• Sonuç bulunamadı

LİSE ÖĞRENCİLERİNİN PROSOSYAL DAVRANIŞLARININ;MİZAH, ÖFKE VE UTANGAÇLIK DÜZEYLERİNE GÖRE İNCELENMESİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "LİSE ÖĞRENCİLERİNİN PROSOSYAL DAVRANIŞLARININ;MİZAH, ÖFKE VE UTANGAÇLIK DÜZEYLERİNE GÖRE İNCELENMESİ"

Copied!
102
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

GAZİ ÜNİVERSİTESİ

EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

ÇOCUK GELİŞİMİ VE EĞİTİMİ ANABİLİM DALI

ÇOCUK GELİŞİMİ VE EĞİTİMİ BÖLÜMÜ

LİSE ÖĞRENCİLERİNİN PROSOSYAL DAVRANIŞLARININ;

MİZAH, ÖFKE VE UTANGAÇLIK

DÜZEYLERİNE GÖRE İNCELENMESİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan

Zeynep ÖZDEMİR

Ankara Haziran, 2010

(2)

EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

ÇOCUK GELİŞİMİ VE EĞİTİMİ ANABİLİM DALI

ÇOCUK GELİŞİMİ VE EĞİTİMİ BÖLÜMÜ

LİSE ÖĞRENCİLERİNİN PROSOSYAL DAVRANIŞLARININ;

MİZAH, ÖFKE VE UTANGAÇLIK

DÜZEYLERİNE GÖRE İNCELENMESİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Zeynep ÖZDEMİR

Danışman: Prof. Dr. F. Abide Güngör-Aytar

ANKARA Haziran, 2010

(3)

JÜRİ ÜYELERİNİN İMZA SAYFASI ÖNSÖZ

ÖZET ABSTRACT

TABLOLAR VE ŞEKİLLER LİSTESİ

BÖLÜM I 1. GİRİŞ 1.1. Problem 1.2. Amaç 1.3. Önem 1.4. Varsayımlar 1.5. Sınırlılıklar 1.6. Tanımlar BÖLÜM II 2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR 2.1. Prososyal Davranışlar 2.1.1. Prososyal Davranışların Biyolojik Temelleri 2.1.2. Prososyal Davranışların Türleri 2.1.3. Prososyal Davranışların Gelişimine Etki Eden

Etmenler

2.2. Mizah 2.3. Utangaçlık

2.4. Öfke 2.5. İlgili Araştırmalar

2.5.1. Ülkemizde Yapılan Araştırmalar 2.5.2. Yurt Dışında Yapılan Araştırmalar

BÖLÜM III 3. YÖNTEM I II III V VII 1 1 1 3 3 4 5 5 6 6 8 10 11 20 21 24 26 26 29 33 33

(4)

3.3. Veri Toplanması

3.3.1. Veri Toplama Araçları

3.3.1.1. Olumlu Sosyal Davranış Ölçeği 3.3.1.2. Ergenlikte Mizah Ölçeği 3.3.1.3. Utangaçlık Ölçeği 3.3.1.4. Çok Boyutlu Öfke Ölçeği 3.4. Verilerin Analizi BÖLÜM IV 4. BULGULAR BÖLÜM V 5. TARTIŞMA VE YORUM BÖLÜM VI 6. SONUÇ VE ÖNERİLER 6.1. Sonuç 6.2. Öneriler KAYNAKÇA EKLER EK 1: Valilik Oluru

EK 2: Olumlu Sosyal Davranış Ölçeği EK 3: Ergenlikte Mizah Ölçeği EK 4: Utangaçlık Ölçeği EK 5: Çok Boyutlu Öfke Ölçeği

35 37 37 38 39 40 41 43 43 65 65 72 72 72 74 77 85

(5)
(6)

II

ÖNSÖZ

Uzun dönemlik titiz bir çalışmanın ürünü olan bu araştırmanın; başından sonuna kadar bana özenle yardımcı olan ve yoğun vakitlerinde dahi bana zaman ayıran, saygıdeğer Hocam Prof. Dr. F. Abide GÜNGÖR AYTAR’a sonsuz teşekkürlerimi ve saygılarımı sunarım.

Araştırmamla ilgili önerilerinden dolayı değerli Hocam Yrd. Doç. Dr. Vahit Bademci’ye teşekkürü bir borç bilirim.

Araştırma uygulamaları sırasında, beni samimiyetle karşılayıp uygun yönlendirmeleri yapan ilgili okul müdürlerine, okul müdürlerinin yönlendirdiği okul müdür yardımcıları ve öğretmenlerine, araştırmamın verilerini bana sağlayan tüm öğrencilere teşekkürler…

En stresli zamanlarımda yanımda olup, olayların olumlu taraflarını görmemi sağlayan Onur DİZDAROĞLU’na manevi desteğinden ötürü teşekkür ediyorum.

Her konuda bana destek olan ve beni teşvik edip cesaretlendiren sevgili annem Betül ÖZDEMİR’e, ablalarım Arzu ÖZDEMİR ve Oya ÖZDEMİR’e ve sevgili babam Muharrem ÖZDEMİR’e sonsuz teşekkürler…

(7)

III

ÖZET

Lise Öğrencilerinin Prososyal Davranışlarının; Mizah, Öfke ve Utangaçlık Düzeylerine Göre İncelenmesi

ÖZDEMİR, Zeynep

Yüksek Lisans, Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Anabilim Dalı Tez Danışmanı: Prof. Dr. F. Abide GÜNGÖR AYTAR

Mayıs–2010, 102 sayfa

Bu araştırmada; lise öğrencilerinin prososyal davranışları ile mizah, öfke ve utangaçlık düzeyleri arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır.

Bu araştırmada, belirli psikolojik özellikler (mizah, utangaçlık, öfke) bakımından bireyler arası benzerlik ve farklılıkları ortaya koymakta ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Buna göre veriler, belirlenen okullardan ayrı ayrı toplanmış, analiz edilmiş ve elde edilen bulgular sonuçta bir araya getirilmiştir.

Uygulama sırasında öğrencilerin prososyal davranış, mizah, öfke ve utangaçlık düzeylerini belirlemek üzere dört ayrı ölçek kullanılmıştır. Bunlar; Olumlu Sosyal Davranış Ölçeği, Ergenlikte Mizah Ölçeği, Çok Boyutlu Öfke Ölçeği’nin Kişiler Arası Boyutu ve Utangaçlık Ölçeği’dir. Olumlu Sosyal Davranış Ölçeği Kumru (2004) tarafından uyarlanmıştır ve ölçeğin ölçüm güvenirliği .80’dir. Ergenlikte Mizah Ölçeği Oral (2004) tarafından geliştirilmiştir. Ölçeğin ölçüm güvenirliği, .89’dur. Çok Boyutlu Öfke Ölçeği Hisli ve Balkaya (2003) tarafından geliştirilmiştir. Araştırmada kullanılan Kişiler Arası Boyutu’nun ölçüm güvenirliği .93’tür. Utangaçlık Ölçeği Güngör tarafından geliştirilmiştir ve ölçeğin ölçüm güvenirliği .91’dir.

Araştırma iki kademeli olarak yapılmıştır. Birinci aşamada 2009-2010 eğitim öğretim yılında Ankara ili Çankaya ilçesinden birer 9.,10. ve 11. sınıf tesadüfi olarak belirlenerek 104 öğrenciye ölçekler uygulanmıştır. Ölçek ölçümlerinin geçerlik ve güvenirliğine dair analizler yapıldıktan sonra, beş okuldan yine birer 9.,10. ve 11. sınıf seçilerek 452 kişilik esas örneklemle çalışma yürütülmüştür.

(8)

IV Bulgular, prososyal davranışların üç değişkenle (mizah, öfke, utangaçlık) de düşük düzeyde, pozitif yönde ve anlamlı ilişkiler olduğunu göstermektedir. Cinsiyet, yaş, anne öğrenim düzeyi, kardeş sayısı ve doğum sırasının; prososyal davranışlar ile mizah, öfke ve utangaçlık arasındaki ilişkileri etkilemediği saptanmıştır. Baba öğrenim düzeyinin ise prososyal davranış ile mizah arasındaki ilişkiyi etkilediği bulunmuştur. Bu bulgular ışığında prososyal davranışların gelişimine yönelik öneriler sunulmuştur.

(9)

V

ABSTRACT

Studying the Prosocial Behavior of High School Students according to their Humor, Anger and Shyness Levels

By: ÖZDEMİR, Zeynep

M.S. Thesis, Children Development and Training Main Science Branch Thesis Advisor: Prof. Dr. F. Abide GÜNGÖR AYTAR

June–2010, 102 pages

In this research it is sought to study the relationship between the prosocial behavior level among high school students and their humor, shyness, anger levels.

In this research, the interactional survey model is used in order to investigate the similarities and differences on specific psychological traits (humor, shyness, anger) of the high school students. According to it, data is collected separately from the school that are determined in advance, it is analyzed and the findings are documented in the result part of this study.

Four separate scales are used in order to measure the prosocial behavior, humor, shyness, anger levels. These are: Positive Social Behavior Scale, Humor in Adolescence Scale, Multi-Dimensional Anger Scale and Shyness Scale. Positive Social Behavior Scale is adopted by Kumru (2004) and its reliability is .80. Humor in Adolescence Scale is developed by Oral (2004) and its reliability is .89. Multidimensional Anger Scale is developed by Hisli and Balkaya (2003) and its measurement reliability is .93. Shyness Scale is developed by Güngör and its reliability is .91.

The research is carried out in two phase. In the first phase, the high school students in 9th, 10th and 11th classes are chosen by random sampling and the scales are administered to a total of 104 students. Analysis for the validity and reliability of scale measurements are performed and total of 452 students from five schools who are in 9th, 10th and 11th classes are drawn as the sample of research and they are investigated according to the variables of this research.

(10)

VI The findings indicate that there is a low level, positive and meaningful relationship between the prosocial behavior and the three variables (humor, anger, shyness). It is observed that gender, age, mother’s educational level, number of siblings and birth order do not influence the relationship between the prosocial behavior and humor, anger, shyness, Whereas father’s educational level effect the relationship between the prosocial behavior and humor variables. Proposals are presented for development of prosocial behaviors under the light of these findings.

