâk kurallarının baskı altında t u t t u ğ u bir t o p l u l u k isteyen mez­ heplerdir.

Chopin, bu t u t u c u güney o r t a m ı n d a çok çocuklu dul bir k a d ı n olarak yaşamış, öykü ve r o m a n l a r ı n d a bu o r t a m d a y a ş a y a n kadınların d u r u m u n u gerçekçi bir açıdan y a n s ı t m a y a çalışmış, başkaldırılarına " t e r c ü m a n " o l m a k istemiştir. Ancak, güneyin t e k y ü z ü y u k a r d a anlatılan yüzü değildir. G ü n e y bir başka yönüyle a y n ı z a m a n d a sanatçının düş-gücüne çekici gelebilecek k a r m a ş ı k bir renkler, kokular, t a t l a r dünya­ sıdır. Chopin güneyin bu y a n ı n d a n da çok etkilenmiştir. Yazarın güçlü bir yer ve z a m a n duygusu vardı. Çeşitli yerel k o n u ş m a l a r ı n tınısına duyarlıydı. New Orleans'la St. Louis'te karşılaştığı Creole, Cajun, her t o p l u m k a t ı n d a n beyaz, k a r a derili, melez kişilerin gündelik y a ş a m ı ile ilgili ayrıntıları renkli bir dille canlandırabiliyordu. Bu karışık halkın davranışları, gelenekleri, kullandığı değişik diller, lehçeler,

(4)

çal-4 NECLA AYTÜR

dığı müzik, Chopin'in sanatçı yönüne seslenmiş, malzemesinin büyük bir bölümünü oluşturmuştu. Yalnız sanatçı değil, insan ve kadın olarak da Chopin'in, güneyin bu yanından büyük tat aldığı akla geliyor. Yarat­ tığı kadınlar arasındaki olumlu kişiler hep bedence güçlü, güney güne­ şinin sıcaklığından, aydınlığından, Creole'lerin eğlencelerinden, yiyip içmekten, cinsellikten tat alan kimselerdir. Yazar öykülerinin bir yerinde yerel bir yemeğin adını ansa, bir dip notta tarifini vermeden geçemez.

t •

Görülüyor ki yazarın ilgisini çeken konular kadın sorunlarıyla sınırlı değildir. Renkleri, sesleri, kokularıyla güneyin bu ikinci yönünü ustalıkla yarattığı gibi çok çeşitli konulara da el atar. Her türlü insanın değişik ruhsal durumları, toplumsal sorunlar, kölelik, dahası evlilik yaşamının, bir ev dolusu çocuğun verdiği mutluluk konusunda da öyküleri vardır ("A Point at Issue", "Regret").

Kısaca, eğer güneydeki tutuculuk, geleneksellik Chopin'e acı vermiş, onu yaşadığı ortama karşı, yazdıklarıyla, başkaldırmaya yöneltmişse, gene güneyin duyumlara seslenen renkli yönü de ona kıvanç vermiş, yaşama sevincini, yazarlığını sürdürme, güneyin bu yönünü de yansıtma isteğini körüklemiştir. En başarılı yapıtları, savaş sonrası güneyinin yaşamından kaynaklanan karşıt duyguları kendi içinde yaşayan kişilerin öyküsünü anlatır. Chopin'in son romanı Uyanış da böyle bir kadının, Edna Pontellier'nin öyküsüdür. Presbiteryen bir aileden gelen, Fransız asıllı katolik bir iş adamı ile evli olan Edna, hem toplumdaki kemikleşmiş gelenekselliğin boğucu havasını solumanın acısını duyan, hem de güneyin sağladığı duyumsal tatlarla doruğa ulaşan yaşama sevinci ile dopdolu bir kadındır. Karışık, çelişkili duygular içinde gerçek kimliğini arayıp bulmaya çalışır.

Uyanış'ta önce kadınların üstlendikleri geleneksel rollerle bunların

güneyde büründüğü değişik biçimleri simgeleyen bir dizi kadın tipi yaratılır: Elinde dua kitabı, tesbihiyle karalar içindeki katolik dul kadın; deniz kıyısındaki pansiyonun işbilir, parasal bakımdan bağımsız, ama haşarı oğluna söz geçirecek bir babanın yokluğundan gene de yakınan evsahibesi; kentte hep çatı katlarında oturarak hem toplum içindeki bağımsızlığını hem de parasal özgürlüğünü koruyan gerçek sanatçı; güney yazınında sık rastlanan karaderili dadının bir çeşidi, şişman, temiz, iyi yürekli, anlayışlı, göllerde dolaşan ruhların öykü­ lerini anlatırken biraz da mistik, Acadialı yaşlı anne, kızına uygun bir eş aramak bahanesi ile genç erkeklerle dostluklar kurmaya meraldi sosyete kadını; piyano çalışından doğasındaki soğukluk

(5)

duyumsana-bilen, aydın özentisi genç kız; her zaman ortalıkta dolaşan melez dadılar; karaderili hizmetçi kız.