(11)

VII

TABLOLAR VE ŞEKİLLER LİSTESİ

Tablo 1. Öğrencilerin Okullara Göre Dağılımı Tablo 2. Öğrencilerin Sınıflara Göre Dağılımı

Tablo 3. Ölçek Ölçümlerinin Geçerlik ve Güvenirlik

Sonuçları

Tablo 4. Öğrencilerin Demografik Özelliklerine Göre

Dağılımı

Tablo 5. Kız ve Erkek Öğrencilerin Prososyal Davranış,

Mizah Öfke ve Utangaçlık Düzeyleri Arasındaki Utangaçlık Katsayıları

Tablo 6. Kız ve Erkek Öğrencilerin Prososyal Davranış ve

Mizah Düzeyleri Arasındaki İlişki Katsayıları

Tablo 7. Yaşa Göre Prososyal Davranış, Mizah, Öfke ve

Utangaçlık Değişkenlerinin Birbirleriyle Olan Korelasyonları

Tablo 8. Anne Öğrenim Düzeyine Göre Prososyal

Davranış, Mizah, Öfke ve Utangaçlık Değişkenlerinin Birbirleriyle Olan Korelasyonları

Tablo 9. Anne Öğrenim Düzeyine Göre Prososyal Davranış

ve Mizah düzeyleri Arasındaki İlişki Katsayıları

Tablo 10. Anne Öğrenim Düzeyine Göre Prososyal

Davranış ve Mizah Düzeyleri Arasındaki İlişki Katsayıları

Tablo 11. Anne Öğrenim Düzeyine Göre Prososyal

Davranış ve Mizah Düzeyleri Arasındaki İlişki Katsayıları

Tablo 12. Baba Öğrenim Düzeyine Göre Prososyal

Davranış, Mizah, Öfke ve Utangaçlık Değişkenlerinin Birbirleriyle Olan Korelasyonları

Sayfa 33 35 36 44 46 47 48 50 52 52 53 54

(12)

Tablo 13. Baba Öğrenim Düzeyine Göre Prososyal

Davranış ve Mizah Düzeyleri Arasındaki İlişki Katsayıları

Tablo 14. Kardeş Sayısına Göre Prososyal Davranış,

Mizah, Öfke ve Utangaçlık Değişkenlerinin Birbirleriyle Olan Korelâsyonları

Tablo 15. Doğum Sırasına Göre Prososyal Davranış,

Mizah, Öfke ve Utangaçlık Değişkenlerinin Birbirleriyle Olan Korelâsyonları

Tablo 16. Doğum Sırasına Göre Prososyal Davranış ve

Mizah Düzeyleri Arasındaki İlişki Katsayıları

Tablo 17. Prososyal Davranış Değişkeninin Alt Boyutları

ile Utangaçlık Öfke Mizah Değişkenleri Arasındaki Korelâsyon Katsayıları

Tablo 18. Prososyal Davranış, Utangaçlık, Öfke ve Mizah

Değişkenlerinin Birbirleriyle Olan Korelâsyonları

Tablo 19. Korelasyon Katsayılarının Anlamlılık Sınaması Şekil 1. Pearce ve Amato’ra Göre Yardım Davranışlarının 3

Boyutlu Sınıflandırılması

Şekil 2. Moderatör ve Mediyatör Model olarak prososyal

Davranışların Norm Aktivasyon Modeli (NAM)

VIII 55 57 59 61 62 63 64 11 18

(13)

BÖLÜM I

1. GİRİŞ

Bu bölümde araştırmanın problemi, amacı, önemi, varsayımları, sınırlılıkları ve tanımları açıklanmıştır.

1.1. Problem

Bireylerin bir araya gelmelerini ve bir arada kalmalarını sağlayan çok sayıda değer vardır. Olumlu sosyal ilişkilerin oluşması ve sürdürülebilmesi için önemli olan bu değerler, toplumsal ilişkilerin sağlam temeller üzerine kurulmasına yardımcı olmaktadır.

Toplumsallaşma; insanın doğumundan başlayıp, ölümüne kadar devam eder. İnsan dünyaya geldiği andan itibaren çevresiyle etkileşim halindedir ve bu etkileşim sonucunda belirli değer ve normları öğrenir. Yardımlaşma ve paylaşma gibi sosyal davranışlar, bireylerin toplumla sosyal bağlar kurmasını ve bu bağların sağlıklı bir şekilde devamını kolaylaştırır (Kim ve Stevens, 1987:200-206).

Son yıllarda prososyal davranış kavramı daha sık kullanılmaya başlanmıştır. Olumlu kişiler arası ilişkiler olarak ta adlandırılan bu kavram insanların yararına olabilecek tüm davranışları kapsamaktadır. Prososyal davranışlar (olumlu sosyal davranışlar) ödül beklemeden başkalarının yararına yapılan davranışlardır. İşbirliği, yardımlaşma, paylaşma ve empati gibi bir çok beceriyi içermektedir (Bayhan ve Artan,2004:240-242).

(14)

Birey öğrenme yapıları sayesinde birçok sosyal davranışla karşılaşır. Prososyal davranışları da gözlemleyerek içselleştirir ve uygular (Clarke, 2004: 77). Çocuklar prososyal davranışları kazanma kapasitesine sahiptir, ancak önemli olan çocukların bu davranışları nasıl uygulayacaklarını öğrenmeleridir. Bunun için gözlem yoluyla yetişkinleri model alırlar. Bununla beraber prososyal davranışları etkileyen farklı değişkenler mevcuttur. Araştırma dahilinde prososyalliği etkileyebileceği düşünülen olumlu başka bir davranış olan mizah ve olumsuz antisosyal davranışlar içerisinde yer alan utangaçlık ve öfke değişkenleri ele alınmıştır.

Mizah “Kimi düşünceleri nükte, şaka ve takılmalarla süsleyip anlatan söz ya da yazı çeşidi.” Olarak Türk Dil Kurumu Sözlüğü (1969)’nde açıklanmaktadır. Gest, Graham-Bermann ve Hartup (2001:23), mizahi yönünü pozitif olarak geliştiren çocukların akranlarıyla daha olumlu ilişkiler kurduklarını savunmaktadırlar. Bu açıdan bakıldığında mizah prososyal davranışlarla ilişkili bir etmen olarak düşünülmektedir. Mizahın prososyal davranışların kazanımında olumlu etki sağlayabileceği üzerinde durulmaktadır. Öfke; engellenme incinme ya da gözdağı karşısında gösterilen saldırganlık tepkisi olarak ifade bulmaktadır (Enç, 1990:115). Öfkenin olumsuz bir yaşantı sonucu ortaya çıkması, prososyal davranışlarla ters bir etki ile ortaya çıkabileceğini akla getirmektedir. Öfke düzeyi yüksek öğrencilerin fedakarca davranışları uygulama konusunda daha geri planda kalacakları düşünülerek araştırma dahilinde ele alınmıştır. Utangaçlık ise; antisosyal davranışlar arasında yer alan içsel eğilimlerden doğan bir duygudur (Carducci, 2000:31-36). Başka kişilerle iletişim kurmakta zorlanan insanlar prososyal davranışları gerçekleştirme isteğine sahip olsalar da kendilerini ketleyebilmektedir. Utangaç bir insan yardım gerektiren bir durumla karşılaşsa bile, uygulama esnasında çevrede bulunan diğer bireylerin kendisi hakkında ne düşüneceği ile ilgili endişe duyarak pasif konumda kalmayı tercih etmektedir. Bazen utangaç bireyler olumsuz olayların gerçekleşmesinde etkileri olmasalar dahi kendilerini sorumlu olarak görebilmektedir. Bu sebeple de yardıma ihtiyacı olan bireye yardım etme konusunda çekimser kalabilmektedirler. Değişkenler arasındaki ilişkinin saptanması prososyalliğin gerçekleşmesini sağlamada yol gösterici olmaktadır.

(15)

1.2. Amaç

Bu araştırmanın amacı; lise öğrencilerinin prososyal davranışları ile mizah, öfke ve utangaçlık düzeyleri arasındaki ilişkinin incelenmesidir. Bu amaç doğrultusunda aşağıdaki sorulara cevap aranacaktır.

Alt Problemler:

1) Lise öğrencilerinin prososyal davranışları ile mizah düzeyleri arasında anlamlı bir ilişki var mıdır?

2) Lise öğrencilerinin prososyal davranışları ile öfke düzeyleri arasında anlamlı bir ilişki var mıdır?

3) Lise öğrencilerinin prososyal davranışları ile utangaçlık düzeyleri arasında anlamlı bir ilişki var mıdır?

1.3. Önem

Prososyallik toplumsallaşmanın bir parçasıdır. Toplumsallaşma ise bireyin yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan bir süreçtir. Toplumun bir arada ve uyum içinde yaşaması prososyal davranışların o toplumda ne derece ön planda olduğuna bağlıdır. Yardım davranışları bireylerdeki olumsuz duyguları tolere ederek sosyal yaşamı daha elverişli hale getirir (Bayhan ve Artan, 2004; Bee ve Boyd, 2004; Bukatko, 2004; Grusec, 2002; Uzmen, 2002).

Prososyal davranışlara sahip kişiler; işbirliğine daha yatkın, yardımsever ve paylaşımcı bireylerdir. Küçük yaştan itibaren çocuklara prososyal davranışların kazandırılması onların ileriki yaşamlarında daha uyumlu bireyler olmasını sağlar. Bu sebeplerle prososyal davranışların bireylerde geliştirilmesi ve yapılan araştırmalarla konuya katkı sağlanması önem taşımaktadır.

(16)

Prososyal davranışlar desteklenerek ve bu davranışların gelişimini engelleyen risk faktörleri azaltılarak, ergenlerde sağlıklı davranışların gelişimine katkı sağlanabilir (Siyez ve Aysan, 2007: 145).

Prososyal davranışların etkileyen etmenlerin belirlenmesi toplumsallaşma üzerinde oldukça etkili olan bu davranış kalıplarının daha başarılı bir şekilde gerçekleştirilmesi için nasıl katkılar yapılabileceğine ışık tutmaktadır. Mizah kişinin yaşama uyum sağlayabilmesi için ve yine diğer bireyler olumlu ilişkiler kurabilmesi açısından önemli bir kavramdır. Prososyal davranış ile mizah arasındaki ilişkinin incelenmesi, birbirlerine yaptıkları etkiyi ortaya koymaktadır. Bu etkinin varlığını saptanması mizahı yönü gelişen bir çocuğun daha yardımsever olabileceği düşüncesini gündeme getirmektedir. Böylece mizahın gelişmesine verilen önem aynı zamanda prososyalliğe de katkı sağlayacaktır. Antisosyal davranışlardan utangaçlık ve öfkeye baktığımızda iki değişkenin prososyallik üzerinde negatif bir etkiye sahip olabileceği gerçeğini akla getirmektedir. Utangaç olan bireyler yardım davranışlarına sahip olabilirler. Ancak bu davranışları birçok ortamda gösterme eğiliminde değildirler. Prososyal davranış ve utangaçlık arasında var olan ilişki çekingen yapıya sahip bireylerin yardımsever olduklarını ve aktif rollerle bu potansiyellerinin açığa çıkartılabileceğini düşündürtmektedir. Öfke ile prososyal davranış arasında ilişkilerin ne yönde olduğu ile ilgili bulguların elde edilmesi ise bireyin öfke düzeyine yönelik gerçekleşen bir müdahalenin prososyalliğine de etki edeceği düşüncesini gündeme getirmektedir. Böylece iletişim gücü daha yüksek prososyal çocuklar yetiştirilebilir.

1.4. Varsayımlar

1.Araştırma ergenlerin verdikleri bilgilere dayalıdır. Bu sebeple öğrencilerin ölçekleri içten ve doğru yanıtladıkları varsayılmaktadır.

2.Örnekleme seçilen öğrencilerin, evreni yansıtacak nitelikte olduğu varsayılmaktadır.

(17)

1.5. Sınırlılıklar

1.Bu araştırma 2009-2010 eğitim öğretim yılında, Ankara ili Çankaya ilçesi resmi genel liseleri arasından seçilen Anıttepe Lisesi, Ayrancı Lisesi, Bahçelievler Deneme Lisesi, Ömer Seyfettin Lisesi ve Sokullu Mehmet Paşa Lisesi’nin 9., 10. ve 11. sınıflarına devam eden öğrenciler ile sınırlıdır.

2.Bu çalışma örneklemin büyüklüğü ve değişkenleri sınırlandırmak amacıyla sadece okula devam eden ergenlerle sınırlıdır.

3.Elde edilen veriler araştırmada kullanılan ölçeklerin ölçtüğü niteliklerle sınırlıdır.

1.6. Tanımlar

Prososyal Davranışlar: “Prososyal davranışlar; bireyin kişisel çıkarı olmaksızın

diğerlerinin yararına olan, yardımlaşma ya da paylaşma gibi davranışlardır.” (Hoffmann, 1982:281).

Öfke: “Engellenme, incinme ya da gözdağı karşısında gösterilen saldırganlık

tepkisidir” (Enç, 1990:115).

Mizah: “Kimi düşünceleri nükte, şaka ve takılmalarla süsleyip anlatan söz ya da yazı

çeşididir” (TDK, 1969)

Utangaçlık: “Sosyal etkileşimden uzak durma ve sosyal durumları uygun şekilde

(18)

BÖLÜM II

2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

Bu bölümde, öncelikle prososyal davranış konusuyla ilgili kapsamlı bir literatür taramasına; mizah, utangaçlık ve öfke değişkenleri ile ilgili açıklamalara; ardından aynı konularda hem yurt içi hem de yurt dışı çeşitli araştırmalara yer verilmiştir.

2.1. Prososyal Davranışlar

Toplum hayatının bir arada huzurlu bir şekilde sürdürülebilmesi, içerisindeki bireylerin olumlu ve dengeli ilişkiler kurmasına bağlıdır. Bu olumlu davranışlar, çeşitli değişkenlerle toplum içerisinde şekillenir. Ebeveyn, akranlar, öğretmenler ve kültür gibi ifadeler toplum yapısını oluşturan parçalardan bir kaçıdır. Aynı zamanda bu toplum parçaları prososyal davranışların karakteristiğini oluşturan önemli değişkenlerdir (Hastings, Utendale and Sullivan, 2006:638) .

Yardımseverlik, paylaşma özgecilik vb. özellikler insan doğasında var olan davranışlardır. Bununla beraber saldırganlık, suç, kurban olma gibi toplumu olumsuz etkileyen özellikler pozitif davranışların ön plana çıkmasında problem teşkil etmektedir. Tam anlamıyla ifade edildiğinde, duygusal, davranışsal, sosyal ve kültürel parçalar prososyal davranışların toplumsal yönünde ön plana çıkan önemli kavramlardır (Hastings ve diğerleri, 2006:638).

Birey yaşamı boyunca toplumda yer edinebilme, diğer bir deyişle toplumsallaşma çabası içerisindedir. Toplumsallaşma bir süreçtir ve bu süreç hayat boyu devam etmektedir. Yardımlaşma, paylaşma, işbirliği gibi yardım davranışları bireyin bu çabasını destekleyen ve diğer insanlarla uyumlu bir şekilde yaşamına devam etmesini

(19)

sağlayan davranışlardır. Prososyal davranışlar, olumlu sosyal davranışlar olarak ifade edilmektedir. İnsan, hayatını sürdürebilmek için başkalarına ihtiyaç duyar. Prososyal davranışlar (olumlu sosyal davranışlar) insanların birbirlerine olan ihtiyaçlarını karşılamada görev üstlenen davranış tipleridir. Bu davranışların; çocukluktan gençliğe ve oradan yetişkinliğe ulaşan yaşam döngüsünde sağlıklı iletişim sağlanması açısından yeri büyüktür. Prososyal davranışların erken yaşta bireyde geliştirilmesi daha sonraki yıllarda diğer insanlarla sağlıklı ilişkiler sürdürebilmesi ve toplum yaşamının daha uyumlu bir şekilde gelecek kuşaklara aktarılabilmesi açısından önemlidir. Olumsuz rol modelleri ile her geçen gün şiddet eğilimli bir dünyaya daha fazla yaklaşılmaktadır. Olumlu davranış örnekleri sergileyen bireyler arttıkça, insanlar birbirleriyle olan ilişkilerinde daha fazla doyum sağlayacaktır (Elkin, 1995; Grusec, 2002; Berk, 2003; Bayhan ve Artan, 2004; Bukatko, 2004; Kumru, Carlo ve Edward, 2004; Avcı, 2008;).

Başkalarına koşulsuz olarak yardım etme davranışı olarak tanımlanan prososyal davranışlar özveriyi kapsayan bir kavramdır (Berk, 2003: 407). Prososyal davranışlarla ilgili tanımlar şu şekildedir:

“Prososyal davranışlar; bireyin kişisel çıkarı olmaksızın diğerlerinin yararına olan, yardımlaşma ya da paylaşma gibi davranışlardır.” (Hoffmann, 1982:281).

“Prososyal davranış; başkasının uğruna, kişinin kendi yararına olan bir durumu gönüllü olarak feda etmesidir.” (Krebs, 1982:55)

“Prososyal davranış; kişinin kendisinden çok başkasının yararına olan bir davranışı açıkça yapmasıdır.” (Underwood and Moore, 1982:27).

“Prososyal davranışlar, başka bir insanın ya da bir grup insanın yararına olabilecek, kişinin baskı altında olmadan ve kendi isteğiyle sergilediği davranışlardır.” (Eisenberg ve Mussen,1990:3)

Prososyal davranışların farklı ortaya çıkış şekilleri bulunmaktadır. Bu ortaya çıkış şekillerinin en başında yer alan özgecilik kavramı, yüksek bir ahlaki yapı gerektirmektedir. Hatta birçok kaynakta bu iki kavram iç içe ele alınmaktadır. Çünkü kapsam olarak birçok yönden örtüşmektedir:

(20)

“Özgecilik; ahlaki inançların sonucunda, karşılık beklentisi olmaksızın, gönüllü ve kasıtlı olarak bir insanın yararına gerçekleştirilen yüksek kalitede yardım davranışının bir türüdür.” (Bar-Tal and Raviv, 1982:199).

“Özgecilik; dıştan bir karşılık beklemeden başkalarını yararına yapılan hareketlerdir.” (Cialdini, Kenrick and Baumann, 1982: 339).

“Özgecilik başkalarının yararına olacak davranışlardır.” (Zahn-Waxler ve Radke-Yarrow, 1982:110).

“Özgecilik; kişinin kendi kazanımı olmaksızın, diğerlerine bir iyilik yapması, zaman ayırması, onunla bir nesneyi paylaşması ya da vermesidir.” (Bee, 1992:439).

“Özgecilik; bireyin kendi kazancına olacak bir durumu, başkasının iyiliği için feda etmesidir.” (Hasting ve diğerleri, 2006:639).

Özgecilik tanımları incelendiğinde; başkalarına fedakârca yapılan yardım ifadesinin ana öge olduğu fark edilmektedir. Ancak özgecilik her zaman başkasının iyiliği yapılan bir davranış değildir. Kişi kendini iyi hissetmek için de başka bireylere yardımda bulunabilir (Scott ve Seglow, 2007:63). Özgecilik ile prososyalliğin tanımları her ne kadar iç içe geçmiş gibi gözükse de, özgecilik prososyal davranışın bir alt türüdür (Scott ve Seglow, 2007:67).

2.1.1. Prososyal Davranışların Biyolojik Temelleri

Çağdaş sosyo-biyolojik teoriler başka insanlara yardım etme kavramının insanoğlunun hayatta kalma çabasından ileri geldiğini savunurlar. Evrimsel koşullar içerisinde birey kendinde var olan yaşam arzusunun etkisiyle başkalarına yardımda bulunur ve bu sayede yaşam döngüsü içerisinde kendisine bir yer edinir. Prososyal davranışlar her ne kadar karşılık beklemeden yapılsa da biyolojik açıdan bakıldığında bireye ait bir yaşama tutunma çabasıdır (Grusec, 2002:459).

(21)

Prososyal davranışların biyolojik veya genetik özelliklerine bakıldığında, karşıt kültür araştırmalarını da ele almak gerekir. Davranışların genetiği kültürden kültüre geçen öğrenme türünün özelliği ile bağlantılıdır. Bununla beraber yine karşıt kültür araştırmaları sosyal toplum içerisinde benzerliklerle beraber farklılıklarında ortaya çıkabileceğini savunur ve bu farklılıkların kişisel karakteristiklerle belirlendiğini ifade eder. Genetikle gelen sosyal davranış özelliklerini kişisel özelliklerin şekillendirdiğini savunur (Schroeder, Penner, Dovidio ve Piliavin, 1995: 94).

Erişkinler üzerinde yapılan monozigetik araştırmalarda bu konu üzerinde çalışılmış ve dizigotik doğumlarda ikiz kardeşler arasında özgecilikle ilgili % 50 bir uyuşmazlık saptanmıştır. Empati gibi davranışlar ancak kalıtsal etkiye atfedilebilmektedir. Yaşla birlikte artan bir kalıtsal etki söz konusudur. Bu da kişinin zamanla kalıtsal eğilimlerine uygun çevre koşullarını seçmesi ile açıklanabilir. Genç bireylerin çevreleri genellikle yetişkinlerin seçimine bağlıdır ve birey büyüdükçe kendi çevresini seçmekte aktif hale gelir (Grusec, 2002:459).