Bu kadınlardan ikisi Edna'nm iki ayrı uçtaki karşıtı olarak yara­ tılmıştır. Biri Acadialı köylü kızı Mariequita, öteki soylu Careole hanımefendi Madam Ratignolle. Mariequita'nın hoş bir yüzü, çok güzel kara gözleri, çıplak, kocaman, kirli ve çirkin ayakları vardır. İlkelliği içinde kural tanımaz bir doğallıkla davranan genç kız aldırışsız ve mutlu­ dur. Hiçbir şey bilmediği için Uygar toplumun onu nasıl yargılayacağı umurunda değildir. Doğasının gerektirdiği gibi yaşar. Yaşamdan da fazla bir şey beklemez.

Öte yandan Madam Ratignoîle o yaz Büyük Ada'da çoğunlukta olan anne-kadınlardandır. Bu tip kadının önce alaycı bir dille genel bir tanımı verilir:

Değerli civcivlerini gerçek ya da düşsel bir tehlike tehdit ettiğinde koruyucu kanatlarını açarak koşuşmalarından ko­ layca tanınıyordu bunlar. Çocuklarını tanrılaştıran, koca­ larına tapan, birey olarak benliklerini silip koruyucu melek kanatları geliştirmeyi kutsal bir ayrıcalık sayan kadınlardı3.

Daha sonra Madem Ratignolle ayrıntılı bir biçimde işlenir. Edna'nın geleceğinde arkadaş ve sırdaş olarak bir rol oynaması sağlanır. Madam Ratignolle, tapılan kadın, yumuşak başlı eş ve anne rollerini kendinde birleştiren, " t ü m kadınlık erdemlerinin timsali", dünya güzeli bir ka­ dındır. Anlatıcı onun güzelliğini, eş ve anne niteliklerini ince bir alayla dile getirir. Çocukları için kendini feda etmeye hazır, kocasının her sö­ zünü dikkatle dinleyip onaylayan, iyi bir aşçı ve ev kadını olan Madam Ratignolle, Edna'ya doğru yolu göstermeye çalışır; ama Edna, onun evinde tanık olduğu evcil mutlulukta imrenilecek bir yan göremez.

Edna onlardan ayrıldığında yatışmış olacağı yerde bir mut­ suzluk duydu. Önünde uyumlu bir ailenin yaşamı sergilenmiş, bu kısa bakış onda hiçbir pişmanlık, hiçbir özlem uyandır­ mamıştı. Ona uyan bir yaşama biçimi değildi bu; korkunç, umutsuz bir can sıkıntısından başka bir şey göremiyordu bu yaşamda. Madam Ratignolle'e karşı bir tür acıma duydu. Acıyordu çünkü, o renksiz yaşam koşulları içinde bu kadın 3 Kate Chopin, Uyanış, çev., Necla Aytür, İstanbul, Adam Yayınevi, 1990, s. 18. Alıntı­ lardaki sayfa numaralan bu kitaba aittir.

(6)

6 NECLA AYTÜR

gözleri kapalı yaşadığı o mutluluk beldesinden öteye geçe­ meyecek, ruhuna hiç bir acı ayak basmayacak, yaşamın çıl­ gınlığının tadını hiç tatmayacaktı. (71)

Romanın ilk sayfalarından başlayarak Chopin, Edna'nm anne-kadınlaıdan ne denli farklı olduğunu vurgular. Romantik öykülerin sarı saçlı, mavi gözlü, peri kızı benzeri narin kahramanlarından değil­ dir o. Gerçek bir kadındır. Güzeldir ama saçları, gözleri kahverengi, bedeni sağlıklı ve güçlüdür. Annelik anlayışı, çocuklarını sevip onlara fazla karışmamaktır. Evlilik boyunduruğu onu biraz sıkmaktadır; ancak başlangıçta henüz bunun ayrımına varmamıştır. Temelde iyi, cömert, düşgücünden yoksun olsa da sevecen bir iş adamı olan koca­ sının kendisini değerli bir eşya gibi gördüğünü belli belirsiz sezer. Çok geçmeden de pansiyon sahibesinin oğlu genç Robert'e duygusal bir ilgi ile bağlanır. Robert'in Meksika'ya giderek ondan uzaklaşması ile bu duyguları yoğunlaşan Edna yavaş yavaş, kocası ile toplumun ondan oynamasını bekledikleri anne-eş-ev sahibesi rolünü oynayabi­ lecek, o kalıba girebilecek bir kadın olmadığını anlar. Önceleri sorgu­ lamadan benimsediği geleneksel kadın tipi onun doğasına göre değildir. Yaz tatili bitip de kente döndüğünde kendini en sevdiği uğraş olan resim yapmaya verir. Ev kadın- eş- anne görevlerini gözardı eder. Babasına, kız kardeşine, kocasına yabancılaşır. Toplumla, ailesi ile olan bağlarını teker teker koparır. Böyle yapmakla kocasının evindeki rahatlığı, güveni, çocuklarının yanında duyduğu mutluluğu, çevresinin sevgi ve saygısını yitirmektedir. Kopardığı her bağ ona değişen ölçülerde acı vermekle birlikte duyduğu rahatlama daha büyüktür. Sonuç olarak kendisini sıkan ilişkileri oldukça kolay bir biçimde kesip atar. Özgürlüğe giden yolda çevresi ciddi bir engel oluşturmamıştır.