Eisenberg (1982:71)’e göre davranışın bilinen oluşum süreciyle prososyal davranışın ortaya konuş şekli aynıdır. Dürtü-organizma-tepki olarak sıralanan süreç, yardıma ihtiyaç duyulan ortamın oluşması, organizmanın bundan etkilenmesi ve organizmanın harekete geçerek yardıma ihtiyaç duyulan olaya müdahale etmesi olarak açıklanabilmektedir.

İnsan özgeciliğinin temellerine bakıldığında, çevreden önce kişinin karakterinin ve genetik özelliklerinin daha etkili olduğu savunulmaktadır (Hay, 2009:473).

Sosyal davranışların genetik özellikleri, üzerinde çalışılan konulardır. Hayvanlardaki hormonal araştırmalardan sonra, insan genetiği ve hormonları üzerine çalışılmaktadır. Sosyal bilimlerdeki tarihsel gelişimler, davranışların biyolojik temellerini irdelemekte kullanılmaktadır (Schroeder ve diğerleri, 1995: 95-96).

(22)

2.1.2. Prososyal Davranışların Türleri

Carlo ve Randall (2001:151-170) prososyal davranışlarla ilişkili kuram ve araştırmaları inceleyerek özgeci, itaatkâr, duygusal kamusal olmak üzere dört çeşit prososyal davranış tanımlamıştır. Özgeci prososyal davranış başkalarına yardım etme olgusuyla tutarlı olarak gelişen, sempati duygusuna dayanan gönüllü yardımlardır. İtaatkâr prososyal davranış sözlü ya da sözsüz rica karşısında yapılan yardım davranışlarıdır. Duygusal prososyal davranış duygusal uyarıcıların olduğu ortamlarda yardım etme davranışı olarak tanımlanmaktadır. Kamusal prososyal davranış ise başkaları önünde saygı kazanma, onay alma veya değer görme gibi güdülerle sergilenen yardım davranışlarıdır.

Özgeciliğin gelişimine bakıldığında birkaç mekanizmanın devreye girmesi söz konusudur. Özellikle bu mekanizmalar içinde grup düzeyi çok önemlidir. Grubun dinamiği sağlandığında iletişim olumlu şekilde sürer. Bireycilikten kurtulmanın yolu prososyal davranışları sürece katmaktır. Bu durum bireyin kişisel kazancını sınırlayabilir. Ancak toplumsal huzur için bu gereklidir (Grusec, 2002:459).

Hamilton (1964:1-52), özgecilikle ilgili kalıtsal uygunluğun, sadece birey genlerinin hayatta kalmasına bağlı olmadığını savunur. Akrabaların kalıtsal anlamda özgeciliğin gelişimine bir katkısı yoktur. Ancak bireyin kendine seçtiği eş farkında olmadan kendi potansiyeline uygun birini bulması durumunu ön plana çıkarır. Alıcı ve verici arasındaki ilişki bu açıdan özgecilikle bağdaştırılabilir.

Pearce ve Amato (1980:363-371) yardım davranışının 3 boyutlu bir sınıflandırmasını yapmışlardır. Prososyal davranış türlerini planlı ve bilinçli olarak birine yardım, kendiliğinden o an gelişen yardım, önemli bir problem durumunda ciddi yardım ve yardımı direk kendisi yapıyorsa direk, yardım yapan birine destek oluyorsa dolaylı yardım olarak parçalara ayırmışlardır. Yardım türleri Şekil 1’de açıklanmıştır.

(23)

Şekil 1: Pearce ve Amato’nun yardım davranışının 3 boyutlu sınıflandırılması

2.1.3. Prososyal Davranışların Gelişimine Etki Eden Etmenler

Erken yıllarda çocuklar kendi davranışlarını düzenlemenin temellerini atarlar. Ancak henüz vicdan ve öğrenme davranışlarını başarılı olarak gerçekleştiremezler. Prososyal davranışların gelişimi için belli kurallar ve standartlar yoktur. Çocuğun prososyal bir davranışa yanıt vermesi onun yaşantı kapasitesiyle doğru orantılıdır. Ayrıca çocuk yardım ifadesini geliştirmeye ihtiyaç duyar. Bunun için de öğrenme kapasitesi devreye girer. Özgecilik kişinin vicdanı için bir ihtiyaçtır. Düzenli ilerlemesi için özveriye ihtiyacı vardır (Grusec, 2002:457-470).

Prososyal davranışlar bir bakıma özveriyi ifade etmektedir. Birine karşılıksız olarak bir obje vermek, zaman ayırmak, diğer bireylere her koşulda iyi davranmak bu tür davranışlardan sadece bir kaçıdır. Okulöncesi dönemde bir çocuk benmerkezci yapısından dolayı kendini daha fazla düşünür. 3 ya da 4 yaşlarındaki çocukların

(24)

oyunlarında bazen prososyal davranışlarla karşılaşılabilir. Fakat bir başka çocuğa yardım, bir oyuncak paylaşma gibi davranışlar zamanla gelişecektir. Bu dönemde çocuklar daha bencil davranışlarda bulunurlar. (Bee ve Boyd, 2004:318). Grusec (2002: 457-470)’e göre 4 yaşında yardıma ihtiyacı olan bireyin acı düzeyi önemlidir. Yine de çocuklar bu yaşlarda yardım etme konusunda daha çekimserdir.

7-10 yaşlarda prososyal davranmanın nedenlerini kavramaya başlar. (Bukatko,2004:458). Rosenhan, Salovey, Karylowsky ve Horgis (1981:233-250), negatif duygunun odağının başka kişide olduğu zaman yardım etmenin ortaya çıkacağını savunur. Dikkatin kendinde olması prososyalliği engeller. Çocuk, 10 yaşına doğru bazı prososyal davranış örneklerini sergileyebilir. Yapılan deneysel çalışmalarda paylaşma davranışının 7-10 yaşları arasında %77 oranında görüldüğü saptanmaktadır. (Rushton, 1982:78).

10-16 yaşlarda birey, sosyal toplum içinde düzenin sağlanması için yardım davranışlarına ihtiyaç olduğunu kavramaktadır (Bukatko,2004:458). Buna karşın bazı araştırmalar 15-16 yaşlarına doğru prososyalliğin azaldığına yönelik bulgularda ortaya koymaktadır (Bierhoff, 2002:67). Erken ergenlik döneminde prososyal davranışların yüksek aşamalara kadar arttığı bildirilmektedir. Ancak bu durum farklı nesillerde farklı bir biçimde ortaya çıkabilmektedir. Erken adölesanlık döneminde, gencin sokakta yardım gerektiren bir olaya şahit olması durumunda araya girip olaya müdahale etmesi için, olayın çok dramatik bir şekilde yaşanması gerekir. Genç yetişkinlik dönemine doğru gidildiğinde olay karşısında araya girme daha fazla söz konusudur (Underwood and Moore, 1982:44). Yardım davranışları yaş büyüdükçe artmaktadır (Underwood and Moore, 1982:27). Deneysel çalışmalar göz önüne alındığında 11-16 yaşlarında prososyallik oranının %100 olduğuna yönelik bulgular göze çarpmaktadır (Rushton, 1982:78). Başka bir araştırmaya göre ise; birey 12-13 yaşlarına kadar yardım davranışlarını çok fazla önemsememektedir. Ancak ergenliğe doğru aynı durum söz konusu değildir (Gelfand ve Hartmann, 1982: 186).

Prososyal davranışların ortaya çıkışında birçok etmen bulunmaktır. Bunların başında kişinin toplumdaki rolü gelmektedir. Kız kardeş ya da erkek kardeş olma, öğrencilik, işsizlik, kadın ya da erkek olma durumları davranışın şeklini belirler (Schroeder ve diğerleri, 1995:162).

(25)

Genellikle kızların, erkeklerden daha prososyal olduğu düşünülür. Ancak bu fark prososyal davranışın tipine göre değişir. Örneğin; kızlar daha sevecendir. Fakat paylaşma, teselli etme veya yardım etme konularında gözlenen bir fark yoktur. Bilimsel olarak cinsiyetler arasında kesin bir ayrım saptanmamıştır. Davranışın türüne göre ufak sapmalar ortaya çıkmaktadır. Örneğin; açlıktan ölecek olan çocuklara para bağışlamak kızlar için daha önemli bir davranıştır (Grusec,2002:465).buna karşın cinsiyetler arasında fark ortaya koyan araştırmalar da bulunmaktadır. Cinsiyetler arasındaki farklılıkların en önemli nedeni olarak, çocukların küçük yaşlardan itibaren almaya başladıkları cinsiyet rolleri ile ilgili olabileceği düşünülmektedir. Pek çok kültürde olduğu gibi ülkemizde de kız çocuklarının daha yardımsever, paylaşımcı ve ilgili olmaları beklenir. Geleneksel olarak kızlar için kullanılan çocuk yetiştirme teknikleri, kız çocuklarının daha fazla prososyal davranışlar sergilemelerini sağlamaktadır, kızlar bu tür davranışları sergilediği zaman daha fazla ödüllendirilmektedir. Çocukların oynadığı oyunlara bakıldığında da cinsiyet farklılıklarının prososyal davranışlar ile ilişkisi gözlenebilmektedir. Kız çocukları oynadıkları evcilik oyunlarında günlük hayatta da gözlenebilen prososyal davranışları uygulamaktadır. Bir bebeğin sorumluluğunu alma, komşuluk ilişkileri, sofra kurmada birbirlerine yardım etme gibi davranışlar yoluyla prososyal davranışları sembolik olarak yansıtırlar (Uzmen, 2002:201). Tüm bunlara ek olarak kızların prososyal olduğuna dair bulguları içinde barındıran araştırmalar daha fazla göze çarpmaktadır. Bu durum yaş farkıyla da değişmemektedir. Yetişkinler arasında da sonuçlar aynı olarak elde edilmektedir. Örneğin; arkadaş gruplarında ya da öğretmenler arasında değerlendirmelere gidildiğinde, yine kızların daha prososyal olduklarına yönelik yorumlar bulunmaktadır. Ancak yine de gözlemsel teknikler cinsiyet farklarının prososyal karakteristiklerde kesin olarak nasıl işlediğini söylemek için yeterli değildir (Hasting ve diğerleri, 2006:641). Eisenberg ve Mussen (1990:59)’a göre kızlar erkeklerden daha sıklıkla prososyal davranışları ortaya koymaktadırlar. Kızlar; annelerinden daha fazla duygulanım örneği gördüğünden, daha tümevarımsal düşündüklerinden ve daha gevşek bir disiplin ile büyütüldüklerinden dolayı yardım eden rolünü daha fazla üstlenmektedirler. Üstelik birçok kültürde kızlar, yardım konularında daha fazla teşvik edilir ve onaylayıcı cümlelerle davranışları pekiştirilir. Erkekler risk içeren ve kızların içinde olduğu yardım gerektiren durumlarda daha aktif olabilirler.

(26)

Çalışmalar genellikle kızların erkeklerden daha prososyal olduklarını ifade etse de Staub (1978:253) kişilik özelliklerinin cinsiyetten daha önemli olduğunu ve bu sebeple cinsiyetler arasında kalıplaşmış bir fark olamayacağını ifade eder. Örneğin paylaşma davranışı kızlar ve erkekler arasında farklılık göstermez. Ancak her iki cinste düşük performans gösterdiği bir işte diğerine ihtiyaç duyabilir. (Staub,1978:231).

Prososyalleşmenin gelişiminde oyun önemli bir yer almaktadır. Sosyalleşmenin çocuklardaki gelişimine bakıldığında en fazla göze çarpan öge oyundur. Çocuk oyun yoluyla dünyayı tanır ve birçok sosyal beceriyi de bu yolla öğrenir. Çevrelerindeki diğer çocuklarla iletişime geçerek paylaşma ve yardım davranışlarını ortaya koyar. Bu süreçte sadece bir büyüğü model alarak onu taklit etmek söz konusu değildir. Başka bir arkadaşından göreceği davranışı da uygulamaya geçirebilir (O’Hagan ve Smith, 2004:65).

Ebeveynler prososyal davranış gelişiminde etkili olan etmenler arasındadır. Ebeveynler çocuklarına bakar, birlikte onay verir ve ilişkinin her zaman açık olmasını sağlar. Böylece prososyal davranış şeklini çocuğuna benimsetir. Bazı ebeveynler prososyal davranışlarda rol oynamazlar. Çocuk yardım davranışlarını kendiliğinden karakterine göre geliştirir. Bazı ebeveynler ise, toplumsal çalışmalar içerisinde yer alarak bir nevi örnek teşkil ederler. Sosyal sorumluluğun hissini öğreten ebeveynlerin çocukları, diğerlerine yardım konusunda alışkanlıklarını sürdürebilmektedir (Grusec, 2002:462). Aile tutumlarına göre çocukların prososyal davranış gelişimi de değişmektedir. Örneğin; otoriter ebeveynler çocuklarını sertçe kontrol ederler. Çocuklarının ihtiyaçlarına hassasça yanıt vermezler. Bu çocuklar evde daha prososyal olurken dış dünyada bunu ortaya koyamazlar. Anne otoriterliği özellikle erken yıllarda prososyal davranışları etkilerken geçen yıllarla birlikte düzeyinin arttığı söylenebilir (Grusec, 2002:462-463). Çocuklarını incitmekten kaçınan ailelerde prososyallik daha ön plandadır. Örneğin kişisel başarıyı çocuklarına yerleştiren ebeveynler kültürel rekabet ortamını desteklemiş olur. Misafirperver bir toplum yapısında, çocuklar daha insancıl olmaktadır. Kendi kültürünün değerleri bireyin prososyalliğe olan eğilimini etkiler. Bu durum toplum içinde bulunan ailenin kendi kültürel değerlerine ne kadar sahip çıktığı ile doğru orantılı olarak değişmektedir (Grusec, 2002:468). Özellikle diğer bireylerin bu değerleri çocuğa aktarımı büyük önem taşımaktadır (Elkin,1995:45).

(27)

Prososyal davranışların gelişiminde öğretmenlerin de katkısı çok büyüktür. Çocuklar yardım davranışlarını okulda da öğrenir. Vücut dili fotoğrafları, duygu ifade eden yüzlerle oyunlar, ebeveyn katılımlı çalışmalar, rol oynama ve konuyla ilgili sınıfa yerleştirilebilecek posterler prososyal davranışa yönelik okulöncesi dönemde yapılan etkinliklerdir (Siperstein, 2004:1-5).

Arzu edilir prososyal davranışın toplumsallığın sürdürülmesinde gerekliliği açıktır. Çocuğun iletişim kurduğu bireylerin onunla olan iletişimi sağlıklı prososyalliğin gelişmesi açısından önemlidir. Çocukta itimat sağlanır ve istenen prososyal davranışın gerçekleştirilmesi için kuvvetli talepte bulunulursa yardım davranışını gerçekleştirmeye yönelik olarak çocuk tetiklenmiş olur. Prososyal davranış yardımlaşma, paylaşma ve işbirliği gibi kavramları içerisine alır. Yardım başka insanların yararına olan davranışlar olarak açıklanırken, işbirliği ortak yarar sağlanacak durumlarda kişilerin birbirine yardım etmesidir. Prososyal davranışlar içerisinde yer alan kavramlar iç içe geçmiş birbirinden ayrı ele alınamayacak yetilerdir. Bu yetilerin bireyde gelişmesini sağlamak tamamen onun içinde bulunduğu toplumun özellikleri ile ilişiktir (Schroeder ve diğerleri, 1995:16-20). Birçok araştırmacının dikkatini çeken bir konu da birbirine zıt iki kavram olan bireycilik ve kolektivizmin prososyallikle ilişkisidir. Bireyci toplumlarda kişiler bağımsız olarak görülür. Kendi hareketlerini, iç motivasyonlarını ve eğilimlerini kendileri düzenler. Kolektivist kültürlerde ise bireyler varlıkları ile sosyal bir şebekenin parçası olarak görülür. Bireyin kimliğini; grup içinde hangi kalıtımdan türediği ve sosyal rollerini nerede nasıl gerçekleştirdiği oluşturur (Grusec,2002:469). Yardım eden haricinde yardım alan açısından değerlendirmelere gidildiğinde; gönüllü olarak yapılan bir yardımın etkileri kişiye olan güvenin yardım alan kişi tarafından onaylanması ile ilişiktir. Eğer birey yardım verene güveniyorsa, yardımın etkisi daha istenir nitelikte olacaktır. Bireysel toplumlar ve kolektivist toplumlar açısından değerlendirildiğinde, bu güvenin paylaşımcı ortamlarda daha yaygın olacağı söylenebilir (Staub, 1978:230).Kültürel değerlere göre prososyal davranışın ortaya konması değişiklik göstermektedir. Hatta prososyallik içinde sayılabilecek birçok davranış kültürden kültüre farklı yorumlanmaktadır. Önemli olan neyin arzu edilir bir davranış olduğunu bilmektir. Bir diğer kişinin ihtiyaçlarına yanıt verme, genellikle pozitif olarak algılanır. Oysa özerkliğin var olduğu sosyal rollerde itaat söz konusu değildir ve birey kendi sorunlarını kendi çözmeye çalışır (Grusec, 2002:468).

(28)

Prososyal davranışların sosyal farklara göre şekillendiği bilinmektedir. Sosyoekonomik yönden yüksek statüde olan bireylerin çocuklarında prososyal davranışlar daha az görülür. Bu çocuklar yaşantıları boyunca çok fazla sıkıntı ile karşılaşmazlar. Bu sebeple yardım davranışlarının gerekliliğini algılamaları zor olabilir. Sosyal sınıf farklılıkları çocuklara farklı fırsatlar sunar. Alt sosyo ekonomik düzeyde çocuk daha çok yardıma ihtiyaç duyan insanlarla karşılaşmaktadır. Ailesinin maddi durumundan dolayı hep yüksek statülü kişilerle muhatap olan ergenin prososyal yönden de yaşıtlarına göre daha geri kalacağı bir gerçektir (Grusec, 2002:467).

Toplumsallaşmanın gerçekleşebilmesi için bireyin başkalarıyla iletişim halinde olması gerekir. Bu iletişimin sağlanabilmesi için en etkili olan bireyler, kardeşler ve akranlardır. Kardeşlerle tecrübeler, yaş farkına göre değişiklik gösterir. Ancak genel anlamda kardeşler yardım davranışlarının öğrenilmesinde olumlu yönde etkilidir. Daha büyük kardeşlerin, prososyal davranışları uygulamak için daha çok fırsatı olur. Küçük kardeşler ise büyüklerini örnek alırlar (Grusec, 2002:464). Bir çok öğrenmede olduğu gibi, çocuklar prososyal davranışları da yetişkinleri gözlemleyerek ve onların davranışlarını kopyalayarak öğrenirler (Scott ve Seglow, 2007:62). Kardeşler bu anlamda bireylere yol gösterici olabilir. Tıpkı kardeşlerde olduğu gibi çocuk arkadaşları ile ilişkilerinde yardım etme fırsatı bulur. Çünkü ortak paylaşım alanları çok olan çocuklar arkadaş olarak bir araya gelir. Örneğin; oyuncaklar bu paylaşım için çok etkili araçlardır. Çocuklar yetişkinlerle ilişkilerinde daha tahmin edilebilir davranışlar ortaya koyarlar ve genellikle yardımın alıcısı konumundadırlar. Oysa diğer çocuklarla etkileşim, yardım almak ve vermek açısından önemlidir. Erişkinleri model alan çocuk akranından etkilenir. Sonuç olarak yönlendirilerek prososyal davranışı ortaya koyan çocuk, arkadaş ilişkilerinde rehberliğe ihtiyaç duymaz. (Grusec, 2002:464) Prososyal davranış, özsaygı, sadakat yetişkinliğe kadar uzayan arkadaşlıkların başlıca sebeplerindendir. Ayrıca bu değişkenler ergenlik ve yetişkinlik arasında destekleyici bir geçiş sağlar (Woodhead, Faulkner ve Littleton, 1999).

Zeka ve prososyal gelişim arasındaki ilişkiye bakıldığında, bilişsel bazı yetilerin prososyal davranışlara yatkınlığı arttırdığını görülmektedir. Prososyal davranışların çok farklı kriterleri ve zeka testlerinin bazı ifadeleri, ilgili çalışmalarda ortak olarak kullanılmaktadır. Zeka testleri ve prososyal davranış arasındaki ilişki araştırmalarda .40 seviyesinde bir korelasyon ortaya koymaktadır. Çocukların prososyal davranışlara olan

(29)

yatkınlığı ile zeka ya da bilişsel hafıza arasında olan ilişki mantıklıdır. Daha zeki olan çocuklar, diğerlerinin ihtiyaçlarını daha iyi anlamlandırabilir (Eisenberg ve Mussen, 1990:109).