Yitirdiklerine karşılık kazandıkları büyük bir kıvanç verir Edna'ya. Kocasına parasal bağımlılıktan kurtulmuş, kendi küçük evinde yalnız kendine ait olma hakkını kazanmıştır. Dilediği gibi resim yaparak sana­ tını geliştirir. Robert'i özler ama Arobin gibi deneyimli bir aşığın ya­ nında daha önce tatmadığı cinsel doyuma ulaşır. Pişmanlık duymaz.

Ancak Edna'nın karşısına çıkacak olan güçlükler bu noktadan sonra başlayacaktır. Genç kadın çevrenin ona biçtiği rolü yadsımıştır ama bir başka rolün, günündeki özgür kadın rolünün kalıbına girmek üzere olduğunu sezer. Bunu istemez. Toplumun olmasını istediği kadın değilse gerçekte nasıl bir kadındır, bunu öğrenmek ister. "Ben kimim?" soru­ sunu sorar. Kişinin gerçek benliğini bulması hiçbir zaman kolay

(7)

ol-mamıştır. D ü n y a yazını kimlik arayışına çıkan-kişilerin trajedileri ile d o l u d u ı . Bunların edindikleri bilgi karşısında ödemeleri gereken bedel her z a m a n çok yüksek olmuş, ayrıca, kimileri, öğrendikleri gerçekten hiç de hoşlanmamışlardır. (Oedipus, K r a l Lear).

E d n a Pontellier'nin arayışı önce onu geçmişe götürür. Çevrenin çemberini k ı r m a k isteği onda evliliğinden de, R o b e r t ' i n sahnede görün­ mesinden de çok önce başlamıştır. K ü ç ü c ü k bir kızken evdeki p a z a r d u a s ı n d a n kaçıp bir t a r l a d a k i yüksek otların arasında y ü r ü r k e n son­ suza dek bu yeşil o k y a n u s t a ilerlemek, dış d ü n y a n ı n varlığını t ü m ü y l e bilincinden silmek isteğini d u y d u ğ u n u anımsar. Bu duygularla, şimdi, gerçek bir o k y a n u s t a yüzmeyi öğrendiği gün duyumsadıkları arasında b ü y ü k bir benzerlik vardır.

Ancak çocuk nasıl emekleyip, tökezleyip, t u t u n u r k e n bir a n d a g ü c ü n ü a n l a y a r a k yalnız başına, a t a k ç a bir güvenle y ü r ü m e y e başlarsa o gece E d n a da öyle y a p t ı . Sevincinden haykırabilirdi. Bir iki geniş kulaçla bedenini s u y u n y ü z ü n e kaldırdığında sevincinden h a y k ı r d ı da.

B ü y ü k bir m u t l u l u k d u y g u s u n a kapıldı, sanki bedeniyle r u h u n u n işleyişini denetlemesi için anlamlı bir güç veril­ mişti eline. K e n d i n i o l d u ğ u n d a n d a h a güçlü s a n a r a k ataklaştı, pervasızlaştı. Uzaklara, d a h a önce hiçbir k a d ı n ı n gitmediği yerlere k a d a r y ü z m e k istedi. (30)

E d n a ayrıca genç kızlığa ilk adımlarını a t a r k e n bir dizi ulaşılmaz erkeğe gönlünü kaptırdığını anımsar. Genç kızlığından bu y a n a , özgürlük düşü, beyaz at ü s t ü n d e gelen olanaksız bir prens düşüyle bütünleş­ miştir sanki. Genç kızlığında babasının a r k a d a ş ı olan süvari subayına, k o m ş u kızın nişanlısına, t a n ı n m ı ş bir trajedi a k t ö r ü n ü n resmine d u y d u ğ u umarsız sevdalarla R o b e r t ' e karşı d u y d u ğ u aşk arasında bir benzerlik b u l u n d u ğ u n u sezinlemektedir. T u t u c u güney t o p l u m u n u n bir ü r ü n ü olan genç Robert, Katolikle evli olmasından çok, artık hiç kimsenin malı o l a m a y a c a k k a d a r bilinçlendiği için E d n a ' y a sahip o l a m a y a c a k , onunla gizli bir ilişki s ü r d ü r m e y i ne kendi centilmenliğine yedirebilecek, ne d e E d n a ' y a d u y d u ğ u saygıya yakıştıracaktır. Öte y a n d a n E d n a d a son a ş a m a d a R o b e r t ' e karşı d u y d u ğ u sevgiyi çözümleyerek b u n u n da genç kızlığının öteki umarsız aşkları gibi bir gün iz b ı r a k m a d a n silinip gideceğini, gene yalnız kalacağını anlamıştır.