Son zamanlardaki araştırmalarda prososyal davranışlarla akademik başarı arasında

bir ilişkinin olduğunu saptanmıştır. Bir araştırmada İtalya’da kolejde okuyan 5 yaşından, ergenlik dönemine kadar olan çocuklar incelenmiştir. Araştırma sonuçlarına göre saldırgan davranışları yüksek olan çocuklarda akademik performansın düşük olduğu, buna bağlı olarak da prososyal davranışların varlığı ile başarı doğru orantılı olarak bulunmuştur. Prososyal davranış seviyesi çok yüksek olan ergenlerin okulda da başarılı olduklarını ortaya konmuştur. (Bukatko,2004:460).

Prososyal davranışlarda duygular göz önüne alındığı zaman ilk başta belli durumların kişide bıraktığı ize değinmek gerekir. Yardıma ihtiyacı olan bir kişinin neden yardıma ihtiyaç duyduğu, kişinin probleminin ne olduğu ve yardımı verecek olan kişide durumun nasıl bir imaj bıraktığı önemli noktalardır. Yardıma ihtiyaç duyan kişinin konumu, bireyde sempati duygularının ortaya çıkmasına sebep olabileceği gibi, öfke duygularının da gündeme gelmesini tetikleyebilir. Duygular prososyal davranışlarda kritik noktadır (Schroeder ve diğerleri, 1995:64).

Prososyal davranışlar farklı duygular yönünden, araştırmacılar tarafından incelenmiştir. Özellikle çocukluktan beri bireyde var olan duyguların gelecekte prososyal bir davranışı ortaya koymakta ne kadar öncü olduğuna dair çalışmalar bulunmaktadır (Culotta ve Goldstein, 2008; Wentzel, Filisetti ve Looney, 2007; Kaufman, Wyman, Forbes-Cones ve Barry, 2007; Yagmurlu ve Sanson, 2009). Çocuklar keyifli ya da mutsuz anlarına göre, duyguları ile bağlantılı olarak başka çocukları memnun ederler. Duyguların oluşmasında kişinin çevresinin ve doğumla getirdiği mizacın etkisi bulunmaktadır. Tüm bu etkenler bir araya gelerek prososyal davranışın oluşumunu şekillendirirler (Strasburger, Wilson ve Jordan, 2009:119).

60 ortaokul öğrencisinin incelendiği bir araştırmada ergenlerin sosyal kaygı ile kıskançlık düzeylerine göre saldırganlık ve prososyal davranış düzeyleri incelenmiştir. Kıskançlığın saldırganlık ve tercihe dayalı prososyal davranışın öncüsü olduğu saptanmıştır. Ancak kıskançlığın fiziksel saldırganlığa bir etkisi olmadığı belirlenmiştir.

(30)

Tercihe dayalı prososyal davranışta bulunmak, herhangi bir bireyin yardıma ihtiyacı olması durumunda değil, yardımın türüne veya yardımı alan kişiye göre prososyalliğin şekillenmesidir. Aynı araştırmada değişkenler arasında yer alan sosyal kaygının ise yine tercihli olarak prososyal davranış gösterme durumunun öncüsü olduğu saptanmıştır (Culotta ve Goldstein, 2008:21-33).

Wentzel, Filisetti ve Looney (2007:895-910) tarafından yapılan bir araştırmada kendini geliştirme durumunun ve buna bağlı duyguların prososyallikle ilgisi incelenmiştir. 11-12, 13-14 yaş gruplarında ayrı ayrı ele alınan ergenlerden ilgili değişkenler arası ilişkiye dayalı veriler elde edilmiştir. Empati, perspektif alma, depresif etkiler şeklinde alt değişkenler belirlenmiş ve bu durumların prososyalliğin öncüsü olduğu saptanmıştır.

Schwartz’ın 1977’de geliştirdiği NAM (Norm Activation Model) modelinin üzerinden beşli bir değerlendirme yaparak sonuca ulaşan araştırmacılar, bütün değişkenlerin etkiliğini kanıtlamış ve özellikle kişisel normlar ile prososyal farkındalık arasında ciddi bir ilişki olduğunu belirlemişlerdir. NAM (Norm Activation Model) Şekil 2’de açıklanmıştır.

Şekil 2: Moderatör ve mediyatör model olarak prososyal davranışların Norm Aktivasyon Modeli (NAM)

(31)

Şekil ikiye göre; moderatör modelde kişisel normlar davranışın görülmesinde ilk etken olmakla birlikte, davranışın sonuçlarını fark etme ve sorumluluk duygularının birey tarafından hissedilmesi prososyal davranışın ortaya çıkmasında etkilidir. Mediyatör modelde ise; olayın sonuçlarını fark eden birey sorumluluk duygusunu harekete geçirir ve kişisel normların devreye girmesi ile davranış gözlenir (Schwartz, 1977:10).

Prososyallik ve empati arasındaki ilişki bir önceki çalışmada görüldüğü gibi önemli bir araştırma konusudur. Birbiriyle birçok yönden örtüşen bu iki kavramın etkililik esasıyla gelişim göstermesi olasıdır.

Çocuklar diğer insanların bakış açısını öğrendikçe empati gelişir. Empatinin gelişmesinde birçok etken vardır. Ancak sosyal deneyimlerinin de etkisi azımsanmayacak düzeydedir. Daha sosyal çocukların daha fazla empati kurdukları varsayılan bir durumdur. Empati önce elindeki oyuncağı başkasına verme olarak görülebilir. Kendisinin hoşuna giden bir şeyi karşısındakinin de beğeneceğini düşünür. Okulöncesi dönemde ise daha fazla sözel yolla ortaya çıkar. Üzülen birine sözlerle teselli vermeye çalışabilir (Bayhan ve Artan,2004:240). İnsan gelişim sürecinin en kritik geçiş dönemlerinden birini oluşturan ve empatinin temellerinin atıldığı erken çocukluk döneminde çocukların gelişiminde önemli role sahip olan anne-babaların, çocuklarını empatik olarak destekleyebilmeleri sağlıklı bir benlik algısının gelişimi için önem taşımaktadır (Ünal,2007:135).

Empati, prososyal davranışların önemli bir motivasyon kaynağıdır. Erken çocuklukta empati ve prososyal davranışlar arasındaki ilişkiyi incelemekle ilgili araştırmalar yapılmış, ancak ikisi arasında kesin tutarlı bir ilişki erken yaşlarda görülmemiştir. Empatinin gelişmesi daha sonra oluşan bir durumdur (Grusec,2002:460).

Empatinin gelişiminde ailelerin de önemi büyüktür. Empatiden yoksun aileler çocuklarda iç çatışmalara neden olmaktadır (Özen, 2001:72).

(32)

Prososyal davranış ile ilgili olarak yapılan araştırmalarda empati, kıskançlık, sosyal anksiyete gibi bahsedilen duygu durumlarına yer verilmiştir. Elde edilen verilerden hareketle mizah, antisosyal davranışlardan utangaçlık ve saldırganlığın öncüsü olan öfke ile ilgili ilişkiler taranmıştır. Bu sebeple mizah, utangaçlık ve öfke değişkenleri tek tek açıklanmıştır.

2.2. Mizah

Mizah ile ilgili yapılan birçok tanım incelendiğinde ‘gülümsemeye yol açan bir

duygu’ olduğuna yönelik bulgularla karşılaşılmaktadır. Beattie (1978:29-52) tarafından bilişsel açıdan yapılan tanımda ise ‘uyumsuz iki ya da daha fazla durumun karmaşık olarak birleşmesi ya da ilişkiye geçmesi’nden bahsedilmektedir. Mizahın stresle başa çıkmada önemli bir işleve sahip olduğu yönünde tanımlar da bulunmaktadır (Oral,2004:21). Türk Dil Kurumu Sözlüğü'nde (1969) mizahın, “Kimi düşünceleri nükte, şaka ve takılmalarla süsleyip anlatan söz ya da yazı çeşidi” olarak tanımlandığı görülmektedir.

Mizah olumlu ve olumsuz tüm kullanımları ile geniş bir çerçevedir (İlhan, 2005:10). Mizahı anlamaya yönelik ortaya konan her bir tanım, mizahın tek bir yönünü ele almaktadır. Mizahı tüm yönleri ile ele alabilecek, her açıdan açıklayabilecek bir tanımın varlığı birçok bilim insanı tarafından kabul edilememektedir. Bu belirsiz durum mizah duygusu ve mizah teorileri için de geçerlidir (İlhan,2005:11).

Mizah duygusu karmaşık olduğu için açıklanması güç bir kavramdır. Bununla birlikte mizah duygusu için, mizahtan hoşlanma, yorum ve anlayış yeteneği olarak bir açıklama yapılabilir (Raskin, 1998; akt. İlhan, 2005:11).

Mizahın toplumsallaşma için gerekli olan bazı olumlu duyguları tetiklediği de söylenebilir. Mizah problem çözme yeteneğini destekler nitelikte bir özelliktir. Eğitimde mizah sürece katılması gereken önemli bir konudur. İç dış kontrol odağı inancı ile durumluk mizah tepkisi arasındaki ilişkiyi inceleyen Aydın (1993:87-98), kızların mizah anlayışının erkeklerden daha yüksek olduğunu ortaya koymuştur.

(33)

Mizah erken adölesanlıkta bir eğlence aracı olarak görülmektedir. Erkekler daha saldırgan ve sekse dayalı mizahi stratejiler üretirken, kızlar eğlenceli küçük oyunlara daha eğilimlidir. Kızlarda yaş farkı daha açık olarak mizahi gelişimi etkilerken, erkeklerde yaşa bağlı bir değişim söz konusu değildir. Erken ergenlikte stres mizahi özelliklerin ortaya çıkışına etki etmektedir. Duygusal özellikler, mizahın ortaya çıkışında etkilidir (Führ, 2002:283).

Mizahla ilgili olarak günümüzde mizah stillerinin önemle altını çizen çeşitli modeller geliştirilmiştir. Klein ve Kuiper (2006:383)’ın ifadesine göre kişinin mizah stili kendisine ya da diğer bireylere negatif ya da pozitif etkisi olabilmektedir. Martin, Puhlik-Doris, Larsen, Gray ve Weir (2003; akt. İlhan, 2005) mizah stillerini 4 ana çizgide incelemiştir. Kendiliğinden gelişen mizah, katılımlı mizah, kendi kendini baltalayıcı mizah (diğer bir deyişle kişinin kendisiyle alay ettiği mizah) ve saldırgan mizah olarak ifade edilen bu mizah stilleri kişiye ve duruma göre ortaya çıkmaktadır.

Mizah duygusal ihtiyaçlardan doğmaktadır. Eğlenceli kişiliğe sahip olan bir birey sosyal gelişimde daha başarılıdır. Yardım, paylaşma, işbirliği gibi davranışlar prososyal davranışlar içinde yer almaktadır. Laad (1999:333)’a göre hayata pozitif bakan eğlenceli insanlar yardım davranışlarında daha başarılıdır.

Mizahi yönünü pozitif olarak geliştiren çocuklar akranlarıyla daha olumlu ilişkiler kurabilmektedir (Gest, Graham-Bermann ve Hartup, 2001:23).

2.3. Utangaçlık

Utangaçlık içsel eğilimlerden doğan bir duygudur. Düşük öz saygı ve reddedilme korkusundan dolayı ortaya çıkan bir sorundur (Carducci, 2000:31-36). Tanımlamalarda sosyal psikologlar utangaçlık, psikiyatristler ise toplumsal kaygı deyimlerini kullanmışlardır. Maslow psikolojik güvensizlik olarak bir adlandırmayı tercih etmiştir (Cheek ve Melchior, 1990:47-82). İnsanın kendisini ayıplanacak bir durumda görmesinden doğan bir duygu olarak tanımlanan utanç, utangaçlığın temel duygusudur (Hançerlioğlu, 1988). Dış odaklarca normal dışı olan hiçbir durumu olmamasına rağmen kişi kendini böyle görmektedir. Bir anlamda ideal bir benlik dünyası

(34)

oluşturmuş ve ona ulaşmak için bir umut beslemektedir. Jones, Briggs ve Smith (1986:629-639) utangaçlığı bireyin kendini başkalarının yanında huzursuz hissetmesi olarak açıklamışlardır. Gard (2000:28-30) utangaçlığı, özellikle dikkatlerin üzerine çekilebileceği veya değerlendirme yapılabileceği sosyal ortamlarda endişe duyma ve engellenme hissi olarak görmektedir.

Utangaç çocuklar genellikle belli karakteristik özelliklerle tasvir edilir. Yetişkinin sorduğu bir soru karşısında yere bakma, konuşamama, herhangi bir şeyle oynama, diğer çocukların aktivitelerinde annesinin yanından ayrılmadan onlara eşlik etme utangaç çocuğun özellikleri arasında sayılabilir (Crozier, 2002:460). Yetişkin veya ergende ise utangaçlığı fark etmek daha zordur. Ancak ufak karakteristiklerden söz edilebilir. Sosyal ortamlardan kaçınma, göz kontağının olmaması, düşük tonlama ile konuşma ya da sohbet ortamlarında sessiz kalma örnek olarak verilebilir. Utangaç kişilerde yüz kızarması, terleme ve titreme gibi somatik belirtiler görülür (Crozier, 2002:460-463). Bu kişilerde kaygı ve sosyal fobi sıklıkla görülür (Zimbardo,1977:194). Ergenlerde sosyal fobinin ortaya çıkması bir risktir. Okul çocukları ve genç insanlar için romantik ilişkiler gelişimlerinin uygun şekilde ilerleyebilmesi açısında gereklidir. Utangaçlık bu ilişkilerin gerçekleşmesini zorlaştırır. Yetişkinlikte utangaçlık yaşayan çoğu insan başkaları tarafından olumsuz değerlendirildiğini düşünür (Crozier,2002:460-463).Utangaç insanlar yanlış yapmaktan korkarlar. İletişim kurmak zorunda oldukları bireylerin yüzüne bakamazlar. Sosyal toplumda iletişimi kolaylaştırıcı bu ve benzeri davranışları göstermezler. (Scott, 2007:42)

Utangaçlığın Gelişim Süresi;

Üniversite öğrencilerinin geriye dönük bildirimlerini kullanan araştırmalarda elde edilen bulgularda şu maddeler ortaya konmuştur.

1. Utangaç öğrencilerin % 30’unun ilk çocukluk yıllarında da utangaçlık olduğu bulunmuştur.

(35)

3. Erken yaşlarda öğrencilerde ilk utangaçlık belirtileri ergenlik çağına gelince görülmeye başlanmıştır (Cheek ve Briggs,1990; akt. Güngör, 2007:3-4).

Utangaç Bireylerin Eğilimleri;

1. Toplumsal bir etkileşimin açık değerlendirmeye yönelik olacağını kavrarlar.

2. Davranışlarının yetersiz olacağını ve kendilerinin olumsuz biçimde değerlendirileceklerini beklerler.

3. Toplumsal başarılarının ne kadar iyi olması gerektiğini ve başkalarının ne kadar iyi olabilecekleri konusunda akıl dışı inanışlar beslerler.

4. “Bu durumda nasıl biri olabilirim?” sorusundan çok “Bu durum benim kim olmamı gerektiriyor?” sorusuna yanıt ararlar.

5. İlerlemeyi başarmaktan çok, durumu geçiştirmeye çalışmak stratejisini izlerler.

6. Kaygı içinde kendi kendileriyle uğraşırlar ve başkalarına yeterince dikkat etmezler.

7. Kendilerini başkalarının yaptığından daha çok olumsuz yargılarlar.

8. Toplumsal başarısızlıklardan ötürü kendilerini suçlarlar ve başarılarını dış etmenlere bağlarlar.

9. Olumsuz yankıları alırlar, olumlu yankılara ise ya direnç gösterirler ya da karşı çıkarlar.

10. Kendilerini ilgilendiren olumsuz bilgileri ve deneyimleri anımsarlar (Cheek ve Briggs,1990; akt. Güngör, 2007:4-5).

Zimbardo (1977:188-201) paylaşmanın çocuklara öğretilmesi gerektiğini ve paylaşma ile iletişim becerilerinin artacağını ve utangaçlığın yenileceğini savunur.

(36)

Utangaç insanlar başkaları ile iletişim kurmakta güçlük çekmektedir. Bu sebeple prososyal davranışları ortaya koymakta daha fazla zorlanacakları düşünülmektedir. Sıklıkla sosyal fobi yaşayan bu bireyler başka kişilerle ilişkilerinde daha kısıtlı iletişim sağlamaktadır.

2.4. Öfke

İnsanın içinde yaşadığı birçok duygu bulunmaktadır. Bu duygulardan bir tanesi olan öfke farklı tanımlamalara sahiptir.

Türk Dil Kurumu Sözlüğü (2009)’nde “engellenme, incinme ya da gözdağı karşısında gösterilen saldırganlık tepkisi, kızgınlık, hışım, hiddet, gazap” olarak, Ruh Terimleri Sözlüğü’nde (1974) “engellenme incinme ya da gözdağı karşısında gösterilen saldırganlık tepkisi” şeklinde tanımlanmaktadır.

Tanımlarda ortak olarak öne sürülen konu bir engellenme veya haksızlık

durumunun ortamda var olmasıdır. Birey, benliğine yönelik bir tehdit hissettiği zaman ya da beklentileri gerçekleşmediğinde olumsuz duygular yaşar. Öfke insanlar için yaşanılması doğal bir duygudur. Ancak dengeler ayarlanmadığı takdirde başarısızlığa götürebilir. Bu sebeple çoğu insan bu duygunun ortaya çıkmasından korkar, öfkelerini bastırma yoluna giderler, fakat öfkeyi bastırmak yarardan çok zarar getirmektedir. İçe yönelen öfke bireyin kendisine daha çok zarar vermektedir (Kısaç, 1997:50-53).

Öfke evrensel bir duygu olup, ifade edilme biçimine göre yorumlanmakta ve ifade

edişindeki sonuçları nedeniyle sorun yaşanmaktadır. Yaşanan öfke duygusunun; sağlıklı bir şekilde ifade edilmesi çeşitli nedenlerle içine atarak bastırılması, somatik olarak ifade edilmesi ve başkalarına yönlendirerek dışsallaştırılması olarak sıralanabilen açığa vurma yolları mevcuttur (Tambağ ve Öz, 2005:12). Sağlıklı şekilde içselleştirilip, amaca yönelik olarak dışa vurulabilen öfke çoğu zaman yarar da sağlayabilir. Ancak bu duyguyu şiddet ve saldırganlık boyutuna geçirmemek gerekir.

Ergenlik dönemi yaşanan kimlik arayışları nedeniyle çalkantılı bir dönemdir. Fiziksel, sosyal, duygusal ve bilişsel olarak yaşadıkları değişimler ergenlerin daha

(37)

sinirli ve saldırgan davranışlar göstermelerine etki eder. Kendi bağımsızlığını elde etme çabaları engellendiği takdirde ise yoğun bir öfke duygusu yaşarlar.

Ergenlik çağında belirli engeller karşısında öfkelenmek kişiliğin korunması, saygınlık kazanması ve bu saygınlığın sürdürülmesi açısından geliştirici yönde rol oynar. Gençlik çağında yaşanan öfke ileriki yıllarda kin, nefret, kıskançlık ve düşmanlık duygularına yol açar. Ergenin duygularını tanıması öfke ile başa çıkmasında ön koşuldur. (Koçak,2008:32).

Öfke tıpkı utangaçlık gibi insan ilişkilerini olumsuz yönde etkileyen bir duygudur. Prososyal davranışların ortaya konmasında engelleyici bir rol oynayacağı düşünülmektedir. Öfke kontrolüne yönelik geliştirilen programların mutlaka bir basamağında etkili iletişime dayalı yöntemler kullanılmaktadır (Tyler ve Novaco, 2005:89).

Ergenlerde yapılan birçok araştırma saldırganlık üzerinedir. Kesen, Deniz ve Durmuşoğlu (2007:353-364)’nun yaptığı bir araştırmada ergenlerde saldırganlık ve öfke düzeyleri arasında bir ilişki olup, olmadığı araştırılmış ve öfke düzeyinin kişideki saldırganlık düzeyini yordadığı saptanmıştır. Araştırma sonucunda ergenlerin sürekli öfke ve öfke tarzı alt boyutları ile saldırganlık alt boyutları arasında anlamlı ilişkiler bulunmuştur. Saldırganlık antisosyal davranışlar arasında yer almaktadır. Prososyal davranışın karşıtıdır. Dolayısıyla saldırganlığın ortaya çıkmasında ön koşullardan olan öfkenin prososyallikle olan ilişkisini incelemek değişik veriler elde edilmesini sağlamıştır.

(38)

2.5. İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

Bu bölümde prososyal davranışlar, mizah, öfke ve utangaçlıkla bağlantılı olan, yurt

içi ve yurt dışı kaynaklı araştırmalar tek tek ele alınmıştır.