(8)

8 NECLA AYTÜR

Gerçek doğasını tanımaya çıkan Edna, Robert'e duyduğu aşkın yanında Arobin'e duyduğu cinsel isteğin de gerçekliğini ayrımsar. Bu, Robert'e karşı duyduklarına hiç benzemeyen bir duygudur. Genç kadın benliğinde aynı ölçüde güçlü uzlaşmaz iki eğilimin varlığını kabul etmek zorundadır. Uzaktaki Robert'te Platonik bir sevdayı, yakınındaki Arobin'de cinsel bir tutkuyu yaşamıştır. Birincisi ben­ liğinin romantik, idealist, bir anlamda Presbiteryen yönünü,ikincisi ise duyumsal tatların tümüne düşkün hedonist ve gerçekçi yönünü yansıtmaktadır. Bağımsızlığını kazanma sürecinin başlangıcında ka­ dınların geleneksel rollerinden sıyrılarak mutlu olmayı ummuştu. Oysa buna engel olan güney toplumu değil, kendi doğasındaki ikilemdir.

Ârobin'e gelince: Bugün o, yarın bir başkası Edna'nın yanında yerini alacak, aşksız bir cinsellik, ikilem içindeki genç kadının romantik yönünü duyuramadığı gibi, bundan en büyük acıyı çeken de çocukları olacaktır. Edna böyle yarım bir özgürlüğün çocuklarının mutluluğunu feda etmeye değmeyeceğini düşünür. Ancak yeni bulduğu gerçek ben­ liğinin çocuklarına tutsak olmasına da izin vermeyecektir. Benlik arayışı onu yüzmeyi öğrendiği gün yola çıktığı noktaya getirmiştir. Baştançıkarıcı sesiyle o gün kendisini çağıran denizin kıyısına gelir. Giysilerini çıkarıp, hem duyumlarını okşayan, hem de özgürlük düşlerini besleyen denizin kucağına bir daha geri dönmemek üzere atılır.

Kate Chopin Uyanış'ta. güneyin tarihsel gelişimi, toplum yapısı, yöresel özellikleri, mizahı, trajedisi ile başkişisinin benlik arayışı ara­ sında örgensel bir bağ kurarak usta bir romancı olduğunu göstermiştir. Aşağıdaki şekil Edna ile onun içinde yaşadığı güney ortamının çok yönlü ilişkilerini ve bunların yarattığı gerilimlerin ana çizgilerini belir­ lemeyi amaçlamaktadır:

Presbîteryenizm Hedonizm

Romantizm

Platonik aşk

Güney ortamı

G e r ç e k ç i l i k

E r o t i z m

Edna

Referanslar

Benzer Belgeler

O acıdan sonra, bütün evreni bana bir giysi gibi giydirseler yine de mutlu olamam.”.. Sovyet Türkolog Vera Feonova ile 1987 Tüyap Kitap

Quadratic DC-DC Boost Converter Using Coupled Inductors for High Step-Up Ratio. Performance analysis of interleaved quadratic boost converter with coupled inductor for fuel

Kate Chopin’s “The Story of an Hour” originally published 1894.. The Story of an Hour

Deniz taşımacılığı yaşam döngüsü ve başlıca ulusal aktörler.. Deniz taşımacılığı temel ve yardımcı (destek) faaliyetleri içerdiği için çeşitli ekonomik

Bu tez çalışmasında günümüzde son zamanlarda artan ve de artmaya devam eden Türkiye’de yaşanılan kadın cinayetleri, cinayetlerin medyada yansıyan haberleri, sosyal

Kıyı kordonu olarak da isimlendirilen bu set başlangıçta koy ya da körfez olan alanın zamanla denizle bağlantısını engelleyerek lagüne dönüşmesine neden olur.... S

Nazım Hikmetin kimbilir hangi cani- yane emellerle bir Dlm itrof ol­ mak üzere kaçırılması karşı - smda, vaktiyle onun affedilmesi için sütunlar dolusu

He was appointed as Assistant Professor from 1982 to1987, at Institute for Medical Electronics, Graduate School of Medicine, University of Tokyo.. During this period, he