2.5.1. Ülkemizde Yapılan Araştırmalar

Ülkemizde yapılan araştırmalar şu şekildedir:

Batıgün ve Şahin (2003:37-52)’in yaptığı bir araştırmada öfke, dürtüsellik ve problem çözme becerilerindeki yetersizliklerin gençlik intiharlarını nasıl etkilediği incelenmiştir. 14-62 yaş arasındaki 619 kişiye Problem Çözme Envanteri, Kısa Semptom Envanteri, İntihar Olasılığı Ölçeği, MMPI Dürtüsel Davranışlar Alt Ölçeği, Çok Boyutlu Öfke Ölçeği ve Çözüm Yolları Envanteri kullanılmıştır. Sonuç olarak gençlerin problem çözme becerileri konusunda kendilerini daha yetersiz gördükleri saptanmıştır. Öfkenin bu durumu etkilediği saptanmıştır.

Kumru, Carlo ve Edward (2004:109-125)’ın yaptığı bir araştırmada ergenlik dönemindeki gençlerin prososyal davranışlarında yaş grubu ve cinsiyet farklılıkları ile bu davranışların anne-baba ve akran bağlılıkları, toplulukçu değerler, prososyal davranışla ilgili ahlaki muhakeme, empati ve başkalarının bakış açısını alma değişkenleri arasındaki ilişkiler incelenmiştir. Araştırmanın örneklemini, yaşları 11-21.5 (x=15.07, SS=2.50) arasında olan Ankara merkez ilindeki ilköğretim, lise ve üniversitelerden toplam 550 öğrenci (300 erkek, 250 kız) oluşturmaktadır. Bulgular ergenlerin en çok itaatkâr ve en az kamusal prososyal davranış sergilediklerini göstermiştir. MANOVA bulguları, küçük yaşlardaki ergenlerin daha çok kamusal ve itaatkâr büyük yaşlardaki ergenlerin ise daha çok özgeci ve gizli prososyal davranış sergilediklerini; erkeklerin daha çok kamusal, kızların ise daha çok duygusal, itaatkâr ve gizli prososyal davranış gösterme eğiliminde olduklarını ortaya koymuştur. Ayrıca kamusal ve duygusal prososyal davranışlarda yaş ve cinsiyet ortak etkisi anlamlı bulunmuştur. Son olarak yapılan çoklu hiyerarşik regresyon analizleri kamusal prososyal davranışı akran bağlılığı (negatif yönde) ve toplulukçu değerlerin, duygusal prososyal davranışı anne-baba (negatif yönde) ve akran bağlılığı, toplulukçu değerler ve empatinin; özgeci prososyal davranışı toplulukçu değerler ve empatinin (ikisi de negatif

(39)

yönde); itaatkâr ve gizli prososyal davranışları akran bağlılığı, toplulukçu değerler, ahlaki muhakeme ve başkalarının bakış açısını almanın manidar olarak yordadığı bulunmuştur.

Durmuş ve Gürgan (2005) lise öğrencilerinin şiddet ve saldırganlık eğilimlerini incelemişlerdir. Araştırmada Öğülmüş (1995) tarafından geliştirilen şiddet ve saldırganlık olaylarını içeren bir anket kullanılmıştır. Anket üniversite birinci sınıfa yeni başlayan 358 öğrenci üzerinde uygulanmış ve öğrenciler tarafından en çok işaret edilen şiddet ve saldırganlık olayları belirlenmiştir. Okulun masa ve sandalyelerini kasıtlı olarak kıran, bu eşyalar üzerini kazıyan, çizen, tekme tarak duvarların boya ve badanalarının çizilmesine neden olan öğrencilerin ifade edilmesi %70.9, okul sınırları dışında meydana gelen ve bazı öğrencilerin yaralanması ile sonuçlanan kavgalar %70.1, okuldaki çeşitli öğrenci grupları arasında çıkan toplu kavga olayları %70.1 ve okulda bazı öğrencilerin paralarının çalınması ya da özel eşyalarının kaybolması %63.7 oranında bulunmuştur.

Güvenç ve Aktaş (2006:45-62) araştırmasında ergenlik döneminde yaş, toplumsal cinsiyet, bireysel ve ilişkisel tutumlar, benlik değeri ve yaşam becerilerine ilişkin algı arasındaki ilişkileri incelemiştir. Araştırma örneklemini Ankara Sincan Saraycık köyündeki bir ilköğretim okulunun 12-16 yaşlarındaki 281 kız ve erkek oluşturmaktadır. Araştırmada California F-Scale kişiler arası tepkiler indeksi, kontrol odağı ölçeği ile benlik değeri, atılganlık ve iletişim becerilerine yönelik algıyı ölçmek üzere geliştirilen iki ölçek kullanılmıştır. Benlik değeri atılganlık ve iletişim becerilerine ilişkin algıların, başkalarının bakış açısına duyarlılık yönünden olumlu yönde yordadığı saptanmıştır. Ergenin yaşının, benlik değeri ve yaşam becerileri değişkenlerini yordamadığı belirlenmiştir.

Yıldırım (2006)’ın çalışmasında utangaçlık düzeyi yüksek olan lise 2. sınıf öğrencilerinin sosyal beceri eğitimi ile utangaçlık düzeylerinin azaltılıp, azaltılamayacağını incelemiştir. Utangaçlık düzeyi yüksek 24 öğrenci ele alınmıştır. Araştırmada Güngör (2001) tarafından geliştirilen utangaçlık ölçeği kullanılmıştır. Analizler sonucunda sosyal beceri eğitimi ile utangaçlık seviyesinin düştüğü saptanmıştır.

(40)

Akdoğan (2007)’ın yaptığı araştırmada, üniversite öğrencilerinin sahip oldukları cinsiyet rolleri ve cinsiyetlerine göre öfke yasama biçimleri ve utangaçlık düzeylerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmanın evrenini 2006-2007 eğitim öğretim yılında Anadolu Üniversitesinin örgün eğitim veren Eczacılık, Edebiyat, Eğitim, Fen, Güzel Sanatlar, Hukuk, İktisadi-İdari Bilimler ve İletişim fakültelerine devam eden 11629 üniversite öğrencisi oluşturmuştur. 1389 öğrenci örnekleme dâhil edilmiştir. Araştırmada üniversite öğrencilerinin cinsiyet rollerinin belirlenmesinde Kavuncu (1987) tarafından Türkçe’ye uyarlanan “Bem Cinsiyet Rolü Envanteri”, öfke yasama biçimi düzeylerinin belirlenmesinde Özer (1994) tarafından Türkçe’ye uyarlanan “Öfke Tarzı Ölçeği” utangaçlık düzeylerinin belirlenmesinde ise Güngör (2001) tarafından Türkçe’ye uyarlanan “Utangaçlık Ölçeği”, kullanılmıştır. Araştırmada öğrencilerin içe yöneltilmiş öfke düzeyleri üzerinde, cinsiyetin hem tek başına temel etkisi hem de cinsiyet rolü ile birlikte ortak etkisi anlamlı bulunmamıştır. Öğrencilerin dışa yöneltilmiş öfke düzeyleri üzerinde ise cinsiyetin hem temel etkisi, hem de cinsiyet rolü ile birlikte anlamlı ortak etkisi olduğu belirlenmiştir. Öğrencilerin öfke kontrol düzeyleri üzerinde de cinsiyetin temel etkisi anlamlı bulunmuş ancak cinsiyet rolü ile birlikte ortak etkisi anlamlı bulunmamıştır. Ayrıca, araştırmada, üniversite örgencilerinin utangaçlık düzeyleri üzerinde cinsiyetin tek basına anlamlı temel etkisinin olduğu, ancak cinsiyet ile cinsiyet rolünün ortak etkisinin anlamlı olmadığı belirlenmiştir.

Kesen, Deniz ve Durmuşoğlu’nun (2007)yaptığı bir araştırmada yetiştirme yurtlarında yaşayan ergenlerin saldırganlık ve öfke düzeyleri arasındaki ilişki üzerinde çalışılmıştır. Yaş ortalaması 15.20 olan 201 ergen çalışmaya alınmıştır. Çalışmada Sürekli Öfke-Öfke Tarzı Ölçeği, Saldırganlık Ölçeği ve Kişisel Bilgi Formu kullanılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre; ergenlerin sürekli öfke ve öfke tarzı alt boyutları ile saldırganlık alt boyutları arasında anlamlı ilişkiler bulunmuştur. Ergenlerin yurtta kalma süreleri arttıkça saldırganlık ve öfke düzeyleri artmaktadır.

Yagmurlu ve Sanson (2009:77-88)’un kültürlerin karşılaştırılmasına yönelik olarak yaptıkları araştırmalarında Türk ve Avustralyalı çocuklar incelenmiş ve prososyal davranışın öncüsü olarak ebeveyn tutumlarına ve çocuğun mizacına bakılmıştır. 153’ü Avustralyalı, 58’i Türk olmak üzere toplam 211, 4-6 yaş arasındaki çocuk araştırmaya dahil edilmiştir. Araştırmada; Occupational Prestige Scale of Daniel, The Short

Şekil

Şekil 1: Pearce ve Amato’nun  yardım davranışının 3 boyutlu sınıflandırılması
Şekil 2: Moderatör ve mediyatör model olarak prososyal davranışların Norm  Aktivasyon Modeli (NAM)
Tablo 1. Öğrencilerin Okullara Göre Dağılımı
Tablo 2. Öğrencilerin Sınıflara Göre Dağılımı
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Farkın kaynağını belirlemek için yapılan “t” testleri sonu- cunda, kontrol grubunun ön ölçüm puanları ile deney grubunun son ölçüm puanları arasında anlamlı bir

Görev süresi farklı olan öğretmenlerin uyma alt boyutu açısından puan ortalamaları arasındaki farkı belirlemek amacıyla yapılan varyans analizi sonucunda,

Bununla birlikte, yine Tablo 16’daki bulgularda erkeksi kızların; androjen kız ve erkekler ile belirsiz kız ve erkeklere göre de dışa yönetilmiş öfke

Dövüş sporcularının kendi kendilerine konuşmaları ile saldırganlık ve öfke davranışlarının incelenmesi amacıyla yapılan çalışmada sporcuların kendi

Bu çalışmada ise, İçe Yönelim, Dışa Yönelim ve Toplam Sorun puanları açısından grup ortalama T değerlerine bakıldığında klinik olarak anlamlı davranış sorunu

Ergenlerin yaşam doyumlarının, maruz kaldıkları direkt ve dolaylı olarak akran baskısı tarafından ne derece yordandığını incelemeyi amaçlayan bu

Sabahattin Kudret Ak­ sarla gerek bir oyun yazarı gözüyle gerek yakından tanıyan bir kişi olarak Muhsin Ertuğrul'la ilgili düşünce ve anılarını söyleşmek,

Bu değerlendirme sonucunda; araştırma kapsamına alınan sportif rekreasyon aktivitelerine katılan öğrencilerin sürekli öfke puan ortalaması (Ort.=20.64) orta seviyenin